Etiket arşivi: Petra

Gerçek Kabe Petra’da mı?

Mehmet Fahri Sertkaya:

Son günlerde gerçek Kabe’ye ve gerçek Mescid-i Aksa’ya dair dünyayı sarsan yazılarımı yazarken, bu belgeselden, benzerlerinden ve bu konuda daha önce yapılmış başka yayınlardan hiç haberim yoktu.

Mehmet Fahri Sertkaya:
Birkaç gündür çok sayıda kişi bana bu belgeseli attı ve hakkında yorumlar yapmamı istediler. Dün sadece çeyreğine bakabilmiştim. Bu gün hızlandırarak kalanını da izledim.

Mehmet Fahri Sertkaya:
Bu belgeselin itibar edilebilecek bir yanı yok. Art niyetle yapıldığı, aldatıcı tavırlar sergilendiği, tipik misyoner taktikleri de kullanıldığı çok açık.

Mehmet Fahri Sertkaya:
Dan ya da Daniel Gibson diye birinden de haberim yoktu. Henüz hakkında bir kişiye bile bir şey sormuş ve bilgi almış değilim ama satanist olduğuna eminim. Buna rağmen, kendini Hristiyan gösteren satanistlerden biri de olabilir. Yaşıyor galiba… Sağlığı nasıl bilmiyorum ama ölmeden önce onunla karşı karşıya gelmeyi de isterim. Çünkü, şu yaptığı çok adice bir davranış. Sadece Wiki’ye baktım az önce, bana sorular soranlara yazdıklarımda isabetli olduğumu anladım. Bu iddiaları, daha önce başkaları tarafından iddia edilmiş ve o kişiler bu konuda bir de kitap yayınlamışlar. Lakin, belgeselin başından sonuna kadar, bu konulara onlarca senesini ayırdığını anlatıyor. Hep bir aldatıcılık var.

Mehmet Fahri Sertkaya:
Ümmed-i Muhammed’in ilk yıllarında müslümanlar, yüzlerini İstanbul’a yani gerçek Kudüs’e doğru döndüler. İstanbul’daki gerçek Mescid-i Aksa’ya doğru döndüler. Bu hususu artık herkes duydu, anladı. Günümüzde Kudüs denilen şehrin gerçek Kudüs olmadığı, olamayacağı gözler önünde… Günümüzde Mescid-i Aksa denilen yapının da Süleyman peygamber tarafından yapılan gerçek Mescid-i Aksa olamayacağı gözler önünde… O yapının yaşı da mimarisi de türlü detayları da bilimsel olarak bakıldığında, yakın tarihlerde yapılmış bir yapı olduğunu kesin olarak gözler önüne seriyor. Peygamberimiz ve ilk müslümanlar, o sahte Mescid-i Aksa’ya dönmediler ve İstanbul’a doğru dönerek namaz kılarken Petra da dahil, İstanbulla aralarında kalan çok sayıda şehre ve yapıya da yüzlerini ister istemez dönmüş oldular. “Müslümanların gerçek kıblesi Petra” denilebiliyorsa, başkaları da çıkar ve “Müslümanların ilk kıblesi Kıbrıs’ta” diyebilir. Hatta Antalya’da, Isparta’da, Kütahya’da olduğunu iddia edenler bile çıkabilir. Bu belgeselin en büyük sorunu, müslümanların zaten ilk zamanlarda birinci kıbleye yani Mescid-i Aksa’ya döndüğünü, sonra ikinci kıbleye yani Mescid-i Haram’a döndüğünü sanki çoğu müslüman bilmiyormuş ve bu sanki gizli bir sırmış gibi tavır sergilenmesi… Hicretin 17. ayında nazil olan ve Mescid-i Haram’a dönülerek namaz kılınmasını emir eden ayetin bile sinsi sinsi inkar edilmeye çalışılması… Devamında da zorlaya zorlaya, saçmalaya saçmalaya ve misyonerler gibi tavırlarla/taktiklerle Petra’nın Kabe ilan edilmeye çalışılması… Oysa dürüstçe araştırsalar, karşılarına çıkan asıl gerçek, mevcut Kudüs’ün gerçek Kudüs olmadığı, mevcut Mescid-i Aksa’nın da Mescid-i Aksa olmadığı gerçeği… Böyle acınası haldeler ama misyonerce tavırlarla, hak din olan İslam’ı, hak kitap olan Kur’an-ı Kerim’i, hak peygamber olan Hz. Muhammed’i yıkmaya, inkar ettirmeye çalışıyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya:
Şu anda birkaç işi bir arada yapıyorum, iki gündür başkalarına yazdığım bazı mesajları buraya yönlendireceğim ya da kopyalayıp yapıştıracağım.

Mehmet Fahri Sertkaya:
şu belgeselin devamına anca bakıyorum da

Mehmet Fahri Sertkaya:
adam şahsi görüşü ve islam düşmanlığı ile zorlama yorumlara devam ediyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
tam 60. dk

Mehmet Fahri Sertkaya:
adam devamında ne diyecek bakmadan

Mehmet Fahri Sertkaya:
önden yorum yapıyorum

Mehmet Fahri Sertkaya:
buraya kadar olan kısımda güya mescidlerin kıble yönüne bakarak petra ya dönük olduklarını bulmuştu

Mehmet Fahri Sertkaya:
ki bunda dürüst davranmıyor, dayanak aldığı mescidlerden birkaçı petraya bakmıyordu

Mehmet Fahri Sertkaya:
şimdi daha net bir şey var

Mehmet Fahri Sertkaya:
hicretin ikinci asrında yapılan ve günümüze kadar ulaşmış olan birkaç mescidi incelemiş

Mehmet Fahri Sertkaya:
ve sonunda diyor ki

Mehmet Fahri Sertkaya:
bunlar petraya dönük değil

Mehmet Fahri Sertkaya:
ama mekkeye de dönük değil

Mehmet Fahri Sertkaya:
ikisinin arasında bir açıya dönük diyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
EG, ekran görüntüsü demek.

Mehmet Fahri Sertkaya:
Adam, güya ömrünü harcadığı çalışmaları, burada da kendi kendine ve kısacık sürede aslında çürütüyor. Başkasına ihtiyaç bırakmıyor. Dünyanın farklı yerlerindeki müslümanlar acaba ikinci asırda mekkenin/kabenin ne yöne kaldığını tespit etmekte çok hatalar mı yaptılar. Çünkü mesela emevilerin yaptığı mescidler de petraya dönük değil ve her bir bölgedeki mescidler farklı farklı yönlere dönük. Lakin neredeyse doğru olan kıble yönüne paralel olan beş-on farklı ve hatalı yöne dönmüşler. Buradan bile anlaşılıyor ki yaklaşık olarak kıble yönünü tayin etmişler ama tam isabet edemeyip de gerçek yönün paralelelinde kıble yönleri kullanmışlar. Bunların tek bir mekana, şehre dönük olmadığı ama birbirine paralel yönler olduğu çok açık. Muhtemel ki kıble yönünü tespit etmekte aciz düşüyorlardı ve daha önce yakında yapılmış mescidlerin kıble yönüne bakarak, ona paralel yönlere bakan yeni yeni mescidler yapıyorlardı.

Mehmet Fahri Sertkaya:
o tarihte değil, şu asrımızda bile

Mehmet Fahri Sertkaya:
tr nin çok sayıda camiinin kıblesinin bozuk olduğu anlaşıldı

Mehmet Fahri Sertkaya:
hatta osmanlı tartışmasız şekilde Mekke’deki Mescid-i Haram’ı kıble bildiği halde, Osmanlının yaptığı ve asırlarca ayakta kalmış pek çok caminin bile kıblesinin yönü hatalı

Mehmet Fahri Sertkaya:
Diyanet son on-yirmi yıl içinde bunu iyice anladı, zaten cami cemaatleri arasında da tartışmalar çıktı

Mehmet Fahri Sertkaya:
sonunda “kıblesi bozuk camilerin kıblelerinin düzeltilmemesine” karar verdi

Mehmet Fahri Sertkaya:
tartışmaları bu şekilde kapattı geçti

Mehmet Fahri Sertkaya:
o halde hicri ilk asırda ve ikinci asırda yaşayan müslümanlar ki

Mehmet Fahri Sertkaya:
bazıları dini gayelerle sefer üstüne sefer yaptılar

Mehmet Fahri Sertkaya:
bir yerde sabit yaşamadılar

Mehmet Fahri Sertkaya:
yabancı diyarlara gittikleri halde söz sahibi oldular

Mehmet Fahri Sertkaya:
oralarda detaylara, coğrafyaya, araziye, yönlere hemen vakıf olamadılar

Mehmet Fahri Sertkaya:
ama hemen mescidler inşa etmeleri

Mehmet Fahri Sertkaya:
ya da en azından kıble yönünü tayin ederek hemen namaz kılmaları ve kıldırmaları gerekiyordu

Mehmet Fahri Sertkaya:
Allah bilir ya bu sıralarda belki de pek çoğu tam isabet edemiyordu

Mehmet Fahri Sertkaya:
Pakistanda hicri ikinci asırda yapılan bir camiden bahsediyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
ve kıblesinin tastamam mekkeye dönük olduğunu söylüyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
İşte tam burası

Mehmet Fahri Sertkaya:
Vakit ayırıp bakamadığım halde, belgeselin ilk kısmına göz atabildiğim halde, ilk değerlendirmeler olarak bu hususu yazmıştım

Mehmet Fahri Sertkaya:
kıblesi petraya dönük dediği bir kaç mescid var elinde ve onların da belki yarısında, kıble yönü diye kabul ettiği duvar, aslında kıble yönünün tersine kalan duvar olabilir demiştim.

Mehmet Fahri Sertkaya:
adam bu dakikaya gelince anca bunu söylüyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
bu EG’yi (Ekran görüntüsü) aldığım dakikalarda, ürdündeki bir mescidden bahsediyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
bu gibi mescidleri daha öncesinde “kıble petra’daydı, kıble olarak Petra’ya dönülüyordu” iddialarına dayanak yapmıştı

Mehmet Fahri Sertkaya:
oysa şimdi bu dakikada açıkça ifade ediyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
kıble duvarı denilen duvarın tam arkasındaki duvar

Mehmet Fahri Sertkaya:
tam olarak mekkeye, kabeye bakıyor

Mehmet Fahri Sertkaya:]
bunu itiraf ediyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
bir de bu dakikalara gelirken adam kendisi itiraf ediyor ki

Mehmet Fahri Sertkaya:
eskiden mihrab diye bir şey yoktu

Mehmet Fahri Sertkaya:
kıble duvarı vardı

Mehmet Fahri Sertkaya:
diyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
yani düz duvar vardı diyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
imamın önünde kıble yönüne doğru çıkıntısı olan bir mihrab yoktu diyor. Mihrabın ilk asırlarda olmadığı, zamanla ihtiyaçtan dolayı yapılır olduğu ve yayıldığı bililniyor. Kendisi de bunu gizleyemiyor. İlk zamanlarda dümdüz duvarlar vardı ama o duvarın kıble duvarı olduğuna dair üzerinde yazılar ya da işaretler vardı. Bu yazıların ve işaretlerin zamanla yok olması ve tam aksi yöndeki duvarın kıble duvarı zan edilmesi, hayatın akışı içinde yaşanması çok muhtemel bir şey…

Mehmet Fahri Sertkaya:
bu da gösteriyor ki

Mehmet Fahri Sertkaya:
belgeselin başından beri zihinleri yönlendiriyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
sonra bu hususlarda itirazlar geleceğini

Mehmet Fahri Sertkaya:
bu cümlelerin kendisine söyleneceğini de bildiği için

Mehmet Fahri Sertkaya:
bu konulara azıcık da olsa temas etmek zorunda kalıyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
lakin şu dakikaya kadar izleyenlerin çoğunun fikrini, itikadını zehirledi bile… En başından beri ben, Dan isimli bu adamın tavırlarında tipik misyoner taktikleri görüyorum. Zaten onlarca sene, dünyanın başka başka yerlerinde seneler dolaşmak, gezmek, incelemek, masraf etmek kolay iş değil. Acaba aileden kalan bir serveti mi bu yolda feda etti ya da kim, neden ve ne kadar maddi destekler sağladı. Ayrıca siyasi destek buldu mu, masonlarla arası iyi mi gibi çok sayıda sorunun sorulması ve hakkında soruşturma yapılması da gerekiyor. Çünkü gerçek bir tarihçi, araştırmacı, bilim adamı gibi davranmıyor. Sinsice tuzaklar kuruyor. Bu çok açık ve böyle olunca bu Dan kimdir, necidir, hedefi aslında nedir diye soruşturmak herkesin hakkı değil, vazifesi, mesuliyeti oluyor.

Mehmet Fahri Sertkaya:
petrada mancınıklarla atılan küre şekilli taşlar bulmuş

Mehmet Fahri Sertkaya:
onları gösteriyor ve

Mehmet Fahri Sertkaya:
işta kabeye mancınıkla atılan taşları da petrada bulduk diyor

Mehmet Fahri Sertkaya:
insan biraz utanır

Mehmet Fahri Sertkaya:
dünyanın ne kadar çok yerinde o taşlardan bulundu

Mehmet Fahri Sertkaya:
sadece kabeye mi o taşlardan atıldı

Mehmet Fahri Sertkaya:
bu mu bilimsellik

Belgeselin başında, “İslam’ın ilk zamanında çıkan bir savaşın İslam tarihini nasıl değiştirdiğine bakacağız” mealinde konuşmuştu. Belgesel az önce bitti, o bölüme dair, bu belgeselde çok kısa yer ayrılmış. Dahası, yine ortada somut hiçbir şey yok ve neyin, neyi değiştirdiğini anlayabilmek mümkün de değil. İddialarının bu kısmınının bile itibar edilecek bir yanı yok.

Bin dört yüz senede ağaçlık alanlar, yeşillik alanlar tamamen kuruyabilir de tamamen kurak bir yer ağaçlık ve ekin dolu bir yere de dönebilir.

Hatta bu süre boyunca birkaç tekrarla aynı bölgede bu yaşanabilir. Bu sanki asla olmayacak bir şeymiş gibi bir bakış açısı var belgeselde… Bunu güya bilimsel olarak ispat da etmiş. Topraktan numuneler aldırmış da eskiden de orada ağaçlar ve ekinler olmadığını inceleme neticesinde meydana çıkartmış. Kim inceledi? Hangi bilimsel tekniklerle inceledi? İnceleme teknikleri gerçekten bilimsel mi, gerçekten kesin sonuç veriyor mu? Bu bilimsel inceleme sürecine hile karışmadığından emin miyiz?

İnceleme sonuçları nerede? Sözde bilimsel belgeselde kendisi haricinde iki kişi görüntüye girip çok kısa kısa birkaç yerde konuşuyorlar. Kim oldukları belli de gerçekten vasıflı olup olmadıkları da belli değil. Belgesel boyunca sokaktaki insan misali konuşmuşlar, hiçbir ilmi, dikkate alınır konuşmaları olmamış. Böyle bir konuda, Dan’in iddialarının karşısında sadece iki kişi mi olmalıydı? O kişiler de bu kadar sönük, vasıfsız görünen kişiler mi olmalıydı? Kaldı ki bunlardan biri zaten kendi yandaşı ve kendisiyle aynı tarzda zorlama yorumlar yapıyor.

Bu belgeselin en başından sonuna kadar art niyet gözler önünde iken, o bilimsel testlere dair bilimsel sonuçları, her türlü şüpheden uzak kesin bilimsel sonuçları, belgeselde biraz daha konu etmeli ve evraklar, veriler açıklamalıydı.

Dar vakitte hızlıca yazıyorum. Bir başından bir sonundan konu ediyorum ama… Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelirken peygamberimiz su kanalında yürürmüş. Buna dair rivayeti mevzu etmiş ve “işte iki tepe şurası ve arasında su kanalı yok” demiş. Yaklaşık 14 asır geçmiş, o su kanalının oradan kaldırılması, oranın değiştirilmesi ihtimali yok mu?

Zaten belgeselin sonuna doğru, Peygamberimizin alemi değişmesinden sonra, Kabe’ye ve çevresine mancınıkla saldırı yapıldığını, temeline kadar yıkıldığını, ortadan kaybolduğunu, çevresinin de mahvolduğunu, kendisi anlatmıyor mu? Müslümanlardaki kayıtların bu şekilde olduğunu aktarmıyor mu?

Mevzu ettiği konular, onlarca saatte genel çerçevesi çizilecek, sonra tartışmasına başlanılacak, sonra da aylarca tartışılabilecek konular ama kısacık belgeselde “Ben böyle düşünüyorum” demiş demiş yol almış, yol aldıkça kendini yalanlayıp durmuş.

Şu da dikkatimi çekti. Videonun sonuna doğru, izleyenleri Kur’an-ı Kerim’in hak kitap olup olmadığına dair derin şüphelerin de içine çekmeye çalışmış ve ayette geçen Bekke’nin neresi olabileceğine dair konuşurken, Kur’an’ın eksik kalmış, bir araya tamamen toplanamamış kitap olduğunu kabullenmeye zorlamış izleyenleri… Yani Dan Gibson, Kur’an’ın hak kitap olmayabileceğini bile dillendiriyor ama işine geldiği her zaman, rivayet ettiği hadislerin tamamını tartışmasız sahih hadismiş gibi kullanıyor, dayanak/mesned alıyor.

Daha ilginci var ki belgeselin bir yerinde Buhari’nin iki asır sonra hadisleri toplamaya başladığını ve Buhari’nin aktardığı bazı hadisler arasında da tezatlar olduğunu kendisi söylemişken bunu yapıyor. Dan, hadis ilmine dair de hiçbir şey bilmiyor. Hadis alimleri, nasıl bir bakış açısıyla, hangi kaidelere riayet ederek hadisleri toplamış ve hadisleri kaç ayrı değerlendirme/kriter ile sınıflandırılmış, bunları da hiç bilmiyor. Birileri tarafından meydanda kullanılan, kulaktan duyma ve yönlendirmeye dönük bilgilerle konuşan biri görüntüsü veriyor.

Ben takipçilerime yukarıdaki gibi değerlendirme cümlelerimi yazarken, henüz hiçbir kaynağa bakmamıştım, kimseye danışmamış ve görüş almamıştım. Wikipedia’ya bile bakmamıştım. İki saat kadar önce Wikipedia’ya bakınca şu paragrafları gördüm:

  • Tarihçi Patricia Crone’un 1987 gibi erken bir tarihte keşfettiği gibi, Mekke şehri Kuran ve İslam tarihçiliğindeki Mekke tasvirlerine uymadığı gibi , o zamanlar Mekke herhangi bir ticaret yolu üzerinde de değildi . Ayrıca Mekke’de yedinci yüzyıla ait hiçbir arkeolojik kanıt yoktur. Aynı şekilde, bir arkeobotanik çalışma , Kuran’ın Mekke için bildirdiği bitkilerin Mekke’de hiç yetişmediğini göstermektedir .
  • Bu temelde Dan Gibson, İslam peygamberi Muhammed’in Mekke’de değil, Petra’da yaşadığı teorisini geliştirdi . Patricia Crone ve Michael Cook, 1977 tarihli Hagarizm adlı çalışmalarında, İslam’ın Mekke’de değil, Kuzeybatı Arabistan’da bir yerlerde ortaya çıkmış olması gerektiğini zaten öne sürmüşlerdi.

Şurası da çok komik. İnsan sadece gülüp geçiyor buna… Diyelim ki gerçek Mekke, aslında Petra… O halde hadislerde ve kitaplarda geçen onca yer, iz nerede? Buna cevap veriyor, falanca tarihte deprem olmuş da Petra’da o döneme dair her şey ortadan yok olmuş. O halde kazsın, bulsun, buldursun? Mekke’den toprak numunesi almış, şayet doğru söylüyorsa… Petra’da da gerekli bilimsel çalışmaları yapsın, yaptırsın? Bunu bile yapmadan, “Ben böyle düşünüyorum” diye diye bu kadar ciddi/sarsıcı şeyler iddia edilebilir mi? Bu nasıl bir depremse, ne var ne yok, hepsini büyük bir titizlikle yok ediyor?

Şuna ne diyeceğiz? Mancınıkla Kabe ve çevresi yıkıldı diyor, sonra Petra’da mancınıkla atılan taşlar görüyor, bunları ekrana yansıtıyor ve saniyesinde “bilimsel” yorumunu yapıyor. O taşların Kabe’ye mancınıkla atılan taşlar olduğunu kesin ifade ile söylüyor. Bu dünyanın tarihi boyunca, mancınıkla taş atılan tek yer Kabe mi? Yine oralarda bir yerde, kapı olduğunu, savunma hattı olduğunu keyfince, delilsiz olarak iddia ettiği bir yerde, o bel hizasındaki kayaların üzerinde sıvanmış yerleri gösteriyor. Onları da tamamen hayali ve art niyetli şekilde, oranın gerçek Mekke olduğunun delili olarak gösteriyor.

Bitmedi… Gerçek Mescid-i Haram’ın etrafında çok sayıda taşlar olması gerektiğini söyledikten sonra, Petra’da 20 kadar küp şeklinde taşlar olduğunu ve şehrin etrafında farklı noktalarda bulunduklarını söylüyor. Bu da oranın asıl Mekke/kıble olduğunun ve Mescid-i Haram’ın aslında orada, Petra’da olduğunun deliliymiş. Dünya tarihi boyunca, etrafı belli aralıklarla taş konularak çevrilmiş kim bilir kaç yapı vardı, kim bilir dünya üzerinde şu anda böyle kaç yapı ya da şehir var. Bu mu bilimsellik? Bu mu iyi niyet, dürüstlük? Bu mu araştırmacılık?

Bir süre sonra Mekke’den yada Petra’dan Medine’ye gidildiğini hiç inkar edemiyorlar. Belgeselin başka bir yerinde, Mekke ile Şam arasındaki mesafenin çok uzak olduğunu söyleyerek, bunu büyük bir sorun/tezat olarak değerlendiriyorlar. “O öyle olmamıştır, Ürdün Petra’dan Şam’a gitmişlerdir” diyorlar. Yine hiçbir bilimsel deliler dayanmadan… Pekiyi, Petra ile Medine arasındaki mesafe çok mu kısa? Madem ki Medine’ye hicret edildiğini kabul ediyorlar. Bir Medine süreci olduğunu kabul ediyorlar. O halde Medine sürecinde, neden Petra’ya dair başka hiçbir şey yok. Yani ilk müslümanlar Petra’yı güya kıble olarak kabul ediyorlar, bu kadar kıymet veriyorlar ama yanı sıra hiç onu konuşmuyorlar. Hiç hadislere ya da o dönemin müslümanların hayatlarına yansımıyor öyle mi? Bu izleri, işaretleri, rivayetleri Medine döneminde de hiç bulamıyoruz, öyle mi?

Peygamberimiz bedenen hayatta iken bu kadar yaşanmışlık, bu kadar yüksek sayıda insan, bu kadar geniş bir bölgeye kısa sürede yayılmış bir din/İslam var. Bunların devam eden nesilleri/evlatları var. Ve birkaç misyonerin iddiasına göre, ilk zamanlarda çıkan bir harp nedeniyle İslam dininin kitabı dahil, her şeyi bozulmuş. Bütün meseleler değiştirilmiş ya da unutturulmuş. Bunu iddia edebilmek, akıl işi midir? Ebu Vakkas (ra)’nın Çin’e gidiş tarihi olarak 616 tarihini tespit edenler olmuş. Belki tarihinde hata var ve 620’de gitmiş. Gidince orada İslam dinini anlatmış, öğretmiş ve çok zamanla yüksek sayıda Çinlinin hidayetine vesile olmuş. Yaptırdığı mescidlerden biri hala ayakta. Daniel de bunu belgeselinde konu etmiş. Bahsettiği ve İslam’a dair bütün bilgilerin güya yok olmasına ya da değişmesine sebep olan savaş yaşanırken, o savaşın tesiri Çin’e kadar mı gitmiş? İslam çoktan çok uzak yerlere bile ulaştırılmış. Kim, nasıl, en temel İslami esasları bile yok edebilecek ya da temelden değiştirebilecek? Şurası da var ki Çin’de yapılan o mescidin kıble yönünü belgeselinde mevzu etmiş. Ebu Vakkas (ra) hicretten önce Çin’e doğru gitmiş. O sıralarda müslümanlar Mekke’ye doğru dönerek namaz kılmıyorlardı zaten… Neden onun yaptığı mescidin kıblesinin Mekke’ye dönük olması gerekiyor? Çin gibi uzak bir diyara gitti ama arada elçiler gidip gelebildi mi, burası da var. Çin’deki o mescidin Petra’ya dönük olduğu iddiası da zırva… Ya İstanbul’a doğru döndürmek istemiş ama hesap hatası olmuş ya da sahte Kudüs’teki sahte Mescid-i Aksa’ya döndürmek istemiş ama hesap hatası olmuş. Üç beş tane sataniste İblis damardan üflemiş, güya yol göstermiş, lakin hepsi birden kendilerini rezil etmişler. Bütün bunlara rağmen, belgeseldeki bazı şaşırtıcı tespitler doğru. Şu kara kabe, gerçek kabe değil ve İblis’in oyunu… Bu kısımların detaylarını çok soruyorlar, yazmıyorum çünkü zamanı gelmedi. Lakin o zaman çok yakın…

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..

Müslümanların gerçek kıblesi Petra’da mıydı?


Evet, yaklaşık 15 sene boyunca, müslümanlar yüzlerini Petra’ya dönerek namaz kıldılar. Çünkü, gerçek Kudüs olan İstanbul’da gerçek Mescid-i Aksa bulunduğu için yüzlerini İstanbul’a dönüyorlardı. Böyle olunca Petra’ya, Kıbrıs’a ve daha pek çok yere de yüzlerini dönmüş oluyorlardı. Lakin oralardaki herhangi bir yapıyı değil, İstanbul’daki Mescid-i Aksa’yı kıble kabul ediyorlardı.

Sadece onu kıble kabul ediyorlardı. Müslümanlarca ilk zamanlarda yapıldığı bilinen çok sayıdaki mescidin mihrabının Petra’ya dönük olduğunu iddia edenler, gerçek Kudüs’ün İstanbul olduğunu, gerçek Mescid-i Aksa’nın da İstanbul’da bulunduğunu bilmedikleri için hatalı değerlendirmeler yaptılar.

Ayrıca, ilk zamanlarda yapılan mescidlerin bazılarında kıblenin tespitinde hatalar yaptıkları anlaşılıyor.

Bazı mescitlerin daha sonra tamamen yenilendiği ve değiştirildiği anlaşılıyor. Hatta, değiştirilmediği, tamamen yenilenmediği zan edilen mescidler de yenilenmiş ve tamamen değiştilmiş olabilir. Değiştirilmemiş kabul edilen o mescidlerin bütün bu süreç boyunca başına neler geldiğine dair elde hiç veri/kaynak yok. Buna rağmen o mescitlerin değiştirilmesini iddia edebilmek, bilim dışı bir davranıştır. Ayrıca dürüst insanlarda görülecek bir tavır değildir.

Bunun haricinde, devrin şartları göz ardı ediliyor. Bu günkü gibi elektrik, eloktronik, uydular, kablolu ya da kablosuz haberleşme imkanları yok. Peygamberimizin Çin’e gönderdiği ya da Yemen’e gönderdiği bir sahabenin, belki de beş ya da on yıl boyunca peygamberimizden, yeni yeni anlattığı ve öğrettiği hususlardan haber alamama ihtimali de yüksek. Tarih ilminin en temel kaidelerinden biridir ki her kim ya da her ne hakkında değerlendirme yapılacaksa, o devrin şartlarının içine girilecek, devrin şartlarına göre değerlendirmeler yapılacak.

Kıble yönü belirlenirken de o insanların elinde günümüzün teknolojik imkanları yoktu. Ne kadar iyi niyetli olsalar da kıbleyi tayin hususunda ciddi hatalar yapma ihtimalleri hep vardı.

Mescidlere bakarak, buna benzer tartışmalı hususları ön plana çekerek “İşte gizlenen gerçek kabe, müslümanların kabesi aslında Petra’daydı” demek, dikkate alınacak bir davranış değil. Bu, olsa olsa misyonerlerin, Vatikan’ın, masonların, İslam düşmanlığı gayretiyle yaptırabileceği bir sözde bilimsel çalışma ve iddia olarak görülür ve kısa sürede bu zorlama yorumlar, iddialar yıkılır.

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya