Etiket arşivi: Sabetayistler

Hepsi bir arada, hepsi iç içe…

Batı alemi, Tayyip’in ve çetesinin iktidarda bir süre daha durabilmesi için çabalıyor. Rusya’nın içindeki Amerika ya da Rusya’nın içindeki İsrail de dediğimiz malum çete de bir süredir bunun için çabalıyor ve bu maksatla İstanbul’un iradesine ters işler yapıp duruyorlar. Boşa uğraştıklarını açıkça ve tekrarla ifade etmiştim, “The End” de demiştim ama beni dinlemediler.

Aslında şu zamanda Tayyipin düşmesi de onlar için bir dert, kalması ise ayrı bir dert… Lakin dünya genelinde perişan haldeler. O eski hallerinden eser yok şimdi… Eskisi gibi oyunlar kuramıyorlar, kurmaya kalksalar da sahada gerektiği gibi oynayamıyorlar. İstanbul’un kesin sonuca varmak üzere olduğu şu günlerde, İstanbul baskısından nefes alamadıkları şu günlerde, batılısı doğulusuyla, hep beraber şu son Taksim saldırısını yaptırmaları, kendi ayaklarına sıkmaları demek oldu. Suç üstü oldular.

Artık bu gibi adice, vahşice oyunlarını oynarken tabanlarını tam birlik/ittifak halinde ve organize davranabilecek halde tutamıyorlar. Bu güne kadar beraber paslaştıkları, hep danışıklı dövüştükleri, hep beraber terör, kaçakçılık ve türlü kara para işleri yaptıkları Ermeni/Hristiyan çetelerinden sivrilmek isteyenler de kendileri için sorun oluyor. Ekrem İmamyan da bunlardan biri…

İşin daha arka planında uzaylı gruplar arasındaki çatışmalar da var ki son zamanlarda bunlar iyice arttı. Bir yandan iyice ayrışmamak, çatışmamak istiyorlar, bir yandan da duramayıp çatışıyorlar. Ekrem İmamyan da içinde yeşillerden taraf olan bir uzaylının bulunduğu bir biyonik robot ve bu pis işlerin hepsinin içinde…

Sözde bombacı kadına gelince… Başka adi/basit suçları bulunabilir ama kesinlikle gerçek bombacı değil. Ayağında bot ve kamuflajla… Üzerinde haki renk tişört ve siyah montla… Bir elinde bağ makası ve diğer elinde iki gülle… Yetmeyip zihnini kontrole alan ilaçlar ve metafizik yüklenmelerle/müdahalelerle onu oraya gönderenler, insanlığın aklıyla dalga mı geçmek istemişler… Kadın bir senedir belli bir yerde ikamet ediyor. Bombacı biri, her yerde boy boy resimleri paylaşıldığı halde, aynı adreste, aynı çevresinin içinde polisin gelip kendisini almasını mı bekler. O kadını oradan almaya giden ekipteki kadın polis bile Emniyet Teşkilatımız içindeki çetelerin mensuplarından. Konuyla ilgilenen müdürler, amirler, savcılar, hakimler hepsi ayarlanmış kişiler. Aynı benim yaşadıklarım gibi…

İlk bakışta karşımda devlet, devletin kurumları ve personelleri varmış gibi… Buna rağmen aslında karşımda devlet içinde bir devlet gibi duran bir çetenin bulunması gibi… Baştan sona her şeyi hukuksuz, zorbaca, suçlara bulaşarak ve suçluları korumak maksadıyla yaparken, sanki resmi geçerliliği olan işler yapıyorlarmış görünmeleri gibi…

Oysa ben, beni aldıklarında “Beni aldığınız çok iyi oldu. Terörle mücadele şubesinden gelsinler ya da beni götürün. Somut delillerle bütün hükumet üyelerinin de içinde bulunduğu bir suç, terör ve ihanet örgütünü ifşa edeceğim” dedim. Şaşırdılar, sarsıldılar. Konunun ciddiyetini sorguladılar, yayınlarıma baktırdım. Beş altı polis ve bir komiser, hepsi ayakta ve telefondan paylaşımlarıma baktılar. Diyarbakır Emniyet müdürlüğüne attığım iki e-postayı okudular. Emniyet Teşkilatının o kadar süre nasıl da sessizliğe gömülmesinin, lehimde ya da aleyhimde hiçbir şey yapamamasının ne demek olduğunu, bir polis olarak çok iyi kavradılar, anladılar. Dar vakitte en çok ona takıldılar ama sonra onlar da işlerini yapmadılar. Kanunlara uygun hareket etmelerinin önüne set çekildi. Sonrasında kaç savcı ya da hakim karşısına çıkmışsam, hiçbiri işlerini yapmadı. İfademi bile düzgün, hukuka uygun şekilde almadılar. Krize giren, istediği gibi sözde muhakemeyi ilerletemeyen ve hakaretlerle tehditler savurmaya başlayan sözde hakimi ben dava ettim. Milletler arası sistemle korumaya aldılar. Şikayet dilekçemi aleyhime çevirecek hiçbir bahaneleri yoktu da “sözde hakim” dediğim için hakime hakaretten sözde dava açtılar. Devletimizin ellerinde oyuncak gibi bir hale geldiğini, Türkiye’de hiç kimsenin can, mal, ırz güvenliği olmadığını tam kadro halinde ispat etmiş oldular. Bunca senedir de kilitlendiler ve herhangi bir savcı ya da hakim önüne çıkmamam için abartılı kararlar aldılar, alıyorlar. Ortada korona diye bir şey yok ama açık ceza evine teslim olması gerekenlerin teslim tarihini öteleyip duruyorlar. Sıkışıp da işi hastahane kartı ile bitirmek istediler. O da ayaklarına dolandı, somut delilere ve şahitlere dayanarak yaptığım suç duyuruları ceza evinden savcılığa gitmedi. Şimdi oradan bile bir temiz eller operasyonu başlatılması hukukun gereği ama artık Türkiye hukuk devleti değil, çete devleti… Tartışmalarla, restler çekerek sonraki dilekçelerimi işleme aldırdım, sonu değişmedi. Orada da baş suçlular Tayyip Erdoğan, Devlet Bohçalı, Solomon Soysuz ve bilinen diğerleriydi, şu son Taksim saldırısında da baş suçlular yine onlar… Evet, şunları yine tekrar ettim, çünkü o günlerden bu güne hiçbir şey düzelmedi, devlet kurumlarımız daha da bunların elinde oyuncak oldu. Şimdi bu sistem masum bir kadını parçalamaya oynuyor.

Bu saldırının içinde yok yok. Bir Ankebut Ağı seferberliği var ama iş iplik söküğü misali meydana çıkmasın, tepeye doğru çıkmasın diye, şu anda bu hadisede masum olan bir kadına her şey yüklenip kapatılmak isteniyor. En başından en sonuna kadar da devlet kurumları içindeki mason, Sabetayist, Ermeni, Yahudi, Rum vb kişilerden oluşan çeteler devreye alınıyor. Basında ve medyada da bunlar dolu ve iş onlara düşüyor, şu anlarda kendi idam fermanları denilebilecek yayınları yapmaya devam ediyorlar. Bu oyunun tutacak bir yanı yok. Şu haldeki bir sözde hükumete yardım ve yataklık yapanlar için de çember çok daralıyor. İfşa olmaları ve toplanıp alınmaları an meselesi… İnternet yavaşlatmaları değil, internetin tamamıyla kesilmesi, aynı anlarda elektriklerin ülke genelinde kesilmesi bile, her türlü terör, vahşet, katliam, kaçakçılık işlerine devletimizi 20 seneden fazladır bulaştıran sözde iktidarları ve onlara karşı sözde muhalefet yapan suç ortaklarını koruyamayacak. Bu millet öyle bir sel olacak ki askeriyle, polisiyle, devlet memurları olan evlatlarıyla birlikte bu pisliği temizleyecek. O sözde savcı ve hakimler de kefenlerini şimdiden biçsinler. Çünkü Ankebut Ağı artık dünya genelinde seferber olsa bile işte bu kadar aciz ve suç üstü bir halde… Çünkü artık hep haber verdiğim son sahneye geldik.

Vatansever herkes bilsin ki bu ülkede bu danışıklı çetelerin, vahşilerin, Londra piyonlarının, bir seçim tiyatrosu daha sergilemelerine izin vermeyeceğim. Aralarından bazılarının iç çatışmalar sırasında Türkiye’ye büyük zararlar vermelerine de izin vermeyeceğim. Ortamı bilerek, isteyerek geriyorum ve daha da gereceğim. Bu restleşme büyüyecek, ortam iyice gerilecek ve sonra çatışma kısmına geçeceğiz. Mahkemeler satın alınabilir, devlet kurumlarının başlarına vatan hainleri doldurulabilir ama sokakların adaleti de vardır. Böyle her şeyin ayardan çıktığı, devletin çetelerin ve katillerle teröristlerin eline geçtiği anlarda milletin buna dur demesi, ayağa kalması hak değil mesuliyettir, mecburiyettir. Hala ayağa kalkmayan millet, topluca insanlıktan çıkmıştır demektir ve başına artık topluca ölümler yaşanan felaketler gelir.

Söz konusu kişilerin, grupların, kesimlerin hepsi beraber toplanılıp alınacaklar ve Türkiye gerçekten hürriyetine kavuşacak. Londra merkezli sistemden tamamen ve en somut şekilde çıkacak.

Ukrayna krizi de ABD’yi, İngiltere’yi, İsrail’i varlıkta tutmak içindi, şu Taksim’de patlayan son bomba da bunun içindi. Birilerinin ayakta kalması için bu millet ölmeyecek bundan sonra. Onların ayakta kalması için buralarda terör, katliam, soygun, vurgun, peşkeş, aşırı vergiler, türlü sektörlerin kasten çökertilmesi v.b. olmayacak bundan sonra… Bundan sonra sokakların adaleti olacak ama yine de o ABD ve İngiltere batacak.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

..

10 Mart 2022 – Sosyal mecralardaki Mfs paylaşımları

04:26 Bu şehri yakmaya çalışanların bir kısmı yandı, öldü. Bu şehri yıkmaya çalışanların bir kısmı çarpıldı, yıkıldı, öldü. Dünya genelinde o kadar çok ölü var ki saymak zor iş.

Herkes kararını gözden geçirsin. Ben bu şehirdeyim, hiç bir kötülüğü karşılıksız bırakmayacağım.

https://parler.com/feed/e7c3be12-c199-4886-a7e1-19ce1cddd152

___________________________________________

04:46 Hala insan kalabilmiş, hala insanlıktan çıkmamış hiç kimse, Avcılar ve çevresinde ikamet etmesin. Pendik, Kartal, Maltepe sahil şeridinde ve adalarda ikamet etmesin. Oraları terk etsin.

https://parler.com/feed/989cbc72-3fd8-4fab-b5b6-7fedd2276409

___________________________________________

15:29 Yeter artık

https://parler.com/feed/06bd585f-11a6-41a0-827c-ca3e00157c57

___________________________________________

20:01 Süleymanlılar cemaati içindeki gizli kardinaller ve misyonerler

https://parler.com/feed/8a00dbb1-a417-4f3d-bd5b-ab9f4f76c6f6

___________________________________________

22:10 Mektupları ve risaleleri aslında kim yazdı

https://parler.com/feed/0d187101-0925-4479-8f8d-a747572ed39c

___________________________________________

Mektupları ve risaleleri aslında kim yazdı

Süleymanlıları neden kandırdılar.

Hazret-i üstazımız tarafından yazıldığı söylenilen, onlarca senedir cemaatimizin mensuplarına bu iddia ile okutulan, sahiplenilmesi ve baş tacı edilmesi sağlanan bazı mektupları ve risaleleri aslında kim yazdı…

Dar vakitte, çok sayıda işin arasında bu gibi yazıları peş peşe yazıyorum. Bu nedenle de sözü hiç uzatmadan, hatırlatmalar yapmadan, geçmiş yayınlara bağlamadan, bazı kısımları izaha girmeden, en can alıcı ve özet kısmından yazıyorum.

  • O mektupları ve risaleleri hazretimiz yazmadı. Hazretimiz sadece Kur’an harf ve harekelerini dahiyane bir usulle öğreten meşhur Elif cüz’ünü yazdı/hazırladı. Zaten ümmetin kaynak eser sıkıntısı yoktu, yok ve kendileri bunu defalarca ifade ettiler. Hatta o devrin büyük bir fitnesi vardı ve şakirtler üzerine büyük oyunlar oynanıyordu. Sözde üstadları olan, aslında gizli Ermeni ve hristiyan bir piskopos olan Said-i Nursi’nin adıyla neşredilen kitaplar her yere yayılıyordu. Shell firması bile bu risalelerin, bilinen adıyla Risale-i Nur’un baskı ve dağıtma maliyetlerini karşılıyordu. Masonlar bu sözde İslami risaleleri dağıtmak için seferber oluyorlardı. Aslında Fener Rum Patrikhanesindeki müşteşrikler ve hristiyan din adamları tarafından yazılan bu risalelerin, Kur’an-ı Kerim’in yerine hatta önüne konulması planlanıyordu. O devrin şartlarını çok iyi bilmek, anlamak gerekir ki o devrin içindeki bir hakiki mürşid-i kamilin neden böyle hareket ettiğini anlamak mümkün olsun. Kendisi de eserler yazsaydı, kendisinden sonra, cemaatin içindeki kripto kişiler, söz konusu eserlerini tahrif edeceklerdi. Belki onlar da Kur’an-ı Kerim’in dahi önüne geçirmeye kalkacaklardı. Bu kısımlara dair geçmiş yıllarda çok şeyler yazdım ama vakti gelince bu hususları derli toplu şekilde, uzun uzun ve belki de sesli olarak anlatacağım.
  • Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) tarafından yazıldığı iddia edilen o mektupları ve risaleleri yazan kişi Muhammet İhsan Oğuz’dur ki o da Sabetaycı bir gizli Yahudiydi. Müslüman rolü oynayarak müslümanlara tuzak kuran hainlerden biriydi. Onun risalelerini, üstazımızın risaleleri olduğu iddiasıyla cemaatimizde okutanlar da çoğunlukla cemaatimiz içindeki Sabetaycı Yahudilerdi. M. İhsan Oğuz da Sabetaycı bir kripto Yahudi olduğu halde, bu yalanlara gereğince müdahale etmedi. “Hayır, bu eserler benimdir, böyle iddia edemez, bu şekilde yayamazsanız” derdi hatta hukuk yoluyla hareket etse, çok şeylere sebep olabilir. Lakin yapmadı.
  • Aşağıda bu mektupların ve risalelerin aslında kim tarafından yazıldığını gözler önüne seren, pdf halinde açılabilen/indirilebilen bir çalışma/dosya var. Bu dosyayı hazırlayanlar ve yayanlar da kripto kişiler. Lakin dosya ciddiyetle ve tamamına yakını doğrulara sadık kalınarak hazırlanmış. Biz müslümanlar söyleyene değil, söylenene bakarız. Firavun bile doğru söylese “doğrudur” deriz. Söz konusu çalışma, bu husustaki hakikati açıkça gözler önüne sermişken, söyleyenler doğru kişiler değiller diye hakikati inkar etmeyiz.
  • Bu dosyayı hazırlatanlar arasında, gizli Ermeni ve misyoner olduğunu, İHH kurucusu olduğunu, cemaatte eskiden en merkez noktalarda bulunduğunu, AKPKK projesi ile yoluna devam ettiğini, organları için insanların öldürülmesi dahil her türlü kara para işi yaptığını yazdığım avukat Zeki Çalışkan da var.
  • Zeki Çalışkan, seneler önce bu meseleyi sosyal medya hesabında uzun uzun konu etti, tartışmaya açtı ve arkasında dik durdu. Belki benim de müdahil olmamı bekledi ama ben hiç karışmadım. Zira anlatılanların tamamı doğruydu, ispatlıydı ve acı bir hakikat karşımızda duruyordu.

Bu ön bilgilerle şu aşağıdaki pdf dosyası incelenince, hakikatın herkesin gözleri önünde apaçık olduğu ama hazret-i üstazımızın alemi değişmesinden önce ve sonra cemaatimiz içinde çok sayıda kripto kimlikli kişiler olduğu ve bazı hususlarda tahrifatlarının ileri seviyede olduğu anlaşılabilecektir. Hazretimizin, küfrün en şiddetli zamanında dahiyane bir siyasetle aslında bunların içine sızdığı, İslam’a hizmet etmenin mümkün olmadığı şartlarda bu dahiyane siyasetle buna meydan açtığı ve bu kısmın detayları anlaşılabilecektir.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Ayrıca bakınız: https://doi.org/10.30622/tarr.522264

Polenezköy de insan şeytanlarının yuvası…

Polenezköy, Polonya’dan göçen Yahudiler tarafından 1842 yılında kuruldu. O günden bu yana binbir türlü pis işin, ihanetin, cinayetin, sadistliklerin, fitnelerin merkezlerinden biri oldu.

Hep insan katledilen ayinler yapıldı. Vatanımızda kucak açtığımız zor durumdaki Polonya Yahudileri, bir yılan gibi, bir sırtlan gibi davrandılar. Türkleri/Müslümanları her sahada çökertmenin yollarına baktılar. Zaten Polonya’dan da bu kadar şeytan oldukları anlaşıldığı için kovuldular.

İçimizdeki İsrail henüz Osmanlı’yı tamamen yıkmadan binbir türlü gizli Yahudi hain Polenezköy’de ihanet toplantıları yaptı. Padişahlara/saraya, devlet adamlarına, ordumuza türlü türlü sorunlar çıkarttılar. Akıl almaz ihanetler, şeytanlıklar yaptılar ve maddi-manevi zararlara sebep oldular.

Henüz Osmanlı yıkılmadan önce bile Polenezköy hırsızlık çetelerinin merkez üslerinden biriydi. Fuhuş da çoktu. Zaten “sanatçı” dedirttikleri pek çok ekran fahişesinin da Polenezköy’le bağlantısı var. O günlerden bu güne kadar ve bu gün de Türk görünen kara paracıların, hainlerin, ahlak-namus düşmanlarının, Türk/islam düşmanlarının merkezlerinden biridir Polenezköy…

Polenezköy’e keskin bir neşter vurulursa, son iki asırda milletimizi, devletimizi, kimlerin nasıl bir organizasyonla çökerttiği, Atatürkçülüğün gerçekte ne olduğu, cumhuriyetin ve demokrasinin ne demek olduğu, Deccalin ordusunun kimler olduğu, Türklerin tarih sahnesinden nasıl düştüğü kesin şekilde anlaşılabilir.

Hemen şimdi devlet kararlılığı ile Polenezköy denilen şer, fitne, ihanet, kara para üssü dağıtılmalıdır. İlgili kişiler tutuklanıp yargılanmalıdır.

Mehmet Fahri Sertkaya

“Youtube’da birinci el bilgiler hep onun belgesellerinde” diye…

“Youtube’da birinci el bilgiler hep onun belgesellerinde” diye reklamı bile yapılıyor.

Kaan Ünsal Alphan…

Eskiden beri takipçim olanlar zaten onun hakkında yaptığım birkaç kısa paylaşımı hatırlayacaklar. İnsan olmadığını, verdiği o tepkileri insan kalmış birinin veremeyeceğini açıkça gözler önüne sermiştim yıllar önce…

Gizli Yahudi ve Masonlarla bağlantılı lüzumsuzun teki… Birinci el belgeseller dedirttiği o şeyler de sağdan soldan toplama. Yıllarca Rus kanallarındaki belgesellerden beslendi. Bir kere bunu ifade ettim diye, çok af edersiniz itin insana saldırdığı gibi saldırdı. Halbuki kibarca söyledim ve gayet göz önünde olan bir gerçeği ifade etmiştim.

Azılı bir İslam ve Türk düşmanı. Türk rolü oynayarak Türk gençlerini ne kadar İslam’dan, Türklükten, şanlı tarihlerinden, hayat tarzlarından uzaklaştırabileceğine bakıyor. Sinsi sinsi tuzaklar kuruyor. Buna sözde bilimsellik diye kılıf bulduğunu zan ediyor.

Karşıma kameralar önünde bir çıksa, on dakika sonra yerin dibine gömülür. O kadar vasıfsız, bilgisiz, kendiyle tezat, saldırgan, art niyetli, ahlaksız, hain ve suçlu bir kişi…

Biz on seneden fazla süredir Youtube’da varlık bile gösteremedik de bu sefil gizli Yahudi ve Türk düşmanı ve düşmanlığını yıllardır fiilen sergileyen herif, el üstünde… Hiç sorun çıkartan yok. Hatta beş para etmez ve kendine ait olmayan sözde belgeselleri milyonlara ulaşıyor. Bunu da Youtube yani CIA sağlıyor.

Oysa şu anda kendi adına açık olan kanalında yüzlerce Youtube kuralı ihlali var. Yıllardır bu sarsıcı gerçeği takip ediyoruz. Youtube, Türk düşmanlığını fiiliyata dökmüş bu hainin kanalını korumak ve varlıkta tutmak için kendi kurallarını alemin görebileceği şekilde ve yıllardır hiçe sayıyor.

İsterse bir Youtube yetkilisi şimdi çıksın ve “MFS’nin bu söyledikleri gerçeği yansıtmıyor. Bu iddiasını ispat edemez.” desin, diyebiliyorsa. Bütün Türkiye’nin önünde bu gizli Yahudi hainin kanalını, videolarını açalım, tek tek değerlendirip kural ihlallerini göstereyim.

Öyle ise, benim Akademi Dergisi isimli kanallarım hatta Space Explorer TV isimli uzaya dair kanalım, neden tekrar tekrar uyduruk gerekçelerle kapatıldı. Bunların yüzlerce videoları nasıl koca Youtube’da yok edildi. On seneden fazla süredir bu düşmanca tavırları Youtube neden, kim için, ne için sürdürüyor.

Bu yaşananlar sadece Youtube’un Türkiye’de erişime engellenmesini değil, Türkiye içinde ve dışında binlerce davanın hemen açılmasını, binlerce kişinin “insanlığa karşı işlenen suçlar” ve kendi ülkelerine/milletlerine ihanet etmek suçlamaları dahil pek çok suçlama kapsamında yargılanmalarını gerektiriyor.

Milletler arası bir üst mahkemede Youtube yöneticilerin yargılanmalarını da gerektiriyor. Çünkü bu sadece Türkiye’de böyle değil. Dünyanın çok sayıda ülkesinde, o ülkeye ve millete ihanet eden hatta insanlık düşmanı da olan Yahudiler, Satanistler Youtube tarafından kollanıyorlar.

Bunun da ötesinde, yapılan toplantılarda bunlar bu şekilde eğitiliyor ve yönlendiriliyorlar.

Bütün dünya bu insanlık düşmanlığı karşısında hemen şimdi ayağa kalkmalı.

Öyle hazırlıksız bir anda yazdım geçtim şu yukarıdakileri ama az daha unutuyordum. Hemen şunu da ekleyeyim… Bildiğimiz ismi bile tam bir gizli Yahudi şifrelemesi olan Kaan (Cohen) Ünsal Alphan son derece şeytanlaşmış bir Satanisttir. İblis’e insan kurban ettiği vahşi ayinlerde daha çok kadınları keser, canice parçalar. Kendini bizim bildiğimiz manada insan olarak görmez, kabul etmez. O çok ama çok üstün bir varlıktır kendine göre… Bu kadar sapık bir itikadın yanında bir de kendini deha gibi gören bir nefsi de olunca, insanlık namına hemen yargılanıp sallandırılması gereken bir pisliğe dönüşmüş vaziyette. Bu gibilerin bu insanlığa yapmayacağı hiçbir kötülük yok. Biz nasıl insanlığa iyilik yapmak derdindeysek ve bunu büyük bir meziyet olarak görüyorsak, bu gibiler de insanlığa ne kadar kötülük yaparlarsa o kadar büyük/faydalı şeyler yapmış gibi görüyorlar.

Artık şu devletimizin ilgili adli ve idari yetkilileri şu Satanistlerin üzerine gitseler iyi olur. Yoksa belki de kendileri de bir gün bir ayinde kurban edilirler.

Bu ülkede kadına şiddet varsa, aile içi şiddet varsa, aile kurumu yıkılmak üzereyse, tacizler tecavüzler almış yürümüşse, her yerde uzuvları kesilmiş hayvanlar bulunuyorsa, kara para işleri bu kadar yayılmışsa hepsi ama hepsi Türk rolü oynayan böyle insan şeytanları yüzünden oldu, oluyor. Ve işte Youtube ve o malum platformlar bu kadroları kullanarak Türk milletini yüzlerce kritik meselede felakete sürükleyecek şekilde yönlendiriyorlar.

Bu apaçık bir suç, hem de idamlık bir suç.

Bu seri devam edecek…
Youtube, Facebook, Instagram, WhatsApp, Twitter ve Ankebut Ağına ait bütün platformlar hem Türkiye’de hem de eş zamanlı olarak bütün dünyada yok edilecek.

Bu oyun da bitti, buraya kadardı. İnsanlık çok ama çok sarsıcı gerçekleri peş peşe duyacak.

Mehmet Fahri Sertkaya