Akademi Dergisi takipçisi: Selamun aleyküm Okuma yaparken ; sırtınızdan beyaz ışık saçıldığı göründü. Sol taraftan. Kat kat açılıyordu sanki gül gibi. Şeytan yerden yere çalındı , paçavra gibi kenara atıldı , kaftan gitmiş biri tarafından. Hz Zülkarneyn savaşıyordu. İki boynuzlu tacıyla at üstünde göründü.
Mehmet Fahri Sertkaya = vas
Sen bunu gece yazdın da sildin mi?
Şimdi tekrar mı yazdın?
Çok mesaj vardı, bakamadım, yetişemedim.
Sonra geldim baktım yoktu.
Göremeyince burada mesaj, şaşırdım.
Akademi Dergisi takipçisi – Evet sildim
O an gereksiz geldi meşgalenizin arasında
Mehmet Fahri Sertkaya = Okumamıştım, bak ne kadar mühim. Sakın vesveslere kanma bir daha.
26 Ekim 2023
Akademi Dergisi takipçisi – Sırtınızda açan lotus çiçeğiydi
Gül diyip geçtim geçende. Kat kat açıyor. Uçları sivri ışık yayıyordu .
Önceki rüyamda da siz ve Süleyman Hilmi hazretlerini gördüm. Yan yanaydınız. Ne kadar benziyorlar dedim .Bir beden oldunuz
“Sözlükte kutb kelimesi (çoğulu aktâb) “değirmenin mili, eksen demiri, eksen; gökyüzünün kuzey yarım küresinde bulunan yıldız; bir topluluğun yöneticisi” gibi anlamlara gelir. Tasavvufta ise “velîler zümresinin başkanı, dünyanın ve âlemin mânevî yöneticisi olduğuna inanılan en büyük velî” mânasında kullanılmış, onun işgal ettiği makama da kutbiyyet denilmiştir. Ayrıca kutbun yönetimi altında bulunduğuna inanılan çeşitli velî gruplarının her birinin başkanına da kutub adı verilir. Bu durumda birinci anlamdaki kutbu öbürlerinden ayırmak için ona kutbü’l-aktâb denilir.”
“Fakat tasavvufta mutlak olarak kutub denildiği zaman en büyük velî, insân-ı kâmil ve hakîkat-i Muhammediyye anlaşılır. Abdürrezzâk el-Kâşânî kutbu âlemde Allah’ın nazargâhı olan yegâne velî diye açıklamış, kutubların kutbu sayılan bu velînin Hz. Muhammed’in nübüvvetinin bâtını (hakîkat-i Muhammediyye) olduğunu belirterek bu mertebenin ancak Hz. Peygamber’in en kâmil vârislerine ihsan edildiğini ifade etmiştir. Şu halde hâtem-i velâyet ve kutbü’l-aktâb hâtem-i nübüvvetin mânevî hüviyetini temsil eder (Iṣṭılâḥâtü’ṣ-ṣûfiyye, s. 145). “
“Cürcânî de kutbun maddî ve mânevî âlemlerdeki bütün varlıklara ruhun bedene sirayet etmesi gibi sirayet ettiğini söyler (et-Taʿrîfât, “Ḳuṭb” md.). Kutub derecesine eren en büyük velîye kendisinden mânevî yardım istendiği (istigāse) için gavs da denilir. Gavs-ı a‘zam tabiri de kutb-i ekberi karşılar.”
Alemin düzenine o aracılık eder
“Kutub inancına ilk defa Muhammed b. Ali el-Kettânî’de (ö. 322/934) rastlanır. Kettânî, ricâlü’l-gaybdan bahsederken kutub anlamında kullanılan gavsın bir tane olduğunu söyler (bk. Şa‘rânî, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 95). Kettanî’den sonra kutubdan daha açık ve geniş olarak Hücvîrî bahsetmiştir. Hücvîrî’ye göre kutub zâhir ve bâtın, maddî ve mânevî bütün varlıkların eksenidir, yani her şey onun üzerinde ve çevresinde döner, ona dayanır. Onun her şeye feyiz veren bir özelliği vardır. Allah âlemi ve âlemdeki düzeni onun aracılığı ile devam ettirir (Keşfü’l-maḥcûb, s. 249, 329, 346).”
“Kutub konusu en geniş ve kapsamlı bir şekilde Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve izleyicileri tarafından işlenmiştir. İbnü’l-Arabî el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye’de kutub meselesine geniş yer ayırdığı gibi ayrıca Menzilü’l-ḳuṭb, Risâle fî maʿrifeti’l-aḳṭâb ve er-Risâletü’l-ġavsiyye adıyla eserler de yazmıştır. Ona göre her eksen, çevresinde dönen şeylerin kutbudur. Bu anlamda kabile şefi ve aşiret reisi kabilesinin ve aşiretinin kutbudur. Çünkü yönettiği toplum ona dayanır, onun etrafında döner. Tasavvuftaki kutub da böyledir. İbnü’l-Arabî bir işin erbabı ve ustası olan, herhangi bir nitelik veya yetenek kendisinde en mükemmel şekilde tecelli eden kişilere de kutub nazarıyla bakar. Meselâ bir çağda en mükemmel mütevekkil kim ise o çağda tevekkül ehlinin kutbu odur. Buna göre kutub bir tür prototiptir, belli bir zümrenin veya mesleğin ideal temsilcisi ve pîridir. İbnü’l-Arabî kutub görüşünü “Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz” (Buhârî, “Cumʿa”, 11; Müslim, “İmâre”, 20) meâlindeki hadisle, “Her birimizin belli bir makamı vardır” (es-Sâffât 37/164) ve, “Onlardan on iki nakib göndermiştik” (el-Mâide 5/12) meâlindeki âyetlere dayandırır.”
İbnü’l-Arabî’ye göre diğer varlıklar gibi kutbun da ruhu ve sûreti vardır. Ruh eksen, sûret ise onun çevresinde dönendir. Resûl-i Ekrem’e vahiy gelmeden önce ve sonra olmak üzere iki kısım kutub vardır. Peygamberlerden oluşan önceki kutubların sayısı 313, sonrakilerin sayısı on ikidir. Mektum kutublar olan Hz. Îsâ ile Mehdî bu sayıya dahil değildir. On iki kutubdan her biri Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ, Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, İlyâs, Lût, Hûd, Sâlih, Şuayb olmak üzere bir peygamberin meşrebi üzere bulunur. Bunlardan her birinin kendine has bir zikri ve virdi vardır. Bu virdler peygamberlerin yukarıdaki sıralarına göre Yâsîn, İhlâs, Nasr, Feth, Zilzâl, Vâkıa, Bakara, Kehf, Neml, En‘âm, Tâhâ, Mülk sûreleridir. Meselâ Nûh’un meşrebi üzere olan kutub Yâsîn sûresini, İbrâhim’in meşrebi üzere olan kutub İhlâs sûresini okur (Tehânevî, II, 1167). Umumi velâyetin hâtemiyle hususi velâyetin hâtemi olan iki kutub daha vardır. Hususi velâyetin hâtemi olan kutub Hz. Muhammed’in kalbi (meşrebi) üzeredir, onun gönüldaşıdır. İbnü’l-Arabî her biri bir iklimde bulunan yedi kutba “abdâl”, yine her biri bir yönde bulunan dört kutba “evtâd” adını verir. İster kâfirlerle, ister müslümanlarla meskûn olsun her yerleşim biriminin mutlaka bir kutbu vardır. Allah bu beldeyi o kutub vasıtasıyla korur (el-Fütûḥât, IV, 76; Tehânevî, II, 1167).
İbnü’l-Arabî ayrıca tasavvufî makamların sahibi olan kutublardan bahseder. Ona göre her çağda tevekkül, muhabbet, mârifet gibi makam ve hallerin her biri için mutlaka bir kutub vardır. Resûl-i Ekrem’in mânevî bir özelliğine en yüksek derecede vâris olan bir velîye Muhammedî kutub dendiği gibi yine Hz. Peygamber vasıtasıyla önceki peygamberlerden birinin özelliğini güçlü bir şekilde temsil eden velîye de meselâ İbrâhimî kutub, Mûsevî kutub gibi adlar verilir.
Kutbü’l-aktâb çeşitli işlevleri itibariyle kutb-i âlem, kutb-i cihân, kutb-i ekber, kutb-i irşâd, halife, kutb-i zamân, kutb-i vakt, vâhid-i zamân, sâhib-i vakt, hicâb-ı a‘lâ, mir’ât-ı Hak, kutb-i medâr ve gavs adını alır. Mâna âlemindeki adı Abdullah olan kutbü’l-aktâbın biri solunda, diğeri sağında olmak üzere iki imam vardır. Soldakinin mâna âlemindeki adı Abdülmelik olup melekût âlemini, sağdakinin mâna âlemindeki adı Abdürrab olup mülk âlemini yönetir. Kutub vefat edince yerine derecesi daha yüksek olan halifesi Abdülmelik geçer ve Abdullah adını alır.
Bütün kutublar kutbü’l-aktâbın emri altındadır. On iki kutubdan yedisine iklim kutubları, beşine velâyet kutubları denir. İklim kutublarının her biri bir iklimi kontrol eder. Diğer velîler velâyet kutublarından feyiz alır. İbnü’l-Arabî ayrıca, velâyet yolunda ilerleyen bir sûfînin ulaştığı çeşitli kutbiyet mertebelerinden söz eder. Ona göre kutbü’l-aktâb için de kendine has dereceler vardır. Kutbü’l-aktâb yükselince ferdâniyyet mertebesine ulaşır. Bu mertebede bulunan kutbun irade ettiği her şeyi Hak da irade eder. Bu derecedeki kutub bir velîyi veya kutbu azletme, yerine başkasını tayin etme yetkisine sahip olur. Alâüddevle-i Simnânî’ye göre irşad kutbu güneş velîliğine sahip olup bütün âlemi aydınlatır. Abdal kutbu ise ay velîliğine sahiptir; yedi iklimde sözü geçer (el-ʿUrve, s. 528). Ferdâniyyet mertebesindeki kutbü’l-aktâb yükselince vahdet kutbu mertebesine ulaşır. Bu mertebe mâşuk olma makamıdır. Bâyezîd-i Bistâmî, Şiblî ve Abdülkādir-i Geylânî’nin bu dereceye ulaştığına inanılır. Ferdâniyyet mertebesinde mekân söz konusu olmaz. Kutubları halk göremez, fakat derecesi yüksek olan kutublar alt makamlardaki kutubları bilirler.
Akademi Dergisi takipçisi: – Sa abi, nasılsınız? Yazdıklarınız yine bu rüyayı hatırlattı. Yerçekimi, saat, güneşin doğuşu, ardından yerin debelenmesi vs. Hayırlara vesile olsun.
Mehmet Fahri Sertkaya = vas
Evet, senin o rüyan, 6 Şubat Maraş depremi ile yaşandı mı yoksa yaşanmadı ve yakında mı yşanacak, emin olamamıştım.
Deprem sonrasında o rüyayı ve tabirini hatırlatırken de bunu açıkça ifade etmiştim.
O rüyanın da birden fazla tabiri var. Birden fazla hadise ile alakalı.
Bir manası ile “saat” denilen vakitle ve o vakitteki çok ama çok şiddetli afetlerle alakalı olduğu anlaşılıyor.
Zaten aylar önce “saat”in ne demek olabileceğine dair yayın yapmıştım.
Saat, bir manasıyla devran demek. Bir devrin bitmesi ve yeni bir devrin başlaması demek. Anlaşılıyor ki o yeni devir başlarken, peygamberimizin dünyayı teşrifleri sırasında yaşananlar misali ama onlarda bile çok çok daha şiddetli hadiseler yaşanacak.
– Benim düşüncem ise rüyanın baştan sona geniş bir zamanı kapsadığı, Hz. Mehdinin çıkışı sırasında ve öncesinde yaşanacak herşey dahil. Afetlerin şiddeti, kaçışın imkansız oluşunu düşünmemden belli oluyor. Ev ahalisi ise zannediyorum bir avuç samimi inan kalacak geriye.
Şimdi buldum o yayını. 2020’de paylaşmışım. Senin o rüyan, tabiata dair afetlerden de çok, küresel mali krizi haber vermiş. Mehdi’nin zuhuru sırasında zaten dünya genelinde ticaretin duracağı hadislerde geçiyor. O kısımlar yaşanıyor ve sen bunu sezmişsin de bana yazmış bulundun.
Akademi Dergisi takipçisi: – S.a Hocam. Geçen rüyasını tabir ettiğiniz arkadaş yine bir rüya görmüş. Epeyce korkmuştu.
“Selamunaleylüm Ali abi . Bir rüya gördüm çok etkilendim . O kardeşimize bir yorumlatabilir misin ? Rüyamda Sivastaki babamın oturduğu evde ailecek oluyorduk. Bir anda fırtına başladı ve dolu yağmaya başladı. Dolular öyle büyüdü ki evin tavanını delmeye başladı , curp curp diye içeri düşüyordu . Çatı rüzgardan uçtu tavan tamamen yıkıldı. Bu sırada ben de dolular bize zarar vermesin diye yan odadan normalden çok kalın olan döşekleri ve yorganları alıp bizimkilere veriyordum altına sığınsınlar başlarına dolu gelmesin diye . Dolu durdu kimseye hiçbir şey olmadı . Sonra ablamla aşağılara şehre doğru bakıyorduk normalde Sivasta olmayan yüksek yüksek apartmanlar rüzgar sallayıp deviriyordu binaları. İnsanlar doludan korktuklarından dışarı çıkamıyordu ama bu sefer de binalar rüzgardan kağıt gibi savrulup yıkılıyordu. Ama biz korkmadan bakıyorduk . Ben de inşallah kaynanamın olduğu bina yıkılmamıştır diyordum , ablam onun binası da yıkıldı bak dedi . O an korktum uyandım “
Şahsi değil gibi geldi bana. Tabir ederseniz vaktiniz varsa…
Mehmet Fahri Sertkaya = vas. Kısa sürede yaşanacakları haber veren rüyalardan birini görmüş. Fırtına, aniden dengelerin değişmesi, şartların değişmesi demek. Dolu yağışı, zarar, ziyan, mali kriz demek. Çatıların delinmesi, alınan tedbirlerin artık işe yaramaması demek. Fırtınanın/rüzgarın devam etmesi, çatıların uçması çok büyük sıkıntı demek. Mali kriz ve onun sebep olduğu diğer krizler çok çok sarsıcı olacak. Binaların fırtınada sallanması birkaç benzer manaya geleblir. Birbirleriyle ortak iş yapan onlarca hükumetin devrilmesi de olabilir. TR içinde önde gelen onlarca, yüzlerce dev şirketin iflas etmesi de olabilir. Yüksek apartmanlar olması, piyasanın en önde gelen şirketleri demek ya da dünyanın en önde gelen hükumetleri demek. Kaynanasının binası, yıkılmasını hiç istemediği bir şirket ya da hükumet olmalı.
Takipçiler konuları takip ettiği ya da edeceği için, bu yayınların nelere sebep olacağı kendilerine rüyalarında malum oluyor ama doğru tabir etmek gerekiyor.
Tam da e-devlet yayınlarını yaparken gördü ve uyanıp endişeyle yazdı. Oysa tam aksine olarak sevinilecek, hayırlı bir rüya bu…
Rüyada patlama görmek, haber duyulması demek. Ses getirecek bir hadise demek. Bomba ne kadar büyükse, patlama etkisi ve görüntüsü ne kadar sarsıcı ise, duyulacak haber, ses getirecek hadise o kadar büyüktür, mühimdir.
👆👆
Şu işaretlediğim rüyayı ve tabirini hatırladınız mı?
15 birim hakiki zeytinyağına 1 birim kekik yağı kat. Sonra yüzünde küçük bir noktaya sür. Alerjik bir tepki oluşmazsa, bir süre sonra bütün yüzüne sür. Bunu haftada iki kere yap. Yani ortalama üç günde bir yap. Yağ terkibi yüzünde en az 25 dk dursun. İki saate kadar durmasında da mahzur yok ve faydalı olur.
Sonra ılık ya da hafif sıcak su ile yıka. Bu sırada sert ve zararlı sabunlar, şampuanlar kullanma. Bu yağ terkibi cildindeki sivilceleri, iltihapları kurutur. İltihap haline gelmemiş yağ bezelerini da kurutur. Gözenekleri açar. Siyah noktaları yok eder. Yüzündeki ölü deri tabakasını kolayca ve sağlıklı şekilde döker, cildini yeniler. Genç kalan bir cilt oluşur.
Kekik yağı keskin bir yağ, kullanırken dikkat et.
Sonra ayrı bir kabın içinde 20 birim hakiki zeytin yağına 1 birim kekik yağı karıştır. Bunu ise günde bir tatlı kaşığı ya da iki tatlı kaşığı kadar iç.
Bu da içeriden savaşır. İltihapları kurutur. Mikropları öldürür. İç organları destekler. Mide ve bağırsaklara da çok faydalı olur. Böbreklerine de yardımcı olur. Kısa süre sonra kan değerlerinin bile daha iyi seviyeye geldiği ve böylece de sivilcelerin ve cilt lekelerinin azaldığı görülür.
Aşırı sıcaktan, aşırı terlemeden, alerjik sorunlardan, kimyevi maddelerden vs. tahriş olmuş deriyi düzeltmenin çoğu zaman en doğru ve en faydalı yolu, üst deri tabakasını sağlıklı bir usulle dökmektir.
Bunu yaparken, cildin ne seviyede tahriş olduğunu tespit edeiblmek gerekir. Doktor gözetiminde bu zaytin yağı ile kekik yağı karışımı cilde sürülebilir. Bu dünyada bazı şartlarda çivi çiviyi söker. Yani sorunu çözmenin en isabetli yolu, keskin bir müdahale yapmak olur. Bu karışım bunun için bulunmaz nimettir.
Bu karışım/terkip, sedef, egzama ve benzeri cilt hastalıklarında da çok faydalı olur.
Herkes oranları deneme yanılmalarla kendine göre belirleyebilir. Saçlı derinin tedavi edilmesi, gözeneklerinin açılması, iyileştirilmesi için de bu terkip kullanılabilir.
Sakallı ve saçlı bölgedeki deriye sürülecekse, karışımın içine bir ya da iki birim çörekotu yağı ile sarımsak yağı da katılabilir. Dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur ki her kullanmadan önce terkibin içinde bulunduğu kap iyice karıştırılacak/çalkalanacak. Kekik yağının dibe çökük halde olmasına izin verilmeyecek.
Haftada iki kere bu terkip saçlı deriye sürülüyorken, aradaki günlerde ve haftada iki kere ise fındık yağı, tatlı badem yağı, zeytin yağı ve sarımsak yağı ile çörek otu yağı eşit miktarlarda karıştırılarak ayrı bir terkip halinde saçlı deriye sürülebilir. Saç dökülmesine karşı faydalı olur. İlk kullanma sırasında sarımsak yağı, diğer yağlara kıyasla yarım ya da üçte biri oranında katılabilir. Kokusu rahatsız edici gelebilir. Hatta kokusu itici gelen kişiler hiç katmayablir. Lakin katılmasında büyük fayda görülür.
Bu yağ karışımı da miktarını kaçırmamak suretiyle içilebilir. Türlü türlü faydaları olur. Karışımlar güneş ışığı görmeyen serin yerlerde, ağzı iyice kapalı şekilde muhafaza edilecek.
İleri seviyede rahatsızlıkları olanlar, bunları kullanmadan önce doktoruna danışacak.
Zeytin yağı ile kekik yağı karışımı yutulmadan önce ağız içinde biraz beklenir ve gargara yapılırsa, diş eti sorunlarına karşı da çok faydalı/tesirli olur.
Akademi Dergisi takipçisi: – Sağolun abi
2 senden fazladır ciddi bir sivilce problemim
Ne yaptıysam geçmedi
Bu şifa olur inşallah
inş
Mehmet Fahri Sertkaya = Dene ama düzenli kullanman lazım. Sonra sonuçları bana da bildir. Kanalda paylaşayım.
Yağların, raflarda çok beklemiş ve kalitesiz yağlar olmaması lazım.