Etiket arşivi: Süleymanlı Cemaati

Çok dikkatli olmalıyız

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Akademi Dergisi takipçisi: – Hocam vaktiniz varsa size bu kitabı sormak istiyorum içindeki bilgiler delilsiz,kısa ve kaçamak, ucu soruya açık tam cevap değil gibi.Bu konular çok sorulan şeyler, bu kitapta yazanlara itibar edelim mi?

Yada bu konular ile alakalı tavsiye edebileceğiniz başka kitap var mı?

Mehmet Fahri Sertkaya: – Kitaba denk gelmedim. Hakkında malumatım yok ama şunu kesinlik seviyesinde söyleyebilirim. Cemaatimizin yayıncılık faaliyetlerini de gerçek müslümanlara bırakmamışlar, bırakmıyorlar. Fazilet neşriyattan neşredilenler de dahil olmak üzere, cemaatimizin bütün yayınlarına karşı çok dikkatli olmak lazım. O dergiler de hep art niyetli. Ayrıca liyakatsiz, gayretsiz, ciddiyetsiz kişiler üzerinden hazırlanarak neşrediliyorlar.

Eski takipçilerim biliyorlar. O Çamlıca’yı ayara sokmak için nasıl mücadeleler verdim ve nasıl da münafıkça, küstahça direndiler. Karşımda adeta birbirlerine kenetlendiler. Alihan Kuriş de ayrıca münafıklığını sergiledi. Buna rağmen bile çok sayıda kriptonun, münafığın, hainin kitaplarını satıştan kaldırmak zorunda kaldılar. Hepsinin yayınları O süreçte yaptığım yayınların hepsi Akademi Dergisi geçmişinde bulunabiliyor.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bazı meselelere izahlar…

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Akademi Dergisi takipçisi: – Selâm aleyküm. Abi talebeliğe ilk başladığım 1997 senesinden beri aklımda bi soru işareti gezip duruyor. Ben cevap bulamadım. Şöyle ki kursa ilk başladığımda dini eğitimde zaten belli bir noktada idim. Dolayısıyla girdiğimden itibaren hep namaz kıldıran ve etrafa dini merasimlere giden bir talebe idim. Birgün talebey namaz kıldırırken 1 ve 2. Rekatlerde duha süresini ve lehep suresini okudum. Hoca çok kızdı bana. Ben de şok oldum. Ben neden diye sorunca “ozaman ki baştakinin” “kesinlikle namazlarda okunmasını yasakladığı iki sureyi sen aynı namazda peşpeşe okudun” dedi. Bir de hatırlarsınız bizim talebelik döneminde vitir namazında: inşirah , lehep, ve ihlas okumamız söylenmişti. Sonradan lehep suresi yerine başka birşey okuyun dendi. Bunların aslı astarı nedir hocam? Bize yanlış anlatılan illaki birşeyler var bugüne kadar. Bu konuya da bi zaman bulup temas ederseniz sevinirim.

Mehmet Fahri Sertkaya: V.a.s. Dar vakitte şu özet malumatı vereyim. “Namazlarda şu sure, bu sure, falan ayet-i kerime okunmaz” diyen kişi ve bu gibi yasaklamalar yapan kişi İslam dininden çıkar. Hiçbir gerçek İslam alimi böyle ayarsız ve sonu uçurum olan bir fetva vermedi, vermez. Bahsettiğin İslam/ilim dışı yasaklara ve yorumlara, talebelik zamanımda ben de denk geldim. Kriptolardan hoca ve idareci yapılanlar, tabiri caize boş tenekeler. Nadiren dolu dolu bir şeyler bilenleri çıkıyor. Kemal Kacar da gerçek üstazımızın damadı değildi. Gösterilmek istendiği gibi yüksek ilim ve maneviyat sahibi bir kişi de değildi. Kemal Kacar, kara paracı Sabetaycı bir gizli Yahudiydi, Müslüman değildi. O, başka art niyetlerle bir yasaklama getirmeye çalışmıştır. Kendilerine zarar verdiğini düşünmüştür. Bazı virdlerin ve hatta salavatların müsaade ile okutulmasında bile art niyet var. Çarpılmak istemiyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya: Şu geçmişteki yazışmayı paylaşmakta fayda var.

Rüyalarda nasıl ki kişi başkasını temsilen kendini görebiliyor… Başkasını temsilen üçüncü bir şahsı görebiliyor… Nasıl ki daha böyle değişik değişik haller var, işte onların benzerleri metafizik görüş kısmında da var.

Kişiye metafizik görüş kısmında da bazı kişiler temsili olarak gösteriliyorlar. Ve ben bunu birkaç sene önce bilmiyordum. Ben Fatih’in sahte Fatih olduğunu da birkaç sene önce bilmiyordum.

Ve ben on seneden fazla süredir, hangi hususta yanıldığımı anlamışsam, ne kadar büyük sarsılsam da anında o yanılgıdan döndüm, dönüyorum. “Yanıldım, hata ettim” demekten de hiç çekinmedim.

Şu anda bile çok yüksek sayıda müslüman kişi tarihteki sahte kahramanları, salih rüyalarında görüyorlar. İyi kişiler olarak görüyorlar. Çünkü onları öyle bilip kabullenmişler. O rüyaları tabir ediyorlar, isabetli de çıkıyorlar. Salih rüyalarda bile böyle bir rahmet var, hikmet var. Bir anda herkese öyle sahte kahramanların ve sahte alimlerin gerçek yüzleri gösterilse, hem herkes peş peşe, peş peşe sarsılır, çok kötü haller yaşar. Çok büyük manevi tehlikelere düşer. Neye uğradığını şaşırır. Hem de şu imtihan dünyasında, herkes uğraşmadan, mücadele etmeden, çile çekmeden sahtekarları, münafıkları, casusları bilmiş olur ki bu, imtihana aykırı.

Böyle türlü yanları ve hikmetleri olduğu için, salih ve saliha kişilere bile her şey öyle hemen gösterilmiyor. Gayret lazım, dikkat lazım, araştırmak lazım, soruşturmak lazım, tefekkür lazım, çilesini ve sarsıntısını yaşamak lazım ki bütün bunların karşılıkları var, dünyada ve ahirette… Bunun için, imtihanlar için şu çöplük gibi dünyadayız.

Bütün bunların yanında, bir de şu yönü var. Gerçek yüzünü çoktandır bildiğim ama yazmadığım çok kişiler de var. Çok hadiseler de var. Bunlar konu olsa, ille de bir şeyler söylemek zorundaysam, toplum nasıl biliyorsa, ben de onu söylüyorum. Vakti gelene kadar böyle yapıyorum.

Çünkü birden sarsıcı gerçekleri söylersem, konunun muhatapları fazlasıyla sarsılarak nefsi, öfkeli tavırlar sergileyebilirler ve manevi tehlikelere düşebilirler. Çoğunlukla da düşüyorlar. İnsanların ezberlerini bozmak, bunca yalanların ve oyunların arasında sarsıcı gerçekleri anlatmak ve hakim kılmak, öyle kolay değil.

On seneden fazla süredir evvela Türkiye’de, devamında dünya genelinde, binlerce mühim meselede zaten ezberleri bozdum. Bu, imkansızdı. Lakin sebeplere uymak, gerektiğinde ilm-i siyasete riayet etmek de şart.

Şimdi isteyen istediğini düşünsün.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Şarkın büyük hainleri: Soner Demirsoy

Çamlıca Basım Yayın ya da Çamlıca Kitap olarak bilinen ve cemaatimize, Süleymanlılar cemaatine ait olan o müessesenin günümüzdeki mensuplarıyla/vazifelileriyle yıllardır uğraşırım.

Yakın geçmişte, münafıkların önde gidenlerinden ve kitapları itikadı bozacak kadar vahim pusularla dolu olan Kadir Mısıroğlu’nun kitaplarını bile satarlardı. İslamcı münafık bir çizgide ve bağlantılar içinde olduğunu başından beri herkesin bildiği Mustafa Armağan’ın bile kitaplarını satarlardı. Eserleri intihal/hırsızlık dolu olan, defalarca rezil yüzünü gözler önüne çıkarttığım ve karşımda gık bile diyemez hale gelmiş, şimdilerde ise silinmemek ve yok olmamak için Youtube kanalında mücadele veren Ahmet Şimşirgil’in kitaplarını da inatla satarlardı. Karşımda çok direndiler bunlar gibilerin kitaplarını Çamlıca Kitap’ta satışa devam etmek için ama buna yol bulamaz hale çoktan geldiler.

Böyle sözde yazarların, araştırmacıların, tarihçilerin, üstadların hepsi de masonlara çalışan, AKPKK’ye hizmet eden, paraya, şöhrete ve makama tapan, dinimizi ve değerlerimizi dünya menfaat ve siyasetine alet eden kişiler. Bunların gerçek, çirkin, haince yüzlerini, tartışmaya mahal kalmayacak netlikle gözler önüne serdiğim halde bile, Çamlıca Kitap, bunların kitaplarını satıştan kaldırmamak için adeta büyük bir direniş sergilemişti.

Neden ısrarla satmak istediler, direndiler? Kadir Mısıroğlu’nun kitaplarında Hamidullah başta olmak üzere, aslında İngiliz casusları oldukları kırk yıl önce bile ispat edilmiş kişilerin inatla, ısrarla muteber gösteriliyor olmasından, müslümanların itikadının bile bozuluyor olmasından mı memnunlardı?

Sabetaycı bir gizli Yahudi ve İngiliz piyonu olduğunu sonrasında ispat ettiğim Kadir Mısıoğlu’nun, İslam hukuku/fıkhı cihetinden bakılınca boş teneke misali haline rağmen, “Hz Ali de yanlış yapmıştır” diye kameralar karşısında, o ayyaş gibi görünen haliyle bağırıp çağırmasından ve gençlere bunların ilim, hikmet, dava diye sunuluyor olmasından mı memnunlardı?

Yine bir sözde şeyhin, gerçekte gizli Hristiyan bir İngiliz piyonu olan Nazım Kıbrısi’nin gerçek yüzünü ispatlarıyla meydana sermemden yıllar sonra bile Kadir Mısıroğlu’nun onu muteber göstermeye, Allah dostu olarak kabullendirmeye çalışmasından mı memnunlardı?

Yine Kadir Mısıroğlu’nun Sebil yayın evi üzerinden satılan ve Ömer Ferruh isimli Lübnanlı gizli Hristiyan yazarın “İslam Aile Hukuku” isimli pusu dolu kitapta, mut’a nikahına bile cevaz veriliyor olmasından ve bunun kırk yıldır inatla, ısrarla satılmasından ve ben yıllarca tekrar tekrar gündeme getirdiğim halde satılmaya devam edilmesinde mi memnunlardı?

Bir gün gelip de “Yeter artık. Bu kadarı da müslümanca bir duruş değil. Bu kadarı da aldanış değil, gaflet değil. Bu apaçık şekilde bir kasıt ve kaybedilenler imanlar, sonsuz saadetler” diyerek Kadir Mısıroğlu’na sert darbeler vurduğumdan sonra, 950 bin kişilik Facebook sayfalarında iftiralarla, kuru gürültüyle beni hedef göstermelerinden ve binlerce lüzumsuzla aramın gerilmesinden mi memnunlardı?

Beni 950 bin kişiye seviyesizce ve münafıkça hedef gösterdikleri o paylaşımda “Yok öyle bir şey. Üstadın kitapları ehl-i sünnete uygundur” dedikleri halde, birkaç gün sonrasında kitabın ilgili kısmının resmini paylaşmış ve mut’a nikahına açıkça “helal” denildiğini göstermiştim. Kadir Mısıroğlu’nun ve çetesinin, buna rağmen bile o sözde islam hukukunu anlatan kitabı satmaya devam etmesinden mi ve müslümanların sonsuz cehenneme sürüklenmesinden mi memnunlardı?

Kripto bir soydan gelen ve türlü ahlaki rezilikleri olan, benzer kişiler gibi kendisi de AKPKK’nin açıkça militanı olan…. AKPKK’nin İslam hukukuna açıkça aykırı kararlarını bile islam dinini alet edinerek, tarihi şahsiyetleri hatta Yavuz Selim Han’ı bile alet edinerek savunan Ahmet Şimşirgil’in münafıklığından, kurduğu tuzaklardan, hayasız ve küstah duruşundan mı memnunlardı?

Yoksa, Kayı serisi kitaplarının tamamının intihal ürünü olmasından, buna rağmen bile Ahmet Şimşirgil’e İslamcılardan hiç kimsenin darbe vurmamasından mı memnunlardı?

Arif Ahmet Denizolgun’un liderliği zamanında, çirkin, kusurlu işler yaptıkları için, dolandırıcılık yaptıkları için, kurban ve zekat paralarını bile çaldıkları için, masonlara çalıştıkları için ifşa ettiğim ve cemaatten “gerçek” yazılı uzaklaştırma ile uzaklaştırılmasını sağladığım kişiler oldu. Bunlarla mücadele süreci oldu, onlarca sarsıcı yayın yaptım, karşımda gık diyemez hallere girdiler, takipçilerimin mesajlarına cevaplar verirken bile herkese ayrı bir yalan söylediklerini dahi gözler önüne ispatlarıyla serdim. Münafık, yiyici, ahlaksız, namussuz, zinakar, dolandırıcı, yalancı ve tek kelimeyle şeytanlaşmış denilecek bu kişilerin zararlarına mani oldum. Çamlıca Kitap’takiler, neden böyle kişilerle ısrarla, inatla, göstere göstere ortak iş yapmaya devam ettiler?

Yıllardır yaşanmış neler neler var. “Bu kadarı apaçık surette münafıklık, İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı, ahlak ve namus düşmanlığıdır. Bu anlayamamak, fark edememek ya da düzeltememek değildir” demek zorunda kalınan neler neler var.

Bunların hiçbirine hiçbir mantıklı, meşru, delilli, İslam akaidine ve hukukuna uygun cevaplar veremeyecekleri için sustular, yıllardır susuyorlar. Alihan Kuriş de bunları gördü, “Ha bu gün ha yarın gerekeni yapacak, olmadı birer ikişer bunları yasaklayacak. Zaten elini çok güçlendirdik, artık bunları temizlemesi mesele bile değil.” dedikçe, hiçbir şey olmadı. Oyaladı durdu. Aksine bu kripto kimlikli münafık hainlerin sayıları ve tesirleri arttı. Yani ihanetleri, darbeleri, tuzakları, pusuları arttı. Vurgunları, yolsuzlukları, cinayetleri, tecavüzleri, tacizleri arttı. Kara para işleri de arttı.

Alihan Kuriş’i de çok baskı altında bıraktığımda, birkaç yayın evinin kitaplarını mecburen yasaklamak zorunda kaldı. Bu yasaklara, cemaatimizin mensupları riayet ediyor mu, etmiyor mu, hiç umursamadı. Onun safı çoktan belliydi. Onun derdi ve maksadı başkaydı. “Aman cemaat mensuplarından Akademi Dergisi takip eden var mı, onları bulalım, onları baskı altına alalım. Akademi Dergisi’ni ve Mfs’yi karşımıza açıkça almayalım, her şeyi biliyor, darbeleri çok ağır oluyor.” dediler, diğer hiçbir şeyi sorun etmediler.

O nedenle Akademi Dergisi’ne karşı baskıları da dik durarak yapamadılar. Oyunlar içinde türlü oyunlar kurarak yaptılar. İğrenç yüzünü belki yüz defa farklı kısımlarıyla yazdığım o Ali Eren’i ve artık insan türünden sayılamayacak olan Halil Akdere’yi bile cemaatten ve çevresinden uzaklaştırmadı. Hala sağa sola giderken çevresinde, sıfatına bile bakılamayacak, tipleri bile kayık hatta beden şekilleri bile kayık, yüzlerinden zulmet akan, bütün hesapları mide ve uçkur üzerine kurulu olan ve sözde hoca efendi sayılan insan şeytanları var. Ha bir de hoca efendi gibi görünen, çaprazından yürüyen MİT personeli korumalar var.

Balık baştan kokarmış. Annesinin kuzusu Alihan Kuriş böyle yaparsa, böyle bir duruş sergilerse, Çamlıca Kitap’takiler ne yapar? Son yıllarda ne beklenir onlardan? Bir yandan susarken, bir yandan dinimize, devletimize, milletimize devasa darbeler vurmaya devam ediyorlar. Dünyalık zararlar veriyorlar, bunlar da büyük sorunlara, acılara, sıkıntılara sebep oluyor ama şu müslüman kardeşlerimizin sonsuz saadetlerini bile çalmak için çırpınıyorlar. Ve mfs, bunca senedir bu mücadeleyi verirken, aleni şekilde gözler önündeki bunca vahim gerçeğe rağmen hala bu hainler karşısında susabilen o cemaat mensupları da çok yakında ilahi bir silleyi yemek üzereler. “Yandım Allah! Aman Allah” diyecekler, üstüne bir değil, birkaç sille daha inecek. Çünkü sonuna kadar hak ettiler.

İşte, cemaatimiz içine sızmış gizli kimlikli hainlerden, Türk ve müslüman rolü oynayanlardan biri de, böyle meydanı boş bulan, Alihan’ın ve Gülderen’in bile kendinden yana olduğunu bilen ve ayrıca cemaat içindeki kardeşlerimizin susup durduğunu gören Soner Demirsoy… Dikkat edilsin Son-er Demir-soy… Şunu yazdıktan sonra, yılların Akademi Dergisi takipçilerine başka bir şey yazmaya gerek yok. Ben de sözü uzatacak değilim, yeni takipçiler var, ayrıca hafızası zayıf olanlar büyük sillelerden önce son bir kez daha nefisleriyle karşı karşıya bir pozisyona gelsinler diye zaten çokça tekrara girdim.

Soner Demirsoy bir gizli Yahudi. Çapsızın, ahlaksızın, münafığın teki. Hani yıllardır anlatıyorum ya siyaset, hukuk, eğitim, bürokrasi, sanayi ve ticaret dünyasındaki çapsız ama bir yerlere gelmiş o sözde Türk, özde gizli Yahudi kişileri… İsim ve soyisimlerinde şifre olarak kullandıkları heceleri/takıları da anlatıyorum ya… İşte Soner Demirsoy’un onlardan hiçbir farkı yok. Aynı soyun, aynı yolun yolcusu. Ha Koç Holding içindeki kripto Yahudiler, ha Hürriyet ve benzeri gazeteler, CNN Türk, Haber Türk ve benzerleri içindeki gizli Yahudiler… Ha Soner Demirsoy. Bunların hepsi birler, birbirlerini bilmekteler ve danışıklı dövüşmekteler. Hatta son zamanlarda dövüşmedikleri bile söylenebilir. Çünkü cemaatimiz tamamen istedikleri ayara girdi.

Cemaatimizin içinde hem de Çamlıca Kitap’ta ve hep el üstünde bir Son-er… Neden? Çünkü oralarda tek değil. Onlarca yıldır, ondan öncesinde de cemaatimizin her yerine gizli Yahudiler, gizli Ermeniler, gizli Rumlar, gizli masonlar sızdılar.


Bakın son kitabına… Şarkın büyük alimlerini anlatacakmış. Defalarca zaten anlatılmış. Muteber kaynaklardan şunu derlemek ve yazmak bir insanın azami bir haftasını alır. Almaz ama aldığını kabul edelim. Sonra? Sonra ne yapılır? Müslümanların istifadesine sunulur. Hemen başka derlemeler de yapılır muteber eserlerden… Hepsini yok etmeye kalktılar ama muvaffak olamadılar. İslam dünyasının günümüzde muteber eser ve kaynak sorunu yok. Bunları günümüz dilinde halka aktaracak samimi, hakiki Müslüman ilim adamı sorunu var.

Milletin ekmek almaya zorlandığı ve bir de küfrün şubelerinin basın ve yayıncılık gücünü dünya genelinde silah misali kullandığı ve zihinleri kodladığı şu zamanda, düşen düşene, ayağı kayan kayana, cehenneme akan akana şu zamanda, e-kitap yapılır, ücretsiz dağıtılır. Web siteleri üzerinden dağıtılır ve diğer site sahiplerine de “Lütfen dağıtalım, duyuralım” denilir. Seslendirme ve animasyon tekniklerinin de kullanıldığı videolar da hazırlanır ve her yere yayılması sağlanır. Böyle şartlar içinde bu, cihad-ı ekberdir. Bu yapıldığında, bu yol devleşir, bu yolun mensubu olan ya da olmayan müslümanlar kuvvetlenir. Cehalet kalkar. Şeytan’ın ve şeytanlaşmış insanların devri sona erer. Yalanlar, asimilasyonlar yıkılır, gerçekten Türk/İslam devri yeniden tesis edilir. Zaten telif değil, tercüme sayılacak bir eser, şu şartlarda bile neden 40-50 liraya satılır? Sözü uzatıp vurulacak çok yer var ama ölü toprağı serpilmiş gibi tepkisiz duran koca bir cemaat var. Gerek yok. Bir musibet bin nasihattan evladır. Artık bu sessizliği “Yandım Allah” diye feryat ettiren musibetler bozar.

Hem hainler, hem alçaklar, hem din sömürüyorlar hem de maddi imkanları sömürüyorlar. Bunu da Süleymanlı bir müslüman rolü oynayarak ve İslam düşmanlarıyla organize halde yapıyorlar.

Ve artık bunlar çok oldular. Hepsi de isim isim, cisim cisim ifşa oldular. Artık bunlara hak ettikleri muameleleri yapmanın vakti de geldi. “Ben uyumuyorum, dinimde, davamda samimiyim. Cihadıma, hizmetime devam etmekteyim” diyenlere sesleniyorum, gün cihad gününüzdür. Cihada kalkın, gerçekten hizmete kalkın ve helak olanlar, ahirette de rezil rüsva olanlar, elim azap görenler içinde olmayın.

Belki bu size son ikazdır. Kime ecel ne zaman, nerede, ne vesileyle gelir bilinmez.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Nedir bu sessizliğin sebebi?

Yoğunluktan yazmaya fırsat bulamıyorum, çok geniş cephelerde mücadelemiz devam ediyor ama son zamanlarda cemaatimizin içindeki münafıklardan, hainlerden, kara paracılardan da çok sayıda kişi çarpılacak öldü. Bir gizli Yahudi ve mason olan Osman Yanal bunlardan biri… Bir gizli Ermeni ve mason olan Şükrü Taşkıran ise bir diğeri…


Üst isimler konuşuluyor, haber oluyor ama alt tabakadan çok çok daha fazla münafık çarpılarak ölüyor da haber olmuyor. 

Bir de farkında mısınız, böyle kişilerin çarpılıp cehennemlerine yol almalarından sonra, arkalarından bu kadar ağır yazıyorum ama her seferinde derin bir sessizlik var. Topluca endişe, panik, korku hali var. Hiç değilse aileleri, evlatları, yakın mesai arkadaşları ya da çoktan kendini Şeytan’a satmış ve mason olmuş Alihan Kuriş tepki vermeli, öyle değil mi? Nedir bu toplu ve kararlı sessizliğin sebebi?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..

Kimse heyecan yapmasın

Cemaatimiz içindeki rezilliklerin ifşa olmasını sağlayacağım. Bütün toplumu sarsacak gelişmeler/hadiseler üst üste yaşanacak. Tahammül sınırlarını zorlayan hakikatler olacak bunlar… Lakin kimse heyecan yapmasın. Meydana çıkartacağım rezil işleri yapanlar, aslında cemaatimizin mensubu gibi görünen kara paracı, gizli hristiyan, gizli yahudi, gizli mason kişiler…

Ankebut Ağının, cemaatimiz içine sızmış kadrolarının meydana çıkartılma vakti geldi. Bunların çoktan insanlıktan çıkmış ve katli vacip olmuş muzır varlıklar olduklarını bütün dünyaya göstermenin vakti geldi. 

Cemaatimizin samimi mensupları arasından, salih ve saliha kardeşlerimizin arasından, salih rüyalar görenler olacak. Daha çok merhum Kemal Kacar Bey Ağabeyimizi görecekler. Önümüzdeki süreçle alakalı ve ayrıca şahsımla, mücadelemle alakalı hususlar onlara çok kuvvetli şekilde gösterilecek. 

Akademi Dergisi | Mehmet Fahri Sertkaya

..