Etiket arşivi: Van Allen radyasyon kuşağı

Asıl Küdus, İstanbul… Süleyman mabedi tarihi yarımadada…


Tur-i Sina yani Sina dağı yani bir kara parçası, bir dağ gibi görünen uzay aracı da İstanbul’da tarihi yarımadada…

Musa peygamber zamanında da çok ileri teknoloji olduğunu hatta Nuh peygamber zamanında çok ileri teknoloji olduğunu, üstelik uzaylılardan alınmadığını anlatmıştım. Dünya insanlarına kimse yetişmezdi o vakitler bilim ve teknolojide ama iş çığırından çıktı diye Süleyman peygamber zamanında kasten geriletildi bilim ve teknoloji…

Musa peygamberin çıktığı Tur-i Sina, o teknoloji seviyesinde yapıldı ve kimse o seviyeye hala ulaşamadı.

Havada asılı durur, dünyalı ya da uzaylı kimse ona zarar veremezdi.

Yine Hızır aleyhisselam da Musa peygamber zamanında hayattaydı, hala hayatta… Hz. Hızır, Musa peygamberden de daha yüksek ilim ve hikmete sahipti. İki denizin birleştiği yerde, İstanbul’da buluştular.

Hızır a.s. da Musa peygamberi yönlendirdi, bilgilendirdi.

Ona, dünyadaki sarsıcı gerçeklere dair bilmediği çok şeyi öğretti hatta gösterdi. Bunlardan biri de Tur-i Sina denilen, dağ gibi de görünen ama uzay aracı olan şeydi.

İstanbul o vakit de yani yaklaşık 9-11 bin sene önce de yerleşme yeriydi ve dünyanın merkez şehriydi.

Musa peygamberden sonra, bir Türk olan hz. Zülkarneyn, dünyanın her yerini fethetti de tek devlet yaptı. Başkentini de İstanbul yaptı.

Tur-i Sina dahil, maddi ve manevi değere sahip pek çok şeyin kontrolü Zülkarneyn’e bırakıldı o devirde… O da Hızır gibi, ilim ve hikmette peygamberlerin yüz binlercesinden bile ileri seviyede idi. Elinin altına verilen, kullanımına verilen şeylerin bazılarını daha da geliştirdi.

Sonra Davud peygamber, sonra Süleyman peygamber devirleri yaşandı. Zülkarneyn’den sonra dünya devletinin başına Süleyman peygamber geçti. Hem hükümdarlık hem peygamberlik yaptı. Hem insanlara hem de cinlere peygamberlik yaptı. Cinler, o günlerde çok mutlu ve huzurluydular. Sonra İblis, cinler alemini yine karanlığa, vahşete, cahilliğe sürükledi. O günden beri cinler aleminde adeta güneş doğmadı. Hz Mehdi sayesinde tekrar doğacak.

Süleyman peygamber de İstanbul’u başkent olarak tuttu ve dünyayı İstanbuldan idare etti.

Bu süreç içinde, peygamberler hep birbirlerine maddi ve manevi değeri olan şeyleri elden ele bıraktılar. Peygamberler, kendilerine verilen maddi kıymete sahip şeyleri zaten sahiplenmediler ve kendilerinin bilmediler.

Gelelim en sarsıcı olan ve dünya üzerindeki bazı toplulukları kahredecek kısmına…

Bir vakit geldi, Tur-i Sina, şu anda tarihi yarımada denilen yere kondu ve orada kendini sabitledi.

Zamanla da etrafı ve üzeri iyice topraklarla, kayalarla doldu. Hatta suni tekniklerle orada zemin doldurma çalışmaları da yapıldı.

Tur-i Sina orada kaldı ama Süleyman peygamberden sonra pek çok gayr-i müslim devlet lideri, Tur-i Sina’nın peşine düştü. Bahtunnasır ve Nemrud da düştü.

Öyle ki şu anda uzaylı türlere liderlik yapan asıl Deccal da onun peşinde..

Orası zaten tarihten beri dünyanın idare merkezi olduğu için, bir de orada Tur-i Sina olduğu için, Deccal da o bölgeyi kendine merkez üs yaptı. Görünürde İngiltere üzerinden dünyaya yön verirken, aslında İstanbul’dan dünyanın siyasi, askeri, mali, dini, tıbbi dengelerine yön verdi.

Defalarca Tur-i Sina’nın içine girmek, onun kontrolünü ele geçirmek de istediler ama bir türlü bunu başaramadılar. Hala daha da bunun peşindeler…

Çünkü Adem peygambere indirilen on sayfanın aslı onun içinde…

Çünkü Şit peygambere indirilen 50 sayfa, İdris peygambere indirilen 30 sayfa, İbrahim peygambere indirilen 10 sayfa da onun, Tur-i Sina’nın içinde…

224 bin peygamberden bir kısmından kalan bütün kutsal emanetler onun içinde…

Osmanlı sarayında toplanan ve kutsal emanetler denilen şeylerin hiçbiri gerçek değildi ve son süreçte o sahteler de kaçırıldı da yerlerine sahtenin de sahteleri konuldu.

Dikkat edilsin, sahte kutsal emanetler Topkapı Sarayında yani tarihi yarımadada sergilendi, sergileniyor.

Yani gerçekleri yerin altında, o aracın içinde hala duruyor ama sahteleri tam üzerinde sergilendi, sergileniyor.

Musa’nın asası da orada.

Süleyman’ın mührü de orada.

Daha başka başka kutsal emanetler de orada.

Tevrat’ın aslı da orada.

Zebur’un aslı da orada.

İncil’in aslı da orada.

Karun, Musa peygamber zamanında yaşamıştı. Maraş merkezli suni saldırılar yapılmadan bir süre önce, bu konuda sarsıcı yayınlar yapmıştım.

Karun’un hazinelerinin büyük kısmının Türkiye sınırları içinde, yer altında olduğunu da açıkça yazmıştım. Ondan sonra malum çevrelerin hiç şüphesi kalmadı ve orayı hedef aldılar, alıyorlar.

Karun, zamanındaki yüksek teknoloji sayesinde, hazinelerini “ele geçirilemez” şartlarda saklıyordu.

Kur’an-ı Kerim’de onun hazinelerini sakladığı binaya/yapıya/sisteme de temas var

Muazzam bir teknolojik koruma var o binada, araçta…
Binlerce sene geçti de kimse o korumayı kıramadı. Yer altı şehirlerinde yaşayan uzaylı türler de kıramadılar. Yeşiller, griler ve diğer türler aciz kaldılar. Asıl Deccal aciz kaldı. Suni depremlere sebep olan şu son şok darbeleri ile de o kalkanın kırılmasını umdular ama kırılmadı.

Ben, bunun böyle olacağını anlamalarını da sağlamıştım oysa… Onu sadece hz Mehdi’nin açabileceğini, zamanı gelince açacağını açıkça yazmıştım.

Dönelim İstanbul’a… Karun’un sisteminden çok daha ileri bir koruma sistemi var Tur-i Sina’nın…

Karun’un hazinelerine ulaşamayanlar, Tur-i Sina’ya hiç giremezler ve içindekileri ele geçiremezler.

Tur-i Sina’yı da sadece hz. Mehdi açacak. Hem de çok kolay şekilde açacak. Çünkü koruma sistemi, hz. Mehdi’yi tanımaya, teşhis etmeye programlanmış vaziyette…

Tur-i Sina’nın içinde de çok büyük hazineler var. Hz Mehdi o hazineleri de kontrolüne alacak ve insanlığın faydasına kullanacak.

Tur-i Sina’nın içinde de Karun’un binasının içinde olduğu gibi, çok yüksek bilim ve teknolojiye dair kitaplar, dijital arşivler var.

Gerçek dünya tarihine dair somut bulgular ve ayrıca bilgiler, veriler var

Anlatmıştım, bu gibi araçların yakıta, bakıma ihtiyacı yok. Uçuk seviyede teknoloji ile imal edilmiş araçlar bunlar. Dünyanın tabii manyetik alanının devam etmesi, bunlar için yeterli

Maraş merkezli afet bölgesinde dünyanın tabii manyetik alanı ve yer çekimi ile bu seviyede abartılı şekilde oynamalarının bir sebebi de bu olmalı. Oradaki aracı enerjisiz bırakmak… Etrafındaki koruma kalkanını kırmak…

Hz. Mehdi, Tur-i Sina’yı açınca, içine girince, onu kontrolüne de alacak.

Onu tekrar uçuracak. Karalarda istediği yere indirecek. İstediği zaman havada sabit kalmasını sağlayacak. Ne karadan havaya, ne havadan havaya, ne uzaydan havaya saldırılar… Bunların hiçbiri ona hiç zarar veremeyecek.

Burada Ye’cüc ve Me’cüc artıkları var. Zülkarneyn onları geçmişte yenmişti ve onların gezegeninin etrafına da manyetik kalkan çekmişti. Dünyanın etrafına da manyetik kalkan çekti (Van Allen radyasyon kuşağı). Buradaki artıkların zaten hiçbir şey yapabilmeleri mümkün değil Tur-i Sina’ya ve benzeri sistemlere…

Lakin yakında Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinden kendi gezegenerinde hapsolmuş olanlar, etraflarındaki kalkanı aşıp çıkacaklar

Dünyamıza gelecekler ve etrafımızdaki kalkanı da kıracak, bozacaklar.

Hadis-i şeriflerde bu kısımlar da anlatıldı ki hz İsa o vakit yeryüzüne tekrar inmiş olacak. Hz. Mehdi ile bir araya gelecek ama dünyanın idaresini ondan almayacak. Ruhani liderlik yapacak.

Tam o vakitte Ye’cüc ve Me’cüc gelip de acımasızca bütün dünya insanlığını yok etmek isteyecek. İşte o vakit sadece Tur-i Sina içindekiler kurtulacaklar.

Hz. İsa, hz. Mehdi ve onlara samimiyetle tabi olmuş bir avuç gerçek mü’min kurtulacak. Geriye kalan “sürü”yü imha edecekler saldırganlar… Hz. İsa ve hz Mehdi bu imhaya da mani olmayacaklar.

Böylelikle, hz Nuh devrinde yaşanan büyük helakın çok çok benzeri yaşanmış olacak hz Mehdi devrinde… Zaten hz. Mehdi devrinde, büyük peygamberlerin yaşadıkları çok büyük ve sarsıcı hadiselerin çok benzerleri hep yaşanacak.

Onlar imhayı tamamladıklarında sonra, hz İsa ile hz Mehdi de onları, saldırganları imha edecekler.

Bunun da tamamına yakın kısmını nefesleriyle yani manevi/metafizik kabiliyetleri ile yapacaklar.

Hz. İsa ile hz Mehdi bir araya gelerek metafizik müdahale yaptıklarında, gök adanın dönüş ve akış yönünü tersine çevirebilirler. Metafizikle yani manevi tasarrufla yapılabilenler, hiçbir teknoloji ile yapılamaz. Teknoloji, metafizik tasarrufun yanında çok sönük kalır.

Şimdi size bir soru:
Nuh peygamberin gemisi de Tur-i Sina mıydı? Onunla önce göğe yükselip sonra uzaya çıkıp, tufan bittikten sonra dünyaya geri mi döndüler?

Birkaç soru daha sorayım, iyice karışsın ortalık…

– Tabut-u Sekine ve Tur-i Sina, daha önceki Adem devirlerinden bizim devrimize kalmış olabilir mi?

– Adem babamız, Venüs’e Tur-i Sina ile gitmiş, gelmiş olabilir mi? Venüslü olan ikinci Havva’ya bu vesile ile ulaşmış olabilir mi?

– Hz Mehdi de hz Musa gibi, vakti gelince Tur-i Sina da uzlete çekilecek ve manevi tekamülünü tamamlayacak olabilir mi?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Hiçbir yalana inanmayın, gizlenen gerçeği bilin…

Dünyanın tabii manyetik alanıyla oynuyorlar. Dünyanın çekirdeğinin dengesiyle oynuyorlar. Kaf dağını yani Van Allen radyasyon kuşağını kırıp geçebilmek için çırpınıyorlar. Bir süredir, bunu denediklerini yazıyordum, artık bu hususta daha kararlılar ve daha çok riske giriyorlar. Bu da dünyadaki kutup ışımalarının tuhaflaşmasına ve dünya genelinde iklimlerin tuhaflaşmasına sebep oluyor. Dünya genelinde denizlerin, okyanusların tuhaflaşmasına, suların çekilmesine, fırtınaların artmasına, aşırı sıcaklara, aşırı soğuklara sebep oluyor. Çünkü manyetik alan dengesi tuhaflaşıyor ve bütün bunların dünyanın manyetik alanına bağlı olan dengeler. Kısa süre sonra göçmen kuşlardan pek çok kara hayvanlarına kadar bazı hayvanların davranışları iyice tuhaflaşacaktır. Akarsuların akışkanlığında bile tuhaflaşmalar görülecektir.

Gökyüzünde izah edilemeyen hadiseler olacaktır. Yağışların, rüzgarların dengesi iyice bozulacaktır. Kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadı ve kendilerini de riske atarak bir an önce bu gezegenden başka bir gezegene kaçmak istiyorlar.

Yaşanmakta olan ve yaşanacak olan bunca tuhaflığı sadece güneş fırtınalarıyla ya da güneş lekeleriyle ya da sözde küresel ısınma ile anlatmaya başlayan kişilere bir dakikanızı bile ayırmayın, heba etmeyin.

Dünya insanlarına duyurulmamış devasa bir plan çoktan icra edilmeye başlandı. Dünyanın kutup bölgelerinde, yer altı uzaylı şehirlerinde, ilaçlar da dahil olmak üzere türlü şeylerin stokları yapıldı. Yeryüzündeki ilaç krizinin bir sebebi de bu…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

İnanmamak lazım


Son günlerde dünyanın çekirdeğine dair yapılan yayınlar art niyetli… Dünyanın çekirdeği durmaz ve tersine de dönmez. Duracak olsa, durana kadar bile çok büyük felaketler bitmek bilmez. Tersine dönmesi ise her şeyin dengesini değiştirir. Dünyayı yaşanmaz bir yere çevirir.

Aylar öncesinden sarsıcı yayınlar yaparak haber vermiştim ki uzaylı bazı türler, Kaf dağını yani Van Allen radyasyon kuşağını kırıp geçebilmek için, dünyanın çekirdeğine müdahale ediyorlar. Çünkü o enerji kalkanı, gücünü dünyanın çekirdeğinden alıyor. Yayınlarım nedeniyle o vakit biraz geri durdular ama artık iyice köşeye sıkıştılar, bu dünyadan kaçıp gitmek istiyorlar ve risklere giriyorlar. Olağandışı haller yaşanabilir diye şimdiden zihinleri hazırlıyorlar. Yaşanınca “İşte böyle böyle denilmişti. Bu da o sebeple olmuştur” diyebilecekler.

O vakit ise “Güneşte çok büyük patlamalar olacak ve dünyaya kötü yansımaları olacak” diye diye zihinleri hazırlıyorlardı. Herkesi kandırıyorlar. “Güneşte, iddia edildiği gibi patlamalar olmayacak ve güneş sebebiyle dünyada o iddia edilen sorunlar yaşanmayacak” diyordum. Ne oldu, olmadı… Susup kaldılar…

Artık şunların basit basit yalanlarına, akademisyenler yayıyor ve önde gelen basın ve medya kuruluşları yayıyor diye ya da liderler, hükumetler yayıyor diye, inanmamak lazım.

Gezegenimizi koruyan o kalkanın kaldırılmasına daha vakit var. Daha burada çok hadiseler yaşanacak da sonra kaldırılacak o kalkan…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Nuh peygamber ve uzaylı ümmetler


Yıllardır anlatıyorum, Nuh peygamberin gemisi, aslında bir uzay gemisiydi. Denizin üstünde, denizin içinde, gökyüzünde, uzayda, her yerde gidebiliyordu.

Yine yıllardır anlatıyorum, Nuh peygamberin gemisi, Nuh tufanı başladıktan bir süre sonra uzaya çıktı, başka gezegenlere gitti. O tufanın bitmesi, dünyanın tekrar yaşanacak hale gelmesi, çok kısa süre içinde olmadı. Göğe “Suyunu tut”, yere “Suyunu yut” denildi. Bu da epeyi zaman aldı.

Geçen bu süre boyunca Nuh peygamber başka gezegenlerde de tebliğ yaptı, başka başka uzaylı insan türlerini de İslam dinine davet etti.

Tufandan sonra çok kalabalık bir şekilde dünyaya döndü. Tufan zamanı dünyadan ayrılırken yanında bulunan bir avuç dünya insanı kişi, dünyaya döndüğünde de yanındaydı. Lakin döndüğünde yanında yüksek sayıda başka/uzaylı insanlar vardı. Bunlar, başka başka gezegenlerin, başka başka fiziki özelliklere/görünüşe sahip insan türlerinden oluşan kalabalık bir gruptu.

Kur’an-ı Kerim’de bu insan türlerine “ümmetler” denildi.

Hud suresi 48. ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyruldu:

“Ey Nuh” denildi. “Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine, bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Uzaylı) Ümmetleri de (dünyada bir süre) yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azab dokunacaktır.”

Söz konusu uzaylı ümmetler yeryüzünde, dünya insanları ile birlikte yaşadılar. Şehirler kurdular, dünyanın yeniden ve hızla imar edilmesinde büyük payları oldu. Bir süre sonra nüfusları iyice arttı ama yine aynı son oldu. Zamanla dinden, ahlaktan uzaklaştılar, İblis’e uydular ve büyük çoğunluğu muhtelif vesilelerle helak oldular. Sonraki devirlerde bunların bazıları, ellerindeki çok yüksek teknoloji sayesinde yer altı şehirlerine yerleştiler.

Hz Nuh devrinden binlerce sene sonra, Hz. Zülkarneyn Kaf dağını yani Van Allen radyasyon kuşağı da denilen seti, gezegenimizin etrafına çektiğinde, dünyada yeraltında bulunan uzaylılar da bu gezegende kalmış oldular. O günden beri bu gezegenden çıkamadılar, gidemediler. Binlerce senedir kendilerini dünya insanlarından gizleyerek yeryüzünde kan döktüler. Zulüm ettiler, katliam yaptılar, sömürdüler ve hala buna devam ediyorlar. Şu günümüzde bir kez daha topluca helak ediliyorlar.

Hud suresi, 49. ayet-i kerime:

“İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları ne sen ne de halkın daha önce bilmiyordunuz. O halde sabret. Sonuç, takva sahiplerinindir.”

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Canlanacak


Konu ettiğim suni kanallar ve suni iç denizler yapılınca… Ak deniz, Kara deniz, Hazar denizi, Doğu Türkistan denizi ve Kuzey Afrika denizi çok mükemmel dengelerle işleyecekler.

Su akıntıları ve sıcaklıkları en ideal şekilde olacak ve sürekli olarak denizlerin suyu okyanuslarla değişecek, tazelenecek. Bunun sayesinde bütün bu denizlerde ve okyanuslarda şartlar çok iyi hale gelecek.

Söz konusu kanal ve deniz bölgelerinde olumsuz iklim şartları hızla değişecek. Kara, hava ve deniz canlılarının türleri de sayıları da hızla artacak. Bu, insanların da bu bölgelere dağılıp yerleşmesine, dünya nüfusunun dengeli şekilde dağıtılmasına sebep olacak. Yine bu kanallar ve iç denizler sayesinde canlı ağaçların bir yerden, uzak bir yere düşük masrafla taşınması sağlanabilecek. Bu sayede, kurak diyarlara önce kanallar ve kanallar sayesinde bol içilebilir su ile elektrik enerjisi ulaştırılınca… Ardından ilk fırsatta o bölgeye çok yüksek sayıda canlı ağaçlar nakil edilip dikilecek. Kuraklığın, kıtlığın en kısa sürede yok edilebilmesi için en doğru kararlar alınacak ve uygulanacak.

Bu bölgelerde seyahat(turizm) gelirleri, deniz mahsüllerinin gelirleri daimi olacak… Yine bölgelerin halkları çalışıp gayret ettikçe hayvancılıktan, ziraattan, sanayiden, ticaretten hep kazanır olacaklar. Pek çok noktada büyük tersaneler de olacak/çalışacak.

Yine bu projeler sayesinde, hem karada hem denizde giden, hafif, uzun ömürlü, batmaz, konforlu, az yakan ve kullandıkça bedavaya gelen arabalar her yere yayılacak. Bu araçlardan birine sahip olan mesela İstanbullu bir kişi, kanallar ve iç denizler sayesinde sudan çıkmadan çok yerlere gidip gelebilecek. İster ziyarete gitsin, ister eğitim almaya ya da vermeye gitsin, ister çalışmaya gitsin, isterse ticarete gitsin… Herkes her yere kolayca, düşük masrafla ve emniyetli şekilde gidip gelebilecek. Dünyada eşkıyalık, teröristlik, zulüm, hırsızlık, talan, sömürü kalmayacak.

İnsanlar bir ay çalışsalar, o parayla üç ay rahatça geçinebilecekler. Hayat pahalılığı ve geçim zorluğu kalmayacak. Çünkü bu projeler devam ettikçe temel ihtiyaç olan her şey bu gezegende çok bol miktarda ve çok ucuza bulunabilecek ve ayrıca işsiz ve eğitimsiz kimse de kalmayacağı için dünyanın bütün sorunları bir arada çözülecek.

İşte ondan bir süre sonra dünyamızın etrafındaki Kaf dağı yani Van Allen radyasyon kuşağı açılacak. Başka dünyaların insanları bize gelecekler, biz onlara gideceğiz. Gezegenler arası alış verişler olacak ve dünyamızda ürettiğimiz çok şeyleri başka dünyalara da satacağız.

Ben dünyamızda şu anda çok yüksek insan nüfusu olduğuna inanmıyorum. Şu anki nüfusun birkaç katı olsa bile bu dünya o kadar nüfusu rahatlıkla taşır. Sorun nüfusun aşırı çokluğu değil, sorun İblis’in ve Deccal’ın dünyayı cehenneme çeviren projeleri, uygulamaları…

Öncelikle bunları yok etmek gerekiyor. Şu anda dünyada dev gibi kara alanları da deniz alanları da bomboş… Biri çıkıp “Ben mükemmel planlamalarla sistemler, şehirler kuracağım ve o gün geldiğinde dünya nüfusu şu andakinin yüz katı olsa bile hayat sorunsuz şekilde devam edecek.” dese, ben abartılı bulmam. Oturur bir dinlerim o kişiyi…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi