B. T. T. (Akademi Dergisi takipçisi)
– Esselam aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu hocam. Üstazımızın vefat raporunu veren doktorun bu sıradan bir insan değil, kalbi atıyor ama öldüğü kesin deyişi. Kemal Kacar ile bir tanıdık yol kenarında bir camiye gitmişler farklı bir semadaki bir camii miş, sonra o camii aramışlar bulamamışlar gibi sesli anlatımlar var, neredeyse şahitli. Bunu nasıl uyduruyorlar…
– V.a.s. Hikayesi mevzu edilen “Ölmüş ama kalbi durmamış” denilen asıl kişi hz. üstazımız değil, Hüseyin Bakır…
Cemaatimiz içinde bazı hadiseler, hatıralar ve bazı ilmi meseleler kasıtlı şekilde olduğundan farklı anlatılmış, bazıları ise kulaktan kulağa aktarılırken, kasıt olmadan aslından bozulmuş. Hüseyin Bakır, intihar ettiği iddia edilen, Sabetaycı derin devlet ve MİT tarafından öldürüldüğü halde ölümünün üstü hukuksuz surette kapatılan bir kişi. Aksihar, Balıkesir, Manisa bölgelerinde kız ve erkek yurtlarının sözde idarecisiydi. 1985 yılında öldürüldüğünde 49 yaşındaydı. Hayrettin, Hilmi ve Tuba isimli üç çocuğu vardı. Hanımının adı ise Hafize… Daha sonrasında Hüseyin Bakır’a Bursa idareciliği de verildiği söyleniyor.

MEB’e bağlı devlet okullarında hiç okumamış, tahsili yok. Okuma yazmayı dahi kendi gayretleriyle öğrenmiş. Balıkesir’de, fabrikatör Zeki Uslu olarak bilinen kişinin, kendisine ve Sabetaycı gizli Yahudi Kemal Kacar’a tahsis etmiş olduğu altlı üstlü dairelerde ikamet ediyorlardı. Kacar’ın çok yakınlarında bulunabilen, türlü ihanet, cinsi sapıklık, cinayet, hırsızlık, kara para, büyücülük işlerini, MİT ve mafya bağlantılarını bilen, ne kadar insanlık dışı işler döndüğüne şahit olan, bu türlü işlerin bir kısmına yardım ve yataklık eden ve payını da alan bir kişiydi. Hüseyin Bakır da hiç düzgün biri değildi ama hala insan kalmış bir yanı yine de vardı. İnsani/vicdani sınırları vardı ve gördüğü bazı şeylere çok şaşırıyor, inanamıyor, kabullenemiyordu. İçine çekildiği şeytanca sisteme tam olarak ayak uyduramıyordu. Psikolojisi iyice bozuluyordu. Her günün her saati aşırı sert, öfkeli ve şüphe çekici davranışlar sergiliyordu. Zaten ölümünden bir süre öncesinde Kemal Kacar’ın talimatlarıyla Hüseyin Bakır’a da sürekli ağır büyüler, sürekli ölüm büyüleri yapılıyordu. Büyülerin tesirinden de kurtulamıyordu.

Söz konusu binanın en üst katına Kemal Kacar, daha sonra nikahı altında iken firar eden eşi Kezban ile yerleşmişti. Bir alt katta Hüseyin Bakır ailesiyle ikamet ediyordu. Daha alt katta ise fabrikatör Zeki denilen şahıs ikamet ediyordu. Zeki’nin yurtlara çokça maddi yardımlarda bulunduğu biliniyordu.
Hüseyin Bakır vefatından üç gün önce Balıkesir’den yola çıkarak, akrabalarının bulunduğu Manisa/Turgutlu tarafına gidiyor. Annesi vefat etmiş, babası ise o zamanda hayattaymış. Sonrasında hanımını Akhisar kız yurduna bırakıyor. Kendisi de erkek yurduna geçiyor. Kız yurdunun adresi o zamanlar Efendi mahallesi, 267. Sokak, no 244 olarak biliniyor.

Köyünden geldiği aynı gün içerisinde ikindiden sonra kız yurduna geliyor. Kuran-ı Kerim hatminde kaldığı cüzü söyleyerek tamamlamalarını istiyor. “Bu gece bitirin, mutlaka bu gece bitmeli” diye tembihte bulunuyor. Halini görenler etrafını göremez gibi, çok endişeli, çok sıkıntılı olduğunu anlayabiliyorlar. Kırmızı Mercedes arabasına doğru ilerlerken geri dönüyor ve vazifeli hocahanıma, “Bir tane de benim için tevhid hatmi yapar mısınız?” diye söylüyor ve kız yurduna da yakın olan erkek yurduna geri dönüyor.
Erkek yurdunda, hatimden sonra sohbet veriyor. İçeri girdiğinde ayağa kalkan hocaefendilere dönerek “Yoksa benden korktuğunuz için mi ayağa kalktınız?” diye soruyor. Onlar da “Hürmetimizden kalktık” diye cevap verince “Benden korktuğunuz için saygı göstermeyin, ben de sizin gibi bir insanım.” mealinde konuşuyor.
Sohbetinde kıyamet gününden bahsediyor. Akabinde helallik istiyor. Bir çoğuyla da helalleşiyor. Erkek yurdundan çıktıktan sonra 23:30 sularında kız yurduna gidiyor. Gece vakti kendisinin kız yurduna geldiği daha önce hiç görülmemiş. Yine telaş ve endişeyle “Uyudunuz mu?” diye soruyor, hızlıca içeri giriyor. Vazifeli hocahanım etrafı önceden kontrol edemeden, Hüseyin Bakır kız yurdunda eşinin yanına, üst kata çıkıyor. Kızı da o yurtta hocahanım olarak vazife yapıyor.
Birkaç hocahanım, hanımı ve kızı yanına geliyorlar. Kızına iki kez elini öptürüyor ve onu gözlerinden öpüyor. “Bu ikinci el öpmen de arkadaşların için olsun”diyor. “Allah rahatlık versin” deyip dualar ederek yurttan çıkıyor. Ve hemen bahçesinde bulunan misafirhane denilen mekana geçiyor.

O zaman bölge idarecisi olan Hüseyin Bakır, kız ve erkek yurtlarının idarecisi olan Halit Karabıyık’ın evinin bitişiğinde bulunan misafirhaneye geçiyor. Mekana bahçeden ve Halit karabıyık’ın salonundan girilebiliyor.
Kız yurdundan, misafirhanenin ışıkları gözüküyor. Yurttan bakılınca, teheccüt namazı vaktinde ayakta olduğu, banyo ışığının yandığı görülüyor. Hanımı da “Gusül abdesti alarak vazifesini/rabıtasını yapar bu saatlerde” diyor ve ışıklar birkaç saat boyunca açık kalıyor.
Saat sabah 8:00 sularında Balıkesir’e dönmek üzere hanımı, hazırlanarak kız yurdundan misafirhaneye eşinin yanına geçiyor.
Eşinin vazife/rabıta yaptığını düşünerek yanına oturuyor. Boynundaki birbirine düğümlenmiş ipi görüyor. Sarsıyor, Hüseyin Bakır, hanımının üzerine doğru düşüyor ve hanımı bağırarak Halit Karabıyık’ın eşi Şadiye’ye sesleniyor.
O esnada tavanda bir küçük salıncak kancası, birbirine düğümlenmiş kuvvetsiz ipler, tavandan sarkan bir ip ve Hüseyin Bakır’ın boynunda kopmuş olan ip görülüyor. Kendisi, koltuğa yaslanmış ve dizüstü şekilde oturur halde bulunuyor.

Şadiye (ki dişi insan şeytanlarından biri), misafirhaneden çıkarak kız yurduna koşuyor. Telaşlı bir hal ile “Hüseyin hoca intihar etti” diye oradaki hocahanıma haber veriyor. Bu sıralarda Şadiye’de şok hali, korkmuşluk, üzüntü görülmüyor. Kendisi ile ilk karşılaşan vazifeli, halini gerçekçi bulmuyor fakat haberin telaşı ile misafirhaneye gidiyorlar.
Hüseyin Bakır’ın hanımı Hafize (ki o da dişi insan şeytanlarından biri) eşine böyle bir ölümü yakıştıramayarak, MİT ve Emniyet teşkilatı dahil devletin bütün kurumları içinde çok çok derin bağlantıları olan kara paracı ve Sabetaycı gizli Yahudi Kemal Kacar’ı arayıp akıbetinden sual etmek istiyor. O esnada Kemal Kacar’ın yurtdışında olduğunu söylüyorlar. Bir süre sonra arıyor. Hafize ile konuşuyorlar. Hafize görüşmede kendisine “Korkmayın o imanlı gitti” dendiğini aktarıyor.
Yurt idarecisi Halit Karabıyık hızlıca Emniyet teşkilatını arıyor, polis ve jandarma araçları yurda geliyorlar. O esnada yurdun yanında bulunan evlerden ihvan, ehavat da hadisenin cereyan ettiği mekana gelmiş oluyorlar. Hüseyin Bakır’ın bulunduğu odanın kapısı kapatılıyor ve Emniyet teşkilatı mensupları işlerini yapmaya başlıyorlar.
Emniyet teşkilatı mensuplarının işi mekanda kısa sürüyor. Fakat Hüseyin Bakır’ın ölmediğini, kalbinin attığını söylüyorlar. Halit Karabıyık “Alim zatların kalbi kıyamete kadar ölmez” gibi son derece sorunlu, art niyetli sözlerle, çıkışlarla polisleri oyalamaya ve yönlendirmeye çalışıyor. Polisler otopsi yapılması için izinler alacakları sırada karşı çıkıyor. Hüseyin Bakır’ın hanımı Hafize de izin için imza atmıyor ve polisler gittikten kısa süre sonra cenaze defin işlemleri başlatılıyor.

Gelen Emniyet teşkilatı yetkilisinin Halit’e, Hüseyin Bakır’ın duvardaki resmini göstererek, “Resmini buraya astın, kendisini de ipe mi astın?”dediğini duyanlar oluyor. Halit Karabıyık’ın, o zamanlarda Emniyet ve Jandarma teşkilatı mensuplarıyla iyi ilişkileri olduğu ve her sene onlara yurtta yemek verdiği, ziyafet sofrası denilebilecek şekilde ikramda bulunduğu biliniyor. Yine Halit’in Mehmed Emre ve çevresini çok muteber bulduğu, Seyfettin Alkan misafir olarak geldiğinde hususi ilgilendiği biliniyor. Kemal Kacar’ın misafirliği ile de Hüseyin Bakır’ın hususi ilgilendiği ve Kemal’in Halit’i birkaç kez azarladığı biliniyor. Cemaatimizin idaresini eline geçirmiş ve Türk/Müslüman rolü oynayan kişilerin, ilk zamanlardan beri kendi aralarında gruplaştıkları, iç çekişmeler yaşadıkları biliniyor. Bazı iç çatışmalar gizli Yahudi, gizli Hristiyan/Ermeni çekişmesi iken, bazıları da Mason iç çatışması olarak yaşandı, yaşanıyor. Bu şekilde çekişmeler, çatışmalar olarak görülen hadislerin daha derinine bakılınca da asıl kavganın kara paraları, makamı, yetkiyi, şöhreti paylaşamamak olduğu hep görülüyor.
Öldürüleceği kendisine söylenmiş gibi ya da söylenmediyse de kendisi bunu kesinlikle anlamış gibi tavırlar sergileyen, bir an önce ölüp kurtulmak isterken bir yandan da son derece telaşlı şekilde kendini öldürülmeye hazırlayan Hüseyin Bakır, öldürme teşebbüsünden sonra bile belki de saatlerce kalbi atmaya devam ettiği halde “öldü” denilerek defin ediliyor. Kemal Kacar’ın firari eşi olarak bilinen Kezban’ın, Hüseyin Bakır’ın ölümünden bir süre önce, ondan kendisine araba kullanmayı öğretmesini istediği… Hüseyin Bakır’ın arabasında birkaç kez bir arada görüldükleri hatta fotoğraflandıkları… Hüseyin ile Kezban arasında gayr-i meşru bir ilişki bulunduğu iddiaları da hep konuşulmuş, yayılmış.
Paraya tapan, para için Kemal Kacar’ı ve çetesini çok sıkıştıran Hüseyin Bakır meselesinin üzerine, hem de şu saatten sonra gidilse bile, Kemal Kacar başta olmak üzere, üstazımızın ailesi, evlatları, torunları denilen kişilerin asıl kimlikleri, gerçek milliyetleri, gerçek dinleri, gerçek ve gizli bağlantıları ile hedefleri ta İngiltere Kraliyet ailesine kadar çözülebilir. İsteyenler bu meseleyi hemen şimdi gizli Hristiyan Behlül Karak’a sorabilirler. Onun hala İngiltere’ye kadar da uzanan gizli Hristiyan ve kara paracı bağlantıları var. Ben Hüseyin Bakır meselesini çok önceden çalıştırmıştım. Dosyası hazırdı. Hala asıl gerçekleri bu yazışmada aktarmadım. Pimi çekme vaktini bekliyorum.
| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi






