Etiket arşivi: Genetik Mühendisliği

Ahtapotlar ve timsahlar bizim dünyamıza başka dünyalardan getirildiler…

Ama çok uzak geçmişte bir zamanda, bugünkü gibi değil, günümüzdekinden çok çok daha ileri bilim ve teknolojinin geliştiği bir zamanda, dünya insanları genetik biliminde adeta uçuşa geçmişlerdi. Ahlaki, vicdani, dini sınırları tanımaz olup da tutup hayvan türlerinin genetik kodlarını birleştire birleştire binlerce yeni tür hayvan türetmişlerdi.

O binlerce hayvan türünden biri de cadı makisi de denilen şu gördüğünüz hayvan türü…

Cadı makileri söz konusu o zamanda genetik mühendisliği ürünü olarak, baykuşlarla maymunların genetik kodları birleştirilerek türetilmişlerdi. Açıkça gözler önündeki istedikleri gibi bir ayar tutturamadılar, aralarında küçük farklılıklar olan çok fazla sayıda genetik kod birleştirme denemeleri yaptılar ve bu da birbirine çok benzeyen ama farklılıkları da bulunan birçok cadı makisi türü türemesine sebep oldu.

Cadı makisi denilen bu hayvan türü kuş beyinli bir hayvan türü… Yani beyinleri çok küçük ve gözleri bile beyinlerinden büyük. Kafalarının hareket kabiliyeti tıpkı baykuşlar gibi. Ağaçlarda ve ağaç dallarında durabilişleri, tüyleri, gözleri, görme kabiliyetleri hep baykuşlardan gelen genetik kodlar sayesinde… Günümüz bilimi bu tür hayvanları inceleyip de genetik mühendisliği ile türetildiklerini kesinlik derecesinde anlayabilecek seviyede ama başka bir eksik var ki o da ahlak/namus…

Tutup bu hayvanları da evrim aldatmacası ile açıklamaya kalkmak, primat demek, hiçbir somut bilimsel delile dayanmadan üfürdükçe üfürmek, ne kadar büyük bir ahlaksızlık. Çok ileri bilim ve teknolojiye sahip olduklarında sınırları aşıp tabiatın nizamına müdahale eden o zamanın insanları bile günümüzün evrimcilerinden belki de daha namusluydular.

https://ok.ru/video/2555630327185


Hiçbir memelide ondaki özellik yok

ABD’nin California Üniversitesi’nden Marissa Ramsier’in başında olduğu araştırma grubu, “cadı makigiller” olarak da bilinen küçük canlının, 20 kilohertz’in üzerinde ses çıkardığını ve bu frekanstaki sesleri algılayabildiğini tespit etti.

Bilim adamları, aralarında yarasa, balina, evcil kedilerin bulunduğu birkaç memeli türünün bu frekans aralığında ses çıkarabildiğini ancak bu konuda Filipin Tarsier’ine yaklaşamadıklarını belirtti.

Filipin Tarsier’i, bir tehdide karşı uyarıda veya cırcır böceği avına çıkmak için çağrıda bulunurken, 70 kHz civarında ses çıkartıyor ve 90 kHz’in üzerindeki sesleri algılayabiliyor. Biology Letters dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, bu frekans aralığı memeliler için ölçülen en yüksek rakamları ortaya koyuyor.

Çin’de bulunan bu 55 milyon yıllık cadı makisi (tarsiyer) fosili, milyonlarca yıl önce genetik mühendisliğinde sınır tanımayarak, yırtıcı kuşlarla sürüngenlerin genetik kodlarını birleştirmek yoluyla dinozorların türemesine bile sebep olan insanların, maymunların ve baykuşların genetik kodlarını birleştirerek cadı makisi dediğimiz bu türün türemesine de sebep oldukları ihtimalini çok güçlendiriyor.

Çok yanlış bir şekilde kendilerine bilim adamı denilen evrimci üfürükçüler, on yıl boyunca bu fosili incelediler. Fosilin topuk ve ayak kısmındaki bazı farklılıklar nedeniyle hemen bunu safsatalarına araç etmek, dünyada “bilimsellik” maskesiyle sergiledikleri din düşmanlığını artırmak istediler. Bu fosilin insanlarla primatlar arasındaki sözde ara geçiş formu olduğunu ilan ettiler. Oysa dünyamızın tabiatında/yaratılışında var olmayan cadı makileri, milyonlarca yıl önce genetik mühendisliğiyle türetilirken çok yüksek sayıda denemeler yapıldı ve birbirinden ufak farklılıkları olan muhtelif cadı makisi türleri türetildi. Hepsi bu…

Dünyada insanların da hayvanların da “ara geçiş formu” yok, hiç olmadı. Bilimsel temellere dayanan namuslu/ahlaklı bir bilim adamının bu fosili ara geçiş fosili ilan etmesine meydan yok.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

.

Ya şu Ay, o bari doğal mı?


Eski ümmetler zamanında dünyamızda insanların ömrü bin sene, iki bin sene iken, ne oldu da ömürler bir anda kısaldı? Geçmişte yaşanan bir yüksek bilim ve teknoloji çağında, dünya insanlarının genetiği ile mi oynandı?

Pekiyi, bin ya da iki bin sene yaşamak mı insanın doğasıydı yoksa genetiğe yapılan müdahalelerle mi ömürler bu kadar uzatılmıştı? Dünya tarihi boyunca bir değil, birkaç kere mi insan genetiğine müdahale edildi? Şu zamanda da insanların ve hayvanların genetiğine gizlice müdahale etmeye çabalayanlar var mı?


On binlerce sene önce insanların genetiği ile bile oynanmışsa, hayvanlarınkiyle oynanmadı mı? Oynandıysa bu, ne seviyede/oranda değişikliklere sebep oldu? Mavi kanlı canlılar, dünyanın yerlileri mi, başka dünyalardan mı getirildiler ya da genetiğe yapılan müdahaleler sonrasında mı mavi kanlı canlılar türedi? Başka dünyalardan getirilen hayvanlarla, bizim dünyamızın hayvanlarının çiftleştirilmesi sonucu mavi kanlı canlılar türemiş olabilir mi? Sahi, bukalemun gerçekten bu dünyanın yerlisi mi başka bir dünyadan mı getirildi? Ya ahtapot? Ya bazı bitkiler?

Ya şu Ay, o bari doğal mı?

Mehmet Fahri Sertkaya

Bütün canlıların kan renkleri başlangıçta kırmızı mıydı?

Baştan beri dünyadaki bütün canlıların kan renkleri kırmızı mıydı?

Sonradan mı bazı hayvanatın kanları mavi, mor, yeşil oldu?

Sonradan olduysa, geçmiş teknoloji çağında birileri genlerle mi oynadı?

Öyle olmadıysa, farklı kan renklerindeki canlılar başka dünyalardan mı getirildi? Mesela ahtapotlar uzaydaki başka bir dünyadan getirilip dünyamıza uyum sağlamış canlılardan mi?

Eskiden dünyamızda kanları siyah ve beyaz renkte olan canlılar var mıydı? Vardı ise onlara ne oldu?

Mehmet Fahri Sertkaya