Etiket arşivi: Abdulbaki El-Hüseyni

Bir tarikatın bozuk olduğunun en belirgin alametleri

  • Tarikatın başında gelen kişilerde de bağlılarında da ilim yoktur.
  • Bir bütün olarak bakıldığında tarikat aslında ilim öğretmez/yaymaz, kalpleri ihya etmez ve talebe ve hoca yetiştirmez.
  • Tarikat mensuplarının tamamına yakını sürekli olarak şeyhlerini ve rüyalarını konuşur durur. Nerede ise rüya ile amel edecek hale gelirler.
  • Çok para toplanır ama karşılığında o nispette kurban kesilmez, Kur’an kursu yapılmaz, talebe yetiştirilmez. Hemen göz boyayan radyo, televizyon ve dergi işlerine girilir. Onların da içi boş olur, ihlas olmaz. Çalgılı ilahiler bile yayınlanır.
  • Tarikatta genel olarak fıkıh da bilinmez, bileni pek bulunmaz, mensupları fıkhi meselelerde bocalar dururlar.
  • Şeriatta bile cevaz verilmeyen şeylere sözde tarikat ehli oldukları halde cevaz verirler.
  • Müridlerin kalplerinden dünya sevgisi, eşya sevgisi, uzun yaşama hırsı silinmez. Müridlerin kalpleri yumuşamaz, halleri düzelmez. Tavırları riyalı, yapmacık, kırıcı, sert olur.
  • Gerçek tarikat ehlinin yüzünde nuru olur, ibadetleri ve zikirleri yüzünde ve alnında bile nurlanmaya sebep olur ama bozuk tarikatların mensuplarında bu da görülmez.

Mehmet Fahri Sertkaya

Game of Menzil

Gözleri/bakışları vel fecri okuyan gizli Ermeni sahte şeyh Abdülbaki’nin (nam-ı diğer Jaws hazretlerinin) çapı/vasıfları, koca bir cemaati idare edebilmekten çok ama çok uzakta…

Zahiri ve manevi ilimlerden hiç anlamadığı gibi, dernek ve vakıf işlerinden, resmi işlemlerden, hukuk işlerinden, siyasi meselelerden, ekonomiden de anlamaz.

Buna rağmen takılmadan yol alır, çünkü bağlı olduğu MİT, Abdülbaki’nin yanına birkaç kafa adam da yerleştirdi. Kendisinin kafasının basmadığı bu gibi işleri MİT’in bu adamları yapıyor.

Hem bu Jaws hazretleri hem de ondan önceki sahte şeyhler, açık vermemek için etrafında olanları sağlam beslediler.

Akrabalarından olsun, olmasın, yakın çevrede bulunup sahtekarlıklarını, samimiyetsizliklerini gözleri ile gören kişileri bol bol beslediler ki oyun anlaşılmasın. Bu yakın çevredeki kişiler samimi davranıp gerçekleri anlatmaya bir başlasaydı, Menzil tiyatrosu iki ayda yıkılırdı.

Zaten para yağmur gibi yağıyorken azıcık bir kısmını çevrelerindeki sahtekarlardan neden esirgesinler ve sistemlerini riske atsınlar…

Menzil’in sahte şeyhlerinin akrabaları olan kişiler de Ermeni ve Hristiyan kökenli olduklarını biliyorlar. Bunlardan bir kısmı, bir zaman sonra Müslümanlaştıklarını kabullenmişler ve gerçekten Müslümanca yaşamaya çalışıyorlar. Ermeniliklerini yine de açığa vurmayıp Kürt gibi görünüyorlar. Diğer kısmı ise kendilerini Ermeni ve Hristiyan görüp Müslümanlara numara yaparak, gizli Ermeni hainler olarak yaşıyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya