Etiket arşivi: Süleyman aleyhisselam

Asıl Küdus, İstanbul… Süleyman mabedi tarihi yarımadada…


Tur-i Sina yani Sina dağı yani bir kara parçası, bir dağ gibi görünen uzay aracı da İstanbul’da tarihi yarımadada…

Musa peygamber zamanında da çok ileri teknoloji olduğunu hatta Nuh peygamber zamanında çok ileri teknoloji olduğunu, üstelik uzaylılardan alınmadığını anlatmıştım. Dünya insanlarına kimse yetişmezdi o vakitler bilim ve teknolojide ama iş çığırından çıktı diye Süleyman peygamber zamanında kasten geriletildi bilim ve teknoloji…

Musa peygamberin çıktığı Tur-i Sina, o teknoloji seviyesinde yapıldı ve kimse o seviyeye hala ulaşamadı.

Havada asılı durur, dünyalı ya da uzaylı kimse ona zarar veremezdi.

Yine Hızır aleyhisselam da Musa peygamber zamanında hayattaydı, hala hayatta… Hz. Hızır, Musa peygamberden de daha yüksek ilim ve hikmete sahipti. İki denizin birleştiği yerde, İstanbul’da buluştular.

Hızır a.s. da Musa peygamberi yönlendirdi, bilgilendirdi.

Ona, dünyadaki sarsıcı gerçeklere dair bilmediği çok şeyi öğretti hatta gösterdi. Bunlardan biri de Tur-i Sina denilen, dağ gibi de görünen ama uzay aracı olan şeydi.

İstanbul o vakit de yani yaklaşık 9-11 bin sene önce de yerleşme yeriydi ve dünyanın merkez şehriydi.

Musa peygamberden sonra, bir Türk olan hz. Zülkarneyn, dünyanın her yerini fethetti de tek devlet yaptı. Başkentini de İstanbul yaptı.

Tur-i Sina dahil, maddi ve manevi değere sahip pek çok şeyin kontrolü Zülkarneyn’e bırakıldı o devirde… O da Hızır gibi, ilim ve hikmette peygamberlerin yüz binlercesinden bile ileri seviyede idi. Elinin altına verilen, kullanımına verilen şeylerin bazılarını daha da geliştirdi.

Sonra Davud peygamber, sonra Süleyman peygamber devirleri yaşandı. Zülkarneyn’den sonra dünya devletinin başına Süleyman peygamber geçti. Hem hükümdarlık hem peygamberlik yaptı. Hem insanlara hem de cinlere peygamberlik yaptı. Cinler, o günlerde çok mutlu ve huzurluydular. Sonra İblis, cinler alemini yine karanlığa, vahşete, cahilliğe sürükledi. O günden beri cinler aleminde adeta güneş doğmadı. Hz Mehdi sayesinde tekrar doğacak.

Süleyman peygamber de İstanbul’u başkent olarak tuttu ve dünyayı İstanbuldan idare etti.

Bu süreç içinde, peygamberler hep birbirlerine maddi ve manevi değeri olan şeyleri elden ele bıraktılar. Peygamberler, kendilerine verilen maddi kıymete sahip şeyleri zaten sahiplenmediler ve kendilerinin bilmediler.

Gelelim en sarsıcı olan ve dünya üzerindeki bazı toplulukları kahredecek kısmına…

Bir vakit geldi, Tur-i Sina, şu anda tarihi yarımada denilen yere kondu ve orada kendini sabitledi.

Zamanla da etrafı ve üzeri iyice topraklarla, kayalarla doldu. Hatta suni tekniklerle orada zemin doldurma çalışmaları da yapıldı.

Tur-i Sina orada kaldı ama Süleyman peygamberden sonra pek çok gayr-i müslim devlet lideri, Tur-i Sina’nın peşine düştü. Bahtunnasır ve Nemrud da düştü.

Öyle ki şu anda uzaylı türlere liderlik yapan asıl Deccal da onun peşinde..

Orası zaten tarihten beri dünyanın idare merkezi olduğu için, bir de orada Tur-i Sina olduğu için, Deccal da o bölgeyi kendine merkez üs yaptı. Görünürde İngiltere üzerinden dünyaya yön verirken, aslında İstanbul’dan dünyanın siyasi, askeri, mali, dini, tıbbi dengelerine yön verdi.

Defalarca Tur-i Sina’nın içine girmek, onun kontrolünü ele geçirmek de istediler ama bir türlü bunu başaramadılar. Hala daha da bunun peşindeler…

Çünkü Adem peygambere indirilen on sayfanın aslı onun içinde…

Çünkü Şit peygambere indirilen 50 sayfa, İdris peygambere indirilen 30 sayfa, İbrahim peygambere indirilen 10 sayfa da onun, Tur-i Sina’nın içinde…

224 bin peygamberden bir kısmından kalan bütün kutsal emanetler onun içinde…

Osmanlı sarayında toplanan ve kutsal emanetler denilen şeylerin hiçbiri gerçek değildi ve son süreçte o sahteler de kaçırıldı da yerlerine sahtenin de sahteleri konuldu.

Dikkat edilsin, sahte kutsal emanetler Topkapı Sarayında yani tarihi yarımadada sergilendi, sergileniyor.

Yani gerçekleri yerin altında, o aracın içinde hala duruyor ama sahteleri tam üzerinde sergilendi, sergileniyor.

Musa’nın asası da orada.

Süleyman’ın mührü de orada.

Daha başka başka kutsal emanetler de orada.

Tevrat’ın aslı da orada.

Zebur’un aslı da orada.

İncil’in aslı da orada.

Karun, Musa peygamber zamanında yaşamıştı. Maraş merkezli suni saldırılar yapılmadan bir süre önce, bu konuda sarsıcı yayınlar yapmıştım.

Karun’un hazinelerinin büyük kısmının Türkiye sınırları içinde, yer altında olduğunu da açıkça yazmıştım. Ondan sonra malum çevrelerin hiç şüphesi kalmadı ve orayı hedef aldılar, alıyorlar.

Karun, zamanındaki yüksek teknoloji sayesinde, hazinelerini “ele geçirilemez” şartlarda saklıyordu.

Kur’an-ı Kerim’de onun hazinelerini sakladığı binaya/yapıya/sisteme de temas var

Muazzam bir teknolojik koruma var o binada, araçta…
Binlerce sene geçti de kimse o korumayı kıramadı. Yer altı şehirlerinde yaşayan uzaylı türler de kıramadılar. Yeşiller, griler ve diğer türler aciz kaldılar. Asıl Deccal aciz kaldı. Suni depremlere sebep olan şu son şok darbeleri ile de o kalkanın kırılmasını umdular ama kırılmadı.

Ben, bunun böyle olacağını anlamalarını da sağlamıştım oysa… Onu sadece hz Mehdi’nin açabileceğini, zamanı gelince açacağını açıkça yazmıştım.

Dönelim İstanbul’a… Karun’un sisteminden çok daha ileri bir koruma sistemi var Tur-i Sina’nın…

Karun’un hazinelerine ulaşamayanlar, Tur-i Sina’ya hiç giremezler ve içindekileri ele geçiremezler.

Tur-i Sina’yı da sadece hz. Mehdi açacak. Hem de çok kolay şekilde açacak. Çünkü koruma sistemi, hz. Mehdi’yi tanımaya, teşhis etmeye programlanmış vaziyette…

Tur-i Sina’nın içinde de çok büyük hazineler var. Hz Mehdi o hazineleri de kontrolüne alacak ve insanlığın faydasına kullanacak.

Tur-i Sina’nın içinde de Karun’un binasının içinde olduğu gibi, çok yüksek bilim ve teknolojiye dair kitaplar, dijital arşivler var.

Gerçek dünya tarihine dair somut bulgular ve ayrıca bilgiler, veriler var

Anlatmıştım, bu gibi araçların yakıta, bakıma ihtiyacı yok. Uçuk seviyede teknoloji ile imal edilmiş araçlar bunlar. Dünyanın tabii manyetik alanının devam etmesi, bunlar için yeterli

Maraş merkezli afet bölgesinde dünyanın tabii manyetik alanı ve yer çekimi ile bu seviyede abartılı şekilde oynamalarının bir sebebi de bu olmalı. Oradaki aracı enerjisiz bırakmak… Etrafındaki koruma kalkanını kırmak…

Hz. Mehdi, Tur-i Sina’yı açınca, içine girince, onu kontrolüne de alacak.

Onu tekrar uçuracak. Karalarda istediği yere indirecek. İstediği zaman havada sabit kalmasını sağlayacak. Ne karadan havaya, ne havadan havaya, ne uzaydan havaya saldırılar… Bunların hiçbiri ona hiç zarar veremeyecek.

Burada Ye’cüc ve Me’cüc artıkları var. Zülkarneyn onları geçmişte yenmişti ve onların gezegeninin etrafına da manyetik kalkan çekmişti. Dünyanın etrafına da manyetik kalkan çekti (Van Allen radyasyon kuşağı). Buradaki artıkların zaten hiçbir şey yapabilmeleri mümkün değil Tur-i Sina’ya ve benzeri sistemlere…

Lakin yakında Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinden kendi gezegenerinde hapsolmuş olanlar, etraflarındaki kalkanı aşıp çıkacaklar

Dünyamıza gelecekler ve etrafımızdaki kalkanı da kıracak, bozacaklar.

Hadis-i şeriflerde bu kısımlar da anlatıldı ki hz İsa o vakit yeryüzüne tekrar inmiş olacak. Hz. Mehdi ile bir araya gelecek ama dünyanın idaresini ondan almayacak. Ruhani liderlik yapacak.

Tam o vakitte Ye’cüc ve Me’cüc gelip de acımasızca bütün dünya insanlığını yok etmek isteyecek. İşte o vakit sadece Tur-i Sina içindekiler kurtulacaklar.

Hz. İsa, hz. Mehdi ve onlara samimiyetle tabi olmuş bir avuç gerçek mü’min kurtulacak. Geriye kalan “sürü”yü imha edecekler saldırganlar… Hz. İsa ve hz Mehdi bu imhaya da mani olmayacaklar.

Böylelikle, hz Nuh devrinde yaşanan büyük helakın çok çok benzeri yaşanmış olacak hz Mehdi devrinde… Zaten hz. Mehdi devrinde, büyük peygamberlerin yaşadıkları çok büyük ve sarsıcı hadiselerin çok benzerleri hep yaşanacak.

Onlar imhayı tamamladıklarında sonra, hz İsa ile hz Mehdi de onları, saldırganları imha edecekler.

Bunun da tamamına yakın kısmını nefesleriyle yani manevi/metafizik kabiliyetleri ile yapacaklar.

Hz. İsa ile hz Mehdi bir araya gelerek metafizik müdahale yaptıklarında, gök adanın dönüş ve akış yönünü tersine çevirebilirler. Metafizikle yani manevi tasarrufla yapılabilenler, hiçbir teknoloji ile yapılamaz. Teknoloji, metafizik tasarrufun yanında çok sönük kalır.

Şimdi size bir soru:
Nuh peygamberin gemisi de Tur-i Sina mıydı? Onunla önce göğe yükselip sonra uzaya çıkıp, tufan bittikten sonra dünyaya geri mi döndüler?

Birkaç soru daha sorayım, iyice karışsın ortalık…

– Tabut-u Sekine ve Tur-i Sina, daha önceki Adem devirlerinden bizim devrimize kalmış olabilir mi?

– Adem babamız, Venüs’e Tur-i Sina ile gitmiş, gelmiş olabilir mi? Venüslü olan ikinci Havva’ya bu vesile ile ulaşmış olabilir mi?

– Hz Mehdi de hz Musa gibi, vakti gelince Tur-i Sina da uzlete çekilecek ve manevi tekamülünü tamamlayacak olabilir mi?

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..

Şirinler isimli çizgi film de uzaylı türlerden esinlenilerek kurgulandı

Şirinler’e çok benzeyen uzaylı insan türleri de var ve komünist idare ile yaşıyorlar.

Şirinler isimli çizgi film de biz dünya insanlığına komünizmi aşılamak için hazırlandı, yayınlandı.

Daha önce anlatmıştım, geçmiş yayınlarda var. Ninja Kaplumbağalar da uzaylı türlerden esinlenilerek hazırlandı. Dünya insanlığını yönlendirmek için yayınlandı. Bir yandan da herkesi pizza kültürüne alıştırmak için yayınlandı…

Avatar’ı hala izlemedim. O günden sonra dönüp bir daha bakmadım. Şu vakit oldu da Matrix’i de tam olarak izlemedim. Yüzüklerin Efendisi serisine de hiç bakmadım. Lakin Yüzüklerin Efendisi filmindeki yüzüğün, Süleyman peygamberin yüzüğü olduğunu, o filmde cinlere ve uzaylı türlere dair mesajlar olduğunu çok iyi, çok kesin biliyorum.

Bu vakit oldu hiç David Icke da okumadım. Onun yıllardır bir biyonik robot olduğunu da biliyorum. Çoktan yerine geçtiler. O robotun kontrolünün yeşillerin elinde olduğunu da biliyorum.

İçinde öyle çirkin kişiler oluyor ki şu yüzüne bakılmaz David İcke bile yanlarında melek gibi duruyor.

Yine bu vakit oldu da hiç Erich von Daniken kitabı da okumadım. Hatta bir makalesini bile okumadım ve bir videosunu dahi izlemedim.

O kitapların Erich’in kendi emeği, araştırması, bilgisi olmadığını da biliyorum.

Erich da “oyun içinde oyun” olan karakterlerden biri…

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..

Bu Niburu denilen şey suni bir gezegen olabilir

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)


Geçmiş devirde ciddi bir saldırıya uğramış olabilir. Bir kısmı kullanılamaz halde olabilir

Eliptik yörünge denilen şey de hatalı bir tespit olabilir

Bu suni gezegendeki arızalar nedeniyle, kendine düzgün bir yörünge belirleyememiş ve savrula savrula güneş etrafında dönüyor olabilir. Buna rağmen çalışan kısımlarında hala yüksek sayıda kişi yaşıyor olabilir. Onların arasında, yüksek sayıda dünya insanları olabilir. Hatta şu anda dünyamızda mevcut bulunandan daha yüksek sayıda dünya insanı bulunabilir o suni gezegende…

Süleyman a.s. ve Zülkarnenyn a.s. zamanlarında bu suni gezegeni herkes biliyor olabilir. Hatta oraya gidip gelenlerin sayısı çok olabilir.

O zamanlar, daha uzun menzilli bir yolculuğu kolaylaştırmak için bu suni gezegen yolun orta kısmına/mesafesine konulmuş olabilir. Bu nedenle o zamanlarda adı “Geçiş gezegeni”ne çıkmış olabilir.

Güneşimize ve dünyamıza çok yaklaşması ve kendi suni manyetik alanlarındaki dengesizlik nedeniyle geçiş sırasında bize zararlar verebilir.

Dünyanın tabii manyetik alanında ciddi darbelenmelere sebep olursa zaten peşi sıra şiddetli depremler, dev dalgalar (tsunami), hayvanlarda davranış bozuklukları başta olmak üzere çok büyük sorunlara sebep olabilir.

Belki de şu birkaç güne geçecek olan kuyruklu yıldız bile niburu olabilir. Bütün bu hususlarda kesin bir şey söyleyebilmek için somut bilimsel verilere ihtiyaç var ama dünya genelinde böyle bir imkan yok.

Çünkü bütün uzay ajansları ve önde gelen basın yayın kuruluşları ile ünlü yapılmış akademisyenler, ankebut ağına bağlılar.

Niburu mu geçecek, adı ne olacak, detayları nasıldır bilemiyorum ama kesinlikle bir şey geçecek ve büyük şeyler olacak.

Daha açık yazayım, kendisi bir manyetik çekim kuvveti ile afetlere sebep olmasa bile, dünyanın kendi tabii dengelerinde ani değişmeler olacak ve afetler olacak.

Ayrıca, astrolojik olarak bakılınca, bir çağın kapanacağı, yeni bir çağın başlayacağı anlaşılıyor, bu kesin ve bu konuda da astrologlar net konuşmaktan kaçınıyorlar.

Bazıları zaten ankebut ağına bağlılar ve öğrendikleri için kahroldukları bu gerçeği insanlığın öğrenmesini istemiyorlar.

Bazıları ise konuşunca başlarına ne geleceğini bilemiyorlar ve çıkıp anlatmıyorlar.

Şu an için söyleyebileceklerim genel olarak böyle…

Musa peygamber ile Firavun’un karşılıklı mücadelesinin şiddetlendiği zaman, Mısır’daki Kıptiler arasında şiddetli bir cilt hastalığı görüldü. Onlar da metafizik usuller bilirlerdi ve “Bunu Musa ve etrafı yaptı” dediler. Kısa süre sonra da Musa peygamberin ve ona inananların üzerine gittiler, topluca yok etmek niyetindeydiler ve Kızıldeniz’de boğulma kısmı/hadisesi yaşandı.

Tarih tekerrür ediyor. Boğulmalar çok yakın… Filmin sonu çok yakın…

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..

Bir anda yok olan, şehirleri yıkılmadan toprağın altında kalan uygarlıkların sırrı ne?

Yazar: Unknown

Arkeoloji, Yere batırılan kavimler, Kavimlerin helakı, Geçmiş teknoloji devirleri, Armagedon, Süleyman aleyhisselam, Vezir Asaf, Zihin kontrolü, Elektromanyetik savaş,

Günümüz arkeologları, kazılar sonrası buldukları, nasıl olduğu anlaşılmaz bir şekilde bir anda toprak altında kalmış ve buna rağmen şehir düzeni bozulmamış, yıkılıp mahvolmamış yerleşim alanlarının sırlarını çözmek isterken, şu bilgileri de göz önünde bulundurmalılar. 
“Beni Hak ile gönderen(Allah)e kasem ederim(yemin ederim) ki; Bu dünya tükenmez(yok olmaz), ehline(insanlara) yere batmak, suret değiştirmek ve taş yağmadıkça…
“Bu ne vakit olacak ya Rasulallah” dediler. Buyurdu ki; ne vakit kadınlar eğer üstüne oturacak(erkekler gibi söz ve idare sahibi olacak), çengiler artacak, yalan şehadetler(yeminler) yapılacak. İçki aşikare olacak, namaz kılanlar ehli şirkin(Allah’a ortak koşanların) kapları olan altın ve gümüşten kaplarla su içecekler, ve erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla iktifa edecekler(cinsi ilişkiye girip, karşı cinslerine ihtiyaç duymayacak hale gelecekler). Bu günlerde siz kendinizi çekin(koruyun) ve başınıza taş yağmasına hazırlıklı olun ve korkun.” Hadis-i Şerif, Ramuz el ehadis
İnsanlık tarihi boyunca, sayısız kavim, hak yoldan ayrılıp azgınlığa vardıkları için bir anda helak edildiler. Bunların kimisi bir anda toprak altında bırakıldı/yere geçirildi. Kimisi bir sebepten, bir anda topluca öldüler ve yüzleri maymunlara ve domuzlara döndürüldü. Kimine taş yağdı.
Kimine bulaşıcı hastalık ile kimine de başka bir kafir kavim saldırıları ile toplu ölüm geldi. Neticede, kendisini sebeplerin ardına gizlemeyi murat eden Hazreti Allah, yoldan çıkan kavimleri bir sebeple helak eyledi. Hazreti Allah sebeplerle yaratma adetini çok nadiren bozdu ve bu hallerin adına mucizekeramet ya da sihir denildi. Sebeplerle yaratmayıp harikulade, fevkalade bir şekilde, sebepleri aradan çıkararak, bir peygamberin elinde yarattı ise mucize oldu. Bir velinin-dostunun elinde yarattı ise keramet denildi. Bir kafirin elinde ise istidraç-sihir denildi.

Arkeologlar bilmeliler ki, Allahü Teala bir kavmi bir anda helak edip yerin dibine geçirirken bile araya sebepler koydu. Sünnetullah bozulmadı. Belki de başka kavimlerin sahip oldukları ileri teknoloji silahları vesile etti. Artık hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde meydana çıktı ki Nuh aleyhisselam, Süleyman aleyhisselam ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde bizim şu anda ulaştığımızdan çok daha yüksek teknoloji vardı. Öyle görünüyor ki, o dönemlerin insanları, günümüz insanlarının geliştirdiği HAARP isimli iklim kontrol ve deprem silahlarından daha da güçlüsünü geliştirmişler. Hz. Allah ayet-i kerime’de(Nuh suresi, ayet:15) Nuh aleyhisselamın, kavmine hitaben “Görmüyor musunuz, Allah yedi kat semayı nasıl yaratmış?” diye sorduğunu haber veriyor. Bir takım teknik aletler ile dünya semasını(uzayı) aşıp birinci kat semayı ve daha da yukarısını, ta yedinci kat semaya kadar görmüş, izlemiş ve belki de incelemiş olmasalar, neden onlara böyle sorulsun? “Görmüyor musunuz?” denilsin? Zaten inkarcı olup iman etmemiş bir kavme, bir vesile ile görebiliyor olmasalar, yedi kat sema için “Görmüyor musunuz?” diye sorulur mu?

İyi bilinmeli ki;

– Bu dünyada bizden önce de teknoloji çağı ya da çağları yaşandı.
– Teknoloji çağlarında yaşayanlar, başlarında peygamberleri bulunmasına, kendilerini ikaz etmesine, mucizeler göstermesine, belaların geleceğini haber vermesine, bu belalar önce ufak ufak gelmeye başlamasına(geçim sıkıntısı, kıtlık, kazalar, iç savaşlar, terör, bulaşıcı hastalıklar v.s.) rağmen yine de iman edip istikamete girmediler, teknolojik güçleri ve imkanları, onları daha da yoldan çıkarttı. Sonuçta helak edildiler.

 Bu yüksek teknoloji, Süleyman aleyhisselam zamanında yeryüzünden kaldırıldı. Süleyman aleyhisselam yeryüzünden fen ilimlerini kaldırma vazifesini veziri Asaf’a verdi. 

– Piramitler ve geçmişten izleri kalmış ve bulunduğunda açıklanamayan daha pek çok şeyler bu dönemde yapıldı. Süleyman aleyhisselam bir günde ordusundan 300 bin askeri havadan naklediyordu. Emrine rüzgarın verilmesi, uçan devasa vasıtalar yapıp kullandıklarına işaret ediyor. Nuh aleyhisselamın gemisi ise muhtemelen halen daha ulaşamadığımız bir teknoloji ile yapılmış, korkunç büyüklükte ve sağlamlıkta bir gemi… 

– Teknolojik imkanlara sahip olunan dönemlerde insanlar, bu imkanları hayra kullanıp cennet misali bir hayat yaşamak yerine, şerre kullanıp hayatı cehennem azabına çeviren, akıl almaz zulümler yapılan bir dünyada yaşamayı tercih ediyorlar. Diğer dönemlere kıyasla çok daha çabuk yoldan çıkıyorlar, çok daha tarifsiz zulümler yapıp, kul hakkına giriyorlar. (Zihin kontrolü, uzaktan sinir sistemi denetimi, cinnete sokma, sanal karanlıklara sokma, psikolojileri ve akıl sağlığını bozma, hafızayı silme, programlanmışcasına üretilebilen özel virüslerle bir şahsa ya da topluma saldırma, nükleer silahlar ile bir anda, kadın, çocuk, bebek, ihtiyar, masum ve sivil diye ayırt etmeden bir kaç şehri yok etme, bir toplumun gıdaları ile oynayıp tamamını hasta etme, çok ucuza kürtajlar yapıp hemen her gün binlerce masum bebeği katletme, başka insanların en mahrem sırlarını gelişen cihazlarla dinleme ve hatta izleme ve daha benzeri yüzlerce büyük cürüm, ancak yüksek teknoloji çağlarında yapılabilir ya da bu derece yaygınlaşabilir.)

– Ve en kötüsü ise, tarih tekerrür ediyor ve dünyamız yeniden toplu helake ve sonrasında teknolojinin kaldırılmasına doğru gidiyor.

– Hadis-i şerifler, Amik ovasından(Türkiye Suriye sınırından) patlak verecek 3. dünya savaşında da çok sayıda YERE GEÇİRİLME hadisesi yaşanacağını haber veriyor. 

(Öyle görünüyor ki, çoktan başlamış olan 3. dünya savaşında savaşacak taraflardan biri ya da her ikisi de, bu tür silahları çoktan geliştirdiler. ABD eski başkanı George Walker Bush, beklenmedik şekilde Rusya Devlet Başkanı Putin’in ayağına gidip “Startejik silahları kullanmama antlaşması” yaptıktan sonra, neden kimsenin “Bu stratejik silahlar nedir? Nükleer silahlara dair zaten bir gizlilik yok ve çeşitli antlaşmalar var. O halde nedir bu gizli silahlar?” diye sormadığını düşünüyor musunuz?)

– Bu dünyanın kuralı budur: Ne kadar küfür ve isyan-günah, o kadar bela, musibet, savaş, kaza, iç savaş, terör, bulaşıcı hastalık ve bütün bunlar yetmez ise dünya savaşı, stratejik silahlar, binalar sapasağlam dururken yapılan elektromanyetik silah saldırıları ile bütün bir toplumun bir anda cansız yere düşmesi, dünyanın doğal dengesini bozan elektromanyetik silahlar ile bir bölgede yer yüzünün toprağının okyanusun dalgaları gibi dalgalanıp üstündeki yapıları altına alması ve sonuçta ne sebeple olursa olsun helak…

Arkeologlar, daha çok soru sormalı… Daha çok cevap aramalı. 


Mehmet Fahri Sertkaya