Etiket arşivi: Baykar

Haydi Antepliler! Namus günüdür


Analar da böyle erkek doğurur

Haydi Antepliler! Namus günüdür

Tayyip’in PKK ile ve ABD ile ve İsrail ile olan bütün bağlantıları meydana dökülecek.

Süfyan, Süfyan, Süfyan…

Hakkari, Van, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Antep, Kilis, Maraş, Adana, Antalya, Muğla…

TSK’nin üst kademelerindeki rütbeli hainlerin, o PKK teröristlerinden bile beter teröristlerin ve hainlerin kaçmalarına izin verilmeyecek.

O Baykar’dan ve o damat ile çevresinden her kime denk gelinirse, hemen orada sıkılacak. Fotoğrafları çekilerek ABD resmi hesaplarına atılacak.

“Bakın biz Türkler de bu sizin adamlarla fotoğraflar çektik. Evet hareket/aksiyon düşük, ölmüş gibi duruyorlar öyle değil mi? Lakin yine de sizin çekip paylaştığınız fotoğraflardan daha etkileyici değil mi? Siz galiba burayı Irak zan ettiniz, öyle mi?” notu yazılacak.

Hayır hayır…

– Türkiye AB ve ABD ile kuvvetli ilişkilerini daha doğru ifade ile eskiden olduğu gibi basit bir emir eri olmayı sürdürmüyor. Türkiye, AB’ne de NATO’ya da ABD’ye de Rusya ile Çin’e de İngiltere ile İsrail’e de aynı anda ayar çekiyor, yön veriyor ya da onların çaresizlikten kendi kabuklarına çekilmesini sağlıyor.

– Türkiye hızla bir bölgesel güç olmuyor. Hızla dünyanın tek ve gerçek süper gücü oluyor. Türkiye, dünyanın ticari, siyasi, askeri, dini dengelerini istediği yönde değiştirebiliyor.

– ABD’nin bu bölgede siyasi ve askeri gücü neredeyse kalmadı. Neyi, nasıl korusun… Son kalanlar da muhtemelen burada kalacaklar, hiç ABD’ye dönemeyecekler. Buralar onlara mezar olacak. Bazılarının mezarları bile olmayacak.

Her gün her gün dünyanın o malum ülkelerinde ısmarlama/talimatlı sözde haberler yayınlanıyor. Sözde siyasi analizler yayınlanıyor.

İyice rezil oldular. Türkiye’deki hainleri, bir İngiltere övüyor, bir ABD övüyor, bir Fransa, bir Yunan, bir Çin, bir Rusya övüyor, sonra diğerleri de övme rüzgarına katılıyor.

Kendilerine çalışan şu baştaki hainler iyice sönüp yok olmasınlar diye, neler uyduracaklarını, neler yazacaklarını, neler konuşacaklarını şaşırdılar. İyice abarttılar ve açık oldular. Ahmakça halde olanlar bile, bunca haberi görünce “Ne dönüyor, bunlar bizim başımızdaki kişileri neden sürekli övüp duruyor?” diyebiliyor.

Sadece Tayyip, Hakan Fidan için değil, Mehmet Şimşek için de hep aynı oyun, onlarca ülkenin ittifakıyla oynanıyor.

Ortada hiçbir şey yok. Çoktan batmış bir maliye var. Para da yok, yatırımcı da yok, güven de yok, ümit de yok. Bu enkazı kaldırmaları da imkansız. Lakin aynı basın, medya oyunları ile hala övdükçe övüyorlar, şu milleti oyaladıkça oyalıyorlar.

Bütün bunların karşısına çıkıp “Yeter kardeşim, yeter. Daha kaç sene oynatılacağız? Şu memleketin haline bir bakın. Her gün değil, her saat bile kıymetli ve daha fazla zaman kaybetmemeliyiz. Zaman geçtikçe acılar, sorunlar, bataklar devleşiyor. Bütün sistem, bütün oyun ifşa oldu işte? Batılılar ve doğulular, kuzeyliler ve güneyliler bu alçakları neden övüyor? Çünkü hepsine birden çalışıyor bu alçaklar ve hala milletimizi oyalamak, her şeyimizi peşkeş çekmek peşindeler.” diyecek bir gerçek muhalefet partisi ve lideri de yok.

Oyun oyun içinde dönüyor ama hepsi de kendini kandırıyor. Mehmet Şimşek’in görüşeceği bankalar, şirketler ve patronlar bile batak, kendilerine bile faydaları yok. Hala tek ümitleri burada bu hain adamlarının başta kalması, bir şekilde İstanbul’un hakkından gelinmesi ve acilen kara para işlerinin tekrar açılması…

Bu da bir hayal… Dünya genelinde binlerce nükleer bomba patlayacak olsa bile, dünya üzerinde hayat kalmayacak olsa bile kara para işleri boğulmaya devam edilecek, yolları açılmayacak. İnsan ve organ kaçakçılığı yapan ya da bunlara yardım ve yataklık eden hiçkimse hayatta bırakılmayacak. Terör örgütleri kuran ve kullanan ve bu süreçte bunlara yardım ve yataklık eden hiç kimse hayatta bırakılmayacak.

O İngiltere vatandaşı Çingene hain Mehmet Şimşek’in görüşeceği kişiler hep organ ve insan kaçakçıları, hep terör örgütü kuran ve kullanan kişiler.

Onların paraları olsa bile Türkiye’de geçmeyecek. Hiçbir gerçek yatırımın içinde on milyonda bir bile hisseleri olmayacak. Bundan sonra bu Türkiye’de çevresinde İblis’in ve Deccal’ın hükmü geçmeyecek.

Fukuşima nükleer santralinin radyoaktif suyu, ABD’li yetkililerin iddia ettiği gibi zararsız ise…

Bu güne kadar o su neden bu kadar büyük bir sorun olmuş ve imha edilememiş?

Japonya o suyu alıp kendi ülkelerinde toprağı, bitkileri sulamada kullansın. Öncelikle de şehirlerdeki ağaçları sulasınlar. “Bakın, ne kadar temiz su. Hiç zararı yok. Şehir içinde ağaç suluyoruz bu suyla ama biz balıklar vitamin alsınlar diye okyanusa dökmeyi tercih etmiştik. Herkes bizi yanlış anladı.” desin?

Ya da ABD bunu yapsın?

Ya da ABD’liler, şeytanlıktan başka bir şeye çalışmayan o çenelerini kapatsınlar. Binbir türlü pis işi beraber çevirdikleri Japonları sıkıntıdan kurtarmak için, dünyanın gözleri önünde ve resmi yetkiye/sıfata sahip adamları üzerinden yalanlar anlatmayı kessinler. Dünya insanlığına ve gezegenimize kötülükler yapmayı kessinler.

Bir tane bile düzgün, dürüst, insanlığa faydalı işi yok mu şu Amerikanın? Hep mi şeytanlık kardeşim, hep mi şeytanlık? Bu nasıl bir ülke, kuruluş aşamasında başlarında İblis mi vardı, sancağı/bayrağı iblis mi dikti?

Dünyanın nükleer santrallerden de ABD denilen şeytanlık merkezinden de acilen kurtulması gerekiyor.

Radyoaktif suyun okyanusa dökülmesi hususunda, sadece Japon yetkilileri açıkça savunan ülkeler değil, sessiz ve tepkisiz kalarak bile Japonya’ya destek veren, meydan veren ülkeler de vahim suçlar işliyorlar.

Çokça zaruret oluşmadıkça, sığınmacı denilen işgalciler belediye otobüslerine bile bindirilmeyecekler. Ana yolların kenarlarından yürüyerek Türkiye dışına çıkacaklar. Araç, mazot/benzin, personel masraflarından kaçınılacak. Bu sürüngenlerin devletimize ve milletimize daha fazla masraf çıkartmalarına izin verilmeyecek.

Ana yoldan dışarı çıkanları dövüle dövüle yeniden ana yola atılacak.

Hiçbirine bir gram ekmek ve su da verilmeyecek. Kendi ceplerindeki paralarla alsınlar. Parası olmayana da parası olan sözde sığınmacılar alsınlar. Sıfıra yakın masrafla atacağız bu kan emici sülükleri…

Bu yığınlardan İran’a sürülecek olanları, sınırda İran güçleri tarafından durdurulursa, İranlı yetkililer sadece bir kez ikaz edilecek. Sonra onlara sıkılacak. Harp çıkacaksa bile sıkılacak, sınır açılacak. “Bunları başımıza siz bela ettiniz. Sizin üzerinizden bizim ülkemizi işgale geldiler. Sınırlarınızı korumadınız, şimdi mi sınırlarınızı korumaya kalkıyorsunuz? Böyle yaparsanız Türkiye’ye açıkça harp ilan etmiş sayılacaksınız” denilecek.

Şu andaki uygulama tersine dönecek. Sığınmacı denilen işgalciler için içeri Türkiye içine girmek yasak, Türkiye dışına çıkmak serbest olacak.

İsteyenlerin batı yönüne gitmelerine izin vereceğiz. Yunanistan ve Bulgaristan askerlerinden ve polislerinden, sivil sığınmacılara sıkanlara da açıkça sıkacağız.

Başımıza yıklan bütün bu pis işlerin içinde Bulgaristan da var, Yunanistan da var. Onlar da hak ettiklerini yaşayacaklar. Oradan sonraki batı tarafında neler olursa olacak, karışmayacağız. Sözde sığınmacılar tekrar Türkiye’ye doğru sürülürse, sürülenlerden önce sürenlere sıkacağız.

Kiminle harp çıkıyorsa çıksın… Şuradan şuraya adım atamaz haldeki ABD ve NATO da neyi denerse denesin. İsterse peş peşe onlarca nükleer bomba patlasın. Burası Türkiye, Çingene devleti değil. Sınır tanımaz, ar ve namus tanımaz, devletini bile tanımaz, harpten bile kaçan onursuz sığıntıların ülkesi değil.

Türkiye temizlenecek, temizlenmesini istemeyen iç ve dış hain ve düşman unsurlar da temizlenecek. Bu kadar…

Gazi Antep’te Fatma Şahin meydan yerde linç edilecek. Benzerleri de aynı muameleyi görecek. Bütün siyasetçilerin, Bohçalının dahi evi/evleri halk tarafından basılacak. Bütün sözde siyasi partilerin bütün sözde teşkilatları, binaları halk tarafından basılacak.

Asker, polis asla müdahale etmeyecek. Meclis halk tarafından ele geçirilecek. Büyük bir mahkeme salonuna acilen çevrilecek.

Rütbeli ya da rütbesiz olan hiçbir asker ve polis, halka karşı şiddet sergilemek, güç kullanmak hatta kurşun sıkmak yönünde emir veren amirlerini dinlemeyecek. Bu emri kulağı ile duyduğu ya da yazılı ve imzalı emri gözleri ile okuduğu anda, emri vereni oracıkta boğacak, parçalayacak. Ahirette ne vebali varsa benim üzerime olacak.

Dünya hukukunda da itiraz edebilen varsa, ben mekanımda olacağım, beklerim.

Bakalım NATO, bakalım ABD üsleri, bakalım ABD’nin sözde büyük elçisi, aynı anda Türkiye’deki kaç bin tane hainin yardımına yetişebiliyor, kaçını halkımızın elinden alabiliyor. Bakalım birkaç gemi, böyle hadiselerin yaşandığı anlarda ne kadar işe yarıyor.

Sığınmacı ihbar hattı kurulacak. Her şeye rağmen bir şekilde Türkiye’de kalabilmiş olan sözde sığınmacıları vatandaşlarımız derhal ihbar edecekler. Kolluk kuvvetleri de derhal ihbar edilen yere intikal ederek gerekeni yapacaklar.

Sözde sığınmacıları kiralık evlerinden çıkartmamış ve ihbar etmemiş olduğu tespit edilen vatandaşlara çok ağır para cezaları kesilecek.

Bu güne kadar “Türkiye’ye nasıl girilir, Türkiye’de sığınmacı olarak nasıl kalınır, Türkiye’den vatandaşlık nasıl alınır, pasaport nasıl alınır” tarzı yayınları açık kimlikleri ile yapmış olan kişiler derhal tutuklanacaklar. Ağır ceza mahkemelerinde vatana ihanet suçlamaları ile tutuklu yargılanacaklar.

Acilen yapılacak kanun değişikliği ile insan kaçakçılığının her türlüsüne idam cezası getirilecek.

Olağan üstü hal ortamı geçildikten sonra, Türkiye’nin kara ve deniz sınırlarından kaçak geçmek isteyen istisnasız herkese uyarı atışı yapılmaya başlanacak. Uyarı atışına rağmen sınırlarımızı ihlal etmek isteyen istisnasız herkese sıkılacak, vurularak öldürülecekler. Cesetleri ile de ilgilenilmeyecek. Kamuya masraf çıkartılmayacak.

Meydan yerde kalmış ve çürümeye başlamış olan cesetlerin görüntüleri sosyal mecralar üzerinden dünyaya yayılacak. Türkler paylaşımlarının altına “Artık Türkiye’nin başında sizlere çalışan hainler yok. Ülkemize kaçak girmeye kalkarsanız, sonunuz şu görüntülerdeki kişiler gibi olur. İsrail’in, ABD’nin, İngiltere’nin sinsi planları bozuldu. Canını seven sınırlarımızdan uzak dursun.” yazacaklar.

TÜSİAD dedikleri ihanet ve şer merkezinin mensuplarına ne olmuş?

Acayip şeyler duyduk. Kararlar almışlar, bundan sonra zaruret olmadıkça o patronlar iş yerlerine gitmeyeceklermiş. Uçak, helikopter hatta arabaya bile binmeyeceklermiş.

Doğru mu bunlar?
O hain, o mason, o satanist, o kara paracı patronlar, metafizik sinyalleri radyo dalgaları ile mi karıştırıyorlar? Metafizik sinyallerin bir kişiyi doğrudan öldürmesi ya da kazaya sevk etmesi için herhangi bir aracın içinde olmaları bile gerekmiyor.

Yürürken düşüp kafalarını yere sert vurdurmak, banyoda ayaklarını kaydırmak, zihin kontrolüne alarak balkondan ve çatıdan hem de tamamen intihar görünen şekilde attırmak, gerçek metafizikçiler için işten bile sayılmaz.

En büyük güvenlik tedbiri, organ ve insan kaçakçılığını bırakmak, sığınmacı dediklerini savunmayı ve burada tutmayı bırakmak, Ankaranın arkasından çekilmekti ama yapmadılar. Şimdi evlerinde oturarak mı korunabilecekler?

Evler basılacak evler? Milyonlar günlerce evlerine girmeyecek, “nerede o hainler ve alçaklar” diye diye her yeri basacaklar?

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Türkiye Keşmir meselesinin tarafı değil

Hindistan’dan yana da Pakistan’dan yana da değil. Türkiye, Pakistan ile de dost, kardeş ve müttefik bir ülke değil.

Bunun aksine olarak, kim her ne söylüyorsa, dünyadan hiçbir taraf, o söylenenleri ve söyleyenleri dikkate/ciddiye almasın.

O Baykar denilenlerden hiçbiri ama hiçbiri sağ kalamayacak.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Ali Babacan Baykar ile danışıklı dövüşüyor

Yerin dibine geçmiş ve köşeye sıkışmış vaziyetteki Baykar’ı ve Selçuk Bayraktar’ı, danışıklı dövüşle yükseltmeye oynuyor.

Babacan ayrıca çok ifşa olmuş vaziyetteki Kemal Kılıçdaroğlu ile Ümit Özdağ üzerinden dikkatleri de dağıtmak istiyor.

Ayıca, gündem meşgul edilerek Sinan Ateş cinayeti/gündemi de kapatılmak isteniyor. Bohçalı’ya ve çetesine de can simidi atılmış oluyor.

Bunların hepsi zaten bir şekilde Londra’ya çalışıyor.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

İyice sıktılar, bir test lazım


O Selçuk Bayraktar’ın bu teknik işlerde gerçekten iyi seviyede olan birinin karşısında canlı yayına çıkartılması, önceden kendisine verilmemiş olan teknik sorulara canlı yayında cevaplar vermesi gerekiyor. Fırsatını bulmuşken canlı yayında uzun uzun kendi sahasına dair anlatımlar yapması gerekiyor.

Bir sözlü yoklamaya çekilmeli ve gerçekten onda iddia edilen o vasıflar, bilgiler, tecrübeler var mı ve iddia edildiği kadar zeki/akıllı bir kişi mi, bütün toplum görmeli.

Ben vaziyeti beş dakika bile idare edemeyeceği kanaatine sahibim. Ne zaman ilm-i sima ile Selçuk’un kodlarını okumak/değerlendirmek istesem “Bu sima, bu karakter, her akşam kahvehanede taş dizmeli, kadın kız temalı ve bol kahkahalı, bol övünmeli sohbetler yapmalı. Çayhane sahibi bile ona veresiye çay vermemeli, güvenmemeli.” diyorum. Bu hususlarda aldanıyor muyum, yoksa isabetli miyim, görmek, öğrenmek isterim. Herkes de artık şu Baykar balonunun patlamasını istiyor. Devlet gücüyle yapılan reklamlar, övgüler, dayatmalar iyice gerdi milleti…

Vurgunun, soygunun, yalanın, kara para aklamanın da haddi hesabı yok zaten…

Haydi o Selçuk çıkıp “Ben buradayım, isteyen herkesle canlı yayına çıkarım. Bu sahada gerçekten söz sahibiyim, eğitimliyim, bilgiliyim, tecrübeliyim. Hakkımda söylenenler uydurma/üfürme değil. Devlet medyasında ve şakşakçı takımının basın ve medyasında anlatıldığı gibi biriyim. Hiç abartı yok. İtibarıma, kariyerime de laf ettirmem. Türk milletini de hiç dolandırmadım. Ülkedeki çocukların yarısının et, süt, yumurta nedir bilmediği ve yatağa aç girdiği şu zamanda ben, tüyü bitmemiş yetimlerin paralarını/haklarını da çalmadım. İngiltere ile de doğrudan ya da dolaylı yollardan bağım, paslaşmam yok. Ukrayna’ya olan yakınlığım ise tarihe olan merakımdan geliyor. Ne bileyim, değişik bir alaka duyuyorum Ukrayna’ya… Gizli Ermeni falan da değililm. Ben gerçek İHA’lar, SİHA’lar yaptım. Benim projelerimi TOGG sahtekarlıkları ile, ATAK sahtekarlıkları ile karıştırmayın. Onursuzun, gurursuzun, nitelikli dolandırıcının teki de değilim. Herkes ne konuştuğunu yazdığını bilecek. Yoksa hiç değilse hukuk yoluna gider, davacı olurum. Yeter artık, daraltmayın beni.” desin. Diyebiliyorsa desin de görelim…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Yalanlar ve gerçekler

Kıyafet kreasyonu gibi isim

Şu gibi sözde operasyonların hepsi numara. Hepsi aldatıcılık. Hepsi ihanet. Hepsi kara para işleri. Hepsi ekranlara oynama…

Erhov mudur, Yerhov mudur, şu İngiliz ve Amerikan piyonu pislik herifi, sözde Rusya elçisini, ayağımın altında dolaştırmayın, alın. Benden söylemesi…

Dalga geçiyorlar

“Hani nerede savaş? Nerede kullanıldı/kullanılıyor bu kadar askeri araç, mühimmat? Bu kadar büyük paralar nasıl dönüyor?” dedim ya…

Film seti gibi, ısmarlama birkaç noktayı yalandan vuruyorlar. Sonra da böyle haberlerini yaptırıyorlar.

Çin’in korona palavraları akla, mantığa, bilime ne kadar aykırı ise, Rusya-Ukrayna arasında savaş ya da özel askeri operasyon olduğuna inanmak da akla, mantığa, bilime, insanlığa o kadar aykırıdır.

Şu halde susan, gerçekleri yaymayann gazeteciler bile insan sınıfından sayılamazlar. Çünkü bebekler, çocuklar, genç kızlar, genç kadınlar kaçırılıyor. Çünkü organlar için insanlar parçalanıyor. Çünkü bunları o sözde dünya liderleri, danışıklı dövüşerek yapıyorlar.

Tahıl koridoru diye bir şey yok. Bitti o iş… Bundan sonra bu palavrayı dillendireni bile görmek istemiyorum. Ukrayna’nın da Rusya’nın da Avrupa’nın da NATO’nun da gemileri, boğazlarımızdan geçmeyecekler.

Sadece askeri gemiler değil, kara para işlerinde az ya da çok kullanılan hiçbir gemileri geçmeyecek. Geçmeyi deneyenler ibret-i alem olacaklar.

Şu andan itibaren, sadece bu bölgede ve çevremizdeki denizlerde değil, dünyanın herhangi bir yerinde olsa da Tayyip’le, Bohçalıyla, Soysuzla, Putin’le, Zelenski ile, İran ile, İsrail ile, İngiltere ile bağlantılı bütün gemileri ve deniz altıları avlattıracağım. Beş kuruşluk kara para işleri bile yaptırmayacağım bunlara…

Bu ülkede ve bu bölgede benimle inatlaşan herkes batacak, çökecek, yanacak, patlayacak, cehennemine de gidecek.

Her türlü pis işleri bozduracağım. Karışsın dünya, umurumda bile değil ve ben karışmasını istiyorum zaten…

Hava yolunu da bozacağım ve keseceğim.

Organcılık yapıldıkça, insan kaçakçılığı yapıldıkça, zorla fuhuş işleri yapıldıkça, LGBT ve satanistlik yayıldıkça, şu sözde mülteciler bu ülkede tutuldukça, güney Azerbaycanda karşımda duruldukça, gerekiyorsa bütün dünyayı aynı anda yakacağım, batıracağım, çökerteceğim.

Kara denizde, şurada, burada, hiçbir yerde doğalgaz çıkarttıkları yok. Çıkartacakları da yok. İngiltere izin vermez ve çıkartamazlar. Palavralar anlatıyorlar.

TOGG diye bir araba yok ve sahtekarlıkta sınır tanımıyorlar. Fabrikası da sahte. Milleti kandırmak için, milletin parasıyla akıl almaz masraflar, şovlar yapıyorlar. Üstelik ülke tepe taklak devasa bir mali krize koşuyorken bunu yapabilecek kadar şeytanlar…

Hür Kuş diye bir uçak yok. Hür jet de yok. Hepsi de teneke… Yıllar önce bile Güney Kore’den basit eğitim uçakları aldılar. O vakit de güya Hür Kuş’u yapmışlardı. Güney Kore basını “Türkler eğitim uçağı yapamadı” diye manşetler attı.

1930’da Türkiye’de tek kişinin gayretiyle bile Hür Kuş yapılabilmişken, bu zamanda devlet imkanlarıyla Hür Kuş’u yapamadılar. Aslında yaptırmadılar. Türkiye’nin böyle şeyler yapmasına müsaade yok. İngiltere ve İsrail bu hainlere izin vermez.

Bu meselede de zarar, ziyan, batak, yalan, dolan haddi aşmış vaziyette. Bunu oynarken bile ayrıca vurgun vurup kahkahalarını atıyorlar.

Baykar diye bir firma yok. O bir hokkabazlıktan ibaret İngiliz firması.

Senelerce uğraşıp, elli ya da yüz tane mühendisle çalışıp güya yaptıkları uçakları, üç gerçek mühendis bir araya gelerek 3 aya kalmadan yapabilirler. Üstelik sınırlı imkanlarla…

Dünyada sessiz bir devrim yaşandı, yaşanıyor. Sadece 20 sene öncesine kıyasla bile her şey değişti. Her şey çok kolaylaştı. Artık insanlar evlerinin garajlarında uçak, jet uçak, yarış arabası, denizaltı yapabiliyorlar. Üstelik, teknik eğitimli insanlar, bunları profesyonel kalitede yapıyorlar.

Çünkü bilgisayarların gücü uçtu… İnternet her yere yayıldı, her şeyin ilmi ve tekniği internette bulunur oldu. Teknik üniversiteler bile internetten eğitim verebilir oldu. Görsel destekli teknik eğitimler bile internette aldı yürüdü. Teknik çizim programları çocuk oyuncağı oldu. Çok kolaylaştı. Çok hızlandı. 3B yazıcılarla artık ev, araba, her şey yapılabiliyor.

Bunlar ise koca devlet imkanları ile hala seksen milyon insanla dalga geçiyorlar. Baykar da yapılan hiçbir şey yok. Zaten her parçayı başka yerden topluyorlar ve dünyada artık her şeyin parçası, birkaç alternatifli olarak var. Büyük bir rekabet ortamında, uygun kalite ve uygun ücretle satılıyorlar. Elektronik deseniz, lego gibi bir şey oldu. Onun da programları, cihazları her yeri sardı. Yapay zekalar artık yazılım yazıyorlar. Elektronik cihazları anlıyorlar ve hemen devrelerini çizip veriyorlar. Devre elemanlarını sınıflandırarak, hangi devre elamanının nereye montajlanacağını şekilli gösteriyorlar. Yani temel elektronik bilgisi olanlar bile çok ileri seviyede elektronik cihazları yapabiliyorlar.

Robot kol denilenler ucuzladı ve her yere yayıldı. İmalat bantı denilen şeyleri binlerce şirket rekabetle yapar oldu. Her yer mühendis doldu.

Senelerdir Baykar da Baykar, İHA da SİHA diye diye dalga geçiyorlar. Arka plandan kara para işleri, ihanet işleri zirve yapmış gidiyor.

Güya “Akıncı” yapmışlar. Teneke, üçkağıt, hiçbir şey yaptıkları yok. Adı bile gizli Ermeni şifrelemesi. Sizin anladığınız manaya gelmiyor o ad…

Güya milli piyade tüfeği yapmışlar, Almanlardan çalıntı. Güya Atak helikopter yapmışlar, o da İtalyanlarla ortak üçkağıt projesi… Adı “Atak” da gizli Ermeni şifrelemesi.

Döndürülen/çevrilen vurgunun, soygunun, dolandırıcılığın, oyalamanın, kandırmanın, ihanetin haddi hesabı yok. Geçen zaman milletin aleyhine işliyor. Faizler katlanmış gidiyor. Türkiye faiz ödemeleri ile de onca devleti, milleti besliyor. Millet aç yatıyor, çocuklar peynir nedir, süt nedir bilmeden büyüyor. Bir de İngiltere ve İsrail öyle istediği için, bu millet sınırları içindeki on milyondan fazla bedavacıya bakıyor. Üstelik onlar birinci sınıf, millet ikinci sınıf insan muamelesi görüyor.

Türkiye şu anda, şu büyük açlık/yokluk/felaket halinde bile, en az 15 ülkeyi besliyor.

İnternet, elektrik, dağal gaz, su, vergiler, ek vergiler, verginin vergisinin vergisi, onların faizleri, devletten alınacak her hizmette ödenen ek ücretler derken, her kalemde vahşice soyuyorlar. Bir liraya verilecek hizmet bin liraya veriliyor. Milletin parasıyla, vergisiyle yol/köprü yapılıyor, oradan üç beş türlü farklı vurgun daha yapılıyor. Dünyanın en berbat internet hizmetini, en pahalıya veriyorlar. Peşkeş çekmedikleri devlet işletmesi ve değerli arazi kalmadı, nerede özelleştirme gelirleri? Bunca şey yetmiyor da adliyelerden ve trafik polisleri üzerinden herkese para cezaları yağdırıyorlar. Vatandaşa az ceza kesen memuru yerinde tutmuyorlar. Dürüst memura vatan haini muamelesi yaptırıyorlar. Toplanan ve yurt dışına aktarılan paralarla, her beş yılda bir yeni devlet kurulur ama onlarca senedir bir tane sorunumuz bile çözülmüyor. Hala hazinede para yok ve paramızı çalan ülkelerden güya faizli kredi alıyoruz. O kısımda da kaç türlü daha kazık yiyoruz. Bir yandan da “Okula aç giden çocukların sayısı çok arttı. Hiç değilse bir öğün yemek verilsin” diye tartışmaların içine çekiliyoruz. “Neden arttı kardeşim, sorunlar neden temelinden çözülmüyor, nedir mani olan” diye tartışmamıza bile izin vermiyorlar. Şimdi çocuklara yemek vermek iddiasıyla, hem beş para etmez yemekleri yedirecekler hem de oradan da ayrıca vurgun vuracaklar. Bunlar insan değiller, canavarlar, muzır varlıklar.

Kanımıza kadar, iliğimize kadar, organlarımıza kadar sömürüyorlar. Sonra başımızdaki bu hainler devrilmesin diye dünyada onlarca ülke danışıklı dövüşler sergiliyorlar.

İngiltere, İsrail, ABD, NATO oyundan düşürülüyor, bu defa Putin ve Rusya kartını oynayarak bunları Türkiye’nin başında tutmak için çırpınıyorlar. Yanına da Çin’i veriyorlar.

Çünkü bunlar devrilerek gerçek Türkler ve Müslümanlar Türkiye’nin başına gelirse, dünya genelinde oturup ağlaşacaklar. O gün bile bitecekler.

Aylardır korkudan titriyorlar, şu Güney Azerbaycan’da 45 milyon Türk hürriyetini ilan edecek diye. Bir kere Türkiye’de konuya temas bile etmiyorlar. Basını, medyayı, sosyal medyayı sansürlüyorlar. Lafa gelince de en büyük Türkler ve Müslümanlar bunlar. Lanet olsun bunlara da bunları arkalayanlara da…

Dünyanın her yerine benzin döker cayır cayır yakarım, bu kahpe düzeni, bu şeytanlaşmış sistemi yine de yakarım, yıkarım.

Herkes alsın gardını, çıkartıyorum 3. dünya savaşını…
Sabrım buraya kadardı.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi