Tayyip bitti beyler!


Bundan sonra kimsenin işine yaramayacak ve son zamanlarda sık sık yazdığım gibi, ölecek…
Gerçek manada ölecek.

Gücümüzü gösterdik, çatlak seslerin sahiplerinin nutukları tutulmuş vaziyette…

Bir kez daha göstermiş olduk ki onlarca ülke bile onu arkalasa, istesek yine de onu deviririz.

Şimdi yapacaklarımız belli, iktidarı almayacağız, hiçbir şeyi düzeltemeyeceğiz, sürü de başındaki çobanlar da belalarını bulacaklar. Son süreçte aniden yanlış tercihler yapanlar da belalarını bulacaklar.

Büyük bir temizlikten sonra, TR’de resmen de ipleri elimize alacağız ve TR’yi düze çıkartacağız.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Yok öyle bir hak


Bu bir hak değil, bu büyük bir haksızlık.

Bir ülkedeki adalet sistemi, bir tatil dönemi ilan edilerek topluca tatile giremez.

Adalet ihtiyacı hiçbir gerekçe ile geciktirilemez. Tatil dönemine girilmediği halde bile davaların yığınla birikmesine ve adalet tesis edilmesinin gecikmesine sebep olan bir sistemin mensupları, nöbetçi mahkemeler bıraktıları iddiasıyla kendilerini haklı çıkartamaz. Normal mahkemelerde bile doğru düzgün yargılama yapılmayan şu ülkede, nöbetçi mahkemelerde adil yargılamanın şartlarına hiç uyulamaz. Oluşacak hatalı gözaltı, tutuklama ve cezalandırmalar vahim bir içtimai yara açar ve hiç kimse bunu hafife alamaz.

Bu akıl almaz, hiçbir dürüst insan tarafından kabullenilemez adalet sistemi, baştan ayağa derhal değiştirilmeli ama öncelikle “tatil dönemi” denilen skandal kabulleniş ve uygulama derhal terk edilmeli. Adalet sisteminin mensupları, tatillerini yılın farklı farklı zamanlarına dağıtarak ve olağan akışta ciddi bir duraksamaya sebep olmayacak şekilde tatile çıkmalılar. Birikmiş davalar hala varsa, yılın farklı zamanlarına yayarak da tatile çıkamazlar, çıkmamalılar.

Bir ülkede meclis de asla tatile giremez. Her sene uzun uzun tatil yapmak isteyenler…Adalet dağıtmayı ve adaletle memleket idare etmeyi “meslek” ve “kazanç kapısı” olarak görenler, adalet ve siyaset sahalarında boy göstermesinler. Millete daha fazla zarar vermesinler. Devletine ve milletine gerçekten hizmet edecek kişilerin önlerini kesmesinler.

Adaletin olmadığı bir ülkede, başka hiçbir şey olmaz. Herkes her gün, her sahada krize girer. Hayat, yaşanmaz bir hale döner. Hayatı bu hale getirenler, onca acıyı, sorunu, krizi gördükleri halde hiç vicdan azabı duymadan keyifle tatil yapabiliyorlarsa, onların tamamının sistem dışına topluca atılmaları, vazifeden uzaklaştırılmaları, bir hukuk devletinin en öncelikle alacağı kararlardan biridir.

Yıllardır tekrarla söylediğim gibi, Türkiye, her sahada devleşmiş ve taşınmaz hale gelen sorunlarını gerçekten çözmek için, öncelikle yurt dışından gerçek savcılar ve hakimler ithal etmelidir. Hukuk fakültelerini on yıllığına kapatmalı, sadece bir yeni ve büyük bir hukuk fakültesi açmalı, orada gerçek hukuk adamlarını, ithal edilen gerçek hukukçular yetiştirmelidir.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

“Al şu topu, sektir git” mi demek istediler?


Topu aldıktan sonra Tayyip’in nasıl bir beden dili sergilediğini okuyabilenler var mı aramızda?

Şuradaki beden dilinin de okunmasında fayda var.

Çok istediği imzanın atılması anında bir insan nasıl bir beden dili sergiler, Tayyip nasıl bir beden dili sergilemiş, bunun değerlendirilmesi gerek.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Sahi, Çin Dışişleri Bakanı “Qin Gang nerede?”


Neden haftalardır ortada yok?

Zaten aylardır İstanbul’un karşısında eski Çin yok. Bu “yok”lar neden böyle üst üste yaşanıyor?

Dünyada, dünya insanlığına açıklanamayacak kadar tuhaf şeyler mi yaşanıyor?

Suretleri değişerek feci şekilde ölen insanların olduğu iddia ediliyor. Hatta birkaç uçak seferi sırasında uçakta ölen insanlardan bazılarının da suretleri değişerek feci şekilde öldükleri iddia ediliyor. Bu iddiaların yanına henüz delil konulabilmiş değil ama buna şahit olduğunu anlatan/konuşan insanlar da var.

Neler dönüyor?

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Herkes müstehakkını bulacak

Para yok. Açıklamalar kelime oyunları, muğlak ifadeler…

Suriye’ye de giremeyecekler.

Tahıl koridoru denilen kara para hattı da iptal…

Rusya’nın da artık kendine hayrı yok.

NATO, azıcık sahayı saldım diye coşku haline geçmişti, birkaç dakikada eski ayarına çektim ve ortada yok.

Bu gece güneş yok, sabah da güneş doğmayacak.

Hayal aleminde gemilerinizi yüzdürmek istiyorsanız, o sizin tercihiniz… Sizinle birlikte Türkiye’nin maliyesi de iyice dibe vuracak mı, o bizim de çok istediğimiz…

Bundan sonra felaketler bitmek bilmeyecek, sonu gelmeyecek. Mali kriz bile bir felaket demek ama daha başınıza neler neler gelecek.

Ben şimdi bir keyif kahvesi daha içeyim ve kısa aralıktan sonra, başınıza bela yağsın diye okumalar yapmaya devam edeyim.

İfşalar da gelecek… Hain Ankara hükumetinin mensuplarının ve “her şeye rağmen” onu destekleyen Türkiye’deki kişilerin/kesimlerin gerçek yüzleri, gerçek kimlikleri, gerçek dinleri, gerçek hedefleri ve bağlantıları meydana çıkacak. Herkes bilecek ve bu nedenle de kısa sürede dengeler değişecek.

Bu ihanet çarkı, buzdan daha hızlı eriyecek.

Rusya’daki ve komşumuz olan ülkelerdeki gizli Ermeni ya da kimliği açık Ermeni siyasetçiler, zaten son günlerde krizlere girdiler.

Şu mülteci siyasetinin arkasında, bilmem kaç tane ülkedeki Ermeni siyasetçilerin ve sözde dini grupların olduğu da ispatlarıyla meydana dökülecek. Türkiye’nin Ermenistan’a döndürülmesi hedefleri de çok şiddetli şekilde ters tepecek.

Görün siz, daha neler neler olacak.

Türkiye devletinin kurumlarının başına gizli kimliklerle, Türk ve müslüman rolü oynayarak sızmış olan bir avuç Ermeni’nin ve Yahudi’nin, kalan son varlıkları da peşkeş çekmesine meydan verilmeyecek. Bu ülkede artık her dakika milletin büyük çoğunluğu da oraya buraya sızmış hainler de belalarını bulacaklar.

Bazılarınızı hala “Son çıkmaza girdiğimizde İstanbul ile anlaşacağız” diyerek kandırıyorlar. İstanbul bunları asacak, bunlarla anlaşmayacak.

Ortak değerlerimiz samimiyet, dürüstlük, ahlak, mertlik, çalışkanlık olursa, kısa süre sonra bu ülkede ciddi bir sorun kalmaz. Lakin herkes nefsine uymaya devam ederse, bu ülkenin başına, geçmişteki çok büyük peygamberlerden biri bile gelse, sorunları çözemez.

Bir millet nasılsa, öyle yönetilir. Millet kendini düzeltmedikçe, peygamberler bile milleti kurtaramazlar. Zaten o haldeki bir milleti kurtarmak da istemezler. Geri dururlar ya da hicret ederler.

Türkiye’nin sorunları, bu sorunları bu seviyelere kadar bile-isteye getirmiş idarecilerle çözülemez. Onların yanına kim gelirse gelsin, ne kadar vasıflı ve gayretli olursa olsun, Türkiye’yi düze çıkartamaz.

Ben, hayatım boyunca doğruluğun, dürüstlüğün mücadelesini verdim. Dinim için, devletim, vatanım, milletim için mücadele verdim. Bu mücadelemin son 15 yılı çok çok ağır ve çileli geçti ama yine de pes etmedim. Son süreçte artık kesin olarak kanaat ettim ki bu ülke yıkılmadan düzeltilemez.

Ben de peygamberlerin yoluna/sünnetine uyarak, önden gelen şiddetli belalardan bile hiç tesirlenmeyen bu millete nasihat etmiyor ve mücadelemi geri plandan, sınırlı tutarak devam ettiriyorum.

Devletin dağılmasına, vatanın bölünmesine ve bazı başka ciddi tehlikelere/sorunlara karşı duruyorum ama bu milletin büyük kısmının kendini düzelteceğine ve kısa sürede sorunların aşılacağına dair ümidim hiç yok.

Yaşayarak göreceğiz ki “Asrın felaketi” denilen şiddette birkaç bela daha peş peşe gelecek ama malum yığınlar yine de yine de hiçbir şey olmamış gibi, yığının epeyi kısmı helak olmamış gibi dünya hayatına devam etmek isteyecek.

Tarih boyunca, hiçbir kavim bir anda helak edilmedi. Hepsine mühlet verildi, mühletleri bitince hepsine önce “öncü belalar” verildi. Sonra en tesirli belalardan biri olan mali kriz ve/veya açlık geldi başlarına… Buna rağmen bile kendini toparlamayanları helak edildiler.

Sahaya inmeyeceğim. Darbe falan da yapmayacağız. O son bir şanstı, kimsenin umurunda olmadı. Yıllardır yanımda duranlar, ortak hamleler yapanlar bile kahpece, adice yollarını ayırdı, tercihlerini yaptı.

Yıllardır açıkça yazdığım gibi, bir şekilde idareyi ele geçirsek bile idarede kalamayız. Çünkü ilahi iradeye ters bir mücadele vermek zorunda kalırız ve sonuç alamayız. Allah bu haldeki yığınları beladan belaya sürüklemeyi takdir etmişken, biz araya girip aksine bir mücadele veremeyiz. Kendimizi helak edemeyiz. Şer görünen ama çok büyük hayır ve hikmet olan o daha büyük afetleri bekleyeceğim.

Milletimizin iyi kalmış ama azınlık kalmış kısmına mensup olanlar, bu sözlerimi üzerlerine zaten alınmıyorlar. Onları bu değerlendirmelere dahil etmediğime zaten eminler. Onlar da sınırlı mücadele vermeliler, hedefleri devletin ve vatanın muhafazası olmalı ama dini, ahlakı, namusu, iyi niyeti kalmamış yığınları muhafaza gayreti içine girmemeliler. Çünkü o yığınlar millet değil, sürüler.

Samimiyetsizliğe, iki yüzlülüğe, menfaatçiliğe, ahlaksızlığa, bana ne diyenlere tahammülüm yok benim. Yayınlarımı takip etmek isteyenler, edebilirler. İstifade etmek isteyenler, edebilirler. İtirazları olanlar, samimiyetle ve ilimle itirazlar da yapabilirler. Lakin etrafımda lüzumsuz kuru kalabalıkların toplanmasını asla istemiyorum.

Benim iktidar, makam, şöhret hırsım yok, hiç olmadı. Olsaydı, şimdiye o makamlara onlarca kere gelirdim. Duruşumdan azıcık tavizler verseydim bile, birkaç güne beni oralara getirirlerdi. Taviz vermedim, vermeyeceğim. Adımın karıştırıldığı ve artık devletler arası münasebetlerde de açıkça konuşulan planlara, palavralara kimse itibar etmesin.

Bir şeyleri düzeltmek isteyenler, önce aynanın karşısına geçsinler, kendilerini düzeltsinler. Sonra hayatlarının geri kalanında her meselede hep samimi ve dürüst olsunlar. Bundan başka kurtuluş yolu yok.

Sığınmacı denilen ahlaksız, karaktersiz, onursuz yığınların…

Türkiye’nin uzun vadede bölünmesi için maşa olarak kullanılan o yığınların…

Türkiye’den çıkartılması süreci de Türkiye’deki sürü için bir “bela”ya dönüşebilir.

Bu süreç çok eziyetli, çok kanlı, çok sayıda sıkıntıyı bir araya getiren bir sürece dönebilir.

Yİne de bu kararlılıktan dönmeyeceğiz ve ne kadar bedel ödenirse ödensin, o Ermenilerin, o Yahudilerin, o masonların, sözde sığınmacı kartlarını/hedeflerini imha edeceğiz.

Artık bu ülkede sözde sığınmacılar kaldıkça, her gün, her saat vukuat çıkacak ve her gün bunların şiddeti de artacak. Türkiye’nin başındaki Yahudi ve Ermeni idareciler bu sorundan dolayı da her gün kan kusacak. Bu ateş sadece Türkiye için bela olmayacak, bu oyunu kuran çevre ülkeler için ve onların idaresini ele geçirmiş Ermeni ve Yahudi unsurlar için de belaya dönecek. Okyanus ötesine kadar belaya dönecek. Bedel ödeten, bedel ödeyecek.

Bu meseleden dolayı şu anlarda yer altı şehirleri bile bedeller ödediler, ödüyorlar ve daha da ödeyecekler.

Bundan sonra böyle… Herkes eş zamanlı olarak belasını bulacak, sürü de dahil…

Ben size “İstanbul’u yıkamazsınız” demiyorum. Geçmişte de böyle bir iddiam olmadı. Ben size “Beni yıkamazsınız” dedim ve dediğim gibi de oldu. Ben yıkılmadım ama geçen süreç boyunca çok sayıda yer altı ve yer üstü şehri yıkıldı. Ölülerin sayısı belli değil. On milyonlarcadan az değil ama ne kadar üzerinde olduğunu bilmek mümkün değil.

Bakıyorum, yine de cahilliğinizden, şeytanlığınızdan, pisliğinizden zerre kadar taviz vermiş de değilsiniz. Burnunuz hala sürtülmemiş. Bu da sizin tercihiniz ve anlaşılıyor ki yeni yeni şehirlerin başınıza yıkılması gerekiyor.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya