Sana gerçek Fatih Sultan Mehmet’i ve İstanbul’un gerçek fethini anlatacağım

Sevgili günlük! Son birkaç senedir insanlığın ezberini çok bozdum. Dünyanın şu anda ve tarihte aslında nasıl da sarsıcı gerçeklerle dolu olduğuna neredeyse herkesi ikna ettim. Anlattıklarımın ne kadar da doğru, mantıklı olduğunu, ciddiyetle karşılanması gerektiğini artık herkes kavradı, kabullendi. Lakin anlamak, kabullenmek başka şeydir, açıkça ifade etmek ve sarsıcı gerçeklerin gerektirdiği şekilde kararlar almak, mücadele etmek ise çok ayrı bir şey… Birincisini herkes yapabiliyor, ikincisini ise sadece dürüst, iyi niyetli, karakter sahibi gerçek insanlar yapabiliyorlar.

Son senelerde insanlara anlatabildiklerim, kabullendirebildiklerim, anlatmam gerekenlerin yanında bir hiç kalıyor. İnsanlar, anlattığım sarsıcı gerçekler karşısında sarsılmak, sorgulamak, araştırmak, çilesini çekmek, dürüst kalıp acı gerçekleri kabullenmek ve hemen sonrasında ona göre davranmak yerine kolaya kaçabiliyorlar. “Hiç olur mu öyle şey? Şimdi nereden çıktı öyle bir şey?” derken bile aslında içten içten o hakikatı anlıyor, kavrıyor, doğruluyorlar.

İnsan çok değişik bir mahluk. Yaratılışında şeytanlaşmak da melekleşmek de var. İsterse melekler kadar dürüst, doğru, suçsuz, tertemiz olabilir. İsterse şeytanlar kadar aldatıcı, menfaatçi, zalim, umursamaz, acımasız, yalancı, müfteri, fitneci, sahtekar, bencil ve kibirli olabilir. Çoğu insan için makamı, çevresi, itibarı, parası, şöhreti, dünyevi menfaatleri hala önde geliyor. Manevi/dini terbiye olmadıktan sonra, Allah korkusu olmadıktan sonra kişisel gelişim dersleri ve psikiyatrik destekler hiçbir işe yaramıyor. Ben insanlardan sıkıldıkça yüzümü hep sana dönüyorum. Onlara anlatmadıklarımı sana anlatıyorum.

Sevgili günlük! İnsanlara anlatsam, dünya genelinde 9 şiddetinde deprem tesiri oluşur ama ben onlara değil, yine sana anlatacağım. Sen benim için en hayırlı dert ortağısın. Biliyor musun, Fatih Sultan Mehmed diye bildiğimiz kişi çocukça yaşlarda biyonik robot yapılmıştı. Sonrasında da yüksek teknolojili uzaylı taraflar çok sinsice ve dev gibi oyunlar oynadılar biz dünya insanlığına… Dünyanın siyasi, dini, askeri, mali dengelerinde bir kırılma noktası oluşturdular. İstanbul’un fethini haber veren hadisleri o vakte kadar olan ulema çoğunlukla “İstanbul’u hz. Mehdi fethedecek” diyerek izah ettiler. Lakin o vakitlerde “İstanbul’un iki kez fethedileceği, ilk fethi Sultan Mehmed’in yapacağı, ikinci fethin manevi bir fetih olup da hz. Mehdi tarafından yapılacağı” anlatıldı. Bu da pek çok etkili ve yetkili kişinin yerlerine biyonik robotlarla geçmiş olan uzaylı tarafların oyunlarından biriydi.

Sevgili günlük, sahih hadis-i şerifte haber verildiği üzere, İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra Roma’nın Müslümanlar tarafından fethedilmesi gerekiyordu ama altı asra yakın zaman geçtiği halde böyle bir şey olmadı. Çünkü İstanbul’un, sahih hadislerde bahsedilen o fethi hiç gerçekleşmedi. Ahir zamanda, hz. Mehdi zamanında gerçekleşecek. İstanbul o vakit gerçekten, her şeyi ile bir Müslüman şehri olacak.

Geçenlerde insanların Mimar Sinan, Evliya Çelebi, bazı Osmanlı padişahları ve devlet adamları ve ayrıca Osmanlı zamanındaki camilerin mimari tarzları hakkında şüphelenmelerini, sorgulama yapmalarını sağlamıştım. Birkaç kısa yazı paylaşmış ama bildiğim hiçbir şeyi anlatmamıştım. Öyle sarsıcı gerçekler var ki, sana anlatırken bile çekiniyorum. “Yerin kulağı vardır” demiş atalarımız ve İslam davasının içinde deccalin sistemine tabi olmuş o kadar çok münafık, o kadar çok kripto kimlikli kişi var ki şimdi bu sarsıcı gerçekleri anlatmaya kalksam, kalpten değil mideden konuşan yüzlerce sözde hocayla, sözde aydın kişiyle uğraşacağım. Ne gerek var, zaten yakında hepsini toplatıp topluca astıracağım.

Fatih Sultan Mehmet diye bildiğimiz kişi gizli bir Hristiyan değildi. Hristiyan alemine yarayacak sayısız kararları ve uygulamaları var ve Hristiyanların arasında konuları çalışanlar, Sözde Fatih’in gizli bir Hristiyan olduğuna kanaat ediyorlar. Lakin gerçekler öyle değil, o sıralarda yaşananlar da çoğunlukla, dünyayı yönetme savaşı veren Yeşillerle Grilerin çatışmasıydı. Yani yer altındaki devasa şehirlerde yaşayan uzaylı tarafların, yer üstündeki çatışması, çekişmesiydi.

Şu sarsıcı gerçekleri öğrenene kadar, çocukluğumdan beri tarihin bu kısmına dair sorguladığım hususlar çoktu. Ayasofya’nın, sözde fetihten sonra neden tam manasıyla bir camiye çevrilmediğini, putperestlik maksadıyla çizilmiş resimlerin neden tam olarak kazınmadığını da ilk gençlik yıllarımdan beri çok defa sorgulamıştım. Ayasofya’nın altındaki, insan katledilen ayinlerin yapıldığı satanist mekanlarının, tünellerinin neden imha edilmediğini de hep sorguladım son yıllarda… Fatih Sultan Mehmed diye bildiğimiz kişi, zan ettiğimiz gibi biri ise, bize anlatıldığı ve öğretildiği gibi biri ise, insanlık dışı işlerin yapıldığı ve yapılmaya devam ettiği o yeraltı mekanlarını nasıl bilmesin, biliyorsa nasıl, ne sebeple imha etmesin, edemesin. Bir çağı kapatıp yeni bir çağ açtı ise, devrin en güçlü devleti olunduysa ve o devletin “tek adam” denilecek siyasi lideri olduysa, üç beş tane satanist mekanını mı imha edemedi. Lakin sözde Fatih’in, Galata’daki St. Pietro Kilisesi’ne giderek Hristiyan ayinleri gibi görünen Satanist ayinlerini izlediği, komünyon ekmeğinden yediği de biliniyor. Zaten sözde fetihten sonra “Gayr-i müslimlere dini hürriyet” çıtasını, olması gerekenden çok çok fazlasıyla esneterek hareket ettiği, onların hala “hakim güç” kalmasını temin etmeye çalıştığı da tartışılmaz bir hakikat…

Sarsıcı gerçek şu ki Ayasofya, yapıldığı andan beri aslında bir Satanist mabedi olarak yapıldı. Yapanlar arasında biyonik robotlar da vardı. Sözde fetihten sonra da Satanist mabedi olarak kalması arzu edildi. Bu, açıkça yapılamayacağı için gizlice işler döndü. Bunları bilen sözde Fatih de hiç rahatsız olmadı ve mani olmadı. Ayasofya’nın tesirinde kalınarak yapıldığı düşünülen Osmanlı’nın sözde camileri de hep aslında Satanistlerin mabedleri olarak yapıldı. Bir nevi “Minareli kilise” ya da “Minareli satanist mabedi” olarak yapılmış oldular. Mimar Sinan’ın da yerine geçildi. O da biyonik robot yapıldı, yapılmasaydı ve asıl Mimar Sinan sahada kalsaydı bile yine de düzgün biri değildi.

Hem İstanbul’un fethi kıyametin büyük alametlerinden biri değil miydi? Deccalin ve İblis’in teşkilatlarının çökertilmesi ile gerçekleşebilecek bir şey değil miydi İstanbul’un fethi? İstanbul her devirde şu dünyanın kalbi, merkezi değil mi? Bu nasıl bir fetih ki ne İblis ve çetesi dünya genelinde çökmüştü, ne deccal ve çetesi çökmüştü. Aksine olarak her yere onların tarzı, sembolleri, adamları/teşkilatı hakim oldu. Üstüne altı asır geçti, kıyamet de kopmadı. Halbuki sahih hadislerde İstanbul’un fethinin nasıl anlatıldığını çok iyi bilen Enes bin Malik (Radiyallahu Anh), daha sonra bu hususta kendisine sorulduğunda “Konstantiniye’nin/İstanbul’un fethi kıyametin kopmasıyla beraberdir.” diyerek, fethin ve kıyametin kopmasının arasının çok yakın olduğuna inandığını, peygamber efendimizin anlattıklarını bu şekilde yorumladığını gözler önüne sermedi mi?

İstanbul’un sözde fethinden sonra Roma da fethedilemedi, çünkü Roma’yı fethedebilecek maneviyata, ilme, takvaya, ayrıca fen ilimlerine sahip bir millet… Aynı zamanda çok iyi, adaletli, tecrübeli devlet adamlarına, orduda da aynı ayarda komutanlara sahip bir millet, sözde Fatih’in etrafında yoktu. Olsaydı, kimse o fetihlerin önünü kesemezdi, devam ederdi. Öyle, yüksek ahlak ve ilim seviyesinde “koca bir millet ve koca bir ordu”, ahir zamanda İstanbul’u fetih ederken hz. Mehdi’nin de etrafında olmayacak ve bu kısımlar bile gayet anlaşılabilir şekilde hadis-i şeriflerde haber verilmiş. O kişi, yani ahir zamandaki gerçek fatih, yani hz. Mehdi zaten bu gibi “olağanüstü” hadiselerin yaşanmasına sebep olacağı, ezberleri bozacağı, imkansız görülenleri yapacağı için de çok büyük bir zat ve asr-ı saadetten beri bu ümmet hz. Mehdi’nin büyüklüğünü biliyor, konuşuyor. Bin seneden fazladır bu ümmetin mensupları hz. Mehdinin devrinde yaşamayı ümid ediyor. Hz. Mehdi, normal şartlarda kıyametin kopması gereken bir devirde yaşayacak ve adeta “kıyametin tehir edilmesine” vesile olacak. Dünyanın ve dolayısyla bütün alemlerin, kıyametin kopmasından önce “uzatmaları” yaşamasına sebep olacak. O hizmetine başladığında dünyada, o tarihe kadar görülmemiş şiddette, kuvvette bir küfür hakim olacak. Bu kısımları tam anlayamayanlar, bir zamandan sonra “İstanbul’un ikinci fethi kılıçlarla, silahlarla değil, zikirlerle olacak. İkinci fetih manevi bir fetih olacak” demişler. Manevi kuvvetle, sırlı ve derin ilimlerle, metafizik kabiliyetlerle neler neler yapılabileceğine dair ilim ve fikir sahibi olmamaları mı onları böyle yorumlamaya sevk etti. Ya şu gemilerin karadan yürütülmesi meselesi? O nasıl sorgulanmaz. Orada manevi bir tasarruf mu var, yoksa halatları çeken askerlerin bile fark edemediği şekilde ve gizlice yüksek teknoloji mi kullanıldı.

O sahte fetih tiyatrosu sergilenmeseydi, altı asırdır kim bilir kaç kere daha Müslümanlar İstanbul’u “hakikaten” fethetmek için harp edeceklerdi. Bunun da önü kesilmiş oldu. İstanbul’un ikinci fethi diye bir şey yok. İstanbul hz. Mehdi tarafından fethedildikten sonra, çok uzamayan bir süre içinde Roma da fethedilecek, sonra dünyanın dört bir yanı Müslümanların kontrolüne hızla girmeye başlayacak. Pek çok devlet/millet, kendi rızaları ile, çok severek ve isteyerek gerçek Fatih’e tabi olacaklar, onun devletine dahil olacaklar. Ondan sonrasında tek bir dünya devleti kurulacak da uzun ya da kısa, en doğrusunu Allah’ın bildiği kadar bir süre geçecek. Sonra dünyada tekrar küfür hakim olacak, İstanbul da tekrar küffarın eline geçecek ve bir daha İslam devri olmayacak, peşinden kıyamet kopacak. Bütün bunların olacağı, çok çok detayları ile birlikte gayet anlaşılır şekilde anlatılmış sahih hadislerde…

Daha böyle mevzu edilecek çok kısımları var bu konunun. Ben, dünya üzerinde siyasi dengelerin istediğim gibi çok karıştığı ve siyasi mücadelenin çok kızıştığı şu günlerde, gündemimi değiştirmek ve zihnimi bir lahza dinlendirmek için yine seni seçtim. Şunları bir “insan”a çıtlatsaydım, ne kadar çok “kuru gürültü” ile uğraşacaktım. İyi ki varsın günlük. Bu gibi sarsıcı gerçekleri geçmiş asırlarda yaşarken fark eden, korkusuzca anlatmaya çalışan, müslümanları uyarmaya çalışan ama deccale ve İblis’e çalışan biyonik robotlar ya da büyücüler tarafından öldürülen Müslümanları bir bilsen, için acır sevgili günlük… Osmanlı sarayından batıya, en çok da İngiltere’ye asırlar boyunca aktarılan altınları ve maddi değeri olan diğer şeyleri bilsen de için çok acır sevgili günlük.

Artık son derece sarsıcı ve acı gerçeklerle karşı karşıya olduğumuzdan benim hiç şüphem kalmadı ve ben münafıklar gibi olmadım, olmam. Ne ise o… Ve beni öldüremeyecekler günlük, bunları ve çok çok daha fazlasını bütün insanlığa yakında anlatacağım. Bu kapkara çağı hakikaten kapatacağım.

Neyse, sana yazarken bile hala çekincelerim var. Belki yakında sana bu hususlarda da içimi tam olarak dökerim.

| Mfs – Ezber bozan

31 Ağustos 2022 – İstanbul

Tayyip devri bitti

İçimde Tayyip’e karşı artık dizginleyemeyeceğim, istesem de bastıramayacağım ve kontrol altında tutamayacağım bir öfke var. Tayyip ve AKPKK aleyhindeki son çıkışlarımı bir siyasi manevra olarak yapmadım. Köşeye sıkıştırmak için yapmadım. Tayyip hakikaten tamamen bitti. Bundan sonra ben bile onu iktidarda tutamam. Zaten tutmam. Sabrın sonuna çoktan gelindi, kararlarımız, stratejilerimiz çoktan değişti. Artık atış serbest… İsteyen Tayyip’e ve çetesine istediği yerden vursun. Ben de vuracağım, vurduracağım. Sadece devletimizin varlığına ve birliğine sıkıntı gelmesin, başka bir sınır yok.

Sabetaycı gizli Yahudi, mason, NATO’cu, ahlak/namus tanımaz ve ABD piyonu olan Adnan Menderes’ten bile daha sefil, daha rezil, daha yalnız halde devrilecek. Mason tarikatı onu korumayı bile deneyemeyecek, kendi derdine düşecek. Siyasetçiler gibi iş adamları da ondan uzak durduğu nispette emniyette olacaklar ve varlıkta kalabilecekler. Koca bir millet ayağa kalkıp onun ve çetesinin üzerine yürüyecek. Hem hastahane süreci yaşayacak hem de ipe çekilecek. Hukuki zeminde hukuksuzca bana yapmak istediği şeyler kendi başına gelecek. Hukuksuzca bana yamamak istediği evraklar onun hakkında hazırlanacak. Bu derece şeytanlaşarak karşımda yıllarca devlet/adalet gücünü ayarından çıkartmanın karşılığı ne imiş, görecek, yaşayacak. Onun “Nerede adalet, böyle olmaz” diye konuştuğu zamanları göreceğiz.

Mesela son günlerde mevzumuz olan ve “Ezber bozan” namıyla ortalığa her gün fitne saçan Yahudi mafyasının aynı zamanda Rus mafyalarıyla ve AKPKK’nin en tepe isimleriyle hatta Tayyip’le de çok işleri oldu. Ezber bozan çetesinden bile mevzuya girilse (ki o pisliklere daha fazla tahammül etmeyeceğiz), ortada ne AKPKK, ne MHPKK, ne Adnancılar ne Tayyip ne de diğerleri kalıyor. Vurmak istediğimizde binbir türlü yerden vurabiliyoruz ve mevzu hep Tayyip’le çetesine kadar gidiyor. Aynı zamanda hep bir yerlerinden Adnancılara da çıkıyor. Türkiye başta olmak üzere bütün dünyanın karışmasını istiyorum. Her yer, her yer en yüksek seviyede karışmalı ki bunun tam zamanı ve bu kaosun altında hep Ankebut Ağı mensupları kalacaklar.

Adnan Oktar’ı lider göstererek milletler arası seviyede organize şekilde ihanet, organize şekilde insanlık düşmanlığı, organize şekilde fuhşa zorlama, organize şekilde tehdit, şantaj, karalama, cinayet… Organize şekilde insan kaçakçılığı dahil onlarca vahim suçu işlemiş ve işlemeye devam eden o çeteyi savunabilecek kim varsa varlık göstermesini beklemiştim. Sahaya davet etmiştim. Bu kadar zaman geçti, anlaşılan o ki Adnancıların kimseleri kalmamış. Meydanda onlar için dik durabilen, onlar için ölümü göze alabilen, onlar için bir ömür içeride çürümeyi göze alabilen hiç kimse yok. Hatta onlar için metafizik çatışmalara girebilenler bile bir avuç kaldılar. O Kraliçe bile bu konuda aşırı gergin ve çaresizce geri duruyor. Adalet sistemimiz de eskiden olduğu gibi ellerinde oyuncak değil. Çok ifşa oldular ve adli sistemdeki savcı ve hakim adamları kurşunlardan hızlı koşamıyorlar. Adnancılar çetesini de Tayyip’e, İsrail’e ve İngiltere Kraliçe’si Elizabeth’e kadar çökerteceğim. Dikkat edilsin, bunca hususu bu nedenle yazdım ki hatalı değerlendirmeler yapılmasın. Daha önce de bu defa da bu gibi cümlelerim bir yerleri sarsmak, germek ve hizaya sokmak için yazılan şeyler değildi, değil. Ne diyorsam o, dediklerimi yapıyorum, yapacağım. Buradan geri dönüş yok. “Şimdi tam zamanı” dediğim anda o pimi çekeceğim. Türkiye için Tayyip de çetesi de artık mevzu edilmeye bile gerek duyulmayan kişiler… Artık bitmiş, tükenmiş kişiler. Herkes emin olmalı ki Ankebut Ağı dünya genelinde seferber olarak Tayyip’i ve çetesini elimden almak istese bile alamaz, alamıyor.

Zaten onun tasmasını elinde tutanlar da onu çoktan sildiler ve daha fazla başta tutamayacaklarını, tutabilecek olsaydılar bile onun sisteme daha fazla fayda sağlamayacağını kabullendiler. Ülkemizin yakın çevresindeki hedeflerimize ulaşmak için de Tayyip’e ve çetesine ihtiyaç yok. Bu husus da kabullenilmeli, aksi halde sahada bazı sıkıntılar yaşayacağız. Mükemmel bir hızla ve ahenkle yol aldığımız, dünyaya Türkiye’nin gücünü gösterdiğimiz şu zamanda, bu güne kadar defalarca kendisine sunulmuş fırsatları ahmakça tepmiş bir Tayyip’e ve çetesine ihtiyacımız yok. Gereksiz tiplerle zaman kaybetmenin lüzumu yok. Türkiye’nin karışmasından endişe etmenin de gereği yok. Bırakacağız, neresi yıkılıyorsa yıkılıyor, neresi karışıyorsa karışıyor ve devamında kaostan düzen kuracağız. NATO da AB de İngiltere de İsrail de ABD de Türkiye’den beslenemeyecek. Onların can damarlarını kesmek için Türkiye’nin yıkılması ve sonra bir daha ayağa kalması gerekiyorsa, bu olacak. Türkiye’de hala bunlara çalışan hiç kimse sahada kalamayacak, olamayacak.

Mfs rüzgarından faydalanarak ve Tayyip’i de biraz avucuna düşürerek kendince bir işler çeviren, İstanbul’u kenarda tutabileceğini düşünen o Putin’den hiçbir şey olmaz. Bütün dünya onun kaç kere ahmakça siyaset sergilediğini izledi hala izliyor. Onun da devrinin bittiğini yazdığımda ciddiydim. Başka niyetlerim, planlarım yoktu. Bu ikili hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı sadece felaketlere sürüklerler. Başka bir şekilde değerlendirme yapmış kişiler, gruplar, holdingler varsa, hatalarından hemen dönmeliler. Rusya, diğer devletlerin siyasi liderleri için de büyük sermaye sahipleri için de hala emniyetsiz bir liman, aynı Türkiye gibi…

Bu dünyada artık hiç kimse İstanbul’u dikkate almadan hiçbir şey yapamaz.

| Mfs – Akademi Dergisi – Ezber bozan

Başladı, çıkartsınlar

Avrupa ülkelerinde ve ABD’de sermayesi ya da kendince birikimleri olan gurbeçilerimiz derhal o varlıklarını Avrupa’dan ve ABD’den çıkartsınlar. “Ramak kaldı” demiyorum. Başladı, çok büyük bir hengame başladı ve gizlemeye çabalıyorlar. Ne gizleyebilirler, ne durdurabilirler. Dev gibi görünen ama içleri çoktan çökmüş, koflaşmış olan holdingleri bile batacaklar. Bankalardaki mevduatları sahiplerine veremeyecekler. Hükumetler de devrilecek ama yeni gelenler de hiçbir şeyi düzeltemeyecekler. Bundan sonra dünyanın mali dengelerini en tepeden İstanbul yönlendirecek, Kraliçe değil…

Parasını seven, Türkiye’ye de getirmesin. Türkiye, ABD, İngiltere ve bütün Avrupa piyasaları dehşetli şekilde sallanacak.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

ABD’nin yeni skandalı


İngiltere’nin gayr-i resmi sömürgelerinden biri olan ABD, tam bağımsızlık yolunda koşar adım ilerleyen Türkiye’nin iç işlerine yine müdahale etti.

ABD, Türkiye içinde Türk görünerek yaşayan ve her türlü kurulu düzeni, her türlü güzel/iyi şeyleri bozmak için çırpınan gizli Yahudileri, gizli masonları, gizli satanistleri kollama çabası uğruna, Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeyi, adalet sistemini baskı altına almayı yeniden denedi.

ABD, gizli Yahudi ve satanist olan ve aynı zamanda Adnan Oktar organize suç, terör ve ihanet örgütü mensubu olan, toplumu ahlaksız, namussuz, dinsiz ve satanist yapmak yolunda çırpınan Gülşen hakkında resmi açıklama yaptı.

Her gün kendi topraklarında onlarca vatandaşı haksız polis şiddeti neticesinde ölen ya da sakat kalan… Son seçimlerin baştan sona hilelerle dolu olduğu ve çalındığı… Basın ve medyasında satanist olmayanların söz hakkı bulamadığı… Sosyal medya platformlarında “insan kalmış” ve iyiliği güzelliği isteyen herkesin sansürlendiği… Hala dünyanın dört bir yanında her türlü hukuksuz kara para işleri yapan, yaparken sayısız insanın ölümüne ya da sakat kalmasına sebep olan ABD, tutup insan haklarından, ifade özgürlüğünden dem vurdu. Evet, evet… Hakikaten böyle oldu. Bilinen insanlık tarihinin en iğrenç, en medeniyetsiz, en hukuksuz, en şeytani devletlerinden biri olan ABD’nin iki yüzlü, satanistçe, hukuksuzca çıkışı, Türkiye’de insan kalmış ve şeytanlaşmamış herkesi iyice gerdi.

ABD’nin, dünyanın dört bir yanında organize ettiği, desteklediği, kolladığı, kullandığı ve tepe kadrolarında en çok da Yahudi/Masonların bulunduğu kara para ve ihanet teşkilatlarını korumak için bu defa yaptığı resmi açıklama, ABD’nin hukuk tanımaz bir terör devleti olduğunu ve milletler arası bir ittifakla ABD halkını kurtarmak için bir askeri operasyon yapılması zorunluluğunu tekrar gözler önüne serdi. ABD’nin idaresini hileli seçimlerle ele alan satanist çetenin yaptığı resmi açıklama şu şekilde:

“ABD, Türkiye’de ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılan adli taciz biçimlerinden endişe duymaktadır.,

Türkiye’yi ifade özgürlüğüne saygı duymaya ve güvence altına almaya çağırıyoruz.”

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi