Etiket arşivi: İngiltere Kraliyet Ailesi

Deprem oldu


Adana, Maraş, Kayseri, çok yer eş zamanlı sallandı. Deprem oldu.

5.5 diyorlar ama yalan.
Beşik gibi gitti geldi koca arazi..
Maraş’taki ilk deprem gibi başladı ama uzun sürmedi.
Uzun sürseydi yine milyonla kişi ölürdü.

12 km derinlikte olmuş deprem, daha doğrusu patlama/kırılma… Yer altı şehirleri feci hallerde. Böyle giderse, kısa süre sonra peş peşe çatıları çökecek. Üzerlerindeki şehirler de çökecek ve benim umurumda bile olmayacak.

“Madem öyle, işte böyle” diyeceğim.
“Çağırın 15 milyondan fazla karaktersiz, onursuz sözde sığınmacıyı, kurtarsınlar sizi” diyeceğim.
“Çağırın piyonlarınız olan Bohçalıyı, Tayyip’i, Hakan Fidanı, kurtarsınlar sizi” diyeceğim.
“Çağırın İngiltere kraliyetini, kurtarsınlar sizi” diyeceğim.

Adana’da meydana gelen deprem sonrası kırsal alanda toz bulutu oluştu.

Son depremin/patlamanın merkez üssü: Gizli Ermeni Devlet Bohçalının doğduğu yer olan Osmaniye…

Şu depremin devamının yaşanması ihtimali çok çok yüksek. Yer altı şehirlerindeki yüksek teknoloji de bir yere kadar… Metafizik gücün karşısında güneş bile, gök ada bile duramaz. Bir insanın metafizik/manevi güçle yapabileceklerini, akıllar almaz.

Bölgedeki yer altı şehri yıkılmış, ölü çokmuş.
Bunlar ilk bilgiler. İyice netleşsin, detaylarıyla yazarım.

Vatandaşın deprem anını cep telefonu ile kaydettiği görüntü.

Panik yapmayın, ben kahve içiyorum. Siz de için…
Olur böyle, depremdir, yaşanır, ölen ölür, kalanlar şeytanlığına devam eder ve sonra ölür.

Deprem anı
Deprem korkuttu.

Bir takipçimizle, Adanalı bir arkadaşı arasındaki yazışma…

Adana’da deprem anında yaşanan panik kameraya yansıdı.

Adana’da meydana gelen depremin sonrasında bazı evlerde hasar meydana geldi.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Büyük sermaye sahipleri ve yatırımcılar tedbirlerini alsınlar

Bütün büyük sermaye sahipleri, büyük yatırımcılar tedbirlerini alsınlar. Önümüzdeki beş sene boyunca, dünyanın hiçbir yerinde hiçbirine kazançlı, mantıklı bir yatırım fırsatı doğmayacak.

Kahin, medyum ve astrolog dedikleri adamları da isabetli çıkmayacak. Çünkü kaderde bazı şeyler muallaktır. Bunların değişmesi/tebdili ve gecikmesi/tehiri ihtimal dahilindediler.

Son birbuçuk aydır yaşananlardan sonra, karşımdaki unsurların yeniden yeniden şeytanca tavırlar sergilemesinden, hala tuzaklar kurmaya çabalamasından sonra, artık bazı beklentilerimizin değişmesi gerekiyor. Dünya, o hep söylediğim akıl almaz acılarla yıkılışlarla dolu sürece nihayet giriyor.

Bundan sonra, bu süreç bitene kadar dünyada kimsenin yüzü gülmeyecek.

Herkes anlayamadı ama yaklaşık olarak son birbuçuk aylık süreçte onlar yine kendi kafalarınca çok iyi tuzaklar kurduklarını düşündüler. Dünyada tesir edebildikleri yerleri buna göre yönlendirdiler. Sonunda İstanbul o tuzakların hiçbirine düşmedi ve ortada kaldılar.

Şimdi, bir çıkış yolları da yok, ne yöne gideceklerini de bilmiyorlar ve bu defa o büyük savrulmayı durduramayacaklar. Herkes devasa bir küresel mali krize hazır olmalı. Zaten uzun zamandır var küresel mali kriz ama bastırılamamış, gizlenememiş gerçek haliyle/şartlarıyla yaşamaya hazır olmalı. Hatta bu güne kadar hukuk dışı şekilde, akıl ve bilim dışı şekilde bastırıldığı için, bu gün daha dehşetli seviyede bir küresel mali kriz yaşamaya herkes hazır olmalı.

Metafizik çatışmalar sırasında, önceden planlanmamış şekilde, konuların biraz orasından, biraz burasından yazacağım. Yazma hataları olacaktır, akşama doğru döner, bakar, düzeltirim.

Bu kanalda yayınlar yapan diğer arkadaşlarımın düzeltmesini hiçbir zaman istemiyorum, çünkü onlar bu konularla ve benim sistemimle bağlantılı kişiler değiller. Cemaatimin mensubu olan, sistemi bilmeyen, kendi iyi niyetleri ile yayıncılıkla hizmet etmek isteyen kişiler.

Burada yazdığım konulara vakıf değiller ve hatalı yazdığım ama fark etmediğim kısımları düzeltmeye çalışırken, doğrusunu onlar da bilemiyorlar. Bu defa daha ciddi yanlış anlaşılmalar yaşanabiliyor.

Şu Suudi Amerika prensesi Selman, çok ileri seviyede şeytanlaşmış, İblis’in de hususi kıymet verdiği, pek çok pis işin ve tuzağın içinde hep olan bir kişi…

Herkes biliyor ki dünya genelinde çok sayıda büyük şirket ve önde gelen hükumet, çok ileri seviyede mali krizler yaşıyor ama bunları gizlemeye çabalıyorlar. Şu anda dünya üzerindeki çok büyük bazı bankalar bile batmış halde ama kriz ötelenmeye çabalanıyor. Türkiye’de de bankalar, mevduat bulabilmek için akıl almaz uygulamar/teklifler üretiyorlar, yer yer üstten gelen talimatlarla bunlardan vazgeçiyorlar. Aslında herkes kıvranıyor.

Yine herkes biliyor ki İstanbul’un, dünyayı şaşırtan, çağın ötesinde bakış açısıyla planlamış projeleri var. Hem sürekli ve çok yüksek gelire sebep olacak, hem peşi sıra siyasi ve askeri üstünlüğe sebep olacak, hem de insanlığın gıda, içilebilir su, bol ve temiz enerji sorunlarını kökten çözecek projeler bunlar.

Son aylarda, dünyanın dört bir yanından sermaye sahipleri ve hatta hükumetler, Türkiye ile birlikte böyle projelerin içinde olmak istediler ama İstanbul ile bilrikte bunları yapmak istemediler.

Bu nedenle hep İstanbul’un projelerini, İstanbul olmadan ya da İstanbul öne çıkmadan, İstanbul’a oyunlar kurarak yapmak istediler.

Bu çerçevede çok şeyler yaşandı. İlk iş olarak, İstanbul ile birlikte bu projelerin içinde temiz niyetle bulunmak isteyen tarafların önü kesilmek istendi ve hala bu yönde çok büyük bir gayret ve kapatma var.

İkinci iş olarak İstanbul’un, kurdukları pusulara her defasında düşmesi beklendi ama her seferinde bu planları boşa düştü. İstanbul bu tuzaklara düşmedi.

Lakin onlar her seferinde İstanbul’un da makam, şöhret, para, mülk sevgisine düşeceğini, hassasiyetlerinden tavizler vereceğini, üst üste ve ciddi hatalar yapacağını değerlendirdiler. Aslında bu, en tepede İblis’in planıydı. Çok farklı devirlerde, ilk önceleri çok güzel hizmetler yapmış müslümanları, zamanla bu tuzaklara düşürdüğü oldu. Lakin, bu devirde İstanbul’un bu türlü tuzaklara düşmeyeceğini bir türlü kabullenemediler.

Son birbuçuk aylık süreçte de bir yandan iyice güç kaybediyorlarken, bir yandan süreleri iyice daralıyorken, bir yandan kısım kısım çöküyorlar, batıyorlarken, bir yandan İstanbul’a bu tarz tuzaklar kurmayı denediler, deniyorlar.

Bu sefer de İstanbul’da mal, mülk, makam, şöhret hırsı göremediler, bekledikleri tavizleri göremediler ama bu sefer, en olmadık zamanda son bir defa daha şeytanlaşmış olmanın bedelini hemen ve ağır ödemeye başladılar.

Şimdi bu nedenle dünya genelinde pek çok hususta ani denge ve karar değişiklikleri olacak. Neticede İstanbul yerinde kalacak ama onlar karşı koyamayacakları şekilde savrulacaklar. Tayfuna tutulmuş misali hallerde topluca savrulacaklar. Krizlerini gizleyemeyecekler, dev şirketlerinin iflas açıklamasına daha fazla mani olamayacaklar. Önde gelen hükumetlerin bile sefil hallere açıkça düşmesine mani olamayacaklar.

Son süreçte Rusya’ya karşı peş peşe hamleler yaptım. Onu iyice köşeye sıkıştırdım. Tayyip’i de köşeye sıkıştıdım ve Rusya’dan uzaklaşmaya zorladım. NATO’ya yaklaşmasına ister istemez sebep oldum.

Süreci herkes takip etti. Ben dünya üzerindeki siyasi, askeri ve mali dengelerde değişmelere sebep oldukça, her zaman olduğu gibi karşımda samimiyet, ciddiyet aradım.

Lakin, onlar, her zaman olduğu gibi aralarında danışıklı dövüşmeyi, İstanbul’a karşı tuzaklar kurmayı tercih ettiler. Ben bunu, birileri bana yanaşsın diye yapmadım zaten. Neresinden dolaşırsam dolaşayım, ne kadar daha zaman alırsa alsın, o Putin’i de çetesini de Rusya’nın başından indireceğim. Gerekiyorsa bir Rusya bırakmayacağım ortada ama yine de indireceğim.

Ben hedefime doğru ilerlemek isteyince, bu, Rusya’nın karşısında olduğu bilinen taraflar için de fırsatlar oluşturdu. Olağan akışta, şu ana kadar son birbuçuk aylık süreçte her şey çok başka akmalıydı. Lakin her seferinde olduğu gibi, bu sefer de onlarca hükumetin danışıklı dövüşlerin izledik.

Tayyip, İstanbul’un rüzgarını kullanarak, daha önce de NATO’da bir anda çok kıymetli bir hale gelmişti. Hatta hemen sonrasında “NATO’da o sırada en kıdemli kişi bendim” mealinde cümleler çıkmıştı ağzından, haber kaynaklarına da aksetmişti bu türlü konuşmaları.

Bu defa da güya aynısı oldu ama önceki defa olduğu gibi, bu defa da her şey danışıklı dövüşten ibaretti. Güya İstanbul’un taleplerine uyuyorlardı. Güya FETÖ’ye gerçekten operasyonlar yapılmaya başlıyordu. Güya Rusya ile karşılıklı restleşme cümlelerini duyuyorduk. Ruslar “Arkadan bıçaklandık” bile diyorlardı.

Bunca yıldır kaç kere mani olduğum, önüne aşılmaz set çektiğim Suriye’ye operasyona bu defa yeşil ışık yaktım. Hatta bu operasyonun yapılmasını onlar kadar istedim. Süreci takip ettiniz. Bunlar dahil bütün meselelerde, karar değişikliklerine gitmeme rağmen… Ortadaki görüntüye bakarsak, bu karar değişikliklerim onlara yaraması gerekirken… Bunları bulunmaz fırsatlar olarak değerlendirerek hemen ve gerçekten hamleler yapmaları gerekirken, aslında yine hiçbir şey yapmadılar.

Lakin hemen her gün, bu gibi konularda gerçekten bir şeyler yapıyorlarmış görüntüsü vermekten, buna göre ısmarlama haberleri de yaptırmaktan geri durmadılar. Hain Ankara hükumeti bu haldeyken, kendilerine tarihi fırsatlar verdiğim ABD de AB de NATO da aslında hiçbir şey yapmadı.

Görünürde, Ukrayna yine NATO üyesi olmaya çabalıyordu. Bunu çok istiyordu. Çok yaralı, yorgun, hassasiyet bekleyen, ısrarcı bir görüntü de veriyordu. Bu kapsamda da taraflar üst üste açıklamalar yapıyorlardı ama hiçbir icraat olmuyordu. Biden ve diğer ABD yetkilileri ile NATO’nun başındaki pembe rujlu Stoltenberg, Ukrayna’nın NATO üyesi olamayacağını açıklıyordu. Savaş devam ederken Ukrayna NATO üyesi olamazmış. Zelenski “Savaş bittikten, biz öldükten sonra NATO üyesi olabileceğiz” mealinde cümlelerle “Bu nasıl bir mantık” manasında sitem ediyordu.

Böyle bir süreçte, önce Putin ve çetesinin üzerine gittim. Onları yerin dibine geçirecek tarzda yayınlar yaptım. Restler çektim, üzerime de çektim, tahrik de ettim. Yazılmayacak ifadeler yazdım ve bir hiç olduklarını somut şekilde gözler önüne serdim. Kısa süre sonra da Ukrayna’nın NATO’ya en kısa sürede alınması yönünde yazı yazdım.

Bu yazıdan hemen sonra ortalık hareketlendi ve yaklaşık birkaç saat sonra Biden “Ukrayna NATO’ya üye olacak” dedi. Son dakika gelişmesi olarak haberlerde yer de buldu. Başka yetkili kişilerden de peş peşe benzer açıklamalar geldi.

Zaten, daha önce NATO’dan çok uzak tuttuğum Türkiye’nin, artık NATO kapsamındaki askeri müdahalelere katılmasına sorun çıkartmayacağımı da anlamalarını sağlamıştım.

Yine de hepiniz gördünüz, olağan akış gerçekleşmedi. Açıklamalarının arkası gelmedi. İş ciddiye binince Rusya tarafı ile sözde ona karşı olan ülkelerin restleşmeleri sertleşmedi, aksine azaldı ve yumuşadı.

Ukrayna/Zelenski tarafı bile bu süreçte köşeye sıkıştı, iyice ifşa oldu. Dünya üzerinde, vasıfları yeten, kafası basan herkes, bu defa en açık şekliyle, ortada dönen danışıklı dövüşleri gördü.

Aslında ABD, AB, Ankara, Ukrayna, Rusya, Çin, NATO ve diğerleri… Hepsi hala Londra’dan yönetiliyor. Kraliyetin izin vermediği zamanlarda bu ülkelerin ya da bu ülkeler içinde grupların ya da bu ülkelerin ittifakları ile oluşturulmuş milletler arası teşkilatların, hiçbir şey yapmaya hakları, yetkileri yok.

Prigojin/Wagner krizi çıktı, daha önce de yazdığım gibi, sadece batı basını ve medyası bile hür olsaydı, kendi olağan akışlarına bırakılsaydı, en fazla iki hafta içinde ve belki de silahlı çatışma kısmı da yaşanmadan Putin ve çetesi devrilirdi.

Dünya genelinde basın, medya ve sosyal mecralar aynı merkez tarafından baskı altında tutuldu, yönlendirildi ya da kişiler fark edemeden sansürlendi ya da bazı kişiler/taraflar resmi yetkililerin açıklamaları ile kandırıldı, aldatıldı.

Şu ana kadar Putin ve çetesi onlarca kere devrilmişti. Lakin buna ABD, NATO, Ankara, Ukrayna, AB hatta Japonya, Güney Kore ve Rusya karşıtı bilinen diğerlerinin hepsi, ortak irade ile mani olduldular.

Evet, hep beraber Putin’i ve çetesini orada tutabilmek için seferber oldular. Emirleri Londra’dan, Kraliyetten aldılar ve alıyorlar. Hatta bir kedinin karşısında köşeye sıkışmış bir fare misali hallere düşen Putin’i, o hallerden kurtarmak için, Rusya’da açıkça sahada faaliyet gösteren ve görünürde Rusya karşıtı olan ülkeler, gizli servisler oldu, oluyor.

Buna rağmen bile, tekrar tekrar yazdığım gibi, Rusya’da hala işler halde bir ordu, bir emir komuta sistemi de yok, işler halde bir bürokrasi de yok. Rusya, hiç kendisinden beklenilmeyen ülkelerin bile girip işgal edebileceği şartlarda ama danışıklı dövüşler devam ediyor.

Türkiye’nin de bu işte NATO’nun yanında durmasına izin verdiğim halde, NATO da ABD de son çare olarak, resmi açıklamalarla “Rusya ile bir savaşa hazırlıklı değiliz” diyerek, son hamlelerini yaptılar. Artık bunu bu şekilde açıkça, her şey anlaşılacak şekilde bile yaptılar. Oysa Rusya’nın etrafında onca NATO ve ABD yığınağı var. Rusya denilen devasa arazinin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda ve batısında, Rusya tarafından hiç korunamayacak şartlarda olan ve en geç bir hafta içinde Rusya’dan kopartılabilecek devasa alanlar var. Rusya’ya sefer yapmak da Rusya’ya karadan, denizden, havadan girmek de girince tutunmak da çok basit. Lakin yapmadılar, yapmıyorlar.

Bunun mümkün olmaması için ortada geçerli bir mazeret bile yok. Üstelik ortadaki görüntüye bakarsak, Rusya’nın etrafında Rusya düşmanı çok sayıda ülke dolu ve dünyada Rusya düşmanı ülkeler saymakla bitmiyor.

Bu, olağan akışta nasıl mümkün olabiliyor? Bunu, dünya üzerindeki bu kadar gazeteci, yorumcu, emekli askeri uzman, nasıl göremiyor?

Görüyorlarsa neden susuyorlar, konuşuyorlarsa neden seslerini kimse duymuyor?

Aslında dünya üzerinde, “tek bir dünya devleti sistemi” neredeyse zaten var. Çok uzun zamandır var. Bu, açıkça bir “tek dünya devleti sistemi” olarak ilan edilmemiş halde ve bu bütünü oluşturan kısımların bazılarının, bazı ülkelerin ya da ülke içi grupların çatışmaları, bu sistemi kısa süreli zora düşürebiliyor. Lakin büyük resme bakıldığında, dünyada kimin hangi ülkede lider olacağına, hangi ülkedeki hangi liderin ne zaman devrileceğine, nerede askeri çatışmalar olacağına, bunların ne kadar büyüyeceğine, ne kadar süreceğine, nasıl şartlarda sona ereceğine, ülkelerin sınırlarına… Sayması uzun gider, neredeyse her şeye aynı merkez, İngiltere karar veriyor. Lakin “asil bir sessizlikle” geri planda duran güçlü, vakur ama sakin bir güç unsuru rolü oynuyor.

İngiltere’nin arkasında ise Ankebut Ağının bazı konseyleri bulunuyor. Bu konseylerin ABD’de olduğunu falan zan etmeyin. Yıllardır bu zorlama kabullenişleri de büyük oranda yıktım. ABD, bu sistemin basit maşalarından biri, başka bir şey değil.

İngiltere’nin, konseylerin arka planında ise yer altı şehir devletlerinin en üst yöneticisi olan o uzaylı insan kişi bulunuyor. İşte asıl Deccal’ın da o kişi olduğunu bir süredir açıkça yazıyorum. O Deccal da İblis’le hep ortak çalışıyor. Cinler aleminin gücünü de yanında buluyor. İblis’e tabi olarak sistemini yürütüyor/du. Son zamanlarda iblis’in de Deccal’ın da işleri hiçbir yerde yolunda gitmiyor. İnsanlar aleminde de cinler aleminde de ayrıca insanlar alemindeki yer altı şehir devletleri sisteminde de yolunda gitmiyor.

Şimdi biraz başa doğru dönüp bağlarsak…

Sürekli kararlar değiştiren, sürekli tavırlar değiştiren, sürekli planlar değiştiren bir Deccal ve sistemi var. İblis de tıpkı onun gibi, İstanbul karşısında çaresiz kaldıkça, fırıldak gibi dönüyor.

Bir her yeri yıkası geliyor bunların, lanet edip ani kararlarla peş peşe hamleler yapmaya, karşımda piyonlarını yönlendirmeye başlıyorlar….

Bir bakıyorsunuz, ben korkmadığımda, geri durmadığımda, her sahada karşı hamleler yaptığımda çark edip geri duruyorlar.

Sık sık da aynı tuzağı tekrar, tekrar, tekrar, tekrar kuruyorlar. Sanki ben, dünyada hangi siyasi ve dini grubun, ayrıca hangi iş grubunun kimin kontrolünde olduğunu bilmiyormuşum gibi…

Sanki ben ortada her sahada nasıl da danışıklı dengeler olduğunu bilmiyormuş gibi… Önünü sonunu hesap etmeden, belki de büyülerine, cinlerine de fazlasıyla güvenerek, aynı oyunu her fırsatta bıkmadan kuruyorlar.

Böyle çatışma, karşılıklı oyun kurma ve oyun bozma süreçleri sırasında, sanki dünyadaki o malum hükumetler, liderler ve iş grupları bana yaklaşıyormuş, yaklaşacakmış gibi dengeler oluşturuyorlar.

Bunlar da aslında görüntüden ibaret, arkası boş, devamı gelmeyecek hamleler oluyor. Bunu yaparken de şeytanlıklarından taviz vermiyorlar.

Dünyadaki çok sayıda siyasi ve dini grubu, bu oyun ve tuzak kurma süreçlerinde kandırıyorlar. Onlara, ortada görünen hadiselerin gerçek yüzünü ve kendilerinin gerçek maksatlarını anlatmıyorlar.

Yeni yeni dengeler kuruluyormuş ya da kurulacakmış…

Yeni yeni çatışmalar çıkartılıyormuş ya da çıkartılacakmış…

Yeni yeni gelir kapıları oluşturuyormuş ya da oluşturulacakmış gibi rol yapıyorlar ve süreç boyunca çok yüksek sayıda tarafı kancalarına takarak yoluyorlar. Yoluyorlar, yani nelerinden istifade edebileceklerse, onların elindeki o imkanlardan istifade ediyorlar, sömürüyorlar, onlardan besleniyorlar.

“İstanbulla anlaşacağız.”

“Bakın biz zaten onunla restleşmiyoruz.”

“Ona ters düşmemeye çok dikkat ediyoruz.” “Bakmayın öyle böyle yazdığına, sonunda anlaşma olacak.”

“O çok büyük projeler yapılacak. Biz de olacağız, siz de bu işlerin kesinlikle içinde olacaksınız”

“Bunlar, dünyayı kısa sürede değiştirecek ve içinde bulunabilenleri maddi sahada uçuşa geçirecek projeler”

“Şurada da şu projeyi, burada da bu projeyi yapacağız” “Falanca ülke ve lider de bizimle…”

“Falanca dev şirket ve dev holding de bizimle” diye bir başlıyorlar, sonu yok, kuralsızca yalanlar söylüyorlar ve dolandırıyorlar.

Bu güne kadar, İstanbulla iyi ilişkiler kuracağına inandırdıkları çok sayıda tarafın, kendileri üzerinden İstanbul’a gönderdiği her şeye de kendileri el koydular ve asla İstanbulla ilişkiler kuramadılar, kuramazlar.

Bu türlü oyunlarla, dünya genelinde siyasi, mali ve askeri dengeleri de işlerine gelen tarzda yönlendirmek istediler, istiyorlar.

Lakin, bu son seferinde, ben kendi hedeflerime doğru koşarken ve bir yandan da onların danışıklı dövüşlerini, ayrıca pek çok tarafı da kandırıp dolandırdıklarını meydana çıkartmak isterken…

Yaptığım pek çok hamle ister istemez onların işine geldi…

Hem bir yandan sevindiler ve hemen fırsatlara çevirmek istediler Hem de bir yandan bunu İstanbul’a karşı yeni tuzaklara dönüştürmeye çabaladılar.

Kısa sürede fazlasıyla şiştiler ve oyun kurduklarını zan ettikleri İstanbul’un oyunlarına geldiler. Fazlasıyla şişmiş bir balonun bir tek iğnenin bir tek darbesi ile patlaması misali, İstanbul’un tam zamanında ve yerinde vurduğu birkaç küçük darbe ile bile patladılar, mahvoldular.

Şu günlerde, nereye gideceklerini, ne yapacaklarını gerçekten bilemez haldeler. Ankara hükumeti ve Rusya hükumeti gibi ayak takımından olanları “Üstten bir şeyler deseler de ona göre hareket etsek” modundalar.

Bu güne kadar çok kişiye/tarafa çok sözler verdiler. Onları çok uzun süre oyaladılar. Mümkün olabildiğince hepsini yoldular, dolandırdılar, çarptılar. Şimdi ne ellerinde paraları var, ne hükumetler bir işe yarıyor, ne bankalarda mevduat var. Ne ordularda para, erzak, silah ve mühimmat var. Ne sanayi kuruluşlarında ve tüccarlarda sermaye, ne devlet memurlarına maaş ödemeye yarayacak hazineler var. Dünyanın en itibarlı görülen bankaları bile batak halde…

Ellerinde İstanbul kartı da yok. Bu şartlarda bile İstanbul karşısında yeniden danışıklı dövüşmekten geri de durmadılar. Suriye’de, İstanbul olmadan İstanbul’un projelerini yapmak istediler. Alarko bile adımı karıştırarak muhtelif taraflara sözler verdi ve bundan sonra ziraat/tarım sektöründe faaliyet göstereceğini açıkladı. Alarko dahi bir adım yol alamadı.

Dünya genelinde organize olarak TR’nin güneydoğusuna ve Suriye ile ayrıca İran ve Irak civarına öncelikle yapmayı planladıkları projeler de bir adım ilerlemedi. İlerlemeyeceği de çoktan kesinleşti. Her yerde bataklığa battılar. Yeniden bir yerleri kan gölüne çevirmeye, sözde terörü bitirmek iddiasıyla askeri operasyonlar yapmaya, yeniden kara para işlerini artırmaya dönük çabaları da sonuç vermedi, vermeyecek. Üstüne, İstanbul’a oyun kurarken oyuna gelme sürecinde, hala dünya buna inanamıyor olsa bile bir de Tahıl Koridoru denilen kara para koridorunu da iptal etmek zorunda kaldılar.

İstanbul onların üzerinden geçmesin diye orada, burada, şurada, dağınık hallerde titremeye başladılar. Bir de kendi topraklarındaki nükleer enerji santralleriyle, nükleer bombaların uzaktan patlatılabileceği şoku ve tehdidi ile yüzleştiler.

Yetmezmiş gibi, fikri ve dini konularda da hiç akıllarına bile gelmeyecek bir tayfuna tutuldular, yayınlarım sonrasında adeta iki günde savruldular. Ellerinde ne sahte Kudüs kaldı, ne sahte Mescid-i Aksa, ne sahte Kabe… Ne sahte Tevrat kaldı, ne sahte bilim…

Dünya genelinde çok uzun zamandır organize halde olan bir sistem, bu hale gelir miydi diye, çok geçmişte değil, 2018’in altıncı ayında kendilerine sorulsaydı bile, sadece güler geçerlerdi. Bir de bu kadar kısa sürede geleceği söylenseydi, uzun uzun kahkahalar atarlardı.

Şimdi öyle hallerdeler ki hem çöktüler, hem kendilerince bir çıkış yolları dahi yok, hem de düşmanlarına yani İstanbul’a muhtaçlar. Üstelik buna rağmen İstanbul onlara asla anlaşma fırsatı vermeyecek ve bunu da biliyorlar. Üstelik, milyon sene ömürleri olsa bile şeytanlıklarından bir gram bile taviz vermeyecek pislik herifler olduklarını her seferinde yeniden yeniden gözler önüne serdiler.

Sistemin içindeki herkesin bilgisi yok ama sistemin tepesindekilerin, son birkaç güne dair kararları belliydi.

Ben istemediğim halde bile beni sahaya çekeceklerdi. Emirlerindeki pek çok sözde gazeteciye ve sosyal medya piyonuna, benim lehime olan yayınlar yaptıracaklardı. Sansürü kontrollü bir şekilde gevşeteceklerdi. Hemen o anlarda da yıllardır bu şartların oluşmasını bekleyen dünyanın dört bir yanından tarafları da sahaya çekeceklerdi. O tarafları bu defa tam manasıyla kandıracak ve dolandıracaklardı.

Lakin asıl plan şuydu…

Mfs sahaya inecek, mfs’ye görünürde istediği şartlar sağlanacak ve kısa süre sonra mfs rezil olup sahadan çekilmek zorunda kalacaktı. Hatta hala tek planları bu…

“Proje dediniz, mfs dediniz, uzun zamandır hep bizi gerdiniz. İşte adama saha verdik, yetki verdik ama gördünüz, kısacık sürede her şeyi daha kötü yaptı” diyeceklerdi.

Çünkü bunları dahi görünürde vereceklerdi. Bunlar planın parçası olarak ve görünürden ibaret verilecekti. Bir yandan dışarıya böyle bir görüntü veriliyorken, bir yandan ise etrafım lüzumsuz, art niyetli adamları ile sarılacaktı. Çıkmasını istediğim kanunlar çıkmayacaktı, çıksa uygulanmayacaktı. Aldığım kararlar sahada aslında uygulanmayacaktı. Plan işleyecekti. O sırada o taraflar da yolunmaya devam edilecekti. Ankebut Ağı kendince acil destek kiti misali devasa paralar bulmuş olacaktı. Sonra bana güvenen, inanan bütün taraflar büyük şoklar ile büyük maddi kayıpları bir arada yaşayacaktı. Görünürde her şeyin sorumlusu da ben olacaktım.

Sonra taraflar, ister istemez yeniden Londra’nın kanlı, vahşi, acımasız, şeytani, kuralsız sistemine tabi olacaklardı. Bu güne kadar her şey denendiği halde bir türlü öldürülemeyen mfs de rezil olmuş bir adam olarak sönüp gidecekti. Lakin İstanbul/Kudüs burası… iblis’in belki yüz bin yıllık şeytanlık, tuzak, ayak kaydırma tecrübesi olabilir ama benim sadece 20 yıldır görüp yaşayıp tecrübe ettiklerim, anlaşılan o ki onun tercübelerini aşmış.

Şimdi en açık şekliyle tekrar yazıyorum.

-Bunları siyaset yaparak, bazı hedeflere ulaşmaya niyetlenerek yazmıyorum. Okunduğunda ilk akla gelen manalarında yazıyorum.

-Ben, hemen şimdi bu devletin başına geçmem istense bile geçmem, geçmeyeceğim.

-Son yıllarda tekrarla yazdığım gibi, Ankara’yı arkalayanları iyice çökerttikten sonra, Ankara’yı devireceğim ama yine de devletin başına ben geçmeyeceğim, bir adamımı geçireceğim.

-Ben arka planda kalarak kendi projelerimle, dünya genelinde faaliyet gösterecek şirketlerimle meşgul olacağım. Ayrıca başındaki hainleri devirip de elime alacağım cemaatimle meşgul olacağım.

-Bu süreçte dünya genelinden farklı farklı taraflarla iş anlaşmaları da yapacağım ama benim hassasiyetlerim belli ve asla hiçbirinden tavizler vermeyeceğim.

-Ben, insan ve organ kaçakçılığı yapanlarla ya da bir yerinden bunlara destek/aracı olanlarla asla ama asla anlaşmalar yapmayacak ve onların şirketleri ya da sahadaki iş adamları üzerinden projelere girişmeyeceğim.

-Ben, terör örgütleri kuran, kullanan ya da onları destekleyen hiç kimse ile asla anlaşmayacak ve ortak projeler yapmayacağım.

-Ben, LGBT sapıklığını savunan, destekleyen hiçbir cinsi sapıkla bir araya gelmeyecek, onun yüzüne gülmeyecek, onunla anlaşmayacağım.

-Ben, Tayyip pisliğiyle, onun etrafındaki pislik çetenin mensuplarıyla da anlaşmayacağım.

-Ben, şu haldeki ABD ile ve şu haldeki Rusya ile de anlaşmayacağım. Ben Putin’le asla anlaşmayacağım. Ben Biden ile asla anlaşmayacağım. Ben, Netanyahu ile de asla anlaşmayacağım.

-Ben Londra ile, İngiltere kraliyeti ile anlaşmayacağım. Onların bana uymayacağı da benim onlara uymayacağım da çoktan kesinleşti. Dolayısıyla, bir anlaşma ihtimalinin hiç olmadığı da çoktan kesinleşti.

-Ben, iş yaparken, milletleri sömürmeye dönük işler yapmayacağım. Aksine, milletleri desteklemeye dönük işler yapacağım. Buna rağmen bile çok ama çok büyük ve tertemiz paralar kazanacağım. Benim yanımda, benim gibi durabilenlere de çok büyük kazandıracağım. Hukuk tanımayan, kendini seçilmiş, üstün gören ve diğer insanları böcek misali gören pislikleri yanıma bile yanaştırmayacağım.

Benim hırsım yok. Benim öncelikli hedefim büyük işler yapmak, büyük paralar kazanmak değil. Benim, kısa süre içinde büyük sermayeler bulmak/toplamak gibi bir mecburiyetim de yok. Ben tahmin edilenin çok daha düşüğü olan sermayelerle bile işlere girişip de çok kısa sürelerde o işleri devleştirebileceğime eminim. Devletimin başına geçmesem bile, siyasi şartları bu temiz işlere uygun hale getirebileceğime de eminim. Daha önce de söylediğim gibi ben, hayatımın genel hatlarıyla nasıl geçeceğini biliyorum.

Ben hiçkimseyi dinine, ırkına, lisanına, kültürüne bakarak dışlamayacağım. İnsan hak ve hürriyetlerini gerçekten vereceğim. Lakin herkesten her hususta samimiyet, iyi niyet ve kanunlara/hukuka riayet bekleyeceğim. Samimi ve iyi niyetli olmayanlarla yan yana bile gelmeyeceğim.

Bütün bunlar nasihatla, ikazla, asil ve örnek duruşla, taşlaşmamış kalpleri derinden sarsacak bunca ilimle/yayınla da mümkün olabilirdi. Lakin olmadı…

Bunun böyle olması, benim tercihim değil. Tatlı tatlı, güzel güzel olmuyorsa, acı acı olacak ama olacak.

Hiçbir güç unsuru, hiçbir şahıs/lider, bu dünyayı böyle cehennem gibi bir halde tutamayacak. Ben bunu bozacağım. Şu ana kadar bu sürecin çok büyük ve zorlu kısmı tamamlandı. Bundan sonra azı kaldı ve kolay kısmı kaldı.

Lakin bu kısım da yaklaşık beş sene sürecektir. Bu süreç boyunca da hizmetlerim devam edecek. TR’yi ve dünyayı her hususta yönlendireceğim. Lakin şu zamanlarda devletin başına da geçmeyeceğim, pislik heriflerle ve gruplarla anlaşmalar da yapmayacağım. Nispeten az olsa da temiz işlerle meşgul olacağım. Zaten çok farklı farklı sahalarda bilimsel çalışmalar da yaptıracak, yeni yeni keşiflere, buluşlara da vesile olacağım. Kendime hem bilim ve teknoloji sahasında hem hukuk ve siyaset sahasında özel yetiştirilmiş ekipler ayarlayacağım. Eş zamanlı olarak cemaatin tepe kısmına da hususi yetiştirilmiş, çok vasıflı kişiler getireceğim. Benim yapacak çok çok fazla işim var. Bütün bunları yaparken, TR’de ve dünya genelinde milyarlarca kişinin de belalarını bulmasını, yer yüzünün ve yer altının temizlenmesini sağlayacağım.

Hiçbir şeye yatırım yapmayın. Varlıklarınızı nakit olarak tutmayın, altın ya da başka değerli madenlere çevirin, asla bankalarda bırakmayın. İblis’in ve Deccal’ın bile mani olamayacağı küresel mali krize en ama en kısa sürede hazırlanın.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Savrulma başlıyor

Takabilen, emniyet kemerlerini üst üste taksın. TL bir anda çok büyük değer kaybedecek. Olması gereken seviyeye inecek. Bu güne kadar suni müdahalelerle, yalan-dolan açıklamalarla, kara paralarla ve karşılıksız basılan paralarla buna izin vermediler. En başından beri tekrarla söylediğim gibi, bu yaptıkları bu millete iyilik yapmak olmadı. Şimdi kriz, daha da vahim seviyede patlayacak.

“TL değer kaybederse, TL düşük değerde tutulursa imalat ve ihracat artar” diyenlere kulağınızı tıkayın. Bu kriz, Nuh tufanı kadar sert ve hızlı gelecek.

Kriz herkesi vuracak ama bilinsin ki imalatçıların tedarik sistemi de bozulacak. İmalatçılar da bir anda sermayesiz, parasız kalacaklar. Sadece hizmet sektörlerinde değil, imalat sektörlerinde de toplu toplu işten çıkartmalar olacak. Yıllar önce “Türkiye yönetilemiyor, savruluyor” dediğimde, neleri kast ettiğim böylece, açıkça ve peş peşe görülecek.

Yıllardır “Dövizle borçlanmayın. Uzun vadeli mal almayın ve satmayın. Sermayenizden büyük işlere/borçlanmalara girmeyin” demiştim. Son süreçte ise “Bankalarda paranızı ya da değerli madenlerinizi tutmayın. Gerekiyorsa işletmelerinizi kapatın, sermayenizi altına çevirerek muhafazaya alın” dedim durdum. Nasihatlarımı, yönlendirmelerimi dikkate almayanlar feci hallere düşecekler. Çok feci hallere… Hatta belki de bu gün bile o hale düşebilirler.

Sık tekrarla “Dolara da güvenmeyin” demiştim. Aynını söylüyorum. Türkiye’deki bu kriz ABD’de çok daha şiddetli şekilde patlak verecek. Avrupa’da da öyle olacak. Rusya’da da öyle olacak. Çin zaten savruluyor, kıvranıyor, bin beter hale gelecek.

Putin’e de bakmayın. Ne oyun kurduysa bozdum, kurdukça bozmaya da devam ediyorum. Bundan sonra o kara ve kanlı paralarını Türkiye’ye gönderse bile hiçbir işe yaramaz. Çünkü gönderdiği her kuruş, karanlığa kurşun sıkmak gibi olacak. Burada dengeleri eline alamayacağını, gönderdiklerinin karşılığını alamayacağını Putin de anladı, çetesi de anladı. Ayrıca onlarda da para bitti.

Suudilerin 3.3 trilyonluk yatırım palavraları da sert kayaya çarptı. Ankebut Ağına bağlı ülkeler ve liderler olarak, İstanbul’un estirdiği rüzgarların peşinden oyunlar kurmak istediler. Ellerine ayaklarına dolaştı.

İndirimler yaptılar, bazı kalemlerde zamlar yapmayacaklarını açıkladılar…

Yetmedi de emekliye çalışana vaatler savurdular. Üstüne konut kredisi dediler. Bunlarda da hep hile yaptılar, çok yüksek maaş zamları yapmışlar gibi gösterdiler ama gerçek öyle değil ve insanları yine kandırdılar. Kandırmış olsalar bile, böyle yaparken türlü yüklerin altına da girmekten kaçınamadılar. İşte bu da vahim seviyede bir hataydı onlar için…

Namussuz, ahlaksız, karaktersiz, yalancı, dolandırıcı, vurguncu, satanist olmanın sonu ne imiş, iktidarıyla ve muhalefetiyle şu sözde siyasi partiler ve liderler üzerinden herkes görecek.

O Charles bile şu yazımı okuduğunda “Adam haklı, elimizde para da değerli maden de kalmadı. Zaten siyasi ve ticari itibarımız da kalmadı. Ordumuz, donanmamız da kalmadı. Kalan kısmını besleyebilecek paramız da kalmadı. Bir yerlere askeri müdahale yapalım, kan dökelim para kazanalım desek, onu bile yapabilecek imkanlara sahip değiliz. Kapatın gidelim.” diyecek. Başka bir şey dese, kendini kandırmış olur.

Açıkça yazıyorum ki İngiltere, Fransa ve Almanya’nın krizleri de çok büyük krizler olacak.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Biraz da istihbarat verileri paylaşayım


“Hukuk yoluna gitmek gibi bir aptallık yapan olursa, engel olun.”

“İçlerinden biri çıkıp da dava edecek diye çok korkuyorum.”

“Mfs artık hukuk işini hızlandırmak istiyor. Ondan herkese vuruyor.”

“Sus, sus… Hiç konuşma.”

“Kimi dava ediyorsun? Ben dava eder miyim ya, aptal mıyım o kadar?”

“Şakının biri dava etse de izlesek.”

“Ulan memlekette biz bu kadar çokmuşuz ha… Ben bile bu kadar sanmıyordum.”

“Mfs ile anlaşırsak yaşam koşullarımızı koruyabiliriz. Biraz tavizler de vermemiz gerekecek. “

“Yoookk biz ona gelemeyiz. Yookk yookk, söz konusu bile olamaz.”

“Ya ben yataktan kalkamıyorum artık. (Metafizik çatışmalarda aldığı darbeleri anlatıyor) Çok fena bir adam bu ya … Ben ayinlere ara vereceğim.”

“Adam nereden vuracağını iyi biliyor. Yıllardır oyundan düşmedi, nedir bu adamı hala tutan şey diye düşünüyorduk. Adam resmen istihbarattan çıktı. Söylenti değilmiş, duyduklarımız gerçekmiş. Artık kimseye güven kalmadı. Ah biz şu zamana kadar bu işin icabına niye bakmadık. Hep millete uyduk, bak şimdi başımıza gelene.
Onca yıl ne büyük laflar ettik. Ortaya Türk Müslüman olmadığımız çıktığında, bu insanlar bizi linç eder. Bittik rezil olduk, rezil.”

“Adam neler demiş, siz bu adamın normal biri olduğuna emin misiniz? Hiç de dediğiniz gibi gözükmüyor. Bu adamın arkasında adını koyamadığımız kuvvetler var. Öyle bildiğimiz gibi değil. Biz geri çekiliyoruz. Siz de canınızı seviyorsanız bu adamın radarına girmemeye bakın. Bize de bir daha selam vermeyin.”

“Bu olaylar çok fazla. Bu ifşalar çok fazla. Bunları kapatmak için çok büyük hadiseler lazım. Taksim benzeri bir bombalı saldırı bile bunları kapatmaya yetmez. Enaz 15-20 gün gündemi meşgul eden bir şeyler olmalı”

“Ben ne emeklerle buraya kadar getirdim bu işleri. Şu adamı şikayet ettiğim herkes beni yanından kovaladı. Madem bu kadar tehlikeli, siz beni niye bu sahaya çıkarıyorsunuz? Ben çarpılarak ölmek falan istemiyorum abi, benim yaşayacak senelerim var. Bu adam milletin geceleri boğazına çöküyormuş, neler neler anlatıyorlar. Ben istemiyorum alın beni, çıkarın beni gideyim ben. Hiç iyi değilim, kendimi kötü hissediyorum.”

“Kimse kalmadı artık. Herkes kafayı yedi. Bu adamları programa çıkartmak da programda tutmak da bir dert oldu.”

“Yeter yahu ne doymak bilmez adamlar bunlar. Kitap yazdık, kaç senedir mücadele de veriyoruz. Ayinlerine de katıldık. Benim sağlığım artık Yahudilere çalışmayı kaldıramayacak. Zaten yaşlandık. Geri çekilelim.”

“Kraliçenin ölüm ilanından beri bizi daha güçsüz görüyorlar. Çok rezil olduk. Kaynaklarımız, paramız tükeniyor. Borçlarımız arttı. Sürekli kripto paralardan ve Çin’den para çalıyoruz. Eğer Çin onlardan para çaldığımızı fark ederse anında bize ters hamleler yapar.

ABD’ye, Hindistan’a gitmesi gereken parayı da biz alıyoruz. Bunu fark etmemeleri için her şeyi yapın.”

“Cern için yapacak bir şey kalmadı. Burada olanlar açığa çıkmadan patlatalım.”

Barack Obama, ABD’deki bankaların için boşaltmak için görüşmeler yapıyor.

İngiltere Kraliyet ailesi, çok değerli mücevherleri ve tarihi eserleri açık artırmalarda satarak nakit sıkıntısını çözmeye çabalıyor.

Rishi Sunak, Hindistan’daki biyonik robot zenginleri etrafında toplayarak nakit havuzu oluşturmaya çabalıyor.

Belarus’un Rusya ile müttefik olması/kalması onlar için tarihi bir kırılma noktası olacak. Rusya ile birlikte yok olmayı tercih etmiş olacaklar.

İblis’in sağlığı da keyfi de hiç iyi değil. Çok çarpılıyor ve dünyada hiçbir şey istediği gibi gitmiyor. Tabiri caizse, ayaklarından tavana asılmış gibi bir hali var.

Bir uzaylı lider olan Deccal da bir yanıyla İblis’in evladı. Deccal’ın ademoğullarından olacağına yani insan olacağına dair rivayetlerde bu mana var. Evet ademoğlu ama başka bir insan türünün Ademinin oğlu.

Cinler dünya insanlarıyla ya da uzaylı insanlarla cinsi müsabete girebilirler ve çocukları olabilir. Bu hususta büyük İslam alimlerinin muteber eserlerine bakılabilir.

Putin suretindeki biyonik robot, çok büyük sorunlar yaşamaya, yaşatmaya devam ediyor. Her an bir büyük arızayı insanlar arasında yaşar diye çok korkuyorlar. Bu robotun zaruret olmadıkça ortada görünmemesini istiyorlar.

Charles’ın üst ekibi, Putin şeklindeki biyonik robotun oyundan alınmasını mantıklı buluyor ve istiyor.

Gizli Ermenilerin ifşa edildiği yayınlarıma çok sevinen başka kripto taraflar var. “Artık onlara para ödemeyeceğiz” diye sevinenleri de var.

Gizli Ermenileri ifşa eden yayınlarım, FOX TV isimli ihanet mecrası içinde de hareketliliğe sebep oldu. Endişeliler hatta panik halindeler…

Özdilek, Karaca, Bülent Börek gibi şirketler/markalar da hep gizli Ermenilerin ve bunların hepsinde kara para işleri de dönüyor.

Birkaç mason konuşurken biri

“Mfs’yi hapistekyken öldürmeliydik. Yanına bir sürü adam koyduk. Hiçbiri beceremedi. Bütün çabalar boşa bitti. Bu adamı gerçekten koruyan ilahi bir güç olduğunu o zamanlar anlamalıydık. Her şey için geç kaldık.”

“Lanet olsun bu adama da bunu yetiştirene de” diye lanetler savurarak konuştu Karadenizli bir vatan haini Ermeni…

Rusya’nın Çin ile gerçek bir ittifakı hala yok. Olacak gibi de durmuyor. Aksi yöndeki resmi yetkili açıklamaları bile üfürme…

Ermenistan’a silah, mühimmat, para yardımı yapanlar Türk tokadı yiyecekler.

Beşşar Esed’in Suriye’de çok büyük paralar kazanma ihtimali beni rahatsız etmiyor. BOP tamamen bitsin de Esed çok büyük paralar kazansın. Çok güzel…

Esed, kazanacağı paralarla Suriye’nin tamamında hayatı normale döndürmesi için gereken yatırımları yapacaktır. İşsizlik sorununu Suriye genelinde ortadan kaldıracaklar. Bu da Türkiye ve bölge için çok hayırlı bir gelişme. Bundan ötürü dertlenecekse ABD, İsrail, Rusya, İngiltere ve benzerleri dertlensinler.

“Savaş çıkacaksa da çıksın. Geri durdukça kaybediyoruz. Ezildikçe eziliyoruz. Şu adamın gölgesi kadar korku veremiyoruz artık millete.” diye diye küfürlerle karışık şekilde konuşan etkili ve yetkili kişiler var Türkiye’de…

Çin’de Şi suretindeki biyonik robotlar da çok büyük zorluklara tahammül edilerek sahada tutuluyorlar. Sistem bu yükü uzun süre daha taşıyamaz.

Elon Musk şeklindeki biyonik robotlar da sürekli sinyale giriyorlar ve Elon Musk’ı oyunda tutmak için de büyük zorluklara tahammül ediliyor. Elon Musk üzerinde/sahipliğinde gösterilen şirketler ve buralarda faaliyette olan insan şeytanları hep sinyallere giriyorlar. Araçlar, makineler, binalar hep sinyale giriyorlar.

Rahatça imalat yapamaz hallerdeler.

Devlet Bohçalı suretindeki biyonik robot da kötü vaziyette. Bir de her yerden baskılar, sığınmalar, talepler de üst üste geliyor. Ne yapacağını şaşırmış, çaresiz bir halde oyalıyor tarafları…

Suriye’ye yapılan/yapılacak yatırımlar, projeler, fabrikalar… Şayet temiz işlerse sinyale girmiyorlar ve girmeyecekler.

Ekrem İmamoğlu suretindeki biyonik robotun bağlı olduğu uzaylı grup, Ekrem suretindeki biyonik robotu oyundan çekmek istiyorlar ama kararsızlar. Ne yapacaklarını şu anda kendileri de bilmiyorlar.

İngilizlerin ve daha arka planda İblis’in piyonu olan Hindistan’da çok yüksek sayıda insanın ölmesi için gereken enerji/duhan birikmeye devam ediyor. Bu böyle giderse, yakında Hindistan’da toplu ölümler yaşanacaktır.

Yeni yeni sendromlar ve virüsler uydurarak hatta bazı bölgelere kasten virüsler de yayarak, yaşanacak toplu ölümlerin gerçek yüzünü gizlemeyi deneyebilirler.

Yaşanacak toplu ölümler, Hindistan halkı arasından iyi insan olanlar için çok hayırlı olacak. Çünkü toplu ölümlerle insan şeytanları oyundan düşecekler.

Japonya’da da duhan birikiyor, artıyor, şiddetleniyor. Japonya, yaşamak için de tahsil yapmak için de gezmek için de iş/yatırım yapmak için de artık en riskli ülkeler listesinin üst sıralarında olan bir ülke…

Aynı şeyler, Londra merkezli sistemin satanistleştirdiği Güney Kore için de geçerli.

Papa suretindeki biyonik robot da son zamanlarda üst üste vahim arızalar yaşıyor, büyük sorunlar yaşatıyor. Böyle giderse onu da sahadan/oyundan almak zorundalar. Ayrıca Vatikan denilen sembolik devlet üzerinden yapılan insanlık dışı kara para işleri de çok kötü vaziyette… Çoktan battılar. Sermayeden yiyorlar.

Güldür Güldür ekibi de sıkıntı içinde. Onlar da gizli Ermeniler ve onlar da ifşa oldular. Oysa daha dün denilecek vakte kadar Akademi Dergisinden beslene beslene, ses getiren işler yapıyorlar, iyi gidiyorlardı.

Güneş’in yapısı billur gibi mi? Kendi bünyesinde ve merkezinde ısı var mı? Sadece bir yansıtıcı mı? Güneşin içinde yaşayanlar var mı?

Yaşananlar gizli Yahudiler ve gizli Ermeniler arasında da büyük kırılmalara sebep oluyor.

Yaşananlar gizli Yahudiler ve gizli Ermeniler arasında da büyük kırılmalara sebep oluyor.

Cem Yılmaz suretinde imal edilen biyonik robotu yakında sahadan çekmeyi konuşuyorlar.

Türkiye’deki sanatçıların suretindeki biyonik robotlar çok ağır çarpılıyorlar. Çoğunun içindeki uzaylı insanlar değiştirildiler.

Hande Yener çok ileri seviyede bir büyücü ve kan içen bir satanist.

Ayinlere katılıp da para alamayanların öfkeleri büyüyor.

Akademi Dergisinden beslenerek yayınlar yapan gizli Ermeniler ortada kalıyorlar.

Sistemin üst isimleri arasında, gizli Ermeniler olan Kılıçdaroğlu ve Akşener’in geri çekilmesi gerektiğini konuşanlar da var.

Türkiye’de seçimlerin olmayacağını sık konuşuyorlar ve artık bunu kabulleniyorlar. Hala seçimlerin yapılabileceğini değerlendirenler bile Tayyip’in aday olamayacağını konuşuyorlar.

___________________________________________

Güncelleme: 22 Aralık 2022

“Sen, ulan sen kimsin ki boğazlara ayar veriyorsun. Otelmiş, köprüymüş, buraların tapusu bizde…

Ne hallere geldik, ne durumlara düştük. Şu Tayyip’le masaya oturduğumuz günlere lanet olsun. Rahmetli mezarından dirilse topunu *** bunların.

Kim ne yapacakmış, kimin ne planı varmış, kim kime yatırım yapıyormuş. Hepsini bana öğrenin, getirin” diyen gizli Ermeni vatan haini!

Tanışalım, ben Mfs… Mekanın sahibiyim. On bin yıldan fazla süredir buraların sahibi olanların soyundan gelmekteyim. Asıl sen kimsin, necisin?

Rusya’nın ve Çin’in açıkça çökmelerine, batmalarına izin vermedikleri her gün, ABD iyice dibe vurmaya devam ediyor.

Zelensky devlet lideri gibi değil de emirler alan memur gibi davranıyor. Davranış/beden dili bile tamamen buna göre….

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Her şey yeni başlıyor


Taksim’deki son terör saldırısının hemen ardından peşin peşin ve çok aceleyle “bombacı” ilan edilen kadın zanlının, söz konusu saldırıda bilinçli bir “bombacı” olarak yer aldığına da Suriyeli olduğuna da dört ay önce Türkiye’ye geldiğine de kimse inanmıyor. Birkaç gündür bu konuda basında, medyada ve sosyal medyada gayet seviyeli ve hukuka uygun şekilde sorgulayıcı yayınlar yapılıyor. Bu halleriyle bu yayınlar hukuka tamamen uygun ve hiçbir gerekçe ile bu yayınların yapılmasına mani olunamaz, kısıtlama/sınırlandırma dahi getirilemez.

Bu güne kadar defalarca görevi başında yalan beyanda bulunan ve yalanları her seferinde açıkça meydana çıkan, buna rağmen yıllardır hala Suç İşleri Bakanlığı makamında tutulan, ne kadar kara paracı varsa hepsiyle yan yana fotoğrafları bulunan Solomon Soysuz, bu defa da yalanlar söyleyen bir bakan olarak ortada kaldı. Oysa yıllar önce bana inat “İran’la ortak terör operasyonu yaptık” yalanını bir Suç İşleri Bakanı olarak söyledikten hemen sonrasında İran’ın “Hayır, yapmadık” diye resmen açıklama yapmış olması bile, Solomon’un orada bir gün daha tutulmamasını gerektiriyordu.

Son Taksim saldırısında Solomon Soysuz’un Rusya tarafıyla organize şekilde saldırının içinde bulunup bulunmadığının derhal ve ciddiyetle ve hiçbir hukuk dışı sınırlandırmaya izin verilmeden soruşturulması gerekiyor. Zira bu konu hakkaniyetle ve vicdanla soruşturuldukça Türkiye içindeki baş zanlılardan birinin Solomon Soysuz olduğu görülüyor. Zanlı kadının Somali’deki Türk askeri üssü ile ne alakasının bulunduğu da soruşturulmalı ve yayın kuruluşları ile sosyal medyada da tartışılmalı. Londra’nın emriyle dünyanın farklı yerlerinde askeri üsler tesis eden AKPKK’nin, söz konusu askeri üsler üzerinden aslında neler çevirdiği de artık gür sesle tartışılmalı.

Son Taksim saldırısında MI6’nın eli var mı yok mu, kendi casuslarından hariç olarak birilerini taşeron olarak da kullandı mı, soruşturulmalı. Bomba, planlanandan önce, planlandan başka yerde ve planlanandan daha düşük güçte patladı mı, yorumlanamayan sorunlar yaşadılar mı, soruşturulmalı. Kadın zanlının hür iradesi ile bombacılık yapmak istemeyen biri olması da saldırının nispeten çok daha az zararla atlatılmasını sağladı mı, soruşturulmalı. Kadın zanlının 40 dakikadan fazla süre orada oturması, neler döndüğünü anlamaya çalışma çabası mıydı, soruşturulmalı. Bu kısımda sorunlar yaşamasalardı, farklı farklı yerlerde birkaç şiddetli bomba daha patlatacaklar mıydı, soruşturulmalı. O anlarda etrafta operasyonu uzaktan yöneten İngiliz ve İsrail casusları da var mıydı, soruşturulmalı. Olay yerindeki görüntüleri hatta kadın zanlı ile yan yana kadraja girdikleri görüntüleri basına da yansıyan İsrailli iki kadının casus çıkması neden gereğine göre tartışılmıyor ve soruşturulmuyor, bu da soruşturulmalı. Arap basınında bu iki İsrailli kadın askerin aynı zamanda casus oldukları ifşa edilmeseydi, MİT ve Türkiye’deki diğer yetkili kurumlar/makamlar bunu hiç mesele etmeyecek miydi. Şimdi basına bile yansıyıp tartışıldığı halde neden konunun üzerine gidilmiyor, tartışılmalı.

MİT’in Ermeni kanadının son Taksim terör saldırısının içinde olup olmadığı da tartışılmalı. Gürcistan gizli servisinin bir dinleme sırasında bu saldırının istihbaratını aldığı, zaman kaybetmeden MİT’i bilgilendirdiği, MİT’in ise ilgileneceğini söyleyerek karşılık verdiği ama hiçbir önleyici müdahale yapmadığı, aksine terör saldırısının içinde yer aldığı iddiası araştırılmalı. Gürcülerin bu saldırının istihbaratını, saldırı öncesinde Gürcü mafyalarından elde ettiği iddiası da itibar edilir kaynaklardan yükseldi, bu da hiç zaman kaybedilmeden soruşturulmalı. CIA’nın bu saldırıya teknik ve lojistik destek verip vermediği de soruşturulmalı. Bunlar soruşturuldukça, tartışıldıkça aynı milletler arası suç, terör ve ihanet teşkilatının yeni yeni terör saldırılarını Türkiye’de ve başka ülkelerde yaptırma ihtimali yüksek mi, tartışılmalı ve soruşturulmalı.

Saldırının yapılmasındaki öncelikli hedefin Suriye meselesinde kamuoyu yönlendirmesi yapmak olmadığı, İstanbul’un resti sayesinde Suriye’ye bir türlü yapılamayan askeri operasyonun yeniden gündeme gelmesi olmadığı, bunun daha düşük öncelikli bir hedef olduğu anlaşıldı, netleşti. Saldırının hemen sonrasından başlamak üzere, görev başındaki vatan haini ve terörist bakanların ve ilgili yetkililerin açıklamalarla hedef saptırdığı şimdiden anlaşıldı, netleşti. Adli ve idari yetkililer arasında hatta kolluk kuvvetleri arasında kripto kimlikli ve Londra sistemine bağlı kişilerin de organize şekilde suçlar işlemeye, suçluları kollamaya, milletimizi kandırmaya, görevlerini kötüye kullanmaya devam ettikleri şimdiden anlaşıldı, netleşti.

Yukarıdaki hususların haricinde, terör saldırısına dair şahitlerin ifadeleriyle meydana çıkmış hatta bir kısmı bazı haber mecralarında sıcağı sıcağına yayınlanmış olan sarsıcı gerçeklerin hatta vurularak öldürülen başka teröristlerin bile gizlenmek istendiği, bir anda hükumetin ve MİT’in terörist yanları meydana çıkacak diye internetin panik haliyle yavaşlatıldığı da şimdiden netleşti.

Lakin Boğaziçi baronlarının son günlerde keyiflerinin bozulmuş olması, aşırı rahatsız olması bu saldırı ile bağlantılı mı, bu saldırının arkasında Boğaziçi baronları da var mı, soruşturulmalı. İstanbul boğazının iki yanının da Türkiye düşmanlarınca merkez üs haline getirilmiş olmasının, oranın tıraşlanarak yok edileceğinin açıklanmasının, şimdiden büyük bir baskı altında kalmalarının ve basına yansımayan kısmında öfkeden deliye dönmüş olmalarının bu saldırı ile alakası var mı, soruşturulmalı. Boğaz içindeki kara paracı, vatan haini, satanist, ayinci, Türk ve İslam düşmanı çevrenin bağlı bulunduğu Londra’nın MI6’yı da kullanarak bu saldırıyla bir mesaj vermek isteyip istemediği soruşturulmalı.

Londra’nın İstanbul’a “Belli sınırlarda duracak, oraları aşmayacaksın” mesajı vermeyi deneyip eline yüzüne bulaştırıp bulaştırmadığı, soruşturulmalı. Saldırının arkasında İngiliz piyonu İran idarecilerinin ve İran’ın kurumlarının bulunup bulunmadığı, İstanbul’un siyasetinin karşısında tamamen çökmek üzere olan kara paracı ve vahşi İran idaresinin de İstanbul’a mesaj vermeye kalkışanlardan olup olmadığı, soruşturulmalı.

Daha dikkat çekilecek çok hususlar var ama şimdilik bu kadarını yazacağım. İlerleyen safhalarda “Bu terör saldırısında Ekrem İmamoğlu’ndan daha çok mafya anası Meral Akşener’in mi payı var?” diye de tartışacağız ve soruşturmalar talep edeceğiz. Çok ama çok şaşırtıcı gerçeklerle yüzleşecek ve bol bol bunları tartışacağız. Baştan söylediğim gibi, bu terör saldırısı bir milat olacak ve Türkiye içindeki etkili ve yetkili kişilerin teröristliğini meydana sereceği gibi zincirleme reaksiyon misali terörün yurt dışı bağlantılarını da gözler önüne serecek. Onlarca ülkede temiz eller operasyonlarına sebep olacak ve dünyadaki bütün kötülüklerin merkezlerinin İngiltere, ABD ve İsrail olduğu somut şekilde gözler önüne çıkacak.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi