Etiket arşivi: Fahrettin-i Razi

Soysuz!

2019’un Ağustos ya da Eylül ayında, Ümraniye E Tipi toplama kampında gördüğüm şu rüya seninle, senin bitişinle alakalı bir rüya idi. Daha ceza evinde iken tabir etmiştim ve çıkar çıkmaz da yazmış paylaşmıştım. Bu sahada uzman olan ve danışabileceğin birileri varsa, bu rüyayı tabir ettir. Şu günden, öldürüleceğin güne kadar yaşayacaklarını genel hatlarıyla anlatıyor.

“Rabbin sana rüyada görülenlerin tabirini öğretecek.”

﴾4﴿ Bir gün Yûsuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederken gördüm.”

﴾5﴿ Babası, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”

﴾6﴿ Anlaşılan böylece rabbin seni seçecek, sana rüyada görülenlerin tabirini öğretecek ve daha önce ataların İbrâhim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya‘kūb soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Kuşkusuz rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Yusuf Suresi,4-6 Ayet-i Kerimeler)

Rüya, “görmek” mânasına gelen rü’yet masdarından alınmış bir isim olup, uyku halinde birtakım olay ve şekillerin görülmesi demektir. Türkçe’de buna “düş” denir. Rüya kişinin sadece iç dünyasıyla ilgili bir olay olmayıp, aynı zamanda hayalin ötesinde dış dünyada bir gerçeğe de işaret eder.

Büyük alim Fahrettin-i Râzî’ye göre yüce Allah, insan ruhunu madde ötesi âleme çıkabilecek, levh-i mahfûz denilen ve bütün insanların kaderlerinin yazılı olduğu alemi okuyabilecek yetenekte yaratmıştır. Ancak ruhun bedenle bağları buna engel olmaktadır. Yani bu, dört ana unsurdan (ateş, hava, su, topraktan) meydana gelmiş olan vücutlarla yapılamayacak ve sadece ruhla yapılabilecek bir şeydir. Uyku halinde ruhun bedenle ilgisi/bağları azalır. Bu nedenle hadis-i şerifte “Uyku yarı ölümdür” denilmiştir. Uyku halinde de ölüm halinde olduğu gibi insanın ruhu bedeninden çıkar ve levh-i mahfûzu okuma gücü artar. Ruhun orada gördükleri, hayal aleminde, zihinde kendine özgü izler, işaretler bırakır (XVIII, 135). Görülen bu izler, işaretler, hayalin ötesindeki bir gerçeği yani levh-i mahfûzdaki bilgiyi gösterir ki rüyanın asıl işaret ettiği şey de budur. Yani lehv-i mahfuzdaki bilgiler rüya alemine bir takım değişik sembollerle, görüntülerle aksettirilir. İşte görülen bu sembolik görüntülerin doğru tabir edilmesi gerekir. (levh-i mahfûz hakkında bilgi için bk. Bürûc 85/22).

Gazzalî, levh-i mahfûz ile insan kalbini, karşı karşıya duran fakat aralarında perde bulunan iki aynaya benzetmektedir. Aynaların arasındaki perde kaldırıldığında birindeki görüntü diğerine aynen yansır (ki bu perde büyük bir dini gayret, nefisle mücadele ve yüksek bir manevi dereceye ulaşmak ve İslami ilimleri de tahsil etmekle kaldırılabilir). İşte rüya olayı buna benzer; insan uyuduğu zaman kalbin, maddeden ibaret olan duyu organlarıyla ilgisi, bağı büyük oranda kesilir, levh-i mahfûz ile kalp (manevi kalp, gönül) arasındaki perde ise kalkar, böylece levh-i mahfûzdaki bazı bilgiler kalbe yansır; hayal gücü bu bilgileri sembollerle alarak korur, insan uyandığında ancak hayalindeki sembolleri hatırlar. (İhyâ, IV, 504-505). İşte rüyayı yorumlayıp sembollerle işaret ettiği perde arkasındaki o gerçekleri göstermeye “rüya tabiri” (yorumu) denilmektedir (ayrıca bk. Yûsuf 12/44).

Herkesin gördüğü rüya bir değildir!

Sadık rüya görenler bazı hadiseleri yaşanmadan önce bilebilirler. Buna rüya yoluyla keşif denilir.

İslâmî kaynaklarda genel olarak üç türlü rüyanın bulunduğu ifade edilmektedir:

a) Sadık rüya: Kaynağı ilâhî olan ikaz ve işaretler olup doğru ve gerçek rüyalardır. Hz. Peygamber bu tür rüyaların peygamberliğin kırk altı cüzünden biri olduğunu haber vermiştir (Buhârî, “Ta‘bîr”, 2-4). Sadık rüya gören kimse, bu vesileyle Allah’ın ilim, irade, kudret ve yaratmasıyla ilgili bazı şeyler hakkında bilgi sahibi olur. Böylece zaman içerisindeki bazı gayb olaylarını, meydana gelmeden önce keşfeder ve haber verir veya mekân içindeki bazı şeyleri insanların normal olarak görmesinden önce görür ve bildirir. Bu duruma, “rüya yoluyla keşif” denilmektedir.

b) Nefisten yani beyin, duyu organları ve iç organlardan kaynaklanan yani vücudun maddi taleplerinden kaynaklanan düşler. Bunlar, hâtıraların, arzuların hayalde canlanmasından ibarettir.

c)İnsan ruhunun gizli bir dış tesirden (şeytanlar/cinler) etkilenmesi neticesinde meydana gelen korkma ve sapmalar olup yalancı bir çağrışım ve hayalî bir olaydır. Hz. Peygamber bu tür rüyaların şeytandan kaynaklandığını haber vermiştir (Buhârî, “Ta‘bîr”, 3).

Gerek nefisten gerekse şeytandan kaynaklanan, aşkın kaynağı olmayan karmakarışık rüyalara “ahlâm” veya “edgasu ahlâm” denmektedir (bk. Yûsuf 12/44; Elmalılı, IV, 2865)

﴾4﴿ Bir gün Yûsuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederken gördüm.”

﴾5﴿ Babası, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”

﴾6﴿ Anlaşılan böylece rabbin seni seçecek, sana rüyada görülenlerin tabirini öğretecek ve daha önce ataların İbrâhim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya‘kūb soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Kuşkusuz rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Yûsuf Suresi, 4-6. Ayet-i kerimeleri)

Hz. Yûsuf’un gördüğü bu rüyada baba, anne ve kardeşlerin güneş, ay ve yıldızlarla temsilî olarak anlatılması, rüyanın ve neticesinin önemine işaret ettiği gibi, Hz. Yûsuf’un şanının yüceliğini de gösterir. Hz. Yûsuf’un rüyası, yüce Allah’ın onu peygamberlik görevine hazırladığının bir işaretidir. Nitekim Hz. Peygamber’e de vahyin gelişi sâdık rüya ile başlamıştır (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3).

Hz. Yûsuf’un gördüğü bu rüyayı yorumlayan Hz. Ya‘kūb, oğlunun ileride büyük bir makama geleceğini anlamıştı. Ancak diğer oğullarının, yorumu gayet kolay olan bu rüyadan haberleri olduğu takdirde Hz. Yûsuf’u kıskanarak ona kötülük edeceklerinden endişe etmiş, bu sebeple rüyasını kardeşlerine anlatmaması için onu uyarmıştır. Hz. Yûsuf’un rüyada gördüğü güneş, babası Ya‘kūb; ay, annesi Rahel; yıldızlar ise on bir kardeşi idi. Bünyâmin adındaki en küçük olanı öz, diğerleri üvey kardeşleriydi (Şevkânî, III, 9).

Anlaşıldığı kadarıyla Yüce Allah’ın Hz. Yûsuf’a nimetini tamamlamasından maksat, ona nimetlerin en üstünü olan peygamberlikle birlikte devlet yöneticiliğini de nasip etmiş olmasıdır. Böylece ona hem dinî hem de dünyevî müstesna nimetler nasip etmiş, lutfunu tamamlamıştır. Ataları Hz. İbrâhim ve İshak’a peygamberlik vererek onları en büyük şerefe erdirdiği gibi, Ya‘kūb’un soyundan da birçok peygamber ve hükümdar göndermek suretiyle bu soyu başka kavimlerin hiçbir şekilde ulaşamayacakları bir şerefe ulaştırmıştır (Mâide Suresi, 5/20).

…”Sonra sahne değişiyor ve kendimi bir anda cezaevinden çıkmış görüyorum. Bir sitedeyim. Çok sayıda apartmandan oluşan sitenin büyük bahçeleri var, içinde dolaşılan yolları var. Sitenin ana giriş kapısının hemen içinde ve yolun sağ yanında iki adet büyük beton saksı görüyorum. Belediyenin sahil yollarında kullandığı güzel şekilli büyük saksıların aynısı…

Rüyada site görmek

Rüyada site görmek, büyük işlerle uğraşıldığına, kişinin çok büyük emelleri olduğuna ve herkesin şaşkınlıkla dinlediği projeler için kolları sıvayarak işe girişeceğine alamettir. Başkalarına kulak asmadan yalnızca inancıyla hareket edecek olan rüya sahibinin gerçekte imkansız görülen işleri kısa süre içinde başarabileceğine delalet eder. Genellikle yoğun bir iş yaşamı ile mücadele etmek ve özel yaşama fazla vakit ayıramamaktan dolayı aile içinde yaşanacak olan sıkıntıları da haber verir.

…”Saksılardan birinin toprağını eşeliyorum ve bir çift ayakkabı buluyorum. Kaldırıp bakıyorum. Görünüşü basit ama malzemeyi kaliteli buluyorum. Esnetiyorum, inceliyorum, sağlam olduğuna kanaat ediyorum. İhtiyacım olduğunu düşünüyorum ama “Bunun sahibi vardır, alma” diyorum kendi kendime. Sonra “Harp var, caiz olur, al” diyorum ama içim daralıyor, doğru bulmuyorum ve almıyorum”…

Rüyada ayakkabı görmek

Ayakkabının kocaman saksının içinden çıkması ise söz konusu imajın, gücün, itibarın tahmin edilemeyecek kadar büyük olmasına delalet ediyor. Saksının beton olması ise bunun yıkılamayacak kadar sağlam olmasına…

O bir çift ayakkabının çok sağlam malzemeden yapılmış ve çok kullanışlı olması da ayrıca mühim… Manayı destekliyor. Ayakkabının başkasına ait olduğunu düşünüp çekinmem ise, o mevkiye ve güce ulaşana kadar tevazuyu, hukuka bağlılığı, samimiyeti, dürüstlüğü terk etmemem ve kimseyi ezmeden oraya gelmem. Ayrıca oraya geldiğimde de aynı duruşu koruyabilecek olmama delalet ediyor.

….”Sonra yine sahne değişiyor. Kendimi pantolonsuz görüyorum. Amazon kabilelerindeki erkekler misali bir haldeyim. Boy havlusu önümü arkamı kapatıyor ama bacaklarımın yanları fazlasıyla açık ve bu bana elem veriyor.”…

Rüyada banyo havlusu görmek

“Banyo havlusu görmek, alnının akıyla bir işten çıkmak ve istenilen başarıya çok zahmet çekmeden ulaşmak anlamına da gelir. Banyo havlusu görmek, alnının akıyla bir işten çıkmak ve istenilen başarıya çok zahmet çekmeden ulaşmak anlamına da gelir.”

Bu rüyada görülen kişinin/Soysuz’un yarı çıplak olması kısmı:

Yüz kızartıcı bütün çirkin işlerinin ifşa olmasına, o makamdan devrilmesine delalet ediyor.

Rüya tabirinde, bir kişi tamamen çıplak ya da yarı çıplak görülüyorsa, bu rüyanın ilk manası o kişinin gizlediği çok sayıda suçunun ve çirkin işlerinin herkes tarafından öğrenilmesidir.

İmam-ı Nablusi’ye göre Halkın kendisinin avret mahalline baktıklarını gören kimse, vali ise azledilir veya devlet hizmetinde bulunan başka bir kimse ise, rütbe ve makamından ayrılır.

…”Sonra yine sahne değişiyor. Kapalı bir odadayım. Odada yüzünü seçemediğim bir erkek var. Bu kişinin Ankebut Ağı’nın mensubu olduğunu, bana çok sıkıntı çıkarttığını, benim hukuksuz şekilde içeri alınmama ve içeride tutulmama eli çok karışan biri olduğunu biliyorum.

Yerden 130 cm kadar yüksekliğe ulaşan, yoğun kullanım için üretilen kaliteli bir fotokopi makinesinin üzerine iki kolunu koymuş, gerilmiş, kalçasını dışa doğru vermiş, sanki kadınsı bir duruşla duruyor.”...

Burada mana Soysuz’a çıkıyor, rüya sahibine değil. Zira bedeninin ayıp yerinde ur görülen kişi, rüya sahibi değil, Soysuz…

Burada sadece mal, mülk kaybetmek manası yok. Sistem, kullanılan insanlar dahil bir bütün kaybedilecek. Nüfuz, itibar kaybı da var.

Rüyanın devamındaki kısmını şimdi açık açık yazmak doğru olmayacak. Zaten bu ilimden anlayanlar, kolayca bu rüyayı tabir edebilirler. Zor ve karışık bir rüya değil bu…

Genel hatlarını, hiç tabir bilmeyenler bile artık iyice anlayabilirler. Ankebut Operasyonu artık Soysuz’u da bitirmiştir. Onunla beraber bitmek, yok olmak isteyenler onunla yan yana kalmaya devam edebilirler. Herkesin hür iradesi var, Allah da mühlet veriyor, sonra herkes hak ettiğini buluyor ve hak ettiği şekilde ölüyor.

Soysuzca yaşayan, soysuzca ölüyor.

Mehmet Fahri Sertkaya