Kategori arşivi: UZAY

Şu kısımdan ne güzel film yapılır

Sonra dünya insanları, patlayan dağda sağlam kalan yüksek teknoloji ürünü şeyleri alıp tersine mühendislikle üzerinde çalışırlar. Yaralandığı halde sağ kalmış uzaylıları da bu işte görevlendirirler. Birkaç ay sonra binlerce senelik teknoloji sıçraması yaparlar.

Sonra da o dağın altına doğru uzayan geçitin kapılarını kolayca açabilir ya da yıkabilirler.

Bu yolla yer altı şehrine girip uzaylı türlere baskın yaparlar. Onların tamamına yakınını imha ederler. Çocuklara ve kadınlara kıymazlar.

Sonra eğitirler de insan gibi yaşamayı öğretirler. Sonra da sırasıyla diğer yer altı şehirlerinin savunmalarını kıra kıra çok farklı uzaylı türleri yok ederler. Nihayetinde dünyayı gizli istiladan kurtarırlar. Küresel ısınma yalanı çöker, karbon krizi yalanı çöker. Enerji krizi, kuraklık krizi gibi suni krizler hemen aşılır.

Denizler ve okyanuslar normale dönmeye başlar. Balıklar çoğalır. Kutup bölgelerindeki karlar, buzullar hemen erir ve dünyaya hiçbir zarar vermez. Oralarda yeni şehirler kurulur. Dünyada iklimler hızla normale döner. Çöller yeşermeye başlar. Sonra da dünya insanlığı sadece birkaç on sene sonra başka gezegenleri fethetmeye gider.

Hz. Zülkarneyn’in gittiği yerlere tekrar giderler. Bir film serisi olur bu… Dizi olsa 10 sezon sıkmadan, bitmeden, seyirciyi ekrana kilitleye kilitleye devam eder.

Kitabı yazılsa ya da romanı çizilse, onlarca sene en çok satanlar arasında yerini sabitler.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Dünyadaki dağların pek çoğunun içinde uzaylı üsleri var

Hayal dünyanızda şu piramiti alın, kocaman bir dağın içine koyun. İçinde çok çok ileri bilim ve teknoloji olduğunu, değişik deri renklerine ve değişik boylara sahip insan türleri olduğunu da düşünün. Dağın zirveye yakın kısmından, yan kısımlarından ve tamamen yerin altından bu dağın ve piramitin içine giriş olduğunu düşünün. İçine UFO’ların da girdiğini düşünün.

İşte dünyadaki büyük dağların pek çoğunda o hayalinizdekine çok benzeyen gizli uzaylı üsleri var. Metafizikçilerinize sorun, hemen görüp anlatsınlar size…

Pek çok yalçın dağa giden dağcıların kaybolması ya da ölü bulunması, bu sarsıcı gerçekle bağlantılı. Görmemeleri gereken şeyleri görüyorlar ve öldürülüyorlar.

Neydi o günler…

Ne kadar da ileri bilim ve teknolojileri vardı. Nasıl da kendilerine, silahlarına, teknolojilerine ve kayalarda oydukları evlerine güvenirlerdi. Atom bombaları peş peşe atılacak olsa onlara hiçbir şey olmazdı. Büyücülerine, kahinlerine, cinlere, İblis’e, yaptıkları satanist ayinlerine de güvenirlerdi.

Lakin bir sayha hepsine yetti.

Binlerce senedir kabir aleminde cehennem azabı çekiyorlar. Yanıp duruyorlar. Bedenleri kısa sürede yanarak kül oluyor ve hemen yeni beden veriliyor. Satanist ayinlerinde masum insanları hatta bebekleri nasıl parçalamışlarsa, sayısız kere öyle parçalanıyorlar. Bitmeyecek, kıyametten sonra da cehenneme konacaklar ve son diye bir şey olmayacak. Sonsuza kadar cehennemde kalarak azap çekecekler.

Ne feci bir son…

Derhal Türkiye’deki bütün dağların içini boşaltacak, oralardan çıkacaksınız. Türkiye’nin altında bir tane bile yer atı şehri faaliyette olmayacak. Hepsini boşaltacaksınız. Süre falan da vermiyorum. Bu bozulanlar, patlayanlar, yıkılanlar da bir şey değil. Her gün daha fazla yıkılacaksınız.

Keyfiniz bilir. İsterseniz kalın. Bundan sonra sizin gibi yapacağım, sivilleri, kadınları, çocukları hariç tutmayacağım.

Yıkabiliyorsanız da Türkiye’de istediğiniz yeri yıkın. Hiç umursamıyorum. Türkiye’de su kaynaklarını yok ettikçe, bulaşıcı hastalıklar yaydıkça, yabancı askerleri bulundurdukça, sözde mültecileri burada tuttukça, organ ve insan kaçırmalara devam ettikçe, ben doğrudan sizin yer altı şehirlerinizi hedef alacağım. Öyle ise böyle diyeceğim. Yer üstündeki piyonlarınızın zaten iki adım atabilecek hareket sahası bile kalmadı. İyice anladınız ki benim karşımda restleştikçe topluca öleceksiniz. Hızla yok olacaksınız.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Asıl Küdus, İstanbul… Süleyman mabedi tarihi yarımadada…


Tur-i Sina yani Sina dağı yani bir kara parçası, bir dağ gibi görünen uzay aracı da İstanbul’da tarihi yarımadada…

Musa peygamber zamanında da çok ileri teknoloji olduğunu hatta Nuh peygamber zamanında çok ileri teknoloji olduğunu, üstelik uzaylılardan alınmadığını anlatmıştım. Dünya insanlarına kimse yetişmezdi o vakitler bilim ve teknolojide ama iş çığırından çıktı diye Süleyman peygamber zamanında kasten geriletildi bilim ve teknoloji…

Musa peygamberin çıktığı Tur-i Sina, o teknoloji seviyesinde yapıldı ve kimse o seviyeye hala ulaşamadı.

Havada asılı durur, dünyalı ya da uzaylı kimse ona zarar veremezdi.

Yine Hızır aleyhisselam da Musa peygamber zamanında hayattaydı, hala hayatta… Hz. Hızır, Musa peygamberden de daha yüksek ilim ve hikmete sahipti. İki denizin birleştiği yerde, İstanbul’da buluştular.

Hızır a.s. da Musa peygamberi yönlendirdi, bilgilendirdi.

Ona, dünyadaki sarsıcı gerçeklere dair bilmediği çok şeyi öğretti hatta gösterdi. Bunlardan biri de Tur-i Sina denilen, dağ gibi de görünen ama uzay aracı olan şeydi.

İstanbul o vakit de yani yaklaşık 9-11 bin sene önce de yerleşme yeriydi ve dünyanın merkez şehriydi.

Musa peygamberden sonra, bir Türk olan hz. Zülkarneyn, dünyanın her yerini fethetti de tek devlet yaptı. Başkentini de İstanbul yaptı.

Tur-i Sina dahil, maddi ve manevi değere sahip pek çok şeyin kontrolü Zülkarneyn’e bırakıldı o devirde… O da Hızır gibi, ilim ve hikmette peygamberlerin yüz binlercesinden bile ileri seviyede idi. Elinin altına verilen, kullanımına verilen şeylerin bazılarını daha da geliştirdi.

Sonra Davud peygamber, sonra Süleyman peygamber devirleri yaşandı. Zülkarneyn’den sonra dünya devletinin başına Süleyman peygamber geçti. Hem hükümdarlık hem peygamberlik yaptı. Hem insanlara hem de cinlere peygamberlik yaptı. Cinler, o günlerde çok mutlu ve huzurluydular. Sonra İblis, cinler alemini yine karanlığa, vahşete, cahilliğe sürükledi. O günden beri cinler aleminde adeta güneş doğmadı. Hz Mehdi sayesinde tekrar doğacak.

Süleyman peygamber de İstanbul’u başkent olarak tuttu ve dünyayı İstanbuldan idare etti.

Bu süreç içinde, peygamberler hep birbirlerine maddi ve manevi değeri olan şeyleri elden ele bıraktılar. Peygamberler, kendilerine verilen maddi kıymete sahip şeyleri zaten sahiplenmediler ve kendilerinin bilmediler.

Gelelim en sarsıcı olan ve dünya üzerindeki bazı toplulukları kahredecek kısmına…

Bir vakit geldi, Tur-i Sina, şu anda tarihi yarımada denilen yere kondu ve orada kendini sabitledi.

Zamanla da etrafı ve üzeri iyice topraklarla, kayalarla doldu. Hatta suni tekniklerle orada zemin doldurma çalışmaları da yapıldı.

Tur-i Sina orada kaldı ama Süleyman peygamberden sonra pek çok gayr-i müslim devlet lideri, Tur-i Sina’nın peşine düştü. Bahtunnasır ve Nemrud da düştü.

Öyle ki şu anda uzaylı türlere liderlik yapan asıl Deccal da onun peşinde..

Orası zaten tarihten beri dünyanın idare merkezi olduğu için, bir de orada Tur-i Sina olduğu için, Deccal da o bölgeyi kendine merkez üs yaptı. Görünürde İngiltere üzerinden dünyaya yön verirken, aslında İstanbul’dan dünyanın siyasi, askeri, mali, dini, tıbbi dengelerine yön verdi.

Defalarca Tur-i Sina’nın içine girmek, onun kontrolünü ele geçirmek de istediler ama bir türlü bunu başaramadılar. Hala daha da bunun peşindeler…

Çünkü Adem peygambere indirilen on sayfanın aslı onun içinde…

Çünkü Şit peygambere indirilen 50 sayfa, İdris peygambere indirilen 30 sayfa, İbrahim peygambere indirilen 10 sayfa da onun, Tur-i Sina’nın içinde…

224 bin peygamberden bir kısmından kalan bütün kutsal emanetler onun içinde…

Osmanlı sarayında toplanan ve kutsal emanetler denilen şeylerin hiçbiri gerçek değildi ve son süreçte o sahteler de kaçırıldı da yerlerine sahtenin de sahteleri konuldu.

Dikkat edilsin, sahte kutsal emanetler Topkapı Sarayında yani tarihi yarımadada sergilendi, sergileniyor.

Yani gerçekleri yerin altında, o aracın içinde hala duruyor ama sahteleri tam üzerinde sergilendi, sergileniyor.

Musa’nın asası da orada.

Süleyman’ın mührü de orada.

Daha başka başka kutsal emanetler de orada.

Tevrat’ın aslı da orada.

Zebur’un aslı da orada.

İncil’in aslı da orada.

Karun, Musa peygamber zamanında yaşamıştı. Maraş merkezli suni saldırılar yapılmadan bir süre önce, bu konuda sarsıcı yayınlar yapmıştım.

Karun’un hazinelerinin büyük kısmının Türkiye sınırları içinde, yer altında olduğunu da açıkça yazmıştım. Ondan sonra malum çevrelerin hiç şüphesi kalmadı ve orayı hedef aldılar, alıyorlar.

Karun, zamanındaki yüksek teknoloji sayesinde, hazinelerini “ele geçirilemez” şartlarda saklıyordu.

Kur’an-ı Kerim’de onun hazinelerini sakladığı binaya/yapıya/sisteme de temas var

Muazzam bir teknolojik koruma var o binada, araçta…
Binlerce sene geçti de kimse o korumayı kıramadı. Yer altı şehirlerinde yaşayan uzaylı türler de kıramadılar. Yeşiller, griler ve diğer türler aciz kaldılar. Asıl Deccal aciz kaldı. Suni depremlere sebep olan şu son şok darbeleri ile de o kalkanın kırılmasını umdular ama kırılmadı.

Ben, bunun böyle olacağını anlamalarını da sağlamıştım oysa… Onu sadece hz Mehdi’nin açabileceğini, zamanı gelince açacağını açıkça yazmıştım.

Dönelim İstanbul’a… Karun’un sisteminden çok daha ileri bir koruma sistemi var Tur-i Sina’nın…

Karun’un hazinelerine ulaşamayanlar, Tur-i Sina’ya hiç giremezler ve içindekileri ele geçiremezler.

Tur-i Sina’yı da sadece hz. Mehdi açacak. Hem de çok kolay şekilde açacak. Çünkü koruma sistemi, hz. Mehdi’yi tanımaya, teşhis etmeye programlanmış vaziyette…

Tur-i Sina’nın içinde de çok büyük hazineler var. Hz Mehdi o hazineleri de kontrolüne alacak ve insanlığın faydasına kullanacak.

Tur-i Sina’nın içinde de Karun’un binasının içinde olduğu gibi, çok yüksek bilim ve teknolojiye dair kitaplar, dijital arşivler var.

Gerçek dünya tarihine dair somut bulgular ve ayrıca bilgiler, veriler var

Anlatmıştım, bu gibi araçların yakıta, bakıma ihtiyacı yok. Uçuk seviyede teknoloji ile imal edilmiş araçlar bunlar. Dünyanın tabii manyetik alanının devam etmesi, bunlar için yeterli

Maraş merkezli afet bölgesinde dünyanın tabii manyetik alanı ve yer çekimi ile bu seviyede abartılı şekilde oynamalarının bir sebebi de bu olmalı. Oradaki aracı enerjisiz bırakmak… Etrafındaki koruma kalkanını kırmak…

Hz. Mehdi, Tur-i Sina’yı açınca, içine girince, onu kontrolüne de alacak.

Onu tekrar uçuracak. Karalarda istediği yere indirecek. İstediği zaman havada sabit kalmasını sağlayacak. Ne karadan havaya, ne havadan havaya, ne uzaydan havaya saldırılar… Bunların hiçbiri ona hiç zarar veremeyecek.

Burada Ye’cüc ve Me’cüc artıkları var. Zülkarneyn onları geçmişte yenmişti ve onların gezegeninin etrafına da manyetik kalkan çekmişti. Dünyanın etrafına da manyetik kalkan çekti (Van Allen radyasyon kuşağı). Buradaki artıkların zaten hiçbir şey yapabilmeleri mümkün değil Tur-i Sina’ya ve benzeri sistemlere…

Lakin yakında Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinden kendi gezegenerinde hapsolmuş olanlar, etraflarındaki kalkanı aşıp çıkacaklar

Dünyamıza gelecekler ve etrafımızdaki kalkanı da kıracak, bozacaklar.

Hadis-i şeriflerde bu kısımlar da anlatıldı ki hz İsa o vakit yeryüzüne tekrar inmiş olacak. Hz. Mehdi ile bir araya gelecek ama dünyanın idaresini ondan almayacak. Ruhani liderlik yapacak.

Tam o vakitte Ye’cüc ve Me’cüc gelip de acımasızca bütün dünya insanlığını yok etmek isteyecek. İşte o vakit sadece Tur-i Sina içindekiler kurtulacaklar.

Hz. İsa, hz. Mehdi ve onlara samimiyetle tabi olmuş bir avuç gerçek mü’min kurtulacak. Geriye kalan “sürü”yü imha edecekler saldırganlar… Hz. İsa ve hz Mehdi bu imhaya da mani olmayacaklar.

Böylelikle, hz Nuh devrinde yaşanan büyük helakın çok çok benzeri yaşanmış olacak hz Mehdi devrinde… Zaten hz. Mehdi devrinde, büyük peygamberlerin yaşadıkları çok büyük ve sarsıcı hadiselerin çok benzerleri hep yaşanacak.

Onlar imhayı tamamladıklarında sonra, hz İsa ile hz Mehdi de onları, saldırganları imha edecekler.

Bunun da tamamına yakın kısmını nefesleriyle yani manevi/metafizik kabiliyetleri ile yapacaklar.

Hz. İsa ile hz Mehdi bir araya gelerek metafizik müdahale yaptıklarında, gök adanın dönüş ve akış yönünü tersine çevirebilirler. Metafizikle yani manevi tasarrufla yapılabilenler, hiçbir teknoloji ile yapılamaz. Teknoloji, metafizik tasarrufun yanında çok sönük kalır.

Şimdi size bir soru:
Nuh peygamberin gemisi de Tur-i Sina mıydı? Onunla önce göğe yükselip sonra uzaya çıkıp, tufan bittikten sonra dünyaya geri mi döndüler?

Birkaç soru daha sorayım, iyice karışsın ortalık…

– Tabut-u Sekine ve Tur-i Sina, daha önceki Adem devirlerinden bizim devrimize kalmış olabilir mi?

– Adem babamız, Venüs’e Tur-i Sina ile gitmiş, gelmiş olabilir mi? Venüslü olan ikinci Havva’ya bu vesile ile ulaşmış olabilir mi?

– Hz Mehdi de hz Musa gibi, vakti gelince Tur-i Sina da uzlete çekilecek ve manevi tekamülünü tamamlayacak olabilir mi?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Şirinler isimli çizgi film de uzaylı türlerden esinlenilerek kurgulandı

Şirinler’e çok benzeyen uzaylı insan türleri de var ve komünist idare ile yaşıyorlar.

Şirinler isimli çizgi film de biz dünya insanlığına komünizmi aşılamak için hazırlandı, yayınlandı.

Daha önce anlatmıştım, geçmiş yayınlarda var. Ninja Kaplumbağalar da uzaylı türlerden esinlenilerek hazırlandı. Dünya insanlığını yönlendirmek için yayınlandı. Bir yandan da herkesi pizza kültürüne alıştırmak için yayınlandı…

Avatar’ı hala izlemedim. O günden sonra dönüp bir daha bakmadım. Şu vakit oldu da Matrix’i de tam olarak izlemedim. Yüzüklerin Efendisi serisine de hiç bakmadım. Lakin Yüzüklerin Efendisi filmindeki yüzüğün, Süleyman peygamberin yüzüğü olduğunu, o filmde cinlere ve uzaylı türlere dair mesajlar olduğunu çok iyi, çok kesin biliyorum.

Bu vakit oldu hiç David Icke da okumadım. Onun yıllardır bir biyonik robot olduğunu da biliyorum. Çoktan yerine geçtiler. O robotun kontrolünün yeşillerin elinde olduğunu da biliyorum.

İçinde öyle çirkin kişiler oluyor ki şu yüzüne bakılmaz David İcke bile yanlarında melek gibi duruyor.

Yine bu vakit oldu da hiç Erich von Daniken kitabı da okumadım. Hatta bir makalesini bile okumadım ve bir videosunu dahi izlemedim.

O kitapların Erich’in kendi emeği, araştırması, bilgisi olmadığını da biliyorum.

Erich da “oyun içinde oyun” olan karakterlerden biri…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Ay o, Ay… |Rüya tabirleri


“Gece güneşi” başlığı ile paylaştığım ve bu güne tabir etmediğim şu meşhur rüyamda, güneşle dünya arasına giren ve kimse bilmiyorken benim fark ettiğim, “uzay aracı” dediğim şey, aslında dünyanın uydusu olan Ay…

Gerçek hayatta da Ay bir uzay aracı zaten… Tamamen suni yollarla, çok yüksek teknoloji ile yapılmış bir gök cismi o Ay…

Hiç astrologlarınıza, medyumlarınıza koşmayın. Her zaman olduğu gibi, en dürüst şekilde ben size tabir edeceğim. Lakin, bütün detaylarıyla değil…


Bu rüyada haber verilen çok büyük afetlerle, Kur’an-ı Kerim’de Karia suresi arasında alakalar var.

Hz. Allah, Karia suresinde, sadece kıyamet hadisesinden bahsetmedi. Bir yanı ile de bu surede, dünyamızda, ahir zamanda yaşanacak olan çok çok büyük afetlerde bahsediliyor. O hadiseler, “Sanki kıyamet koptu” denilecek kadar büyük belalar olacak. Kıyametin prototipleri yaşanacak.

Kutup ışımalarının görülmediği ülkelerde kutup ışımaları görüldü. Bazı yerlerde gökyüzü mor/majenta karışımı bir renge büründü. Çok şeyler oluyor arka planda, çok…

Rüyada dolunay görmek, rüya sahibinin şansının ömrü boyunca yaver gideceği, kısmetinin hep arkasından geleceği, her gittiği yerde mutlaka rızkının orada kendisini bekleyeceği ile tabir edilir.

Rüyada dolunay görmek rüya sahibi için hayattaki en büyük mutlulukları yaşamaya ve en büyük zaferleri kazanmayı delalet eder. Rüya sahibi hayattan payına düşen mutluluğu da nimeti de mutlaka alacak ve her zaman en iyisi için uğraş verecektir. Rüyada dolunay görmek, rüya sahibinin temiz ve güzel olan geleceğini simgeler. Kişinin mutluluğu artarak çoğalacak ve hayatta yüzü her daim güleç olacak demektir.

Rüyada Ayın Parladığını Görmek

Hayırlı olacak kısmetler almak şeklinde yorumlanır. Rüya sahibi için sonsuz bir dünya saadeti sunacak olan, güzel ve kutsal bir şey yaşamak anlamına gelir. Bu olayın yaşatacağı duygular sayesinde rüya sahibi hayatında başka hiçbir güzellik olmasa bile bir ömür mutlu olacak demektir.


“Cafer-i Sadık’a göre; rüyada ay görmek on iki şekilde yorumlanır : Devlet reisi, devlet adamı, arkadaş, şef, erkek, baba, anne, koca, eş, sahip, hayır ve menfaat, hizmetçi.

Rüyanın görülüş şekline göre bunlardan uygun olanı alinarak, rüya yorumlanır”

Rüyada güneş ie Ay’ın bir arada görülmesinin başka bir yanı daha var. Tarihe geçecek seviyede afetler ve toplu ölümler…

Rüyada bir de ABD kısmı var. Sonradan bir paylaşım yaparak “Önce Türkiye’de mi yoksa ABD’de mi geçti rüya, emin olamadım bir türlü” demiştim. Bu rüyada çok büyük afetlerin hem Türkiye’de hem de ABD’de yaşanacağına kesin şekilde delalet var.

Bunlar, bilinenler gibi afetler değil. Şu Maraş merkezli suni afetler de olağanüstü seviyede afetler ama ben bu rüyadan, onları da gölgede bırakacak seviyede afetler yaşanacağını anlıyorum.


Bu rüyada haber verilen çok büyük afetlerle, Kur’an-ı Kerim’de Karia suresi arasında alakalar var.

Hz. Allah, Karia suresinde, sadece kıyamet hadisesinden bahsetmedi. Bir yanı ile de bu surede, dünyamızda, ahir zamanda yaşanacak olan çok çok büyük afetlerde bahsediliyor. O hadiseler, “Sanki kıyamet koptu” denilecek kadar büyük belalar olacak. Kıyametin prototipleri yaşanacak.

Kutup ışımalarının görülmediği ülkelerde kutup ışımaları görüldü. Bazı yerlerde gökyüzü mor/majenta karışımı bir renge büründü. Çok şeyler oluyor arka planda, çok…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi