Etiket arşivi: Oğuz Kağan

Gerçek ben-i İsrail biz Türkleriz | Rüya tabirleri

Tüh, böyle rüya mı görülür.

(Sürekli bir takipçimin kardeşi görmüş rüyayı. Daha önce de salih rüyalar görmüştü bu kişi ve paylaşıp tabir ettiğimde isabetli çıkmıştı birkaç kere… Bu rüyasının son kısmını sonradan hatırlamış, eklemiş. Danyal as. yerine Davut a.s. da denilmiş olabilir ama isimden emin olamamış.)

Akademi Dergisi takipçisi: – Bu sabah oyle bir rüya gördüm az daha sabır efendim☺️

🥹Hilafet gömleğini gördüm camdan bir korunaklı kutsal emanetler bölümünde
Beyaz bir gömlek kılicinin kini ve aynı zamanda kemer olarak kullanılan geniş kırmızı içinde sarı renkli desenler var
Gömlek dürülü cam bir sandıkta belindeki o kemerle birlikte dürülü
Bir çok aksesuarı vardı kıyafetin ben gömlekle takılı kaldım encok
Peygamberlerden kalmış emanetlermi yoksa onların kiyafetlerindenmi parçalarda vardı bir de borazan benziyor bişey eski model ipliklikler sarilmış süslenmiş
Orada sizin sesinizi de duydum efendim
Biri size şunu sordu.?
Siz kimsiniz böyle bu kadar şey size niye bırakılsın
Sizde
Nice kağanlar’dan hz.Danyal’dan daha ileri benim soyum diye cevap verdiniz
Hz. Danyal hz zulkarneyn mi oluyor

Son uyanmadan abinin soyunun kimden geldigini bulması lazım diyor içimden uyanıyorum niyeki
Söylenen isim Danyal gibi hatırlıyorum ama ben ruyada soyunun kimden geldigini ismi net duyuyorum ve şok oluyorum soyunun geldiği kişi ileri dediği kişi peygamber ondan eminim ruyada çok şaşırmamn sebebi peygamber olmasi zaten

Mehmet Fahri Sertkaya: = Tüh, böyle rüya mı görülür

Paylaşırsam Yahudiler kinlerinden, öfkelerinden ölürler

Hatta intihar bile edenleri olur


Akademi Dergisi takipçisi: – Kahirlarindan ölsünler efendim

– O ruyada ki hz davutun sesi başka bir sesti aslında yazısındaki sesi olmasın hz davutun metafizik borazani beyinleri yakan

Rüyayı ekleme yapmış efendim

“Gerçek ben-i İsrail biziz” demiştim, inanmamıştınız ama biziz, biz…

O vakit bize “ben-i İsrail” denirdi, sonra Arap dendi, bir zaman sonra ise Türk dendi…

Kökümüz sağlam, kökümüz…

“Ben-i İsrail’in peygamberleri” denilen bütün hak peygamberlerle akrabayız, aynı soydanız biz…

Oğuz Kağan’ın yani Zülkarneyn’in de soyunun devamıyız biz…

Aslında sekiz bin yıl önce de Türktük, şimdi de Türküz… Sekiz bin sene önce de ben-i İsrail’dik, şimdi de ben-i İsrailiz. Aslında sizin ben-i İsrail hatta Arap diye bildiğiniz peygamberler de Türkler…

Daha çok şaşırmaya da hazır olun…

Tabir edeyim mi?
Ya da en azından ufak tüyolar vereyim mi?

Danyal peygamber, ben-i İsrail’den bir hak peygamberdi. Resul değildi, nebi idi. Yani kendisine risalet/kitap verilmemişti. Musa a.s. ın şeriatı ile amel ediyor ve ettiriyordu. Danyal peygamber, Hz Musa’nın, hz. Davud’un, hz. Süleyman’ın devam eden soyundandı…

Buhtunnassar zamanında yaşamıştı. Hayat hikayesi, pek çok yönden hz. Yusuf’un hayat hikayesine benziyordu. Zindana atıldı, rüya tabirleri yaptı. Rüya tabiri ile meşhur oldu. Buhtunnassar’ın unuttuğu bir rüyasını tabir etti. Sonra onun yanında devlet işlerine yardımcı oldu. Buhtunnassar her hususta ona danışır, ona danışmadan iş yapmaz oldu.

Oysa Buhtunnassar çok büyük bir zalimdi. Ben-i İsrail’i sürgün etti, katletti…

Bunca yıldır tekrarla anlattığım gibi, bu dünyaya dört kişi hakim oldu. Yani dört kişi, kendi devirlerinde dünyayı tek bir devlet halinde idare etti, bütün dünyanın tek hükümdarı oldu.

Bunlardan ikisi müslümandı, ikisi gayr-i müslimdi.

Müslüman olanlar, Danyal peygamberin ataları olan Zülkarneyn a.s. ile Süleyman a.s. idiler.

Gayr-i müslim olanlar ise Buhtunnassar ve Nemrud idiler.

Sahih hadis-i şerifte bu bilgiler verildikten sonra mealen “Ahir zamanda benim evladımdan olan beşinci bir kişi, Mehdi de dünyaya hükümdar olacaktır” denildi.


Kaynaklardan bazı kısımlar aktarıyorum…

O sırada, Buhtunnassar; bir rü’yâ görmüş(9), fakat, gördüğü rü’yada görüp de, kendisini şaşırtan şeyi unutmuştu.(10) Buhtunnassar, gördüğü rü’yadan, korkmuştu. Sihirbazlarla kâhinlerden, bunun, yorumunu sormuşsa da, onlar, yoramamışlardı.

Danyal Aleyhisselâm, arkadaşlarıyla birlikte zindanda bulundukları sırada, bu­nu, işitti.
Zindancı; Danyal Aleyhisselâmın hal ve gidişatındaki güzelliği ve doğruluğunu görüp hoşuna gitmekte ve kendisine sevgi göstermekte idi.

Danyal Aleyhisselâm, ona:

“Sen, bana bir iyilik yap: Sahibinizin katında aracı ol da, görmüş olduğu rü’yâyı, ona yorayım.” dedi.

Zindancı, gidip Danyal Aleyhisselâmın dileğini, Buhtunnassar’a haber verdi. (11) Bunun üzerine, Buhtunnassar, Peygamber oğullarından(12) Danyal Aleyhisse­lâmla üç arkadaşını huzuruna çağırdı. (13)
Buhtunnassar’ın önünde, ona, secde etmedikçe, hiç kimse duramazdı. Fakat, Danyal Aleyhisselâm, onun önünde secde etmeksizin ayakta durdu.

Buhtunnassar, ona:

“Seni, bana, secdeden alıkoyan nedir?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâm:

“Benim bir Rabb’im var ki, bana, ilim ve hikmet verdi. Kendisinden başkasına secde etmememi de, bana, emretti. Ben, kendisinden başkasına secde edersem, Onun, bana verdiği ilmi, benden çekip almasından ve beni, helak etmesinden korkarım!” dedi.

Buhtunnassar; Danyal Aleyhisselâmın verdiği cevaba hayret etti ve:

“Evet! Secde yapma! Sen, ahdine vefa etmekle, çok iyi etmiş ve sana verilen ilmin şerefini yükseltmiş, gözetmiş oluyorsun.” dedikten sonra: “Sende, şu gördüğüm rü’yânın ilmi ve yorumu var mıdır?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâm: “Evet!” dedi. (14) Buhtunnassar:

“Görmüş olduğum rü’yâyı, sonra, bana isabet eden bir şeyden dolayı, unuttu­ğum, beni hayrette bırakan o şeyin ne olduğunu, bana, haber verinizi.” dedi.

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Sen, o rü’yâyı, bize haber ver de, biz, sana, onun yorumunu, haber verelim.” dediler.

Buhtunnassar:

“Ben, onu yorumlayamıyorum. (15) Eğer, siz, bana, onu, onun yorumunu, haber vermezseniz, omuz kemiklerini­zi, sökeceğim!” dedi.

Danyal Aleyhisselâmla üç arkadaşı, Buhtunnassar’ın huzurundan çıktılar. Allah’a, dua ettiler. Tazarru ve niyazda bulundular. (16) Kendilerine, yardım etmesini (17), sorulan şeyin öğretilmesini, dilediler. Yüce Allah da, onlara, sorulan şeyi öğretti. Onlar, hemen Buhtunnassar’ın huzuruna vardılar.

Ona:

“Sen, bir heykel görmüşsün!” dediler.

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi.

Danyal Aleyhisselâm ve arkadaşları:

“O heykelin iki ayağı ve iki bacağı seramikten; iki dizi ve iki baldırı bakırdan; karnı gümüşten; göğsü altından; başı ve boynu demirdendi!” dediler. (18)

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi. (19)

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Sen, onu, hayretle seyredip durduğun sırada, Allah, onun üzerine, gökten, bir kaya saldı da, onu, ufaltıverdi! İşte, sana, rü’yânı unutturan da, bu idi.” dediler.

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi ve: “Peki, bu rü’yânın yorumu, nedir?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Bu rü’yânın yorumu, şöyledir:

Sana, kralların kudret ve tasarruf durumları gösterilmiştir ki, onlardan, bazısı­nın kudret ve tasarrufu, bazısından, daha gevşek ve yumuşaktı.

Bazısının, kudret ve tasarrufu, bazısından, daha güzeldi. Bazısının kudret ve tasarrufu da, bazısından, daha sert ve katı idi.

İlk kudret ve tasarruf: Seramik olup o, kudret ve tasarrufun en zayıfı ve gev­şeğidir.”

“Sonra, onun üstünde bakır olup o, öncekinden daha üstün ve daha serttir. Sonra, bakırın üstünde gümüş olup o, bakırdan daha üstün ve daha güzeldir. Sonra, gümüşün üstünde altun olup o, gümüşten daha güzel ve daha üstündür.”
“En üstünde bulunan demir, senin kudret ve tasarrufundur ki, o, hükümdarla­rın en katısı ve kendisinden önce olanların en kudretlisidir.” (20)

“Senin görmüş olduğun ve üzerine, gökten Allah’ın salıp heykeli yere seren kaya ise, Allah’ın Âhir zamanda (21) göndereceği bir resuldür ki o, hepsini ufaltacak, emir/İdare onun olacak, ona, varıp dayanacaktır!” dediler. (22)

9- Taberi Tarih c.1, s.289, Sâlebî Araisb s. 338, ibn Esir Kamil c.1, s.266.
10- Taberî Tarih c.1, s.289, Esir Kâmil c.1, s.266.
11- Sâlebî Arais s. 338.
12- Taberi Tarih c.1, s.289.
13- Taberî tarih c.1, s.289, ibn Esir c.1, s.266.
14- Sâleî Arais s.338.
15- Taberî Tarih c.1, s.289.
16- Taberî Tarih c.1, s.289-290, ibn Esir Kâmil c.1, s.266.
17- Taberî Tarih c.1, s.289.
18- Taberî Tarih c.1, s.290, İbn Esîr, c.1, s.266.
19- Taberî Tarih c.1, s.290.
20- Taberî Tarih c.1, s.290, Esir Kâmil c.1, s.266.
21- Sâlebî Arais s.339.
22- Taberî Tarih c.1, s.290, ibn Esîr Kâmil c.1, s.266.

Şimdi devam edelim…

Resul, sadece peygamberler için kullanılmaz. Kelime manası olarak “haberci” demektir. Peygamberlerin yolundan giden ve onlara benzemeye çalışarak, onlara tabi olarak hizmet eden kişiler de haberci yani resuldürler. Peygamberimizden bu yana geçen sürede, bahsedilen pek çok meselenin iyice ve isabetle anlaşılmamasının nedenlerinden biri de dar bir bakış açısı ile bakmak, isabet edememenin vebalinden çekinirken ufku fazlasıyla daraltmak, alışılageldik manalara doğru ilerlemek…

Günümüzden binlerce sene önce Buhtunnassar’ın gördüğü rüya, ahir zamanda dünyaya gelecek, Ankebut Ağını paramparça ederek yok edecek ve dünyada tek bir devlet tesis ederek başına geçecek olan hz. Mehdi haber verilmiş. Danyal peygamber de rüyayı tabir ederken bunu açıkça ifade etmiş.

İşte bu rüyanın da bütün bu kişilerle, hadislerle, konularla bağlantıları var. Bundan sonrasına dair işaretler var

Dünyanın doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi ve yerin altı ile üstü… Her yeri hz. Mehdi tarafından idare edilecek.

Onunla kalmayacak, güneş sistemimizdeki başka gezegenler ve hatta başka güneş sistemleri bile hz. Mehdi tarafından idare edilecek. Mehdi, sadece bu dünyayı değil, yüksek sayıda başka gezegeni/dünyayı da adaletle dolduracak.

Hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir teşkilat onu öldüremeyecek, yok edemeyecek, durduramayacak. Mağlup da edemeyecek. Çünkü onda peygamberlik vazifesi ve rütbesi olmadığı halde, yüz binlerce peygambere verilmemiş vasıflar, kabiliyetler, manevi rütbeler olacak. Tıpkı Zülkarneyn a.s. gibi olacak hatta çok daha fazlası onda toplanacak.

İmtihanlarını geçe geçe ilerlerken, her safhada ona başka başka tasarruflar, kabiliyetler, yetkiler verilecek.

Pek çok büyük peygamberden miras kalan emanetler, mucizevi yanları olan şeyler de Mehdi’ye verilecek. Musa’nın asası, Süleyman’ın mührü, Tabut-u Sekine ve daha bilinen ve de herkesçe bilinmeyen her şey ona verilecek, onda toplanacak. O da istikametten ayrılmadan bunları kullanacak ve dünyanın değil, dünyaların dengelerini değiştirecek.

Bu rüyaları da dün (18 Ocak) bir hanım takipçi atmıştı.

Bunlara benziyormuş rüyasındaki heykeller…

Dünyanın en meşhur firavunlarından biri olan Tutankhamun’un mezarında bulunan hazinelerinin arasından çıkatılmış bu heykeller ve 20 Ocak’ta İstanbul’da sergilenecekmiş.

Akademi Dergisi takipçisi: – Rüyamda toprağın alt katlarındaydım.
Başları hayvan olan mısır heykelleri dizili odalardan geçtim.
Buradan çıkış yok nasıl çıkarım bu kasvetli yerden diye tasalandım.
Ortanca kız ile Hatice yanımdaydı.
(Kendisini temsili gördüğü gibi, iki kızını da temsili olarak görmüş. Burada kızının adını değiştirerek Hatice şeklinde yazdım)Yerde düz taş vardı o taş ile çıkış kapısını açıp çıktım. Sonra taş tekrar iç kısma düştü kendini o tarafa çekti sanki.
Çıkış yaptığım yer yerin üstüne çıktı ve kanyon gibi bir yerdi .
Şu dağları da aşarsam şuranın kasvetinden kurtulurum dedim.
Az kalmıştı çıkmama
uyandımo sıralarda

Başka bi rüyada afyonda oluyorum
Kütahyadaki gibi kaplıcalar varmış orada.
Kadın erkek ve çocuk bölümleri ayrıymış.
Kadın bölümüne geçiş yaptım.
Şekli bizim köydeki kaplıca gibiydi.
Rüyada da ayırt edemedim burası afyon mu yoksa bizim memleket mi diye
Kaplıca havuzunda yüzdüm sanırım suyun içine de dalış yaptım

Bütün dünyayı tek devlet yapan ve dünyanın tek hükümdarı olan hz Zülkarneyn Türktü. Sonra bu devletin başına geçen ve bütün dünyanın tek hükümdarı olan Süleyman peygamber de Türktü. Annesi de Türktü…

Süleyman peygamberin mabedi, müslüman mabediydi ve İstanbul’daydı, Kudüs’te değildi.

Çünkü dünya tek devlet iken baş şehri İstanbuldu…

Şimdi yine öyle olacak…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Davut peygamber, Calut’u metafizikle mi yendi?

Davud peygamber, dev gibi bir biyonik robot olan Calut’u aslında metafizikle mi yendi?

Onu metafizikle bozup, zahiri/görünür darbeyi sonra mı vurdu?

Hz. Zülkarneyn ile çağdaş olan hz. Davud, soğuk/ısıtılmamış demirleri metafizik gücünün çok çok yüksek olması vesilesiyle mi şekillendiriyordu?

Dağların bile hz. Davud’un sesi sebebiyle yerinden oynamasını nasıl yorumlamalıyız?

Davud peygamberin meşhur sesi, anladığımız, bildiğimiz manada, ağızdan ve dilden çıkan ses mi?

Hz. Davud, mucizevi seviyedeki metafizik gücü ile, dağları/kayaları eritebiliyor ya da katı halde çatlatıp parçalayabiliyor muydu?

Hatta metafizik kabiliyetleri ile depremlere sebep olabiliyor muydu?

Çağdaşı olan hz. Zülkarneyn, yani Oğuz Kağan, Ergenekon kuşatmasını aslında metafizik kabiliyeti ile mi yardı?

Hz. Davud, Tevrat ve Zebur okuduğu anlarda çok daha yüksek metafizik sinyaller mi gönderebiliyordu?

Vahşi hayvanları, metafizik sinyalleri sayesinde mi yatıştırıyor, zararsız hale getiriyordu?

Hz. Davud da Tabut-u Sekine’nin yanı sıra, çok güçlü metafizik sinyalleri sayesinde mi çok yüksek teknolojili uzaylılardan hiç zarar görmüyordu?

Ankebut Ağının o devirdeki mensuplarının seferber olarak kendisine yaptıkları metafizik saldırılarda, yine çok yüksek metafizik kabiliyetleri/sinyalleri sayesinde mi yıkılmıyordu? Hatta onları topluca ve defalarca yıkıyor ve her yıkışında yüksek sayıda İslam ve insanlık düşmanı satanisti de öldürüyordu?

Oysa Ankebut Ağı, insanlık tarihi boyunca çok yüksek sayıda peygamberi toplu metafizik saldırılarla şehit etmişti…

Hz. Davud’a, hz. Zülkarneyn’e ve daha pek çok İslam büyüğüne, metafizik teknikleri hz. Musa mı öğretti?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Buradaydık, buradayız

Dünyaya gücümüzü bir kez daha gösterdik. Dünya siyasetinde bir anda nelere sebep olabildiğimizi bütün dünyaya hatta başka dünyalardan olan taraflara gösterdik. Kendilerini dev aynasında gören bilmem kaç tane devletçiği sert kayaya çarptırdık.

Yedi bin sene önce biz burada, şu günümüzde Anadolu denilen diyardaydık. Oğuz Kağan diye de bilinen hz. Zülkarneyn’in başbuğluğunda bütün dünyaya hakim tek bir devletimiz vardı. İstanbul’u ve bu gün Anadolu denilen bu toprakları dünyanın merkezi yapmıştık. İstanbul boğazını suni tekniklerle açarken, yine bizim toprağımız olan yerde Cebel-i Tarık boğazını da açmıştık. Çin’e haddini bildirmiş, dünya sahnesinden silmiştik. Üç, beş, yedi bin sene önce Türk kültürüyle yapılmış şeyleri/bulguları, arkeoloji kazılarında hala bu diyarlarda buluyoruz. Biz o zamanlarda buraları merkez yaparak dünyayı adaletle, hoşgörüyle, din/vicdan/ibadet hürriyetiyle, ahlakla, namusla, barışla, mutlulukla idare ediyorduk. Kimsenin kimseye zulüm etmesine, haksız yere kan dökmesine, ahlakı bozmasına, fitne çıkartmasına, sömürmesine izin vermiyorduk.

Biz, böyle ataların torunlarıyız. Sizlere bunca laf anlattım, bazen tekrarlar yaptım ve tekrarlar yaparken daha açık şekilde de izahlar yaptım. Nesi anlaşılmadı?

Avrupa taraflarından esen ahlaksızlık, namussuzluk, nikahsızlık, ibnelik, cinsiyetsizlik, transeksüellik, adaletsizlik, sömürgecilik, teröristlik ve benzeri rüzgarlar artık sert kayaya çarpacak. Ya bunu kabul edecek ve baştan akıllıca davranacaksınız ya da bunu hala yapmayı deneyerek hışmımıza uğrayacaksınız. Kendi pisliğinizi daha fazla bize bulaştırmayın. Biz yeniden özümüze döneceğiz ve Türk gibi ahlaklı, adaletli, mert, namuslu, dindar, saygılı yaşayacağız. Bizim işlerimize daha fazla elinizi ve dilinizi karıştırmayın. Aramıza sızdırdığınız, Türk görünerek yaşayan gizli Ermenileri, gizli Rumları, gizli Yahudileri daha fazla kaşımayın. Biz bir kükrersek onları pençelerimizle ve dişlerimizle parçalayarak durmayız, onları oynatan sizlere de aynını yaparız.

Biz buralara sonradan gelmedik. Hiç bir ırkın ve dinin mensubunu da asimile etmedik. Kimliğini ve dinini gizleyerek yaşamaya mecbur etmedik. Bunu da sizler yaptınız. Kendi vatanımızda, asıl ata diyarımızda, bu gün Türkiye/Anadolu denilen bu topraklarda bizi biz olmaktan çıkartmak için iki asırdır denemediğiniz şeytanlık kalmadı. Yalanlarınız, iftiralarınız, zulümleriniz ve sinsi planlarınız buraya kadardı.

Biz “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” demişiz. Devleti/vatanı müdafaa etmeyi canımızdan öte bilmişiz. Her kim ne karar alacaksa, bunu bilip böyle alsın.

Mehmet Fahri Sertkaya

İnsan içine çıkamayacaklar ve ölenleri de lanetle anılacaklar

NASA’dakiler, insan içine çıkamayacaklar hatta ölenleri arkalarından lanetle anılacaklar.

Siz, “Hubble Uzay Teleskopu ile asla Merkür gözlenmeyecek” talimatının neden verildiğini biliyor musunuz?

Atmosferi olmayan ve olağanüstü sıcaklık olan Merkür’den yayılan ışınlar Hubble Uzay Teleskobunun merceklerine, sistemlerine zarar verirmiş.

Koca bir yalan bu… Merkür’ün atmosferi var. Yeterli seviyede ve yeterli özelliklerde bir atmosferi var. Güneşe o kadar yakın olmasını sorun olmaktan çıkartan özelliklerde bir atmosfer bu… Merkür’ün yeryüzünde hayat, yerleşme alanları, şehirler, binalar, denizler, okyanuslar var.

Ayrıca yerin altında oluşturulmuş kocaman şehirleri de var. Hep anlattığım gibi öyle yer altı şehirlerinde/üslerinde suni güneş ışınları, suni ısıtma, suni aydınlatma, suni nemlendirme, suni rüzgar da var. Hatta o şehirlerde suni göller, büyük su kaynakları da var ve ziraat da yapılıyor.

Bizim dünyamızda yer altındaki dev uzaylı üslerinde ya da şehirlerinde de benzer haller olduğunu hep anlattım ve son zamanlarda bunlar bazı filmlere senaryo oldu.

Oralarda yaşayanlar kendilerini yeryüzünde yaşar zan ediyorlar. Merkür’de yerin altındaki şehirlerde yaşamak üstünden yaşamaktan daha konforlu.

Yeryüzündeki tesisler çoğunlukla iş/çalışma maksadıyla bina edilmiş yerler. Merkür insanları yerin altındaki şehirlerde yaşıyorlar ve çalışmak için yeryüzüne çıkıyorlar.

Yeryüzünde hava kirliği hakim, iklim kurak, ağaçlar çok az, bitki örtüsü çoğunlukla çalılık tarzında ve sarı rengin tonlarında… Merkür tam bir sürgün yeri ve Merkür’ün tarihi çok sarsıcı.

Ayrıca Merkür’ün içinde kocaman bir çekirdek tabakası bulunduğu iddiası da doğru değil. Evet, çekirdeği dünyamızın sistemine nispeten büyük ama abartıldığı kadar da büyük değil. Bu yalanı da yayarak, zihinlerde Merkür’ün bu nedenle de hayat olmayan bir gezegen olarak kabul görmesini sağlıyorlar.

Merkür’de yeryüzünde fazlaca hayvan çeşitliliği yok. Çoğunlukla sürüngen canlılar var. Yer altı şehirlerinde ise kediler, köpekler, atlar ve çok fazla hayvan çeşidi var. Balık bile yetiştiriyorlar. Hayvan çeşitlerinin çoğunu dünyamızdan çaldılar. Orada dünyamızdaki Alabalıklardan bulmak bile mümkün.

Merkürlüler geçmişte bizdeki Nuh tufanı benzeri bir felaket yaşadılar ve yok oldular. Bir süre sonra yeniden orada hayat başladı.

Merkür insanları dinsiz, ahlaksız, acımasız ve sefil bir hale gelince Pompei halkı gibi, Nuh kavmi gibi feci şekilde yok edildiler. Allah, bu helak oluşa Yeşiller ve Grileri (Ye’cüc ve Me’cüc) vesile etti. Merkür’deki azgın Merkürlüleri yok eden Ye’cüc ve Me’cüc Merkür’e yerleşti.

Oğuz Kağan olarak da bildiğimiz Hazret-i Zülkarneyn Merkür’e yerleşen ve çok yüksek teknolojisi olan Ye’cüc ve Me’cüc’ü daha yüksek bir teknoloji ile vurdu, ezdi geçti. Bu sırada çıkan çatışmalarda Merkür gezegeni de çok büyük darbeler aldı.

Daha sonra hazret-i Süleyman devrinde, dünyamızda ve etrafımızda sıkıntı çıkartan melez bir tür Merkür’e sürgüne gönderildi. Şimdiki Merkürlüler, bu şekilde sürgüne giden bir tür.

Baş belası olan bu melez insan türüne Hazret-i Süleyman meydan vermedi. Onları Merkür’e gönderirken de “Buradan istediğinizi de alıp götürün. Oraya yerleşin, buraya sıkıntı çıkartmayın.” dedi.

Hep söylediğim gibi… Hz. Süleyman zamanında dünyamızdaki bilim ve teknoloji, mümkün olabilecek en üst seviyeye ulaşmıştı ve bu, başka bir dünyadan nakille de olmamıştı. O zaman bu baş belası melez tür, yanlarına ihtiyaç duyacakları her şeyleri alıp gitti. Orayı tekrardan imar etmeye başladılar.

UFO’ları ile gidebildikleri kadar çok gezegene giderek hepsinden bir şeyler çaldılar ve Merkür’e getirdiler. Hala da neye ihtiyaçları varsa çeşitli gezegenlerden çalıyorlar.

Çok ileri bilim ve teknoloji sebebiyle dünyamız da kendini imha eden dünyalar arasında olmasın endişesiyle, Hz. Süleyman devrinde devlet gücüyle bilim ve teknoloji yok edildi ama Merkürlülerde öyle olmadı. Şu anda onlarda hala çok yüksek bilim ve teknoloji var. Obruklarımızı, maden sularımızı ve içilebilir sularımızı da çalmaya devam ediyorlar.

Başka gezegenlerin insanlarına hiç acımayan ve çok vahşice davranan, insanlıktan ve İslam’dan nasibi olmayan Merkürlüler, birbirlerine karşı da son derece acımasızlar. Orada da zengin ve güçlü ama sayıca az bir kitle, kalanlarına tahakküm ediyor..

Tekrar gelelim Hubble Uzay Teleskobuna…

“1990’da yörüngeye yerleştirildikten sonra bilimadamları ana aynanın teleskobun çalışmalarını kısıtlayacak şekilde yanlış yerleştirildiğini tespit etti. 1993 yılında bir uzay mekiği yolculuğunda bu sorun giderildi. ” denir ama inanmayın. Hubble yörüngesine oturduğu gibi mükemmel şekilde çalıştı. Her yerden çok net görüntüler çekti ve NASA’dakiler şok üstüne şoklar yaşadılar.

Güneş sistemimizde bile her yer yerde hayat olduğunu, farklı farklı insan türleri olduğunu, bunların çoğunun bizden ileri bilim ve teknoloji seviyesinde yaşadıklarını gördüler.

Özünde insan düşmanı, özünde Satanist olan ve en tepede İblis tarafından yönetilen Ankebut Ağı, kontrolündeki NASA’nın (ki logoları bile Satanist manalar taşır), elde ettiği bilgileri ve görüntüleri dünya insanlığına duyurmasına izin vermedi. Onlar da üç sene boyunca bu numarayı oynadılar. Hala da numaralarını oynuyorlar ve dünya insanlığını ayakta uyutuyorlar.

Bir yandan da çeşitli gezegenleri çok net olarak görüntüleyince, oralardaki inşaat tekniklerini, yüksek teknolojili araçları hayranlıkla gördüler. Onların üzerine beyin fırtınaları yaparak dünyamızda teknikler, teknolojiler geliştirdiler.

Sadece bu Merkür meselesinde bile yazılacak, anlatılacak derya kadar mevzu var. Zamanı geldikçe anlatacağım. Çok hızlı gidiyoruz ve bu kadarı bile çok kişilere ağır geliyor ve bu kadarı bile dünyanın denge çubuklarını yerinden oynatacakmış gibi zorluyor.

Mehmet Fahri Sertkaya|Akademi Dergisi