“Abi, duydun mu?”
Hazret-i Musa devri gibi bir devir yaşıyoruz.
Türünü bilmediğim beyaz renkli bir kuş, gece yarısı bütün koğuş uyuyorken koğuşta uçuyor. Serçeden büyük, güvercinden küçük boyda olan bu kuş, üç katlı ranzalarla tıka basa dolu olan karanlık koğuşta, zemin kata inen merdivenin başında bir o yana, bir bu yana gidiyor.
Onu yakalamak için hamleler yapıyorum, ilk anlarda mümkün olmuyor ama sonra bir ara ellerimin içine alıyorum. Onunla biraz da konuşuyorum. Kısa konuşmanın ardından onu bırakıyor ve Mart ayının ortasında, Ümraniye E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yatmakta iken gördüğüm bu rüyadan uyanıyorum.

Acayip bir hal yaşıyorum rüyada, yaşamadan anlatılamayacak değişik bir hal. İnsanı biraz gamlandıran, içini acıtan bir hal denebilir ama biraz daha farklı. Yine uyumaya çalışıyorum ve bir süre sonra yine uyanıyorum. Uyanır uyanmaz aklımda o rüya, tabir etmeye çalışarak ranzadan iniyorum.
Saat gece 01:30 suları, rüyanın etkisi altında koğuşun zemin katına iniyorum. Herkese yetecek yatak olmadığı için gece nöbete duran, sabah boşalan yataklara yatan ve “gececi” dediğimiz arkadaşlar var. Bir de yatağı olsa da onlara takılan, uyumayıp televizyon izleyenler var.
Koğuşun koridora bağlanan kapısının orada 28 yaşında genç bir arkadaş var. Merdivenden inince ilk ona denk geliyorum ve “Abi, duydun mu?” diyor.

“Neyi?” diyorum “Yan koğuşlardan birinde bir kişi intihar etmiş” diyor. Merakla sorularımı sordukça anlıyorum ki ben uyanıp aşağı inmeden kısa bir süre önce karantina ya da dağıtım koğuşu denilen koğuştaki mahkumlardan biri intihar etmiş. Önce infaz memurlarından biri “Adam intihar etmiş, koşun” diye koridorda bağırmış.
Sonra peşine diğer infaz memurları koşmuşlar. Sonra kurum müdürü de gelmiş, olay yeri inceleme de savcı da… Koymuşlar cesedi bir ceset torbasına ve götürmüşler.
O arkadaş, intihar vak’ası yaşandığını söyler söylemez benim aklım gördüğüm rüyaya gitti. Ona da “Galiba bana malum oldu, şöyle şöyle bir rüya gördüm. Emin değilim ama bu intihar ile alakası olabilir” dedim.
Sonra içim daha da burkuldu. İntihar eden kişi lüzumsuzun biri olsa bana bu şekilde malum olmazdı diye düşündüm. O şartlarda hadiseye dair sağlıklı bilgi almak da pek mümkün değildi.

Aynı mahkum arkadaşın evinden/ailesinden kısa süre önce isteyip de koğuşa getirttiği bir rüya tabiri kitabı vardı. Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin hazırladığı çok değerli bir eserdi. Onu açıp bakınca “Rüyada bir yerde türü belli olmayan kuş görülürse, oraya Azrail (a.s.) gelir. Orada hasta varsa ölür” yazıyordu. Daha önce bunun gibi bir rüya görmemiştim. Bu maddeyi/bilgiyi okuyunca hiç şaşırmadım. İntihar vak’asına işaret ettiğine emin oldum.
Bu mesele aklımda yer etmişti ve tahliye olunca arkadaşlardan bu meseleyi de hızlıca bir araştırmalarını istedim. Aldığım bilgi o ki aslında kötü biri değilmiş, çok çekmiş, çok ağır büyüler yapılmış ve kendi iradesi dışına çıkarılarak, zihin kontrolüne alınarak, intihar gibi görünen bir sonla vefat etmiş.
Birçok kişi meseleye çok başka bakıyor, acımıyor, umursamıyor ve lüzumsuzun biri müstahakını bulmuş gözü ile bakıyorken ben çok farklı tavır almıştım.
Rüyada bir kuşla konuşmanın tabiri ezberimde yoktu. Daha önce hiç görmediğim bir maddeydi. O rüya tabiri kitabında da yoktu. Çıkınca baktım ki rüyada bir kuşla konuşmak, yaşanacak bir nahoş hadise hakkında olgunluk göstermek ve karşı tarafı anlayıp alttan almak demekmiş.
Şu ülkede ve şu dünyada, aslında iyi niyetli ve mazlum olan çok sayıda insanın büyülerle intihara sevk edildiğini bilmek ne kadar acı… Hazret-i Musa devri gibi bir devir yaşıyoruz.

Hangi dala el attıysa kurutulmuş!
Bir zaman gelmiş, hayatında bir anda her şey olumsuz yönde değişmeye başlamış.
Hangi dala el attıysa kurumuş. Çok mücadele vermiş, toparlamak istemiş, iyi niyetle sebeplere uymak ve darlıklardan çıkmak istemiş ama her işin sonu hep kesik olmuş.
İşleri bozulmuş, yuvası yıkılmış, itibarı sarsılmış, ruh ve beden sağlığı bozulmuş. Bütün bunlara da kendisine yapılan büyüler sebep olmuş. Temiz niyetli ve mücadeleci birisi olduğu halde umursamaz, bir baltaya sap olmaz biri gibi görülür olmuş. Bir süre sonra ister istemez yalnızlaşmış. Yaşadıklarına büyülerin sebep olduğunu anlayamamış. Bazı zamanlar, büyü ile zihin kontrolünde iken hiç istemediği, asla yapmayacağı şeyler yaptırılmış ve suçlar işletilmiş. Hayatı tamamen mahvolsun diye cezaevine sürüklenmiş. Kendi eli ile kendi bedenine zararlar vermesi sağlanmış. Kesikler atmış.
Ve cezaevinde de rahat bırakılmayıp intihar gibi görünen bir halde öldürülmüş. Bu kadar iç yakan bu hadisede, duyunca insanı dağlayan bir sarsıcı gerçek de şu ki bu mazlum kardeşimize bu fenalığı, bu büyüyü öz kardeşi yaptırmış. Kardeşi, kendisinin güleç yüzlü, halim-selim, iyi niyetli, sevilen birisi olmasına çok haset etmiş.
Gördüğüm o rüyada, o mazlum kardeşimizin yüksek bir manevi derece ve şehadet mertebesi ile alemi değiştiğine de işaret var. Allah şefaatine nail eylesin. Ona bunu yapanları, yaptıranları ibret-i alem eylesin.
Mehmet Fahri Sertkaya