İnsan “yuh olsun” diyor, her şeye rağmen “yuh olsun” diyor… Biliyorum ki zaten Behlül Karak müslüman değil, yaptığı işler şeytanca işler ama yine de sarsıyor insanı…
Beni kurstan kovmuşmuş… O kursta beni, kendisi başta olmak üzere herkes el üstünde tutardı. Farklı görürdü, bunu da belli ederlerdi hatta açıkça yüzüme konuşanları olurdu. Behlül Karak da beni farklı bir talebe olarak görürdü, kurstan ayrılmamı hiç istemezdi. Benim kurstaki normal sürem bitti ve “Burada kalayım, ilim tahsili yapayım” dediğimde Halil Çolak “Behlül ağabeye sormak lazım” dedi. Birkaç gün sonra Behlül Karak kursumuza yani Kırklareli Lüleburgaz’daki Sokullu okul ve kurs talebelerine yardım derneği bünyesindeki Sokullu öğrenci yurduna geldi.
Daha önce de bahsettiğim bahçedeki kameriyede idi. Ayaktaydı ve Halil Çolak yanına gitti. Bu meseleyi orada konuştular. Halil Çolak sürekli başıyla onaylama tavırları sergiledi, fazlaca konuşmadı ve ben yaşananı bina içinden, camdan bakarak baştan sona izledim.
Halil Çolak sonra içeri geldi ve bana “Behlül ağabey onay verdi, bundan sonra da kursumuzda kalabilirsin.” dedi. Ayrıca Karak’ın “Ne gerekiyorsa bakın, o kardeşimize destek olun her hususta” dediğini de peşine ekledi, bana aktardı.
Sonrasında da ben kursta hiçbir şekilde hiçbir sorunun parçası olmadım. Herhangi bir mesele çıkmadı ve kurstan ailevi sebeplerle ayrıldım. Hatta ailevi meselelerimi bile Halil Çolak, Halil Yurtsever, Süleyman Pembe (Mersinli), Behlük Karak, aşçılık hizmeti veren Yakup Özpolat ve daha birkaç kişi biliyorlardı. Kısmen bilseler de ne kadar ciddi seviyede ailevi sorunlar olduğunu, bunların aslında şahsi sorunlarım olmadığını yani yaşanan sorunların bir parçasının bile ben olmadığımı, sorunların ailenin diğer fertleri arasında yaşandığını biliyorlardı. Bu sorunlara kayıtsız kalamayıp evime döndüğümü de biliyorlar.
O kursun yemekhanesinde aşçılık vazifesi yapan Yakup Özpolat ile çok çok yakındım. Her fırsatta, bulabildiğim boşluklarda yanına gider yemek işlerine de yardımcı olurdum. Bunu tamamen gönüllü ve sık olarak yapardım. Her gün az ya da çok, bir arada vaktimiz geçerdi. Öyle bir gün Halil Çolak geldi yemekhaneye… Ben varım, aşçı Yakup var ve çok beklemeden mevzuya girdi. “Abi” diye diye konuşan bir tarzı vardı. Halil dedi ki “Abi, ben senin yerinde olsam dönmem evime, tahsilime bakarım. Kal burada. Tahsilini tamamla. Gerekiyorsa sana iş de bulalım. Hatta seni buradan evlendirelim” dedi.
O an ve sonraki yıllar boyunca pek çok farklı anlarda aklıma geldikçe hep düşündüm. Bu Halil Çolak, kursta kaldığım normal süre içinde, birkaç defa bana farklı biri olduğumu fark ettirmek isteyerek yönlendirmeler yapmıştı. “Abi, çık, sen buralarda takılma. Bak dışarıda da hizmet edecek kardeşlerimiz lazım. Siyasete atıl. Bak bizim falanca vardı, o da çok iyiydi, zekiydi, kabiliyetliydi, harcadı kendini” dedi. Ben “ihvan arasında, saçları olmayıp peruk takan bir genç” diyeyim de falancanın kim olduğunu zaten bilenler bilecekler.
Ben hep Halil Çolak’ın tavırlarında bir “sıkıntı” görüyordum. Şimdi anlatması çok uzun gider, zamanı gelince o kısımları da detaylı şekilde anlatırım ama mesele şuydu. Orada gerçekten müslümanca yaşayacak, kendini geliştirecek, yükselecek, bu davaya hizmet edecek hiç kimseyi tutmak istemiyorlardı. Benden yana endişeleri de çoktu ama “Bu genç bize uyarsa çok işe yarar” diyen yanları da kararlarını etkiliyordu. Yoksa beni de orada tutmazlardı, türlü oyunlarla ve sakince uzaklaştırırlardı. Lakin ben oradan “kal burada, kal burada” taleplerine hatta ısrarlarına rağmen “tamamen kendi kararımla” ayrıldım. Son seviyede güzel bir şekilde ayrıldım.
Çok çok fazla kısmından ele alarak bu meselede Behlül’ü hemen ve hiç zorlanmadan yalancı, müfteri çıkartabilirim. Şimdilik şunu da yazayım. Ben her şeye rağmen “gidiyorum” deyince, çok üzüldüler. Halil Yurtsever tam ayrılma vakti yanına uğradığımda ki yurdun idari personellerinin odasıydı orası, herkesin arasında ve duygulu bir sesle “Keşke hiç tanışmasaydık” dedi. Beni de çok duygulandırdı ve gözlerimin dolduğunu hatırlarım. Bu insan şeytanlarını, bu hainleri bile sarsacak kadar asilce bir tarzda yaşadım ben o kursta…
Sürekli talebeye örnek gösterildim. Yüzüme karşı da övüldüğüm çok oluyordu. Ben oradan ayrıldıktan yıllar sonra bile talebeye anlatılıyordum, örnek gösteriliyordum ve bunlar kulağıma geliyordu, duyuyordum.
Kursta kaldığım süre boyunca talebe arkadaşlardan da ahlakımı, samimiyetimi, iyi niyetimi ve üzerine manevi gayretimi görüp şaka ile karışık şekilde de olsa “uçtu ya” diyenler oluyordu. Bunu da yüzüme söyleyenler oluyordu.
Ben oradan ayrılacakken, o vakit hala Allah dostu gibi gördüğüm, büyük bir alim gibi gördüğüm ama ne zaman yüzüne baksam kapkara gördüğüm ve içimin sıkıldığını bildiğim Behlül Karak’a da zaten uğrayacaktım. Yine de kurstan beni yönlendirdiler “Behlül ağabeye uğramadan gitme sen” dediler. “Olur mu hiç öyle, elbette uğrayacağım” dedim.
Lüleburgazın çarşısında İslam Kültür Araştırma Vakfı (İKAV) isimli vakfa gittim. Orada duruyordu Behlül Karak… O gün öğleye doğru yanına uğradım. İçeri girdiğimde kuşluk namazı kılıyordu. Ben ömrümde o kadar uzun süre kuşluk namazı kılan, kıyamda ve son oturuşta o kadar uzun duran, okuyan biri daha görmemiştim ve hala görmedim. O vakit aklımdan hiçbir kötü şey de geçmemişti ama sonra anlayacağım ki Behlül ileri seviyede cinci, büyücü, medyum bir kişi imiş… Kursta kaldığım süre boyunca sürekli bana keramet gibi haller göstermeyi de denemişti ve ben bunlara hiç kıymet de vermemiştim. Sırf görüntü vermek için ve ben gidiyor olsam da kendisini büyük göreyim/bileyim ve temasım devam etsin diye kırk dakika kadar namaz şovu yapmış. Ben trenle dönecektim İstanbul’a, tren kaçacak diye endişe ettim. Bana o kadar güzel davrandı ki anlatması uzun gider. Çıkartıp bir de talebeyim diye cebinden illa ufak meblağda da olsa para verdi. Kabul etmemek için ısrarcı oldum ama o da almam için ısrarcı oldu. Hatta hatırlarım “Öyle ise kitap almak için bu parayı kabul edeyim” dedim içimden ve evime döndüğümde Pendik’te kitapçıdan tarihe, siyasete, ilmi meselelere dair kitaplar aldım o parayla… Behlül bana “Neden trenle dönüyorsun” dedi. “Daha rahat ve daha uygun maliyetli” dedim. Bir şey demedi. Rol de yapsa, duygulanmış, üzülmüş bir hal orada da görüldü ve bu şekilde ayrıldım.
Sonrasında da orayla temasım kesilmedi. Cep telefonu ve sabit numaradan defalarca görüşmelerim oldu. Halil Çolak’a ilmi bazı meselelerde görüş almak için dönüşlerim oldu. Çolak beni, Ahmet Yaşar Patır diye talebelikten arkadaşı olan, İstanbul’da güya hizmetine devam eden hocaya yönlendirdi. “İyidir, iyidir” dedi. Çolak kendi el yazısı ile Patır’a mektup yazdı ve bana “Bunu al Soğanlık kursumuzda talebe arkadaşım olan Ahmet Yaşar Patır’a ilet. O sana yönlendirme yapacaktır” dedi. Elimde o mektupla Soğanlık kursumuza gittim, bir baktım, Ahmet Yaşar kara suratlı biri. Aldı o Osmanlıca Türkçesiyle yazılmış mektubu, okudu ve neredeyse “Seni ne gönderdi bana” diyecekti. O kadar soğuk durdu. İlk bakışta bile benden haz etmedi. Ben de ondan etmedim. Lakin senelerce Ahmet Yaşarla da hukukum oldu. Daha sonraki yıllarda bir kere cemaatten uzaklaştırılmış, Veli Genç ismiyle bilinen kişi şefaatçi olmuş ve tekrar cemaate güya yazı hocası diye kabul edilmişti. Ben Halil Çolak’la telefonla görüşürken bir seferinde ana konu Ahmet Yaşar Patır olmuştu. “Hocam, bu şahısta çok sıkıntılar var. Nöbete durduğu gecelerde beni çağırıyor, gel oturur sohbet ederiz, çay içerizi diyor. Ben gidemeyeceksem kursun sabit telefonundan cep telefonumu arıyor, saatlerce konuşuyor. Bu faturaları bu gariban millet ödemiyor mu? Bu gibi tavırları beni rahatsız ediyor.” diyordum. “Yaaaa, abi işte böyle, demek boşuna uzaklaştırılmış.” diyordu. Şimdi sadece Ahmet Yaşar Patır’dan söze bir girsem, tekamül kurslarının haline bir temas etsem, kitap hacminde yazmam lazım. O seviyede berbat bir vaziyette… Rezilliğin, ihanetin, yiyiciliğin hepsi bir arada…
Sokullu kursunun sabit numarası ezberimdeydi. Mümkün oldukça arar Halil Çolak’la, Süleyman Pembe ile, aşçı Yakup Özpolatla ve denk gelen kimse varsa, kurstan tanıdığım diğer kişilerle görüşürdüm. Hallerini sorardım. Bayramlarda, mübarek gün ve gecelerde SMS’ler atar, karşılık olarak SMS mesajları alırdım. Birkaç kere de o Sokullu kursuna gittim ve bu kadro ile görüşmelerim oldu. Gittiğim bir seferinde kursta birkaç gün de yatılı misafir kaldım. İsminde Nur geçtiği için ismi değiştirilmiş ve Nusret denilen bir hoca vardı ve daha başka başka şahitleri de var. Hatta bir seferinde çarşıdaki camide Halil Yurtsever’e de denk geldim. Kursta değildi, çarşıda denk gelebilmiştim.
Şimdi İstanbuldaki arkadaş çevremden, aile çevremden ve o kurstaki talebe çevremden, hangilerinden ayrı ayrı doğrulamamı istiyorlarsa, benim için mesele bile değil. Hemen doğrularım bunları ve çok daha fazlasını…
Daha hiçbir şey de anlatmadım bu hususta ve neler neler var. Lakin güya Allah dostu, cemaatimizin en meşhur ve sevilen hatiplerinden, güya kerametler sahibi, bunca çile çekmiş ve hizmet yolunda mücadele etmiş Behlül Karak, şimdi ne diyor… Allahsızlık derecesi bu… Allah’a hakikaten inanan kişi, hala azıcık bir yanı insan kalmış bir kişi, gizli bir Hristiyan bile olsa, şu şartlarda şu adilik seviyesine düşemez. Şu sergilediği dereke, şeytanlık, satanistlik derekesi… Hiçbir sınır tanımama derekesi… Esfel-i safilinden olmanın emaresi. Vaktim dar, meşguliyetim çok. Elbette bu hususları geniş vakitlerde de anlatmaya devam edeceğim.
Şayeettt… Behlül Karak’ın telefon görüşmelerinde ifade ettiği gibi ben o kurstan kovulmuşsam, bu yola, bu dine en ufak bir zarar verme kastım varsa, mason isem v.s…. Allah bana lanet etsin. Burayı okuyan herkes de amin desin. Allah beni bu gecenin sabahına çıkartmasın. Aksi geçerli ise ve hainlik yapan, şeytanlık yapan, yalan söyleyen, iftira atan Behlül Karak ise Allah ona ve ona bu hususlarda yardımcı olan herkese lanet etsin. Allah’ın, meleklerin, peygamberlerin, sıddıkların, şühedanın lanetleri üzerlerine olsun. İbret-i alem olsunlar.
Kim de yüzleştirmek istiyorsa işte ben buradayım. Yıllardır cep telefonu kullanmam ama 0554 360 56 66 numaralı telefonumu bütün dünya bilir. Bu numarayı Telegram uygulamasından ekleyen herkes bana saniyeler içinde ulaşabilir. Daha neleri neleri isimlerle, şahitlerle, detaylarla anlatıp ispat edebilirim, görebilirler.
Mfs – Ezber bozan