Sarsıcı bir rüya daha gördüm.
Karanlıklarla dolu bir rüya… Hava zifiri karanlık ve şu günlerde olduğu gibi soğuk ama ben, merhume annem ve benden büyük kız kardeşimle birlikte bir gökdelenin çatısındayız. Bir sandalyeye oturmuş etrafa bakıyorum. Karşımda bir güneş var. Evet, gecenin zifiri karanlığında karşımda bir ay değil, bir güneş var ve bu güneş dünyayı aydınlatmıyor, gündüze çevirmiyor. Kanlı ay tutulması dedikleri gibi koyu sarı ve kan rengi karışık bir renkte bu güneş. Rüya bu ya, gece vakti öyle bir güneşin olmasını ben de yanımdaki insanlar da tuhaf karşılamıyoruz. Sanki çok normal bir şey bu…
Lakin ben güneşe dikkatle bakınca, bazı kısımlarında küçük çakarlı ışıkların yanıp söndüğünü fark ediyorum. Daha da dikkat kesiliyorum ve görüyorum ki güneşle dünyanın arasına bir büyük uzay aracı girmiş. Kendini kamufle etmiş, kanlı ay tutulması rengindeki renge o da bürünmüş ama dikkatle bakınca çakarlı ışıkları onun dış hatlarını/çemberini belli eder olmuş.
Bunu etrafımdaki insanlara fark ettirmek ya da tartışmak yerine, bu görüntü kayda alınmadan değişebilir endişesiyle saniyede karar alıp “Cep telefonu kaliteli fotoğraf çeken biriniz hemen şu görüntüyü fotoğraflasın. Haydi çabuk…” diyorum. Kız kardeşim hemen telefonunu çıkartıp bu görüntünün dört farklı karede fotoğraflarını çekiyor. Buna çok seviniyorum.
Sonra bir fark ediyorum ki gökdelenin çatı katında kenara çok yaklaşmışım ve düşme ihtimalim çok yükselmiş. Hemen endişelenip kenardan uzaklaşıyorum. Sonra rüya bu ya, bir anda Türkiye’de değil de ABD’de devam ediyor rüya.. Aynı gece güneşi, aynı soğuk hava, aynı gökdelen, aynı zifiri karanlık ve aynı düşme tehlikesi rüyanın devamında tekrar ABD’de yaşanıyor.
Mehmet Fahri Sertkaya