Şu kritik süreçte, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi, Aleksei V. Erkhov olmamalı. Rusya’ya da ihanet eden, Lavrov gibi Batı dünyasına çalışan Erkhov, telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olabilir.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile de sürekli paslaşan bu hainin, Türkiye’de bulunduğu her saat beni daraltıyor, hem Türkiye’ye hem Rusya’ya zararlar veriyor. Zararın neresinden dönülürse kârdır.
Erkhov, David’den daha üst seviyedeki batılı kişilerle de paslaşıyor, ihanette sınır tanımıyor.
Bir süre önce yazdığım bir yazıda, on yıldan fazla süredir yaptığım yayınlarda, pek çok meseleye ve şahsa dair ezberleri bozduğumu, ilk zamanlar bu mücadelede çok zorlandığımı, insanların kabul etmek istemediklerini ama artık bu konuların herkes tarafından doğru şekliyle bilinen ve kabul edilen konular/gerçekler olduğunu ifade etmiştim. Yalanların ve aldatmaların yerini gerçeklerin aldığını, Türklere ve diğer müslüman kavimlere kurulan tuzakların pek çoğunun yıkıldığını ama bu güne kadar yazmadığım, yayınlamadığım, anlatmadığım, daha sarsıcı gerçekleri de bundan böyle anlatacağımı ifade etmiştim.
O sarsıcı gerçeklerden biri de Muhsin Yazıcıoğlu gerçeği… Vefatından daha doğru ifadeyle öldürüldüğünden sonra kıymete binen ve öldürüldüğü ana kadar dönüp yüzüne bakmayan samimiyetsiz kalabalıklar tarafından, öldürülmesinin ardından baş tacı edilen ve dillerden düşmeyen Muhsin Yazıcıoğlu… Hiç uzatmadan birkaç satırla sarsıcı gerçekleri anlatacağım.
Muhsin Yazıcıoğlu, en baştan beri MHPKK bağlantılı şekilde siyasi faaliyetler içinde bulunan, MHPKK organize suç, terör ve ihanet örgütü içinde faaliyet gösteren, bunların ABD merkezli/talimatlı kurdukları sözde milliyetçi Ülkü Ocakları içinde yetişen, Ülkü Ocakları denilen ve geçmişten beri tıka basa gizli Yahudi ve gizli Ermeni dolu teşkilatın her türlü kara para işlerinin de içinde yer alan, MİT’in adamlarıyla yani MİT’teki gizli Ermeni ve gizli Yahudi ve vatan haini ve kara paracı üstleriyle birlikte faaliyetler icra eden bir kara paracı, bir gizli Ermeni’den başka bir şey değildi.
Türkiye’de Özal sonrasında İslamcılık denilerek İslami faaliyetlerin daha arttırıldığı ve İslami söylemlerin, referansların daha özgürce ifade edildiği zamandan sonrasında Muhsin Yazıcıoğlu’nda gerçek bir değişme ve gerçekten hidayete dönük bir ilerleme de olmadı. Alperen Ocakları, Ülkü Ocaklarından farklı bir maksatla tesis edilmedi. Muhsin Yazıcıoğlu, hayatının son gününe kadar hiçbir şekilde gizli Ermeni bağlantılarından ve kara para mücadelesinden ve MİT mensupluğundan geri durmadı. Onun hakkında, öldürülmesinden sonra yayılan ve çok büyük bir vatansever ve yüksek imanlı bir müslüman olduğu teması işlenen hikayeler hep uydurma…
Öldürülmesi de aslında vatanı ve milleti müdafaa ve muhafaza etmeye çalışırken yaşanan bir suikast, bir cinayet şeklinde olmadı. Kendi içlerindeki iç çekişme neticesinde yaşanan bir suikast oldu. Öldürülmesinden kısa süre öncesine dair bazı iddialar da var. Bunlar da itibar edilecek şeyler değiller. Bu iddialardan bir tanesi de Barnabas İncil’inin bulunmuş olduğu iddiası… İddiaya göre, Muhsin Yazıcıyan, Barnabas incilinin birkaç sayfasının fotoğraflarını cep telefonunda bulundurdu, gittiği bazı meclislerde, ortamlarda, etrafındaki muhataplarına gösterdi. Bu konuda ses getirdi ve bundan rahatsız olan FETÖ, Muhsin Yazıcıyan’ın infaz kararını aldı. Bu, tamamen hakikat olan bir hikaye değil. Muhsin, bu nedenle öldürülmedi. Bu yapılan da art niyetli şekilde hedef saptırmaktan başka bir şey değil.
Bu iddiayı, en kuvvetli şekilde, oyuncu Ahmet Yenilmez dillendirdi. Bu, hiç şaşırtıcı değil. Çünkü Ahmet Yenilmez de aynı sistemin mensubu bir gizli Ermeni. Aslında kimin ne olduğunu, kimlerin ne haltlar çevirdiğini çok iyi derecede bilen bir kişi. Ermeni olduğu için oyunculukta yükseltilmiş ve gizli Yahudi Osman Sınav’ın MİT projesi olarak çektiği dizilerde, filmlerde hep yer verilmiş bir kişi… Bunların hepsi, aslında sahada birbirlerinin gerçek kimliklerini bilen, birbirlerine karşı iç çatışmalar da yaşayan, mücadele de veren ya da destek de veren kişiler. Bu kişiler, Türk milleti içinde, Türkiye içerisinde, sürekli faaliyet gösterdiler ve gerçek kimliklerini, hedeflerini, bağlantılarını, çatışmalarının gerçek sebeplerini gizleyerek faaliyet göstermeye de devam ediyorlar. İfşa olmamak, teşkilat olarak meydana çıkmamak için, türlü türlü meselelerde gerçek yüzünü gizlemeye dönük türlü türlü açıklamalar, yönlendirmeler yaptılar, yapıyorlar.
Ayrıca bilinmeli ki iddia edildiği gibi hakiki İncil bulunsa yani tahrif edilmemiş, aslından bozulmamış hak İncil bulunsa bile, bu hak İncil’in hükmü de kaldırıldı. Kur’an-ı Kerim, kendinden önceki hak kitapları nesh etti. Müslümanların hak İncil’e ihtiyacı kalmadı. Şu anda hak İncil hakikaten bulunsa ve Müslümanlar Kur’an-ı Kerim’i bırakıp ona tabi olsalar, dalalete sapmış olurlar ve sonunda cehennem ehli olurlar. Bir de, bir kişi “Ben İncil’in tahrif olmamış halini işte buldum” dese, onun hakiki İncili olduğunu Hristiyan alemine ve bütün insanlığa nasıl ispat edecek? Peygamberlerin mucizelerini, Ay’ı ikiye ayırdığını, taşların üzerinde ayak izleri bıraktığını, asası ile denizi yardığını ve daha yüzlerce akıl almaz mucizeyi görmüş olup da inanmamış yığınlar, şimdi “Barbanas İncili’ni bulduk ve bu, hakiki İncil” diyenlere mi itibar edip inanacaklar. Bunlar da hep oyun, hep tuzak… Bu tuzakları da hep gizli Ermeniler, gizli Rumlar, gizli Hristiyanlar, gizli misyonerler oldukları için kuruyorlar.
Muhsin, böylelerinden biri olduğu halde Müslüman, Türk, milliyetçi, vatansever rolü oynamış kişilerden biriydi. Gerçekten kendi aralarındaki iç çatışmalara kurban gitti. Kurulmak istenen dengeler içerisinde yerini tam bilemeyişinden, gücünün yetmeyeceği hamleler yapmasından ötürü öldürüldü. Bu cinayetin arka planında Tayyip’ten tutun da AKPK’lilere, MHPKK’lilerden tutun da FETÖ’cülere, kendisinin de mensup olduğu gizli Ermeni çetesinden tutun da batı dünyasındaki gizli servislere ve mafyalara kadar pek çok vatan haini, kara paracı, insan şeytanı kişiler var. Hatta Rus mafyaları bile var. Son döneminde Muhsin Yazıcıyan’ın Menzil tarikatına yanaşmış olması bile gizli Ermeniliği ve kara paracı yönüyle alakalı… Yıllar önce yazdım, anlattım ki Menzil baştan ayağa bozuk bir dalalet fırkası ve ayrıca gizli Ermenilerin Kürt görünerek kurduğu bir pusu… Menzilin arkasında gizli Ermenilik, kara paracılık, misyonerlik, MİT, Hakan Fidan, gizli Ermeni aşiretler v.s. var. Muhsin bunların hepsini çoktan bildiği halde Menzil’e çok yakın durdu ve Müslüman Türklerin Menzil tuzağına daha fazla düşmesine yardım ve yataklık etti. Müslüman Türklerin, Menzil’deki sahte gavsa, o büyücü insan şeytanına ve etrafındaki büyücülerle kara paracı vatan hainlerine tabi olmalarını istedi. Dinleri bile yıkılırmış, imanlarını bile kaybederlermiş, dünya ve ahiret felaketi olurmuş, hiç umursamadı.
Muhsin Yazıcıoğlu, gerçekte böyle bu kadar alçak, bu kadar münafık biriydi. Sahada bu anlattıklarımı ve henüz anlatmadığım çok daha fazlasını bilen binlerce kişi var. Şimdi cahillik edip araştırmadan, soruşturmadan ve ezberini bozmamak için sesini yükseltecek olanlar, kısa sürede sert kayaya çarpacaklar.
Bir Amerikan/Siyonist projesi olan Ülkü Ocakları içinde, onlarca senedir neler döndüğünü bilmeden, kimin kim olduğunu bilmeden, tamamen samimi niyetlerle mücadele veren hakiki milliyetçiler, kahramanlar da çıktı. Bunlardan şehadet şerbeti içenler de oldu. Lakin bu bile hakikati değiştirmez. Hakiki Müslüman Türklerin, MHPKK’den, Devlet Bohçalı’dan, onun da kurucuları arasında yer aldığı Ülkü Ocaklarından, Muhsin Yazıcıoğlu gibi sahte kahramanlardan, Alperen Ocakları gibi art niyetle kurulmuş tuzaklardan, BBP’den ve o vatan haini Mustafa Destici’den uzaklaşması, bu oyunları artık tamamen bozması ve danışıklı dövüşlerle Türkiye’nin onlarca yılının ve birkaç neslinin daha heba edilmesine mani olması şart. Şu anda en öncelikli vazife, Müslüman Türk’ün davasının arasına Türk ve Müslüman görünerek karışmış bütün hainleri ifşa etmek ve oyundan düşürmektir.
Siyasi ve dini tercihleri her ne olursa olsun, Türkiye’de gerçekten muhalif olan, şu suç örgütü iktidarın bir an evvel devrilmesini, ilgililerin yargılanmasını isteyen bütün topluluklar/taraflar farkında olmalıdır ki Kemal Kılıçdaroğlu ve çetesi, Ahmet Davutoğlu ve çetesi, iktidardaki suç çetesi ile danışıklı dövüşüyor.
Hemen bu danışıklı dövüşü terk etmezlerse, bunca milleti ahmak yerine koyarcasına kararlar almayı, çıkışlar yapmayı, paylaşımlar yapmayı, oyalamayı terk etmezlerse, iktidardaki suç ve ihanet çetesinden önce bu sözde muhalif suç ve ihanet çetelerinin milletin ayaklarının altında ezilmesi gerekiyor.
Türkiye’de gerçek bir muhalefet olup olmadığı artık kesinleşmeli. Sonrasında neler olacağı, bu kısmın kesinleşmesi ile belli oluyor.
Kesinlikle katılıyorum. Osman Kavala Sorosçudur, Selahattin Demirtaş teröristtir. Teröristin yeri de hukukun üstün olduğu bütün ülkelerde demir parmaklıkların arkasıdır. Bir teröristin neden hapiste olduğunu sormak, teröristin ve terörün müdafaa edilmesidir ve cezai yaptırım gerektirir.
Bütün dünyanın temiz ve sürdürülebilir enerji peşinde koştuğu şu zamanda, Türkiye elindeki müthiş bir imkanı neden kullanmıyor?
Boğazın dibine, bir Karadeniz kısmına, bir de Marmara denizine bağlandığı kısmına türbin konsa, bu teknikle çok büyük elektrik enerjisi üretilemez mi?
Orkoz ya da orkos denilen boğazdaki dip akıntısının bu güne kadar çoktan değerlendirilmesi gerekirdi. Daha fazla zaman kaybedilmeden bu konuda devlet gücüyle çalışmalar yapılmalı. Bu konu da iç siyasetin ve vurgunun bir aracı haline getirilmemeli.
En başından en sonuna kadar konunun üstüne ciddiyetle düşülmeli. Bu proje hakkıyla yapılırsa İstanbul’da elektrik enerjisi ücretsiz bile olabilir. Sonraki safhada, benzeri bir sistemin Çanakkale boğazında inşa edilip edilemeyeceğine bakılmalı.
Önümüz kuraklık ve kıtlık… Susuzluğa bir çare de deniz suyunun arıtılarak içme suyuna dönüştürülmesi. Bu tekniğin çok pahalı olmasının en büyük sebebi ise çok enerji sarfiyatı olması. Bu sistem kurulduğunda, bol bol elektrik enerjisi kullanılarak denizden içme suyu çıkartma sistemi çalıştırılabilir. Şehirde içme suyu bedava bile olabilir. Hatta bu proje iç siyasete kurban gitmeden hakkıyla yapılabilirse Trakya’nın insanlarının ve verimli topraklarının yakıtlı elektrikli santrallerinden kurtarılmasına vesile olabilir. Çiftçilik ve besicilikte kısa sürede çığır atlanabilir.