O bende yok…

Biliyorum, herkes benden iyi ve ümit verici bir şeyler yazmamı bekliyor ama o bende yok. Ben her ne olursa olsun gerçeklikten ayrılmam, mantığımı arka plana atmam. Görünen köy kılavuz istemez. Bunların hala burunları havada, hala gerçekçilikten uzak şekilde değerlendirmeler ve konuşmalar yapıyorlar. Kabine değişmediği gibi, bir tek bakan bile görevinden alınmamışsa ve alınmayacaksa, halkı yatıştıracak bir tek mantıklı ve güven veren açıklama yapılmamışsa, kim, ne şekilde iyi bir şeyler olacağını bekleyebilir ve yazabilir.

Daha önce yazdığım gibi, en kısa sürede 16’yı göreceğiz. Oralarda biraz durur ya da yavaşlar mı emin değilim ama oralarda bile kabine değişmemişse ve doğru düzgün kararlar alınmıyor ve açıklamalar yapılmıyorsa 20 lira ve üzerine çıkacağı da kesin. Tekrara gerek yok, sokakların karışacağı da kesin. Peşi sıra pek çok büyük sıkıntıların yaşanacağı da kesin…

Ha bir de şu gerçeğinden cihazların bile ayırt edemediği sahte dolar basma işinin içinde hükumetin/Tayyip’in olduğu da kesin… Karşılıksız Türk lirası basılarak çoktan piyasaya dağıtıldığı da kesin. Bu vahim hataların, kısa vadede çok ama çok daha büyük ve yıkıcı tesirleri olacağı da kesin. Kara paraları daha da fazla keseceğimiz ve nakit sıkıntısının daha da fazla artacağı da kesin. Bankalar krizi de mevduatlara el konulması da kesin.

Siz en iyisi bu hükumetle ilişiği kesin… Devrilip yıkılıp gitsin ve bütün hükumet mensupları dahil ilgili herkes toplanıp alınıp yargılansın. Benim iktidar hırsım hiç yok, böyle bir enkazın başına geçmem ve geçmek isteyenlerin de önünü kesmem. Kırmızı çizgilerimi aşarlarsa, hele bir de LGBT ve aşı deyip dururlarsa onları da ezerim.

İstesem şu anda sahaya da inerim, kurtarıcı da olurum, iktidarı da alırım, neler neler yaparım. Dünyada hiçbir güç unsuru buna mani olamaz. Hepsini istediğim şekle çoktan getirdim. Ben baştan beri hep samimiyetle söyledim. Dini/manevi arka planı olmasa, bu kadarını bile yapmazdım, bu mücadeleyi vermezdim. Devletin başına geçmek mi, aklımdan geçirmezdim. Şimdi de hiç talip değilim ve kesinlikle geçmeyeceğim ama taraflara tavsiyem o dur ki beni buna zorlamasınlar.

Mehmet Fahri Sertkaya

Kanal İstanbul yanında sönük kalır

Dünya genelinde balıkçılık büyük darbeler aldı ve pek çok ülkenin denizlerinde adeta balık yok. Bu sene de balığın Türkiye’de bol olduğuna dair çok sayıda haberler yapıldı ama bu hava kısa sürdü. Acı gerçekle yüzleşildi. Deniz balıkçılığında onlarca sene daha kriz yaşanacak ve bu da çoktan kesinleşti.

Dünyada ve Türkiye’de balık çiftliklleri kuranlar ve çiftlik şartlarında balık yetiştirenler çok var. Bu, uzun zamandır yapılıyor. Lakin söz konusu balık çiftliklerinin şartları çok kötü. Çiftlik balıkları sağlıklı değil. Son zamanlarda Mısır devleti de çok büyük bir balık çiftliği kurdu ama oralarda su hep durgun su gibi ve suyun kirliliği, bakteri birikmesi, balıkların hastalanması, insanlara da hastalık bulaştırması gibi büyük sorunların önüne geçilemiyor. Üstelik gezen tavukla gezmeyen tavuk arasında nasıl sağlık ve lezzet farkı varsa, gezen balıkla gezmeyen balık arasında da var.

Bir de balık çiftlikleri sahil şeritlerinde kurulduğu için su yeterince temizlenmiyor, bakteri birikiyor, kötü koku çevreyi de rahatsız ediyor ve balık çiftlikleri ile o bölgelerde yaşayanlar davalık/mahkemelik oluyor. İnsanların çoğu, çiflik balıklarından uzak durmak istiyorlar. Bu sorunu aşmak için daha açık denize doğru balık çiftlikleri kuranlar oluyor ki bunlar da çoğunlukla fırtınalarda dağılıyorlar ve balıklar elden kaçıyor. Ya da bir deniz vasıtası çarpıyor ve aynı sonuç yaşanıyor. Üstelik bu işi açık denizde yapmanın maliyeti/masrafları da daha yüksek oluyor.

Oysa… Türkiye bu sorunların tamamını kolayca aşan ve çiftlik balıklarına bakışı tamamen değiştiren bir ülke olabilir. Belediyeler ya da büyük yatırımcılar, sahile yakın yerlerde büyük araziler kullanarak, tepe bakışıyla sürekli S yapa yapa ilerleyen, toplam uzunluğu kilometreleri bulan balık kanalları açabilirler. S şeklindeki bu kanalın sadece baş kısmında deniz suyu girişi olacak. Deniz suyu kanallara aktarılmadan önce, denizden çekilirken yabancı maddelerden, çöplerden arındırılacak. Kanala tertemiz su pompalanacak ve kanalın sonuna kadar sürekli akıntılı su olması sağlanacak. Bu sayede suyun ısısı da iyi şartlarda olacak. Hiçbir yerde durgun su olmayacak. Su, kanalın en sonunda atılırken de ayrıca arıtılacak ve denize de tertemiz su bırakılacak. Bu sistemin enerjisi güneş panelleri ve rüzgar türbinleri üzerinden kolayca ve fazlasıyla sağlanacak.

Kanalların derinliği 100 ya da 150 metreyi bulacak. Eni de mümkün olduğu kadar geniş olacak. Bu sayede toplamda çok büyük bir balık yetiştirme alanı olacak. Üstelik bu sayede belediyeler 7/24 denizleri temizlemiş de olacaklar. Böylelikle önümüzdeki on yıllarda deniz balıkçılığının normale dönmesi için gerekli büyük adım da atılmış olacak. Zaman zaman bu tesislerde elde edilmiş on milyonlarca yavru balık denizlere bırakılacak ve bu da denizlerdeki balık sorununu aşmakta büyük bir adım olacak.

Burası o kadar temiz, o kadar ferah olacak ki kanalların S’lerinin arasında kalan toprak kısımlarda bol bol ağaçlar, oteller, restoranlar bulunacak. Çiftliğin bir kısmında halkın haftanın her günü gelip taptaze balık yiyebileceği hoş mekanlar/tesisler de olacak. Hatta piknik için izin bile verilebilir ve giriş ücretli olacağı için bu bile ayrıca büyük gelir getirir. Belediyeler yurt içine ve dışına bol bol balık satabilirler ve gerçekten çok büyük gelir elde edebilirler. Türkiye’de bu işi çok basit şartlarda ve düşük imkanlarla yaptığı halde sık sık haberlere konu olan ve dünyanın onlarca ülkesine balık ihraç eden firmalar var. Çünkü dünyada onlarca senedir gerçekten büyük bir balık krizi var.

Böyle tesislerin inşa maliyeti çok büyük değil. Aslında sahil şeridinde çok büyük arazilerin bu işe kullanılması da gerekmiyor. Sahil şeridinde az bir kısmı olsa ve geri kalan büyük arazi daha içeride olsa da bu sistem çok hoş olur.

Ayrıca… Bu kadar geniş, derin ve uzun kanallara güneş vurdukça hep nemli hava oluşur. Bu kanalların iki tarafına, daha önce anlattığım ve havadan su elde eden nem alma cihazlarından bol miktarda döşenirse, aynı anda temiz, içilebilir su da bol bol elde edilmiş olur.

Bir yandan kolayca balık yetiştirilir ki deniz balıkçılığının önü büyük kriz ve bu sistemi kuranlar çok büyük kazanırlar. Bir yandan kolayca balık ve balık ürünleri satışı yapılır. Bir yandan oteller, tesisler üzerinden iyi para kazanılır. Bir yandan da temiz su sayesinde büyük gelir elde edilir ki önümüzde büyük bir susuzluk, kuraklık dönemi olduğu düşünülmelidir. Bir kere masraf edip inşa ettikten sonra işletme maliyeti çok çok düşük olacaktır.

Belediyeler ve büyük holdingler, Kanal İstanbul gibi, hiçbir zaman yapılamayacak ve çevreye, devlete, millete fayda sağlamayacak projeler yerine, bu gibi çok yönlü ve gerçekten herkese faydalı projelere yatırım yapmalılar.

Böyle bir tesisi hakkıyla kuran ve işleten bir belediye başkanının önündeki seçimleri kaybetme ihtimalini pek düşünemiyorum. Şehrine böyle güzel ve faydalı bir tesis kurulmuş hangi insan o belediyeden memnun olmaz.

Bu projeyi daha çok yönlü hale getirmek de mümkün ve bu halini yaparken de çok incelikleri gözetmek mümkün. Hepsi zihnimde çoktandır hazır ama o kadarını da yazmayayım…

Böyle bir projeyle, topraklarının büyük kısmı çöl olan ama bir şekilde bir denize sahili olan ülkeler, kısa sürede yemyeşil ülkeler haline getirilebilir. Bir yanda yeşillik ve serinlik bir yandan da bol bol deniz ürünleri ve bunları yiyerek yetişmiş sağlıklı bir nesil… Buradan elde edilecek gelir o kadar büyük olur ki koca ülkenin yeşillendirilmesi bedavaya gelebilir.

Düşünüyorum da Türkiye, Suriye, İran, Irak, Tunus, Cezayir, Fas, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan, Türkmenistan, Kazakistan başta olmak üzere onlarca ülke hem yeşillik oranını kolayca artırabilirler hem de ekonomilerine büyük faydalar sağlayabilirler.

Mehmet Fahri Sertkaya

Köpek Boji

Artık herkesin duyduğu, bildiği şu köpek Boji, bir proje olabilir.

Uzaylı türlerin elinde, insan ya da hayvan, herhangi bir canlının birebir görünen ve davranan biyonik robotunu yapabilecek teknoloji binlerce senedir var. Buna rağmen binlerce senedir bazı gerçek insanların ve hayvanların vücutlarına, çok ileri teknoloji ile imal ettikleri çipler takabiliyorlar.

Söz konusu çipler takıldıktan sonra vücutlarda iz, işaret görünmüyor. Kesikler ya da delikler tamamen ve kısa sürede iyileşiyor. Bu çiplerle gerçek insanların ya da hayvanların duyduğu her şeyi duyabiliyor, gördüğü her şeyi görebiliyor, onların duyu organlarından veriler çekebiliyorlar. Onların beyinleriyle irtibat kurabiliyor ve onları zihin kontrolü altına alarak, talimatlar vererek istedikleri gibi davranmalarını sağlayabiliyorlar.

Böylelikle, hayatın her yerinde, insanların arasında rahatça gözetleme, dinleme, izleme faaliyetleri yapabiliyorlar. CIA’daki biyonikler bu işleri çok iyi biliyorlar ve Türkiye de dahil olmak üzere istedikleri her ülkede böyle projeler kullanıyorlar. Belki de düşman gördükleri gizli servislerin ya da teşkilatların mensuplarını da toplu taşıma vasıtalarında bu şekilde taramalar yaparak arıyorlardır. Ya da başka başka maksatları da olabilir.

Bir şey iddia etmiyorum. Konu hakkında sahada bir çalışmamız olmadı ama Boji de bunlardan biri olabilir. Ülkemizdeki teknoloji seviyesi de Boji’nin böyle bir proje olup olmadığını meydana çıkartmaya yeter. Bence Boji sağlam bir kontrolden geçirilmeli, hatta bundan sonrasında şüpheli bütün insanlar ve hayvanlar, vücutlarına zarar verilmeyecek şekilde kontrol edilmeli.

Böyle insanların ve hayvanların vücutlarına takılan gelişmiş uzaylı çipleri, uçaklardaki kara kutulara benzer çalışma sistemine sahiptiler. Sağlamdırlar, korumalıdırlar, hemen yanmaz ve kırılmazlar. Her şeyi kayıt ederler. Şifreli giriş koruması da vardır bunlarda… Kara kutulardan farklı olarak bu çipler, içinde bulundukları vücudun sinir ağına, beynine komutlar da verebilirler. Yani çift taraflı çalışırlar. Sadece veri çekip kayıt etmezler ve icap ettiğinde sinyal verip komuta ederler. Bu çipler de uzaktan ve kablosuz olarak bağlanılarak gizli servisler ve uzaylı taraflarca kontrol edilirler.

Vücut canlı kaldığı sürece bu çipler faaliyetlerine kesintisiz devam edebilirler. Ara ara vücutların açılmasına ve çipe enerji verecek bir şeylerin takılmasına ihtiyaç yoktur. Acil durumlarda, en çok da böyle insanlar ya da hayvanlar fark edildiğinde, çip üzerinden intihar komutları gönderilir. O insan ya da hayvan, zihnin kontrol edilerek, ne olduğunu anlayamadan bir arabanın ya da trenin altında kalabilir. Ya da yüksek bir yerden kendini atabilir.

Mehmet Fahri Sertkaya

Deprem silsilesi

Daha önce yazmıştım. Yanardağları çok ileri bilim ve teknoloji kullanarak uzaylı türler faaliyete geçiriyorlar. “Çok daha fazla yanardağ faaliyete geçirilecek” de demiştim ve öyle de oldu, oluyor.

Yanardağların faaliyete geçmesiyle fay hatları arasında bağlantılar var. Faaliyete geçen bir yanardağı, yakınındaki fay hatlarını gerebiliyor ya da kırılmasını sağlayabiliyor. Fay hattı bulunmayan yerlerde fay hatları oluşmasını sağlayabiliyor. Bazı yerlerde zemin boşaltılabilmiş de oluyor. Bu kısmın teknik izahı uzun gider ve bilim adamlarının işi…

Bu maksatla da uzaylı bazı türler dünyamızda çok sayıdaki yanardağları peş peşe faaliyete geçiriyorlar. Çünkü deprem silsilesi yaşanmasını da planlıyorlar. Suni depremler yaptıktan sonra, o kaos ve korku ortamında, sözde bilimsel açıklamalarda, ‘çok sayıda yanardağın uzun zamandır faaliyette olmasını, yaşanan seri depremlerin olağan sebeplerinden biri’ olarak ifade ettirmek istiyorlar.

Dünyada içilebilir su kaynaklarının akıl almaz ve bilimsel olarak izah edilemez bir hızla kurumaya, yok olmaya devam etmesi ne kadar suni bir iş ise, önümüzdeki deprem silsilesi de o kadar suni olacak. Bir an gelecek ki HAARP da denilen elektromanyetik saldırıların yapılmasına bile ihtiyaç kalmayacak.

Bu gerçek açıkça bütün uzmanların ve devlet yetkililerinin gözleri önünde iken, ekranlara çıkarak aksine konuşmalar yapan kişiler ya tehdit ve baskı altında konuşuyorlardır ya da insanlık düşmanı denilebilecek kadar ahlaksız, namussuz kişiler olmuşlardır. Ya da biyonik robotlardır. Aksi durumda, dini ve siyasi tercihleri ne olursa olsun, hangi milletten/ırktan olursa olsun, namuslu bir bilim adamının bu konuda bu gerçeklerden başkasını söyleyebilecek hareket sahası kalmadı. Her şey açıkça gözlerinin önünde… 19 Mart 2021’de Kartal’da yaşanan şeyin suni olduğunu kesin şekilde bildikleri kadar, dünyanın dört bir yanında yaşanan binlerce şeyin de suni olduğunu kesin şekilde biliyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya