Rus bilgisayar korsanlarının şuraya buraya saldırdığına dair haberlere hemen inanmayın. Yaşanan sorunların çoğu bilgisayar korsanları ile alakalı değil.
Şurada burada grevler olduğuna dair kandırmalara da kanmayın. Bazı yerlerde bir anda grevleri kendileri örgütlüyorlar. Çünkü uçakları uçamıyor, sistemleri çalışamıyor. Sefer iptal etmeseler artık iyice dikkat çekiyor. Grev görüntüsü oluşturarak gizlemeye çabalıyorlar.
Bu arada, çok sayıda büyük havayolu şirketi de an itibariyle çöktü, iflas etti. Gizlemeye, ayakta tutmanın bir yolunu bulmaya çabalıyorlar.
Her zaman dediğim gibi, boşuna uğraşıyorlar.
Türkiye’nin yarıdan fazlasını dümdüz etseler bile artık bir çıkış yolu bulamazlar. Onlarca devlette peş peşe devasa iflaslar olacak, hükumetler de peş peşe yıkılacak. Dünya dengeleri artık açıkça, somut şekilde İstanbul merkezli olacak.
İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi, Kıbrıs’ı, Ege adalarımızı, Yunanistan denilen kadim topraklarımızı da kısa sürede alacağız. Bizi durduramayacaklar.
Türkiye’de ABD ve NATO üsleri de kalmayacak. Bir tane yabancı asker de tutamayacaklar. Sözde büyükelçiler, sözde konsoloslar da meydan yerlerde asılacaklar.
Mekke, Kudüs ve İstanbul… Bu üç nokta ve aralarında kalan bütün hat, resetlenecek.
Arap yarımadasının her yeri çok tehlikeli bir vaziyette… Umreye gitmeyin hatta bu sene hacca da gitmeyin. Arap yarımadasındaki ülkelere alış veriş için bile gitmeyin. Şu anda Mekke’de iseniz, dönüş yoluna çıkana kadar, Kabe-i muazzamanın etrafındaki o satanist ve mason binalarına hiç girmeyin. Oralarda bir günlüğüne ya da geceliğine bile ikamet etmeyin.
Araçlar suda sürüklendi, tüneller kapandı. Yıllardır sessizce buna sebep oluyordum, aylardır da açıkça ve tekrarla söylüyorum. Gezegenimizi suni iklim şartlarında tutan, pek çok bölgesini kasten az yağış alır halde ve kurak ya da yarı kurak halde tutan iklim silahlarını bozuyorum, bozduruyorum.
Bu, önümüzdeki aylarda ve yıllarda daha da gözle görülür olacaktır. Dünyanın dengesi tabii haline gelirken… Suni iklim silahları ve cihazları giderek bozuluyor ve sayıları azalıyorken… Bunları üretebilecek ve tamir edebilecek teknik kadrolar hızla çarpılıp ölüyorken… Sancılı bir süreç yaşanmaya devam edilecek.
Yaklaşık iki sene önce, Çin’de acayip tabiat hadiseleri yaşandığında “İklimi suni olarak düzenleyen uzaylı cihazlarını artık bozuyoruz” diye yazdığım hatırlanacaktır ya da aratılınca bulunacaktır.
Küresel ısınma, kıtlık, kuraklık palavraları yayan hükumetlerin ve gizli servislerin, son aylarda büyük oranda nasıl sindikleri, geri durdukları da gözler önünde. Çünkü sadece yeryüzünde değil, yeraltı şehirlerinde de çok değişmeler oluyor. Yeryüzü normale dönüyorken, bana inat suni iklim müdahaleleri yapanların, suni kıtlık ve kuraklık oyunları oynayanların, suni enerji krizi oyunu oynayanların, yeraltındaki düzenleri bozuluyor. Yerin üstünde sorunlar çıkartanlar ve sorunlar yaşatanlar, yerin altında keyiflerine bakamayacaklar. O devir çoktan bitti.
Suni enerji krizi oyunu oynuyorlarken, şimdi yeryüzünde kontrol altında tuttukları onlarca devletin enerji santrallerinde gerçekten büyük sorunlar yaşıyorlar. İstanbul sayesinde her hamleleri aleyhlerine dönüyor, ellerine ayaklarına dolanıyor.
Bu süreçte, hala satanist Ankebut Ağına bağlı kalan ülkelerin başları beladan, afetten, toplu ölümlerden, helaklardan kurtulmayacak. Bu dünya temizlenecek. Bu, Allah’ın takdiri ve kimse buna mani olamayacak.
Asıl/gerçek Deccal, uzaylı bir insan türünün bir ferdi… Elinde çok yüksek maddi/teknolojik imkanlar var. Bunları da kullanarak dünya insanlığını uzun zamandır felaketlerden felaketlere sürüklüyor. Hem dünya insanlığına hem de İslam dinine aşırı seviyede düşman. Verdiği maddi ve manevi zararlar, oynadığı oyunlar, yaptığı aldatmalar saymakla bitmez… 1453’te İstanbul’un sözde fethi de onun oynattığı bir orta oyunu…
Bunca şeye güç bulabilmiş olduğu halde Mekke ve Medine’de bulunan, dinimizce mukaddes kabul edilen yerlere ve şeylere hiç zarar veremiyor. Evet, bunca yüksek teknolojisine, uzaylılardan olan adamlarına/ordularına, dünya insanlığı arasından kendine çalıştırdığı Yahudilere, masonlara, satanistlere ve dünya devletlerinden onlarcasının başına getirttiği satanist hükumetlere rağmen bunu yapamıyor. Çünkü Mekke ve Medine’deki söz konusu mukaddes yerler korunuyorlar.
Doğru, melekler de vesile edilerek korunuyorlar ama Allah’ın adeti/sünneti öyledir ki her şeyi sebeplerle yaratır. Allah, müslümanları topluca katletmekte olan kafirlerin fiillerine de melekleri vesile ediyor. O kafirlerin bedenleri bile meleklerin vazife yapmaları sayesinde çalışabiliyor. Lakin bunca şeyler yaşanırken kimse melekleri görmüyor, bilmiyor. Herkes daha görünür olan, ön planda olan sebepleri biliyor, görüyor, değerlendiriyor.
Öyle ise, söz konusu Deccal, söz konusu mukaddes mekanlara zarar vermek istediğinde karşısında mani olarak neyi görüyor? Varlığına inanmadığı melekleri mi?
Bu ümmet en çok da Cübbeli Ahmet de denilen Ahmet Mahmud Ünlü gibi münafıkların, kara paracıların, nitelikli dolandırıcıların elinden çekti, çekiyor. Şu kısacık görüntüde bile kaşı gözü ayrı oynuyor, dikkatle bakan gözler gözlerindeki aldatıcı tavırları görebiliyor. Anlamadığı, bilmediği, kafasının basmadığı da doğru ama anlayabildiği çok şeyi de böyle olmadık şekilde anlatıyor ki müslümanlar asla uyanmasınlar.
Gerçi cübbesi çıkasıca da Akademi Dergisinden esen rüzgarlara kapılmak zorunda kalmış. Kısa süre önce, hazret-i Mehdi’ye ve zamanında yaşanacak hadiselere dair ezber bozan yorumlarımı yazılı olarak paylaştım. Çok kısa süre sonra sözde Türk medyasındaki malum insan şeytanları hemen Cübbeli’yi çıkarttılar ekrana… Saatlerce program yaptılar, başından sonuna kadar kasten zihinleri bulandırdılar. Cübbeli o programda melhame-i kübrayı anlatırken her şeyi kasten dağıtıp bozmuş, farklı taraflara yönlendirerek kafaları bulandırmış ama “O zaman bir İstanbul hükumeti olacak ve melhameye yüz binlerce asker gönderecek” demiş. Onu bari doğru söylemiş ama orada bile kim bilir nasıl bir şeytani, nefsani niyetle ve arka plandan neleri hedefleyerek öyle söylemiştir.
Mekke ve Medine’deki o mukaddes mekanlar, çok gelişmiş manyetik kalkanlarla koruma altındalar. Gözün göremediği ve küre şeklindeki koruma kalkanları onları çevreliyor. Öyle ki yerin altından bir gelişmiş uzay aracı gelmek ve zarar vermek istese bile kalkan ona da mani oluyor. O kalkanların içine, şu her yerde görülüp duran UFO’lar da uzaylıların yaptığı insan görünüşlü robotlar da giremiyorlar. Daha dünyada daha başka yerler de aynı sistemle korunuyorlar.
Deccalin, Mehdinin ve hatta Mehdinin yardımcılarının zuhur ettiğini yemin bile edebilecek kesinlikte biliyor ama doğruları anlatmak işine gelmiyor. Çünkü müslüman değil hatta insan bile değil. Çoktan çıkmış insanlıktan…
Altı yedi sene oluyor, güya benden kendisi de cemaatim de davacı olacaktı. Hatta kendi cemaati de davacı olacaktı. Elinde üçkağıtçılık ürünü bir şikayet dosyası bile sallayarak konuşuyordu. Kalbi korkudan titrerken bu hali sesine ve beden diline yansıyor, o ruh haliyle şuuru bulanıp hakkımda atıp tutuyordu. Sahi, ne oldu? Hani nerede o şikayet, o dosya? Nerede hakkımda attığı iftiraların ispatları? Hala bu seviyede sahtekar birini de yayınlara CNN Türk gibi, Haber Türk gibi adı Türk, kendisi İsrailli, ABD’li, İngiltere’li mecralar çıkartırlar.
Şu sahtekarın 2019 yılındaki şu konuşmasını dinleyen müslümanlar bir düşünürler. Mekke ve Medine’nin idaresini elinde tutan Suudi aşiretinin nasıl kara paracılar, katliamcılar, masonlar, satanistler, ayinciler olduğunu bilememişlerse bile… Cübbelinin de aynı sistemin içindeki bir kara paracı sahtekar olduğunu bilememişlerse bile… Suudi Amerika da dediğim sözde devletin bütün kurumlarındaki masonik logoları düşünürler. Suudi Amerika’daki insanların itikadına, ameline, hukuk sistemine, eğitim sistemine, rejimin tercihlerine bir bakarlar. Orada insanları nasıl şartlarda yaşattıklarına bakarlar. Kabe’nin etrafının bile nasıl satanist mahaline çevrildiğine bir bakarlar ve düşünürler. Sonra sorgularlar “Yani bu kadar dibe vurmuş, bu seviyede ayarından çıkarılmış, Türkiye’den bile beter hale getirilmiş bu şehirlere Deccal küfrünün girmediğine, giremediğine mi hükmedeceğiz. Acaba girseydi daha nasıl küfür, fücur, isyan, sapıklık, rezillik olabilirdi.” der.
Türkiye’de bulunan Suudi Arabistan, Katar, BAE, İsrail, ABD, Rusya ve Çin diplomatik temsilcilerine karşı silahlı operasyonlar yapmak yönünde irade kullanmak isteyen vatansever taraflar var. Benden yana olan bu tarafları bu güne kadar çok beklettim, her zaman sakinleştirdim ama bu defa bu kararlarına itiraz etmedim. Yerden göğe kadar haklılar.
Hep yazmıştım, söz konusu vatansa, milletin can, mal, ırz emniyeti ise ve her türlü hukuki sistem başa geçmiş hainler tarafından devre dışı bırakılmışsa, vatandaşların tamamının ya da bir kısmının silahlı hürriyet mücadelesi vermesi meşrudur. İslam hukukuna da insanlığa da vicdana uygundur. Hiç kimse aksini bile iddia edemez. Kuvayı Milliye denilen irade de mücadele de zaten tamamen budur.
Türkiye, örtülü bir istilaya tabi tutulmuyor. Türkiye çok uzun zamandır örtülü bir işgal altındaydı. Bu örtülü işgalden kurtulmak yönünde mücadele verip hürriyetine kavuşmak istedikçe, daha onur kırıcı, daha çok öfkelendirici tavırlara maruz kaldı, kalıyor. Son günlerde ise açıkça, damara basa basa, göstere göstere işgal altındaki bir onursuz milletmiş tavrı sergileniyor karşısında… Boğazımıza kadar çoktan geldi…
Bunca ikazlarıma rağmen hala her fırsatta Türkiye’nin başındaki hainleri destekleyen, kollayan ve son zamanlarda ise açıkça talimatlar vererek yönlendiren Suudi Arabistan’ın, Katar’ın, BAE’nin, Rusya’nın, Çin’in, ABD’nin “ölümcül hatalar” yaptıklarını izah etmeye zaten gerek yok.
Son ses kaydında net ifadelerle izah ettim ki Türkiye sorunlarını, sorunların merkezi neresi ise orada çözmeye dönük bir siyaset sergileyecek. Belki yarın, belki yarından yakındır ki AKPKK ve MHPKK ihanet ittifakı sert, çok sert şekilde devrilecek.
Şuraya yazıyorum ki hemen peşi sıra Suudi Arabistan’a, Katar’a ve BAE’ye Türk ordusu ve onunla müttefik olan diğer unsurlar girecekler. Evet, ordular girecekler. Evet, harp edilecek ve Türkiye’ye, Türk milletine hatta Türk dünyasına karşı göstere göstere tavırlar yapmak, müdahaleler yapmak, en adi hainleri her defasında kollamak, yükselen bunca millet tepkisine rağmen hala peşkeşler ve soygunlar yapmak ne imiş bütün dünyaya gösterilecek. Ardından o diğer ülkelere sıra gelecek.
İlk müdahale edilecek bu ülkelerin milletlerinin de diktatörlerden, terör örgütü kuran ve yöneten sözde devlet liderlerinden ve bunların resmi makam sahibi çetelerinden kurtulmaları sağlanacak. Evet, sadece Türkiye değil, bölge ve hatta bütün dünya insanlığı büyük ferahlayacak.
Devletten bile sayılamaz, Ankebut Ağının her türlü kara para işlerinin kasası ve son zamanlarda ise siyasi manevralarda şimşekleri üzerlerine çekecek piyonları haline gelmiş bu topraklar, zaten bizden ihanetlerle, İngilizlere çalışan casuslarla koparılmış topraklardır. Buraları, yani kadim topraklarımızı tekrar sınırlarımıza dahil edeceğiz. Söz konusu diktatörlerin, onlara yardım ve yataklık etmiş aile/akraba kişilerin ve bunların kanunsuz, insalık dışı emirlerini uygulamış devlet görevlilerin meydan yerlerde asılmasını sağlayacağız.
Katar’da zaten Türk askerleri dolu ve Türkiye’de ordu benim yanımda. İdareyi resmen aldığımız gibi zaten Katar’ı da almış oluyoruz. Bizden çaldıkları trilyonlarca dolar var, onları da nakit, altın ya da şirket hisseleri olarak el koymuş ve almış oluyoruz. BAE’nin bizim için bir günlük mevzu bile olmayacağını kesinlik seviyesinde biliyoruz. Suudi Arabistan zaten gerçek bir devlet olsa, gerçek bir ordusu olsa, savaşma kabiliyeti olsa şu yemeye ekmek bulmakta zorlanan Yemenli Husilerin karşısında her seferinde bu kadar acınası ve gülünesi hallere düşmezdi. O mukaddes topraklardaki Vehhabi fitnesini, oradan bütün bölgeye yayılan Selefi/Vehhabi sözde İslami terör fitnesini de son dönemde diktatörleri üzerinden estirilen modernizm baskını da kırmış, kaldırmış olacağız bu vesileyle… Mekke ve Medine gibi kutsal toprakları da kara paracı, satanist, ayinci, cinsi sapık, sübyancı, İngiliz piyonu, Müslüman ve Türk düşmanı Suudi kraliyet ailesinin elinden alacağız.
Suudi Arabistan kraliyet ailesine de onların hukuksuzluklarına, Türk ve İslam düşmanlıklarına, terör suçlarına, insanlık suçlarına, sömürme suçlarına alet olan devlet yetkililerini de meydan yerlerde asacağız.
Öfkeyle yazmıyorum, gayet sakinim. Çoktan yapmak istediğimiz şeylerdi bunlar. Her seferinde içimiz kanaya kanaya sabır ediyorduk. Gölgesinden korkan ve müslüman rolü oynayan üç beş tane satanistin her seferinde Türkiye’nin her türlü iç işlerine karışmasına, Türkiye’yi ve bölgeyi dertten derde sürüklemesine içimiz yana yana tahammül ediyorduk. Gününü bekliyorduk.
Artık bardak taştı… O Tayyip’i milletimle beraber indirip asacağım, leşini alıp Suudi Kraliyet ailesinin önüne atacağım. “Bu sizin piyonunuzdu, işte akıbeti. Siz de İngiliz piyonusunuz, şimdi sıra sizde” diyeceğim, onları da meydanlarda asacağım.
Zafer gününde uçaklarını uçurmasına izin vermediğimiz Rusya mı… Bütün siyasetini darmadağın ettiğimiz, dev gibi bir mali kriz içine düşürdüğümüz ve çaresizlikten sahte pandemi oyunlarıyla yüz binlerce vatandaşını parçalayıp organlarını satarak ayakta durmaya çalışan Çin mi… Her şeyiyle çoktan çökmüş halde olan ama dünyanın süper gücü denilen zamanlarda bile bir tek gerçek harbi kazanamamış olan ABD mi… Çoktan darmadağın olmuş NATO mu karşılık verecek bize? Hiçbir şey yapamazlar. Verebilecek olsalar, yıllardır elimizden neler çekiyorken bin kere karşılık verirlerdi. Ayrıca, o ana kadar meydana çıkartacağım delillerden sonra, onların bütün yetkili ve etkili isimlerinin sığınacak sıçan delikleri bile arayacağını göreceğiz.
Dahası var, birkaç kere kısaca yazmıştım. Onlarca milyon askeri bile birkaç günde kırıp geçebiliriz. Kazakistan’da, Ukrayna’da, Afganistan’da, Suriye’de uzaktan uzağa bile nasıl kırım yaptığımızı en iyi Çin, ABD, Rusya ve söz konusu Arap terör devletçikleri bilir.
Türk ordusu, dünyanın geri kalanıyla bile harbe girebilir, biz yanında durdukça… Ne havada uçak uçmasına, ne denizde gemi ya da denizaltı yüzmesine, ne bilgisayar sistemlerinin çalışır halde kalmasına, ne uyduların kullanılabilir halde kalmasına izin veririz. Açıkça UFO’lar yardımlarına gelse, onları bile indiririz.
Kaldı ki genel bir seferbelik ilan ederek de bu ülkelerin, bu diktatörlerin, resmi makamlara/yetkilere sahip baş teröristlerin, Türkiye’yi organize olarak ve kasıtlı şekilde dertten derde sürükleyen o sözde ülkelerin üzerine yürüyeceğim.
Milletime ve bütün insanlığa, her şeyi, en somut delillerini göstere göstere, izlete izlete anlatacağım. Sonra da “Kalkın, on milyonlarca bebeğin, çocuğun, genç kızın, genç kadının intikamını almaya… İnsan kaçakçılarını, organ kaçakçılarını, namus ve insanlık düşmanlarını gömmeye gidiyoruz. Dünyadaki fitnenin, sadistliğin, terörün, sömürü sisteminin merkez üslerini bitirmeye gidiyoruz. Bunu yapmak vazife olduğu gibi, böyle yaptığımızdan hemen sonra maddi ve manevi bütün sorunlarımız hemen çözülmüş oluyor.” diyeceğim.
Suriye’den kaçmamış, vatanını terk etmemiş… Suudi, Katar, BAE, İngiliz, ABD başta olmak üzere malum terör koalisyonu olan ülkelerin tesis ettiği sözde İslami terör örgütlerince evlatları öldürülmüş, anneleri babaları öldürülmüş ve kısas hakkı olan gerçek Suriyelileri, o onurlu insanları da bu mücadeleye davet edeceğim. “Haydi, mazlumun, zalimden hesap sorma günü bu gündür. Sizler de sömürüye baş kaldırın. İntikamızını alın ve maddi manevi bütün sorunlarınızı bir anda çözün. Bu devlet ya da devletçik görünümündeki terör ve ihanet merkezleri imha edilmeden ne ülkelerimizin, ne bölgemizin ne de dünyanın sorunları biter. Gün, bu gündür” diyeceğim.
Bu savaştan ganimet almak isteyen Iraklılar, Suriyeliler, Ürdünlüler, Mısırlılar, güney Azerbaycanlılar ve Türk dünyası ülkelerinden her kim varsa onları da asker yapacağım. 50 yaşına kadar olan erkeklerin asker olmalarını kabul edeceğim. Herhangi bir eğitim şartı koşmayacağım.
Bu kadarını anlattım, anlatmadığım kısımları da tahmin edilebilir. Sözü uzatmıyorum. İşte böyle başımızdaki hainlere, milletimizin arasındaki o masonlara ve satanistlere, o kara paracı sadistlere böyle toptan restimi çekiyorum. Ben bu ülkede devrim yapmaya kalkıyorum. Şu anda adresimdeyim, yurt içinden ya da dışından, tek ya da ittifak halinde gücü yeten, benim karşıma dikilebileceğini düşünen her kim ya da kimler/gruplar hatta ordular varsa, kalkabiliyorlarsa şimdi, şimdi, benden önce ayağa kalksınlar. Kalkabilseler de kalkamasalar da zaten çatışmamız başlıyor.
Benim gücümün yettiği yere, onların hayalleri hatta kullandıkları yapay zekaları bile yetmez.