Duydunuz mu, Mehmet Kırkıncı “Türkiye İslam devletidir.” demiş?



NİYE BUNLAR HEP BÖYLE?

Sözde alim ve sözde Bediüzzaman Said-i Nursi’nin, kendi gibi sözde alim talebelerinden biri olan, bu güne kadar pek çok ilmi meselede kendini alim sınıfına koyarak yazdıkları ile yüzlerce pot kırmış olan Mehmet KırkıncıDar’ül Harb meselesine dair de bir kitapçık neşretmiş uzun yıllar önce…

İlimden ve ilim adamı ciddiyetinden uzak bir şekilde, “Türkiye’de bu kadar müslüman var. Bu kadar cami var. İmam var. Müftü var. Türkiye hiç dar’ül harp olur mu?” mesajı vermiş durmuş sık tekrarlarla… Almanya’da ya da Fransa ve İngiltere’de de çok sayıda müslüman var. Camileri var, imamları var, müftüleri var. Cemaatleri ve tarikatları var. Tesettürlü olarak ya da sakallı olarak devlet dairelerinde çalışma hakları var. Hatta İngiltere’de taraflardan ikisi de müslüman olursa şeriat kanunlarına göre yargılanma hakları bile var. O zaman bu ülkeler de dar’ül İslam mı? Elbette değil… 

Ya da Kırkıncı’nın iddia ettiği gibi Türkiye halkının yüzde doksan dokuzu gerçekten müslüman mı? Öyle ise Avrupalıdan daha fazla gâvurluk yapan milyonlarca insan Türkiye’deki Yunanistan vatandaşları mı? Bunlar T.C. kimliğine sahip değiller mi? Bu kadar küfre, şirke, günaha, isyana, çıplaklığa, ticari ahlaksızlığa, üçkağıda, dolandırıcılığa, tecavüze, hırsızlığa, zulme, haksız yere cana kıymalara, tecavüzlere, bu derece tavan yapmış rezilliğe yüzde doksan dokuzu müslüman bir ülkede denk geliyorsak, ya bu haberlerin hepsi yalan ya da Kırkıncı bir hayal aleminde yaşıyor. Türkiye’nin muhafazakar olduğu iddia edilen bölgelerindeki sokakları ve caddeleri bile görmüyor mu? Her sokaktaki onca kumar bayilerini, içki büfelerini, güzellik salonlarını, güzellik salonu görünümlü fuhuş yuvalarını da mı görmüyor? Şu televizyon kanallarının halini, şu internetin halini de mi görmüyor? Katolik misyonerler tarafından ellerine verilen ve Kur’an-ı Kerim’in bile önüne koydukları risale denilen zırvalara bu kadar kafasını gömünce bir insan, bu kadar mı gerçeklerden ve gerçek hayattan uzaklaşabiliyor? Belli ki gerçek hayattan bu kadar uzak ve bir karakolda görev yapan bir tek müslüman polis memurundan bile kolayca öğrenebileceği vahim gerçekleri bile bilmiyor. Ya da daha kötü bir ihtimal var, her şeyi biliyor, her şeyin farkında ama böyle hareket etmek, gerçekleri görmemek işine geliyor. 

Büyük büyük mücadeleler ile bu ülkede Dinler Arası Diyalog adı altında yapılan “ortak din” ve “misyonerlik” planlarına mani olabilmeyi başardıktan sonra, artık diyalogla yatıp diyalogla kalkmadığımız günlere çıkmanın şükrünü eda etmek isterken, bu başarıda zerre kadar katkısı olmayan Kırkıncı’nın, bir de üstüne çıkıp da Fethullah Gülen’e medhiyeler düzen ve diyalog adı ile maskelenen misyonerlik faaliyetlerine destek olan açıklamalarını duymuş olmamız da “gerçekleri çok net görüyor ama sıkıntı etmiyor.” şüphemizi artırıyor. 

Ya da, ibneliği, seviciliği, transeksüelliği, zinayı, evlilerin zinasını, misyonerliği, domuz etini dahil türlü melaneti serbest bırakmış bir partiyi ve liderini, türlü yalan dolanları da, vurgunları da, ihanetleri de ispatları ile meydana serildikten sonra bile destekleyen açıklamalar yapması da “gerçekleri çok net görüyor ama sıkıntı etmiyor.” ihtimalini güçlendirmiyor mu?

Peki, bu kadar “sıkıntısız” bir sözde alimi, samimi müslümanların sıkıntı etmesi, kafaya takması gerekiyor mu? Hangi meselede, nasıl bir kanaat arz ettiğinin bir önemi kalıyor mu?

Bir ülkenin İslam ülkesi olup olmadığına hükmedilir iken, kendini alim zan eden böylesi acayip kişiliklerin yaptığı gibi, ülkenin ne kadarının Müslüman olduğuna bakılmaz. İslam şeriatı ile idare edilip edilmediğine bakılır. 

Onun da baktığı ama işine geldiği gibi anlayıp aktardığı muteber kaynaklara, samimi ve Allah’tan korkan bir mü’min gözü ile bakalım: Bir yerde İslam ahkamı tatbik edilmedi mi orası kendiliğinden dar’ul harb olur mu?  Orada nüfusun ne kadarının müslüman olup olmadığına bakılır mı?

– İbn-i Hummam (rh.a.) “Hicretten önce Mekke dar’uş şirk idi.” (Feth’ul Kadir C.6 Sh. 178)

– Alleme Alüsi (rh.a.) “Fetih den önce Mekke Dar’ul Harb idi.” (Ruhul Meani C. 21 Sh. 18)

– İmam-ı Serahsi (Rh.a.) de “Mekke bir dar’uş şirk idi. Çünkü Mekke’nin içerisinde İslam ahkamı icra edilmiyordu. “ (El-Mebsut C.14 Sh.18) 

demektedirler.

 “BİR YERDE MÜSLÜMANLAR VARSA ORAYA DAR’UL HARB DENMEZ” diyenlere deriz ki; İmam-ı Serahsi , Alüsi , İbn-i Hummam “Mekke fetihten önce Dar’ul Harb idi” dedikleri zaman onlar da biliyordu ki o gün Hz. Muhammed (s.a.v) de Mekke’de idi. Fakat İslam hakim değildi de ondan dar’ul harb oluyordu. Bu nedenle içerisinde İslam ahkamı icra edilmeyen bir yerde nüfusun %99’u müslüman bile olsa, orası yine de İslam devleti olmaz. 

Bu arada, altı yıldır, Risale-i Nur denilen paçavraların gayri ilmi, gayri islami, gayri ciddi, art niyetli, misyonerlik maksatlı yazılmış zırvalar olduğunu, ortaya ciddi ispatlar koyarak kaleme alıyor, Mehmet Kırkıncı gibi sözde alim ve sözde İslami önder kişilerden, bu iddialarımıza cevaplar vermesini bekliyoruz. Ara ara kendilerine açık mektup şeklinde kaleme aldığımız yayınlarımız bile olmasına rağmen, cemaatine mensup sade müslüman kardeşlerimiz bile bize ulaşmasına rağmen, Mehmet Kırkıncı ve benzerleri neden böylesine derin bir sessizlik içindeler?

Mehmet Fahri Sertkaya|Akademi Dergisi

Bir Yorum Yazın