Tehlikesi çok, mantığı yok

Bir devletin, herhangi bir başka devlete kendi topraklarında nükleer enerji santralleri yaptırması, vahim seviyede bir milli güvenlik sorunudur. Milli güvenlik uzmanlarından ve ayrıca nükleer bilimcilerden bir heyet oluşturup “Mfs ne demek istedi? Bir nükleer enerji santrali art niyetle yapılmak, kullanılmak istenirse, başımıza nasıl sorunlar açar? Biz fark edemeden bize nasıl oyunlar oynanabilir?” diye sorulduğunda, alınacak cevaplar da sarsıcı cevaplar olacaktır. Dahası, Türkiye’deki nükleer enerji santrali projelerinde “Türk tarafı” olarak bilinenler, yığma mason, gizli Ermeni, gizli Yahudi, vatan haini kişiler, odaklar… Koca bir milletin, çoluk çocuğun hatta yetimlerle dulların haklarını bile yemeyi/çalmayı güya “dava” gören insanlıktan çıkmış, karaktersiz, ahlaksız, acımasız tipler… En başta da ihanetlerini, hırsızlıklarını, yalanlarını, tuzaklarını, zararlarını anlatmak günlerce sürecek olan Zapsu ailesi…

Bu yazdıklarımdan yanlış manalar da çıkartılmasın. Türkiye, gerçek Türk ve gerçek Müslüman bilim adamları vesilesiyle nükleer santraller yapabilecek olsa bile, yapmayacak. Yapılmışsa bile kullanmayacak. Zaruri sayıda kendi nükleer silahlarını yapacak, bunları elinde her an hazır tutacak, zaruret olmuşsa bu nükleer silahları kullanacak ama daha ötesine gitmeyecek.

Zaten nükleer maddeleri “enerji” elde etmek için kullanmanın bir mantığı da yok. Sadece Kuzey Afrika’nın çöl halindeki arazileri, dünyanın büyük kısmının enerji ihtiyacını çok ama çok uzun süre karşılayabilir. Daha ABD’nin, Avustralyanın ve Asyanın devasa çölleri de var.

Çoktan üretilmesi gereken çok verimli güneş enerjisi panellerinin üretilmesine, satılmasına da izin verilmedi. Bu mesele de istenirse hemen çözülebilir. Şu anda “oyuncak” denilebilecek kadar basit güneş enerjisi panelleri kullanılıyor. Türkiye’de Karapınar’da yapılan güneş enerjisi santrali bile Türk görünen, Müslüman görünen vatan hainlerinin oyalama, vurgun, geri bırakma projelerinden biri, başka bir şey değil. Araplara da benzer oyunları oynadılar, oynuyorlar. Çölleri yeşertecekleri iddiasıyla çember şeklindeki sürekli sulanan arazilerle güya çiftçilik yaptırdılar. Bunca sene geçti, arazi serinlemedi, yeşermedi. Toprak kendine gelmedi, canlanmadı. Bölge serinlemedi. Gerekli ağaçlandırma faaliyetleri yapılmadı, elde mevcut olup işe yarayacak teknolojiler bile kullanılmadı, arka planda bırakıldı ve şimdilerde yeraltı sularının da tamamına yakını bitmek üzere… Hangi mühendis ekibi, hangi bilim adamı ekibi, böyle bir sona varılacağını en başından itibaren göremez. Bu, art niyet değil de nedir. Deniz suyundan temiz su elde etme sisteminde de aynı kandırma, aynı insanlık düşmanlığı, aynı sömürücülük ve oyalama görülüyor. Dünyanın çölleri, çöllerin altındaki devasa uzaylı üslerine, yerleşme alanlarına enerji sağlamak yerine artık dünya insanlığına enerji sağlamalıdır.

Türkiye’de İstanbul Boğazının akıntısı hala boşa akıyor. En fazla üç ay içinde oraya mükemmel, tertemiz, atıksız ve büyük güç üreten bir santral kurulabilir. Ayrıca Türkiye jeotermal sahasında dünyanın belki de en şanslı ülkesi… Neden hep jeotermal hakkında konuşuluyor da işe yarar jeotermal projeleri yapılmıyor. Büyük İsrail projesi için on milyondan fazla onursuza baktırılan Türkiye, neden kendi vatandaşı için zaruri olan projeleri yapmadı, yapmıyor. Neden imkanlarını onursuzlara harcamak yerine projelere harcamıyor.

Jeotermal sahasındaki taktik, sinsi engellemeler de kaldırılır, devletimizin gücüyle gerçekten teşvikler ve gerçekten işe yarayacak projeler yapılır ve böylece kısa sürede mükemmel neticeler alınabilir. Rüzgardan, deniz dalgalarından elde edilecek enerjileri ve daha başka alternatifleri de “gerçekten” değerlendirmek gerekir. Türkiye bunların hepsi için münasip bir devlet. Türkiye’nin asla enerji, temiz su ve gıda sorunu olamaz. Lakin bütün dünya nükleer enerji santrallerinden kurtulmanın yolunu ararken, şimdilerde yakıtsız kalan Avrupa “Yine de nükleer enerji santrallerine geri dönmeyeceğiz” derken, bize hangi siyasi/idari yetkililer, hangi akademik yetkililer nükleer enerji santralleri dayatıyorlar. Bunu neden yapıyorlar, asıl bu kısmın derhal meydana çıkartılması gerekiyor.

Gece yazdığım yazılarda petrol ve doğalgaz kaynaklarımıza da temas etmiştim. Türkiye doğalgazdan en yüksek seviyede elektrik enerjisi üreten ülkelerden biri olabilir. Bu hakikaten çok az vaktini ve emeğini alır. Doğalgazla çalışan daha güçlü arabalar yapılabilir. Bilim ve teknoloji bu kadar ayağa düşmüşken hala koca Türkiye’nin yerli motor sorunu yaşaması da nedir. Hangi devlet kurumu, hangi devlet yetkilisi bu sorunu gerçekten çözmek istemiş de en fazla üç ayda çözememiş? Çözememiş mi, çözmek istememiş ve oyalamış mı, bunun soruşturulması gerekir. Türkiye çok kısa süre içerisinde her sahada kendi kendine yeten bir ülke olabilir.

Bunun ilk şartı yönünü sömürgeci batı/NATO çetesinden, her devirde medeniyetin menbaı olan doğuya çevirmesidir. İçimizdeki İsrail’in, İçimizdeki Ermenistan’ın ve ülkedeki bütün vatan hainlerini bünyesinde toplayan mason tarikatının başları derhal ezilmelidir. Aksi halde Türk milleti varlık içinde yokluk yaşamaya, akıl almaz geniş imkanlar içinde açlıkla/yoksullukla boğuşmaya devam edecektir. Sorun imkanların olmayışı ya da çok kısıtlı oluşu değil, sorun devletin her kademesine hainlerin sızmasıdır. Üç tarafı deniz olduğu halde balık yiyemeyen, her yeri tarla olduğu halde toprak mahsullerini yurt dışından getiren ve ekmeğe para yetiştiremeyen bir milleti/devleti, sadece organize bir ihanet çetesi bu hale getirebilir.

İşte Türkiye’deki nükleer santral projeleri de bu hainlerin yeni ihanet projelerinden başka bir şey değildir. Söz konusu nükleer santral projelerine hala milletin parasını akıtma vatana ihanet eylemidir. Söz konusu projeleri şu andan sonra savunan, öven, faydalı ve zaruri gösteren basın, medya ve sosyal medya aktörleri de bu gün değilse yarın yargılanırlar.

| Mfs

Akkuyu Nükleer Enerji Santrali çöp bir proje…

Daha önce Kanal İstanbul hakkında baştan sözü söylemiş “Yaptırmayacağım” demiştim. Öyle de oldu, yaptırmadım. Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’ne de bir yazıda temas etmiştim. Türkiye nükleer enerji kullanmayacak. Nükleer santraller kullanmayacak. Yapılmış olsalar bile bu santralleri kullanmayacak. Akkuyu işini de en kısa sürede bozacağım. Neresinden bozulursa bozulsun, bozacağım. O projede başta Sabetaycı Yahudi hainler olmak üzere çok kişiyi sallandıracağım. Millet açken yapılan insanlık dışı vurgunların, oyunların hesabını acımasızca soracağım. Şimdi Akkuyu üzerinde mücadele verenler boşuna uğraşıyorlar. Bu meselede de İstanbul ne dediyse o olacak.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Türkiye ve dünyaya dair kısa değerlendirmeler

Bütün insanlar gibi Fenerbahçe taraftarları da fikrinde, vicdanında hür insanlardır. Sömürgeci ve kan emici Avrupa tarafından Ukrayna yanlısı rüzgarlar estiriliyor diye, dibe vurmuş ve millet bile denemez Ukraynalıları ve Ukrayna devletini kimse tasvip etmek, müdafaa etmek zorunda değildir.

Kimin kimi destekleyeceğine, kime karşıt olacağına Yahudi/Satanist/Mason lobileri, Avrupa’nın kara paracı teşkilatları ve hükumetleri karar veremez. Özür dilemesi gerekenler, Fenerbahçe taraftarlarının temel hak ve hürriyetlerini bile kısıtlamaya kalkanlar, onları haksız şekilde linç etmeye çabalayanlardır. Avrupa’nın güya demokrat ve insan hakları yanlısı basın, yayın kuruluşları da bu süreçte gerçek yüzlerini bir kez daha dünya insanlığına göstermiş oldular. Dünya tarihine kara leke olarak geçen bir organize linç teşebbüsünde daha bulundular. Lakin İstanbul’un karşı rüzgarlarının da şiddetli şekilde estiği şu dünyamızda, bu defa netice alamadılar. Öyle birkaç basın, medya, sosyal medya oyunuyla ve linciyle dünyanın meselelerine yön verebildikleri zaman artık bitti. İstanbul’un “dur” dediğine batı/NATO çetesi “geç” diyemiyor, diyemeyecek.

Sedat Peker, Türkiye’ye getirilecek. Onu Türkiye’ye getirmek için Türkiye’de gizli gizli toplanıp konuşan, planlar yapan etkili ve yetkili kişiler var.

Tayvan krizi gerçek değil. Yine çoğunlukla bu işin içinde danışıklı dövüşen taraflar var. Çin şu anda harbe girecek, Tayvan için askeri mücadele verebilecek şartlarda değil. Ancak İstanbul’un desteğini aldığında bunu yapabilir. Aksi halde Tayvan sorununu askeri yollarla çözmeyi denese de sonuç alamaz. Çin, Kraliçe’nin sisteminden bütünüyle çıkmalı. Aksi halde kısa süre sonra en az dört, ihtimal ki yedi parçaya bölünecek. Şu anda Çin kendini güçlü göstermeye oynuyor. Halkının organlarından sonra nakit paralarını da çalarak ayakta kalmaya çabalıyor. Aşırı hormonlu ve dengesiz şekilde devleştirilmek istenen Çin’de refah seviyesi iyice düştü. Ahlak ve maneviyatın ön planda tutulduğu bir devlet rejimi ve eğitim sistemi de yok. Çin bu gidişle düşmana ihtiyaç bile duymadan kendi kendini parçalayacak. O kadar nüfusu daha fazla kontrol atlında tutamayacak. Sınır güvenlikleri de iyi seviyede değil. İstanbul, Çin’i karıştırmak ve bölmek isteseydi, son zamanlarda bunu çok kolayca yapabilirdi, yapabilir.

Ege ve Akdeniz’e sınırı olan turistik şehirlerimizi iyi günler beklemiyor. Çok büyük ihtimalle, çok kısa süre sonra turistler bir anda topluca Türkiye’yi terk edecekler. Oteller başta olmak üzere, turizm faaliyetleri kapsamında kazanan bütün kişiler ve işletmeler zor hallere düşecekler. Şimdiden tedbirli olmalarını tavsiye ederim.

İran’da devlet otoritesi daha da zayıfladı. İran ile Türkiye arasındaki sınır iyice inceldi. Türkiye’nin Güney Azerbaycan meselesini halletmesine daha da az zaman kaldı. Irak’ta işler tamamen Türkiye’nin menfaatine olacak şekilde ilerliyor. Irak diye bir devlet yok, hiç olmadı ve kadim topraklarımızı ta Basra Körfezine kadar geri alacağız. Ankebut Ağının İngiltere devleti üzerinden sağda solda cetvelle çizdiği sınırları asıl hallerine, olması gereken hallerine geri getireceğiz.

Zaman ABD’nin, İngiltere’nin ve müttefiklerinin aleyhine işliyor. İyice parasız, güçsüz kaldılar, kalıyorlar. Koskoca ülkelerde havalimanlarında bagajları yükleyecek insanlar bulunamadığına şimdilik insanlığın çoğunu inandırabilirler ama çok yakında acınası halleri, kendi hava sahalarında uçaklarını bile uçuramayacak kadar çaresiz, aciz, parasız oldukları somut şekilde gözler önüne çıkacak. Sürekli bozulan cihazlar, bozulan araçlar, çarpılan personeller gerçeği gözler önüne çıkınca kaç sendrom daha, kaç “güneş patlaması” yalanı daha uydurmaya çalışacaklarını hep beraber göreceğiz.

ABD, dünyanın farklı farklı yerlerine yerleştirdiği askerlerini, askeri araç ve cihazlarını geri götürmeye güç bulamayacak. O kadar feci halleri herkes tarafından görülürken ve konuşulurken gürültülü şekilde parçalanacak. Bu süreç çoktan başladı ve son kısmınının da sonuna doğru gidiyoruz. İstanbul aslında Washington’ı çoktan devirdi. Direnişleri sadece ortalığın karışmasına, çok gürültü çıkmasına sebep olacak ama sonucu değiştirmeyecek.

Son zamanlarda büyük kazandırdığım bazı tarafların bencilce tavırlar sergilediklerini görüyorum. İstanbul da kazanacak, Türkiye de kazanacak. Lafta değil, gerçekten kazanacak. Alacaklarım var ve en kısa sürede bekliyorum. Aksi halde o işleri tereddüt etmeden bozacağım.


Akkuyu Nükleer Enerji Santrali çöp bir proje… Daha önce Kanal İstanbul hakkında baştan sözü söylemiş “Yaptırmayacağım” demiştim. Öyle de oldu, yaptırmadım. Akkuyu Nükleer Enerji Santraline de bir yazıda temas etmiştim. Türkiye nükleer enerji kullanmayacak. Nükleer santraller kullanmayacak. Yapılmış olsalar bile bu santralleri kullanmayacak. Akkuyu işini de en kısa sürede bozacağım. Neresinden bozulursa bozulsun, bozacağım. O projede başta Sabetaycı Yahudi hainler olmak üzere çok kişiyi sallandıracağım. Millet açken yapılan insanlık dışı vurgunların, oyunların hesabını acımasızca soracağım. Şimdi Akkuyu üzerinde mücadele verenler boşuna uğraşıyorlar. Bu meselede de İstanbul ne dediyse o olacak.

İran petrolü ve doğal gazıyla, Rus doğal gazı ile uğraşmaya gerek yok. Ruslar, güvenilmez olduklarını, müttefik olunamayacak bir taraf olduklarını peş peşe defalarca sergilediler. Tıpkı Çinliler gibi kadim bir Türk ve İslam düşmanlığı ile davrandılar ve bizi değil, kendilerini harcadılar. Türkiye’nin denizlerde petrol ve gaz aramasına şimdilik gerek yok. Trakya bölgesinde petrol ve doğalgazı hemen çıkartmak için arama, tarama faaliyetlerine bile gerek yok. Onlarca senedir orada yatan TPAO araçları araziye gönderilsin, birkaç gün sonra petrol fışkıran görüntüler basında, medyada yer bulacaktır. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğundan sonra, başka ülkelere satmasına bile yetecek kadar petrol ve doğalgaz var Trakya’da… Aynı anda başka ekipler de Güneydoğu Anadolu bölgemizde petrol kuyuları açmaya başlamalılar.

Dünya ne yana giderse gitsin, otomotiv sanayiinde Türkiye en doğru yöne gitmek zorunda. Tek kişilik ve üç kişilik modelleri olan, mükemmel ses ve ısı yalıtması olan, çok gelişmiş elektronik denetleme ve kontrol sistemleri olan, son derece hafif, çok güzel görünüşlü, çok az miktarda metal kullanılan, az yakan, uzun ömürlü, arıza ve bakım masrafları çok düşük olan ve doğalgazla çalışan tasarruflu araçlar, gerçekten yerli ve milli imkanlarla derhal imal edilmeli. Sadece üç ay sonra piyasada bunlardan binlerce, sonraki ay yüz binlerce, sonraki altı ayda milyonlarca olmalı ve yurt dışına da satılmaya o zaman başlanmalı. Tüketimi azaltmalıyız, üretimi artırmalıyız, tasarruf etmeliyiz, başka çaresi yok.

Denizlerdeki, okyanuslardaki tuzlu suyu neredeyse masrafsız şekilde tatlı suya çevirerek, kesintisiz temiz su akan nehirler yapabileceğim. İstersem çöllerde tatlı su nehirleri akıtacağım. Çöllerin ortasında dev gibi suni göller yapacağım.

Dünyanın hiçbir yerinde ziraata müsait arazi kalmamış olsa, her yer kuraklaşsa bile bütün dünyaya yetecek kadar ziraat mahsulleri yetiştirebilirim. Aynı anda yine bütün dünyaya yetecek kadar besi hayvanları yetiştirebilirim. Dünyayı kuraklığa ve kıtlığa kasten sürükleyen tarafların oyunlarını her safhasında bozabilirim. Bütün bunlar için öncelikle dünya insanlığının yönünü Ankebut Ağının istediği şeytani yönden, insani yöne çevirmesi gerekiyor. İyiliği tercih etmeyen bir insan topluluğunu hiç kimse iyiliğe, mutluluğa, huzura götüremez, çıkaramaz. Böyle bir şeyi yapmaya dinen de cevaz yok. Bunu yapmak insanlığa hizmet olmaz, kişiye sevaplar kazandırmaz. Aksine olarak büyük veballere ve azaba götürür. Hak etmeyenlere iyilik yapmak insani ve vicdani bir tavır değildir, adaletsizliktir.

Suriye’de operasyon yapılamayacağını söylemiştim, yaptırmadım. Bundan sonra da yaptırmayacağım. Şu ülkede idareyi kısa süre içinde resmen ele almaya hiç niyetim yok. Baştan beri ne söylediysem samimiyetle söyledim. Lakin son zamanda neredeyse istemeye istemeye resmen de elime alacaktım. Şimdiden sonra Suriye’ye operasyon için yine hadsizlikler denenirse, bu da devletin/vatanın tehlikeye düşmesi demek olacak ve yine istemediğim bu şeyi yapmak zorunda kalırım. Bu ülkeyi kimler sıfırladılarsa, on milyonlarca vatandaş “Açız, açıııızzz” diye bağırışırken ülkenin başında onlar duracaklar, olacaklar. Çalıp kaçırıp yiyenler, milletin kestiği hesabı da ödeyecekler.

Suriye’deki gelişmelerden memnunum. Gerçekten Türkiye’nin ve bölgenin aleyhine, istemediğim şartlar oluşmaya başlarsa o vakit Suriye’ye operasyon yaparız ama onu da Ankebut Ağı için değil, terörü korumak için değil, kara para için değil, tamamen hukuka, vicdana uygun şekilde yaparız. Türkiye’de ve çevresinde Amerikan üssü, NATO üssü görmek istemiyorum. Artık bunun da vakti geldi. Herkes neyi var neyi yoksa toplasın efendice çeksin gitsin. Benden söylemesi… Hep söylerim, bazı meselelerde tekrar tekrar söylerim ve sonra gerekeni yaparım.

Komşularımız Bulgaristan ve Gürcistan’la çok iyi ilişkiler kurmak, onları da batı/NATO çetesinin sömürmesinden en kısa sürede kurtarmak istiyoruz. Onlar da kendi iç kavgalarını artık vermeliler ve net, kararlı bir duruş sergilemeliler. Safları tam manasıyla belli olmalı.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bitmez

Çöp kutusundan fırlayan kediden bile korkuyorsunuz ama “Beni MİT koruyor” diye ya da “Benim arkamda İsrail, ABD, İngiltere var” diye dolaşıyorsunuz. Türk ve Müslüman kimliğine bürünerek her gün, her saat, türlü türlü ihanet faaliyetleri icra etmeye çabalıyorsunuz.

Bundan sonra vatanseverlerin kurşunlarından hiçbirinizi hiçbir “arka” koruyamaz, koruyamayacak. Onlar, kendilerini koruyamayacaklarını çoktan kabullenmiş ve sinmiş haldeler.

Bu ülkede geceler de bitmez, vatanseverler de bitmez, kurşunları da bitmez.

Kurşundan hızlı koşamayanlar, bu memlekete hiçbir türlü ihanet etmeyecekler.

Sıkıp sıkıp atacaksın, başka yol bırakmıyorlar

Pat-la-dık… Bir nefes kadar mesafe kaldı, her gün her yerin barut kokmasına… Nerede hukuk devleti? Nerede yetkililer? Nerede milli güvenliğimiz?

Ayağa kalkıp da şu kadın gibilerden yüzlercesini bir çukura gömesimiz var. Biz, beş milyondan fazla şehidin kanıyla sulanmış olan ve binlerce yıldır yaşadığımız şu topraklarda, kendi vatanımızda, kendi devletimizde, her gün ve her saat ve her yerden şu türlü şeytanca saldırılara, ihanetlere maruz kalmak ve tahammül etmek zorunda mıyız? Bunlar gibileri araştırıp soruşturmak ve yargılamak, zararlarını bir an evvel durdurmak, vatandaşın işi mi, İslami teşkilatların, cemaatlerin vazifesi mi? Ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mı bakması bekleniyor bu işlere ve böyle aleni ihanet faaliyetleri icra eden kişilere? Biz bu kadar şehidi, Türk ve Müslüman rolü oynayan üç beş tane kripto kimlikli kişi her gün dinimize, imanımıza sövsün, saysın diye mi verdik? Sahi, bu milletin vergileri ile geçinen yüz binle Diyanet personelleri nerede, neden bu kadar aleni ihanetlere karşı sessiz ve tepkisizler? Şu kanala, şu suç örgütüne hiç mi denk gelmediler? Bir millet, üç şeyi yıkılarak yıkılır; din, dil, tarih… Bunlara saldıranın başı gövdesinden anında ayrılmalıdır. Aksi halde devlet yıkılır, ayakta tutulamaz. Millet köle olur, kimse kurtaramaz.

Mine Şule Enhoş isimli o kadın, bir yanı gizli Hristiyan, bir yanı gizli Yahudi bir hain. Kadın ileri seviyede pislik bir büyücü… Kadın satanist. Kendini daha çok Yahudi ve satanist olarak görüyor. Kadın sadece Müslümanların, sadece Türk milletinin değil, bütün insanlığın düşmanı. Ahlak, namus, izzet, şeref, haysiyet, karakter, vicdan, dürüstlük, adalet, iyilik, merhamet ve insanlık namına hiçbir şey yok. Dişi bir insan şeytanı… İblis’in peşinde koşuşan satanist muzır varlıklardan… Artık “insan” denilemeyecek olan esfel-i safilinden biri… Seyyar satıcılık yapmayı denese çoğunlukla zarar edecek kadar düşük zeka ve idrak seviyesine sahip olsa da niyetini, ahlakını, insanlığını bu derece bozmuş biri… İslam’a dair bir şey bildiği de yok. Onun bildiği şeytanlık, büyücülük, ayinler, ihanetler…

Konca Kuriş’ten birkaç tanesini bir cebinden çıkartacak kadar ileri seviyede karaktersiz, fitneci, cerbezeci, yalancı ve münafık bir kişi. Gerçekten ilim sahibi bir müslümanın karşısında beş dakika bile konuşamayacak bir kişi. Beş dakikada ağzının payı ilimle, ispatla da verilebilecek, kameralar önünde rezil edilebilecek ama yine de aynı ifsat edici hususları anlatacak, vazifesini yapacak bir baş belası… Aldanarak konuşmuyor, bu kadar fitne fesat, bu kadar uydurma, bu kadar tahrifat, aldanarak yapılacak iş değil. Kasten aldatıyor. Kaşı gözü de ayrı oynuyor. Kimseye güven veren bir görüntüsü yok.

Zaten acınası hallere getirilmiş olan bu milletin evladı iyice, iyice, iyice manevi, ruhi ve maddi tehlikelere düşsün, peşi sıra ülkede huzur, asayiş, sükunet, adalet, ahlak, namus, beden sıhhatine kadar her şey iyice, iyice, iyice bozulsun diye bunu yapıyor. Bütün satanistler gibi bir satanist zihniyetiyle davranıyor. Bu yaptıkları fikir, vicdan, yayın/ifade hürriyeti kapsamında davranışlar değil ve bu ülkenin adli makamlarının derhal konuya müdahil olması gerekiyor. Lakin masonluğun kontrolü altındaki adalet sistemimiz de bunlara kayıtsız kalıyor, hatta böyle pislik kişileri bir de koruyor, kolluyor. Yaptıkları alenen casusluk, alenen ihanet, alenen yıkıcı faaliyet, alenen örgütlü suç…

Bizim on yıldan fazladır yer bulamadığımız, çok takdir edilen yayınlar yapsak da yayınlarımızın yayılmasını sağlayamadığımız, gerçek sahibi CIA olan Youtube ve benzeri platformlar da bunları koruyor. Tahrif edici, yıkıcı, çökertici yayınlarını, iddialarını, uydurmalarını, yalanlarını en öne çekiyorlar da şu milletimize izletiyorlar. Bu gibi kanalların, sayfaların altında yorum yapanların da çoğu aynı suç örgütünün mensupları. Tamamına yakının isimleri ve soy isimleri bile kriptoloji ürünü… CIA’nın o malum sosyal mecralarında, gerçek Türklerin/Müslümanların ise bir tek hususta bile seslerini duyuramaması için sansür üstüne sansür uyguluyorlar.

Birileri son yıllarda ülkemizde paralel devlet arıyor. Asıl paralel devlet bunlar. Kökü dışarıda ve muzır bir teşkilat olanlar bunlar. Kurulu bütün düzeni bozmaya çalışanlar, milleti ve devleti yıkıcı faaliyetler yapanlar bunlar. Türkiye düşmanlarınca fonlananlar bunlar. Türkiye’ye ve Türk milletine ihanet edenler bunlar. Kanalda bu güne kadar bir tane gerçek Türkün, bir tane gerçek Müslümanın yer bulduğu görülmemiş. Onlarca kişi arasında, yüzlerce video arasında kriptolardan başka kimse yok. Hepsi de birbirini bilen, bile göre ihanet eden, çift kimlikli, omurgasız sürüngen ve alçak kişiler. Sürekli “ülkemiz, Türkiye, milletimiz, tarihimiz, biz müslümanlar, kitabımız, hadisler” diye diye Türkiye’ye ve Müslüman Türklere ihanet eden kişiler. Türkiye’den başka hiçbir devletin sisteminin bir saat bile müdahale etmeden durmayacağı kişiler. Dağ başı mı burası, çadır devleti mi yoksa hukukun üstün olduğu bir Türk devleti mi, belli değil artık. İyice haddi aştılar. İnsanların bir tahammül sınırı var.

Masonların, gizli Yahudilerin, gizli Hristiyanların, türlü Türk ve İslam düşmanlarının buluştuğu, desteklediği ve fonladığı… Akademi Dergisi’nin ve on yıldan fazladır “Ezber Bozan” diye diye yayınlar yapan ben mfs’nin isminin bile taklit edildiği… Daha en başından bile her şeyi art niyetle düşünülen ve kurulan… Anlattığımız doğru ve hayra götürücü, bütün insanlığın faydasına olan hususların sık sık kopyalandığı, kopyalanırken mümkün olduğu kadar tahrif edildiği… Bu faaliyetlerin Türk ve Türkiye ve İslam düşmanlığı kapsamında yapıldığı açıkça görülebilen bir kanal Ezber Bozan TV… Aklı başında ve biraz mürekkep yalamış bir devlet yetkilisinin, Ezber Bozan TV kanalında örgütlü şekilde Yahudilik, Masonluk, İsrail menfaatlerine olacak şekilde faaliyet gösterildiğini, bunun sinsice ve gizlice yapılmak istendiğini ama gizlenemez ruh hallerine sık sık bürünüldüğünü ve sık sık açık verdiklerini kısa sürede görür. Kısacık süre içinde bu ekibin ve bu kanalın ve bu kanalla bağlantılı diğer kanalların, dini ve milli değerlerimizi casusluk faaliyetleriyle çökertmek istediklerini görür.

Lakin bu örgüt, bu kadarla sınırlı faaliyetleri olan bir örgüt değil. Videolara çıkanlar arasında bile her türlü şeytani suçlara bulaşmış olanları var. Her türlü kara para işine bulaşmış olanları var. Uyuşturucadan, alkolden, cinsi sapıklıktan, tecavüzden, insan ve hayvan kesilen ayinlerden, kara paralarla haram yemekten yüzü gözü dağılmış, gözünün önünü göremez olanları, o derece şeytanlaşmış olanları var. Bunların ne derece şeytanlaşmış, milletimiz ve insanlık için ne kadar zararlı kişiler oldukları bir insana bir anda anlatılsa, duydukları karşısında psikolojisi bozulur. O yamyam denilenler var ya, onlar bile bunların yanında insan evladı sayılırlar. Avrupanın, Asyanın, Ortadoğunun tarihlerinde, asırlar öncesinden beri bilinen Yahudi pislikleri var ya, insanlık dışı o faaliyetlerin hepsi bunlarda da var. O anlatılanlar, tarihte kalmadılar. Bu ülkede sadece Münevver Karabulut cinayetinin üzerine tamamen ve gerçekten gidilse, kısa sürede yol bunlara da çıkar. Bunların da Adnan Oktarcılardan zerre farkları yok. O Adnan Oktar davası da gerçekten görülse, yol yine bunlara da çıkar.

Bunlar, her nerede insanlık, iyilik, merhamet, sevgi, saygı, adalet, huzur, sükunet, helal rızık, maneviyat görürlerse… Her nerede kurulu bir düzen görürlerse, onların hepsini yıkmayı kendilerine vazife bilirler. Hem de böyle insani ve ulvi değerlere hizmet ediyormuş gibi görüne görüne bu tahrifatı ve yıkıcılığı yaparlar. Bunların yirmi kuşak gerideki dedelerine dair bilgi bulabilseniz, aynını yaparak yaşadıklarını görürsünüz.

Daha geçen sesli yayınla bir dokundum, temas ettim. Gerginliğin yüksek olduğunu anlamalarını sağladım. Lakin şimdi damarıma basar gibi inadına çıkarttıkları kişiye, anlattıkları yalan dolan şeylere, yapılan yıkıcı faaliyete bir bakın. Son çare olarak, insanlık namına artık kalkıp sıkacağız her birine, gömeceğiz hepsinin leşini bir yere, sonra bunları insandan, vatandaştan sayan ve ancak o safhada devletimizin kurumlarını ve kanunlarını işletmeye kalkan, onu da mason birader, gizli yahudi ve satanist dayanışması ile yapmaya kalkan resmi yetkililere de sıkacağız. Buraya kadar geldi bu iş. Başka yolu yok. Kaçtır ikaz ediyorum, anlaşılan o ki bunun yaşanması bekleniyor.

Sınırlarımızdan açık kimliği ile saldıraya geçen düşmanlar/ordular, şu erkek ve dişi insan şeytanlarından binlerce kat daha az zarar verebilirler bu ülkeye ve bu millete… Kim oldukları bellidir, kastettikleri açıktır, harp edilir, zafer elde edilir ya da mağlup olunur. Geriye kalan az da olsa yine millet olarak kalır, dinini, tarihini, lisanını bilen bir topluluk olarak kalır. Sonra nasipse yine yükselir, yine büyür. Ya bunların yaptığı nedir? Bir milleti yaşarken öldürmek değilse nedir? Orduların, akıl almaz savaş araçlarının yapamadığını yapmak değil midir? Nerede o MİT, nerede o Hakan Fidan ve çetesi? Kim onu getirip o koltuğa yapıştırdı? Neden bu millet o Hakan Fidan’ı oradan söküp atamıyor? Kime, kimlere hizmet etmektedir? MİT’in ve Hakan Fidan çetesinin, şu gibi Türk ve İnsanlık düşmanı örgütleri, canavarları, kan içicileri, büyücüleri, satanistleri, teröristleri, muzır varlıkları kollamaktan, yönetmekten, yönlendirmekten ve beraberce insanlık dışı kara para işleri yapmaktan başka işleri, vazifeleri yok mudur? MİT bu maksatla mı kurulmuştur?

Ne CIA tanırım, ne Mossad tanırım, ne MİT tanırım, ne de bu insan şeytanlarını destekleyen, maşa olarak kullanan kara paracı hükumetleri, gizli servisleri, mason çetelerini tanırım. Benim adım Mfs…. Sözümü havada bırakmam. Benden son ikaz. Şimdi herkes hamlesini yapsın, herkesin kararını ve hamlesini bir görelim. Sadece Türkiye’nin karışacağını değil, bütün cihanın karışacağını ve yüz milyonla insan öleceğini bile bilsem, şu insan şeytanlarına icap edenleri yine de yaptırırım. Zaten bu gün yarın karışacak bu ülke de bu dünya da… Hem de mason savcıların, hakimlerin gözlerine soka soka söz konusu suç örgütünün bütün elamanlarına sıktırmazsam ben de mfs değilim. Gerekiyorsa o kripto ve mason savcılarla hakimlerin leşlerini de bunların leşlerinin yanına gömdüreceğim. Haydi, şimdi herkesi bir göreyim. Alabiliyorsa gelsin İsrail alsın, ABD alsın, İngiltere alsın ya da kim alabiliyorsa gelsin alsın şu insan şeytanlarını elimden de göreyim…

Gerçek savcılar, gerçek hakimler, emirlerindeki istihbarat ve kolluk gücünü de kullanarak, önce şunların üzerlerine bir gitsinler. Gizledikleri gerçek kimliklerine, mensup oldukları gayr-i İslami tarikatlara, fonlandıkları Türkiye düşmanı odaklara, talimatlar aldıkları kişilere, gizlice toplanıp ayinler yaptıkları yerlere kadar, canlıları katlederek büyüler yaptıkları yerlere kadar çıkartsınlar meydana. O işler de bize kalmasın. Şu Youtube’a ve benzerlerine de şu devletimizin gücü gösterilsin artık. Çok değil, üç gün hepsine erişim engellensin, nasıl yıkıcı faaliyetlere ve yayınlara izin verdikleri, nasıl insanlık ve Türk/İslam düşmanlığı yaptıkları, gerçek insanları ve en çok da Müslüman Türkleri nasıl sansürledikleri resmi açıklamalarla ve örnekleriyle gözler önüne serilsin bakalım, nasıl ayar alıyorlar. Türkiye, söz konusu sosyal mecraların bütün sorumlularının, milletler arası mahkemelerde, insanlığa karşı işlenmiş suçlara yardım ve yataklık suçlaması kapsamında yargılanmasını sağlasın. Şurası devletse artık devlet gibi işlesin, yoksa adalet dağıtmaya dönük talimatları ben vereceğim.

Mfs – Ezber Bozan – Akademi Dergisi