Kaf suresinin 42. ayet-i kerimesinin hz. Mehdi hakkında mı yoksa kıyamet hakkında mı olduğu, çok sayıda alim kişi tarafından geçmişten beri hep tartışıldı. Günümüzde de hala tartışılıyor.
Kaf suresinin 41, 42. ve 43. ayet-i kerimeleri hem kıyamet vakti ve kıyametin nasıl yaşanacağı hakkında hem de hz. Mehdi’nin “çok büyük bir hadise” ile açıkça meydana çıkacağı hakkında ayetler…
Kaf suresinin 42. ayet-i kerimesinde geçen “sayha” bu dünyada çok kere görülmüş, yaşanmış bir şeydir.
Dört büyük melekten biri olan İsrafil aleyhisselamın suru üflemesi de aslında bir sayha… Hatta asıl sayha o ama sayhalara sebep olabilen tek kişi o değil. Bu güne kadar peygamberlerden bazıları da daha kısmi ve daha düşük seviyede sayhalara vesile/sebep oldular. Peygamber olmasalar da bazı büyük veli zatlar da oldular. Hz. Mehdi ve bazı yardımcıları da bunu yapabilecekler. Anlattığım gibi, yaşanacağı hadislerle ve ayet-i kerime ile haber verilmiş olan “duhan” hadisesi de bir sayha ve dabbetül arz ile hz. Mehdi aynı kişiler.
Sayhalar ile maddenin enerjisi, atomu ile oynanıyor. Kıyamet dediğimiz hadise, İsrafil aleyhisselamın suru üflemesi ile yaşanacak olan bir sayha ve sayhaların en büyüğü ve sonuncusu…
Sur nedir, tam olarak bilemiyoruz ama üflemesi de anladığımız manada değil. En doğrusunu Allah bilir ama benim anladığım, İsrafil aleyhisselam bir şekilde ve aniden çok büyük bir enerji yayacak. Bu sayede sadece dünyamızda ya da güneş sistemimizde ya da uzayda değil, bütün sema katları da dahil her yerde aynı anda kıyamet kopacak. Her şey gayb olacak. Yani atomlarına ayrılarak görünmez olacak. Gayb olmak, tamamen yok olmak demek değildir.
Her şey atomlarına ayrılacak, göz göremez olacak, zaten insanlar da gözleri de atomlara ayrılacak. Canlı kimse kalmadığı gibi üzerindeki canlı-cansız her şeyle beraber bütün gezegenler, güneşler, gök adalar, uzayın tamamı hatta üstündeki sema katları atomlarına ayrılacak. Lakin bu atomlar yok olmayacaklar da İsrail aleyhisselam sura ikinci kere üfleyince yani yeni bir sayha yapınca, o defa tekrar bir araya gelecekler.
İşte bu gözle bakınca daha iyi anlaşılacaktır ki sayha, atomlar arasındaki bağları bozan, dolayısıyla maddeyi/cismi oluşturan atomları dağıttığı için ortada madde/cisim bırakmayan bir enerji…
İşte geçmişte pek çok kavim bu şekilde de helak edildi. Onlara bir sayha isabet etti ve bedenlerini oluşturan atomları bir anda çözüldüler de öldüler ve gayb oldular. Ortada cesetleri bile kalmadı.
Ayet-i kerimelerde geçen sayha, saika ve karia, hep bu sarsıcı gerçeklerle alakalı. Sarsıntı, deprem, çığlık gibi manalara gelmiyorlar. Atomlarına kadar sarsıp dağıtan bir ses/şok enerjisi, dağıtılıp çözülme, çarpılma gibi manalara geliyorlar.
Ad kavminin devamı olan Semud kavminin elinde çok çok uçuk seviyede bilim ve teknoloji vardı.
Günümüzde ışın ya da plazma silahları da denilen silahları, çok ileri seviyede yapmışlar ve kullanıyorlardı. Aralarından bir kişi mesela bir hayvana ateş etse, saniye içinde hayvanın bedenindeki bütün atomlar ayrışıyor ve ortada ceset bile kalmadan hayvan ölüp yok oluyordu.
Kayadan devenin çıkışı da bir sayha…
Aralarındaki Salih peygambere hiç inanmıyorlar hatta onu deli, meczup, yalancı görüyorlardı. Onunla alay ediyorlardı. Salih aleyhisselam ne kadar nasihat etse de onu dinlemiyorlardı.
İşte o meşhur ve ayet-i kerimede de geçen hadisenin yaşandığı gün “Sen peygamber isen mucizeni göster” dediler ve Salih peygamber mucize gösterince inanacaklarına da söz verdiler.
Hz. Salih “Nasıl bir mucize göstermemi istiyorsunuz?” dediğinde, teknolojiyle, cinlerin gizli müdahaleleri ile ve sihir/büyü ile asla yapılamayacak bir şey düşündüler.
Bir kayanın ya da tepenin üzerinde iken söz konusu silahla vurulmuş ve gayb edilmiş bir deveyi geri getirmesini istediler. “Şu karşıki dağdan yavrusuyla beraber bir deve çıkaracaksın” dediler. Herhangi bir deve olursa kabul etmeyeceklerini, silahla vurulup yok edilen devenin hem dişi hem de gebe olduğunu, Salih peygamberin de aynı dişi deveyi geri getirmesi gerektiğini ısrarla söylediler.
Salih aleyhisselam Allah’a dua etti, Allah’ın takdiri ile mucizesini gösterdi. Atomlarına ayrılarak ölmüş olan dişi devenin atomları herkesin gözleri önünde bir araya tekrar toplandı. Yani hz. Salih mucizevi seviyede bir sayha gönderdi. Üstelik ölü halde değil, vurulmadan önce olduğu gibi diri halde bir araya toplandı o devenin atomları… Deve, yaşananlardan dolayı şaşkına dönen kalabalığın arasında yürüye yürüye dolaştı. Bir süre sonra yavruladı ve sağlıklı bir yavru verdi.
Semud kavminden olan inkarcılar, şaşkına döndüler. Aynı dişi deveyi, aynı boyda posta, aynı gebelik seviyesinde ve yok edildiği kayanın ya da tepenin üzerinde görünce, gördüklerine inanamadılar ama sözlerini tutup iman da etmediler. Aralarından sadece birkaç kişi iman etti. İman etmeyenler yine de o kadar sarsıldılar ki Salih peygambere deli, meczup diyemez oldular. Ona hala inanmıyor olsalar da sözlerine büyük oranda itaat eder oldular.
İşte kıyametin kopması da bir sayha ile yani “Sura üflenmesi” dediğimiz şey neticesinde devasa şiddette bir sayhanın yayılması ile yaşanacak. Kıyametin kopmasından bir süre sonra o sura bir daha üfleyecek İsrafil aleyhisselam ve yine akıl almaz büyüklükte bir sayha yayacak. O vakit ise her şey yerine geri gelecek. Yani dağınık durumda olan her şeyin atomları birleşecek.
Birinci sayhada atomlarına ayrılmış olan koca alem, ikinci sayhada yeniden atomlarının birleşmesi ile geri gelecek, yeniden yaratılacak. Kıyametin koptuğu anda dünya diye bir gezegen hala varsa, ikinci sur üflenince o da atomları toplanarak geri gelecek. Öyle ki mfs kıyamet kopmadan önce şunca projelerini yapıp bitirmişse, kıyametten sonra dünya tekrar yaratıldığında bütün bu projeler de eski haliyle geri gelecek. Kanallar, boğazlar, suni denizler, suni adalar yok olmayacaklar.
Kıyamet koptuğu anda dünyada başka nasıl faydalı ya da zararlı şeyler varsa, onlar da kıyamet kopma anındaki halleri ile geri gelecekler. Kıyamet kopma anında dünyada hangi hayvan türleri varsa, şu deve misalinde olduğu gibi, onlar da oldukları yere geri gelecekler ve yaşamaya, üremeye devam edecekler.
Lakin dünya insanlarının bedenleri de atomlarından yeniden bir araya getirilecek yani öldükten sonra dirilme dediğimiz şey yaşanacak olsa da ikinci surdan sonra dünyaya geri gelecek dünya insanları burada çok kalmayacaklar. Yargılanıp cennete ya da cehenneme gidecekler.
Sonra Allah’ın takdir ettiği kadar bir zaman geçecek. Dünya bir süre boş kalacak. Sonra yeni bir Adem ile yeni bir Havva’yı yaratacak Allah ve bu gezegene gönderecek. Sonra o yeni Adem neslinin kıyameti kopana kadar yeni yeni insanlar ve cinler gelecek bu dünyaya ve onlar da imtihan olacaklar. Onlar, daha önce yaşamış da ölmüş insanlar ya da cinler olmayacaklar. Kıyameti kopan, mahkemesi yapılan, cennete ya da cehenneme konulan milletler/ümmetler, bir daha dünyaya asla gönderilmeyecekler.
Bu sistem, bu güne kadar en az milyonlarca kere yaşandı. Bizden önce en az milyonlarca kere kıyametler yani dev sayhalar koptu. Milyonlarca başka Adem’in evlatları, kıyametleri kopana kadar imtihan oldular ve şimdi cennette ya da cehennemdeler. İsra mucizesi sırasında peygamberimizin cennette mükafat halindeyken ya da cennemede azap halindeyken gördüğü insanlar da bu kişiler. Bizden önceki Ademlerin evlatları olan kişiler.
İkinci sur üflenip de insanlar ölümden sonra diriltilince, çürümüş ve atomları ayrışmış haldeki bedenleri tekrar ilk haline gelince… O bedenlere o ruhlar yeniden konulunca… Bu insanların hesapları adaletle görülüp cennete ya da cehenne konulunca… Bunun üzerine dünyada hiç insan kalmayıp da bir süre de geçince… Ve sonra yeni Adem ile Havva gönderilince… İşte o arada insansız/boş geçen sürede dünyada yeryüzünü tamamen tarumar eden felaket ya da felaketler de yaşanmamışsa… O halde yeni Adem ile Havva yüksek teknoloji ile her yeri elden geçirilmiş, düzenlenmiş, şekillendirilmiş bir dünyaya gelmiş olacaklar.
Geldiklerinde elektrik santralleri, köprüler, yollar, yer altı şehirleri, kütüphaneler, dijital kütüphaneler, hava ve kara araçları, hastahaneler, askeri tesisler bulacaklar. Yeri kazıp araştırmalar yapsalar, yerin altında milyonlarca hatta milyarlarca yıl önceden kalma el aletleri, şehirler, mağaralar, tüneller, hayvan ve insan kalıntıları dahi bulacaklar.
Bu, bizim Adem babamız bu dünyaya gönderildiğinde de böyle oldu. Adem babamımız dünyamızda çok yüksek teknoloji ile yapılmış şehirlerin, binaların, devasa tesislerin, kütüphanelerin içinde yaşadı. Çünkü sayha ile atomlarına ayrılma ve sayha ile atomları toplanıp diriltilme, geri getirilme esnasında, her şey son anında olduğu gibi yeniden toplanıyor, şekilleniyor.
Bu sayede Adem babamız, dünyaya geldikten kısa süre sonra, dünyada sağlam kalmış uzay araçlarından birini kullanarak Venüs’e ve başka gezegenlere dahi gitti. Venüs’te de hala insanlık var ve dış görünüşleri bizimle tıpa tıp aynı…
Dünyanın uydusu olan Ay’ın suni bir uydu olduğunu, en az dört milyar yaşında olduğunu artık çok yüksek sayıda insan duydu, öğrendi kabullendi.
İşte o Ay, milyonlarca önceki Adem nesillerinden biri tarafından yapıldı. Arada milyonlarca kere kıyamet koptu, başka başka Ademler gönderildi, nesilleri yaşadı ve imtihan oldu ama o Ay’a bir zarar gelmedi. Kıyamet kopmakta iken nerede ve nasıl bir halde duruyorsa, ikinci sur üflenince aynı o yerde ve o halde geri geldi.
Yüzeyinde ne kadar göçükler, kayalar, izler varsa, onlara kadar, bütün detaylarına kadar aynı kalarak geri geldi. Ay ne halde iken atomları ayrıldı ve gayb olduysa, o atomlar tekrar o halde toplandı.
Anlaşılsın diye açıyorum. Bir kişi şu Ay’ın bizden sonraki Ademin nesline ulaşmasını istemiyorsa… O halde kıyamet kopmadan önce onu bombalamalı, paramparça etmeli ya da tek tek her yerini sökmeli. Bu yapılırsa, kıyamet kopmakta iken ortada bir Ay olmadığı için, ikinci sur üflenince de ortada bir Ay olmayacak.
Şimdi sayhanın, karianın, saikanın ne olduğu da bu alemin çalışma sistemi de büyük oranda anlaşılmıştır ve şu sözü ekleyebilirim:
En doğrusunu Allah bilir ama benim anladığım o ki hz. Mehdi açıkça meydana çıkarken, Mehdi olduğu herkesçe anlaşılacağı şekilde meydana çıkarken sayhalar atacak ve dünyanın farklı yerlerinde akıl almaz hadiselere sebep olacak. Öyle ki bu hadiselerde pek çok şehir ve şehir halkı bile yok olabilir.
Yakında yaşanacağını değerlendiriyorum, bakalım neler olacak.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi