Etiket arşivi: İhsan Şenocak

Türkiye’deki gizli Ermeni paralel devlet çöküyor – 1

Ak-deniz Er-baş

Tipik bir gizli Ermeni şifrelemesi… Türkiye’deki gizli Ermeni ve omurgasız hainlerin… Her türlü pisliğin, ihanetin ve terörün başını çeken pisliklerin, en çok kullandığı şifrelerden birkaçı bunlar…

-er
-han
-tan
-kan
-baş
-ak
-kara
-sarı
-deniz
-taş
-kaya
-oğlu
-gil
-soy
-ay
-öz
-can
-ön
-şen
-ışık
-top
-gün
-al
-tekin
-fidan
-gül
-demir

diye uzayıp gidiyor liste…
Erol Taş Ermeni…
Ahmet Kaya Ermeni…
Abdullah Gül Ermeni…
Hakan Fidan Ermeni…
Metin Akpınar Ermeni…
Halit Akçatepe Ermeni…
Meral Okay Ermeni…
Öztürk Serengil Ermeni…
Sadri Alışık Ermeni…
Seyfettin Alkan Ermeni…
Kalaycı hocaefendi, şucu bucu hoca efendi diye bilinenler hep Ermeni…
Mahmut Ustaosmanoğlu dahi Ermeniydi.

Meral Akşener, Aytun Çıray ve çevrelerindeki yüzlerce kişi Ermeni… Sözde Türkçü/milliyetçi olan sözde İyi parti, tıka basa gizli Ermeni, terörist, kara paracı, hain tiplerle dolu… MHPKK, CHPKK, HDPKK, AKPKK de hep bunlarla dolu… Bu ülkede hiçbir zaman demokrasi de cumhuriyet de olmadı. Hala da yok.

Abdullah Gül, Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal ve altılı çetedeki üst isimlerin tamamına yakını Ermeni… Bu çeteye açıkça dahil olmaya çalışan Haydar Baş’ın oğlu Hüseyin Baş da Ermeni… Tek o Haydar Baş’ın gerçekte kim olduğu, neler yaptığına bakılsa bile çoğu insanın psikolojisi zorlanır. Sıkıntılar yaşar.

Ermeni olsalar da soylarının bir yanı Rum, Yahudi ya da başka bir şey olanlar da var. Bu nedenle isim ve soy isimlerinde gizli Ermeni şifrelerinin yanında aynı anda gizli Yahudi şifreleri kullananlar da var.

Zamanım da yok, çok da yer alıyor. Siyasetten, iş dünyasından, eğitim camiasından, tıp dünyasından, adalet sisteminden, barolardan, terör örgütlerinden, cemaatlerden, mafyalardan, spor camiasından ve her bir yerden saymaya devam etsem, on binle kişinin şuraya listelenmesi lazım. Her yer gizli Ermeni dolu ve bu nedenle bu ülke bu halde… Bu nedenle bu ülke ilan edilmemiş bir İngiltere sömürgesi vaziyetinde… Bu nedenle bu ülkede ahlak ve namus tamamen yok edilmek üzere… Şu Ay-demir Ak-baş bile bir Ermeni…

Bu ülkede bunlar ahlakı ve namusu kasten yok etmeye oynarken, bir yandan da müslümanları gerici, kendilerini medeni göstere göstere yol aldılar. Bir de kendilerini sanatçı, bilim adamı, yardım sever iş adamı, sivil toplum gönüllüsü, değerli siyaset ve hizmet adamı v.s. olarak kabullendirdiler. Basın ve medya bunlarla ve gizli Yahudilerle dolu. Şu anda Youtube da sözde soysal ağlar da bunlarla dolu. Memleketteki Türk/Müslüman unsurların oralarda varlık göstermesine bile izin verilmiyor. Çok yüksek sayıda temiz niyetli insan buralarda güzel işler yapmak istiyor, başlayan kısa süre sonra pes ediyor. Çünkü ne takipçisi artıyor, ne paylaşımları yayılıyor.

Türkiye’deki gizli Ermenilerin bir kısmı ülkücü/Türkçü rolüne bürünüyorlar, bir kısmı da Kürtçü/bölücü/terörist rolüne bürünüyorlar. Bir kısmı müslüman din adamı hatta tarikat şeyhi rolüne bürünüyorlar. Menzil şeyhi denen cinsi sapık ve büyücü kişi de Ermeni ve Ermeni Hakan Fidan’la da akraba…

Gizli Ermeniler Türkiye sahasında büyük oranda birbirleriyle danışıklı dövüşürlerken (çok az sayıda gerçekten dövüşenleri var ve o da menfaat çatışması) Türkü Kürde, Kürdü Türke kırdırıyorlar. Kardeşi kardeşe kırdırıyorlar. TSK’nin üst kademeleri de gizli Ermeni ve gizli Yahudi dolu. Hayatım boyunca askerlerimizin teröristlere nasıl yem edildiğini dinleyerek büyüdüm ben. Bunlara sebep olanlar, işte bu hainler…

Türkiye’deki gizli Ermeniler, bütün bunları hep Londra’nın emir komutasında yapıyorlar. Bu sırada da insan, organ, uyuşturucu, silah kaçakçılığından tutun da akla gelen her türlü kara ve kanlı para işlerini yapıyorlar.

İsmailağa cemaatinin idari kadrosu da bunlarla dolu… Şu anda Süleymanlılar cemaatinin idari kadrosu da bunlarla dolu… Açıkça hukuk ayaklar altına alınarak ve koca toplumun tepkisi görmezden gelinerek o cinsi sapıklar kollanıyor. O pis işleri yapanlar, o sapıklar gerçek Türk ve Müslüman kişiler olsalar, dakika durulmaz, ayaklar altına alınırlar.

Hep kendi sistemlerinin adamları oldukları için, devletin, adalet sisteminin vazifesini yapmasına mani olunuyor. Çünkü iktidardakiler ve sahadaki pek çok sözde İslami cemaat, pek çok sözde İslami terör örgütü ve solcu/Kürtçü görünen terör örgütleri hep beraberler. Arka plandan zaten hepsi birden cinsi sapıklık, tecavüz, cinayet, insan ve organ kaçakçılığı, sübyancılık işleri yapıyorlar, yaptırıyorlar da bunlardan para kazanıyorlar. Gerçekten hukuk işletilse, sistemlerinin mensubu olan kişileri korku saracak, kara para gelirleri azalacak. Aralarında husumetler oluşacak, bir dünya sıkıntı…

Süleymanlılar cemaatindeki “deniz-ol-gun” da “Ak-deniz Toros” da hep bu şekilde şifrelemeler. Hatta Ali Erhan ya da Alihan bile bu bakış açıları ve bu temelde seçilmiş isimler… Gülderen de öyle…

Şuradan konuyu sesli anlatmaya başlasam, hiç abartısız, onlarca saatte anca anlatabilirim. İsmini geçirdiğim binlerce etkili, yetkili, ünlü kişi ise gık diyemez. Her zaman olduğu gibi derin sessizliğe gömülürler. Çünkü yapabilecekleri hiçbir şey yok.

Bu oyun bitti ve kapana kısılmış av misali toplanıp alınmayı bekliyorlar. Hatta bazıları beklemek isterken aniden, anlaşılmaz şekilde ölüyorlar.

Kimse Türk ya da Müslüman olmak zorunda değil ama böyle millet de olunmaz, böyle din mensubu da olunmaz, böyle dava mensubu da olunmaz, böyle insan da olunmaz. Böyle bir harp hukuku da olamaz. Tartışılacak bir yanı yok ve bu, toplu bir şekilde şeytanlaşmak ve dünyayı İblis’in ve Deccal’ın istediği kadar cehenneme çevirmek. Başka bir şey değil

Lanetullahi teala aleyim ecmain

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Yetti artık

İhsan Şenocak isimli bu münafık, bu dolandırıcı, bu hain, bu AKPKK militanı herif artık haddi çok aştı. Tahammül sınırlarını zorluyor. Vatanın hürriyeti, sömürünün engellenmesi, canların, malların, ırzların muhafazası için yapabileceği son şeyi yapan Kazak halkına “fitneci” demek, onların felaketini istemek ve bu mücadeleden döndürmek için dinimizin esaslarını çarpıtarak buna alet etmek… Değil, tahammül edilesi şey değil…

Kaç sene oldu bu dolandırıcı pisliğin AKPKK ile el ele, kol kola şekilde müslümanların yardımlarını/paralarını büyük büyük iç ettiğini gözler önüne sereli? Adamına göre mi hukuk var bu ülkede? Müslüman görünerek müslümandan çalanlara, müslüman görünerek müslümanları felaketlere sürükleyenlere dokunulamayacağına, yargılanmayacaklarına dair bir kanun mu var?

Yetti artık, boğazımıza kadar geldi. Bu itin tasmasını elinde tutanlar ya alıp kendileri itlaf etsinler ya da endişe ediyorum ki nerede nasıl hırlayacağını bilmeyen bu it sebebiyle meydan karışır.

Mehmet Fahri Sertkaya

Yeni şoklara hazırsanız, devam edelim…

Yıllardır takipçim olanlar İhsan Şenocak’a nasıl set çektiğimi ve işlerini bozduğumu bilirler. Bir ara dernek/yardım işlerindeki sahtekarlıklarını somut delillerle meydana çıkartmaya başaldığımda karşımda devlet gücünün su-i istimal edildiğini ve alarm haline geçtiklerini de bilirler.

İhsan’ın birbirine tezat çok sayıda konuşması, açıklaması, yazısı olduğunu, tipik bir münafık karakteri sergilediğini, defalarca mindere çektiğim halde gelemediğini de bilirler.

Yine eskiden beri takipçim olanlar, Nurettin Yıldız, İhsan Şenocak, Cübbeli Ahmet, Kadir Mısıroğlu, İHH, İFAM ve benzeri şahıs ve kurumların birlikte ne haltlar çevirmek istediklerini gözler önüne serdiğim onlarca yazımı, yayınımı da bilirler.

Şimdi vakti geldi ve benden duyun. İşte bu dengeler/bağlantılar/suçlar arasındaki İhsan Şenocak da bir gizli Ermeni ve gizli Hıristiyan…

Uzun süreci yeniden anlatmam mümkün değil. Özet geçmek bile saatler alır. Geçmiş yayınlar aratılıp bulunabilir. Ben size bu güne kadar yazmadığım kısmından birkaç husus daha yazayım.

İhsan’ın “Şam Alimler Birliği” ismi ile bir derneği hiç olmadı. Yaklaşık beş sene bütün Türkiye hatta dünya çapında para topladılar ama hiçbir zaman bir yardım derneği ve işin resmiyeti olmadı. Bunları gün yüzüne çıkartmaya başladığımda ve somut delilleri yayınlamaya başladığımda Tayyip de krize girdi. Talimatlar hep Tayyip’ten geldi. Beni ve çevremdeki insanları teknik takibe aldırdı. İhsan’ın sözde dernek işlerini iyice sıkıştıracağımı öğrenince binbir türlü takla attılar.

Ben sık sık konuyu gündeme yeniden taşıdıkça fazla da dayanamadılar ve bir gün geldi, İhsan’ı bitirdiğimi kabullendiler ve geri çekmeye karar verdiler. Bunu da bir danışıklı dövüşle yaptılar.

Sözde derneğinin bir sabit numarası bile yoktu. Cep numarası vardı ve telefona bakan Suriyeli kişi Türkçe bile bilmiyordu. Ortada derneğin bir adresi, yalandan da olsa göstermelik de olsa bir mekanı bile yoktu. Ekibi de yoktu… Cep telefonuna bakan kişi sıkıştı, akşama derneğin resmen var olduğuna dair resmi evrakları göndereceğini söyledi, gönderemedi. Adres yoktu, izahat yapamadı. Görüşmelerin kayıtlarını paylaştım, her yerden kaldırtıldı. Üstüne dernekler masasına suç duyurusu yaptık ve bu kısma dair ses kaydı paylaştık. Çok ses getiren yazılı ve videolu yayınlar yaptık ve bunlar panik hali ile yine CIA’dan bu yayınların olağan üstü şekilde sansürlenmesini talep ettiler. İlk birkaç günde bile çok ses getiren, duyanları şoka sokan bu yayınlar, yıllardır hiçbir yerde hiç kimsenin karşısına çıkmıyor.

Bu kadar zor duruma düştükleri halde bile İhsan Şenocak projesini sonlandırmak istemediler ama ben bunlara vurup durdukça da perişan oldular ve istemeye istemeye İhsan’ı da geri çekmeye mecbur kaldılar. Bunu da baştan sona kadar planladıkları danışıklı dövüşle yaptılar.

İhsan çıktı, planları gereği, kadınların pantolon giymesine dair tartışma çıkartacak açıklamalar yaptı. Sonra bunların kontrolündeki gazeteciler hücum etti. Plan gereği zamanın Aile Bakanı Fatma Betül de bir darbe vurdu ve İhsan Şenocak hakkında Hıyanet işleri de işlem yaptı, derken çok zor hale düşmüş gibi görünüp yavaş yavaş geri çekildi.

Ben ise son çare olarak videoları ok.ru hesabına yüklemiştim, oradan bile kaldırtılmıştı. Anında bu kirli çete tam kadro olarak tutuklanmalı ve temiz eller operasyonu yapılmalı iken ben yayınları paylaşacağım ortam bulamaz olmuştum. Dernekler masası da hiçbri işlem yapmadı ve durdurdular. Google, Youtube, Facebook, Twitter gibi CIA sistemleri ise yayınları nasıl sansürleyeceğini şaşırmıştı. Belki de vurdukları para milyar dolarla olduğu için bu kadar büyük panik yaptılar ama ben bu gün fark ettim de “ÇYDD, Türkan Saylan, Misyonerlik… Google neden Türkan Saylan’a doodle yaptı” isimli videom hiç fark ettirilmeden Youtube kanalımdan sessizce silinmiş. Kanal açık, kapatılmadı ki o video silinsin. Her yerde aratıp bulamayınca ben bile anca uyandım ki hiçbir gerekçe gösterilmeden ve bildirim gönderilmeden sessizce kanaldan uçurmuşlar. Oysa bütün sansüre rağmen Youtube’da binlerce izlenmişti.

Hoca görünüp BOP’çuların peşinde koşanlar hep münafıklar…

“Uluslar arası sosyal insani yardımlaşma ve dayanışma derneği” hiç var olmadı. SDI diye ya da Şam Alimler Birliği derneği diye bir dernek de var olmadı. Bunlar senelerce belki milyar dolarla para vurdular ama bu isimlerle ya da başka bir isimle hiç dernekleri olmadı. Ben ifşa etmeye başlayınca panik hali ile bir dernek kurdular ama o derneğin kurulmasından dört sene önce bile büyük paralar toplamaya başlamışlardı.

Bu paralar da Ankebut Ağı’na gitti. Her yerde “Suriye’de zulüm var. Nusayri Esed katliam yapıyor. Müslümanlar çok zorda, kadınlar kirletiliyor” v.s diye diye timsah göz yaşları döktüler ve insan kalmış hiçkimsenin yapamayacağı şekilde bir su-i istimalle dini duygularını sömürerek Müslümanlardan topladıkları paraları gerçek katillere, katliamcılara, İslam düşmanlarına yani CIA’ya, MOSSAD’a, Ankebut Ağı’na aktardılar.

Cübbeli Ahmet denilen sahtekar münafık da bu paraların kokusunu almıştı da Nurettin Yıldız’a ve İhsan Şenocak’a yakınlaşmıştı. “Ehl-i sünnet üst kimliğinde buluşacağız” demenin manası “Burada para çok, Müslümanlara ihanet çok, ben de varım, sen de gel” demekti. Cübbeli, hepsinin gerçek yüzünü ve kendisi gibi dolandırıcılar, münafıklar olduğunu biliyordu. Bin türlü ikaza rağmen Nurettin’in peşinden ayrılmadı. “Yahu sen ehl-i sünnet vurgusu yapıp duruyorsun ama Nurettin Yıldız Vehhabi işte, görmüyor musun?” dense bile görmüyordu. Ta ki Rus elçi Karlov vurulup da Nurettin bir süre topun ağzına gelene kadar. Nurettin, elçi cinayetinden dolayı zora düşünce, Nurettin’i ilk satan da Cübbeli oldu. Ondan hemen uzaklaştı ve çıktı “Yahu bu Nurettin Yıldız’ın itikadı bozuk. Allah gökte deyip duruyor” demeye başladı. Ben ise “Bakmayın Cübbeliye, Nurettin’e bir şey olmadığını, yargılanmadığını görünce geri yanaşacak” dedim ve öyle de oldu. Bunların Hıristiyanlığı, Yahudiliği, misyonerliği, Süryanliği, Katolikliği, Protestanlığı, Satanistliği falan da hep yalan. Bunların taptığı para, kıbleleri kadın…

Gizli Ermeni, gizli Hıristiyan, vatan haini, dolandırıcı İhsan Şenocak’ın İFAM isimli derneğinin başkanı Selim SEYHAN da bir gizli Ermeni ve gizli Hıristiyan…

Uyuşturucu müptelası Selim Seyhan da Müslümanların bağışlarını zimmete geçirip zevk-ü sefa yolunda harcayan bir münafık hain. Paraların bir kısmını düşük kadınlarla gayr-i meşru münasebet yaşayarak harcıyor. Son derece yalancı, ahlaksız, karaktersiz birisi. Organ, dolandırıcılık, uyuşturucu işlerinde faaliyet gösteriyor.

İFAM Başkan yardımcısı Mehmet BÜYÜKMUTU bir Pakraduni gizli Yahudi. Hem gizli Ermenilik hem gizli Yahudilik var.

Mehmet Büyükmutu da bağışları zimmetine geçirenlerden. Ayrıca organ işinde çok aktif. Yardım kampanyalarının içinde bir yardım gönüllüsü gibi görünüyor ve çocukları organ mafyasına kaçırıyor.

Mehmet Fahri Sertkaya

Cübbeli Ahmet Hoca da, İsmailağa camiası da çok zor duruma düştüler | Onlarca senedir dar’ül harp fıkhına dair itirazları dikkate almıyorlardı

ihsan şenocak, Cübbeli Ahmed Hoca, ismailağa cemaati, süleymancılar, Mehmet Fahri Sertkaya, dar'ül harp, dar'ül islam, türkiye dar'ül harp mi, akademi dergisi,

Cübbeli Ahmet Hoca da, İsmailağa camiası da çok zor duruma düştüler. 

Onlarca senedir dar’ül harp fıkhına dair itirazlarımızı dikkate almıyorlardı, kendilerine itibar eden sayısız Müslümanı, türlü sıkıntılara hatta maddi ve manevi felaketlere sürüklüyorlardı. Akademi Dergisi olarak son birkaç sene içinde, bunca Müslümanın dünya ve ahiret saadetini dert edinerek, İsmailağa denilen nursuz, feyizsiz, icazetsiz ve bozuk tarikata ve hususiyetle de hoca demekten imtina ettiğimiz Cübbeli Ahmet denilen Ahmet Mahmut Ünlü‘ye karşı, bu zararlarına mani olmak adına ilmi izahlar ve ispatlarla dolu yayınlar yapmıştık. Camia, hakkı olmadığı halde sessiz kalırken, sessizliği tercih ederken, Cübbeli Ahmet ise daha çirkin bir davranış sergilemişti. Hakikati kabul etmek, Müslümanları böyle zor bir halden bir an evvel kurtarmak ya da bizim ilmi yayınlarımıza yine ilmi itirazlarla karşılıklar vermek yerine, bir programda, bir izleyici sorusuna “Türkiye İslam devleti değil ki, biz o söyleneni yapabilelim” tarzında, diğer programda ya da köşe yazısında “Türkiye kesinlikle dar’ül harb değildir” tarzında kendini yalanlayıp duran açıklamalar yapıyor, yetmiyor, iyice köşeye sıkıştığında ise, cemaatleri birbirine düşürmeyi bile göze alarak, herkesi birbirine katıp kendini oldu bitti ile haklı çıkaracak çirkinliklere tevessül edebiliyordu. Bu kadar aciz kalışın üzerine, şahsımı bütün bir millete, hususiyetle de çeşitli Müslüman kesimlere “iç ve dış güçlerin adamı”“ajan”“namussuz”“şuna buna da dilini uzatmış” şeklinde iftiralarla hedef gösterebiliyordu.

Biz bu mücadeleler sırasında, Türkiye’nin yönetim şekliyle de, halkının durumu göz önüne alındığında da, İslam devleti kabul edilemeyeceğini türlü türlü izah ve ispat ediyorduk. Şimdilerde ise yeni bir gelişme oldu. Kapsamlı bir araştırma yapıldı ve ülkelerin İslamilik endeksi yani İslami kriterlere ne kadar uydukları, ciddiyetle araştırıldı. Bu ciddi araştırma da bizim, sözde İslam ülkesi denilen ülkeler hakkındaki kanatlerimizi doğruladı.

George Washington Üniversitesi’nden Şehrazat S. Rahman ve Hüseyin Askeri, uluslararası akademik bir dergide (Global Economy Journal) “İslam Ülkeleri Ne Kadar İslami?” adlı bir makale yayınladı. Bu makalede “İslamilik Endeksi” diye bir başlık altında İslam ülkelerinin ve İslam ülkesi olmayan ülkelerin “İslamiliğini” gösteren bir endekse yer verildi.

Kendilerini “İslam ülkesi” olarak resmen açıklayan 7 ülke var: Afganistan, Bahreyn, İran, Moritanya, Umman, Pakistan ve Yemen. 

12 ülke ise İslam’ı devletin “resmi dini” olarak kabul ediyor: Cezayir, Bangladeş, Mısır, Irak, Kuveyt, Libya, Malezya, Maldivler, Fas, Tunus, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri…

Milletçe İslami uygulamaları “benimseyen” ülkeler de dahil edilince, İslam İşbirliği Teşkilatı‘na üye 57 ülke kategorilendirilmiş:

a) İslam’ı devletin resmi dini olarak kabul eden ülkeler

b) İslam’ı devletin ana dini olarak kabul eden ülkeler

c) Dikkate değer bir Müslüman nüfusa sahip olan ülkeler

d) Kendilerini İslam cumhuriyeti olarak ilan eden ülkeler

Ve bunlarla birlikte İslam ülkesi olmayanları da katılıp, “İslamilik Endeksi” araştırmasına toplam 208 ülkeyi dahil edildi.

İLK 10’DA İSLAM ÜLKESİ YOK

İslamilik Endeksi sonuçlarında İlk 10 içerisinde ne bir İslam Ülkesi ne de bir İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülke yok.

1. YENİ ZELANDA

2. LÜKSEMBURG

3. İRLANDA

4. İZLANDA

5. FİNLANDİYA

6. DANİMARKA

7. KANADA

8. İNGİLTERE

9. AVUSTRALYA

10. HOLLANDA

Araştırmada İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olan ve listeye 38. sıradan girmeyi başaran Malezya, nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkeler içinde şu anda en İslami ülke diyebiliriz.

Malezya’yı 48. sırada Kuveyt, 64’te Bahreyn (kendisi 7 İslam ülkesinden biri), 65’te Brunei, 73’te Uganda takip ediyor.

TÜRKİYE NEREDE?

Türkiye, 103. sırada.

208 ülkeden 206. sırada son İslam ülkesi ise Somali

Özetlersek: Yeni Zelanda, Lüksemburg, İrlanda ile başlayan listedeki ülkeler “İslamilik” endeksinde nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkelerin tamamını hallaç pamuğu gibi atmış gözüküyor. Takipçilerim hatırlayacaklar ki, en az Cübbeli Ahmet kadar samimiyetsiz biri olan, ehli sünnet olduğunu iddia etse de olmayan, dini dünya siyasetine alet eden İhsan Şenocak‘a da bu hususta bir karşılık vermiş, gerçekleri tokat gibi yüzüne çarpmıştım da üzerine geçen yıllar boyunca gık bile edememişti. Milletimizin kurtuluşu gayesi ile mücadele ettiklerini iddia edip duran bu şahısların, alim olduklarını iddia edip duran bu şahısların, bu derece samimiyetsizliklerine, umursamazlıklarına ve en temel İslami hususları bilmemelerine, bilmedikleri izah edilince hatalarından dönmemelerine ne denir, nifak denir mi, ona da siz kendiniz karar verin.

ŞİMDİ NE OLACAK?

O halde; Böyle bir ülkede Müslümanlardan bir imkansızı başarmalarını isteyip, dar’ül harp fıkhı değil de dar’ül İslam fıkhı yaşatmaya çalışanlar, hatta yetmeyip takva üzere yaşatmaya çalışanlar; bunu başaramayıp perişan olan, küfrün karşısında aciz kalan, hatta bazıları savrulup giden, İslami kaidelere göre yaşamayı bile tamamen terk eden hangi bir Müslümanın ve neslinin hesabını verebilecekler? 

Ve nasıl olur da  hala bunca izaha ve ispata rağmen “Bu ülke İslam ülkesi”, “Olur mu bu ülkede Müslümanlığın alametleri var. Camiler var, mescitler var.”, “Refah partisi (ya da AK parti) İslami parti. Erbakan emir’ül mü’minimizdir. Tayyip bey başkomutanımızdır” demekte ısrar edip Müslümanları çıkmazlara sokarlar, ehli küfrü güçlendirirler? 

Peybamberimiz (s.a.v.) Mekke hayatı boyunca, Medine’de yaşadığı gibi mi yaşadı? Aynı fıkhı mı tatbik etti? Sanki dar’ül harp fıkhını bir cemaat mi uydurdu? Bu samimiyetsizler, bu kutta-i tarikler, ehli sünnetin bunca muteber eserini nasıl okudular?

Mehmet Fahri Sertkaya|Akademi Dergisi

Bir okumuş cahil daha: İhsan Şenocak (Türkiye İslam devleti mi? Dar’ül harp mi?)

Bir okumuş cahil daha: İhsan Şenocak (Türkiye İslam devleti mi? Dar’ül harp mi?)

Edebiyatçının tekinden, allame bir hoca efendiye acayip bir cevap…

Ben ne alimler gördüm, cahilin önde gideni idiler.

Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkün olur.

“Cehaleti ilmine galip gelen cahil alimlerden olmayınız.” diye buyurmuş ya Hz. Peygamberimiz (s.a.v.), bu hadisi ilk duyduğunda şaşıran ve manasını idrak edemeyen müslümanlar, hoca geçinen bu arkadaşımızın içinde bulunduğu hale bakarak manayı çok daha kolay kavrayabilirler diye düşünüyorum.

Şu satırdan sonrasını kendisine hitaben yazıyorum. (Mevzuyu doğru anlamak için önce videoyu izleyin)





Sevgili hocam!

Öncelikli olarak ifade etmeye kendimi mecbur görüyorum ki yaklaşık sekiz ay kadar önce, bir arkadaşımın gönderdiği bir mesaj ile senin varlığından haberdar oldum.

“Ağabey bir bakar mısın, hem ehli sünneti savunuyor hem de Seyyid Kutub’u? Bu nasıl tezattır? Ben işin içinden çıkamadım. Hem ehli sünnet olduğunu iddia edecek, hem de Hz. Osman’a hırsız diyen, hiç yetkisi olmadığı halde tefsir yazmaya kalkıp küfre sebep olacak yanlış yorumlar yazan Seyyid Kutub’u savunacak? Bu nasıl bir hoca?” diye not düşmüştü mesaj içerisinde gönderdiği videonun üzerine arkadaşım. 

Seni orada ilk gördüğümde arkadaşımın izah ettiği tezatların kadar, beden dilindeki tuhaflık-sorun da dikkatimi çekmişti. İç dünyanın perişan ve hastalıklı hali, emin ol, iki bakışta kesinlik arz edebilecek kadar yüksek şiddette kendisini belli ediyor.

O gün, senin ruh dünyanın sağlıklı olamayacağına dikkat çeken yorumlar yazmıştım o mesaja cevap olarak. O gün bu gün ise senin videolarını her nerede görsem, tek bir saniyemi bile heba etmemiş, es geçmiştim.

Lakin, bu gün yine bir arkadaşımın gönderdiği bu videonu görünce, mecburen izledim. Geçenlerde ses getiren “Türkiye darül harpdir.” isimli paylaşımım sana sorulmuş ve sen de “Edebiyatçı ya da makale yazarı olan kişilerin” yorumlarına takılmayın tarzında cevaplar vermişsin. Ben senin yerinde olsaydım, muhatabımı açıkça belirten yorumlar yapmayı tercih ederdim. Şimdi emin olamıyorum kastettiğin edebiyatçı ben miyim, değil miyim.

Şayet kastettiğin, profilinde “Darül Fünun-u Şahane’de Edebiyat okudu” yazan ve dar’ül harp hususunda çok ses getirmiş ben isem, bu benim için bir cevap hakkı doğurur. Yok eğer kastettiğin ben değilsem, yine de bu aşağıda yazacaklarımı okuman belki senin için faydalı olur.

Pek şaşkın hocam!

Belki seninle yüz yüze karşılaşmak ve tanışmak nasip olmadı bu güne kadar. Ama şu genç yaşımda, senin onlarca kopyan ile, senin döndüğün çarkta döndürülmüş onlarca sözde ilim ehli ile yakinen tanışmak ve ciğerlerine kadar tanımak imkanı bulmuş birisiyim.

Öncelikle ifade etmek isterim ki ben edebiyatçı değilim. Profilimin müstear olduğunu, bu profildeki pek çok bilginin doğru olmadığını, başka müstear isimlerle de yazdığımı defalarca sayfamda ilan ettim. Gerçek ismimi ve kimliği mi de…

Şimdi, buyurmuşsun ki “Türkiye darül harp değildir. Çünkü bu kadar müslüman var. Türkiye’de islam’ın alametleri var. Ezan-ı Muhammedi de okunuyor.”

Sen de çok iyi biliyor ama bu videonda her nedense temas etmiyorsun ki, bir devletin darül harp olması hususunda, o devlette yaşayan insanların ne kadarının müslüman olduğunun, orada ezan okunup okunmadığının hiç önemi yoktur. Hanefi mezhebine mensup bir müslüman ilim adamının başvuracağı bütün muteber kaynaklar, darül harp meselesinde İmam-ı azam ile İmameyn arasında ictihad farkı olduğunu izah eder. Bu izahları verirken de senin uydurduğun gibi bilgiler sunmaz. Hatta “nüfusun ne kadarının müslüman olduğunun önemi yoktur.” der. Senin de mutlaka okuyup bildiğin ve uzunca yer ve zaman işgal edecek şeyleri burada tekrar yazacak değilim. İmam-ı Azam’a göre bir devletin darül harp olmasının şartı üçtür. İmameyne göre ise tektir. İmameyn “O devlette şeriat tatbik ediliyorsa orası darül islamdır. Edilmiyorsa darül harptir.” demiş ve başka da bir şeye bakılmayacağına hükmetmiştir. Bu güne kadar da muteber fakihlerin çoğu imameynin ictihadına göre fetva vermişlerdir. Zaten benim son paylaşımımda alıntı yaptığım Diyanet vakfı İslam ansiklopedisi de bu hususta aynı bu şekilde izahat yapmış.

Bütün bunlara rağmen, yaklaşık dört senedir onlarca kere darül harp meselesine temas eden yayınlar paylaşmış olmama ve bunların bir kısmında yukarıda özet geçtiğim hususları şer’i kaynakları ile izah etmiş olmama rağmen, “Bir edebiyatçı bozuntusunun uydurmalarına takılmayın” demeye gelen taktik sözlerinle, meseleyi şahsi algılarına ve nefsi çıkarlarına indirgeyerek ve net gerçekleri/fetvaları gizleyerek hareket etmiş olman, Seyyid Kutub meselindeki soru işaretleri kadar büyük soru işaretleri oluşturuyor, samimi bir Müslümanın kafasında…

Şimdi hocam, pek çok batı ülkesinde, Türkiye’de olduğundan çok daha serbest olarak ezan okunabiliyor, namaz kılınabiliyor, cuma günleri cemaati caddelere taşacak surette cuma namazları kılınabiliyor, Kur’an kursu talebeleri için yaş sınırı konulmuyor, hatta bilgin dahilinde mi bilmem, İngiltere’de yaşayan Müslümanlar kendi aralarındaki davalarda Şeriat hükümlerine göre yargılanabiliyorlar. İngiltere devleti bundan hiç sıkıntı duymuyor. Memureler başörtülü çalışabiliyor. Memurlar sakal bırakabiliyor. Orduları içindeki Müslümanlar, inançlarından ve ibadetlerinden yana hiçbir baskıya ve sıkıntıya maruz kalmıyorlar.

Bu Türkiye’de ise hala daha işçisi ve memuru, dini kimliğinden dolayı, namaz kılmak istediğinden dolayı, cuma’ya gitmek istediğinden dolayı sıkıntı çekiyorlar ama oralarda kimse kimsenin dinine ve ameline/ibadetine engel olamıyor.

Biliyor musun hocam, o gavur memleketlerindeki imamlar rahatça “şeriat” ya da “şer’i ahkam” gibi kelimeleri telaffuz edebiliyorlar. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ben Türkiye’deki hiçbir cami imamının ne cuma namazından önceki sohbetinde, ne cuma hutbesinde ne de cami içerisinde başka bir zamanda, ağızlarından şeriat kelimesinin çıktığına denk gelemedim. Hem yine biliyor musun hocam, o gavur memleketlerinin hiçbir devlet büyüğü, Türkiye’deki bir takım devlet büyükleri gibi “Kur’an’ın iki yüz küsur ayetinin hükümleri sonlanmıştır” gibi açıklamalar yapma cesaretini kendilerinde bulamadılar. Ya da oraların polisleri Kur’an kursu talebelerinin peşlerine takılarak sırf Kur’an okudular diye, hiçbir terör eylemine katılmadıkları halde, onları göz altına alıp sorgulamadılar. Ama benim, Türkiye’nin büyük bir şehrinde okuduğum kur’an kursunu, daha çok yakın bir tarihte kaymakam, polis ve jandarma beraber bastılar. Sakalım var diye de beni göz altına aldılar. “O sakallıyı alın, alın hemen” diye talimat da verdiler.

Şimdi bu şartlar dahilinde Türkiye darül islam ise bu gavur ülkeleri nedir?

Bir de meseleye tersinden bakalım. Sadece İslam’ın emirlerinin tatbiki noktasında meydana çıkan engellere değil, İslam’ın yasaklarının serbest oluşu hususuna bakalım. Farkında mısın bilmiyorum, Türkiye şeriat ile yönetilmiyor ve anayasasında “İslam devletidir.” yazmıyor.

Bak, senin hayal dünyanın dışında nasıl bir Türkiye gerçeği var

Okumuş cehaletin nedeni ile ve terbiye edemediğin nefsinin yüzünden bir türlü göremediğin, görmek istemediğin ya da belki de ruh dünyandaki sorunların senin görüp kabullenmene mani olduğu nasıl bir gerçek Türkiye var:

– Bir islam devletinde asla olmayacak şekilde Türkiye de gayri müslimler de vatandaş. Oysa islam devletinde gayri müslimler vatandaş değil tebadır. 

– Türkiye’de gayri müslimlerden cizye alınmaz. Oysa bir islam devleti gayri müslimlerden ya cizye alır ya da onlarla harp eder.

– Türkiye islam devleti olmadığı için ordusu da hukuken bakıldığında islam ordusu değildir ve gayri müslim vatandaşların(!) orduda askerllik yapması çok doğaldır. Halk da çoktan bunu kabullenmiştir. Hatta geçenlerde bunlardan bir asker ölünce en yetkili bakanlardan biri onun için de “şehit” demiştir. Düşünebiliyor musun hocam, İslam ordusu olduğunu iddia edeceksin ve içine gavurları da alacaksın?

– Bir İslam devletinde asla görülemeyecek şekilde, Türkiye’de hayatın her alanında kadınlar ile erkekler hem de tesettürsüz olarak birbirlerine karışabiliyorlar. İslam devleti zan ettiğin devletin, bunda yana hiçbir rahatsızlığı olmadığı gibi, bunu daha da fazla destekliyor ve kadın-erkek eşitliği iddiası ile bunun bir anda önce daha da artması için gece gündüz projeler geliştiriyor. Belki okulları, liseleri, üniversiteleri ve devlet kurumlarını hiç görmedenin. Bilmiyorum hiç minibüse de mi binmedin? Ya da en azından yanından da mı geçmedin? Sen nerede yetiştin hoca?
– Kadınlar seçip seçilebiliyorlar. 

– Erkeklerin cahilleri de idareci olabiliyorlar. 

– Düşünebiliyor musun hocam, gayri müslimler vatandaş olabildikleri gibi devlet memuru da olabiliyorlar. 

– Küfür sistemine tabi olarak kurulan partiler ve küfür üzere kanunlar çıkartan bir meclis Türkiye’yi yönetiyor.

– Küfür sisteminin insanı küfre sokan yeminini etmeyenler seçilmiş de olsalar vekil olamıyor, mazbata alamıyorlar. Sadece bu küfür yemini etmekle de kurtulamıyor vekiller, hemen her gün islam hukukuna zıt yasaları ya da kararları oylayıp onay vermek zorundalar. 


– Her türlü haram, günah ve fuhşiyat serbestçe ve yasa korumaları ile “bir tercih hakkı” ve “Özel hayat” görülerek yapılabiliyor.

– Türkiye’de domuz eti yemek, satmak, hatta kasaplarda satmak bile serbest.

– Türkiye’de içki üretmek, pazarlamak, dağıtmak, satmak ve içmek serbest.

– Türkiye’de zina serbest hocam zina serbest!!!! Ve hiçbir cezası yok.

– Türkiye’de resmi olarak kanunlar da Türkiye’yi bir İslam devleti olarak tarif etmiyorlar. Ticaret hukukundan medeni hukuka kadar, ceza yasalarına kadar hiç bir şey İslami değil. (Son şeyhülislamlardan Mustafa Sabri efendi bu hususa dikkat çekerek “Medeni kanunun kabulü ile Türkiye darül harp olmuştur” diye yazmış. Bunu da daha önce kaynağı ile yayınlamıştım.”

– Türkiye halkının yüzde doksan sekizinin müslüman olduğu da bir masalsı söylem. Yüzde doksan sekizinin Müslüman olduğu ve İslam’ı bildiği bir ülkede küfür üzere ve felaketlere götürücü isyanlar üzerine bir yaşam ve rejim iki gün ayakta duramaz. 

– O hastalıklı ruh halinden sıyrıl, nefsinin elinden kurtul ve sokakları, esnafı dolaş biraz. Sokaktaki insan amentüyü, islamın şartlarını, imanın şartlarını, dört büyük meleği sayamıyor. Geçelim bunları koca koca anneler, babalar doğru düzgün gusül abdesti almayı bilmiyor. Bunlardan çok daha büyük bir kitlenin ise gusül abdesti diye bir derdi bile kalmamış. 

– Hayatın her anı, her mekanı günah ile dolu. Her an bir faiz reklamı. “Şeker bayramı kredisi” bile geleneksel olmuş. En sağlam molla görünümlü esnaf bile günde yüz kere kredi kartından cırtlatıyor. “E ne yapalım?” diye bir bahane türemiş, kendilerini kandırıyorlar. 

– İçki içmeyen, kızlarla flört edip zina etmeyen gençlere “sorunlu” diye bakılıyor. Anneler babalar kızlarını oğullarını bilerek ve isteyerek zinaya, harama, şatafatlı ve isyan-küfür üzere bir hayata sevk ediyorlar. 

– İstatistik yapanlar, liselerden bakire olarak mezun olanların oranını yüzde on olarak tahmin ediyorlar. Üniversiteleri zaten mevzu etmeye değmez. Kantinlerde prezervatif satıyorlar.

– Resmi bir araştırma bu kadar dinsizlik, maneviyatsızlık, isyan, küfür, nefsaniyet, zulüm, sevgisizlik batakhanesine dönüşmüş olan Türkiye’nin vatandaşlarından dörtte üçünün ruh hastası olduğunu tespit etmiş. Bir bak etrafına, ne kadar çok insan yeşil reçeteli ilaç kullanıyor.

– 22 yaşında olan, adı bir peygamber adı olan esnaftan bir kişiye “gusül abdestinden” sordum da “O ne abi?” dedi..

– Ailesi mutaassıp bilinen 18 yaşındaki lise mezununa “İmam-ı Azam’ı duydun mu?” diye sorarken yanımdaki arkadaşım böyle bir soru sormama bir an şaşırmıştı ama ben o gencin “duymadım” cevabını vereceğine emindim ve öyle cevap verince arkadaşım bir daha şaşırdı. 

– “İnancım var. Müslümanım” diyen emekli bir TSK subayına İslam’ın şartlarını sorarken de doğru cevap veremeyeceğinden emindim ve “Dokuz muydu, on bir miydi” diye mırıldandıktan sonra doğru cevabı veremedi.

– Herkes biliyor ki askerin çoğunun guslü yok. Ve bu rejim onlara harami olsunlar diye bilerek haram yediriyor.

– “İmam nikahı”nın bir tercih hakkı olduğunu düşünen, hakkında hiçbir şey bilmeyen milyonlarca sözde müslüman var bu ülkede. 32 farzı bilemeyeceklerini bildiği için geline de damada da bunları sormayan binlerce sözde hoca da var…

İstersen çevrendeki çok küçük bir azınlığın arasından sıyrıl ve gir bi gençlerin ve halkın arasına ve sor bakalım,
Mihrap Ne?
Minber ne?
Fıkıh ne?
Tefsir ne?
Mekruh ne?
Müstehap ne?
Dört melek hangileri?
Gusül ne?
Guslün farzı kaç?

Sana iddia ediyorum, ispat da ederim, bu memleketin yarısı bile Müslüman değil. Yarısı bile müslüman olsa ekranlar, gazeteler, dergiler, sokaklar, caddeler böylesine iğrenç olamazdı. Çünkü müslümanlar bunca rezalete kayıtsız kalamaz ve düzeltirdi.

En sakin caddelerde bile 8-10 güzellik salonu var ve bunların bir kısmı sırf fuhuş için açık. 13 yaşındaki kızlar haftada iki kere güzellik merkezine gidiyorlar ki bunlar sosyete kızları değil, herhangi bir mahallenin sakinlerinin kızları. Her taraf cinsiyet değişimi yapan merkezlerle dolmuş. Kestiren sokaklarda terör estiriyor. Bizim mahalle karakolundaki hemen her polisi tanırım. Çoğu yakın arkadaşım. Onların yaptığı tesbite göre sadece bizim mahallede (dikkat semtte değil mahallede) tam 68 tane fuhuş evi var. Buralarda 190 küsur kadın çalışıyor. Bu kadınlardan Yaklaşık üçte biri evli ve çocukları var ve kocalarının rızası ile bu köpekliği yapıyorlar.

Hala diyanet kadrosunda mı hizmet veriyorsun ya da Haseki‘de okurken yeyip içtiniz mi bilmem ama bu İslam devleti(!) sizin masraflarınızı da maaşlarınızı da genel evlerden topladığı vergilerle ödedi-ödüyor

Manukyan‘ın aldığı vergi ödülünü hatırlatmaya gerek yok, zaten zihninde çakmıştır o hatıra şu anda… Ama sakın miden bulanmasın, her İslam devletinde böyle sızmalar olabilir değil mi hocam? Zaten sen ve senin gibiler devlet yetkilisi olmadığınız için size bir vebal yok değil mi hocam? Ya da ne bileyim yine bir şeyler bul ve uydur da kendini bu yükten kurtar be hocam?

Buraya daha yüzlerce belki binlerce madde ekleyerek hem devletin uygulamaları hem de halkın hali açısından bakıldığında Türkiye’nin diğer darül harp devletlerinden hiçbir farkı olmadığının, ZERRE KADAR farkı olmadığının ve pek çoğundan daha bozuk, daha adaletsiz, daha sapkın bir halde olduğunun daha geniş izahlarını yapabilirim ama anlamak isteyene bu yazdıklarım da kafi..

Fıkhi açıdan da nereleri bir daha okuyup kabul etmen ve ayak sürtmemen gerektiğini eminim benim kadar iyi biliyorsun.

Sana en vahim olan gerçeği de söyleyeyim ve çok dar vakitte, acele ile yazdığım bu savunma hakkımı sonlandırayım:

“Bu memleket ta 150 senedir senin gibi asalak ve ahmak tipler yüzünden, sözde hocalar ve İslamcılar yüzünden bu halde ve yüz elli senedir doğru düzgün islam alimi yetişmediği, senin gibi imalat hataları yetiştiği için, haramla beslenen hocalar yetiştiği için bu küfrü yıkamıyor.

Düştüğü halde, kendisinin ayakta olduğuna inanan birisini kim nasıl tekrar ayağa kaldırabilir? Ya da lağımın ta içinde, en dibinde dünyaya gözlerini açıp dünyanın normal halini bu lağım çukuru gibi zan etmiş birilerine kim çiçek bahçelerini, gül kokularını anlatabilir?”

NOT: Bu yazı çok aceleye geldi. sana tavsiyem ben edebiyatçı müsveddesinin bu hususlarda daha önce kaleme aldığı onlarca yazıyı bulup istifade etmen.

Mehmet Fahri Sertkaya|Akademi Dergisi

  Edebiyatçının teki
  AkademiDergisi.com