Etiket arşivi: Sözde Mitolojik Yunan Tanrıları

Deniz kızının hakikati

Saatlerce anlatmak gerekir ama kısaca izah edeceksek, şöyle izah edilebilir;

Dünyamızda binlerce senedir yarı insan, yarı balık olan canlıların çizimleri, heykelleri yapılıyor. Afrikanın son derece ibtidai/ilkel kabilelerinde bile böyle tasvirlere ve efsanelere denk gelinebiliyor. Hatta Şi’ra yani Sirius yıldız sisteminden bahsedilirken söz hep balık insan denilen canlılara, yarı insan ve yarı balık gibi görünen acayip şeylere çıkıyor.

Bunun iki sebebi var.

1- Dünyamızdaki sayısız hayvanların vücutlarında nasıl farklı farklı özellikler varsa, onları andıran, onlara benzeyen farklı farklı özelliklerde uzaylı insan türleri de var. Uzayda en azından kat trilyonlarca insan türü var ve bunların fiziki şekilleri çoğunlukla başka başka… Dış görünüş itibariyle birbirine benzeyen insan türü sayısı az. Bazı uzaylı insan türlerinin kanatları var ve havada kolayca uçabiliyorlar. Bazılarının ise çok kalın ve sürüngenlerdeki gibi pullu derileri var. Bazılarının kolları ve başı olsa da ayakları yok ve karınları üzerinde sürünerek yol alıyorlar. Bazılarına arkadan baksanız, dünyamızdaki uğur böcekleri gibi sırt kısımları var. Bazıları ise, ayaklarının haricinde ellerini de yere koyarak yürüyorlar. Epeyi karanlık bir yerde onlardan birini uzaktan görseniz, dört ayaklı hayvanlara benzetebilirsiniz. Bazılarının ise denizde, gölde yaşamaya müsait derileri, iç organları ve solungaç sistemleri var. Daha önce yazmıştım, Issık gölün altında ve etrafında gizlice yaşayan tür de söz konusu türlerden biri ve su altında hiç zorlanmadan uzun süre durabiliyorlar. Söz konusu balık derili, balık gibi pullu, ayakları olmayan ama akıllı, irade sahibi, teknoloji kullanan uzaylı insanları gören dünya insanları hep oldu. Neticesi olarak bunların varlığı hep tartışma konusu oldu ve yer yer çizimleri yapıldı.

2- Dünyamızda gizlice yaşayan ve fiziki özellikleri bize çok benzeyen ve çok yüksek bilim ve teknoloji seviyesinde olan bazı uzaylı insan türleri, biyonik robotlar yaparken, dünyamızın tabiatında gördükleri pek çok hayvanın birebir özelliklerde biyonik robotlarını binlerce senedir yaptılar. Bunlar, bazen de dünyamızdaki birkaç hayvanın özelliklerini bir arada taşıyan biyonik robotlar da yaptılar. Yarı insan, yarı balık gibi görünen biyonik robotlar da yaptılar. Zaman zaman bunlar da dünya insanları tarafından görüldüler ve bunlara “deniz kızı” denildi.

Daha önce birkaç tekrarla kısa kısa konu etmiştim. Kurt adam efsanesi bile durduk yerde çıkmadı, yayılmadı. Binlerce senedir bazı dünya insanları gerçekten de kurt adam denilecek şeyler gördüler. Bunlar da biyonik robottan başka bir şey değiller.

İslami ilimlerden uzak olan, başlarında hakikati bilip öğretecek mürşidleri/hocaları olmayan bazı kabileler/topluluklar, bir de İblis’in ve cinlerin bitmek bilmeyen müdahaleleri, yönlendirmeleri de üstüne geldikçe, fiziki şekilleri değişik ve yüksek teknoloji kullanan uzaylıları ve bir de bunların yaptıkları biyonik robotları tanrı gibi görür oldular.

Bütün hikaye bu, başka bir şey değil… Süleyman aleyhisselamın meşhur Hüdhüd kuşu ve Kabe’yi Ebrehenin ordularından koruyan ebabil kuşları bile biyonik robotlar olabilirler mi?

Bu anlattıklarımdan sonra Yunan mitolojisindeki Medusa’ya da bu gözle bakabilirsiniz.

Gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan gibi saçları ve vücudu olan, keskin dişli dişi canavar şeklinde tasvir edilen o şeyin de bir biyonik robot olduğunu kabullenmek zorunda kalacaksınız. Medusa’yı öldürdüğü söylenen Perseus’un bir ayna kullandığı, bu şekilde Medusanın gözlerine bakmadan onu öldürebildiği anlatılır. İşte bunlar hep bizden çok ileri bilim ve teknoloji seviyesindeki uzaylı türlerin biyonik robotlarının gelişmiş özellikleriydi.

Yunan mitolojisindeki Medusanın çok benzeri Anadolu da ara ara görülmüş ve ona Şahmeran denilmiştir. Şahmeran da efsane değil, mit değil. İnsanlar hep böyle tuhaf şeyleri gördükleri için bunlar dilden dile anlatılır oldu.

Sentorların hakikati

Yunan mitolojisindeki yarı insan, yarı at suretindeki sentorlar (Kentaur) da biyonik robotlardı. Bunlar, çok ileri bilim ve teknoloji kullanılarak, mükemmel kalitede yapılmışlardı. Yeterli bilgiye ve tekniğe sahip olmayan bir insan, bunların arasında yıllarını geçirse bile robot olduklarını anlayamazdı. Sentorlar yiyorlar, içiyorlar, vücutları terliyor, dışkılıyorlar, uyuyorlar, yapay zekaları sayesinde mantıklı şekilde konuşuyorlardı. Boyları üç buçuk, dört metreyi buluyordu. Dönem dönem kanatlı olanları da imal ediliyordu. Sentorlar, insanlarda da atlarda da bulunmayan kabiliyetlere de sahiplerdi. Bunlarda lazer silahları bile vardı. İnsan gözünün görmediği frekanslar yayarak bastıkları yerleri titretebilirlerdi. İçine uzaylı insan da girebiliyordu, uzaylı insan olmasa da sahada sorunsuz çalışabiliyorlardı. İnsanlar onlara dokunsalar bile robot olduklarını anlayamazlardı.

Yeşiller ve griler, binlerce senedir dünyamızda çok oyunlar kurdular. Bunları da o İblis’le paslaşarak yaptılar. En büyük hedefleri, bütün dünya insanlığını İslam’dan, ahlaktan, namustan, sağlıklı yaşamaktan, mutlu ve emniyetli yaşamaktan uzaklaştırmaktı. Bu dünyanın insanlarının maddi ve manevi felaketlere sürüklenmesi, onlar için en öncelikli şeydi. Böyle türlü türlü robotlar geliştirerek, bunlara, o zamanda olağanüstü gibi görünen teknolojik kabiliyetler vererek, insanların manevi dünyalarını ve bu yolla da her şeylerini yönlendirdiler. Böyle şekil şekil imal edilen ve tanrı diye gösterilen biyonik robotların çoğunda insanların zihinlerini kontrol edebilen cihazlar da vardı. Sinyaller yayarlar ve insanları halden hale çevirirlerdi.

O zamanın insanları şimdi mezarlarından kaldırılsalar, hayatın içine bırakılsalar, şu dünyamızın teknolojisini biraz görüp anlasalar, kimsenin bir şey anlatmasına gerek kalmadan “Eyvahh. Hepsi teknolojik hile imiş” derler.

Şimdi, bunlar anlatılıyor diye, birileri seferberlik ilan ederek topluca metafizik saldırılar yapıyor ya, bana hiçbir şey olmuyor, daha çok anlatasım geliyor.

Dünya insanlığına, güneş sistemini bile gerçek haliyle anlatmadılar

Güneş sistemimizde, üzerinde hayat bulunan başka gezegenler de var. Bunların tamamı cüce gezegen ve sayıları yetmişten fazla… Çok azı Mars ile Jüpiter arasındaki asteroid kuşağında bulunuyor. Büyük çoğunluğu ise güneş sistemizin en dış halkası olarak görülen ve Kuiper kuşağı da denilen kısımda bulunuyor.

Bunların bazılarında eskiden beri hayat vardı, var. Bazılarına sonradan başka gezegenlerden gelenler oldu. Bazıları askeri üs gibi kullanılıyor. Birkaçında da önceden hayat vardı ama şimdi yok. Yine de kullanılıyorlar.

Söz konusu cüce gezegenlerin farklı farklı yapıları, atmosferleri, bitki örtüleri, insan türleri, hayvan türleri var. Bazılarında elleri, kolları, başları olsa da ayakları olmayan, ayakları yerine balık kuyruğu gibi kuyrukları olan ve daha çok suda vakit geçirerek yaşayan akıllı, irade sahip insan türleri de var. Cüce gezegenlerin bitki örtüleri de farklı farklı… Bazılarında bitki örtüsü yeşil, bazılarında sarı, bazılarında kahverengi, bazılarında mavi renkte. Allah’ın kudreti sonsuz. Tekrar edeyim. Dünyamızdaki hayvanlarda binbir türlü farklı renkler, uzuvlar, iç ve dış vücut özellikleri olduğu gibi, uzaydaki kat trilyonlarca insan türleri de hep benzeri şekilde birbirlerinden farklılık gösteriyor. Kelebek kadar güzel kanatları olan, mavi ışıklar yayarak uçuşan insan türleri bile var.

| Mfs –Ezberbozan– Akademi Dergisi

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..