Etiket arşivi: suni deprem

Maraş ve etrafında şiddetli depremlerin yaşanma ihtimali yüksek


Bir kez daha emin oldunuz ki “nizam tesis edilene kadar” ve Türkiye, milli güvenliğin tesis edildiği bir gerçek hukuk devleti olana kadar, resmi yetkililere ve onların talimatları ile hareket eden bilim adamlarına asla itibar edilmez.

Ne kadar da kendimden emin halde yazdım, Kayseri’de riskin bitmediğini ve neler oluyor, takip ediyor musunuz…

Hani o Naci Görmez nerede? Peşimden hemen açıklamalar yapıp bana inat cümleler kurmayı biliyordu, şimdi çıkıp açıklasın Kayseri’de aslında neler döndüğünü?

Türkiye’de yeni fay hatları tespit edildiğine dair resmi açıklamalar ya da bilim adamlarının ağzından, kaleminden yaptırılan açıklamalar bile büyük oranda yalan… Halkı ayakta uyutmaya çabalıyorlar. Herkes tarafından açıkça görülebiliyor ki Türkiye’nin fay hattı bulunmayan yerleri de sallanıyor. Hem de çok şiddetli depremler oluyor ve dahası, tekrar tekrar oluyor. Kamu idaresi ise Kandilli’nin, depremlerin şiddetine dair açıklamalarına bile müdahale ediyor. Dürüst bütün bilim adamlarının şu anda buldukları her imkanla halka seslenerek “Ey halkım! Bu yaşananları mevcut bilimsel kabullenişlerle anlatmamız mümkün değil. Birileri ileri bilim ve teknikle mi bir şeyler yapıyor ya da bilim dışında sihirli bir teknik mi var, bunu bilemeyiz ama olağandışı hadiseler sürekli yaşanıyor. Son süreçte yaşanan depremlerin bilimsel bir izahı bizde yok” demeleri gerekiyor.

AFAD üzerinden bile depremlerin akıl almaz şiddetini gizlemeye açıkça teşebbüs ediyorlar ve suç üstü olmuş vaziyetteler. Konu, milli güvenliğimizi ilgilendiriyor ve Türkiye hukuk devleti olsaydı en tepeden aşağı doğru binlercesi derhal tutuklanmıştı. Naci Görmez de medya maymunu Celal Şengör de tutuklanmıştı. Resmi yetkisi olmayıp medya ve sosyal medya üzerinden tesirli yönlendirmeler yapanları bile toplanmıştı, tutuklanmıştı. Çünkü ortada organize halde ve vahim seviyede suçların işlendiği bir hal var.

Son defa Kayseri’de yaşanan sözde deprem de alttan büyük bir patlama tesiriyle yaşandı. Hem ani darbesi, hem basıncı, hem de sesi, olağan depremlerden kesinlikle bambaşkaydı. Tıpkı Maraş ve Hatay depremleri gibi…

Yine son Kayseri depreminde de olağanüstü seviyede manyetik ışıma kesinlikle müşahade edildi.

Hatırlayın, Maraş merkezli depremler hakkında yine en başından beri, kendimden emin olarak “Gökteki bu kadar büyük ve peşpeşe gerçekeleşen manyetik ışımalar, tabii depremlerde görülmezler.” demiştim. İşte AFAD da bunu biliyor ve o depremlerin olağanüstünün üstü kuvvette olduğunun resmi verilerini sitesinden kaldırıp gizlemenin yollarıı deniyor. Bu Türkiye ne halde, bu devlet sistemi kimin elinde? Yetmiş milyondan fazla kişinin canları, malları hatta kadınları, kızları, ziynet eşyası kime emanet? Şu anda Türkiye’de bunların güvenliği var mı?

Düşman tarafların elektromanyetik saldırılarının bilimsel verilerini gizleyebilmek için bile devlet sisteminin işleyişini hukuksuz şekilde değiştirenlere mi emanet? Suni deprem saldırlarından hemen sonra düşman askeri gemileri, düşman askeri birlikleri, yardım ve kurtarma ekibi görüntüsündeki organcıları Türkiye’ye getirmek için çırpınan sözde hükumete mi emanet?

Hiç şüpheniz olmasın ki Türkiye hala şiddetli elektromanyetik saldırılar altında ve hala hükumetinden sözde bilim adamlarına, basından medyaya kadar her yerdeki masonlar, gizli Ermeniler, gizli Yahudiler, organize halde ihanet ediyorlar. Organize halde, Türk milletinin her şeyine kastetmiş düşmanlara çalışıyorlar. Naci Görmez de onlardan sadece biri ve derhal bir adli yetkilinin onun hakkında tutuklu yargılama talimatı vermesi hukukun gereği. Herif masondan alıyor talimatı, Türk düşmanlarından alıyor talimatı, veriyor millete nabza göre şerbeti ve sadece son birkaç günde bile bu nedenle milyonlarca insan can tehlikesi altında da kaldı. Gerçek verileri, bilimsel gerçekleri hukuka ve vicdana uygun şekilde açıklasaydı, şu ana kadar milyonlarca insan gerekli şahsi tedbirlerini alırdı. Şimdi açıklasa, insanlar yine anlarlar ve yina alırlar. Lakin bunu, bu milletin düşmanlar istemiyorlar.

Son gelişmeleri de iyi okumanız gerekiyor. Olabildiğince şeffaf ve kolay anlaşılabilir şekilde burada çok şeyleri yazıyorum ama her şeyi de yazmam mümkün değil.

Bir bakın son günlerde dikkat çeken ülkelerin, Türkiye içinde ve Türkiye çevresindeki dikkat çeken resmi temaslarına…

Hem içeride, hem çevrede yani iç çemberde, hem de dış çemberde büyük hazırlıklar yapılıyor. Bu defa milyonlarca değil, on milyonlarca Türkiye vatandaşına kastedilecek planlar yapılıyor. Son görüşmeler ve hazırlıklar tamamlanıyor.

Hain Ankara hükumeti de yine üzerine düşen her şeyi, onların talimatları ile yapıyor. Sözde muhalif partiler ve liderler de Ankara hükumetiyle zaten aynı teşkilat ve üzerlerine düşenleri yaptıklarını hepiniz açıkça görüyorsunuz.

Şimdilik bu kadarını yazdım. Fazlasını yazasım yok, çünkü millet denemez sürünün umurunda değil. Korkak, karaktersiz, bencil, namussuz, arsız, haram yiyici bir kitle var milletin arasında ve o sürü, oran olarak milletten daha fazla mevcuda sahip. Onlara ne anlatılsa, ne baştan haber verilse, netice değişmiyor, değişmez.

Rusya’nın, Çin’in, İsrail’in, Fransa’nın, ABD’nin, İngiltere’nin ve benzerlerinin… Türkiye de dahil olmak üzere, dünyanın herhangi bir yerinde nüve/nükleer bombaları kullanması ihtimali çok yüksek. Seyretilmiş nüve bombalarını kullanmaktan ise hiç çekinmezler. Çünkü üflense açıkça yıkılacak kadar beter hallerdeler. Kaybedecek zamanları da paraları da yok. Her an peş peşe ve gümbürtüyle yıkılabilirler.


Kırmızı renkle çembere aldığım alanda ikamet eden ve maddi imkanları yeterli olan herkes, bulduğu ilk fırsatta bölgeden başka bir yere taşınmalı. Başka bir yerde ikamet etmeli.

Bu, “Arazinizi, binalarınızı, dairelerinizi satın ve gidin” demek değil. Ne dediğim baştan beri hep net olduğu halde, bunu anlamamak ve aksine yorumlamak isteyen art niyetli kripto kimlikliler de çok.

Türkiye gerçek hürriyetine ulaşana kadar, milli güvenlik gerçekten tesis edilene kadar, her hususta tedbirler gerçekten alınana kadar, bütün Marmara bölgesini terk edin. Mümkün olmuyorsa, hususiyle şu çember içindeki bölgeden uzak durun.

Kayseri hakkındaki en temel/vahim sorunu da şuraya açıkça yazıyorum:

– Kayseri’nin altında adeta başka bir Kayseri var. Oranın altında çok geniş uzaylı üsleri, şehirleri var. Çok gelişmiş, bizden binlerce sene ötede bilim ve teknoloji var. Çok gelişmiş araçlar, cihazlar var. Suni güneş, suni gök, suni yağışlar, suni iklimlendirme var. Her şey teknolojiye ve başta da enerjiye dayalı. Böyle olan her sistem arıza da yapabilir, patlayabilir, çökebilir. Teknoloji ne kadar gelişmiş seviyede olsa da her an her şey olabilir.

Kayseri’de depremler devam edecek. Çok şiddetli ve çok yıkıcı bir ya da birkaç deprem yaşanması ihtimali de hala yüksek. Sadece Kayseri değil, afet bölgesi de dahil, çizdiğim o koca alanda ve İran, Irak, Suriye, İsrail, Gürcistan, Ermenistan’da çok şiddetli depremler yaşanması ihtimali hala çok yüksek.

İsrail ve Filistin denilen yerler de insan bulmanın çok zor ihtimal olduğu yerler. Şeytanlaşmanın çok yoğun olduğu yerler. Oralar şu ya da bu vesilelerle belalarını bulacaklar.

İblis ile Deccal’ın ortak sistemine, bilerek ya da bilmeyerek hizmet eden… İnsanlık dışı ihanetleri, terör işlerini, insan ve organ kaçakçılıklarını, ayinleri, hırsızlıkları, namussuzlukları, türlü sapıklıkları yapan/yaşayan herkes ve her belde belasını bulacak.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Hala nesini anlamıyorsunuz?


Bir şey diyeceğim ama yine hemen kızmayın.

Gerçekten hepiniz sadece bu kadar mısınız?

Eğer öyle ise vah halinize…

Şu astrologlar neyi çözemiyorlar hala, ben anlamıyorum.

Bunca bilgilendirmeler, izahlar yaptım. Neler neler de yaşandı. Gece güneşi başlığı ile paylaştığım ve artık meşhur olan o rüyam da aynı şeyi anlattı.

Türkiye ile ABD’de peş peşe çok ama çok şiddetli afetler yaşanacak. O yaşanacak şeylerin ne olacağını da aslında çoktan bir şekilde yazmış oldum. İlle de açıkça yazmak mı gerekiyor.


İşte bütün mesele bu…

Bu meselenin şüpheli kalmış tek tarafı, sıralaması…
Önce Türkiye mi mahvolacak yoksa önce ABD mi mahvolacak…

Bu depremlerin ne vesile ile olacağı kısmı da tartışmalı değil. Dabbeül arz yapacak bu depremleri… Fayları yerinden oynatacak, eş zamanlı olarak yer altı uzaylı şehirlerini de çökertecek.

Daha önce de konu etmiştim. Epeyi zaman da oldu. Amerika kıtasında kırılmalar, parçalanmalar olacak. Sahil hattındaki koca toprak parçaları ana karadan ayrılacak.

Bunların bazıları dibe doğru da çökecek ve üzerlerini okyanus kapatacak.


Hatırlasın astrologlar ve medyumlar…

İlgili yayınlarımda şu mealde cümleler kurmuştum:

“Yoksa Mayaların arasında çok ileri seviyede metafizikçiler mi vardı? Durugörüde/medyumlukta çok ileri seviyede olan kişiler, bir gün Amerika kıtasında akıl almaz hadiseler yaşanacağını, kıtanın pek çok yerden parçalanacağını, milyonlarca insanın öleceğini mi gördüler? Bunun çok yaklaşık tarihini de belirlediler mi? Yaşanacak şeylerin o dehşetli görüntülerini durugörü ile görünce, o günün kıyamet günü olduğunu mu zan ettiler? Öyle mi değerlendirdiler, öyle mi kabullendiler.”

Hatta o günlerde konuyu biraz 2012 filmine de bağlamış ve filmden kesitler dahi paylaşmıştım.


Muhtemelen “2012 Kıyamet” filmininin senaryosunu yazanlar da durugörü tekniğini kullandılar. Eldeki bilgileri metafizik istihbarat verileriyle sentezlediler ve onlar da Mayaların metafizikçilerinin gördükleri görüntüeri gördüler de filmi bu şekilde çektiler. Belki de beklenen afetler yaşanırken ve yaşandıktan sonra, ABD’de tıpkı bu filmdeki gibi görüntüler oluşacaktır. Türkiye’nin hali de çok kötü olacak.

“Gece güneşi” rüyamı son defa konu ettiğimde de aslında herkesin anlamasını sağlamış oldum. “Maraş merkezli ve çok şiddetli ve çok yüksek can kaybı olan o depremlerin, yanında sönük kalacağı kadar büyük afetler yaşanacak” mealinde yazmıştım.

Bu hadiseler o kadar büyük hadiseler olacak ki bu nedenle onlara muhtelif ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde temas var. Kıyametin en büyük alemetlerinden biri bu hadiseler olacak. Yani çok şiddetli depremlerle eş zamanlı olarak çok sayıda ülkede yer çökmeleri… Elbette bir yandan da “duha” yani metafizik tütme neticesinde, dünyanın deprem ve çökme yaşanmayan yerlerinde de çok yüksek sayıda insan ya da daha doğru ifade ile iki ayaklı taş ölecek.

Bunlara HAARP, Deccal/uzaylılar ya da başka kişiler/teknikler sebep olmayacak. Ayet-i kerime ile sabit/delilli olan dabbetül arz sebep olacak. O kişi, kötü bir kişi değil ve bunları İnsanlığın iyiliği için yapacak. Deccal’ın sistemini başına yıkmak için yapacak. Hal böyle olunca, çok sayıda büyük yeraltı şehrini de peşpeşe tepelerine yıkacak, çökertecek. Bu yer altı şehirlerindeki çökmeler de ayrıca depremlere sebep olacak. Oralar çökünce, kaçınılmaz olarak yer yüzünde devasa alanlar da çökecek. Lut gölü misali aniden ve derin şekilde çökecek. İşte ahir zamana dair hadislerde geçen ve çok meşhur olan o çökmeler de bunlar olacak.

Bu Telegram kanalında, yukarıda bir yerlerde bir paylaşım var. Birkaç işi daha yapmakta iken bunları yazıyorum. Aratıp bulabilirsiniz.

O paylaşımda Türkiye’nin Karadeniz hattını çizdim. Doğu ve güneydoğu bölgelerimizi dolaşarak Mersin civarına kadar hattı ilerlettim.

O hat hem fay hattı hem de çoğu yerinde büyük yer altı şehirleri var. Yani Türkiye’nin genelini de çok çok zor günler bekliyor. Türkiye’deki on milyonlarca kişinin kendini düzeltme ihtimali artık yok. Son afetler bile, o şiddet ve dehşet bile bunları hiç sarsmadı. Kalpleri taş olmuş ve bunlar artık iki ayaklı taşlara dönüşmüşler. İşte bunlardan epeyi kısmı bu hadiselerle, afetlerle temizlenecek ki yeniden temiz bir Türkiye tesis edilebilsin.

Başka bir paylaşımda ABD’nin doğu yarısından batıya doğru gidilmesini ama en batı taraflara kadar da gidilmemesi gerektiğini, oradaki iyi insan kalmış kişilere tavsiye etmiştim. Bunu da çizimle tarif ettim. Yukarıda bir yerde duruyor o paylaşım.

Bunlar gibi başka paylaşımlarla da meselenin ne olduğunu, önümüzde neler olduğunu, neler yaşanacağını medyumların ve astrologların anlamasını sağladım. Hatta arada birkaç kere artık dabbetül arz, duhan, çökme hadiselerinin yaşanacağı zamanda olduğumuzu açıkça yazdım.

Buna rağmen bile hala anlayamamış olanlar, bu işleri bırakmalılar. İnsanları boşa oyalamamalılar.

Yeni gelen takipçiler de hep oluyor diye sık sık tekrara girerek yazıyorum. Yine öyle yapacağım. Onlar yıllardır anlattıklarımı ve neler yaşandığını bilmiyorlar ama baştan şunu bilmeliler. Geleceği haber verilen çok sayıda deccaldan asıl olanı, en büyük olanı bu çağda/asırda yaşıyor ve o yer altı uzaylı şehirlerinin baş komutanı, baş idarecisi gibi biri… O bir uzaylı insan…

Deccal’ın yer yüzünde yağmurlar yağdıracağı, berekete sebep olacağı, birini öldürüp sonra dirilteceği ve benzeri çok sayıda sarsıcı husus sahih hadislerde haber verildi.

O hadislerde haber verilen onca şaşılacak şeyi o asıl Deccal, yani uzaylı Deccal, çoğunlukla yüksek teknoloji, sonra biraz da büyücülük ve sihirbazlıkla yapacak, yapıyor.

Lakin elindeki bunca yüksek teknolojiye rağmen bile söz konusu devasa afetlere o sebep olamayacak. HAARP da onun birkaç tık ötesindeki uzaylı HAARP’ı da bu kadarına sebep olamaz. Herkes emin olmalı ki devir hz. Mehdi ve dabbetül arz devri ve zaten ikisi aynı kişi…

Deccal’ın şu ana kadar kullandığı çok sayıda UFO, iklim kontrol sistemleri/cihazları, HAARP gibi olup çok daha iler seviyede olan sistemleri ya tamamen ya da kısmen bozuldu. Deccal’ın gücü son süreçte büyük oranda kırıldı.

Deccal, son zamanlarda bazı suni depremleri aslında yer altı şehirlerini korumak maksadıyla da yaptı.

Deccal, İstanbul’u suni depremle/rle yıkabilecek teknik imkanlara da artık tam olarak sahip değil. Zaten İstanbul’u, İzmir’i, Hatay’ı, Kayseri’yi ve benzeri yerleri yıkmak da istemiyor. Deccal’ın en büyük kini, hala tamamen dinsizleşmeyen, hala tamamen namussuzlaşmayan, hala satanistleşmeyen müslüman Türklere…

Türkiye’de herkes Türk kimliğine büründürülmüş olsa da gizlice ve sinsice, gerçek kimliğini gizleyerek yaşayan gayr-i Türk ve gayr-i müslim unsurları Deccal çok iyi biliyor. Onların nerelerde yoğun olduklarını da çok iyi biliyor.

Zaten, asırlardır bu sistemi de kendisi kurdu. Bunca gizli Ermeniler, gizli Yahudiler, kendi hünerleri ile böyle bir strateji, birlik ve beraberlik tesis edemediler. İsimlerinde soyisimlerinde şifrelemelere kadar her kısımda Deccal’ın ve çekirdek kadrosunun planları, yönlendirmeleri var

O kripto kimlikli kişiler, bilerek ya da bilmeyerek, müslüman Türklere karşı Deccal’ın sisteminde piyon yapıldılar.

O kadar ileri seviyede ve sınır tanınmaz şekilde kullanıldılar ki insan, organ kaçırmak bile onların çoğu için son derece sıradan şeyler olarak kabullenildi. O kriptoların önde gelenlerinin tamamına yakını da mason yapıldı ve satanistleştirildi. Büyücü, ayinci zihniyetli kişiler yapıldı.

Osmanlının yıkılış süreci, birinci dünya savaşı, Çanakkale savaşı, Balkan harbi, Yemen harbi ve daha pek çok şey, buralarda hiç gerçek Türk ve müslüman kalmasın diye planlandı. Bunlar da hep Deccal’ın planlarıydı. Yemen’de o kadar çok Türk can verdi ki Yemen’e Türk mezarlığı denildi.

Tam da kendince mutlu sona ulaşacaktı, müslümanların son kalesi olan Türkiye’de ve İstanbul’da da hiç gerçek müslüman bırakmayacaktı ki beklemediği şeyler oldu.

Silsile-i Sadat’ın 33. ve son halkası olan, gerçek bir mürşid-i kamil olan Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri karşı mücadele verdi. Dahiyane bir siyaset de icra etti. Öldürülemedi, yok edilemedi ve onlarca sene boyunca onların sözde devrimlerine karşı devleşti. Korkusuzca karşı hamleler yaptı. Devamında da onun yani hz. Mehdi’nin yolundan gidenler çoğaldı ve artık sayıca da kuvvetçe de az değiller.

İşte meşhur hadis-i şerifte “Bu din garip olarak başladı ve garip olarak döner. Ne mutlu o gariplere” denilen kişiler de Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri ve etrafındaki samimi mü’minler…

İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ta açıkça ifade ettiği gibi, Silsile-i Sadat’ın son halkası olan mürşid-i kamil kişi, aynı zamanda hz. Mehdi…

Eski takipçiler şimdi pek çok şeyi daha iyi anlamışlardır. Yeni takipçiler de on yıldan fazladır anlattıklarıma geniş vakit ayırarak bakmalılar ki anca anlayabilirler. Aksi halde şu yazılanlar onlara tuhaf gelir.

Buna göre, Deccal’ın ordusu tek değil. Öncelikle kendisi gibi uzaylı insan türünden olan ordusu var. Sonra Türkiye’deki kripto kimlikli ve Türk/müslüman rolü oynayan yığınlar da onun has orduları arasında… Bir yandan da cinlerden orduları var, daha doğrusu vardı. Şimdi kriptolar çoktan ifşa olup çözüldüler, güç kaybettiler. Cinler çoktan çarpılıp yakılıp öldürüldüler ve sayıca çok az kaldılar. Dünya üzerinde kullandığı İngiltere, ABD ve benzeri ülkeler de çoktan mali, siyasi, ahlaki krizlere sürüklenip perişan oldular. Yakında yer altı uzaylı şehirleri de başlarına çökecek ve Deccal devrinin iyice sonuna doğru yaklaşılacak.

Şu araba konusunu da hala bir türlü anlamayanlar var. O da içimde sıkıntı, onu da daha açık şekilde anlatacağım.

Oysa kaç farklı zamanda bu konuya temas ettim, her seferinde daha açık, daha net yazdım.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Boş verin siyaset sahnesindeki danışıklı dövüşleri, gerçek çok başka…


Kraliyet, biraz daha çıkış yolu bulamazsa, Ankara’yı suni afetlerle yerle bir etmek istiyor. Bir kaos ve otoritesizlik ortamı oluşturmayı planlıyor. Bir yandan da devlet kurumlarındaki suç delillerini ve kendilerine bunca yıldır çalışmış devlet yetkililerini ortadan kaldırmayı planlıyor. Yargılama safahatında itirafların çok büyük sorunlara sebep olacağını değerlendiriyor.

Gerçek gündeme dönün, Kraliyet bile Türkiye’de demokratik cumhuriyet rejiminin, Adıtürkçülüğün, kriptoculuğun çöktüğünü kabullendi ve önünü göremiyor. Sözde siyasi partiler de liderleri de topluca çöktüler, bittiler. “Oldu bitti” bir seçime bile güçleri yetmiyor.

İskenderun hala sular altında… İskenderun’un depremlerle birlikte dibe çöktüğü iddia ediliyor. Kimsenin umurunda mı?

– Daha fazla çöker mi? Çökebilirse ne yapmak lazım, çökmeyecekse ne yapmak lazım?

– Başka yerler de çökebilir mi?


Mersin hakkında ısrarla ikazlar yapmıştım. Ufak bir “yoklama” yaşandı, arkası gelecek mi?

Dert edinen birileri var mı? Tedbirler alınacak mı? Planlamalar var mı?

Yine saldırgan ülkelerin askeri kuvvetleri mi çağırılacak?

Yine yüz binle insanın enkazların altında bağıra bağıra ölmesi mi beklenecek?

Yine hala yaşayan kişiler varken enkaz kaldırma çalışmalarına mı başlanacak?

Yine o ülkelerin sözde yardım, kurtarma ve sağlık ekipleri üzerinden insan ve organ kaçakçılığı yapmalarına meydan mı verilecek?

Maraş merkezli suni depremleri yapmadan önce, o bölgede defalarca düşük şiddette suni depremler yaptılar.

Şimdi de Türkiye’nin farklı farklı bölgeleri için bunu yapıyorlar. Önce küçük küçük sallayarak, hedef bölgelerin zeminini büyük sallanmaya/zelzeleye hazırlıyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Amerika’daki San Andreas fay hattını istediğim zaman tetikleyebilirim


Saldırgan ülkelerdeki nükleer enerji santrallerini istediğim zaman patlatabilirim. Kendi topraklarında bulunan nüve/nükleer bombalarını istediğim zaman patlatabilirim. Nükleer güçle çalışan gemilerini ve denizaltılarını, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar istediğim zaman patlatabilirim. O ülkelerdeki yer altı şehirlerini istediğim çökertebilirim.

Önümdeki tek engel, Türkiye’deki şu sürü… Şu sürünün iyice mühletini doldurması gerekiyor.

Artık saldırgan ülkelerdeki sivil kayıplarından dinen ben sorumlu değilim ve bu, artık benim önümde bir engel değil. Çünkü kısas var. Kısas bir hak…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Depremde kaçırdıkları çocukları kurban edecekler


Maraş merkezli depremlerde kaçırabildikleri çocukların bir kısmını, önümüzdeki birkaç gün boyunca yapacakları ayinlerde, İblis’e kurban edecekler.

Dünyanın farklı farklı yerlerinde bu ayinler eş zamanlı yapılacağı gibi, Fener Rum Patrikhanesinde de bu ayinlerden yapılacak ve bu çocuklardan bazıları kurban edilecek. Yunan devlet adamları da bu ayinlere katılmak için geliyorlar.

Dolunaya da denk getiriyorlar. Astrolojik ve metafizik dengeleri de gözetiyorlar. Sonra da suni afetleri, patlamatları, işgalleri deneyecekler, şayet karar değiştirmezlerse…

Afet bölgesinde enkaz altında kalarak veya sonrasında bir şekilde vefat eden herkesi, İblis’e kurban edilmiş kişiler olarak görüyorlar.

Bu nedenle de bölgeye devletimizin gücünün, imkanlarının gitmemesi için, bunca ifşa olmalarına rağmen hala direniyorlar, uğraşıyorlar.

Şimdiden sonra bile mümkün olsa, kırıp geçiren bulaşıcı hastalıklara sebep olacaklar ve ölenleri yine İblis’e kurban edilmiş kurbanlar olarak görecekler, sevinecekler.

Satanizm böylesine lanetli bir şey ve bu ülkenin resmi idaresi masonlar üzerinden satanistlerde olduğu için satanist tarikatlara, faaliyetlere, neşriyatlara hiç sorun çıkartılmıyor. Çünkü mason tarikatı da satanist bir tarikat. Masonların “Kainatın ulu mimarı” deyip durdukları kişi, İblis’ten başka biri değil.


“Yarın Konstantinopolis’e (İstanbul demiyor) gideceğim. Ortodoks Patriklik ve Başpatriklik Pazar Ayini’ne katılacağım ve Ekümenik Patrik Bartholomeos Hazretleri tarafından kabul edileceğim. (Bartholomeos’un aslında böyle bir makamı, yetkisi bulunmuyor ve tanınmıyor. İki devlet arasında ciddi bir kriz meselesi bu ama hain Ankara hükumeti bunu da hiç sorun etmiyor.) “

Yani demek istiyorlar ki “İstanbul ve çevresinin başına her ne şey gelirse, bilin ki o kötülüğün merkez üslerinden biri de Fener Rum Patrikhanesi…”

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi