Etiket arşivi: Hz. Peygamberimiz

Hicr suresi…

Hazret-i peygamberimize “Sen kesinlikle bir delisin” dediler.

Tarih boyunca bütün peygamberlere deli, meczup, kahin, sihirbaz, büyücü dediler.

Kibirlendiler, alay ettiler, düşmanlık ettiler, saldırdılar, en ağır iftraları attılar, organize şekilde karalardılar, işkenceler ve eziyetler ettiler. Ve sonra da acı akıbeti hepsi de gördüler.

Hicr suresi…

Aslında hepsi de her şeyin farkında idiler. Aile-akraba düzenlerinin, iş düzenlerinin bozulmasını istemediler. Çevrelerini kaybetmek istemediler. Dışlanmak, horlanmak istemediler. Mallarını, mülklerini kaybetmek istemediler. Tehlikelere düşmek istemediler. Bu nedenle inadına peygamberlere karşı mücadele eden kişilerle birlikte hareket ettiler. Nefislerine uydular, şeytanlarına uydular ve sonlarını bile bile cehenneme doldular.

Şimdi her biri acı fertyatlar içinde… Orada son diye bir şey yok. Cehennemin de cennetin de bir sonu yok. Cehennemde azabın da bir sonu yok.

Üç günlük ve imtihan maksatlı dünyayı güya kendileri için cennete çevireceklerdi ama şimdi sonsuz cehennemdeler.

Bundan daha büyük bir iflas, bundan daha büyük bir kaybeyiş, bundan daha büyük bir ahmaklık yok.

Şimdi ellerinde aileleri, akrabaları, malları, mülkleri, çalışanları/hizmetlileri yine yok. Şimdi, çok korktukları acı, yaralanma halleri ise hep üzerlerinde ve sonu yok.

Allah, onları bir anda helak da etmedi. Nefislerini ve şeytanlarını yenebilsinler diye onlara önce bulaşıcı hastalıklar, geçim darlığı, tabii afetler, malda ve mülte zararlar da verdi. Kaybetmelerini istemedi ve onları onlarca kere sarstı. Yine de evet yine de şeytanlarına ve nefislerine uydular ve cehenneme doldular.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Kahtani, Cehcah, Mansur aynı kişi mi?

Kahtani, Cehcah, Mansur… Aslında hepsi aynı kişi mi?

Ahir zamanda yaşayacak bu kişinin, farklı karakteristik hususiyetleri, farklı zamanlarda çekeceği farklı çileleri, farklı zamanlarda öne çıkmış davranışları/özellikleri nedeniyle… Yaklaşık 14 asır önce farklı hadislerde kendisinden farklı isimlerle mi bahsedildi?

Çok zor şartlar varken meydana çıkacağı ve mücadele edeceği için ona bazı hadislerde Kahtani mi dendi?

Düşmanları karşısında korkusuz olup restler çekeceği, naralar atacağı, cepheden cepheye çekinmeden ve hiç beklemeden gideceği/geçeceği, pek çok cephede aynı andar harp halinde olacağı için ona Cehcah mı dendi?

İlahi yardım göreceği, öldürülemeyeceği, durdurulamayacağı, mağlup edilemeyeceği, müslümanlara ve bütün mazlumlara yardım edeceği, zaferden zafere koşacağı için ona mansur mu dendi?

Hz. Allah daima kendisine yardım ettiği, koruduğu, zaferler kazandırdığı için, hz. Peygamberimizin bir adı da Mansur değil mi? Hadis-i şerifte Mehdi’nin adının peygamberimizin adı gibi olduğu bildirildi. Mansur ve Mansur…

Peygamberimizin (asm) bazı isimleri şunlardır:

1. Abdullah: Allah (cc)’ ın kulu.

2. Âbid: Kulluk eden, ibadet eden.

3. Âdil: Adaletli.

4. Ahmed: En çok övülmiş, sevilmiş.

5. Ahsen: En güzel.

6. Alî: Çok yüce.

7. Âlim: Bilgin, bilen.

8. Allâme: Çok bilen.

9. Âmil: İşleyici, iş ve aksiyon sahibi.

10. Aziz: Çok yüce, çok şerefli olan.

11. Beşir: Müjdeleyici.

12. Burhan: Sağlam delil.

13. Cebbâr: Kahredici, gâlip.

14. Cevâd: Cömert.

15. Ecved: En iyi, en cömert.

16. Ekrem: En şerefli.

17. Emin: Doğru ve güvenilir kimse.

18. Fadlullah: Allah-ü Teâlanın ihsânı, fazlına ulaşan.

19. Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran.

20. Fettâh: Yoldaki engelleri kaldıran.

21. Gâlip: Hâkim ve üstün olan.

22. Ganî: Zengin.

23. Habib: Sevgili, çok sevilen.

24. Hâdi: Doğru yola götüren.

25. Hâfız: Muhafaza edici.

26. Halîl: Dost.

27. Halîm: Yumuşak huylu.

28. Hâlis: Saf, temiz.

29. Hâmid: Hamd edici, övücü.

30. Hammâd: Çok hamdeden.

31. Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan.

32. Kamer: Ay.

33. Kayyim: Görüp, gözeten.

34. Kerîm: Çok cömert, çok şerefli.

35. Mâcid: Yüce ve şerefli.

36. Mahmûd: Övülen..

37. Mansûr: Zafere kavuşturulmuş.

38. Mâsum: Suçsuz, günahsız.

39. Medenî: Şehirli, bilgilive görgülü.

40. Mehdî: Hidayet eden, doğru yola erdiren.

41. Mekkî: Mekkeli.

42. Merhûm: Rahmetle bezenmiş.

43. Mes’ûd: Mutlu.

44. Metîn: Çok sağlam ve güçlü.

45. Muallim: Öğretici.

46. Muktedâ: Peşinden gidilen.

47. Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli.

48. Müctebâ: Seçilmiş.

49. Mükerrem: Şerefli, yüce.

50. Müktefî: İktifâ eden, yetinen.

51. Münîr: Nurlandıran, aydınlatan.

52. Mürsel: Elçilikle görevlendirilmiş.

53. Mürtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş.

54. Muslih: Islah edeci, düzene koyucu.

55. Mustafa: Çok arınmış.

56. Müstakîm: Doğru yolda olan.

57. Mutî: Hakka itaat eden.

58. Mu’tî: Veren ihsân eden.

59. Muzaffer: Zafer kazanan, üstün olan.

60. Müşâvir: Kendisine danışılan.

61. Nakî: Çok temiz.

62. Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini.

63. Nâsih: Öğüt veren.

64. Nâtık: Konuşan, nutuk veren.

65. Nebî: Peygamber.

66. Neciyullah: Allah’ ın sırdaşı.

67. Necm(i): Yıldız.

68. Nesîb: Asil, temiz soydan gelen.

69. Nezîr: Uyarıcı, korkutucu.

70. Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk.

71. Nûr: Işık, aydınlık.

72. Râfi: Yükselten.

73. Râgıb: Rağbet eden, isteyen.

74. Rahîm: Mü’minleri çok seven.

75. Râzî: Kabul eden, hoşnut olan.

76. Resûl: Elçi.

77. Reşîd: akıllı, olgun, iyi yola götürücü.

78. Saîd: Mutlu.

79. Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan.

80. Sâdullah: Allah’ ın mübârek kulu.

81. Sâdık: Doğru olan, gerçekci.

82. Saffet: Arınmış, seçkin kişi.

83. Sâhib: Mâlik, arkadaş, sohbet edici.

84. Sâlih: İyi ve güzel huylu.

85. Selâm: Noksan ve ayıptan emin olan.

86. Seyfullah: Allah’ ın kılıcı.

87. Seyyid: Efendi.

88. Şâfi: Şefaat edici.

89. Şâkir: Şükredici.

90. Tâhâ: Kur’ân-ı Kerîm’ deki ismi.

91. Tâhir: Çok temiz.

92. Takî: Haramlardan kaçınan.

93. Tayyib: Helal, temiz, güzel, hoş.

94. Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri.

95. Vâiz: Nasihat eden.

96. Vâsıl: Kulu Rabb’ine ulaştıran.

97. Yâsîn: Kur’ân-ı Kerîm’ deki ismi, gerçek insan, insan-ı kâmil.

98. Zâhid: Mâsivadan yüz çeviren.

99. Zâkir: Allah’ı çok anan…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Sayha bu dünyada çok kere görülmüş bir şeydir

Kaf suresinin 42. ayet-i kerimesinin hz. Mehdi hakkında mı yoksa kıyamet hakkında mı olduğu, çok sayıda alim kişi tarafından geçmişten beri hep tartışıldı. Günümüzde de hala tartışılıyor.

Kaf suresinin 41, 42. ve 43. ayet-i kerimeleri hem kıyamet vakti ve kıyametin nasıl yaşanacağı hakkında hem de hz. Mehdi’nin “çok büyük bir hadise” ile açıkça meydana çıkacağı hakkında ayetler…

Kaf suresinin 42. ayet-i kerimesinde geçen “sayha” bu dünyada çok kere görülmüş, yaşanmış bir şeydir.

Dört büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselamın suru üflemesi de aslında bir sayha… Hatta asıl sayha o ama sayhalara sebep olabilen tek kişi o değil. Bu güne kadar peygamberlerden bazıları da daha kısmi ve daha düşük seviyede sayhalara vesile/sebep oldular. Peygamber olmasalar da bazı büyük veli zatlar da oldular. Hz. Mehdi ve bazı yardımcıları da bunu yapabilecekler. Anlattığım gibi, yaşanacağı hadislerle ve ayet-i kerime ile haber verilmiş olan “duhan” hadisesi de bir sayha ve dabbetül arz ile hz. Mehdi aynı kişiler.

Sayhalar ile maddenin enerjisi, atomu ile oynanıyor. Kıyamet dediğimiz hadise, İsrafil aleyhisselamın suru üflemesi ile yaşanacak olan bir sayha ve sayhaların en büyüğü ve sonuncusu…

Sur nedir, tam olarak bilemiyoruz ama üflemesi de anladığımız manada değil. En doğrusunu Allah bilir ama benim anladığım, İsrafil aleyhisselam bir şekilde ve aniden çok büyük bir enerji yayacak. Bu sayede sadece dünyamızda ya da güneş sistemimizde ya da uzayda değil, bütün sema katları da dahil her yerde aynı anda kıyamet kopacak. Her şey gayb olacak. Yani atomlarına ayrılarak görünmez olacak. Gayb olmak, tamamen yok olmak demek değildir.

Her şey atomlarına ayrılacak, göz göremez olacak, zaten insanlar da gözleri de atomlara ayrılacak. Canlı kimse kalmadığı gibi üzerindeki canlı-cansız her şeyle beraber bütün gezegenler, güneşler, gök adalar, uzayın tamamı hatta üstündeki sema katları atomlarına ayrılacak. Lakin bu atomlar yok olmayacaklar da İsrail aleyhisselam sura ikinci kere üfleyince yani yeni bir sayha yapınca, o defa tekrar bir araya gelecekler.

İşte bu gözle bakınca daha iyi anlaşılacaktır ki sayha, atomlar arasındaki bağları bozan, dolayısıyla maddeyi/cismi oluşturan atomları dağıttığı için ortada madde/cisim bırakmayan bir enerji…

İşte geçmişte pek çok kavim bu şekilde de helak edildi. Onlara bir sayha isabet etti ve bedenlerini oluşturan atomları bir anda çözüldüler de öldüler ve gayb oldular. Ortada cesetleri bile kalmadı.

Ayet-i kerimelerde geçen sayha, saika ve karia, hep bu sarsıcı gerçeklerle alakalı. Sarsıntı, deprem, çığlık gibi manalara gelmiyorlar. Atomlarına kadar sarsıp dağıtan bir ses/şok enerjisi, dağıtılıp çözülme, çarpılma gibi manalara geliyorlar.

Ad kavminin devamı olan Semud kavminin elinde çok çok uçuk seviyede bilim ve teknoloji vardı.

Günümüzde ışın ya da plazma silahları da denilen silahları, çok ileri seviyede yapmışlar ve kullanıyorlardı. Aralarından bir kişi mesela bir hayvana ateş etse, saniye içinde hayvanın bedenindeki bütün atomlar ayrışıyor ve ortada ceset bile kalmadan hayvan ölüp yok oluyordu.

Kayadan devenin çıkışı da bir sayha…

Aralarındaki Salih peygambere hiç inanmıyorlar hatta onu deli, meczup, yalancı görüyorlardı. Onunla alay ediyorlardı. Salih aleyhisselam ne kadar nasihat etse de onu dinlemiyorlardı.

İşte o meşhur ve ayet-i kerimede de geçen hadisenin yaşandığı gün “Sen peygamber isen mucizeni göster” dediler ve Salih peygamber mucize gösterince inanacaklarına da söz verdiler.

Hz. Salih “Nasıl bir mucize göstermemi istiyorsunuz?” dediğinde, teknolojiyle, cinlerin gizli müdahaleleri ile ve sihir/büyü ile asla yapılamayacak bir şey düşündüler.

Bir kayanın ya da tepenin üzerinde iken söz konusu silahla vurulmuş ve gayb edilmiş bir deveyi geri getirmesini istediler. “Şu karşıki dağdan yavrusuyla beraber bir deve çıkaracaksın” dediler. Herhangi bir deve olursa kabul etmeyeceklerini, silahla vurulup yok edilen devenin hem dişi hem de gebe olduğunu, Salih peygamberin de aynı dişi deveyi geri getirmesi gerektiğini ısrarla söylediler.

Salih aleyhisselam Allah’a dua etti, Allah’ın takdiri ile mucizesini gösterdi. Atomlarına ayrılarak ölmüş olan dişi devenin atomları herkesin gözleri önünde bir araya tekrar toplandı. Yani hz. Salih mucizevi seviyede bir sayha gönderdi. Üstelik ölü halde değil, vurulmadan önce olduğu gibi diri halde bir araya toplandı o devenin atomları… Deve, yaşananlardan dolayı şaşkına dönen kalabalığın arasında yürüye yürüye dolaştı. Bir süre sonra yavruladı ve sağlıklı bir yavru verdi.

Semud kavminden olan inkarcılar, şaşkına döndüler. Aynı dişi deveyi, aynı boyda posta, aynı gebelik seviyesinde ve yok edildiği kayanın ya da tepenin üzerinde görünce, gördüklerine inanamadılar ama sözlerini tutup iman da etmediler. Aralarından sadece birkaç kişi iman etti. İman etmeyenler yine de o kadar sarsıldılar ki Salih peygambere deli, meczup diyemez oldular. Ona hala inanmıyor olsalar da sözlerine büyük oranda itaat eder oldular.

İşte kıyametin kopması da bir sayha ile yani “Sura üflenmesi” dediğimiz şey neticesinde devasa şiddette bir sayhanın yayılması ile yaşanacak. Kıyametin kopmasından bir süre sonra o sura bir daha üfleyecek İsrafil aleyhisselam ve yine akıl almaz büyüklükte bir sayha yayacak. O vakit ise her şey yerine geri gelecek. Yani dağınık durumda olan her şeyin atomları birleşecek.

Birinci sayhada atomlarına ayrılmış olan koca alem, ikinci sayhada yeniden atomlarının birleşmesi ile geri gelecek, yeniden yaratılacak. Kıyametin koptuğu anda dünya diye bir gezegen hala varsa, ikinci sur üflenince o da atomları toplanarak geri gelecek. Öyle ki mfs kıyamet kopmadan önce şunca projelerini yapıp bitirmişse, kıyametten sonra dünya tekrar yaratıldığında bütün bu projeler de eski haliyle geri gelecek. Kanallar, boğazlar, suni denizler, suni adalar yok olmayacaklar.

Kıyamet koptuğu anda dünyada başka nasıl faydalı ya da zararlı şeyler varsa, onlar da kıyamet kopma anındaki halleri ile geri gelecekler. Kıyamet kopma anında dünyada hangi hayvan türleri varsa, şu deve misalinde olduğu gibi, onlar da oldukları yere geri gelecekler ve yaşamaya, üremeye devam edecekler.

Lakin dünya insanlarının bedenleri de atomlarından yeniden bir araya getirilecek yani öldükten sonra dirilme dediğimiz şey yaşanacak olsa da ikinci surdan sonra dünyaya geri gelecek dünya insanları burada çok kalmayacaklar. Yargılanıp cennete ya da cehenneme gidecekler.

Sonra Allah’ın takdir ettiği kadar bir zaman geçecek. Dünya bir süre boş kalacak. Sonra yeni bir Adem ile yeni bir Havva’yı yaratacak Allah ve bu gezegene gönderecek. Sonra o yeni Adem neslinin kıyameti kopana kadar yeni yeni insanlar ve cinler gelecek bu dünyaya ve onlar da imtihan olacaklar. Onlar, daha önce yaşamış da ölmüş insanlar ya da cinler olmayacaklar. Kıyameti kopan, mahkemesi yapılan, cennete ya da cehenneme konulan milletler/ümmetler, bir daha dünyaya asla gönderilmeyecekler.

Bu sistem, bu güne kadar en az milyonlarca kere yaşandı. Bizden önce en az milyonlarca kere kıyametler yani dev sayhalar koptu. Milyonlarca başka Adem’in evlatları, kıyametleri kopana kadar imtihan oldular ve şimdi cennette ya da cehennemdeler. İsra mucizesi sırasında peygamberimizin cennette mükafat halindeyken ya da cennemede azap halindeyken gördüğü insanlar da bu kişiler. Bizden önceki Ademlerin evlatları olan kişiler.

İkinci sur üflenip de insanlar ölümden sonra diriltilince, çürümüş ve atomları ayrışmış haldeki bedenleri tekrar ilk haline gelince… O bedenlere o ruhlar yeniden konulunca… Bu insanların hesapları adaletle görülüp cennete ya da cehenne konulunca… Bunun üzerine dünyada hiç insan kalmayıp da bir süre de geçince… Ve sonra yeni Adem ile Havva gönderilince… İşte o arada insansız/boş geçen sürede dünyada yeryüzünü tamamen tarumar eden felaket ya da felaketler de yaşanmamışsa… O halde yeni Adem ile Havva yüksek teknoloji ile her yeri elden geçirilmiş, düzenlenmiş, şekillendirilmiş bir dünyaya gelmiş olacaklar.

Geldiklerinde elektrik santralleri, köprüler, yollar, yer altı şehirleri, kütüphaneler, dijital kütüphaneler, hava ve kara araçları, hastahaneler, askeri tesisler bulacaklar. Yeri kazıp araştırmalar yapsalar, yerin altında milyonlarca hatta milyarlarca yıl önceden kalma el aletleri, şehirler, mağaralar, tüneller, hayvan ve insan kalıntıları dahi bulacaklar.

Bu, bizim Adem babamız bu dünyaya gönderildiğinde de böyle oldu. Adem babamımız dünyamızda çok yüksek teknoloji ile yapılmış şehirlerin, binaların, devasa tesislerin, kütüphanelerin içinde yaşadı. Çünkü sayha ile atomlarına ayrılma ve sayha ile atomları toplanıp diriltilme, geri getirilme esnasında, her şey son anında olduğu gibi yeniden toplanıyor, şekilleniyor.

Bu sayede Adem babamız, dünyaya geldikten kısa süre sonra, dünyada sağlam kalmış uzay araçlarından birini kullanarak Venüs’e ve başka gezegenlere dahi gitti. Venüs’te de hala insanlık var ve dış görünüşleri bizimle tıpa tıp aynı…

Dünyanın uydusu olan Ay’ın suni bir uydu olduğunu, en az dört milyar yaşında olduğunu artık çok yüksek sayıda insan duydu, öğrendi kabullendi.

İşte o Ay, milyonlarca önceki Adem nesillerinden biri tarafından yapıldı. Arada milyonlarca kere kıyamet koptu, başka başka Ademler gönderildi, nesilleri yaşadı ve imtihan oldu ama o Ay’a bir zarar gelmedi. Kıyamet kopmakta iken nerede ve nasıl bir halde duruyorsa, ikinci sur üflenince aynı o yerde ve o halde geri geldi.

Yüzeyinde ne kadar göçükler, kayalar, izler varsa, onlara kadar, bütün detaylarına kadar aynı kalarak geri geldi. Ay ne halde iken atomları ayrıldı ve gayb olduysa, o atomlar tekrar o halde toplandı.

Anlaşılsın diye açıyorum. Bir kişi şu Ay’ın bizden sonraki Ademin nesline ulaşmasını istemiyorsa… O halde kıyamet kopmadan önce onu bombalamalı, paramparça etmeli ya da tek tek her yerini sökmeli. Bu yapılırsa, kıyamet kopmakta iken ortada bir Ay olmadığı için, ikinci sur üflenince de ortada bir Ay olmayacak.

Şimdi sayhanın, karianın, saikanın ne olduğu da bu alemin çalışma sistemi de büyük oranda anlaşılmıştır ve şu sözü ekleyebilirim:

En doğrusunu Allah bilir ama benim anladığım o ki hz. Mehdi açıkça meydana çıkarken, Mehdi olduğu herkesçe anlaşılacağı şekilde meydana çıkarken sayhalar atacak ve dünyanın farklı yerlerinde akıl almaz hadiselere sebep olacak. Öyle ki bu hadiselerde pek çok şehir ve şehir halkı bile yok olabilir.

Yakında yaşanacağını değerlendiriyorum, bakalım neler olacak.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

“Semûd kavminin öldürülüşü gibi…”

Vehhabiler de Semud kavmi gibi toptan öldürülecekler mi…

Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) den işittim, şöyle diyordu:

Ali ibn Ebî Tâlib (r.a.) Yemen’den Rasûlullah (s.a.v.)’e karez/selem ağacı ile tabaklanmış bir deri içinde, henüz toprağından arıtılmamış altın cevheri göndermişti.

Ebû Saîd devamla dedi ki: Rasûlullah bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne b. Bedr, Akra’ b. Habis, Zeydu’l-Hayl, dördüncüsü ya Alkame b. Ulâse yâhut da Âmir İbnu’t-Tufeyl idi.

Peygamberin sahâbîlerinden bir kişi: “Bu taksime biz bunlardan daha haklı idik” dedi. Bu söz Rasûlullaha erişince: «Siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki ben göktekinin eminiyim/güvendiği kişiyim! Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor!» buyurdu.

Râvî (rivayet eden kişi) dedi ki: Bunun üzerine iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı tıraşlı, izârını yukarı çekmiş bir kişi ayağa kalktı da “Yâ Rasûlallah! Allah’tan sakın/kork!” dedi. Rasûlullah ona: «Sana yazıklar olsun! Ben yeryüzündeki insanların Allah’tan sakınmaya en lâyık olanı değil miyim?» buyurdu.

Râvî dedi ki: Sonra o kişi arkasına dönüp gitti. Hâlid İbnu’l-Velîd: “Yâ Rasûlallah! Şunun boynunu vurmayayım mı?” dedi. Rasûlullah «Hayır, vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!» buyurdu. Bunun üzerine Hâlid: “Yâ Rasûlallah! Namaz kılanlardan nice kimseler vardır ki, onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler» dedi. Rasûlullah «Ben insanların kalplerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim!» buyurdu.

Râvî dedi ki: Sonra Rasûlullah, o kişi dönüp giderken, arkasından ona bakıp: «Şüphesiz şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar (Vehhabiler) her zaman güzel sesle Allah ‘ın kitabını okuyacaklar. Fakat Kur’ân’ın tatlılığı onların boğazlarından ileriye geçmeyecektir. Onlar, okun avı (çabuk delip) çıktığı gibi dinden çıkacaklar!» buyurdu.

Zannediyorum ki Rasûlullah «Yemîn olsun, eğer ben onların zamanına yetişseydim, muhakkak onları Semûd kavminin öldürülüşü gibi (Salih peygamberin yaptığı gibi) toptan (çarparak) öldürürdüm.» buyurdu.

(Hadis-i şerif, Muttefekun Aleyh)

Kalkan gibi…

İbn-i Mace’de geçen hadis-i şerifte şöyle buyruldu: “Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olur.”

Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinden bahsedilen sahih hadislerde de onların bazılarının derilerinin kalkan gibi, zırh gibi olduğu açıkça ifade edilmiş. Bu gibi gerçekleri yıllardır izahlar yaparak da anlatıyorum. Çok sayıda dini mesned/dayanak, delil bir araya getirildiğinde… Öncü deccallerin değil, ahir zamanda hz. Mehdi ile hz. İsa’nın beraberce öldürecekleri asıl/gerçek Deccal’ın uzaylı insan türlerinden birinin mensubu olduğu ve çok çok yüksek bilim ve teknoloji kullandığı anlaşılıyor. Yine dini deliller, hz. İsa ile hz. Mehdi’nin, Deccalı ve adamlarını, nefesleriyle yani metafizik kabiliyetleriyle uzaktan öldüreceklerini anlatıyor.

Şunca şey vuzuha/açığa çıktıktan sonra, hala Deccal’ın uzaylı bir İslam hatta insanlık düşmanı kişi olduğuna kanaat etmeyenlere, ben daha başka bir şey anlatmam, susarım. Zira o şahsın dürüst olmadığına, samimiyetle davranmadığına, gerçekleri çok iyi kavradığı, anladığı halde, bile bile inkar ettiğine, dünyalık menfaatinin peşinden koştuğuna kanaat ederim.

Asıl Deccal’ın uzaylı olduğuna şüphe yok ama hangi uzaylı türden? Asıl Deccal, reptilian da denilen yeşiller arasından çıkmış olabilir mi?

Yeşillerin asıl hallerinin/görünüşlerinin çok itici olmadığını hatta sempatik/sevimli bir görünüşleri olduğunu ama kendilerini daha savaşçı, daha dayanıklı yapmak maksadıyla kendi genlerine/kodlarına müdahale ettiklerini ve şimdilerde reptilian denilen çok çirkin hala büründüklerini, yıllar önce de yazmıştım. Günümüzde de dünyamızda genetiği bozulmamış yeşillerden mevcut ama reptilian/sürüngen denilenlerde de çok yüksek sayıda var. Hatta genetikle oynaya oynaya türetilmiş daha acayip şekilli insan türleri de var. Bunlardan “üç yumruk” dediğimiz ve boyları çok çok kısa olan türü ise yıllardır konu ediyoruz.

Üç yumruklar da büyük çoğunlukla Deccal’ın sistemine tabi olan bir insan türü… Dünyadaki biyonik robotların içinde bu insan türü çok sık olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Yakın zamanda söz konusu biyonik robotların büyük gruplar halinde, topluca bozulacakları… Dünyanın çok farklı noktalarında dünya insanı rolü oynuyorlarken bir anda devrelerinin kapanacağı ve diz kapakları üzerine çöküp yerlere serilecekleri de dini delillerden anlaşılabiliyor. Bu da yaşandığında Deccal çok daha büyük nispette güç ve hakimiyet kaybetmiş olacak. Buna da hz. İsa ile hz. Mehdi beraberce sebep olacaklar. Tabut-u Sekine de Musa’nın asası da Süleyman’ın mührü de diğer mukaddes emanetler de hatta Hüdhüd kuşu bile bu ikilinin yardımcısı olacaklar.

Hz. Süleyman zamanındaki meşhur Hüdhüd kuşu bile bir biyonik robottu. Tek değildi, kuşların suretlerinde yapılmış biyonik robotlar ordusu vardı. O kadar ileri seviyede yapılmış araçlardı ki bunlar, görünüş olarak normal kuşlardan ayırt edilemezlerdi. Lakin… Enerji silahlarıyla, ışın silahlarıyla, metafizik sinyal yayan kısımlarıyla ve daha başka başka silahlarla ağır saldırılar yapabilir, düşman unsurlara ağır kayıplar yaşatabilirlerdi.

Kablosuz iletişimi dinleme, aynı dinlenen çok yüksek sayıdaki görüşmeyi anında ayırt etme, anlama ve buna göre yapay zekasıyla karar verme hususiyetlerine/teknolojisine sahipti bu kuşlar.

Gerçek kuşların ve hayvanların hatta bitkilerin dilini, her devirdeki peygamberler ve evliya zaten bilir. Bu, çok çok nadir görülen bir şey değildir. Süleyman peygamber aslında “kuşların” yani yapay zekalı biyonik robot olan kuşların dilini bilirdi. Onları bizzat kendisi kodlar, yapay zekalarını yazar ve programlardı. Hazret-i Zülkarneyn’den kısa bir süre sonra yaşayan ve peygamberlik vazifesi yapan, dünyayı tek bir devlet halinde yöneten Hazret-i Süleyman zamanında, şu dünyamız mümkün olabilen en yüksek bilim ve teknoloji seviyesine yükselmişti. Bunu da on yıldan fazladır anlatıyorum.

O zamanda Hüdhüd, diğer biyonik robot kuşlardan çok daha özel/gelişmiş bir teknolojiye ve yapay zekaya sahipti. Onu bir Süleyman peygamber, bir de Tabut-u Sekine kontrol edebilirdi. Hazret-i Süleyman, Hüdhüd’ün başka birilerinin eline geçmesinden ve kodlarının çözülmesinden/kırılmasından, kendi aleyhine kullanılmasından çok endişe ederdi. Hüdhüd kuşu, havada uçarken sadece iletişimi dinlemekle ve ayırt ederek Süleyman peygambere raporlar vermekle kalmaz, o çevredeki yeraltı uzaylı şehirlerini de tespit eder, oraları da dinlerdi. İsterse yeraltındaki su kaynaklarını, maden kaynaklarını da kolayca tespit edebilir, bunlar hakkında detaylıca raporlar verebilirdi.

Üzerine geçen binlerce sene sonra… Ebrehe isimli azılı İslam düşmanı kişi, ordusuyla beraber Kabe’yi yıkmaya teşebbüs ettiğinde… Onu ve ordusunu, üstlerinden attıkları küçücük kızgın taşlarla delip geçen ve Ebabil kuşları olarak bildiğimiz kuşlar da Hüdhüd ve emrindeki biyonik robot kuş orduları olabilir mi?

Bu dünya sahipsiz değil. Bu dünya müslümanların, İslam ve insanlık düşmanlarının değil… Birkaç tane uzaylı insan türünün de değil. İmtihan dünyası olduğu için, Allah adil olduğu için, çalışıp gayret edenler gayr-i müslimler de olsalar onlara zaferi verdiği için, bu dünyanın genelinde birkaç bin senedir zulüm, küfür ve Deccal sistemi hakim… Birkaç asırdır ise dünyanın tamamında Deccal sistemi hakim…

Şimdi ise müslüman dünya insanları çok çalıştılar, çok mücadele ettiler, çok taktik oynadılar, ağır bedeller ödediler ve bu günlere geldiler. Allah adil ve bu defa zaferi müslümanlara yaşatacak.

Bundan sonra hiç kimse, Deccal’ın ve İblis’in uydurduğu saçma sapan insanlık tarihi anlatımını ayakta tutamayacak. Herkes, türlü türlü sırları, hakikatleri duya duya sarsılacak. Bu süreçte İstanbul merkezli yeni dünya düzeni iyice şekillenecek, köklenecek ve kuvvetlenecek.

| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi