Etiket arşivi: Muhsin Yazıcıoğlu

Yönünü büyük bir hızla İstanbul’a dönüyordu

Ben de ilk kez duyacağınız bilgiler vereyim. Sinan Ateş, yönünü büyük bir hızla İstanbul’a dönüyordu. İstanbul’un desteği ile MHPKK’nin başına geçmek istiyordu. İstanbul’un desteğini alırsa, bunu yapabileceğine emindi.

Bazı ortamlarda “Mfs, Süleyman Soylu’yu asacak” da diyordu.

Fazlasıyla hatayı üst üste yaptı. En büyük hatalarından biri, İstanbul’a açıkça yanaşmayı, İstanbul’un gölgesi altına girmeyi çok ötelemesiydi. Bir diğeri, güvenilmeyecek bazı kişilere güvenmesiydi. Güvendiği bazı kişiler de sattılar onu…

Doğukan’mış, Köktürk’müş, hepsi tetikçi kısmı… Yardım ve yataklık kısmı… Hedefe konulanların hepsi de bu işin içinde değil. Çok alternatifli senaryolar yazıyorlar, istediklerine istedikleri suçu yüklüyorlar. O kişilerin her birine şu anda istedikleri her şekilde ifade verdirirler. Adil yargılanma şartları içinde değiller. Büyük bir tehdit altındalar, işkence de görüyorlar, ifadelerinin geçerliliği de yok. İstediklerini alıp bir noktaya koyuyorlar, yanlarına da bir iki silah koyuyorlar. Sonra kendilerine bağlı polislerle, amirlerle bastırıp aldırıyorlar. Kamuoyunu oyalıyorlar, hedef saptırıyorlar. Davayı çürütmek istiyorlar. Taksim’deki son bombalı saldırıdan sonra da bunları yaptılar.

Sinan Ateş cinayetinde azmettiriciler yani asıl katiller, Devlet Bohçalı, Solomon Soysuz, Semih Yalçın, Şenkal Atasagun ve bunların etrafındaki o merkezi çete…

Bu ülkede hiç kimse kanundan, devletten, milletten üstte değildir. Şimdi bunların boğulmasının vaktidir. Şerefsizce, had bilmezce, hak arayanlara karşı atarlanan Semih Yalçın’a, tükürdüklerini de yalatma vaktidir. Bedenini çok parçaya bölüp, kafasını Rus Büyükelçiliğine, bedenini ABD Büyükelçiliğine, bir bacağını Çin, diğer bacağını İngiltere Büyük elçiliğine, bir kolunu Almanya, diğer kolunu İsrail büyükelçiliğine kargolama ya da kapılarının önüne asma vaktidir.

Bohçalı ve emrindeki çete, silahlı terör örgütlerini finanse ederken, mazot ve petrol kaçakçılığından elde edilen kara paraları yoğun olarak kullanıyorlar.

Bu ülkede, son seçimlerde MHPKK de HDPKK de aslında barajı geçemedi. AKPKK’nin gerçek oyları ise, ilan edilenin yarısından bile azdı. Bu ülkenin yarısı, son seçimlerde oy kullanmadı. Kafalarına göre oy oranları dağıttılar, ilan ettiler.

Sözde Anayasa metnini kimin yazdığı bile belli değil. Yazarları arasında, üç cümleyi bir araya getiremez haldeki gazeteciler bile listelendi.

Referandumların da tamamı hileli. Sandıkların yüzde onu bile sayılmamışken seçim zaferleri, referandum zaferleri ilan ettiler.

Ankebut Ağına bağlı olan diğer ülkelerin liderleri de o safhada bunları tebrik ettiler, oldu bitti suçlarına ortak oldular ya da sessiz kalarak ortak oldular.

Ekmeleddin İhsanoğlu isimli gizli Ermeni’nin CB adayı yapılması bile şu siyasi parti görünenlerin ortak hamlesi… Sonuçları baştan tayin edilmiş sözde seçimlerle ve referandumlarla devlet mekanizmasını ellerinde tutuyorlar.

Hepsi aynı alfabenin harfleri, hiçbirinin diğerinden farkı yok.

Türkiye’de HDPKK gibi silahlı bir terör örgütünü meclise sokan da orada tutan da hala kapanmaması için çırpınırken medyaya başka bir yüz gösteren de Devlet Bohçalı…

Sinan Ateş, son bir yılını bilgiler, belgeler, deliller toplamaya adamıştı. Elindeki arşiv, sadece Bohçalı ile çetesini değil, Türkiye’deki sözde siyasetçilerin çoğunu süpürüp götürecek türdendi.

Benim karşımda “Güney Azerbaycan hürriyetine kavuşmasın” diye en çok çırpınanlardan biri Mehmet Haberal ise, ikincisi Devlet Bohçalı…

Türkiye’de, Kıbrıs’ta, Yunanistan’da, İran’da, Irak’ta, Ermenistan’da, Gürcistan’da, Rusya’da her türlü kara para işlerinin içinde olanlardan biri de Devlet Bohçalı… Emrindeki çeteleri de bu işlerde kullanıyor.

Adnan Oktar organize suç, terör ve ihanet örgütüyle de paslaşıyor, FETÖ ile de paslaşıyor ve o saydığım ve daha saymadığım kara paracı devletler ile de paslaşıyor.

Onların Türkiye’deki sözde elçileri ve konsolosları da Türkiye’ye yapılan bu ihanetlerin, kötülüklerin ve her türlü kara para işlerinin hepsinin içindeler.

Bu ülkede, en az beş bin şehidin gerçek katili Devlet Bohçalı…

APO denilen ve dünyadan habersiz, gözünün önünü görmez, elifi görse mertek zan edecek bir maşa teröristi astırmayan da Devlet Bohçalı…

Vakti zamanında MHPKK’nin adını ve üç hilalli bayrağını değiştirmek isteyen de Bohçalı…

Muhsin Yazıcıoğlu’nu öldürten de Devlet Bohçalı…

Saymakla bitmez pisliğin başında hep Devlet Bohçalı var.

Meral Akşener ile de danışıklı dövüşüyorlar, arka plandan her türlü kara para işlerini, organ kaçakçılığına kadar beraber yapıyorlar.

Tayyip Erdoğan denilen kişi, en başından beri Bohçalı’nın emir erlerinden biri…

Bunca zamandır, birbirlerine sayıp sövmedikleri kelime kalmadı, kameralar önünde danışıklı dövüşüp durdular, sonra her türlü ihaneti, peşkeşi, vurgunu, soygunu, talanı, cinayeti, terör saldırılarını, işgali, katliamı beraber yaptılar, yaptırdılar.

O sözde açılım süreci, o ihanet süreci bile Bohçalı’nın emirleri ile yapıldı. Kuzey Irak’ta sözde Kürdistan’ı kuran, bunun için Türkiye’nin her kurumunu ve imkanını seferber eden de Bohçalı…

Suriye de sömürgecilerin eline tamamen düşsün diye, BOP gerçekleşsin diye, orada hiçbir şey yokken, Suriye sınırlarımızdaki mayınları temizleten de Bohçalı…

Şu anda 15 milyon sözde mülteci bedavacıya bakmamızın sebebi de Bohçalı…

Bir ödemek yerine 15 misli elektrik, su, doğalgaz faturaları ödememizin sebebi de Bohçalı… Bu fahiş ödemeleri İngiltere’ye ve diğer ülkelere gönderen de Bohçalı…

Son birkaç günde ve şu anlarda, milli servetimiz olan askeri araçlarımızı ve mühimmatımızı gizlice ve sinsice Ukrayna’ya gönderen de Bohçalı…

Batı/Nato ve İsrail tarafı istedi diye, Türkiye’de acayip bir Ukrayna yanlısı kamuoyu oluşturan da Bohçalı… Sözde Türk basın ve medyası da büyük oranda Bohçalı’nın emrine verilmiş vaziyette…

Seneler önce “Ordumuzun silah ve mühimmatı çalınıyor” dediğimde, onları çaldırtan, Suriye’de ya da Libya’da kontrolünde olan terör örgütlerine gönderen de Bohçalıydı.

Libya’ya servet değerinde askeri araç ve mühimmatımızı gönderen de oydu, hala o… Suç üstü yapıp, ordumuzun araçlarının ve silahlarının Libya’ya kaçırıldığında dair videoyu paylaştım diye, benim devletimin bütün gücünü, yetmeyip Merkel’in, ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin, İsrail’in ve bu işlerin içindeki diğer devletlerin gücünü seferberlik halinde üzerime yıkmaya kalkan da Bohçalıydı. Bu kısımda da Soysuz’u yoğun şekilde kullandı. Muhatap olmak zorunda kaldığım hiçbir devlet kurumu hukuk tanımadı. Onlarca kişi şahit olduğu halde, verdiğim suç duyurusu ve savunma dilekçelerini yok ettiren de Bohçalıydı. Hiçbir şartta hakkımdan gelemeyince, bana deli raporu yamamaya kalkan ve bunu da eline ayağına dolaştıran da Bohçalıydı. Bu kısımda da maşa olarak en çok Soysuz’u kullandı.

Libya’da ve Somali’de bile ordumuzu adice kullanarak insan, organ, uyuşturucu kaçakçılığı yapan da Devlet Bohçalı… Hala ordumuz kullanılarak Suriye’de, Libya’da, Somali’de ve daha başka yerlede insanlar öldürülüyor, organları çalınıyor. Ayrıca petrol, mazot, silah, uyuşturucu, kadın, genç kız, çocuk, bebek kaçırılıyor. Bohçalı, bu kısımlarda NATO ve ABD üsleriyle de paslaşıyor.

İstanbul’un karşısında titriyorlar.

Bohçalı denilen o piç kurusu, o gölgesinden bile korkan melun, kaç masum insanın kanına girdiğini sayamamıştır ve sayamaz. Çıkmışlar, iyice suç üstü oldukları şu anda “Üç hilali yargılatmayacağız” diyorlar. Yani “Bizi yargılayamazsınız, biz hukuktan, devletten, milletten üstünüz. Vurduk, Sinan Ateş’i de vurduk. Kapatacaksınız bu meseleyi. Biz efendiyiz, siz milletçe bir hiçsiniz. Ne dersek, nasıl sevk edersek onu yapacaksınız” diyorlar.

Yaşarken leş olmuş o vücudunun her bir kısmı başka bir devlete çalışan o Semih Yalçın ise, daha ileri gidip milleti, devlet yetkililerini en ağır şekilde tehdit ediyor.

Öyle ise milletçe tokatımızı bu insan şeytanları güruhuna vurmak, bunca zarar ziyan ve ölümü durdurmak ve devletimizi hürriyetine kavuşturmak gerekiyor.

Öyle ise sloganımız belli “Ordu millet el ele, gerçekten hür Türkiye”

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bunlar neden tartışılmıyor, neden soruşturulmuyor?

Tayyip suç üstü yapılacakmış ama Muhsin bunu engellemiş.

Gizli Ermeni ve basit bir MİT piyonu kara paracı olan Muhsin Yazıcıoğlu olmasaydı, siyonizmin/masonluğun Tayyip ve AKPKK projesi başlarken biter miydi? Son yirmi yıldır Tayyip ve AKPKK projesi üzerinden Türkiye’de yapılan ihanetlerde, zulümlerde, soygunlarda, cinayetlerde, peşkeşlerde, vurulan çok ağır manevi ve ahlaki darbelerde, gizli Ermeni Muhsin Yazıcıyan’ın da payı mı var?

Soyunun bir yanı gizli Ermeni, bir yanı gizli Yahudi olan ve yine kara paracı olan Selçuk Özdağ, gazeteci olarak gösterilen Veli Toprak’la birlikte bir kitap yazdı. “Son Alperen – Muhsin Yazıoğlu’nun sır görüşmeleri” isimli kitap daha önce basında konu edildi. Kitapta dikkat çekici olan ve biz müslümanların gözünü açan hatıralar ve bilgiler de var. Bunlardan birini Selçuk Özdağ, MHPKK eski milletvekili Saffet Topaktaş’tan aktarmış. Saffet Topaktaş’ın anlattığına göre, Tayyip suç üstü yapılacakmış ama Muhsin bunu son anda engellemiş.

İlk gençlik yıllarından beri dolandırıcı, yalancı, sahtekar, hileci, ahlaksız, vatan haini, kibir abidesi ve cahil biri olan, eşek etinden sucuk yapıp satmasıyla da tanınan Tayyip’in, İBB başkanlığı zamanında işlediği suçlardan dolayı köşeye sıkıştığı ve dosyasının Yargıtay’da olduğu anlarda bakın neler yaşanmış. Selçuk Özdağ, söz konusu kitapta, Saffet Topaktaş’tan aktarıyor:

“Erdoğan’ın İBB’yle ilgili bir mahkemesi var, dosyası Yargıtay’a gelmiş. Muhsin Başkan’la oturuyoruz, bir telefon geldi. Muhsin Başkan hemen Tayyip Bey’i aradı, ‘Randevulaştığın yere gitme!’ diye uyardı. Başkan’a ‘Bu ne, ne oluyor?’ diye sordum. 5 milyon doları birine vermek için gitse orada suçüstü yapacaklarmış. Hatta Başkan’a ‘Ne diyorsun?’ dedim. ‘Bize böyle bir bilgi geldi. Bize yakışmaz, bildirmek gerekir’ dedi. Bildirdi, ‘randevuya gitme’ dedi. Böylece o olaydan kurtardı.”

Nedense, kitabın bu kısmı daha önce basında yer bulduğu halde, üzerine geçen aylar boyunca kimse çıkıp konuyu tartışmadı. Beş milyon dolar para Tayyip’in miydi? Onunsa, bir yüzükle çıktığı yolda, kısa sürede o kadar büyük parayı nereden buldu? Onun değilse, ona kim, neden verdi? Buluşmaya gideceği taraf kimdi, kimlerdi? Gitseydi ve parayı verseydi, ne maksatla verecekti ve neden suç üstü yapılmış sayılacaktı?

Kitapta yine Topaktaş’tan aktarılan sarsıcı başka bilgiler de var. FETÖ projesinin beyin takımından biri olan Yahudi ve mason Üzeyir Garih’in partiyi ziyaret ettiği ve kritik bir anda yönlendirmeler yapmak istediği ama buna muvaffak olamadığı iddia ediliyor. Gerçekten öyle mi?

O kısmı da okuyalım:

“Üzeyir Garih partiye geldi. İkisi görüştüler. O tarihte DSP-MHP-ANAP koalisyonu vardı. ‘Türkiye 2 partili döneme gidecek’ demiş. Muhsin Bey bize anlattı. ‘Sen dışında kalma’ diye teklif yapmış. Hanefi Çelik’in evinde Tayyip’le görüşme var. Bütün arkadaşları Muhsin Bey’e ‘Birlikte hareket edelim’ dediği halde, Başkan kabul etmedi. Şimdi sağ olsa idi, bunların alternatifi olurdu.”

Acaba, o görüşmede, içimizdeki İsrail’in ve FETÖ’nün en tepe isimlerinden biri olan Üzeyir Garih, tam tersine taleplerde bulunmuş olmasın? Siyaset sahnesinde şimdilerde olduğu kadar yüksek seviyede sıkıntıların olduğu, halkın artık seçimlerden ve partilerden ümidi kestiği ve gerçek bir lider aradığı bir dönemde, Muhsin şayet gerçekten müslüman, Türk ve vatansever bir liderse, neden bu fırsatı değerlendirmedi? Üzeyir Garih gibi neye hizmet ettiğini herkesin bildiği bir kişi, neden açıkça gelip Muhsin’e “Sen de dışarıda kalma, bu oyuna dahil” ol desin? Çocuk mu kandırıyor bunlar… Selçuk Özdağ da mı herkesi ahmak zan ediyor. Muhsin Yazıcıoğlu bunu bir kere yapmadı, her fırsatta yaptı. Her fırsatta, gerçek bir alternatif olmaktan, içimizdeki İsrail’in diğer partilerinin oylarını düşürmekten ve planlarını bozmaktan kaçtı.

Bunlar gibi daha neler neler var, zamanı geldi, geliyor ve hepsini anlatacağım. Delilsiz de değil, çok yakında, delilleri paylaşabileceğim bir Türkiye ve dünya dengesi oluşturmuş olacağım. İşte deprem ne demekmiş, bütün dünya, bütün Ankebut Ağı o zaman yaşayacak, görecek

Sürekli takipçilerim hatırlayacaklardır, o şişirme kahraman Abdullah Çatlı’nın da soyunda Ermenilik olduğunu çoktan yazmış ama detaylara girmemiştim. Abdullah Çatlı da bir gizli Ermeniydi, adi bir kara paracıydı, bir MİT piyonu olarak akla gelen her türlü kara para işlerinde, en insanlık dışı kara para işlerinde bile kullanıldı. Bu millete hizmet etmesi gerekirken İsrail’e ve batılı kara paracı diğer devletlere hizmet eden MİT, bir de bunca vahşetin, bunca ihanetin, bunca rezilliğin içinde kullandığı gizli Ermeni ve gizli Yahudi kişileri kahramanlaştırdı. Bunu da basındaki, medyadaki, şimdi sosyal medyadaki, film ve dizi sektöründeki kripto kimlikli adamlarıyla yaptı, yapıyor. İleri derecede vatan haini ve kara paracı olan Abdullah Çatlı’nın kahramanlaştırıldığı bir de dizi çektirdi. Gizli Yahudi Osman Sınav’a bu maksatla Kurtlar Vadisi dizisini çektirdi. Bu dizi üzerinden ayrıca Türkiye ve Türk milleti, siyonizmin “llımlı İslam cumhuriyeti” projesine hazırlandı. Bu proje kapsamında Ortadoğu ve kuzey Afrika başta olmak üzere her yer işgal edilecek, sömürülecek, rejimler ve liderler değiştirilirken çıkan harplerde Türk milleti, devleti ve ordusu en başta kullanılacaktı. Aslında neler döndüğü, kimin nasıl oyunlar çevirdiği millet tarafından anlaşılamadan, olanlar olacaktı. Kurtlar Vadisi ve sonrasında çekilen Osmanlı, İslam, cihad, teşkilat temalı filmler ve diziler bu maksatla da çekildiler, çekiliyorlar. Hala milli ve manevi duyguları daha da yükseltilmek istenen, bu yapılırken, kendi tabirleriyle “ılımlı İslam” çizgisinde yapılan, batı dünyası ile İsrail menfaatine olacak şekilde her an çatışmalara girmesi istenen bir Türkiye var.

Kurtlar Vadisi’nin konsept danışmanı olarak gösterilen kişi bile MİT piyonu Soner Yalçın… MİT tarafından yalanlarla, kandırmalarla, ihanetlerle dolu tarzda hazırlanan o meşhur kitapların üzerine Soner Yalçın ismi yazıldı. Soner Yalçın, hala kitapların muhteviyatına tam hakim olamadığı için bunca sene sonra bile canlı yayınlara çıkamayan, sorulara muhatap olmaktan kaçan, hala doğru düzgün köşe yazısı bile yazamadığı halde Türkiye’nin en önemli araştırmacı gazetecilerinden ve yazarlarından biri olarak gösterilen bir vatan haininden ve kara paracıdan başka bir şey değil. Bunca yıldır çok şeyleri yazdım, yazdığım kadarı bile son derece büyük darbeler vurdu içimizdeki İsrail’e, içimizdeki Ermenistan’a ve dünya genelinde Ankebut Ağına… Lakin bundan sonra son ve öldürücü darbeleri de vuracağım. O Devlet Bohçalı’nın nasıl bir Türk, İslam ve insanlık düşmanı hain ve alçak olduğunu da bir anda gözler önüne sereceğim. Tayyip’in elinden tutup onu iktidara getirenlerin ve onun üzerinden bu millete hala her kötülüğü yapanların en sadık köpeklerinden birinin Devlet Bohçalı olduğunu da gözler önüne sereceğim

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Her doğru her yerde söylenmez, söylenmiyor

Zamanını beklemek, ilm-i siyasete riayet etmek gerekiyor. Ayrıca, bazı konular ve şahıslar hakkındaki kanaatlerim zamanla değişebiliyor. Çünkü, daha önceki yıllarda elde edemediğim bilgiler, deliller bana sonradan ulaşabiliyor. Böyle olunca, hiç çekinmeden “Şu konuda kanaatimi değiştirdim” diyorum. 

On yıldır, binlerce konu içinde böyle kanaat değişikliği sadece birkaç hususta oldu. Bunları da çekinmeden ifade ettim, ediyorum. Ben melek değilim, insanım. Hatasız, günahsız değilim. Peygamberlerde bile günah seviyesinde olmayan zelle var. İlk yıllarda gerçekten tek başımaydım ve imkansız bir yükü taşıyordum. Buna rağmen binlerce konuda bilgilendirici yayınlar/paylaşımlar yaparak kanaatler belirtmiş ve sadece birkaç hususta hata yapmışsam, bu aslında büyük bir muvaffakiyettir. 

Şurada burada yayın yapan, Akademi Dergisinden hayranlıkla faydalanan, Akademi Dergisi sayesinde kısa sürede ufku açılan, bir ömür farkına varamayacağı gerçeklerin farkına varan ve birkaç ömürlük mesafeyi bir senede alan ama böyle bir nimetin şükrünü eda etmek yerine bir yandan da açık arayan “tahsilli” kişiler de var. Onlara bile baksanız, çok derin, detay kısımlarda ve nadiren birkaç hata bulabildiklerini görürsünüz. Kimisi “Derginin adı Akademi ama Çanakkale savaşında cephedeki Türk kadını diye Ermeni kadınının fotoğrafını kullanmış” diyebiliyor, başka da bir hata da bulamıyor. Doğru söylüyorlar ama iyi niyetle tenkit etmiyorlar. Hem Akademi Dergisi sayesinde adeta uçuşa geçiyorlar hem de art niyetle Akademi Dergisi’ne saldırabiliyorlar. İlmi cihetten bakınca böyle kupkuru olunan, manevi/ahlaki cihetten bakınca böyle kapkara olunan bu devirde, Akademi Dergisi gibi bir hizmeti bulup ondan istifade etmemek, onun kıymetini bilmemek ve hele ona karşı olup açığını arar olmak, çok büyük bir hüsran olur. Çok büyük bir küfran-ı nimet olur. Bu kişiler, daha birkaç sene öncesine kadar korkudan konu edemedikleri yüzlerce meseleyi, Akademi Dergisinin mücadelesi, bedeller ödemesi ile sebep olduğu serbestlik ortamı sayesinde her gün istedikleri kadar konu edebildiklerini de biliyorlar ama yine de kıymet bilmeyecek ve bir de aleyhte mücadele edebilecek kadar nefislerinin eline düşebiliyorlar. Bunlara zaten laf anlatmanın manası kalmamış, bitmişler, tükenmişler. Sözün bittiği yeri çoktan geçmişler. 

Hala gerçek yüzüyle anlatmadığım çok sayıda kişi ve mesele/hadise var. Zamanı geldikçe anlatacağım. Muhsin Yazıcıoğlu da bunlardan biriydi ve şimdi biraz anlattım. Hala detaylarını da anlatmadım. Ben, yıllardır Muhsin Yazıcıyan konu olduğunda “Gözünüzde büyütmeyin”, “O kadar da isabetli, vasıflı, örnek alınacak biri değildi.”, “Çok ciddi seviyede hataları da vardı.” mealinde açık açık yazdım. Zaten feraset sahipleri, bu gibi cümlelerimden, ne demek istediğimi anlamışlardı.

Her doğruyu her yerde söylemeyin. Söylenince fayda vermeyecek, kabullenilmeyecek, üstelik gereksiz tartışmalara ve çatışmalara sebep olacaksa, bunun böyle olacağına dair zan-ı galibiniz varsa, o meseleyi o zamanda ve o mekanda açıklamayın. Böyle yaparsanız, size dinen vebali olmaz, ahirette hesap sorulmaz. Fıkıh öğrenin, bu hususlar da Akademi Dergisinde yıllar önce ve günümüz Türkçesiyle, herkesin anlayabileceği surette anlatıldı. 

Ve hazır olun, daha sarsıcı gerçekleri yakın zamanda anlatacağım inşaallah…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..