HİÇBİRİ KANITLANAMADI. PEKİYİ NEDEN HERKES BUNLARA BİLİM DİYE İNANDIRILDI?
► Güneşte nükleer patlamalara eş bir takım patlamalar olduğu ve bu sayede güneşte ısı ve ışık oluştuğu, sadece bir teori idi ama bütün dünyayı buna inandırmakta bir beis görmediler. Oysa hala bu teori kanıtlanamadı. Bilim, yıldızların enerjisini nereden aldığını hala bulamadı. Tıpkı, hem kan pompalayan hem de aynı anda vücudun ihtiyacı olan elektrik enerjisini üreten kalbin, kendi enerjisini nereden aldığını hiç bulamadığı ve bulamayacağı gibi…
Ve bu güne kadar hep haklı çıkan Müslüman gök bilimcilere göre güneş ısı ve ışığı başka bir kaynaktan alarak yansıtıyor. Kendisi gerçek bir ısı ve ışık kaynağı değil. Kalpler de enerjisini “madde” olmayan başka bir kaynaktan alıyor, bu enerjiyi bütün bedenin kullanımına sunuyor ve bu kaynağa “ruh” deniyor.
► İşte günümüz bilimi tam da burada takılıyor, sınırlı algılarımız ve tekniklerimiz ile sınırsızı anlamaya, yorumlamaya çalışıyor. Olmayınca da hiçbir bilimselliği olmayan ve çok zaman gerçeğin yakınından bile geçmeyen teoriler üretmekle ve dünyayı bunlara bilim diye inandırmakla yetiniyor. Onlardan biri de “akli ve ruhi rahatsızlıkların beyindeki kimyevi bozulmalar sonucu oluştuğu” iddiası…
Öncelikle şu soruları sormaları ve somut kesin/bilimsel deliller ile cevaplar vermeleri gerekir iken, bu kadar temel soruları ve sorunları bile sıkıntı etmeyip, bütün dünyayı teorilere inandırdılar. Sorular şöyle:
– Akıl ya da ruh gerçekten var mı?
– Var olduğunu düşündüğümüz bu şeyler gerçekten akıl mı, ya da ruh mu? Başka şeyler de olabilir mi?
– Bunlar madde mi değil mi? Şekil, mekan, zaman bağlantısı var mı, yok mu?
– Vücutta yerleri neresi? Vücut ile bağlantısı ne kadar, nereye kadar?
– Neden bozulurlar, akıl gidince nasıl gider, nereye gider? Uçup kaçar mı, ateş misali söner mi? Sonra yeniden yanar mı? Yok değilse nasıl olur?
– Bilimsel somut veriler ile varlığı kesinleştirilmiş şeylerden başkasını kabul etmiyor iken aklı ve ruhu nasıl var kabul edip, ne olduklarını somut olarak değerlendiremediğimiz bu madde ötesi şeyleri bir de tedavi etmeye kalkarız?
– Üstelik nasıl olur da var olduklarına dair hiçbir somut bilimsel veri bulunmayan akıl ve ruh gibi şeyleri var kabul edip de cin, şeytan, peri, hayalet gibi şeyleri bilimsel olmadığı gerekçesi ile inkar etme tezatı sergileyebiliriz?
Bu kadar temel soruları ve sorunları bile cevaplandıramayıp, teoriler üretip hatta psikiyatri gibi uydurma bilim dalları üretip bütün dünyayı teorilere bilim diye inandırdılar.
Üstelik kendi teorilerinin neden bilimsel olduğu, başkalarının teorilerinin neden bilimsel olmadığı hususunda bile çok zaman yorum yapamadan, somut veri ortaya koyamadan, kanıtlanmamış kendi teorilerinin neden genel kabul görmesi gerektiği, yine kanıtlanmamış başkalarının teorilerinin neden genel kabul görmemesi hususunda bile hiçbir mantıklı yorum yapamadan böyle bir hareket tarzını sergilediler.
Biliyor musunuz, ilk psikiyatri ilacını bile henüz 1960’larda vereme çare ararken ve tamamen tesadüfen buldular. Bulunan ilaç vereme hiç fayda etmiyor ama hastaları sakinleştirip neşelendiriyordu. Ve bu da, psikiyatrların gözünde bu ilacın psikiyatri ilacı olarak kullanılabilmesine yeterli sebepti. Kimseye reçete yazamayan, hekim olarak kabul edilmeyen ve kimsenin itibar etmediği psikiyatrlar için yepyeni bir dönem bu tesadüfen bulunan ilaç ile başladı. Bunu, ilaç üreticileri ile de sıkı işbirliği halinde fırsata dönüştürdüler.
Bütün dünyayı “akli ve ruhi rahatsızlıkların beyindeki kimyevi bozulmalar sonucu oluştuğu” iddiasına, ilaçların da bu sorunu düzeltebileceği iddiasına inandırmakta bir beis görmediler. Zira gerçek meseleleri bilim değildi ve bu teori işlerine geldi. Bu bahane ile bu güne kadar hiç kimseyi tedavi etmeye yaramamış ilaçlar üretmeye devam ettiler, dünyayı sömürdüler. Hala da korkunç bir sömürü çarkı dönmeye devam ediyor. Bakın etrafınıza, yirmi küsur yıldır psikiyatri ilaçları kullananları ama hala hastalığı tedavi edilmemiş insanları bile göreceksiniz. Üstelik bunların tamamına yakını, bu ilaçların yan etkileri nedeni ile çok ciddi fiziki rahatsızlıklara yakalanmış durumdalar. Yirmi koca yılda bile iyi etmeyen ilaç, tedaviye yönelik bir ilaç mıdır, sömürüye yönelik bir ilaç mı?
Dev ilaç firmaları bir yılda yüz milyar dolardan fazla parayı ilaç reklamlarına ve eşantiyonlara harcayacak kadar büyümüş ve rahat para kazanır durumdalar. Buna rağmen yaklaşık yarım asırdır akli ve ruhi rahatsızlıkların beyindeki kimyevi bozulmalar sonucu oluştuğu iddiasını kimse somut bilimsel veriler ile kanıtlayamadı. Buna rağmen modern psikiyatrinin akli ve ruhi hastalıkları tedavide kullandığı ilaçların temeli bu teoriye dayanıyor. Bu yüzden olsa gerek, psikiyatrlar kimseyi iyi edemiyor.
Sadece ilaç firmaları değil, psikolog ve psikiyatrlar da çok kolay ve iyi para kazanıyorlar. Türkiye’nin pek çok ünlü psikiyatri hekimi, özellikle hafta sonunda sözde muayenehanesine Türkiye’nin dört bir yanından gelen insanları ortalama 5 dakikada odasından çıkarıp, sırada bekleyen diğer hastayı kabul ediyor. Bundan da hiç utanmıyor. Yüzlerce lira muayene ücreti alıyor, yüzlerce liralık da ilaç yazıyor. 15 gün sonra kontrole gelenden para almıyor, sonraki 15 günde gelenden aynı kazık tarifeden bir daha tam ücret alıyor. Yani bir ayda on dakikasını ayırarak, sadece bir hastasından birkaç bin lira toplayanlar bile var. Düşünün, sadece bir cumartesi günü yaklaşık yüz hastayı kabul edenler bile var… Bu durum da, bu kadar bedavadan para kazanılabiliyor oluşu da, bu temelsiz sözde bilimin gerçek ve kirli yüzünü insanlığa anlatmanın önündeki en büyük engellerden birini teşkil ediyor. Bu konuların detayları için bkz: www.PsikiyatrininKaranlikYuzu.com
► Işık hızının aşılamayacağı, bilim hırsızı bir Yahudi olan Einstein’in uydurması… Işık hızı yüzlerce kat aşıldı. Dünyada mevcut bulunan onlarca farklı bilim kurumunda son yirmi yıl içinde yapılan yüzlerce deney ışık hızının aşılabileceğini kanıtladı. Işık hızının aşılabileceğini kanıtlamak için CERN’ün kurulması ve kullanılması da gerekmiyordu. Bu da kamuoyunu yanıltma ve yönlendirme taktiğinden başka bir şey değildi.
Işık hızının on milyarlarca katına çıkılabileceğini de günümüzün DÜRÜST bilim adamları kabul etti. Bu husus pek çok belgeselde bile konu edildi. Bu bilim adamları gerçek kimliklerini gizlemeden bu belgesellere konuştular. “Ne var bunda?” demeyin. Bu çok riskli bir hareketti. Zira CERN‘de ışık hızının aşıldığı deneyleri yapıp bir sevinç ile dünya insanlığına duyuran DÜRÜST bilim adamları siyasi baskı altında kalıp kovuldular. Ve bu kovulmaya “istifa” kılıfı geçirildi.
Çünkü böyle bir durum batının çok övündüğü bilimini, onların uydurduğu günümüz Fizik bilimini ve ülkemizde de okuttukları Fizik bilimi öğretim müfredatını temelden yıkıyor. Albert Einstein‘in patent kurumunda çalışırken proje çalan pasaklı bir Yahudi olduğu gerçeği ile yüzleştiriyor bütün dünyayı. Şaşırmayın, zaten günümüz modern psikiyatrisi de anasına karşı cinsi duygular beslemeyi meşru kabul eden ve hiçbir şeyi kanıtlayamamış olup hayatı boyunca tuttuğu bütün notları, en küçük bir notu bile imha eden bir Yahudi olan Sigmund Solomon Freud‘a dayanıyor ki, ölümü için intiharı tercih edecek kadar kafası ve ruhu bozuk bir arkadaştı kendisi. Ha bu arada Darwin’in, Lenin’in, Stalin’in ve daha diğer yüzlercesinin de hep aynı Yahudi teşkilatlanmasının fertleri olduğunu ayrıca yazmaya gerek yok, zira artık bunları herkes duydu. Bu hususun ayrıntıları için bkz: www.SpaceExplorer.TV ve ayrıca bkz: www.icimizdekiisrail.com
► Işık hızının aşılması durumunda maddesel formumuzu kaybedeceğimiz iddiası da kanıtlanmamış bir teori idi. Şimdi ise dakika itibar edilmeyecek bir yanılgı durumuna dönüştü. Zira ışık hızının aşıldığı testler bunun böyle olmadığını, maddesel formun bozulmadığını ve zamanda ileri ya da geri gidilemediğini kanıtladı. Dünyanın önde gelen bir gök bilimcisi de uzayda ışık hızından çok çok hızlı hareket eden gök cisimlerini keşfetti. Bunları o meşhur ve övünülen dev teleskopları ile görüntüledi. Işık hızından bile kat kat hızlı yol alan bu cisimlerin, maddesel formalarını korudukları meydanda idi ve bu gerçekleri “NASA’nın açıklanamayan dosyaları” isimli belgeselde izah etti. Youtube’da bu gerçekleri ve belgeselleri Türkçe içerikle bile bulabilirsiniz. Söz konusu kısmı izlemek için bkz:
http://spaceexplorertv.web.tv/embed/iv7yclqcqxa/0/0
– C vitaminin soğuk algınlıklarına çok iyi geldiği teorisinin kanıtlanamamış ve aksinin kanıtlanmış olması, yine kolesterol konusunda dönen dolaplar, bilim adamlarının içinde de çok sayıda art niyetli, namussuz, dürüst olmayanlarının bulunduğu ve bütün dünyayı kandırabildikleri gerçeği ile yüzleşmemizi sağladı.
Daha saymakla zor bitecek kadar çok yalana bilim diye inandırdılar insanları. Bütün bunların anlatıldığı “Dünyayı aldatanlar” ve “Neden aldattılar” isimli kitaplar yayınlamak dürüst araştırmacıların bir an evvel yapması gereken bir insanlık hizmeti.