Etiket arşivi: Tur-i Sina

Tin Suresi’nde aslında nelerden haber verilmiş?


Artık, doğru/isabetli manayı vermenin zamanı gelmedi mi?

Tin suresi aslında neler hakkında? Tin suresinde aslında neler haber verilmiş?

İncir kelimesi, delik, oyuk ve çukur demek ki dünyanın çekirdeği hariç, geriye kalan kısmına Tin suresinde “İncir” denilmiş.

Zeytun ya da zeytin kelimesinin kökeni Akadçaya ve Sümerceye dayanıyor ki ikisi de Türk dilleri. Bu hususta da derin araştırma yapmaya hiç vaktim olmadı. Belki araştırılmıştır, belki de şimdiden sonra araştırılır. Süryanicedir bu Zeytin kelimesi, çünkü Arapçanın, İbranice’nin, Akadçanın, Sümercenin asıl hali Süryanice… Hepsi Süryaniceden çatallaşarak ayrılmış ve kısmen değişmiş diller.

En doğrusunu Allah bilir ama benim anladığım o ki Zeytin meyvesinin asıl mühim kısmı çekirdeği. Asıl hikmetli kısmı ve çok şifalı kısmı da çekirdeği.

Zeytin kelimesinin kelime manasına net bir şey demek mümkün olmuyor ama onun da Süryaniceden yayılmış ve “çekirdek” manasına gelen bir kelime olduğu anlaşılıyor.

Tin suresinin 1. ayetinde incirin ve zeytinin üzerine yemin edilmiş ve ardından 2. ayette ise Tur-i Sina’ya yemin edilmiş.

Tur-i Sina’yı yıllardır anlatıyorum. Gayr-i müslimlerin “Babil kulesi” olarak bildikleri şey o… Gerçek manasıyla bir dağ değil.

3. ayette ise “güvenilir, güvenlikli beldeye” yemin edilmiş. Yıllardır yazıyorum ki orası İstanbul.

Yıllardır yazıyorum ki hz. Mehdi İstanbul’da yani gerçek Kudüs’te zuhur edecek.

Bu konularda uzman olanlar, bu hususları kitap hacminde bilgi ile bile anlatabilirler. Ben, yol göstermek için, bir yandan canlı yayında okuma yaparken özetle yazıyorum.

İncir meyvesinin özellikleri incelenek ve dünyanın mantosuna ve yer kabuğuna benzedikleri, o hayrete düşürücü benzerlikleri ve hikmetleri anlatılacak. Bilimsel verilerden istifade edilecek.

Ardından zeytinin çekirdeğinin bilimsel özellikleri ile dünyanın çekirdeğinin bilimsel özellikleri birbirlerine bağlanarak izahlar yapılacak. Hayrete düşüren gerçekler meydana serilecek.

Devamında Tur-i Sina’ya dair şaşırtıcı gerçekler anlatılacak ve konu İstanbul’a ve hz Mehdiye bağlanacak.

Tin suresinin devam eden ayetlerinde insanın çok yüksek ahlaka ve manevi derecelere de erişebileceğine… Lakin çok düşük derekelere de düşebileceğine ve yaratılmışların en sefili olabileceğine de temas edilmiş.

Yoldan çıkmayan insanlara ecir/sevap, mükafat verileceğine, yoldan çıkanlar için “zamanı gelince” bir cezalandırma günü olacağına temas edilmiş.

Yine bu sure ile de hz peygambelerimiz teskin ve teselli edilmiş ve onun peygamberliğini yalanlayanlar tehdit edilmiş.

Daha önce de alakalı pek çok paylaşım yaptım. Kur’an-ı Kerim’de, yaklaşık olarak yazıyorum, yüzün üzerinde ayet-i kerime, ahir zamanda gelecek hz Mehdi’nin yapacakları ile alakalı…

Kıyamet zan edilen bazı tasvirler bile, kıyamet öncesi yaşanacak büyük cezalandırma zamanıyla alakalı. O “saat”in çok ama çok büyük bir felaket olacağı anlaşılıyor. Karia suresi bile bu konularla alakalı. Sure sure bakıldığnda, pek çok surenin müstakil olarak bu “cezalandırma” zamanı ile yani “saat” ile alakalı olduğu anlaşılıyor.

İşte o “saat”in, en az beş bin yıl yıldır hiç yıkılmadan devam etmiş olan İblis’in çağının yıkılacağı zaman olduğu ve o son süreçte yaşanacak büyük afetler olduğu anlaşılıyor.

O “saat”in yaşanmasına hz Mehdi vesile olacak. Tur-i Sina vesile olacak. Zeytin ve incire yani dünyanın çekirdeği ile onun dışındaki tabakaya müdahale olacak. O vakit tek güvenli belde İstanbul olacak.

Hazret-i Allah, bir şeyin üzerine yemin etmişse, o çok değerli bir şeydir, çok hikmetli bir şeydir.

Binlerce sene sonra karanlık çağ kapanacak, güneş yeniden doğacak, küfrün hakimiyeti yıkılacak ve bunun yaşanması için son darbeler vuruluyorken “saat” yaşanacak.

İşte bu kadar mühim hadise o “saat” denilen hadise…

O “saat”, dünyanın hakimiyetinin İblis’in elinden alınması ve hz Mehdi’nin eline geçmesi vakti.

Artık ben bu kadar anlattım, konunun uzmanları detaylıca anlatırlar, eğer işlerine gelirse, nefislerini yenebilirlerse, baskıları ve tehditleri göğüsleyebilirlerse…

Şu da var

İncir yani oyuk, delik denilince dünyanın çekirdeği…

Zeytin denilince dünyanın çekirdeğinin üzerindeki tabakalar kastedilmiş de olabilir. Bu kısmın netleşmesi için bu diller üzerine çok ileri seviyede uzman olan kişilerin söz söylemesi gerekiyor.

Daha önce de bu konuda yazmıştım. Zeytin ve incir denilince, maddenin temel yapı taşı olan atoma da işaret var. Atomun çekirdeği ile çekirdeğin etrafında dönen kısımlarına da temas var. Buradan da bakınca bu ayetlere biraz daha farklı manalar da verilebiliyor.


Ayet-i kerimede, dünyanın çekirdeğinin de tıpkı Tur-i Sina ve Tabut-u Sekine gibi ölümsüz olduğuna, korunduğuna, belki de yüzlerce milyar yıldır olduğu gibi yüzlerce milyar sene sonra bile varlıkta kalmaya devam edeceğine delalet var.

İçinde bulunduğumuz güneş sisteminin normal/olağan bir güneş sistemi olmadığını onlarca sene önce keşfeden bilim adamları, isabet ettiler.

Bu güneş sistemi de bu güneş de bu gezegenler de sıradan, alelade değiller.

Bu güneş sistemi ve en çok da üzerinde yaşadığımız bu gezegen, dinin merkezi olarak yaratıldı.

İnsanlık tarihi boyunca yani hz Ademden bu yana, dinin merkezi bu dünya, bu gezegen…

Lakin daha önceki Adem babaların devirlerinde de merkez bu gezegen ve bu güneş sistemiydi.

18 bin alemin yani… “Bir trilyon üzeri bir trilyon” kaç ediyorsa… En az o kadar sayıda gezegenin ve onların üzerlerinde yaşayan ümmetlerin yani başka insan türlerinin dini merkezi de bizim gezegenimiz.

Bu sayı, “yüzlerce trilyon üzeri yüzlerce trilyon” da olabilir. Uzay o kadar büyük ki başını sonunu, sınırlarını tahmin bile edemiyoruz. Trilyonlarca gökada yani galaksi olduğunu tahmin ediyoruz. Nispeten küçük gökadaların her birinde bile trilyonla güneş/yıldız sistemleri var.

Yani uzayda trilyonlarca gökada ve her bir gökadada trilyonlarca güneş sistemi var. Güneş sistemlerinin neredeyse tamamında bir ya da daha fazla sayıda gezegen var. Ortalama her güneş sisteminde, üzerinde hayat bulunan birer gezegen bulunuyor olsa bile, üzerinde hayat bulunan gezegenlerin toplam sayısı, insanın aklını zorlayacak kadar çok. Ya her güneş sisteminde ortalama beş, on ya da yirmi gezegende hayat varsa?

Üzerinde hayat bulunan bütün bu gezegenlerde hem insanlar var hem de cinler var.

İnsanların da cinlerin de fiziki şekilleri, gezegenden gezegene farklılık gösteriyor. Lakin hepsi de bildiğimiz manada insan ve cin…

Sadece kabuk, kaporta, şekil değişik. Ruhlar insan ve cin…

Bunların hepsi dinden mükellef… Çünkü hepsinde akıl nimeti var. Bunların hepsi Kur’an-ı Kerim’de hitap edilen topluluklar.

Bizim dünyamız, bu kadar büyük, büyüklüğü akıllara sığmayan bir sistemin dini merkezi.

Bizim dünyamızda doğmuş, dünya hayatını bizim dünyamızda yaşamış olan peygamberlerin pek çoğu, başka alemlerde/gezegenlerde de tasarruf sahibi oldular. Lakin son peygamber hz. Muhammed, bütün alemlerin son ve tek peygamberi…

18 bin alem ifadesi, çokluktan kinaye yani “sayılamayacak kadar çok” demek. İşte sayılamayacak kadar çok sayıda olan bu kadar alemin akıbeti, bir kişiye bağlı.

O kişi, bu merkez gezegeni binlerce sene sonra tabiri caizse “fabrika ayarları”na geri döndürecek olan hz. Mehdi…

Hep anlattım, hz İsa dahi, o kadar yüksek rütbeli bir peygamber olmasına rağmen, hz Mehdi’nin zamanında neler olacağını, nasıl sevaplar kazanılacağını öğrendiğinde, ömrünün uzatılmasını ve Mehdinin devrinde yaşamayı istedi. Duaları kabul edildi, dünyevi sebeplerine uyduruldu, akış ona göre yaşandı ve vefat etmedi. Binlerce senedir bu günleri bekliyor.

Hz Mehdi gelmeyecek, binlerce sene sonrasında karanlık çağı yıkmayacak olsaydı… Şimdiye çoktan kıyamet kopacaktı. Peygamberimiz de dünya hayatını teşrif ettikten, mücadelesini verdikten ve üzerine bir zaman geçtikten sonra kıyamet kopacaktı. Lakin o mehdi gelecek diye kıyamet dahi tehir edildi.

Hz üstazımız Süleyman Hilmi Tunahan (ks) bu meselenin üzerinde çok durdu. “Bu din ihya edilirse, kıyamet tehir edilir” dedi.

Şimdilerde, o “saat” yani devranın dönmesi, devrin değişmesi hadisesi yaşanınca… Bu, sadece bizim gezegenimizle ve güneş sistemimizle ve gökadamızla alakalı bir gelişme olmayacak. 18 bin alemi alakadar eden, onların da akıbetini belirleyen bir gelişme olacak.

Çünküüüü… Hz Mehdinin ömrü uzun olacak. Kıyamete daha çok zaman var. Hz Mehdi bu güneş sistemini değil sadece, uzaydaki pek çok yerleri de ihya edecek. Oralarda da hidayetlere vesile olacak. Oralarda da zulmü, küfrü, göz yaşını bitirecek. O iblis, bütün bunları ve daha fazlasını biliyor ve bu nedenle kahrediyor. Allah biliyor doğrusunu, belki de hz Mehdi, üç bin ya da beş bin sene yaşayacak.

Belki de dünyanın ve kainatın son sahnesinde, kıyametin kopmasına ramak kala anlarda, hz mehdi ilmini ve manevi tasarrufunu kullanacak da kıyametin kopmasına vesile olacak. Bir müdahalesi ile kıyametin kopmasını sağlayacak. Belki ondan çok kısa süre önce, İblis’i elleriyle öldürecek. Çünkü İblis’in ölümsüzlüğü, hz Allah ile yaptığı sözleşme gereği, kıyamet sabahına kadar… Yoksa iblis de gerçek manasıyla ölümsüz değil. Onun işi gücü yalan, palavra, kandırma… Peşine taktıklarını türlü türlü yalanlarla kandırdı, kandırıyor.

Çok işine geldiği için, insanlar arasında da cinler arasında da reenkarnasyonu yani ruh göçü de denilen batıl inancı yaymaya uğraşıyor.

İşte bizim güneş sistemimiz ve bizim dünyamız, bu kadar merkezi bir sistem ve gezegen.

Bu kadar büyük manevi/dini ehemmiyete sahip olan bu gezegen, fiziki şartlarıyla da “sıradan” bir gezegen değil.

En doğrusunu Allah biliyor ama şu anda hala kanaatim, bu gezegenin de tıpkı Tur-i Sina, tıpkı Hacerül esved, tıpkı Tabut-u sekine ve benzeri şeyler gibi cennetten geldiği yönünde…

Bu dünyanın çekirdeğinde cennet teknolojisi işliyor olmalı.

Çünkü, daha önce dünyada yaşamış başka Ademlerin evlatları da ve başka gezegenlerde dünyaya gelmiş başka başka Ademlerin evlatları da suni gezegenler yaptılar ama bu kadarını yapamamışlardır.

Yaptıkları suni gezegenler, bu dünya hayatının teknolojisiyle sınırlıdır ve sık sık bakım, tamir, değiştirme, yenileme ve dolayısıyla emekle masraf gerektirir. Dönem dönem arıza zamanları ve büyük sorunlar yaşanır. Hatta kazalar olur ve toplu ölümler yaşanır. Bu gezegende bunlar olmadı, olmuyor.

– Gök kubbeyi yeryüzü ile birleştirmesi gerekse bile…

– Yerin altındaki çok yüksek teknolojili şehirlerde gizlice ve sinsice yaşayan, doğru düzgün yaşamayarak İblis’e kulluk eden ve dünyanın yeryüzünü de cehenneme çeviren o uzaylı insan türlerini toptan kırıp geçmesi gerekse bile…

– Bu gezegene dışarıdan müdahale etmek isteyen uzay donanmalarını dağıtıp atması ve bu sıralarda trilyonlarca uzaylı insanı öldürmesi gerekse bile…

– Dünyada kullanılan gizli uzaylı teknolojilerini işlemez hale getirmesi gerekse bile…

– Yeryüzündeki kıtaları yerinden oynatması gerekse bile…

– Nuh tufanından bile daha şiddetli ve daha kısa sürede hakim olan ama bölgesel olan afetlerin yaşanmasına sebep olması gerekse bile…

– Cinler alemini yerle bir etmesi, trilyonlarca cini feci şekilde öldürmesi gerekse bile…

– İnsanlar aleminde toplamda milyonlarca büyücüyü, meydumu, satanist ayinciyi öldürmesi gerekse bile…

– Daha önce büyük peygamberlere bile nasip olmamış olağan üstü bir manevi tasarruf kullanması gerekse bile…

Bütün bunları ve daha fazlasını yapması gerekse bile hz Mehdi, bu dünyayı kesinlikle temizleyecek.

Bu gezegende satanist, mason, kara paracı, terörist, insan ve organ kaçakçısı, büyücü, kahin ve İblis’e çalışan hiçkimseyi hiçbir ülkeyi bırakmayacak. Hepsini yok edecek.

Karanlık çağı kapatıp güneşin yani İslam güneşinin ve adaletinin doğmasını, dünyaya yayılmasını sağlayacak.

İnkar, inançsızlık, zulüm ve gözyaşı ile dolu dünyayı iman, adalet ve saadet ile dolduracak.

Bunu yapması için, insanlıktan çıkmış toplulukları/milletleri yerin dibine geçirmesi gerekiyorsa, onu da yapacak.

Bu dünya değişecek. İlahi takdir böyle…

Dünyanın çekirdeğinin kendisi zaten mucizevi özelliklere sahip ama içinde de başka başka mucizevi şeyler var.

Belki içinde “yıldız kapısı” da denilen, başka gökadalara bile kısacık sürede gitmeyi sağlayan geçiş kapıları da var.

Belki de Hızır aleyhisselamın içtiği “ab-ı hayat” yani ölümsüzlük suyu da orada…

Eğer “ab-ı hayat” da dünyanın çekirdeğinde ise, bu hiç şaşırtıcı değil. Çünkü ölümsüzlük aslında ahirette var. Cennette var. Oradaki bedenlerimiz yaşlanmayacak, yaşlılık sebebiyle veya başka herhangi bir sebeple ölmeyecek. Dünyanın çekirdeği cenetten getirilmişse, içinde ab-ı hayat da bulunmasından daha normal ne olabilir.

Daha ötesinin sorgulanması gerekiyor. Acaba cennet hurileri, başka başka cennet hayvanları, başka başka cennet teknolojileri, nimetleri var mı çekirdeğin içinde?

Sahi, şimdilerde orada dünya hayatı hala devam etmekte olan peygamberler var mıdır? Mesele İdris peygamber orada olabilr mi?

Hatta şunun dahi sorgulanması lazım. Çekirdeğin içinde geçiş kapıları varsa, onlardan biri, kişileri kısa sürede cennete götürüyor olabilir mi? Cenetteki birilerini ya da bir şeyleri kısa sürede buraya getiriyor olabilir mi

Hz İsa zaman zaman dünyaya gelerek çekirdeğe gidiyor ve orada cennet misali bir hayatta yaşıyor olabilir mi? Hatta bir süredir çekirdeğe gelmiş ve oraya kalıcı olarak yerleşmiş, Mehdi zamanını bekliyor olabilr mi?

Ara ara çekirdekten yeryüzüne çıkarak Mehdiye yardımcı oluyor olabili rmi?

“Seçilmişler” gidebiliyor çekirdeğe… Allah’ın seçtiği bazı peygamberler ve peygamber olmasalar da çok yüksek manevi derecelere ulaşmış olanlar gidebiliyorlar. Daha dünyada iken adeta cennete gitmiş, cenette yaşamış gibi oluyorlar. Görmeden iman ettikleri o şeyleri, ölüm gerçekleşmeden önce de görmüş oluyorlar.

Dünyanın çekirdeğine, İblis’in seçtiği satanist, mason, merhametsiz, kara paracı, cani, pislik, cehenmeme tıkılası kişiler gidemiyor.

Onlar, o şeytanlaşmış olanlar, o çekirdeğin içindeki sistemi ve hayatı, durugörü ile bile doğru düzgün göremiyor.

Sonra da ortada dolaşıyorlar, şu dünyanın hakimleri gerçekten kendileriymiş gibi. Neyin üzerinde yaşadıkların bile bilmiyorlar.

Tabut-u Sekine de Tur-i Sina da dünyanın çekirdeği de hz Mehdi ile metafizik irtibata, bağlantıya geçebiliyorlar. Metafizikle dahi komut alabiliyorlar

Süryanice, İbrahim peygamberin konuştuğu dil ve günümüz Türkçesinin de atası…

Süryanice, Türkçe’den başka bir dil değil.

Arapça, İbranice, Akadça, Sümerce ve daha pek çok sayıda dilin temeli de Süryanice yani Türkçe…

İbrahim peygamber kesinlikle Türktü.

Zeytin çekirdeğinin sırlarının çözülmesi neticesinde üretilecek bir ilaç, dünya insanlığının genetik kod sorunlarının çözülmesinde yardımcı/tesirli olabilir mi?

Müminun suresi 20. ayet

“Tur-i Sina’da, yağ elde edilen ve aynı zamanda katık olarak yenen ağaç yetiştirdik.”

Zeytin ağacı mı o ağaç? Zeytin ağacı ise, o halde zeytin ağacı da cennetten mi dünyamıza getirilmiş?

Hurma da cennetten mi getirilmiş?

Bu kadar güzel ve özel bir gezegende yaşamamızın arka planında, cennetten pek çok nimet getirilmiş olması gerçeği de mi var?

Galiba cennet nimetlerinin hepsi dünyanın çekirdeğinin içinde değil ve yeryüzünde de çok sayıda cennet nimeti var. Lakin o kadar bollar ki normal görüyoruz ve onların cennetten geldiğini de bilmiyoruz.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Dünyada boş yere gerçek İncil’i ve gerçek Tevrat’ı arıyorlar

Onlar ve bütün peygamberlerden kalan gerçek mukaddes emanetler, hep Tur-i Sina’nın içinde…

Hatta Musa’nın asası ve Süleyman’ın mührü bile Tur-i Sina’da. Tur-i Sina ise, bütün gök adamızdaki bütün uzay kuvvetleri bir araya gelerek saldırmak isteseler bile zarar veremeyecekleri kadar üstün özelliklere sahip…

Şu dünyamızdan birilerinin Tur-i Sina’yı bulma ve içine girme ihtimali yok, hz Mehdi, hz Hızır, hz İsa ve benzeri kişiler hariç…

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..

Kimse mani olamayacak

Şu son yayınlardan sonra dünyada dini, tarihi, siyasi ve dolayısı ile askeri ve mali sahalarda çok büyük değişmelerin yaşanmasına hiçkimse mani olamayacak. Yayınlar sansürlendiği için şu anda bu bilgiler dünya genelindeki etkili ve yetkili insanlar ve sonra halklar arasındaki küçük kesimlerde yayılıyor. Lakin kısa sürede bu sansür seti kırılacak. Bu gibi yayınlar da bu sansürü kırmaya vesile olacak. Bu nedenle, karşımızda olan tarafların fazla zamanları yok, bir şeyler yapmalılar ve bir çıkış yolları da yok. Perişan hallerdeler.

Bunun yaşanmaması, sansürün kırılmaması, bu gibi bilgilerin bütün insanlık tarafından duyulmaması için ve mevcut sistemlerinin çökmemesi için bütün dünyayı yakmayı düşünecek kadar şeytanlaşmış kişiler var dünyanın pek çok devletinin ve ayrıca dini grubunun başında…

Bundan böyle İstanbul’un denizden gelebilecek tehlikelere karşı emniyetinin sağlanması hususunda çok daha dikkatli, tedbirli, gayretli olunacak. Bunun için devletimizin kurumları ve imkanları açıkça kullanılacak.

İstanbul’daki gerçek Mescid-i Aksa, Tur-i Sina (Babil kulesi) ve daha başka başka mekanlar konuruyor. Bu şehir, dünyadaki uzaylılarda bile bulunmayan çok yüksek teknoloji seviyesiyle binlerce yıldır korunuyor ama bu, bu şehre suni deprem saldırıları yapılamayacağı, nükleer bombalar atılamayacağı manasına gelmiyor.

Sadece havadan gönderme değil, denizin içinden sinsice bir nükleer bomba getirilmesi ve İstanbul’un dibinde patlatılması ihtimali hep var. Nükleer bomba yerine, nükleer enerji ile çalışan bir denizaltının ya da nükleer füzeler taşıyan bir denizaltının “kaza süsüyle” patlatılma ihtimali de var. Bu, sadece Rusya’nın başındaki batı uşaklarının, azılı Türk ve İslam düşmanlarının yapabileceği bir şey değil. Çok daha başka taraflar da buna teşebbüs edebilirler.

Dünyanın en kadim dini ve siyasi merkezinin, İstanbul’un, yeniden dünyanın dini ve siyasi merkezi olmasını kabullenemeyecek olanlar, taşkınlık yapacaklardır ama sonunda sert kayaya çarpacaklar. Çok ama çok sert karşılıklar alacaklar.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..

Buldunuz mu İstanbul’da gerçek Mescid-i Aksa’yı?


Ya gerçek Mescid-i Haram’ı buldunuz mu?

Bekke, gerçekten de Mekke mi?

Ali İmran suresi, ayet: 96:

“İnsanlar için kurulan ilk ev (mescid, kıble), Bekke’deki, kutlu ve bütün insanlığa yol gösterendir.”

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ

“İnne evvele beytin vudia lin nasi lellezi bi bekkete mubareken ve huden lil alemin.”

Sadece bir peygamberin, hz peygamberimizin devrinde iki kıble varken, 224 bin peygamberin devirlerinin toplamında sadece bir kıble mi olmalı? Birden fazla olduğuna yani farklı farklı zamanlarda farklı farklı kıbleler olduğuna itikat etmekte bir mahzur var mı?

Kıblemiz Mescid-i Haram, ona şüphe yok… Şu andaki Mescid-i Haram’ın içindeki Kabe dediğimiz yapı, gerçekten de hz İbrahim’in inşa ettiği kabe/kıble mi? Yoksa Hz İbrahim, Mescid-i Haramın içinde başka bir yapı/kabe mi inşa etti?

Ebrehe kabeyi yıkmaya gidiyordu ya, şu gördüğümüz dört köşe, hiçbir sanat/estetik ve süs bulunmayan yapıyı mı yıkmaya gidiyordu?

Yıllar önce yazmıştım. Ebrehe’ye “Burası Allah’ın evi, sen Allah’ın düşmanısın. Bu devrin siyasi ve askeri şartları lehine görünüyor olabilir ama sen burayı yıkamazsın” dercesine, rest çekercesine karşılık veren şeyler, ebabil kuşları denen o “uçan sürü” aslında ne idi?

Onlar, ebabil denilen o “uçan sürü”, çok yüksek teknoloji ürünü araçlardı, robotlardı. Zaten Ebrehe de dünya insanı suretinde biyonik robot ya da çok gelişmiş maske kullanan bir uzaylıydı. Ordusu da normal bir ordu değildi. Moğol çapulcuları gibi, az ve sıradan görünseler de sinsice yüksek bilim ve teknoloji kullanan, çok büyük orduları kısa sürede dağıtan, çok sağlam yapıları kısa sürede çökerten bir orduydu. Onları görenler, o devirdeki diğer normal insanlar gibi teknik seviyede olan ama birlik olmuş, güç toplamış kişiler zan ediyordu.

Ebrehe kabeyi yıkmak için ilerlerken, birden karşısına çıkan “uçan sürü”, normal zamanlarda nerede duruyordu, oraları nasıl gözetliyordu? Onlar, gerçek Mescid-i Haram’da duruyor, gerektiğinde gerçek Mescid-i Haramı açıkça, gözle görülür şekilde de korumak için meydana çıkıyor ve vazife mi yapıyorlardı?

Etrafınızda metafizikçiler var mı? Kabe denilen o dört köşe yapının enerjisini sorun, size anlatsınlar o kapkara enerjiyi…

Peygamberlerin geliş sıralamasında hata yaptığımı ilan ettim ve bu hususu düzelttim. O halde, hz İbrahim devrinden bu güne kadar 15 bin hatta 25 bin yıl hatta daha fazla yıl geçmiş olabilir.

Binlerce yıl boyunca aslında neler yaşandı? Hususiyle son üç-beş bin yıl içinde neler yaşandı?

Hz. Süleyman, gerçek Mescid-i Aksa’yı İstanbul’da ya da gerçek adıyla Kudüs’te neden inşa etti?

Gerçek Mescid-i Haram, birkaç bin yıldır o Kabe dediğimzi dört duvar yapının altında, toprağın içinde mi?

Hz. İbrahim devrinde de çok yüksek bilim ve teknoloji vardı. Bu sayede Nemrud dünyayı tek devlet sistemi halinde idare edebiliyordu.

Hz İbrahim, öyle bir devirde dört köşe, hiçbir sanat değeri olmayan, hoş görüntüsü olmayan bir kıble/mescid mi inşa etti?

Gerçek Mescid-i Haram, gerçek Mescid-i Aksa gibi, harikulade bir şey mi?

Çok ama çok yüksek bilim ve teknoloji seviyesinde yapılmış, on binlerce sene bile çürümeyecek, yıkılmayacak, çok üst seviyede mimari üstünlüğü, sanat/süsleme üstünlüğü olan bir yapı mı, mescid mi?

Gerçek Mescid-i Aksa’nın muazzam bir manyetik koruma kalkanı olduğu gibi, gerçek Mescid-i Haram’ın da benzer bir manyetik koruma kalkanı mı var?

Dünyada yer altı şehirlerinde gizlice yaşayan çok sayıda uzaylı insan türü, yer altında ilerleyen ya da havada uçan gelişmiş araçlarıyla bile o kalkanı kıramıyorlar mı?

Ebrehe, bu nedenle mi uzun ve riskli yolu seçti? Herkesin göreceği şekilde ve o devrin dünya insanlarının yadırgamayacağı görünüşte/şartlarda Mescid-i Harama gidecek ve bir şekilde kalkanı kırmayı mı deneyecekti?

İsra/Miraç hadisesinde, peygamberimiz bir anda Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gitti. Sonra oradan semaya yükseltildi.

Gittiği Mescid-i Aksa, şu devirde İsrail ve Kudüs denilen yerdeki sahte Mescid-i Aksa mıydı, yoksa İstanbu’daki yani gerçek Kudüs’teki gerçek Mescid-i Aksa mıydı?

Gayr-i müslimlerin Babil kulesi dediği, biz müslümanların Tur-i Sina dediği, cennetten getirilmiş olma ihtimali bile bulunan o çok özel araç, İstanbul’daki gerçek Mescid-i Aksa’da mıydı?

Hz. Musa onunla, Tur-i Sina ile Allah’a yaklaşırdı. Yani uzayın çok üstünde, hatta yedi kat semanın da üzerinde olan alemlere/katlara mı giderdi?

Henüz ölüm gerçekleşmeden ve ruh+beden ile cennete, cehenneme bile gitti, gördü mü?

Aslında peygamberimizden önce de kendi devirlerinde miraca yükselen büyük peygamberler oldu mu?

İblis’in kandırdığı Yahudiler, peygamberimizi gereksiz yere mi yalandılar? Hz. Musa’nın zamanındaki Tur-i Sina’yı ve onunla nelerin mümkün olacağını ve sadece hz. Musa için mümkün olmayacağını, başka peygamberler içind e mümkün olabileceğini anlayamadılar mı?

Ayet-i Kerime’de geçen “Emin belde” Mekke mi yoksa İstanbul mu?

İstanbul ise, emin, güvenli, güvenilir olmasını ne/neler sağlıyor?

Mescid-i Aksa’nın ve Tur-i Sina’nın koruma kalkanları ve bazı diğer özellikleri mi?

Neden?

İstanbul’un fethi neden bu kadar mühim? Onu fethedecek komutan neden bu kadar yüce? Onu fetheden ordu neden bu kadar kutlu/üstün? Ne var İstanbul’da, nasıl bir mana, nasıl bir madde var? Nasıl sırlar ve hikmetler var?

İstanbul ya da diğer isimleriyle

Byzantion,
Augusta Antonina,
Nova Roma,
Konstantinopolis,
Kostantiniyye,
Kudüs
Çakduryan,
Kanatorya,
Aylana,
Vizenduvar

son kaç bin senedir küfrün elinde, boynu bükük ve müslümanlardan uzak?

Fasılalı da olsa toplamda on binlerce sene hak peygamberlerin idaresi ya da manevi gölgesi altında olan İstanbul/Kudüs, son kaç bin senedir İblis’in ve Deccaliyet sisteminin elinde?


– Hocam sa.

ÇOK çok hayırlı bir ruya gördüm. İngiliz uşağı suudşarın bulunduğu yer adeta beşik gibi sallandı. Salman denilen o İngiliz uşağı resmen gözleri faltaşı gibi açıldı. Etrafındakiler şimdi ne olacak ne yapıcaz dediler? Hayret etti sonra Suudi amerikada topraklar yarıldı. Yarışan topraklar o kadar derindi ki Allahım dedim bu nasıl bir deprem yaklaşık 1dakikayı bile geçti. Koskoca şehir açılan yarınların içine girip yok olacak dedim. Salman kilitlenip kaldı. Beni burdan kurtarın der gibiydi. Sonra ruyamda Tayyibi gördum. O isehalkla poz çektiriyoedu. Yine aynı şeyi gördüm maalesef TURKİYEDE bir afet gibi birşey yaşanmıştı. Ancak yine bu halk bundan hiç tesirlenmemişti. Yine gulup oynayanlar vardı. Onunla birlikte insanlar fotoğraf çektiriyorlardı ama Suudi amerikada ki o yıkım gerçekten tuylerim diken diken oldu o manzaradan sonra sıra yanlış hatırlamıyorsam Türkiyeye geliyordu

= vas

Sabırsızlıklar bekliyoruz son on küsur gündür

Acaba ilk nerede olacak diye de meraklanıyoruz

Durmadan okuyarak sinyaller de gönderiyoruz

Lakin bu bir rüya

çoğunlukla gerçek manasına gelmiyor ve tabir gerekiyor

acaba gerçekten büyük deprem ve yer çökmesi hadisesi mi yaşanacak

yoksa ani ve çok büyük bir gelişme mi yaşanacak

Hep dediğim gibi, rüyalarda görülen depremler çoğunlukla gerçek manasına gelmezler. Ani ve çok büyük/mühim bir gelişme yaşanacağını haber verirler.

Rüyada deprem Suudi Arabistan denilen suni devlette yaşanıyor. Çok geniş alanda, çok derin yarılmayla ve çok uzun süreli olak yaşanıyor. Bu da bir anda gelişecek ve duyulacak olan hadisenin çok derinden sarsan, çok şiddetli sarsan ve bütün Suudi Arabistan’ı hatta oranın dışında olan insanları da alakadar eden bir konu olduğunu gösteriyor.

Suudi Amerika da dediğimiz o suni ülkenin son birkaç asırdır İngilizler tarafından yönetildiğini… Biz müslüman Türklerin elinden de İngiliz oyunları ile alındığını… Oraların bizim kadim topraklarımız olduğunu… Oralardaki Vehhabi/Selefi sapık inançları da İngilizlerin ve masonların yaydığını…

İngiltere’nin asırlardır İblis’in yeryüzündeki şer merkezlerinden biri olduğunu, aynı zamanda uzaylı Deccal’ın da merkezi olduğunu herkes biliyor.

Lakin herkesin bilmediği ve tam olarak yerine oturtamadığı gerçekler de var ki bu türlü oyunlar, ihanetler, tuzaklar, o Suudi Amerika’da sadece son birkaç asırdır yaşanmıyor. Son birkaç bin senedir oralarda durmaksızın oyunlar oynandı.

Gerçek Kudüs olan İstanbul bile dönüştürüldü, bambaşka bir havaya büründürüldü, dün türetilmiş olan doğu Roma ve Rumlar, sanki tarihin büyük kısmı gibi, en yüce kısımlarından bir kısmı gitti yutturuldu.

Eş zamanlı olarak Suudi Amerika’da ve en çok da Mekke tarafından kabullenişler yönlendirildi, tuzaklar kuruldu. Çok zulümler, çok katliamlar yapıldı. Yine eş zamanlı olarak, şu anda resmen Kudüs denilen şehirde de çok oyunlar oynandı. Sonunda sahte bir Mescid-i Aksa dahi yapıldı.

Evet… Yerin altında çok yüksek sayıda farklı şehir devletinde yaşayan onlarca farklı uzaylı insan türü olduğunu çözemeden ve meydana seremeden…

Bunların, son birkaç bin senede yer yüzünde gizli gizli, sinsi sinsi neler çevirdiğini bilemeden…

Hiç kimse dünya insanlığının son birkaç bin senedeki gerçek tarihini yazamaz.

Son birkaç bin senedir hep tartışılan ama bir türlü sonuca ulaşmayan tartışmalarını da bitiremez.

Gerçek Mescid-i Aksa’nın İstanbul’da olması, gerçek Mescid-i Haram’ın sahtesi ile aynı konumda ama yerina altında olması, ilk bakışta bile çok sarsıcı gerçekler. Lakin, bununla bağlantılı olarak dünyada on binlerce şey/kabulleniş peş peşe yerinden oynayacak, değişecek, yıkılacak.

İşte bu, böyle, bu kadar büyük ve derin bir deprem…

Bu rüyada yerin yarılması, üstelik derinden yarılması, o bölgede oynanan oyunların, kurulan tuzakların, gizlenen şeylerin meydana çıkması demek…

Kabullenişlerin değişmesi, mevcut düzenin/sistemin değişmesi demek…

Rüyada birinin mezarını açmakla, bir bölgede yerin yarılması, aslında aynı manaya da gelir.

Yer yarılmasının depremle birlikte olması, bunun çok aniden, çok sarsıcı şekilde yaşanması demek.

Hiç şüphe yok ki şimdiden sonra tartışmalı binlerce meselede hakikat kısa sürelerde ve tartışılmaz netlikte meydana çıkacak. Zincirleme bir reaksiyon misali bir süreç yaşanacak.

Bu sadece müslümanların sarsılışı değil. Müslümanlar da çok sarsılacaklar ama hemen sonrasına yüzleri gülecek. Kendilerini Yahudi bilenler ve kendilerine hristiyan denilenler, temelden sarsılmalar yaşayacaklar. Dürüst olanlarının hepsi, oynanmış olan oyunları kabul edecekler ve İslam dinini tercih edecekler.

Zaten yer yarılmasının bir tabiri de “iman etmek”tir.

Şehir de gerçek manasına gelmiyor. “Rüyada şehir görmek, bahsi geçen bu zatın donanımlı, bilgili ve her bakımdan üstün bir kimse olduğunu anımsatır. Rüyayı gören kişinin bu şahsın birikimlerinden faydalanacağına, kendisinden ne öğrenilebilirse kişinin yanına kâr kalacak bu birikimin bir hazine niteliğinde olduğuna işaret eder. Aynı zamanda bu rüya ilme, fenne ve diğer aklî bilimlere merak duymaya, kişinin hayatını etkileyecek kararlara imza atarak önemli gelişmelerin önünü açmaya alamettir.”

Suudi Amerika’da bu çok ani ve çok sarsıcı gelişme yaşanınca, sonra sıra Türkiye’ye gelmiş rüyada… İkinci bir ani gelişen ve çok ses getiren gelişme olacak. O gelişme, Suudi Amerika’daki mesele ile alakalı/bağlantılı olacak ama bu defa ani gelişmenin merkezi Türkiye olacak.

Akademi Dergisi:
Anlatması çok uzun, hem de çok karışık ve herkesin anlayamayacağı meseleler. Ben sonucu da açıkça yazayım, şu yukarıdaki rüyanın ikinci kısmı da başlamış olsun…

Hem cinler, hem uzaylı insanlar da çalıştırılarak, çok yüksek teknoloji kullanılarak, hayran bırakacak bir mimariyle ve sanatla inşa edilen gerçek Mescid-i Aksa, çok çok büyük ihtimalle şu siyah çember içine aldığım alanın bir yerinde…

Gerçek Mescid-i Aksa’nın, o siyah çember içindeki alanın, Üsküdar ilçesi sınırları dahilinde kalan kısmında olması ihtimali, Kadıköy ilçesi sınırları dahilinde kalan kısmında olması ihtimalinden çok daha yüksek. Yine de bu, henüz kesinleşmiş bir bilgi değil. Lakin çok çok yüksek bir ihtimal…

İblis ve ona tabi olmuş uzaylı Deccal sistemi, gerçek Mescid-i Aksa’ya inat, onun çok yaklaşık olarak karşısına düşen tarihi yarımdaya Ayasofya’yı yaptırmışlar. Onu da kata, katıştıra, uydura uydura kutsallaştırmışlar. Arada bir de İstanbul’un fethi diye tiyatro sergiletmişler. Hz. Mehdi tarafından fethedilecek İstanbul’u, numaradan kendi adamlarına feht ettirerek de hadislerde belirtilen şeylerin yaşanmasını önlemeye, kaderi bozmaya çalışmışlar.

Biz de Ayasaofya hakkında kandırılan kişilerdendik ama her ne vakit bir şeyin yanlış olduğunu anlasak, ne kadar sarsıcı olursa olsun, o yanlışlardan dönük. Dürüstlüğün gereği bu…

Hz Mehdi, bu şehri, binlerce sene sonra İblis’in hakimiyetinden/elinden alacaksa ki alacak, o halde kesin olan şey şu ki İblis’in hakimiyet sembolü olan Ayasofya yıkılacak, gerçek Mescid-i Aksa meydana çıkartılacak.

Sonra yine başkenti İstanbul olan bir dünya devleti sistemi tesis edilecek.

Sadece Ayasofya değil, sahte Kabe de yıkılacak ve gerçek Kabe meydana çıkartılacak.

Hadis meali: “Kâbe’yi, kısa/cılız bacaklı bir Habeşli yıkar.” 

(bk. Buharî, Hac, 47,49; Müslim, Fiten, 57-59).

Rüyada Resim Çektirmek
Rüyada resim çektirmek, gizli bir düşmana delalet eder. Rüya sahibinin dost sandığı sinsi bir düşmanı olduğuna ve yüzüne gülüp aslında arkasından kuyusunu kazmaya çalıştığına tabir edilir. Bu kişi rüyada resmi çeken kişi olarak değerlendirilir.

Rüyada Resim Çekmek
Rüyasında resim çektiğini gören kişi, öğreneceği bir bilgi hakkında çok şaşıracak tabir yerindeyse küçük dilini yutacak demektir. Bu bilgi muhtemelen önemle herkesten saklı tutulmuş kişisel bir bilgidir.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

Kıyametten önceki kıyamet – Beklenen saat

Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın, Akademi Dergisi Telegram kanalında parça parça yaptığı paylaşımların derlenmiş halidir.

Zilzal suresi, sadece kıyamet sırasında yaşanacakların bir kısmını haber vermiyor. Zilzal suresi, kıyamet kopmadan önce yaşanacak ve herkesin “Ne oluyor, kıyamet mi kopuyor” diyeceği büyük afetleri de haber veriyor.

Zilzal, şiddetli sarsıntı manasına geliyor. Bu “sarsıntı” aslında çok derin manalar anlatıyor.

Zilzal suresi, Dabbetü’l arz ile yani hz Mehdi ile alakalı surelerden biri…

Dabbetü’l arz, insanlara doğruları anlatacak, onları İslam dinine davet edecek, onlara yoldan çıktıklarını ve helak olacaklarını anlatacak. Bir süre sonra da yeri yerinden oynatacak.

İşte Zilzal suresinin bir manası/tefsiri de o anlarla alakalı. Daha önce tekrarla anlamıştım sayhaları, manevi/metafizik tasarrufu çok yüksek olan zatların neler neler yapabildiklerini…

Hatta kıyametin kopmasının bir sayha ile olacağını, surun üflenmesinin de bir sayha olduğunu anlatmıştım. Sayha ile cisimlerin atomlarının birbirlerinden ayrılacağını, sonra ikinci sayha/sur ile cisimlerin atomlarının tekrar birleşeceğini de anlatmıştım.

Dabbetü’l arz da böyle şeyler yapacak ama daha önce büyük peygamberlerin elinde bile görülmemiş bir manevi/metafizik tasarrufla bunu yapacak.

O vakit kıyamet kopmayacak ama insanlar kıyametin kopmakta olduğunu zan edecekler.

Ayette geçtiği gibi, yeryüzü, yer kabuğu, içindeki ağırlıkları dışarı atacak. Buna epeyi alim “Ölülerin mezarlarından çıkartılması” demişler. Oysa o, kıyamet koparken değil, kıyamet koptuktan sonra ikinci sur üflenerek bütün alemlerin eski haline gelmesinden sonra olacak.

Ahir zamanda yaşanacakları haber veren ama açıkça haber vermeyen yüzlerce ayet-i kerimeye ve yüzlerce hadis-i şerife isabetli yorumlar yapamadıkları gibi, bu ayete de yapamamışlar.

Anlaşılıyor ki yer yüzünün çok sayıda noktasında eş zamanlı ya da yakın aralıklı ve çok şiddetli afetler olacak. Bunun neticesi olarak yerin altından bir şeyler, yerin üstüne çıkmış olacak.

Ayetlerin devamında, Allah’ın yer kabuğuna vahyettiği, yer kabuğunun dile geleceği, her şeyi gözler önüne sereceği de haber verilmiş.

En doğrusunu Allah bilir. Bunlar, manası açık/kesin olan ayetler değiller. Lakin anladığım o ki dabbetül arz, yer kabuğunu, yer altı şehirlerinin üzerine yıkacak. O sırada yerin altındaki çok sayıda yer altı şehrinde hem büyük çökmeler, toplu ve feci ölümler yaşanacak, hem de o şehirlerin kalıntıları gözler önüne çıkacak.

Aynı anlarda yeryüzündeki dünya insanları arasından da çok ama çok yüksek sayıda kişi ölecek. Onlar da zaten yerin altındakilerin istediği gibi dinsizleşmiş, namussuzlaşmış, şeytanlaşmış, LGBT sapıklığına bulaşmış, aldıkları nefes bile zarar hale gelmiş kişiler olacaklar. Arada iyi insanlardan da ölenler olacaktır ama onlar çok çok az bir orana sahip olacaktır.

Yine en doğrusunu Allah bilir ama anladığım o ki o şiddetli yer sarsıntısı ya da sarsıntıları o kadar büyük afetler olacak ki dünyanın etrafındaki manyetik koruma kalkanını bile bozup dağıtabilir.

Dünyamızda binlerce senedir yer altı şehirlerinde gizlice yaşayan uzaylı insan türleri, ellerindeki gelişmiş teknolojiye rağmen o koruma kalkanını bozamadılar ve buradan kaçıp gidemediler. Burada dünya insanlığını rahat bırakmadılar. Her kötülüğü yaptılar, yapıyorlar. Hem de şeytanlaşma seviyesinde yapıyorlar.

Anlaşılan o ki Nuh peygamber zamanındaki tufan afetine de çok benzerlikleri bulunan bir süreç yaşanacak.

Dünya nüfusunun çok çok büyük bir kısmı, insanca yaşamamak için inat ettikçe, kötülükleri bırakmadıkça, sonunda topluca helak olacaklar.

Metafizik kabiliyetleri olan insanlar, son yıllarda, hem rüyalarında hem de durugörü ile, dünyada çok büyük afetlerin yaşanacağını, bazı ülkelerin ya da kıtaların bile deniz suları altında kalacağını görüyorlar. Belki de zaman çok yaklaştığı için çok sayıda metafizikçi, birbirlerinden habersiz şekilde aynı şeyleri görüyorlar

Hep anlatmıştım, Nuh peygamber zamanında afet yaşanınca, dünya nüfusu çok azaldı, bir avuç dünya insanı kaldı. Onlar gemi ile tekrar gezegene dönerken yanlarında başka ümmetler yani başka insan türleri de geldiler. Bu hususta ayeti de paylaşmıştım. Nuh aleyhisselam ile birlikte dönenlere başka başka ümmetler denilmiş.

Bu defa da Nuh Tufanı benzeri bir afet yaşanacaksa, o kadar büyük bir afete dünyanın çekirdeğinde çok büyük sorunlar sebep olabilir. O sorun nedeniyle de kaf dağı da denilen manyetik koruma kalkanı bozulur. Dost unsurlar da düşman unsurlar da gezgenimize gelirler.

Zaten Ye’cüc ve Me’cüc’ün ikinci kere gelip dünyaya saldırmaları da o kalkanın kalkması sayesinde mümkün olabilecek.

O kadar kirli ki şu dünya, söz konusu şiddetli sarsıntı, yere batmalar, ifşalar, hikmetli hadiseler, devasa acılar bile dünyada nizamın sağlanmasını tam olarak sağlamayacak.

O nedenle, devamındaki süreçte bir de Ye’cüc ce Me’cüc gelerek dünya insanlığını yok etmek isteyecek. Hz. Mehdi, Hz İsa ve etraflarındaki bir avuç gerçek müslüman, Tur-i Sina’ya binerek o saldırıdan korunacaklar. Orada da Nuh peygamber zamanındakine benzer bir hadise yaşanacak.

Zan ediyorum ki o kısımlara daha asırlar var ama dabbetül arz, yer kabuğunun neredeyse tamamında yaşanacak şiddetli sarsıntı, yerin altında ve üstünde milyarlarca kişinin kısa sürede helak edilmesi hadisesi çok yakın. Sanki burnumuzun ucunda imiş gibi, o kadar yakınmış gibi geliyor bana…

Zilzal suresi de hz. Muhammed (sav)’ın saadetli asrında indirilerek, yerin üstündeki ve yerin altındaki satanistlere bir ikaz ve aynı zamanda bir rest çekiş olan surelerden biri…

Hazret-i Allah, iblis’e tabi olanları, günümüz deyişiyle Ankebut Ağına dahil olanları, insan da olsalar cin de olsalar, dünyalı da olsalar uzaylı olsalar, çok sayıda sure ve ayet ile ikaz etti, tehdit etti.

Onların tamamını ve hadis-i şeriflerin de söylediği şeyi herkes anladı. Ahir zaman, hz. Mehdi, çok büyük bir mücadele, sonradan hz. İsa’nın bu mücadeleye dahil olması, Ankebut Ağı’nın çok şiddetli acılarla, helaklarla yok olması…

Birkaç işi bir arada yaparak yazdığım için, kesinlikle yazma hataları olmuştur. En geç birkaç saat içinde bakar, düzeltirim

Dünya ile senkronize halde ilerleyen çok ama çok yüksek sayıda başka gezegen ve insan türleri olacak.

Kalkan kalkınca gezenimize hep gelip gidecekler. Büyük hürmet gösterecekler.

Bu, binlerce sene önce hz. Zülkarneyn devrinde de yaşanmıştı ve Ye’cüc ve Me’cüc yani yeşiller ile griler, bunun böyle olmasına çıldırmışlardı. Şiddetli İslam düşmanı olan, şiddetli sömürgeci olan kavimlerdi. Ahir zamanda, yani şimdilerde bu yine böyle olacak.

Bu defa dünyanın idaresi yine bir Türkün, hz Mehdi’nin elinde olacak. Yine bütün dünya tek devlet olacak ve saldırganlar o saldırıları yapacaklar. Yine bozguna uğrayacaklar. Lakin önce dünyada her yeri yakıp yıkacaklar, müslüman rolü oynayan milyarlarca münafığı cehenneme gönderecekler, sonra kendileri helak olacaklar.

On yıldan fazladır yazdığım gibi, bu dünya, manen uzayın merkezi… Maddeten/fiziken bakınca da çok özel ve sırlı bir gezegendeyiz, çok özel ve sırlı bir güneş sistemindeyiz.

Hayır, kıyamet değil…

Zilzal suresi tefsir edilirken, alakalı görülerek çok sık olarak bahsedilen Hac suresi’nin 1. ayetin de kıyamet kastedilmiyor. “Beklenen saat”, “Beklenen bir vakit” haber veriyor.

Ve o ayet-i kerimede de aslında “çok şiddetli sarsıntı” deniliyor. Kastedilen şey, aslında atomik bir sarsıntı/titreşme… Günümüzdeki nükleer/çekirdek bombaları gibi ama kıyas götürmeyecek kadar ondan kuvvetli/şiddetli bir sarsıntı/titreşme/reaksiyon… Ayrıca küçük bir alanda değil. Bölgesel değil. Dünyanın her yerini aynı anlarda tesiri altına alan bir atomik müdahale yani bir sayha sarsıntısı bu…

O sayha vesilesiyle atomlar arası dengeler bozulacak, bu cisimlere/maddeye tesir edecek, dünyanın dört bir yanında peş peşe arz/yer sarsıntıları ve yere batmalar yaşanacak. Aynı anlarda hem yerin altında hem de yerin üstünde, görülmemiş seviyede helak hadiseleri yaşanacak.

Sonra da yer altı şehirlerinde yaşayan başka başka insan türlerinden hayatta kalabilenleri de çaresizce yer yüzüne çıkacaklar.


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ


Ya eyyuhen nasutteku rabbekum, inne zelzeletes saati şey’un azim.

“Ey o bütün insanlar! (Yerin üstündeki ve altındaki bütün insan türleri) Rabbınızdan korkun, çünkü o saatteki o şiddetli sarsıntı çok büyük bir hadisedir. (helak oluştur, musibettir, mühletin bitmesi sonrası intikam alıştır”

Saat;

– Zaman, vakit demek

– Kola takılan ve vakti gösteren cihaz demek.

– Sayaç demek

– Devran demek, bir devrin tamamlanması, başa dönmek ve yola devam etmek demek.

Belirlenmiş bir vakit var. Saymaya devam eden bir sayaç var. Allah’ın verdiği mühlet bitince, ayetlerde söz konusu olan o saat/vakit gelince, o devran dönecek. O kadar büyük bir darbe yiyecek ki müesses nizam (mevcut dünya düzeni, İblis’in ve Deccal’ın ortak sistemi), o vakit geldiğinde ve o hadise/ler yaşandığında, bir daha ayağa kalkamayacak.

Bu da müesses nizamı çok şiddetli bir ani darbe ile nakavt etmek demek. Hem de teknik olarak buna imkan, ihtimal yokken bunu yapmak demek. Olağanüstü bir hal ve olağanüstü başarı demek. Bilinen dünya tarihinde bunun benzeri hadiseler var ama bu kadarı yok. Nuh tufanı gibi de değil bu, çok başka, çok üstün, çok kıymetli… Allah katında da çok kıymetli.

Hac suresi, ayet: 2

“Onu (geleceği haber verilen o saati ve yaşanacak devasa afeti) göreceğiniz gün, her emzikli (kadın) emzirdiğinden geçer ve her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları hep sarhoş görürsün, halbuki sarhoş değillerdir. Fakat Allah’ın azabı şiddetlidir.”

Hac suresi, ayet: 18

“Görmedin mi göklerdeki kimseler (uzaylı insan türleri), yerdeki kimseler (dünya insanları), güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah’a secde ediyorlar (Allah’ın takdirine, hükümlerine çaresizce boyun eğiyorlar). Bir çoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah her kimi de hakir ve zelil ederse artık ona ikram edecek yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.”

[Dinden mükellef olmayan, cüz’i irade yani tercih hakları verilmeyen, bunun neticesinde azabı hak etmeyen kişilere Allah azap etmez. Onları aşağılık, zelil hallere düşürmez. Çünkü Allah adildir. Buradan da anlaşılmalı ki göklerde de dinden mükellef başka başka insan türleri var. Dünyamızda da onlarca farklı insan türü var ve yer altı şehirlerinde yaşıyorlar. Ayrıca “göklerde” denilirken, yedi kat semadaki mahluklar kastediliyor pek çok ayet-i kerimede…]

Hac suresi, ayet: 38

“Biliniz ki Allah, iman edenleri koruyacaktır; çünkü Allah, hain ve nankör olanları sevmez.”

Hac suresi, ayet 42-44

“Eğer seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan önce; Nuh, Âd ve Semud halkları da nebilerini yalanlamışlardı. İbrahim ve Lut halkları da yalanlamışlardı. Medyen halkı da (yalanlamıştı); Musa da yalanlanmıştı. Ben de kafirlere bir süre/mühlet vermiş, sonra onları (azapla, afetle) yakalamıştım. (Bak), benim (onları) inkarım (görülmemiş biçimde cezalandırmam) nasıl oldu.”

Tavanları üzerine çöken yer altı şehirleri

Hac suresi, ayet: 45

“Nice şehirleri zulüm ederlerken helak ettik. Şimdi onların çatıları üstlerine çökmüş ve ıpıssız durmaktadır, kuyuları/alanları körelmiş, sarayları yıkılmıştır.”

Hac suresi, ayet: 47

“Bir de senden (hz. Muhammed’den, o alaycı inkarcılar) acele azap (getirmeni) istiyorlar. Elbette Allah sözünden (İblis ile en başta yaptığı sözleşmeden) caymaz. (Ona karşı bile haksızlık, adaletsizlik yapmaz. Müslümanlar yeterince gayret etmeyince, onlara da zaferi vermez, nasip etmez ama o günler de gelecek) Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.”

Hac suresi, ayet: 48

“Zulmedip dururlarken, kendilerine süre tanıdığım nice şehirler/ülkeler vardır. Sonunda onları (azabımla) yakalayıp helak ettim. Dönüş yalnız banadır. De ki: -Ey insanlar! Ben sizin için yalnızca apaçık bir uyarıcıyım-

İman edip salih amelleri yapanlar için bağışlanma ve bol rızık vardır. Ayetlerimizi geçersiz bırakma yarışında olanlar, işte onlar Cehennem ehlidir.”

Önce beklenen saat, sonra kıyamet…

Hac suresi, ayet: 55

“Kafirler de Sa’at (mühletin biteceği, ahir zamanda, dünya genelinde o devasa azabın, helakın yaşanacağı vakit) ansızın gelinceye veya ardından başka bir gün olmayan günün azabı (yani dünyanın son gününde kıyametin kopmaya başladığı andaki feci helak oluşlar) gelinceye kadar, ondan kuşku duymaya devam edeceklerdir.”

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..