Etiket arşivi: MFS

Bir okumuş cahil daha: İhsan Şenocak (Türkiye İslam devleti mi? Dar’ül harp mi?)

Bir okumuş cahil daha: İhsan Şenocak (Türkiye İslam devleti mi? Dar’ül harp mi?)

Edebiyatçının tekinden, allame bir hoca efendiye acayip bir cevap…

Ben ne alimler gördüm, cahilin önde gideni idiler.

Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkün olur.

“Cehaleti ilmine galip gelen cahil alimlerden olmayınız.” diye buyurmuş ya Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), bu hadisi ilk duyduğunda şaşıran ve manasını idrak edemeyen müslümanlar, hoca geçinen bu arkadaşımızın içinde bulunduğu hale bakarak manayı çok daha kolay kavrayabilirler diye düşünüyorum.

Şu satırdan sonrasını kendisine hitaben yazıyorum. (Mevzuyu doğru anlamak için önce videoyu izleyin)





Sevgili hocam!

Öncelikli olarak ifade etmeye kendimi mecbur görüyorum ki yaklaşık sekiz ay kadar önce, bir arkadaşımın gönderdiği bir mesaj ile senin varlığından haberdar oldum.

“Ağabey bir bakar mısın, hem ehli sünneti savunuyor hem de Seyyid Kutub’u? Bu nasıl tezattır? Ben işin içinden çıkamadım. Hem ehli sünnet olduğunu iddia edecek, hem de Hz. Osman’a hırsız diyen, hiç yetkisi olmadığı halde tefsir yazmaya kalkıp küfre sebep olacak yanlış yorumlar yazan Seyyid Kutub’u savunacak? Bu nasıl bir hoca?” diye not düşmüştü mesaj içerisinde gönderdiği videonun üzerine arkadaşım. 

Seni orada ilk gördüğümde arkadaşımın izah ettiği tezatların kadar, beden dilindeki tuhaflık-sorun da dikkatimi çekmişti. İç dünyanın perişan ve hastalıklı hali, emin ol, iki bakışta kesinlik arz edebilecek kadar yüksek şiddette kendisini belli ediyor.

O gün, senin ruh dünyanın sağlıklı olamayacağına dikkat çeken yorumlar yazmıştım o mesaja cevap olarak. O gün bu gün ise senin videolarını her nerede görsem, tek bir saniyemi bile heba etmemiş, es geçmiştim.

Lakin, bu gün yine bir arkadaşımın gönderdiği bu videonu görünce, mecburen izledim. Geçenlerde ses getiren “Türkiye darül harpdir.” isimli paylaşımım sana sorulmuş ve sen de “Edebiyatçı ya da makale yazarı olan kişilerin” yorumlarına takılmayın tarzında cevaplar vermişsin. Ben senin yerinde olsaydım, muhatabımı açıkça belirten yorumlar yapmayı tercih ederdim. Şimdi emin olamıyorum kastettiğin edebiyatçı ben miyim, değil miyim.

Şayet kastettiğin, profilinde “Darül Fünun-u Şahane’de Edebiyat okudu” yazan ve dar’ül harp hususunda çok ses getirmiş ben isem, bu benim için bir cevap hakkı doğurur. Yok eğer kastettiğin ben değilsem, yine de bu aşağıda yazacaklarımı okuman belki senin için faydalı olur.

Pek şaşkın hocam!

Belki seninle yüz yüze karşılaşmak ve tanışmak nasip olmadı bu güne kadar. Ama şu genç yaşımda, senin onlarca kopyan ile, senin döndüğün çarkta döndürülmüş onlarca sözde ilim ehli ile yakinen tanışmak ve ciğerlerine kadar tanımak imkanı bulmuş birisiyim.

Öncelikle ifade etmek isterim ki ben edebiyatçı değilim. Profilimin müstear olduğunu, bu profildeki pek çok bilginin doğru olmadığını, başka müstear isimlerle de yazdığımı defalarca sayfamda ilan ettim. Gerçek ismimi ve kimliği mi de…

Şimdi, buyurmuşsun ki “Türkiye darül harp değildir. Çünkü bu kadar müslüman var. Türkiye’de islam’ın alametleri var. Ezan-ı Muhammedi de okunuyor.”

Sen de çok iyi biliyor ama bu videonda her nedense temas etmiyorsun ki, bir devletin darül harp olması hususunda, o devlette yaşayan insanların ne kadarının müslüman olduğunun, orada ezan okunup okunmadığının hiç önemi yoktur. Hanefi mezhebine mensup bir müslüman ilim adamının başvuracağı bütün muteber kaynaklar, darül harp meselesinde İmam-ı azam ile İmameyn arasında ictihad farkı olduğunu izah eder. Bu izahları verirken de senin uydurduğun gibi bilgiler sunmaz. Hatta “nüfusun ne kadarının müslüman olduğunun önemi yoktur.” der. Senin de mutlaka okuyup bildiğin ve uzunca yer ve zaman işgal edecek şeyleri burada tekrar yazacak değilim. İmam-ı Azam’a göre bir devletin darül harp olmasının şartı üçtür. İmameyne göre ise tektir. İmameyn “O devlette şeriat tatbik ediliyorsa orası darül islamdır. Edilmiyorsa darül harptir.” demiş ve başka da bir şeye bakılmayacağına hükmetmiştir. Bu güne kadar da muteber fakihlerin çoğu imameynin ictihadına göre fetva vermişlerdir. Zaten benim son paylaşımımda alıntı yaptığım Diyanet vakfı İslam ansiklopedisi de bu hususta aynı bu şekilde izahat yapmış.

Bütün bunlara rağmen, yaklaşık dört senedir onlarca kere darül harp meselesine temas eden yayınlar paylaşmış olmama ve bunların bir kısmında yukarıda özet geçtiğim hususları şer’i kaynakları ile izah etmiş olmama rağmen, “Bir edebiyatçı bozuntusunun uydurmalarına takılmayın” demeye gelen taktik sözlerinle, meseleyi şahsi algılarına ve nefsi çıkarlarına indirgeyerek ve net gerçekleri/fetvaları gizleyerek hareket etmiş olman, Seyyid Kutub meselindeki soru işaretleri kadar büyük soru işaretleri oluşturuyor, samimi bir Müslümanın kafasında…

Şimdi hocam, pek çok batı ülkesinde, Türkiye’de olduğundan çok daha serbest olarak ezan okunabiliyor, namaz kılınabiliyor, cuma günleri cemaati caddelere taşacak surette cuma namazları kılınabiliyor, Kur’an kursu talebeleri için yaş sınırı konulmuyor, hatta bilgin dahilinde mi bilmem, İngiltere’de yaşayan Müslümanlar kendi aralarındaki davalarda Şeriat hükümlerine göre yargılanabiliyorlar. İngiltere devleti bundan hiç sıkıntı duymuyor. Memureler başörtülü çalışabiliyor. Memurlar sakal bırakabiliyor. Orduları içindeki Müslümanlar, inançlarından ve ibadetlerinden yana hiçbir baskıya ve sıkıntıya maruz kalmıyorlar.

Bu Türkiye’de ise hala daha işçisi ve memuru, dini kimliğinden dolayı, namaz kılmak istediğinden dolayı, cuma’ya gitmek istediğinden dolayı sıkıntı çekiyorlar ama oralarda kimse kimsenin dinine ve ameline/ibadetine engel olamıyor.

Biliyor musun hocam, o gavur memleketlerindeki imamlar rahatça “şeriat” ya da “şer’i ahkam” gibi kelimeleri telaffuz edebiliyorlar. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ben Türkiye’deki hiçbir cami imamının ne cuma namazından önceki sohbetinde, ne cuma hutbesinde ne de cami içerisinde başka bir zamanda, ağızlarından şeriat kelimesinin çıktığına denk gelemedim. Hem yine biliyor musun hocam, o gavur memleketlerinin hiçbir devlet büyüğü, Türkiye’deki bir takım devlet büyükleri gibi “Kur’an’ın iki yüz küsur ayetinin hükümleri sonlanmıştır” gibi açıklamalar yapma cesaretini kendilerinde bulamadılar. Ya da oraların polisleri Kur’an kursu talebelerinin peşlerine takılarak sırf Kur’an okudular diye, hiçbir terör eylemine katılmadıkları halde, onları göz altına alıp sorgulamadılar. Ama benim, Türkiye’nin büyük bir şehrinde okuduğum kur’an kursunu, daha çok yakın bir tarihte kaymakam, polis ve jandarma beraber bastılar. Sakalım var diye de beni göz altına aldılar. “O sakallıyı alın, alın hemen” diye talimat da verdiler.

Şimdi bu şartlar dahilinde Türkiye darül islam ise bu gavur ülkeleri nedir?

Bir de meseleye tersinden bakalım. Sadece İslam’ın emirlerinin tatbiki noktasında meydana çıkan engellere değil, İslam’ın yasaklarının serbest oluşu hususuna bakalım. Farkında mısın bilmiyorum, Türkiye şeriat ile yönetilmiyor ve anayasasında “İslam devletidir.” yazmıyor.

Bak, senin hayal dünyanın dışında nasıl bir Türkiye gerçeği var

Okumuş cehaletin nedeni ile ve terbiye edemediğin nefsinin yüzünden bir türlü göremediğin, görmek istemediğin ya da belki de ruh dünyandaki sorunların senin görüp kabullenmene mani olduğu nasıl bir gerçek Türkiye var:

– Bir islam devletinde asla olmayacak şekilde Türkiye de gayri müslimler de vatandaş. Oysa islam devletinde gayri müslimler vatandaş değil tebadır. 

– Türkiye’de gayri müslimlerden cizye alınmaz. Oysa bir islam devleti gayri müslimlerden ya cizye alır ya da onlarla harp eder.

– Türkiye islam devleti olmadığı için ordusu da hukuken bakıldığında islam ordusu değildir ve gayri müslim vatandaşların(!) orduda askerllik yapması çok doğaldır. Halk da çoktan bunu kabullenmiştir. Hatta geçenlerde bunlardan bir asker ölünce en yetkili bakanlardan biri onun için de “şehit” demiştir. Düşünebiliyor musun hocam, İslam ordusu olduğunu iddia edeceksin ve içine gavurları da alacaksın?

– Bir İslam devletinde asla görülemeyecek şekilde, Türkiye’de hayatın her alanında kadınlar ile erkekler hem de tesettürsüz olarak birbirlerine karışabiliyorlar. İslam devleti zan ettiğin devletin, bunda yana hiçbir rahatsızlığı olmadığı gibi, bunu daha da fazla destekliyor ve kadın-erkek eşitliği iddiası ile bunun bir anda önce daha da artması için gece gündüz projeler geliştiriyor. Belki okulları, liseleri, üniversiteleri ve devlet kurumlarını hiç görmedenin. Bilmiyorum hiç minibüse de mi binmedin? Ya da en azından yanından da mı geçmedin? Sen nerede yetiştin hoca?
– Kadınlar seçip seçilebiliyorlar. 

– Erkeklerin cahilleri de idareci olabiliyorlar. 

– Düşünebiliyor musun hocam, gayri müslimler vatandaş olabildikleri gibi devlet memuru da olabiliyorlar. 

– Küfür sistemine tabi olarak kurulan partiler ve küfür üzere kanunlar çıkartan bir meclis Türkiye’yi yönetiyor.

– Küfür sisteminin insanı küfre sokan yeminini etmeyenler seçilmiş de olsalar vekil olamıyor, mazbata alamıyorlar. Sadece bu küfür yemini etmekle de kurtulamıyor vekiller, hemen her gün islam hukukuna zıt yasaları ya da kararları oylayıp onay vermek zorundalar. 


– Her türlü haram, günah ve fuhşiyat serbestçe ve yasa korumaları ile “bir tercih hakkı” ve “Özel hayat” görülerek yapılabiliyor.

– Türkiye’de domuz eti yemek, satmak, hatta kasaplarda satmak bile serbest.

– Türkiye’de içki üretmek, pazarlamak, dağıtmak, satmak ve içmek serbest.

– Türkiye’de zina serbest hocam zina serbest!!!! Ve hiçbir cezası yok.

– Türkiye’de resmi olarak kanunlar da Türkiye’yi bir İslam devleti olarak tarif etmiyorlar. Ticaret hukukundan medeni hukuka kadar, ceza yasalarına kadar hiç bir şey İslami değil. (Son şeyhülislamlardan Mustafa Sabri efendi bu hususa dikkat çekerek “Medeni kanunun kabulü ile Türkiye darül harp olmuştur” diye yazmış. Bunu da daha önce kaynağı ile yayınlamıştım.”

– Türkiye halkının yüzde doksan sekizinin müslüman olduğu da bir masalsı söylem. Yüzde doksan sekizinin Müslüman olduğu ve İslam’ı bildiği bir ülkede küfür üzere ve felaketlere götürücü isyanlar üzerine bir yaşam ve rejim iki gün ayakta duramaz. 

– O hastalıklı ruh halinden sıyrıl, nefsinin elinden kurtul ve sokakları, esnafı dolaş biraz. Sokaktaki insan amentüyü, islamın şartlarını, imanın şartlarını, dört büyük meleği sayamıyor. Geçelim bunları koca koca anneler, babalar doğru düzgün gusül abdesti almayı bilmiyor. Bunlardan çok daha büyük bir kitlenin ise gusül abdesti diye bir derdi bile kalmamış. 

– Hayatın her anı, her mekanı günah ile dolu. Her an bir faiz reklamı. “Şeker bayramı kredisi” bile geleneksel olmuş. En sağlam molla görünümlü esnaf bile günde yüz kere kredi kartından cırtlatıyor. “E ne yapalım?” diye bir bahane türemiş, kendilerini kandırıyorlar. 

– İçki içmeyen, kızlarla flört edip zina etmeyen gençlere “sorunlu” diye bakılıyor. Anneler babalar kızlarını oğullarını bilerek ve isteyerek zinaya, harama, şatafatlı ve isyan-küfür üzere bir hayata sevk ediyorlar. 

– İstatistik yapanlar, liselerden bakire olarak mezun olanların oranını yüzde on olarak tahmin ediyorlar. Üniversiteleri zaten mevzu etmeye değmez. Kantinlerde prezervatif satıyorlar.

– Resmi bir araştırma bu kadar dinsizlik, maneviyatsızlık, isyan, küfür, nefsaniyet, zulüm, sevgisizlik batakhanesine dönüşmüş olan Türkiye’nin vatandaşlarından dörtte üçünün ruh hastası olduğunu tespit etmiş. Bir bak etrafına, ne kadar çok insan yeşil reçeteli ilaç kullanıyor.

– 22 yaşında olan, adı bir peygamber adı olan esnaftan bir kişiye “gusül abdestinden” sordum da “O ne abi?” dedi..

– Ailesi mutaassıp bilinen 18 yaşındaki lise mezununa “İmam-ı Azam’ı duydun mu?” diye sorarken yanımdaki arkadaşım böyle bir soru sormama bir an şaşırmıştı ama ben o gencin “duymadım” cevabını vereceğine emindim ve öyle cevap verince arkadaşım bir daha şaşırdı. 

– “İnancım var. Müslümanım” diyen emekli bir TSK subayına İslam’ın şartlarını sorarken de doğru cevap veremeyeceğinden emindim ve “Dokuz muydu, on bir miydi” diye mırıldandıktan sonra doğru cevabı veremedi.

– Herkes biliyor ki askerin çoğunun guslü yok. Ve bu rejim onlara harami olsunlar diye bilerek haram yediriyor.

– “İmam nikahı”nın bir tercih hakkı olduğunu düşünen, hakkında hiçbir şey bilmeyen milyonlarca sözde müslüman var bu ülkede. 32 farzı bilemeyeceklerini bildiği için geline de damada da bunları sormayan binlerce sözde hoca da var…

İstersen çevrendeki çok küçük bir azınlığın arasından sıyrıl ve gir bi gençlerin ve halkın arasına ve sor bakalım,
Mihrap Ne?
Minber ne?
Fıkıh ne?
Tefsir ne?
Mekruh ne?
Müstehap ne?
Dört melek hangileri?
Gusül ne?
Guslün farzı kaç?

Sana iddia ediyorum, ispat da ederim, bu memleketin yarısı bile Müslüman değil. Yarısı bile müslüman olsa ekranlar, gazeteler, dergiler, sokaklar, caddeler böylesine iğrenç olamazdı. Çünkü müslümanlar bunca rezalete kayıtsız kalamaz ve düzeltirdi.

En sakin caddelerde bile 8-10 güzellik salonu var ve bunların bir kısmı sırf fuhuş için açık. 13 yaşındaki kızlar haftada iki kere güzellik merkezine gidiyorlar ki bunlar sosyete kızları değil, herhangi bir mahallenin sakinlerinin kızları. Her taraf cinsiyet değişimi yapan merkezlerle dolmuş. Kestiren sokaklarda terör estiriyor. Bizim mahalle karakolundaki hemen her polisi tanırım. Çoğu yakın arkadaşım. Onların yaptığı tesbite göre sadece bizim mahallede (dikkat semtte değil mahallede) tam 68 tane fuhuş evi var. Buralarda 190 küsur kadın çalışıyor. Bu kadınlardan Yaklaşık üçte biri evli ve çocukları var ve kocalarının rızası ile bu köpekliği yapıyorlar.

Hala diyanet kadrosunda mı hizmet veriyorsun ya da Haseki‘de okurken yeyip içtiniz mi bilmem ama bu İslam devleti(!) sizin masraflarınızı da maaşlarınızı da genel evlerden topladığı vergilerle ödedi-ödüyor

Manukyan‘ın aldığı vergi ödülünü hatırlatmaya gerek yok, zaten zihninde çakmıştır o hatıra şu anda… Ama sakın miden bulanmasın, her İslam devletinde böyle sızmalar olabilir değil mi hocam? Zaten sen ve senin gibiler devlet yetkilisi olmadığınız için size bir vebal yok değil mi hocam? Ya da ne bileyim yine bir şeyler bul ve uydur da kendini bu yükten kurtar be hocam?

Buraya daha yüzlerce belki binlerce madde ekleyerek hem devletin uygulamaları hem de halkın hali açısından bakıldığında Türkiye’nin diğer darül harp devletlerinden hiçbir farkı olmadığının, ZERRE KADAR farkı olmadığının ve pek çoğundan daha bozuk, daha adaletsiz, daha sapkın bir halde olduğunun daha geniş izahlarını yapabilirim ama anlamak isteyene bu yazdıklarım da kafi..

Fıkhi açıdan da nereleri bir daha okuyup kabul etmen ve ayak sürtmemen gerektiğini eminim benim kadar iyi biliyorsun.

Sana en vahim olan gerçeği de söyleyeyim ve çok dar vakitte, acele ile yazdığım bu savunma hakkımı sonlandırayım:

“Bu memleket ta 150 senedir senin gibi asalak ve ahmak tipler yüzünden, sözde hocalar ve İslamcılar yüzünden bu halde ve yüz elli senedir doğru düzgün islam alimi yetişmediği, senin gibi imalat hataları yetiştiği için, haramla beslenen hocalar yetiştiği için bu küfrü yıkamıyor.

Düştüğü halde, kendisinin ayakta olduğuna inanan birisini kim nasıl tekrar ayağa kaldırabilir? Ya da lağımın ta içinde, en dibinde dünyaya gözlerini açıp dünyanın normal halini bu lağım çukuru gibi zan etmiş birilerine kim çiçek bahçelerini, gül kokularını anlatabilir?”

NOT: Bu yazı çok aceleye geldi. sana tavsiyem ben edebiyatçı müsveddesinin bu hususlarda daha önce kaleme aldığı onlarca yazıyı bulup istifade etmen.

Mehmet Fahri Sertkaya|Akademi Dergisi

  Edebiyatçının teki
  AkademiDergisi.com

Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı?

atatürk, büyük israil projesi, hayati kamhi, I. Dünya Savaşı, içimizdeki israil, jak kamhi, kripto Yahudiler, Kurtuluş Savaşı, Mehmet Fahri Sertkaya, sabetayistler, yahudilik, akademi dergisi,

Kendisi de bir Yahudi olan ve Profilo’nun sahibi olan Jak Kamhi,


“Kurtuluş Savaşını Museviler başlattı. İzmir’de Yunan bayrağını indirip Türk bayrağı çeken Musevilerdi. 1. Dünya savaşında İngiliz İşgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler’di. Atatürk bana bir baktı, bir daha unutamadım o bakışları. O ölünce bizim evde de matem havası vardı.” demiş Hürriyet gazetesine de şunları diyememiş:

➥ “Atatürk’de bir Yahudi idi. Onun etrafındaki pek çok kimse de Yahudi idiler. Biz kurtuluş savaşı falan kazanmadık. İngiltere’ye de karşı durmadık. Bu bir planın parçasıydı. İngiltere’de hakim Yahudiler ile de anlaştık ve bu toprakların Yahudi Cenneti ayarında ilan edilecek yeni bir Cumhuriyet ile bize bırakılmasına karar verdik. İngilizler bu nedenle savaşmadan geri çekildiler. Bu süreçte pek çok sanal kahraman ürettik. Ordunun adını bile Türk Silahlı Kuvvetleri koyduk. Merkez bankasını çok uluslu ve çok ortaklı bir anonim şirket yaptık. Bu süreçte Sabetayist Yahudilerden çok faydalandık. Cumhuriyetin ilanının hemen ardından Selanik’ten Türk diye hep Sabetaycı Yahudileri getirdik. Yeni göçmüş olmalarına rağmen onları bir anda ülkenin en zenginleri, toprak zenginleri, iş verenleri, sanatkarları, ünlüleri yaptık. Ankara’nın başkent ilan edileceğini Yahudi kardeşlerimize haber verip dağını taşını satın aldırdık. Sonra bir anda gayr-i menkul zengini oluverdiler. Çok ince hesapladık çok…


Planlarımızı büyük bir gizlilik ve başarı ile uyguladık. Ne kadar hayatta kalmış Türk ve Müslüman fikir adamı ve beyin takımı varsa onları da sudan bahanelerle astık. Hiç olmadı kovaladık. İstiklal mahkemelerinin hakimlerinin de çoğu gizli Yahudi idi. Önce asıp sonra yargıladılar. İnkılaplar çok önceden belirlediğimiz bir planın parçasıydı. İngiliz ajanı Ali Suavi ile ve Ziya Gökalp ile çoktan inkılapların temelini oluşturduk. Mustafa Kemal’e nasipmiş. Ondan önce çok kişi çabaladı ama o bu oyunu çok iyi oynadı. Bütün başarının onun zaferiymiş gibi görülmesi de sonraki süreçte sıkıntılara sebep oldu. Olsun bunları da aştık. Muhalif Yahudileri İzmir Suikasti bahanesi ile astık. Zaten 1943’te Varlık vergisini çıkarılmasını da biz planladık. Yahudilerin çoğunu ilan edilecek İsrail’e kovaladık. Biz büyük işler başardık.


En son döneminde bile aynı anda üç imparatorluk ile savaşıp mağlup edebilmiş bir Osmanlı’yı içinden devirmeyi başardık. Ancak bu şekilde yaklaşık iki bin yıl sonra İsrail’i yeniden kurabildik. Şimdi hedefimizdeki Büyük İsrail’i kurmaya da çok yaklaştık. AKP’yi bu yüzden finanse ettik ve önündeki engelleri kaldırdık. Onlara karşı maddi gücümüzü ve basın gücümüzü kullanmadık. Hatta destekledik. Zaten AKP içindeki pek çok bakan ve vekil de Musevi kökenliler. Sadece birkaç sene sonra oyunumuzun son raundunu göreceğiz. Büyük İsrail’i de gerçekleştireceğiz.”


Siz hala Kurtuluş Savaşı kazandığımıza inananlardan mısınız? O halde buraya bakınız…
 
Ayrıca buraya bakınız…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik

Alevilik ve Aleviler hakkındaki acı gerçekleri ifade etmek, hemen Alevi düşmanlığı olarak tanımlanamaz. Bu, Türkiye’nin gerçeği… Bu ülkeye on yıllarca kan kusturmuş Sol Marksist, Leninist, Komünist, Ateist terör örgüleri hep Alevi vatandaşlarımızın gençlerinden beslendiler. Cem evlerini de her fırsatta merkez üs yaptılar. 

Aleviler karar vermeliler; Ateistler mi, Müslümanlar mı? Pek çok Alevinin hür iradesi ile açıkladığı gibi, gerçekte kendilerini gayr-i İslami bir unsur olarak mı kabul ediyorlar? Eğer Müslümanlarsa içlerindeki teröristleri temizlemeliler ve Türkiye’de rejimi hile ve eşkıyalık ile kuran, gerçek kimlikleri her meydana çıktığında kendilerini Alevi olarak tanıtan Sabetayistlerin basit kuklaları olmaktan vazgeçmeliler. 

Evet, gerçek Aleviler dur durak bilmeden “Sabetayistlerin Alevilere Etkisi” ya da “Sabetayistlerin Alevilere Ettikleri” konulu araştırmalar yapmalılar. Bunu yaparken de Türkiye’ye AllahsızlığıKomünizmi getirenlerin de Sabetayistler olduklarını, Nazım Hikmet‘ten, Zekeriya ve Sabiha Sertel‘e kadar, Musa Anter‘e kadar pek çok idol ismin aslında gizli Yahudiler olduklarını göz önünde bulundurmalılar. Sol’un, Komünizmin amiral gemisi Tan Gazetesi‘nin de Sabetayist Sertel’ler tarafından çıkartıldığını göz önünde bulundurmalılar.

Pek çok Alevi vatandaşımıza “Alevi-Bektaşi” olarak kabullendirilen Mustafa Kemal Atatürk‘ün, gerçek bir Sabetayist Yahudi olduğu acı gerçeğini de kabul etmeliler. 

Kafasındaki, Yahudi dini sembolü fötr şapka ile poz veren bir Alevi dedesinin, kafasındaki, dini inancı gereği taktığı fötr şapka ile poz veren bir Yahudi hahamından pek farkı olmadığını, saç, sakal ve bıyık tarzlarının bile aynı olduğunu artık kabul etmeliler. 

Sabetayistlerin kendilerini Alevi diye tanıtmalarına da, Alevi gözükerek aralarına karışmalarına da, Türkiye’de Sabetayistlerin menfaatlerine uygun olarak kurulmuş bu rejimin ayakta kalmasını temin yolunda Alevi nüfus ve nüfuzunu kullanmalarına da müsaade etmemeliler. 

İsrail’e gönül vermiş ve azılı İslam-Türk düşmanı Sabetayistler ile Anadolunun bağrından çıkmış Aleviler aynı eksende buluşamazlar. Hiçbir bahane ile ittifak edemez ve birlik olamazlar.

Ve Aleviler “Böyle gelmiş.” ya da “Biz atamızdan böyle gördük.” bahaneleri ile bu oyunlara alet olmaya devam edemezler.

| Mehmet Fahri Sertkaya

www.AkademiDergisi.com

Danimarka Alevi Birlikleri Federasyonu (DABF)’nun
resmi sitesi http://www.alevi.dk’da yayımladığı bir resim
Alevi dedeleri
Yahudi hahamları

Daha geniş bilgi ve ispatlar için şu siteleri incelemelisiniz:

www.Sabetayistlik.blogspot.com

www.SabetayistMustafaKemalAtaturk.blogspot.com

www.KriptoYahudiler.blogspot.com

www.KriptoErmeniler.blogspot.co

Kurtlar Vadisi Pusu şaşırtmaya devam ediyor. Vadi’ye neler oluyor

Kurtlar Vadisi Pusu şaşırtmaya devam ediyor. Vadi’ye neler oluyor

Utanır insan biraz yahu!

– Bölgede dik durabilen tek ülke Türkiye imiş…

– Türkiye’nin bölgesel güç olmasına Tapınakçılar(Siyonistler) dolayısıyla ABD mani olmak istiyormuş…

– İsrail ile Türkiye çok fena kapışıyormuş…

– Bölgedeki bütün mazlumların tek ümidi Türkiye imiş…

Tırııı.. Vırıı…

Kurtlar Vadisinin senaristleri, dizi kahramanlarının ağzından bu anlattıklarına, kendileri inanıyorlar mı?

– Bütün kara, hava, deniz üslerimiz ABD-İsrail ve müttefiklerine sonuna kadar açık… İstedikleri gibi at koşturuyorlar. Ordumuzun yarısı, ABD ve İsrail menfaatleri gereği en az 4 senedir sınır bölgemize kaydırılıp duruyor. 

– İsrail’in güvenliğini sağlamak amacı ile NATO kılıfı ile her yere füzeler yerleştirildi. Başlarında da çeşitli ülkelerin ordularından kripto Yahudiler mevcut.

– NATO kılıfı ile yapılan Haçlı seferlerine İzmir’i merkez üs yaptık. Etraftaki cümle Müslüman milletler ah ediyorlar. Hristiyan Putin bile “Bu bir haçlı seferini andırıyor” dedi.. Gerek yoktu zaten Bush bütün bu oyunlara başlanırken “Bu bir haçlı seferidir.” demişti. 

– Suriye’yi değil, ondan önce Tunus, Libya ve Mısır’ı da biz karıştırdık. Buraları karıştıran ekipler CIA ve MOSSAD tarafından bizim ülkemizde yetiştirildi. 

– Suriye’de hiç bir sorun yoktu. AKP bile Suriye ile ortak bakanlar kurulu yaptı. “Kardeşim Esad” deniliyordu. Sonra bizim ülkemizde konuşlanan CIA ve MOSSAD kontrolündeki Vehhabi el Kaide teröristleri karıştırdı Suriye’yi.. Katliamlar yapıp Esad’ın ve Ordunun üzerine attı. Bin türlü yalanları, sahtekarlıkları ve katliamları ispat edildi. Nihayet bazılarını kendileri de itiraf etmek zorunda kaldılar. Son kimyasal saldırı da muhaliflerin işiydi ve o da ellerinde patladı. ABD bile dün “Esad’ın yaptığına dair delil yok” demek zorunda kaldı. 

– Üçüncü dünya savaşı çoktan çıktı. Saflar çoktan belirdi. Türkiye en baştan AKP’nin ihaneti ile ABD ve İsrail safına sokuldu ama Kurtlar Vadisi bizi Amerika ve İsrail ile mücadele ettiğimize inandırmaya çalışıyor. 

-Filistin’in kurtarıcısı gibi ekranlara oynuyorlar ama AKP şakşakçısı Siyonist medya, Filistin’in her yerinde İran’a teşekkür bilboardları dolu olduğunu, Filistinlilerin Suriye’den yana olduğunu anlatmıyor. 

– Bu yeni bölümde bile Vadi, Esad’ı mezhepsel baskı yapıyormuş gibi gösteriyor ama Suriye’deki neredeyse bütün Sünni aşiretler, hiç bir baskı olmadan Esad’tan yana saf tuttular. Suriye’deki Sünni alimleri bile Esad değil Vehhabi canavarları katlettiler. (Bknz: Said Ramazan el Buti)

– Nüfusunun %74’ü Sünni olan Suriye’yi tamamen Alevi-Nusayri gibi gösteren Vadi senaristleri, Muhaliflerin vehhabiliğine hiç vurgu yapmıyorlar. En azından muhalif teröristlerin uyguladığı muta nikahını bu millete anlatsalar, millet muhalifleri desteklemeyi geçtik, gider kafasına sıkar. 

– Bölgedeki bütün mazlumlar şok halindeler ve Türkiye’ye sitem ediyorlar. “Nasıl olur?” Diyorlar. “Bin sene Müslümanlar ağabeylik yapmış bu Türk milletini kim bu hale getirdi?” diyorlar.

Kitap hacminde bilgi ve ispat ile cevap verilebilir ama gereği yok. Zaten siz de neyin ne olduğunu biliyorsunuz. 

Endişelerim her bölümde daha da artıyor. Kurtlar vadisi 2004 yılında tuşuna resmen basılan ama çok daha önceden alt yapısı hazırlanan “Ilımlı İslam idaresine dönüştürülerek Türkiye’nin; askeri müdahaleler ile gerçekleştirilemeyen BOP’un taktik hareketlerle gerçekleştirilmesi kapsamında kullanılması ve bölgenin yeniden düzenlenmesi, Türklerin ucuz asker yapılması, stratejik konumunun kullanılması” projesinin bir parçası mı? ABD ve İsrail ortak yapımı Yeni Osmanlı projesinin medya ayaklarından biri mi Vadi? Bu yüzden mi çıktığı ilk zamanlardan beri, ABD’den, İsrail’den, Masonlardan, Siyonsitlerden, Tapınakçılardan, Evanjelistlerden, içimizdeki İsrail’den, Sabetayistlerden gerektiği kadar tepki almadı Kurtlar Vadisi? Bu yüzden mi Necati Şaşmaz’ın zikirde çekilmiş fotosunu haber yapan Hürriyet Gazetesinin tecrübeli ve eski muhabiri iki gün sonra emekli edildi?

Bu yüzden mi Vadi’yi Şaşmaz kardeşlere devir ederken “Benim sinema projelerim var. Hollywood ile ortak altı sinema filmi çekeceğim.” dedi Osman Sınav? Ya da durun durun, Kurtlar Vadisi Irak da Hollyywood ile ortak yapım mıydı yoksa? ABD ve İsrail düşmanlığı artırılmış bir Türk milletinin “Yeniden Osmanlı” olduğunu zan ederek bölgedeki cehenneme çekilmesi ama Kore savaşında olduğu gibi ucuz hatta bedava asker olması mı sağlanmak istendi?

Siz hala anlamadınız mı başımıza niye çuval geçirildiğini? 

ABD’nin ve Gladio’nun onlarca yıldır Türkiye’de kullandığı isimlerin ve yapılanmaların bir dizi ile deşifre edilmesi, halkın gözünün açılması, ABD-İsrail ortak projesi “Yeni Osmanlı”nın önünün de açılması anlamına gelir mi? Bu yapılanmaların ayak bağı olmasını engeller mi?

Seksenlerin başından beri Armagedon’u yaşamak, Ortadoğuyu yeniden düzenlemek ve Büyük İsrail Devletini kurmak isteyen ama askeri ve stratejik gücünün yetersiz olduğunu gören dünya Yahudiliği, siyonistler, yine mi bizi dolmuşa bindirdiler?

İkinci dünya savaşı öncesi dünyanın pek çok yerinde Yahudi karşıtlığını da Yahudiler yükseltmediler mi? Ama savaşın sonunda İsrail resmen kurulmadı mı?

Erbakan’a gününü gösteren, onu Ankara’nın iki sokağında ışıkları söndürüp bir kaç mahalle kadını ile tencere tava çalıp iktidardan indiren basın ve sanayiciler, Akp ve Vadi karşısında biraz tuhaf hareket etmediler mi?

Kurtlar Vadisi ile milli ve manevi değerleri yükselttikten sonra, bunu ABD ve İsrail menfaatlerine sevk etmeye mi geldi sıra?

Ya da en iyi ihtimalle Vadi yapımcıları ve senaristleri arasında farklı yapılanmalar, guruplar ve tersten koşanlar mı var?

Senaristler ve yapımcılar cevap haklarını kullanmalı, bu milleti şüpheler içinde bırakmamalı…

Aklı başında, ilim sahibi  ve dindar insanlar olan senaristler, nasıl olur da gerçekleri bu kadar saptırabilirler.

Mehmet Fahri Sertkaya|Akademi Dergisi

Adnan Menderes ve Recep Tayyip Erdoğan dönemleri arasındaki benzerlikler

Adnan Menderes ve Recep Tayyip Erdoğan dönemleri arasındaki benzerlikler

Hala daha, Tayyip’in neden 300 koruma ile korunduğunu, TSK’daki muhalif paşaların ve medyadaki muhalif gazetecilerin neden Ergenekon bahanesi ile içeriye doldurulduklarını, Yeni Osmanlıcılık söylemlerine kartelin hiç tepki göstermeyip neden bir de destek olduklarını, Mavi Marmara’nın ve Davos’un neden sahnelendiğini anlamayanlarımız kaldı mı aramızda?

ABD ve İsrail’in Tayyip’i iyice yükselterek, Ortadoğu’nun Müslüman halklarına bile kahraman gibi tanıtarak hatta gerekirse halifelik bile kurarak ne denli büyük hesaplar içinde olduklarını anlamayan kaldıysa eğer gidip bir doktora gözüksünler…

Anlayanlar da daha da iyi anlayabilmek için;

– Adnan Menderes ile Tayyip devri arasındaki benzerlikleri,

– Menderes devrinde ABD başkanı Truman’ın Komünizm ile mücadele gereği, hızla Komünizme kayan Türkiye’de dini engellerin kaldırılmasını ve denge kurulmasını emir ettiğini, hatta menderes’den öncede bu niyetle hareket edilmeye başlandığını ve İmam hatipleri İsmet İnönü’nün açtığını,

– O zamanın Türkiye’sinde dini engellerin kaldırılmasında, eşcinsel ve Sabetayist Yahudi Adnan’ın kendi kararının olmadığını,

– Menderes’in baş danışmanı Ahmet Salih Korur’un da aynı Truman gibi üst düzey bir mason olduğunu, maşrık-ı azam olduğunu, Korur’un aslında imkansız olduğu halde yassıada duruşmalarında beraat edip vazifesine, maşrık-ı azamlığa devam ettiğini,

– İçinde bulunduğu şartlar itibari ile Adnan Menderes’in dine yönelik yasakları kaldırmak noktasında istese de başarılı olamayacağını,

– Devrin cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Siyonist bir Yahudi olduğunu, Osmanlı’yı yıkmak için dağa çıkıp teröristlik yaptığını, Bursa’da Siyon okulunda okuduğunu, kendisi gibi İslam düşmanı İsmet paşa ile husumetinin sadece iç çekişme olduğunu,

– Milletimize şehit diye tanıtılanlardan Fatin Rüştü Zorlu’nun da memleket çapında vurgun, yolsuzluk yapılanması kurmuş bir Sabetaycı olduğunu,

– Menderes devrinde gerçek sebepleri gizlenmiş bunca hareketin, sözde dindar Menderes bahanesi ile hızlandırılarak yapıldığını, bunun için İnönü’nün gücünü kaybetmesine müsaade edildiğini,

– O devirdeki her şeyin, aslında bu günkü gibi Mason ve Yahudi komploları olduğunu,

– Şimdi Tayyip’i de iktidara aynı masonik güçlerin emrindeki ABD’nin getirdiğini, partisinin yedi kollu şamdan olan logosuna kadar her şeyini masonların planlayıp detaylandırdığını,

– Aynı Menderes gibi Tayyip’inde etrafının hep kripto yahudiler, kripto ermeniler, masonlar ve sabetaycılar olduğunu, baş danışmanlarının bile CIA ajanları olduklarını

– Aynı Menderes’te olduğu gibi bir gün, işlerine gelince, bu güç odaklarının Tayyip’inde fişini çekeceklerini

ARAŞTIRMALARI GEREKİR.

Mehmet Fahri Sertkaya|AkademiDergisi