Etiket arşivi: Türk Devletleri

Azerbaycan ya batacak ya çıkacak

Rusya’nın idaresini elinde tutan malum çete, AB ile de danışıklı dövüşüyor. Oyunlar içinde oyunlar kurmaya çalışıyorlar. Çok geniş meseleler var, yazarak detaylı anlatmak mümkün değil ve herkese açık şekilde yazmak doğru da değil ama özetle şu hususlar bilinmeli.

Türkiye’nin Yunanistan’a girmesini de istiyorlar. Irak’a girmesini de istiyorlar. Azerbaycan’ın Ermenistan’a girmesini de istiyorlar. Lakin söz konusu hamlelerin ve daha fazlasının, Türkiye’nin yararına, Azerbaycan’ın yararına imiş gibi görünmesini sağlayıp arka plandan tamamen kendilerine yarayan işler olmasını istiyorlar. İşte yaşanmakta olan sürecin temel sorun olarak görülecek kısmı tam da burası…

Ben ilk defa “Türkiye, sorunları, sorunun merkezi olan yerlerde çözecek. Türkiye’nin siyaseti değişecek.” dediğimde, buna karşılık verecek, mani olacak güçleri zaten kalmamıştı. Bu çıkışımı büyük fırsat olarak değerlendirdiler, her şey çantada keklik zan ettiler. Her biri başka ülkenin idaresini hukuksuz şekilde ele geçirmiş olan ve çeteleriyle birlikte kara para işleri yapan kuş beyinli malum kişiler, Londra’ya tasmaları ile bağlı kişiler, üç beş göz alıcı hareket, açıklama, danışıklı restleşme, üç beş oyalayıcı orta oyunu ile Türkiye ve dünya siyasetine yön vereceklerini zan ettiler.

O günden bu yana ortam gergin, hareketli ve kontrolü zor bir vaziyette. Bir yığın ahmak, hayal alemlerinde yaşayarak, her meselede ahmakça kararlar aldılar, alıyorlar ve ortalığı karıştırıyorlar. Her seferinde rezil de oluyorlar ama bir türlü akıllanmıyorlar. Şimdi Azerbaycan meselesinde de farklı planları var. Bütün tuzakların uygulanması kısmında Tayyip ve çetesi de zaten emirlerine amade haldeler.

Tayyiple de araları iyi olan Aliyev ve karısı, zaten en baştan beri İngiltere/Londra’ya çalışıyorlar. Hepsini bir merkez yönlendiriyor. Bu ahmakça oyunları da ya Londra kuruyor ya da Londra son onayı veriyor.

Ukrayna’yı kara para kaynağına çevirmek istemezlerdi. Onca Müslüman coğrafyası varken, kendilerini batılı/hristiyan gören ama insanlıktan bile çıkmış olan, ahlaksızlığı ve dinsizliği arşa varmış olan Ukrayna halkını malzeme yapmak istemezlerdi. Lakin İstanbul karşısında o kadar büyük kaybettiler, o kadar parasız kaldılar ve uç sınırlara geldiler ki mecburen Ukrayna’yı da nakite çevirdiler, çeviriyorlar. Bunun için hala danışıklı dövüşüyorlar. “Özel askeri operasyon”muş… Ahmak bile inanmaz şu tabire, şu tabir üzerinden dönen dolaplara… Oraya asker diye gönderilenler de büyük çoğunlukla Türk/Müslüman kökenli ve yeterince eğitim, silah, teçhizat verilmemiş olan Rusya Federasyonu askerleri… Onları bile bile ölüme gönderiyorlar, Ukraynalıları gönderdikleri gibi… Onların bile organlarını nakite çevirme fırsatı bulurlarsa çeviriyorlar. Ukrayna’dan dışarı milyonlarca sivil çıktı ve en başından itibaren yüksek sayıda Ukrayna vatandaşı, gittikleri batı ülkelerinde fuhuş ya da organ mafyalarına kurban oldular, oluyorlar. Yine de kan emerek beslenen ve varlıkta kalabilen batılı onlarca ülkeyi ve İsrail’i ayakta tutabilmek için daha fazla kara paraya ihtiyaçları var.

Şimdi Suriye’de, Libya’da, Afrikanın farklı farklı yerlerinde de planlarını, danışıklı dövüşlerini, kara para işlerini İstanbul bozuyor, bozacak. Bunun çok yakında olacağını hem akıl, mantık, olayların akışı, sahanın vaziyeti gösteriyor hem de yapabildikleri kadar metafizikle bakıp görüyorlar. Önlerinde çok çok kötü zamanların olduğunu biliyorlar. On milyondan fazla sözde mültecinin Türkiye dışına çıkartılacağını biliyorlar. Suriye’ye yeniden devlet otoritesinin hakim olacağını biliyorlar. Sadece Suriye’de danışıklı olarak çatıştırdıkları onlarca terör örgütleri var ve bunların da yok olacağını biliyorlar. Tekrara gerek yok, her yerde kaybedeceklerini, kara paralarının kesileceğini biliyorlar. İstanbul’u da yok edemeyeceklerini, durduramayacaklarını biliyorlar. Ayrıca parasız alacakları aslında çalacakları bol miktarda gaza, petrole, madenlere de ihtiyaçları var.

Bu nedenle daha başka yerler de karıştırılmalı. Bu maksatla da Azerbaycan-Ermenistan krizini kullanmak, bu hususta da danışıklı dövüşmek istiyorlar. Azerbaycan’da da Adnan Oktar organize suç, terör ve ihanet örgütünün çok ağırlığı, geniş bir sistemi var. Orada da kedicikler var. Orada da devlet içinde devlet sistemi var. Orada da Aliyev’lerden aşağı doğru devletin yetkilileri arasında çok sayıda kişi “sistem”e dahil edilmiş vaziyette. Orada da bağımsız mahkemeler, emniyet teşkilatı ve ordu yok. Azerbaycanın da her yerinde “sızma” var.

Azerbaycan da tıpkı Türkiye gibi kara para cumhuriyetine çoktan dönüştürüldü. Azerbaycan üzerinden kaçırılan insanların, kadınların, çocukların, bebeklerin, organların haddi hesabı yok. Aliyev’in, kara paracı Yahudi Zelenski ile sıkı dostluğunun “kara para” ve “Londra merkezine bağlı olmak”tan başka anlaşılabilir, dikkate alınır izahı da yok. Azerbaycan’da da Mehmet Haberal’ın kontrolünde olan ve aslında organ işine bakan hastahaneler daha doğrusu insan mezbahaları var. Orası bir yol, bir güzergah… Güya çatışan Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri de arka plandan sürekli paslaşıyorlar, görüşüyorlar, anlaşıyorlar.

Zengezur geçidinin bir kara para geçidi olduğunu, birbiriyle çatışmalı görünen tarafların tamamının bu geçidi açmak için ittifak halinde olduğunu, güya Türk Devletleri Teşkilatı’nın da bu işlerin içinde hatta başında olduğunu v.s. sesli anlamıştım. Ermenistan’la AKPKK’nin “yakınlaşma” siyaseti de bu maksatlarla yapılan bir oyundan başka bir şey değil. Her şey “kara para” için, her şey “insanlık düşmanlığı” konusunda tam teşekküllü bir ittifak oluşturmak için. Aralarında hiç mi farklar yok, sorunlar yok, çatışmalar yok… Var, var ama temel hususlarda sorunlar, çatışmalar yok. Bunca taraflar arasında elbette her kesimden ve seviyeden herkes danışıklı dövüşmüyor. Lakin tepe isimlerin tamamına yakını sistemin aslında nasıl olduğunu, işlediğini biliyor ve danışıklı dövüşüyor ki zaten bunların büyük çoğunluğu da biyonik robotlar. NATO, AB, AİHM, KGAÖ dahil bilinen bütün teşkilatlar, birbirleriyle çoğunlukla danışıklı dövüşen, bazı detay kısımlarda görüş ayrılığı yaşayıp çatışan taraflarca yönetiliyorlar. Çin de bu sistemin bir parçası. Hatta bu sistemin yeni merkezi yapılmak istenirken İstanbul’un üzerinden geçip ezdiği bir kara para devleti.

Zengezur geçidi hususunda, o yayını yaptığım günden beri rahat değiller. Konuşmalarına dikkat ediyorlar ve bu konularda dikkat çekmemeye çabalıyorlardı. Lakin batı ülkeleri bu kadar batakken, önlerini de göremiyorlar ve ümitleri azalıyorken, daha fazla bölgenin ve çok sayıda başka insanın da “nakite çevrilmesi” lazım. Çok daha fazla kara para işleri lazım. Hepsinden mühim olanı da şu ki bir türlü durdurulamayan İstanbul’un ilerleyişinin, yükselişinin, dünya üzerindeki tesir gücünün “derhal” durdurulması lazım. Bu maksatla da oyunlar içinde oyunlar kurmaları lazım. İşte sahada yaşananların arka planları bunlar.

Azerbaycan ya batacak ya çıkacak. Arası yok. Azerbaycan İstanbul’un sesine ses verecek, ayağa kalkacak, başlarındaki ve içlerindeki kara paracı hainleri ayaklar altında ezecek ya da İstanbul kangren olan kolu yani Azerbaycanı kesip atacak. Azerbaycanlılar da nakite çevrilirken hiçbir şey yapmayacak ve bu şeytanlıkların Türkiye’ye yayılmasına izin vermeyecek.

Biz artık ilan eden ede ayağa kalkıyor ve Türkiye’deki “sistemi” tamamen yok etmeye oynuyorken bir daha yazıyorum… Rusya’da, Azerbaycan’da ve bundan sonra varlıkta kalmak, Londra’nın kontrolünden, sömürmesinden, kan emiciliğinden kurtulmak isteyen bütün ülkelerde, vatansever bütün taraflar ayağa kalkmalılar. Hemen şimdi, bizimle beraber tempoyu yükseltmeliler ve birkaç güne de bu işleri bizlerle eş zamanlı, senkronize halde bitirmeye oynamalılar.

Tekrar ediyorum, Azerbaycan dediğimi yapmadığı sürece, Türkiye’den herhangi bir kişinin, etkilinin, yetkilinin, askerin, sivilin, bürokratın, iş adamının, siyasi partinin, liderin, şu şartlarda Azerbaycan’a herhangi bir sahada en ufak bir destek verdiğini, hatta destek açıklaması yaptığını…. Gözler önüne serdiğim oyun içinde oyunlara yani Londra’ya hizmet ettiğini görürsem, duyarsam, istihbaratını alırsam… O kişi ya da grubu hemen ve tamamen yok etmeye oynayacağım. Bunu, Türkiye’yi muhafaza etmekte ve insanlığı korumakta zaruri bir hamle olarak göreceğim. Bu nedenle de çatışmalardan kaçınmayacağım ve gerektiği kadar acımasız bir keskin kılıç olacağım. Azerbaycan halkı titreyip kendine gelirse, söz konusu kara paracı paralel devlet sistemini ayaklar altına almaya oynarsa, o halde ise ölümüne Azerbaycanın yanında duracağım, duracağız.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

At ve eşek eti yemek haram değildir

Hayır mahzuru yok, eşek eti yemek dahi haram değil mekruh. Mekruh olmasının sebebi de günlük hayatta ve harp esnasında kritik ehemmiyete sahip olması. Hep elde at ve eşek bulunmasının müslümanları güçlü yapmasıydı. Bu nedenle mekruh dediler yenilmesine ama yine de haram denilmedi.

Orta asyada müslüman türklerde at yeniyor çünkü orada aşırıya gitmediler, buralarda fetvada aşırıya gidildi, haram gibi kabullenilir oldu.

At da eşek de inek kadar koyun kadar temiz hayvanlar, etleri de temiz ve dahi artık harp vasıtası ve günlük hayatın vazgeçilmez parçası değiller yani yemek mekruh bile değil, sütleri de haram değil.

Zebra yenir mi, bazı geyik türleri eşekten iri, neredeyse at kadar, yenir mi, onlar yenirse eşek ya da at neden yenmez?

Biyolojik olarak, temizlik olarak bakılınca aralarında bir fark var mı? At ya da eşek eti yediği için ölen oluyor mu? Dermansız bir hastalığın sebebi at ya da eşek eti yemek olarak mı tespit edilmiş ?

Şu anda Türkiyenin ya da dünyanın herhangi bir yanında bir kişi at ya da eşek çiftliği kursa, bunları eti ve sütü için besleyip çoğaltsa ve satsa kimse ona mani olamaz ve “haram iş yapıyorsun” diyemez. Ondan ürün alarak yiyenlere de kimse “haram yiyorsun” diyemez

Devlet sistemi, bu gibi müteşebbislere mani olamaz. Ben devletin başında resmen olsam, hemen at ve eşek çiftliklerinin yaygınlaşmasını sağlarım. Domuz çiftliklerine verilen devlet teşviklerini hemen kaldırır ve o destekleri de at, eşek, zebra, geyik çiftliklerine veririm.

Bu hususta şu da bilinmeli ki dört mezhepte de “haram” diyenler değil “helal” diyenler çoğunlukta.

Hanefi mezhebinde, imam ı azam ın iki büyük talebesi vardı. içtihat makamındaki iki büyük talebeleri olan İmam ebu Yusuf ve İmam Muhammed de haram demedikleri gibi mekruh dahi demediler. Mübah dediler. Bu iki imama “imameyn” denilir ve bir meselede İmam ı azamın içtihadı farklı, imameynin içtihadı farklı ise fetva imameyne göre verilir. Bu kısımları iyice kavrayıp müslümanları her devirde sevk etmek ise “hakiki” müftülerin vazifesidir. Bir de mekruh denildiğinde tenzihen yani helale yakın mekruh mu yoksa tahrimen yani harama yakın mekru mu meselesi var.

At eti için hanefi mezhebinden olup mekruh diyenler tenzihen mekruh demişler yani helale yakın mekruh. Bu hususta mesned/kaynak kabul edilen hadislere bakılınca da hz. peygamberimizin at keserek etini yemeyi harp sırasında men ettiği anlaşılıyor, .sefer/harp sırasında fetvalar başkadır, hazerde yani normal zamanda fetvalar başkadır

Eşek yenir mi kısmında ise herkes daha da bir geri tutmuş kendisini ve hala öyle yapıyo. Bu da ilim adamlarının yapmaması gereken bir şey. Elbette Allahtan korkulacak ve fetva vermede istekli olunmayacak ama onlar vebal endişesiyle fazlasıyla geri durduklarında işler bu kadar karışıyor ve asırlarca doğru fetva ve amel üzerinde ittifak edilemiyor.

Eşek eti de helal ve dahi eşekle atın cinsi birleşmesinden oluşan katırların etini yemek de helal. Çünkü, ikisi de yenmesi helal olan hayvanın cinsi birleşmesinden oluşan hayvanın eti de helaldir.

Şurası da bilinmeli ki pek çok alim evcil at ve eşeklerin etlerinin yenilmesini yasakladı. Baştan yazdığım gibi, müslümanların hayatındaki dengeler hesap edilerek böyle fetvalar verildi ve bir de zaten peygamberimiz (sav) harp sırasında bile evcil olmayan at ve eşeklerin yenmesini yasaklamadı.

On yıldan fazladır aynı hususları anlatıyorum. Müzik konusunda da bizi men eden onca hadis i şerifler ve bunlara dayanarak fetva vermiş alimler var lakin o hadis i şerifler, kadınların hatta yarı çıplak kadınların söylediği, yanında içkilerin içildiği, sözlerinde küfürler hakaretler ya da dinen sakıncalı kısımlar bulunan müzikleri yasakladı.

Koca koca ehl-i sünnet alimlerinden hatta hakiki mürşidi kamillerden, bunları göz önünde bulundurarak, “sınırları gözetilerek müzik çalmaya ya da dinlemeye” helal diyenler çok oldu. Müziğin her türlüsü her şartta haram olmadığı gibi, at ve eşeklerin etlerini yemekten ve sütlerini içmekten de her şartta men edilmedik. Hanefi mezhebinde olanlar için evcil ya da vahşi, tabitta ya da çiflikte yetişmiş at ve eşeklerin etlerini yemek de sütlerini içmek de serbest.

Diğer üç mezhebe gelince… Artık bu hususta da gerçekçi olmak ve ameldeki bu üç hak mezhebin de artık unutulan, yok olan mezheplerden olup olmadıklarını seviyeli şekilde tartışmak lazım.

Zira bu mezheplerin hakiki müçtehid olan imamlarının peşinden giden hakiki alimler asırlardır yok. Maliki ve Hanbeli olanları geçtim, günümüzde Şafii mezhebine tabi olanlar bile bir çıkmazın içindeler, açıkça gözler önündeki bocalıyorlar. Çünkü tabi oldukları o hak mezhebe tabi olmuş hakiki mezhep içi imamlara, fetva makamında müftülere ihtiyaçları varsa da dünya genelinde tarama yapılsa bile söz konusu alimlerin “hakiki” olanından yok. Kendisinin ne kadar eksik vaziyette olduğunu bilse de o makamda imiş gibi gösterenleri var ama onların ise kendilerien bile faydaları yok.

Bu üç mezhebin içtihatlarından kaynaklara/kayıtlara geçen ve elde olan kısmı da bu mezhepleri ayakta tutmaya, var saymaya yetiyor mu, bunlar tartışılmalı.

Elde mevcut muteber kaynaklara göre, Şafii, Hanbeli ve Malikiler için de at eti yemek ya da sütünü içmek mübahtır. Mübah yani o işi/şeyi yapmaya izin verilir, yaparsan sevabı da yok günahı/azabı da yok demektir. Daha açık şekli ile at eti yemenin sevabı da yok, günahı da yok demektir.

Netice olarak, asırlardır dünyanın dört bir yanındaki müslümanlar at, eşek, katır, zebra ve daha pek çok hayvanı yemekten geri durdular, endişelendiler. Oysa bunların yenilmesinde mahzur olmadığına dair mezhep imamları gerekli fetvaları çoktan vermişlerdi ve kayıtlara da geçmişti. Asırlar boyunca bu hususlardaki “hatalı” geri duruş ve “aşırıya kaçma” hallleri, müslümanlara fayda değil, zarar verdi. Pek çok zor/elverişsiz coğrafyada bile at, eşek, katır, zebra ve benzeri hayvanların çiflikleri tesis edilebilirdi, pek çok “zor, yarı kurak” devirlerde bu davranış hayati faydalar sağlayabilirdi. Önümüzde yine zor ve yarı kurak ya da tamamen kurak devirler, coğrafyalar olacak. Bu hususların şimdiden sonra bile doğru anlaşılması çok faydalar sağlayacak.

Bence bu hususta da İblis’in çok “sinsi” oyunları olmuş. Alimlere de çok musallat olunmasını sağlamış, onların vesveselere düşmesini sağlamış. Elinden geleni ardına komamış ve bunca tertemiz, yenilebilir, sağlıklı, eti-sütü faydalı hayvanlar varken bütün dünyanın o pislik ve hastalık kaynağı domuz çiftlikleri ile dolmasını sağlamış.

Bu gün dünya insanlarının başına bela olup duran pek çok fiziki ve ruhi hastalığın kaynağı hep domuzlar ve dolayısıyla domuz çiftlikleri.

Bu kadar temiz hayvanlar varken insanların domuz yemesi için çok sinsi oyunların hem İblis hem deccal tarafından eş zamanlı olarak oynanadığı anlaşılabiliyor. Lakin dünya insanlığının hemen üzerine düşmesi gereken başka sarsıcı gerçekler de var. Dünyada, son zamanlarda genleri ile oynanarak türetilmiş inek ve koyun cinsleri var.

Söz konusu inek ve koyun türlerine türlü isimler konulmuş ve İblis ile deccalin kontrolünde olan batı aleminden doğu alemine doğru bu cinsler büyük bir hızla yayılmış ve hala daha fazla oranda yayılmaları sağlanıyor.

Devletlerin kontrolünü ele geçirmiş masonlar üzerinden de güya bilimsel kararlar ve tıbba uygun, akla ve mantığa uygun kararlar gibi gösterilerek ayrıca oyunlar oynanıyor. Bu sayede de söz konusu sonradan türetilmiş cinslerin hızla yayılması sağlandı, sağlanıyor.

Oysa söz konusu sonradan türetilmiş cinslerde, genetik kodlara sinsice müdahale edilmiş. Bunlara domuz genleri dahi katılmış.

Bir yandan domuzlar gibi pisliğe, kendi gübresine dayanıklı olsunlar, sürekli hastalanmasınlar ve kayıplar azalsın istenmiş ama bir yandan da hala domuz yediremedikleri ve domuz yediremedikleri için insanlıktan çıkartamadıkları insan topluluklarını hedef almışlar

Eş zamanlı olarak bu hayvanlar üzerinden, bunların etlerini yiyen ve sütlerini içen insanların da sağlıklarını bozmaya kastetmişler.

Söz konusu sonradan türetilmiş cinslerden olan hayvanlara da hayatları boyunca türlü türlü sözde aşılar vuruluyor.

Bu sözde aşıların, hayvanların sağlığı için olduğu söyleniyor ama bu hususta mason, yahudi, satanist kontrolünden çıkartılmış, hainlerin elinden alınmış bir devlet idaresinin “hakkaniyetli” bir çalışma yapması gerekiyor.

Bu cinslerden olan hayvanlarla tam olarak neler hedeflenmiş, ne seviyeye kadar kastedilmiş.

Sözde aşılar da üzerine gelince o hayvanların bünyelerinde, etlerinde, genlerinde neler oluyor.

Bunları yiyenlerin, ya da bunlardan sağılan sütleri içenlerin ya da söz konusu sütlerden imal edilen süt ürünlerini tüketenlerin vücutlarında neler oluyor.

Bunların bir an bile kaybedilmeden soruşturulması, araştırılması gerekiyor ki her köşe başının hastahane, her evin hasta dolu olduğu şu “vahşi” zamanın son bulması sağlansın.

Merada ya da tabiatta serbest şekilde yetişen, istediği kadar hareket edebilen, koşabilen at ve zebranın etinde yüksek protein var. Özellikle çocuklara zebra eti yedirilmesi son derece isabetli bir karar olacak. Bağlanmadan, serbest şekilde ve sağlıklı şartlarda yetiştirilen zebraların etleri, inek etlerinden daha sağlıklı, daha besleyici ve daha çok proteine sahip.

Yine tavşan etinin yaygılaştırılması ve merada ya da tabiatta istediği kadar hareket ederek ve sağlıklı beslenerek yetişmiş tavşanların etlerinin öncelikle çocuklara yedirilmesi de bir kırılma noktası oluşturacak. İnsanlığın sağlığını baştan ayağa düzeltmesine vesilelerden biri olacak. Tavşan etinde de yüksek protein var.

Domuz eti ise şimdiye kadar sayısız kere incelendi de temiz olmadığı, sağlığa zararlı olduğu gözler önüne çıktı. Tıpkı eşcinsellerin AİDS yaydıklarının görmezden gelinmesi gibi, söz konusu mason, yahudi ve satanist idarecilerin elinde olan devletler, domuz etinin sağlığa zararlı olduğunu da görmezden geldiler, geliyorlar. Çünkü hem deccal hem de İblis onlardan böyle davranmalarını istiyor. Çünkü tam kadro olarak insalığın düşmanı olan bir teşkilat bu Ankebut Ağı…

Şu geyiklerin, yüksek protein dolu olan etleri tam bir şifa kaynağı… Yine nispeten yüksek proteinli olan geyik sütü ise ayrıca şifa kaynağı. İstenseydi dünyanın pek çok yerinde geyik çiftlikleri dolardı. Eti ayrı, sütü ayrı, derisi ayrı, boynuzları ayrı değerlendirilirdi. Yaygınlaştıkça fiyatları da düşerdi ve bu da insanlığa yararlı olurdu. Kuzey ülkelerinden, yıllık hasılasının epeyi kısmını geyikten elde eden ülkeler olurdu. Yetiştirip de dünyaya bol bol satarlardı. Bunlara hep kasıtlı olarak mani olunuyor. Böyle şeyler yapılıyormuş, serbestmiş gibi gösterilse de gizli gizli, sinsi sinsi önleri kesiliyor. Yaygınlaşmasına izin verilmiyor.

İblis az önce Asya ülkeleri tarafına koştu, gitti. Yazılarım oralardaki ülkelerde bulunan yüksek sayıda kişi tarafından tercüme ediliyor. Üzerinde tartışılıyor, kararlara tesir ediyor yazdıklarım. Bu hususta yazdıklarımı anlayamasınlar, topluca yanlış anlasınlar, idrakleri kapansın, daralıp bunalıp konuyu bıraksınlar diye İblis onlara kendi elleriyle topluca büyüler yapıyor şu anda… Emrindeki cinlerini sevk ediyor İblis o Asyalı insanların üzerine… Çünkü en çok da Asya tarafından gıda/yiyecek hususunda ayarı bozmuş, insana yakışmayan şeylerin yenilmesini sağlamış o İblis…

Ve insan ne yerse yesin, yediklerinin hem bedenine hem de ruhuna tesiri vardır. Manevi/metafizik tesirleri vardır. Vakti gelince, geniş bir zamanım da olursa yenilenlerin metafizik tesirlerini de açar izah ederim

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Demedim mi?

Dün bana doğru yaptığınız metafizik saldırıyla aynı şiddette metafizik saldırıları, atalarınız geçmişte hak peygamberlere yapmışlardı. En doğrusunu Allah bilir ama bu güne kadar, farklı devirlerde toplamda binlerce hak peygamberi bu gibi saldırılarla şehid etmişlerdi. Arz üzerinde sizin gibi her devirde İblis’e uyan, hak peygamberleri yalanlayıp katleden, insanlığın maddi ve manevi felaketi için didinen bir kavim daha yok. Siz, Kur’an-ı Kerim’de bu nedenle lanetlendiniz.

İtiraf ediyorum ki böyle bir saldırıyı yapabileceğinize ihtimal vermiyordum ama çok da mesele değil. Dünkü saldırılar sırasında ben bir daralma hali yaşadım. İştahsızlık oldu. Çok yemişim gibi bir karın şişliği hali oluştu. Başka da bir şey olmadı. Mesaimi bile yarıda bırakmadım, işlerimi bile boşlamadım. Herhangi bir ilaç, takviye v.s. kullanmadım. Bir sinir krizi bile geçirmedim. Burnumdan kan bile gelmedi. Zihnim ve midem bile bulanmadı. Baygınlık mı, yanına bile yaklaşılmadı. Evet, bu kadar büyük ve organize saldırılarınızın neticesinde bana hiçbir şey olmadı. Üstelik üzerimde ve etrafımda hiçbir metafizik koruma yoktu. Bende yalan yok, biliyorsunuz, gerçekten hiçbir metafizik koruma yoktu, şimdi de yok.

Akşam da gece de mesai yaptım. Sabahtan beri de mesaim yoğun şekilde devam ediyor ve dünya üzerinde çoktandır tesis etmiş olduğunuz bu şeytani sistemi büyük bir hızla yıkmaya devam ediyorum. Saldırılarınıza ekibimle birlikte karşılık verdiğimde, sizin verdiğiniz kayıpları, dünyanın dört bir yanındaki metafizikçiler görmüşlerdir ya da yazıyı okuduktan sonra görürler.

Aranızdan önde gelenlerden bazılarının “Hani Muhammed’den sonra peygamber gelmeyecekti? Mfs hala nasıl hayatta kalabilir? Organize şekilde yaptığımız bu kadar ağır saldırılara, on binlerce ağır büyülere rağmen mfs nasıl hayatta kalabilir?” diye feryat ettiğini, isyan ettiğini de bir şekilde haber alırlar. Evet, Hz. Muhammed’den sonra bir peygamber gelmedi ve asla gelmeyecek. Lakin, ikinci Zülkarneyn gelmeyecek diye bir kayıt/bilgi yok. Peygamber ya da mürşid-i kamil değildi ama birinci Zülkarneyn de böyleydi. Çok yüksek teknolojiyle, dünya seferberliği halinde yapılan metafizik saldırılarla, bir gün içinde on binlerce insanın katledilmesi suretiyle yapılan on binlerce ağır büyüyle, eş zamanlı olarak sayısız medyum ve cin kabilesi ve elektronik cihazla, hiçbir şeyle yok edilemedi. Allah onu da korudu, muzaffer eyledi.

Ben size tekrar tekrar “Ölmeyeceğim” demedim mi? “Azrail ile hukukumuz çok sağlam” demedim mi? “Rasuller, nebiler, sıddıklar, şehitler, sahabe-i kiram, silsile-i sadat hep ruhaniyetleri ile benimle birlikteler, benim yanımdalar” demedim mi? Bir benim sahip olduğum manevi kuvvete bakıyorum, bir de sizin medyumlarınıza, büyücülerinize, cin kabilelerinize bakıyorum ve hepsini bir arada iken bile ayağımın altında kolayca ezebileceğim böcek misali görüyorum.

Haydi kalkın ayağa, dünya siyasetini çok hareketlendireceğim. Kaybetmenin, kahretmenin ne demek olduğunu gün gün, tekrar tekrar yaşayacaksınız. Çok büyük hadiseler yaşanacak. Bir de siyasi, askeri ve mali sahalarda toptan bir savrulun da herkes gözleriyle somut şekilde görsün, ne kadar az, ne kadar aciz, ne kadar çaresiz, ne kadar parasız kaldığınızı… Herkes gözleriyle görsün, dünyanın hızla İstanbul’a doğru koştuğunu, yanaştığını…

Türkiye’yi Suriye’den çıkartacağım. On milyondan fazla sözde mültecinin tamamını Türkiye’den çıkartacağım. ABD’de iktidarı devireceğim. Hemen peşi sıra Türkiye’de de iktidarı gürültü şekilde devireceğim ve ardından büyük bir temizlik yapacağım. Burada adamlarınızı bırakmayacağım. Güney Azerbaycan’ı Türkiye’ye dahil edeceğim. PKK’nin kökünü kurutacağım. Kuzey Irak’ta büyük temizlik yapıp sonra Basra’ya doğru yol alacağım. Çok kısa süre içinde çok sayıda büyük holdingi batıracağım. Bu süreçte, Türkiye içindekiler başta olmak üzere dünya genelindeki pek çok etkili kişiye birer kurşun hediye etmeye artık tam manasıyla başlayacağım.

Yine Türkiye içindekiler başta olmak üzere çok sayıda etkili kişinin işini hukuk yoluyla, somut delillerle ama sahada çok da görünmeden bitireceğim. Neler döndüğünü tam olarak anlayamayanlar, yorumlayamayanlar çok olacak. Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkenin enerji, gıda, sağlık, temiz su sorunlarına acil müdahaleler yapacağım. Türkiye’yi elektromanyetik saldırılar yapılamayan bir ülke haline getireceğim. Türkiye’yi bir enerji devine dönüştüreceğim. Bir yandan da Kıbrıs’ın tamamını alacağım. İşgal altındaki diğer adalarımızı ve şu anda Yunanistan denilen topraklarımızı alacağım. Bazıları bir arada, bazıları peş peşe derken, her şeyi çok çok hızlı şekilde ve kısa zamanda yapacağım, yaptıracağım.

Altı ay içinde ordumuzu öyle bir ordu haline getireceğim ki neticeyi görenler inanamayacaklar. Haydi kalkın ayağa, kalkabiliyorsanız. Kalkamıyorsanız bile ben sizi ayaklarımın altında böcek misali ezeceğim. Efendi kabul ettiğiniz o İblis’i, her gün ezdiğim gibi…

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

..

27 Şubat 2022 – Sosyal mecralardaki Mfs paylaşımları

13:05 Hala kandırıyorlar

https://parler.com/feed/5f12338a-eef5-4fff-a97b-0a6287a60556

__________________________________________

16:07 Tedbirler alınmalı, hazırlıklar yapılmalı

https://parler.com/feed/e67b7f0f-8993-4db8-a4fa-27f7189158e7

__________________________________________

18:11 Almanya’nın gücü yetiyorsa dönmesin, çark etmesin de görelim…

Almanya Dışişleri Bakanı: Diplomasiye sonuna kadar güvendik ama 180 derecelik bir dönüş yapmanın zamanı geldi.

https://parler.com/feed/d8c3cad9-1618-4b7a-add5-cde150b01e6d

__________________________________________

18:16 Şinzo Abe’yi takdir ediyorum. Tam yerinde cümleler kurmuş. Dünyanın diğer liderleri de hiç zaman kaybetmeden durdukları yeri/tarafı göstermeliler. ABD’nin, daha doğrusu Biden-Kamala çetesinin, Rusya ve Çin’le danışıklı dövüşleri, bütün dünyayı felaketlere sürüklemeden önce, yeni bir dünya düzeni kurulmalı.

Japonya eski Başbakanı Şinzo Abe:

“ABD artık Tayvan konusunda uzun süredir devam ettirdiği stratejik muğlaklık politikasına bir son vermeli ve Tayvan’ı açıkça koruyacağını ilan etmeli.”

https://parler.com/feed/990c4a3c-b5ea-423d-b2dd-e474a84dbe09

__________________________________________

18:27 Putin’in ve çetesinin milletler arası mahkemelerde yargılanması ihtimalini kimse abartılı bulmasın. Bu, çok yakında yaşanabilecek bir ihtimal. Şayet o vakte kadar sağ kalabilirlerse, o mahkemede yargılanacaklar. Lakin böyle giderse, o mahkemede Zelenski de Macron da danışıklılar kulübündeki diğer siyasetçiler de yargılanacaklar. Hala geç değil, herkes durduğu yeri/tarafı gözden geçirsin.

Zelensky, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na dava açtığını söyledi.

https://parler.com/feed/bdd74dd8-f945-4d45-adc8-55d76714708a

__________________________________________

18:44 Kullanamazlar

Dünya üzerindeki herhangi bir ülkenin, herhangi bir düşmanına karşı nükleer bombalar kullanması demek, kendisinin de aynı felakete sürüklenmesi demek. Hatta zincirleme reaksiyon misali, dünya genelinden onlarca ülkenin de nükleer bombalar kullanması demek. Bu nedenle, 1945’ten bu güne kadar bir daha nükleer savaş yaşanmadı. Şimdi de nükleer savaş yaşanma ihtimalini görmüyorum. Yeraltında gizlice yaşayan uzaylıların üsleri de dünya etrafındaki uydular da daha pek çok sistem de nükleer savaşlardan zararlar görüyorlar.

Lakin, seyreltilmiş uranyumla takviye edilmiş bombaların kullanılması ihtimalini görüyorum. Bunlara karşı da taraflar olağan üstü seviyede tedbirler almalılar.

Türkiye’ye böyle bir bomba atılması halinde, atan taraf her kim olursa olsun, ister asıl taraf olsun, ister kullanılan piyon taraf/ülke olsun, hiç fark etmez, iki tarafa da aynı şekilde karşılık verilecek. Hadis-i şerifte “Silaha aynı silahla karşılık verin” diye emrolundu.

https://parler.com/feed/ca6d57b7-8ab8-4ef9-843c-a19b67e88086

__________________________________________

22:17Böyle zamanlarda tehditlerin havada uçuştuğu görülür. Aslında bu haller çok faydalıdır. Sesini çok yükseltenlerin, tekrar tekrar tehdit edenlerin aslında ne kadar zayıf/güçsüz ve ne kadar ümitsiz olduklarını böylelikle de anlayabiliriz.

Ben böyle anlarda tehditleri kaale almıyorum. Zaten ismimi açıkça telaffuz ederek beni tehdit edebilecek bir tarafı da göremiyorum. Nereye çeksen, oraya uzar, oraya uyar tarzda acayip tehditler de savruluyor. Onları da üstüme alınmıyorum. Alınsam, sonra kıvırıyorlar. Ben nelerden sorumlu olduğumu, nelerden sorumlu olmadığımı da biliyorum.

Ben işime bakıyorum. Ne dediysem o… Samimiyetle, yanlış yapmadan, oyun içinde oyun kurmaya kalkmadan hareket eden hiçbir tarafı yolda bırakmayacağım. Bedel ödeyecek olsam bile yolda bırakmayacağım. Benimle beraber yola çıkanlardan da aynı duruşu beklerim ve onlar da arkası boş tehditlere itibar etmesinler.

https://parler.com/feed/15767e36-1408-4b15-98ab-743c82848164

__________________________________________

22:32 Ben size söylemiştim

“Rusya’ya ödemeleriniz varsa, geciktirin” demiştim.

Niye beni dinlemiyorsunuz, ben anlayamıyorum. Senelerdir neler neler gördünüz, yaşadınız. Benim daha neyi ispat etmem gerekiyor?

Hala aranızda Rusya’ya ödemeler yapanlar varsa, onlara diyecek sözüm de yok. O Rusya, ödeme yapmadığınız için size sıkıntı çıkartmayacak. Söylemiştim, “Rusya’ya çok büyük darbeler vuracağım ve kısa süre sonra dağılacak, parçalanacak.” demiştim. Hala mı parçalanmasına ihtimal vermiyorsunuz?

Suriye, Libya, Sudan, Türk devletleri başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanında dengeler değişecek.

Şimdi isteyen istediğini yapsın. Ben baştan ikaz ediyorum.

https://parler.com/feed/633067f4-2ab0-4f8f-a1cd-a09e232536ad

Ben size söylemiştim


“Rusya’ya ödemeleriniz varsa, geciktirin” demiştim.

Niye beni dinlemiyorsunuz, ben anlayamıyorum. Senelerdir neler neler gördünüz, yaşadınız. Benim daha neyi ispat etmem gerekiyor?

Hala aranızda Rusya’ya ödemeler yapanlar varsa, onlara diyecek sözüm de yok. O Rusya, ödeme yapmadığınız için size sıkıntı çıkartmayacak. Söylemiştim, “Rusya’ya çok büyük darbeler vuracağım ve kısa süre sonra dağılacak, parçalanacak.” demiştim. Hala mı parçalanmasına ihtimal vermiyorsunuz?

Suriye, Libya, Sudan, Türk devletleri başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanında dengeler değişecek.

Şimdi isteyen istediğini yapsın. Ben baştan ikaz ediyorum.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi