Etiket arşivi: Yeşiller ve Griler

Kalkan gibi…

İbn-i Mace’de geçen hadis-i şerifte şöyle buyruldu: “Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olur.”

Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinden bahsedilen sahih hadislerde de onların bazılarının derilerinin kalkan gibi, zırh gibi olduğu açıkça ifade edilmiş. Bu gibi gerçekleri yıllardır izahlar yaparak da anlatıyorum. Çok sayıda dini mesned/dayanak, delil bir araya getirildiğinde… Öncü deccallerin değil, ahir zamanda hz. Mehdi ile hz. İsa’nın beraberce öldürecekleri asıl/gerçek Deccal’ın uzaylı insan türlerinden birinin mensubu olduğu ve çok çok yüksek bilim ve teknoloji kullandığı anlaşılıyor. Yine dini deliller, hz. İsa ile hz. Mehdi’nin, Deccalı ve adamlarını, nefesleriyle yani metafizik kabiliyetleriyle uzaktan öldüreceklerini anlatıyor.

Şunca şey vuzuha/açığa çıktıktan sonra, hala Deccal’ın uzaylı bir İslam hatta insanlık düşmanı kişi olduğuna kanaat etmeyenlere, ben daha başka bir şey anlatmam, susarım. Zira o şahsın dürüst olmadığına, samimiyetle davranmadığına, gerçekleri çok iyi kavradığı, anladığı halde, bile bile inkar ettiğine, dünyalık menfaatinin peşinden koştuğuna kanaat ederim.

Asıl Deccal’ın uzaylı olduğuna şüphe yok ama hangi uzaylı türden? Asıl Deccal, reptilian da denilen yeşiller arasından çıkmış olabilir mi?

Yeşillerin asıl hallerinin/görünüşlerinin çok itici olmadığını hatta sempatik/sevimli bir görünüşleri olduğunu ama kendilerini daha savaşçı, daha dayanıklı yapmak maksadıyla kendi genlerine/kodlarına müdahale ettiklerini ve şimdilerde reptilian denilen çok çirkin hala büründüklerini, yıllar önce de yazmıştım. Günümüzde de dünyamızda genetiği bozulmamış yeşillerden mevcut ama reptilian/sürüngen denilenlerde de çok yüksek sayıda var. Hatta genetikle oynaya oynaya türetilmiş daha acayip şekilli insan türleri de var. Bunlardan “üç yumruk” dediğimiz ve boyları çok çok kısa olan türü ise yıllardır konu ediyoruz.

Üç yumruklar da büyük çoğunlukla Deccal’ın sistemine tabi olan bir insan türü… Dünyadaki biyonik robotların içinde bu insan türü çok sık olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Yakın zamanda söz konusu biyonik robotların büyük gruplar halinde, topluca bozulacakları… Dünyanın çok farklı noktalarında dünya insanı rolü oynuyorlarken bir anda devrelerinin kapanacağı ve diz kapakları üzerine çöküp yerlere serilecekleri de dini delillerden anlaşılabiliyor. Bu da yaşandığında Deccal çok daha büyük nispette güç ve hakimiyet kaybetmiş olacak. Buna da hz. İsa ile hz. Mehdi beraberce sebep olacaklar. Tabut-u Sekine de Musa’nın asası da Süleyman’ın mührü de diğer mukaddes emanetler de hatta Hüdhüd kuşu bile bu ikilinin yardımcısı olacaklar.

Hz. Süleyman zamanındaki meşhur Hüdhüd kuşu bile bir biyonik robottu. Tek değildi, kuşların suretlerinde yapılmış biyonik robotlar ordusu vardı. O kadar ileri seviyede yapılmış araçlardı ki bunlar, görünüş olarak normal kuşlardan ayırt edilemezlerdi. Lakin… Enerji silahlarıyla, ışın silahlarıyla, metafizik sinyal yayan kısımlarıyla ve daha başka başka silahlarla ağır saldırılar yapabilir, düşman unsurlara ağır kayıplar yaşatabilirlerdi.

Kablosuz iletişimi dinleme, aynı dinlenen çok yüksek sayıdaki görüşmeyi anında ayırt etme, anlama ve buna göre yapay zekasıyla karar verme hususiyetlerine/teknolojisine sahipti bu kuşlar.

Gerçek kuşların ve hayvanların hatta bitkilerin dilini, her devirdeki peygamberler ve evliya zaten bilir. Bu, çok çok nadir görülen bir şey değildir. Süleyman peygamber aslında “kuşların” yani yapay zekalı biyonik robot olan kuşların dilini bilirdi. Onları bizzat kendisi kodlar, yapay zekalarını yazar ve programlardı. Hazret-i Zülkarneyn’den kısa bir süre sonra yaşayan ve peygamberlik vazifesi yapan, dünyayı tek bir devlet halinde yöneten Hazret-i Süleyman zamanında, şu dünyamız mümkün olabilen en yüksek bilim ve teknoloji seviyesine yükselmişti. Bunu da on yıldan fazladır anlatıyorum.

O zamanda Hüdhüd, diğer biyonik robot kuşlardan çok daha özel/gelişmiş bir teknolojiye ve yapay zekaya sahipti. Onu bir Süleyman peygamber, bir de Tabut-u Sekine kontrol edebilirdi. Hazret-i Süleyman, Hüdhüd’ün başka birilerinin eline geçmesinden ve kodlarının çözülmesinden/kırılmasından, kendi aleyhine kullanılmasından çok endişe ederdi. Hüdhüd kuşu, havada uçarken sadece iletişimi dinlemekle ve ayırt ederek Süleyman peygambere raporlar vermekle kalmaz, o çevredeki yeraltı uzaylı şehirlerini de tespit eder, oraları da dinlerdi. İsterse yeraltındaki su kaynaklarını, maden kaynaklarını da kolayca tespit edebilir, bunlar hakkında detaylıca raporlar verebilirdi.

Üzerine geçen binlerce sene sonra… Ebrehe isimli azılı İslam düşmanı kişi, ordusuyla beraber Kabe’yi yıkmaya teşebbüs ettiğinde… Onu ve ordusunu, üstlerinden attıkları küçücük kızgın taşlarla delip geçen ve Ebabil kuşları olarak bildiğimiz kuşlar da Hüdhüd ve emrindeki biyonik robot kuş orduları olabilir mi?

Bu dünya sahipsiz değil. Bu dünya müslümanların, İslam ve insanlık düşmanlarının değil… Birkaç tane uzaylı insan türünün de değil. İmtihan dünyası olduğu için, Allah adil olduğu için, çalışıp gayret edenler gayr-i müslimler de olsalar onlara zaferi verdiği için, bu dünyanın genelinde birkaç bin senedir zulüm, küfür ve Deccal sistemi hakim… Birkaç asırdır ise dünyanın tamamında Deccal sistemi hakim…

Şimdi ise müslüman dünya insanları çok çalıştılar, çok mücadele ettiler, çok taktik oynadılar, ağır bedeller ödediler ve bu günlere geldiler. Allah adil ve bu defa zaferi müslümanlara yaşatacak.

Bundan sonra hiç kimse, Deccal’ın ve İblis’in uydurduğu saçma sapan insanlık tarihi anlatımını ayakta tutamayacak. Herkes, türlü türlü sırları, hakikatleri duya duya sarsılacak. Bu süreçte İstanbul merkezli yeni dünya düzeni iyice şekillenecek, köklenecek ve kuvvetlenecek.

| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

“Müthiş bir gösteriydi”

Gece gece canım sıkıldı. Metafizik çatışmaların da hiç tadı kalmadı. Sahada çatışma gücüne sahip düşman unsur kalmadı. Öyle ki Hindistan’ın ve Çin’in büyücüleri, medyumları ve bunlara çalışan cin kabileleri dahi günlerdir, gecelerdir eridiler, yıkıldılar. Oysa onlar son ümitleriydi. Dünyanın dört bir tarafından tek tük kalan metafizikçiler, varlık göstermeye çalışıyorlar. Sahayı boş göstermemeye çalışıyorlar. Onların da işi bana kalmıyor, ekibim hallediyor, gerekli karşılıkları veriyor. Karşımızda dünya genelinde tesis edilen bir seferberlik daha sonuç alamadı. Bundan sonra almalarına ihtimal de kalmadı. 

Ben de zaten her sahada her işimi çoktan ayarladım, hazırladım ve gece gece uğraşacak iş de bulamadım da tuttum bir film senaryosu yazdım. Çalakalem, dakikalar içinde yazdım geçtim ama senaryonun içinde neler neler var. Devletler, hükumetler, ordular, entrikalar, uzaylılar, aksiyon, yüksek bilim ve teknoloji, casuslar, robotlar, masonlar, patlamalar, bombalamalar, hainler, kin, nefret, intikam, satanizm ve dahası… 

Böyle bir senaryoyu özetle yazmak çok zor iş ama denedim, oldu gibi…

Kaba hatlarıyla senaryo şöyle: 

Bir biyonik robot olan, yeşillere çalışan ABD başkanı Biden, yine bir biyonik robot olup da yeşillere çalışan Rusya başkanı Putin’le danışıklı dövüşür. Günler boyunca peş peşe dikkat çekici açıklamalar yaparken, gün gelir “O Putin artık iktidarda kalamaz” şeklinde açıklamalar da yapar ve sonraki günlerde de arkasını getirir. Dünya bu açıklamalara çok şaşırır. Arkasından daha ne gelecek diye bakarlar, beyin fırtınaları yaparlar, ihtimal hesapları yaparlar ama çok yaklaşsalar da asıl gerçeğe, sahada aslında neler döndüğü bilgisine ulaşamazlar. 

Biden’ın “Yeni dünya düzeni kuruluyor. Hepimiz tek bir kralın emrine girmek zorunda kalabiliriz. Ortak düşmanımız olan o şahsa ve teşkilatına karşı birlikte hareket etmeliyiz.” şeklindeki açıklamasından ve perde arkasında hükumetlere/liderlere yaptığı tehditlerden kısa süre sonra, Biden’ın öncülüğünde devletler arası bir askeri organizasyon harekete geçer ve Rusya’yı baskı altına alır. Kara ve hava çatışmalarından ziyade deniz savaşlarını tercih ederler. Türkiye’nin boğazlarından donanmalarını da geçirirler. Bu kısımda Türkiye’deki masonlar da etkili olurlar. Ruslar buna çok kızmış rolü oynarlar. Dünya insanlığını çok sarsan karşılıklı restleşmeler, kurulan onca ağır cümleler herkesi şaşırtır. “Üçüncü dünya savaşı mı çıkıyor” tartışmaları, dünyanın dört bir yanındaki devletlerdeki TV kanallarında saatlerce yapılır ve izlenir. Gazetelerde ve haber sitelerinde toplamda yüz binlerce köşe yazısı yazılır. 

Sonunda ABD ve Rusya donanmaları Karadeniz’de karşı karşıya gelir. Karşılıklı top atışları yapılır. Numaradan birkaç ABD gemisi batırılır, birkaç asker kaybı yaşanır. Saha şartları ayarlanır. Aynı anlarda, bu danışıklı dövüşün oyuncuları arasında Türkiye’den yetkililer de olur. 

Bir biyonik robot olan Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar da rolünü oynar. Ruslar, ABD’nin ve ABD öncüğünde hareket eden ülkelerin kendilerine bu zararları vermesinde Türkiye’nin mühim bir rol oynadığını ve bunun kabul edilemez olduğunu en sert şekilde açıklarlar. Hulusi ve çetesi ise Rusların damarlarına basan açıklamalar yaparlar. 

Bu yetmezmiş gibi ABD donanmasına ait birkaç askeri gemi Türkiye’nin Karadeniz kıyılarına yanaşmak, sığınmak zorunda kalır. Türkiye’nin gayr-i meşru hükumeti bu sığınmaya da izin verir. Dikkat çekicidir ki bu gemiler Türkiye’de batı Karadeniz kıyılarına yanaşırlar. Sonra Rusya ABD’ye ve Türkiye’ye karşı aşırı sinirlenmiş rolü oynar. Önce, o güne kadar danışıklı dövüşler sergileyerek milyonla sivil insanı organ ve fuhuş mafyalarına sürükledikleri Ukrayna’ya çok sayıda füzeler atarlar.

Sonra hatlar daha da gerilir. Yavuz ve Midilli gemileriyle geçmişte sergilenen danışıklı dövüşün çok benzeri bir kez daha sergilenmeye devam eder. Rusların “Yakarız, yıkarız, vururuz” seviyesine gelen restlerine, açıklamalarına karşı, Biden da “Yakamazsınız, vuramazsınız, yıkamazsınız” tarzında kışkırtmalar yapar. Yine bir biyonik robot olup da içinde yeşil uzaylı bulunan ABD Savunma Bakanı Austin de o anlarda Biden’ı destekleyen, Rusları kışkırtan, Türkiye’yi ateş hattına atan açıklamaları üst üste yapar. Yine biyonik robotlar olan Putin, Şoygu, Lavrov, Peskov, Zaharova, Macron, Scholz, Stoltenberg, Ursula, Elon Musk, Bill Gates gibi kişiler de yangına körükle koşarlar. Herkes rolünü kusursuz oynar ve bu sayede planlarının son kısmına gelirler. Planın buraya kadar olan kısmı, son kısmının görünür sebeplerini/mazeretlerini oluşturmaya dönüktür ama son kısmı gerçekten de küçük bir kıyamet kopartmaya dönüktür.

Dünya insanlığı danışıklı dövüşü seyrederken, neler olacağını bilemezken, Batı Karadeniz taraflarına uzun menzilli Rus füzeleri atılır. Görünürde bu füzeler Batı Karadeniz açıklarındaki ABD ve müttefiki ülkelerin deniz unsurlarını hedef almakta, Türkiye açıkça vurulmamaktadır. Lakin bu da bir oyundur. Rusya ile danışıklı dövüşen ABD hükumeti/yetkilileri, o anlarda bir nükleer denizaltıyı o bölgede bulundurur. Nükleer denizaltının kasten vurulması sağlanır.

Söz konusu nükleer denizaltının patlamasından kısa süre sonra, patlama neticesinde oluşan yüksek basınç rüzgarı ve yakıcı sıcaklık, İstanbul’un ve Sakarya’nın Karadeniz kıyılarından içeriye doğru girer ve Tüpraş İzmit tesisi dahil olmak üzere bölgedeki pek çok tehlikeli tesisi, depoyu, boru hatlarını infilak ettirir. Çok ilginç ve daha önce kimsenin aklından geçmeyecek şeyler de yaşanır. Nasıl oluyorsa eş zamanlı olarak bölgede deprem de olur. Tüpraş’ın patlamasıyla birlikte İzmit körfezinden başlayan peş peşe patlamalar Gebze, Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe hattı boyunca devam eder. O anlarda Büyük ada başta olmak üzere civar adalarda da patlamalar olur. Felaket bu safhaya gelmeden önce bile yüzbinlerce sivil insan çok feci şekillerde can verir. Aralarında ne kadarının bebek, çocuk, kadın ve hamile kadın olduğunu kesin şekilde bilmek asla mümkün olmayacaktır. 

Dünyada çok sayıda TV kanalı, yayınlarını keserek son dakika gelişmesi halinde bu yaşanan facianın haberini verir. Dünyanın dört bir tarafındaki biyonik robotların en üst yöneticilerinden biri olan İngiliz Kraliçesi rolündeki biyonik robot, adamlarına “Müthiş bir gösteriydi” der. 

Seyirciler filmin hazin bir sonla bitmesine kendilerini şartlandırmışken, filmin sahneleri devam ettikçe üst üste sarsılırlar ve şaşırırlar. Bütün bunların yapılacağını önceden bilen, Türkiye merkezli ve devletler arası bir teşkilat meydana çıkar. Öylesine dahiyane bir planla, o kadar cesurca ve organize şekilde hareket ederler ki danışıklı dövüşen tarafları, kısacık sürede kazdıkları kuyulara düşürürler. Yaptıkları müdahalelerle dünyanın önde gelen onlarca ülkesinde peş peşe halklar ayaklanır, iktidarlar yıkılır, liderler devrilir, darbeler olur, yargılamalar olur. İdam cezaları alanların sayısı kısa sürede içinde bile on binleri bulur. 

Dünya insanlığı büyük bir nefretle mason, yahudi ve biyonik robot avına çıkar. Bunların kontrolündeki milletler arası teşkilatlar hemen feshedilirler. Türkiye’de yaşanan facianın hemen ardından ABD’de Biden-Kamala çetesinin devrilmesi, onun hemen ardından Rusya’da Putin çetesinin devrilmesi ise izleyiciyi şok eder ama o anlarda ya da film bittiği anda hiç kimse “Yok, o kadar da olmaz. Bu mantık dışıydı. Bu sahneler gerçekçilikten uzaktı” diyemezler. Filmin bu kısımları da izleyiciyi ayrıca ve üst üste sarsmaya devam eder.

Birkaç yıl içinde dünya düzeni tamamen değişmiş ve dev bir devrim gerçekleşmiş olur. Yeni dünya düzeni kurulur. Dünyanın yeni merkezi, yeni lideri Türkiye olur.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Nasıl da denk geldi…

Binlerce yıl sonra tarih tekerrür ediyor. Yeniden dünya sahnesine çıkmamız için yapılması gereken son şeyleri günlerdir yapıyoruz ve bitmek üzere… Bir baktık ki bu günler, Türklerin Ergenekon’dan çıkışının yıl dönümüne denk geliyor. Zülkarneyn aleyhisselamın liderliğindeki Türkler, kuşatılmış halde bulundukları Ergenekon’dan bir anda çıkmadılar. Kuşatmayı yarıp çıkmaları zaman aldı. 21 Mart’ta da çıkmadılar. Tam olarak çıkışları Mart ayının son on günü içinde oldu.

Dünyamız üzerinde birinci Zülkarneyn’in tesiri hala devam ediyor. Eserlerinin bir kısmı hala duruyor. Kaf dağı olarak bildiğimiz Van Alen kuşağı dahi hala duruyor. Şu gezegende her gün başka başka uzaylı insan türlerinin saldırılarına uğramıyorsak, bu bile birinci Zülkarneyn’in hizmetleri sayesinde oluyor. Şimdi ise ikinci Zülkarneyn devri başlıyor. Cehcah/Kahtani devri başlıyor.

Şimdi karşımızda bütün dünya hatta bütün dünyalar ittifak edebilir. Yine de sonuç değişmeyecek. Ye’cüc ve Me’cüc’ün yani yeşiller ile grilerin dünyamız üzerindeki gizli hakimiyeti de çok çok kısa sürede bitecek. Yeni bir Türk/İslam devri başladı… Bundan sonra gelişmeler çok hızlı, çok büyük, çok ani ve peş peşe olacak. Anlatılacak çok uzun hususlar var ama vakti gelmedi. Vakti gelince anlatacağım.

Birkaç tekrarla ifade etmiştim. Bundan sonra ortası bile yok. Ya yanımda olunacak ya da karşımda yani kaybedenler kulübünde olunacak.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Son şanslarını kullanıyorlar

Yakında Türkiye’deki biyonik robot sayısı ABD’deki, Avrupadaki ve Çin’deki biyonik robot sayısını bile geçer. Uzaylı taraflar çok aciz kaldılar. Dünyanın siyasi, askeri, mali, dini dengelerini her geçen gün hızla ellerinden kaçırıyorlar. Tamamen çökmemek ve mağlup olmamak için son şanslarını kullanıyorlar. Bu maksatla, Türkiye başta olmak üzere, bu güne kadar yoğun alaka göstermedikleri pek çok ülkede, çok yüksek sayıda kişilerin yerlerine biyonik robotlarla geçtiler. Hala daha durmaksızın böyle yapıyorlar. Zaman zaman, bu güne kadar açıklamadığım bazı kişilerin aslında biyonik robotlar olduklarını açıklayacağım ve çok yüksek sayıda insan şaşıracak. Bunun neticesi olarak ayrıca çok yüksek sayıda teşkilat/örgüt, cemaat, tarikat, terör örgütü, organize suç örgütü ve sözde siyasi parti de dağılacak. 

Bunlardan ilkini de bu yazının sonunda duyurmuş olayım. Cübbeli Ahmet Hoca diye de bilinen, o çok meşhur münafık ve dolandırıcı Ahmet Mahmut Ünlü, bir süredir bir biyonik robot. Onun da yerine geçtiler. Şu sıralarda biyonik robotun içinde İngiltere merkezli grilere çalışan bir üç yumruk uzaylı var. Son zamanlarda Doğu Perinçek’e güzellemeler yapıp durması da sebepsiz değil. Doğu Perinçek’in de biyonik robot yapıldığını da içinde İngiltere merkezli grilere çalışan uzaylının bulunduğunu çoktan yazmıştım.

Hiç tartışmaya da gerek yok. Bizim dünyamızdaki teknolojiyle de laboratuvarlarda gerçek insan derisi, gerçek insan kası, gerçek insan saçı, gerçek insan kanı, gerçek insan kemiği, gerçek insan iç organı mükemmel ayarlarda üretilebiliyor. Yapay zeka teknolojisi de aklımızı döndürüyor. Bizden 20-30 bin sene ileri teknolojiye sahip uzaylılar, gerçek insan gibi görünen robotlar mı yapamayacaklar? On binlerce senedir yapıyorlar. 

Ayrıca, hiç de zor şey değil biyonik robotları tespit etmek. Biyonik robotlar gelişmiş  teknolojik aletlerle tespit edilebilir, arıza yapması ve ele geçmesi de sağlanabilir. Buna herkes imkan bulamaz ama etrafınızda ileri seviyede tecrübeli bir metafizikçi varsa, ona sorsanız, sadece bir iki dakika içinde size hakikati söyleyebilir. Evet, evet… Günümüzde Türkiye’de de varlıkları bilinen, sosyal ağlarda bile yüz binlerce kişinin takip ettiği o medyumların bir kısmı, biyonik robotları medyumluk kabiliyetleri ile görebilirler, size söyleyebilirler. Hatta biyonik robotun içindeki uzaylıyla metafizik tekniklerle uzaktan uzağa bile konuşabilirler. Telepati yapabilirler. Bu, öyle uçuk kaçık bir şey değil. Dünyada bunu yapabilen milyonla insan var. Dünyadaki psikiyatrların arasında bile böyle psişik kabiliyetlere sahip insanlardan çok var. Dünyada bunun eğitimini veren merkezler de var. Bunun varlığını kesinlikle ve ciddiyetle kabul eden ve üzerinde çalışan üniversiteler de var. Metafizik kabiliyetlere inanmayan ve kullanmayan gizli servis ise hiç yok. Afrika kabilelerinde bile metafizik kabiliyetli insanlar var, gizlemezler, karşısına geçin ve sorun, size anlatsınlar. Lakin onların arasında bile biyonik robotlar var. Afrika kabilelerinin büyücülük gücü, uzaylı taraflara çok lazım oluyor. 

Ve bu güne kadar metafizik sahada yaşananlara dair yüzden fazla yazı yazdığı halde yalanlanamamış bir MFS var. Cinlerle çatışmalar olsun, medyumlarla çatışmalar olsun, büyücüleri ya da muhtelif insan şeytanlarını metafizikle çarpıp öldürmeler olsun, hepsini dünyanın dört bir yanından milyonla metafizikçi biliyorlar. Gizli servisler zaten takip etmek zorundalar ve çok geniş çerçevede takip ederek biliyorlar. 

Hatta CB yardımcısı biyonik robot Fuat Oktay’ı canlı yayında çarpmıştık. Bozuk plak gibi takılıp, bedeni kilitlenip acayip bir hal yaşamıştı. Bilerek beklemiş ve sosyal medyadaki medyumların konuya dair benden önce yorumlar yapmalarını gözlemiştim. Sonra Fuat Oktay’ın metafizik saldırıya maruz kaldığını açıkça yazan sosyal medya medyumlarının paylaşımlarının ekran görüntülerini de paylaşmıştım. İşte Türkiye’de de bunlardan çok var, bu gibi medyum insanlara sorun, dürüst karakterli iseler, size kimlerin biyonik robot olduklarını bu kişiler de söyleyebilirler. 

Yani bunlar deli saçması denilerek geçilecek şeyler değil ve insanlık tarihi boyunca var olan, bilinen şeyler. Biyonik robotlar ise bizim dünyamızda binlerce senedir varlar. Ye’cüc ve Me’cüc yani yeşiller ve griler… Şu anda dünyamızda en çok da bu iki uzaylı kavmin dünya insanları suretinde imal ettiği biyonik robotlar var. Ye’cüc ve Me’cüc’ün artıkları binlerce senedir gizlice ve yeraltındaki dev üslerinde dünyamızda yaşıyorlar. Kaf dağı, onların dünyamızdan kaçıp gitmelerine mani oluyor. Daha önceki yazılarıma denk gelmeyip de ilk defa bu yazıma denk gelenler, bu konularda yıllardır neler neler yazdığıma baksınlar. 

Hakikatin üç safhası vardır;

1- Araştırılmadan, soruşturulmadan dalga geçilir

2- Dikkate alınır olur, araştırılır, soruşturulur

3- Ne kadar sarsıcı da olsa kabul edilir ve hakikatin karşısında durulamaz olur

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Hormonlu büyütülmenin acı sonu

Ankebut Ağına bağlı konseyler ve ülkeler tarafından, en çok da yeşiller tarafından hormonla, kısa sürede ve dengesiz/sağlıksız şekilde büyütülen Çin, sert bir kayaya çarpmasından sonra, içinin ne kadar kof olduğunun, bir işe yaramaz olduğunun, bünyesinin hastalıklı olduğunun, tedaviye cevap vermeyeceğinin iyice gözler önüne çıktığı bir süreci yaşıyor.

Çin’in bundan sonra neler yaşayacağına, parçalanıp parçalanmayacağına, varlıkta kalıp kalamayacağına ya da yok olacaksa sonunun nasıl ve ne zaman olacağına Ankebut Ağı değil, çarptığı o sert kaya karar verecek…

Çünkü çok çok yakın zamanda ABD merkezli bir Ankebut Ağı kalmayacak. Çin merkezli yeni bir Ankebut Ağı ise hiçbir zaman örülemeyecek. Dünyanın başına bela olan, yakında son darbeleri de vuracağım ve büyük bir gürültüyle çökecek olan ABD merkezli Ankebut Ağının yerine, kimler Çin merkezli yeni bir Ankebut Ağı kurmak isterse, kimler bu projeye kenarından köşesinden bile destek verirse, kendi sonlarını hazırlamış olacaklar. Çin merkezli yeni bir Ankebut Ağı örülmesini önlemek için çok çok fazla sayıda müdahaleler yapabilirim. Çok sayıda tarafa ağır yıkımlar yaşatabilirim. Yerin altını da üstünü de yönlendirebilirim. Ne yeşilleri tanırım, ne grileri, ne de başka uzaylı türleri… Yerin üstünde de gerekirse üçüncü dünya savaşını bile çok kısa sürede çıkartırım ama bu hedeflerine varmalarına asla izin vermem. 

Başta Türk ve İslam diyarları olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki mazlum milletlerin menfaatine olacak dengeler kuracağım. Dünyanın doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde, hatta Çin’de ve İsrail’de, insan kalmış, medenice yaşamak isteyen hiç kimseye düşman değilim, hiç kimseye kastetmiş değilim ve hepsinin iyiliği için de bu mücadeleyi veriyorum. Bu, sadece bir Müslüman Türkün mücadelesi ya da Türk/İslam aleminin mücadelesi değil. Bu, bu dünya insanlığının iyiliği için verilen bir mücadele… Başta Avrupa’daki ve ABD’deki medeni insan toplulukları olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki medeni insan toplulukları, dünyanın nereye, nasıl felaketlere sürüklenmek istendiğini görmek ve buna karşı mücadele etmek zorundalar. ABD’nin başındaki Biden-Kamala ve çetesi, Çin’in başındaki Şi ve çetesi ile danışıklı dövüşüyorlar. Bazı Avrupa devletleri ile Çin ve Rusya da danışıklı dövüşüyorlar. AB ve NATO gibi teşkilatlarda dünya insanlığının değil, biyonik robotlar üzerinden uzaylı türlerin hükmü geçiyor ve bu teşkilatlar da danışıklı dövüşlere dahil ediliyor. Ortada büyük bir sahne var ama dünya insanlığı bu sahnedeki biyonik robotlardan yüz binlerce kat daha büyük… Artık bu danışıklı dövüşleri, oynanan bu tiyatroları yıkıp bozup geçmenin vakti gelmedi mi?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi