Etiket arşivi: İblis

Sefil ve rezil hallerde öleceksiniz


O İblis benimle inatlaştıkça işte böyle sefil ve rezil hallerde öleceksiniz.

Şu cinler aleminin haline bir bakın, tarifi yok.

Şu ölen insan büyücülerine, medyumlarına bir bakın. İntihar edenlere, kafasına sıkanlara, ağlaya bağıra çıldıranlara bir bakın.

Şu yer altı şehirlerindeki leşlere bir bakın. Dünyanın her yerini kaplamış olan sinyale bir bakın.

Şu Ankebut Ağına bağlı olan siyasetçilerin dünya genelindeki hallerine bir bakın. Şu vesile olduğumuz afetlere, kazalara, maddi zararlara bir bakın.

Şu Kabalacıların, şu satanistlerin hallerine ve ölülerine bir bakın. Şu Hindistan’ın pislik büyücülerinin ve ayincilerinin hallerine bir bakın.

Ayin yaparken “Mfs” diye diye bağırarak geberen adamlarınızın acınası hallerine bir bakın.

Hatay’da, Mersin’de, İzmir’de, İstanbul’da ölen büyücülerinizin hallerine bir bakın.

Ölümsüz denilen cinlerin birkaçının birden öldüğüne bir bakın. İblis’in çekirdek kadrosunun bile acizliğine, çaresizliğine bir bakın.

Şu yeryüzü devletlerinin ordularına, askerlerine, araç ve cihazlarına bir bakın…

Onlarca devletin tek bir devlet gibi varlık gösteremediği şu manzaraya bir bakın. Satanistler için gün batıyor ve asırlarca bir daha doğmayacak. Belki de binlerce sene… Müslümanlar için doğan güne, güneşe bir bakın.

Ve saklanmayın! Çıkın, sahaya çıkın. Gücünüz yetiyorsa o cinleri, o büyücü ve medyum insanları koruyun.

Haydi, kaç kişi daha kaldıysanız, sahaya çıkın ve ölün.

Ülkelerin yönetildiği o saraylardan yine ölüler çıkar bu gün… Ya da gizlice çıkartırlar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

İşte Deccaliyet sistemi böyle bir sistem…


Kızılay, Kızılhaç ve benzeri teşkilatlara bağışlanan kanların bir kısmı düzenli olarak yer altı şehirlerine yani uzaylı türlere gidiyor.

Daha önce de anlatmıştım, dünyamızda yer altı şehirlerinde gizlice yaşayan uzaylı türlerin arasında bazıları yamyam. İnsan eti de yiyorlar, kanı da içiyorlar. Hatta çupakabra hadiseleri de bununla bağlantılı… Bir hayvanı, sanki anatomisini en ince detaylarına kadar biliyormuş gibi davranarak öldüren, bir ya da birkaç delik açarak kanını en hızlı şekilde çeken şeyler biyonik robotlar ve topladıkları kanlar da yer altı şehirlerinde değerlendiriliyor

Yer yüzünden yer altına giden kanların bir kısmı ise satanist ayinlerinde düzenli olarak kullanılıyor.

Bir kısmı ise tıp sahasında kullanılıyor. Bu da kendi arasında farklılıklar gösteriyor. Bazı kanlarla ilaç yapılırken, bazılarıyla kök hücreler elde ediliyor.

Dünya insanlarının kanlarından elde edilen kök hücreler ile biyonik robotlar da yapılıyor. Kök hücreler sayesinde, biyonik robotların etten, kastan, kemikten olan kısımları suni yollarla üretiliyor.

Suni ortamlarda gerçek yapıda insan organlarının oluşması da sağlanıyor. Lakin bu, masraflı ve yorucu görülüyor. Bu nedenle, çoğunlukla yer yüzünden dünya insanlarını kaçırarak hem kanından, hem organlarından istifade etmeyi tercih ediyorlar. Hatta saçlarına, tırnaklarına kadar, her şeyinden istifade ediyorlar. Dünya insanlarına bir böcek kadar bile kıymet vermiyorlar, acımıyorlar

Bir şekilde kaçırılan ve ele geçirilen dünya insanlarının organlarını çıkartıp biyonik robotların içinde de kullanıyorlar.

Biyonik robotların, gerçek insan vücuduna çok yakın özellikleri olması gerekiyor. Mesela robotun dış yüzeyindeki gerçek insan derisi, tıpkı biz gerçek insanlarda olduğu gibi sorunsuzca beslenebilmeli, yenilenebilmeli.

Bunun için de o biyonik robotun iç sisteminde sürekli gerçek insan kanı olmalı ve dolaşmalı. Bu da biyonik robotun içinde böbrek olmasını zorunlu kılıyor ama içlerinde bulunan böbreğe rağmen bile biyonik robotlar gerçek insan kadar profesyonel seviyede işlemiyorlar, çalışmıyorlar.

Bu nedenle de sık sık onlara müdahale/bakım yapıyorlar da kanlarını değiştiriyorlar. Bu kadar yüksek sayıda biyonik robotun kanlarını düzenli olarak değiştirmek bile, toplamda yüksek miktarda kan stoğuna sahip olmalarını gerektiriyor.

Dünyamızda en az 20 bin senedir biyonik robotlar kullanılıyor ve bu sarsıcı gerçek en az yedi bin senedir biz dünya insanlarından gizleniyor. Süleyman peygamber zamanında dünya insanları arasında bilim ve teknoloji seviyesi kasıtlı olarak geriye çekildi, dünyanın ve insanlığın devasa sorunlardan korunması hedeflendi. Lakin yer altında gizlice yaşayan uzaylı türler bu akıma uymadılar. Bilim ve teknoloji seviyelerini korudular. Zamanla, nesiller geçtikçe, geçmişte neler yaşandığını dünya insanları unutmuş ve bilemez oldu. Uzaylı türler ise biyonik robotlarla dünya insanlığının her dengesine sinsice ve gizlice müdahale etmeye devam ettiler.

İşte arada geçen bu binlerce sene boyunca hep vampir hikayeleri duyuldu ve onlar gerçekti. Uzaylı türler, binlerce sene boyunca, ihtiyaç duydukları kanları toplamak için, insan görünüşlü biyonik robotlar da kullandılar. Vampirler de biyonik robotlardı. Biyonik robot oldukları için kolayca öldürülemezlerdi, daha doğrusu bozulamazlardı da kalp hizası başta olmak üzere belli yerlerine tahta kazıklar çakınca bozulurlardı.

Günümüzde adrenochrome ya da gençlik iksiri denilen şey de konumuzla alakalı. Bu tekniği kendine uygulayanların tamamına yakını aslında biyonik robot. Aslında gençleşmek ya da genç kalmak için değil de faaliyetine/çalışmasına devam edebilmek için o biyonik robotlar bu gibi şeylere ihtiyaç duyuyorlar.

Çoktandır biz dünya insanları da suni ortamlarda/şartlarda, gerçek dokulu insan organları, insan kemiği, insan saçı, insan tırnağı, insan kıkırdağı, insan kanı üretebiliyoruz. Çoktandır yapay zeka teknolojisine de sahibiz. Hatta son yıllarda imal ettiğimiz robotlar hala hepimizi şaşırtıyor ve çok insansı davranabiliyorlar. O uzaylı türler ise bizden on bin yıl daha ileri bilim ve teknoloji seviyesine sahipler. Buna rağmen bile, bilim ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, tamamen gerçekçi ve tamamen sorunsuz insan organları, insan dokuları üretemiyorlar. İnsan vücudu kusursuz yaratılmış ve bilim ve teknoloji ile tamamen taklit edilemiyor. Biyonik robotları kullanmak için hala dünya genelinde insan kaçırmak, organ kaçırmak, kan kaçırmak zorundalar. Zaten biyonik robotlarla pek çok ülkenin hükumetlerine, ordularına, istihbarat teşkilatlarına, yardım kuruluşlarına, önde gelen hastahaneler zincirlerine, basın ve medyasına sızdıkları için, bunları en tepeden idare eden kişiler oldukları için, dünyada milletler arası sistemi bile bu ihtiyaçlarına göre şekillendirdiler ve milletler arası seviyede insan, organ, kan kaçakçılığı yapmaktalar.

Bu sarsıcı gerçeklerden habersiz olan insanlar, sistemleri sorguladıkça art niyet olduğunu anlıyorlar, yalan açıklamalar yapıldığını anlıyorlar, verilerin gerçekçi olmadığını anlıyorlar ama konuları birbirine tam bağlayamıyorlardı. Şimdiden sonra bağlayacaklar.

Yer altı şehirlerinde gizlice yaşayan uzaylı türlerin çoğu, bizim teknoloji seviyemizi çok ilkel buluyorlar. Zaten ilerlememize de binlerce senedir onlar mani oluyorlar.

Şu andaki bilim ve teknoloji seviyemizle yaptığımız ameliyatları da çok ilkel buluyorlar.

Çünkü onlar bir kişiyi öldürmeden ve gayet kısa süre içinde boyunu uzatıp kısaltabiliyorlar. Atomlarıyla oynayarak vücudun hacmini değiştirebiliyorlar. İnsanı öldürmeden kemiklerini eğip büküp yeniden şekillendirebiliyorlar. Yüzünü büyük oranda değiştirebiliyorlar. Kopmuş, kesilmiş bir uzvunu yeniden ve sorunsuz şekilde çıkartabiliyorlar. Bu teknikleri, biyonik robotların içinde uzaylı insanlar yerleştirirken de kullanıyorlar.

Tam manasıyla biyonik robot diyemeyeceğiz bir takım maskeler, kıyafetler kullanıyorlar. Bunları giyince de biz dünya insanlarından ayırt edilemez hale geliyorlar. Bu maskeleri ve kıyafetleri kullanarak da aramızda çok yüksek sayıda uzaylı insan dolaşıyor.

Dünya insanlarının kadınlarını da erkeklerini de kaçırıyorlar. Kaçırılan kadınların hamile kalmasını ve çocuk doğurmasını sağlıyorlar. Bütün bu süreç boyunca isterlerse o kadını uyku halinde tutuyorlar.

Doğan çocuğun bütün verilerini alıyorlar, sonra onu da keyiflerince öldürüp kanını, organlarını kullanıyorlar.

Bu çocukların aslında fiziki özelliklerini ve DNA kodlarını elde etmek için doğmalarını sağlıyorlar. Bebeğin özelliklerini, kodlarını kullanarak ayrıca biyonik robot yapıyorlar. O gerçek dünya insanı bebeğin DNA kodlarıyla, bizim aramızda dolaşsa hiç fark edemeyeceğimiz görünüşte ve özelliklerde yetişkin biyonik robot yapıyorlar.

Böyle çok çok yüksek sayıda biyonik robot ürettiler ve bunlardan görünüşü çok iyi, kodları çok düzgün, işleyişi çok düzgün ve bütün yönlerden bakılınca çok verimli olanları, sonraki asırlarda bir daha üreterek kullanıyorlar. Çünkü elllerinde zaten ihtiyaç duydukları bütün veriler var. Ve daha önce o sureti tanıyan dünyalı insanlar hep vefat etmiş oluyorlar. Lakin bu bilim ve teknoloji çağında bunu yapmakta çok zorlanıyorlar. Çünkü artık bizim de yüz küsur yıl öncesine dair elimizde fotoğraflar, videolar var.

Son zamanlarda suni afet saldırılarını artırmalarının ve son Maraş merkezli suni depremlerden sonra devletimizin gücünü kullanmamıza mani olmak istemelerinin bir sebebi de bu…

Bir süredir tekrarla yazdığım gibi, uzaylı türlerin kolayca biyonik robotlar yapabildiği kadim tesislerinde bile büyük sorunlara sebep olduk. Hep metafizik sinyallere girdi oralar ve oralarda çalışan teknik kadrolar. Üstelik yer yüzünde, aramızda dolaştırdıkları biyonik robotları da topluca sinyale aldık ve zaman geçtikçe sinyal darbelerini artırdık. “Yakında aramızda biyonik robotlarla dolaşamayacaklar. Devletlerin, kurumların idaresini ele geçiremeyecekler. Her dengemize müdahale edemeyecekler” mealinde cümleler de yazdım.

İşte bu kötüye gidiş onları çok büyük sorunlarla karşı karşıya bıraktı. Şimdilerde, eskisinden daha fazla insan, organ, kan kaçırmak zorundalar. Biyonik robotlar sistemini faaliyette tutmak zorundalar.

Bu da bir yerlerde savaş çıkartmakla, otorite boşlukları oluşturmakla, milyonlarca kişinin sahipsiz şekilde mülteci olmasıyla, suni afetlerde toplu ölümler ve otorite boşlukları oluşmasıyla mümkün olabilir.

Tayyip, Fuat, Hulusi, Soysuz suretindeki biyonik robotların, son süreçteki kararlarının arka planında işte bu sarsıcı gerçekler de var. Afet bölgesinden sadece maddi değere sahip şeyleri değil, canlı insanları ve çıkartılmış organları da kaçırmak zorundalar.

Hatta cesetleri bile kullanıyorlar. Kısa süre içinde kaçırılmış ve korumaya alınmış cesetleri de yer altı ya da yer üstü mekanlarında işliyorlar, değerlendiriyorlar. Hiçbir işe yaramaz gördüklerini de çok çok ağır ve kısa sürede öldürücü tesiri olan ceset büyüleri yapmakta kullanıyorlar. Büyücülük, Yahudiler ve Masonlar/satanistler arasında ne kadar yaygınsa, yer altındakilerden İblis’e tabi olmuş uzaylı insan türleri arasında da o kadar yaygın.

İzmit Tüpraş, İzmir Tüpraş gibi rafinerileri, bu sistemde ana aktarma merkezlerinden birkaçı olarak da kullanıyorlar.

Buralara yanaşan ve görünürde petrol ya da petrol mamülleri taşıyan gemilerle aslında çok çok başka şeyler de taşıyorlar. Uyuşturucu, uyuşturucu imalatında kullanılan ham maddeler zaten hep taşınıyor ama her fırsatta insan, organ ve ceset kaçırmada da buraları kullanıyorlar.

Özel muhafaza şartları oluşturan paketler ya da kutular, içlerinde uyuşturucu, organ ya da insan uzuvları bulunur şekilde varillerin ya da doğrudan gemilerin depolarının içine atılıyorlar.

Bu gibi yerlerde çalışanların büyük çoğunluğunun gizli Ermeniler, gizli Yahudiler, gizli Rumlar, gizli Süryaniler, gizli Ezidiler olmalarına dikkat ediyorlar. Bunlardan mümkün olanların tamamını mason da yapıyorlar. Adıtürkçülüğü acayip bir hukuksuzlukla zaten dokunulmaz yapmışlardı ve fark edilmeye başladıklarında hemen Adıtürkçülük naraları ile ortamı gerip dikkatleri dağıtmaya oynuyorlar. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve bilinen benzerlerine üye olmaları sağlanıyor. Bu sözde dernekler de hep aslında mason locaları ve kara para teşkilatları. Buralar üzerinden de bu kadroları organize halde tutuyorlar.

Rafineri çevresinde ikamet etmelerini de sağlıyorlar. Böylelikle sistemi mümkün olduğunca “emniyetli” hale getiriyorlar. Yine de çalışanların büyük çoğunluğu sistemin tam olarak ne seviyede işler yaptığını ve nerelerle bağlantılı olduğunu bilmiyorlar.

Bu kişilerin maddi şartlarını da iyi tutuyorlar ve bu kişiler üzerinden bir de çevre diyarları hatta ülke genelini yönlendirmek, herkesi dinsiz, kuralsız, şeytanlaşmış, masonlaşmış kişiler yapmak istiyorlar.

Basına, medyaya, sosyal medyaya da mason teşkilatı üzerinden ayar çekerek, hep böyle kişilerin yayınlara çıkmasını, sosyal medyayı yönlendirmesini de sağlıyorlar. Her yönüyle organize ve her yönüyle vahşi, insanlık düşmanı bir teşkilat/sistem bu… Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde benzeri tarzlarda teşkilatlanmış vaziyetteler.

Mesela İzmir Aliağa Tüpraş tesisinin etrafı kripto kimlikli ve mason kişilerle dolu.

Yine o tesisin ve İzmit Tüpraş tesisinin, yerin altına doğru giden gizli bölümleri ve gizli depoları da var. Bunlar da kara para sisteminin işleyişi için yapılmış yerler.

Görünürde kendi halinde işleyen bir rafineri… Arka planda her türlü kara para işlerinde bir ana istasyon olarak kullanılan bir mekan… Daha arka planda gizli Ermeniler ve gizli Yahudilerle masonlar bu işin içindeler. Daha arka planda ise işin arkasında İsrail, İngiltere, ABD, Rusya, Çin, Katar, BAE, Suudi Amerika, İran, Almanya, Fransa ve bilinen o diğer ülkeler var. O ülkelerin hükumetleri, masonları var.

Daha arka planda ise bunların arasına sızmış biyonik robotlar ve yer altı şehirleri var. İşte böyle bir sistemi en tepede yöneten iki kişi var. Biri İblis, diğeri uzaylı bir insan olan asıl Deccal…

İşte Deccaliyet sistemi böyle bir sistem…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Depremde kaçırdıkları çocukları kurban edecekler


Maraş merkezli depremlerde kaçırabildikleri çocukların bir kısmını, önümüzdeki birkaç gün boyunca yapacakları ayinlerde, İblis’e kurban edecekler.

Dünyanın farklı farklı yerlerinde bu ayinler eş zamanlı yapılacağı gibi, Fener Rum Patrikhanesinde de bu ayinlerden yapılacak ve bu çocuklardan bazıları kurban edilecek. Yunan devlet adamları da bu ayinlere katılmak için geliyorlar.

Dolunaya da denk getiriyorlar. Astrolojik ve metafizik dengeleri de gözetiyorlar. Sonra da suni afetleri, patlamatları, işgalleri deneyecekler, şayet karar değiştirmezlerse…

Afet bölgesinde enkaz altında kalarak veya sonrasında bir şekilde vefat eden herkesi, İblis’e kurban edilmiş kişiler olarak görüyorlar.

Bu nedenle de bölgeye devletimizin gücünün, imkanlarının gitmemesi için, bunca ifşa olmalarına rağmen hala direniyorlar, uğraşıyorlar.

Şimdiden sonra bile mümkün olsa, kırıp geçiren bulaşıcı hastalıklara sebep olacaklar ve ölenleri yine İblis’e kurban edilmiş kurbanlar olarak görecekler, sevinecekler.

Satanizm böylesine lanetli bir şey ve bu ülkenin resmi idaresi masonlar üzerinden satanistlerde olduğu için satanist tarikatlara, faaliyetlere, neşriyatlara hiç sorun çıkartılmıyor. Çünkü mason tarikatı da satanist bir tarikat. Masonların “Kainatın ulu mimarı” deyip durdukları kişi, İblis’ten başka biri değil.


“Yarın Konstantinopolis’e (İstanbul demiyor) gideceğim. Ortodoks Patriklik ve Başpatriklik Pazar Ayini’ne katılacağım ve Ekümenik Patrik Bartholomeos Hazretleri tarafından kabul edileceğim. (Bartholomeos’un aslında böyle bir makamı, yetkisi bulunmuyor ve tanınmıyor. İki devlet arasında ciddi bir kriz meselesi bu ama hain Ankara hükumeti bunu da hiç sorun etmiyor.) “

Yani demek istiyorlar ki “İstanbul ve çevresinin başına her ne şey gelirse, bilin ki o kötülüğün merkez üslerinden biri de Fener Rum Patrikhanesi…”

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

O İblis buraya gelecek, nereye kadar saklanacak?


Uzlete çekiliyormuş da bilmem ne yapıyormuş. Bıraksın o yalanları, çarpılmaktan kızarmış piliç gibi oldu da cinlerin arasına çıkamıyor.

Şu olacak, bu olacak dediklerini yapamadı, planları ayaklarına dolandı da ondan da cinlerin arasına çıkamıyor. Yine trilyonla cini üzerimize salarak cehenneme gönderdi, kendi de rezil ve sefil halde meydanda kaldı.

Bir bu kadarını daha hemen şimdi gönderebiliriz. Kaçanlar etek giysinler.

Dünyanın her yerinden metafizikçiler, İstanbul’un İblis’e ve cinlerden olan çetelerine neler yaptığını zaten gördüler.

İblis benim ölmeyeceğimi biliyor. Çekirdek kadromdan olanların hiçbirinin ölmeyeceğini de biliyor ve yine hepinizi kafalıyor.

Ahmaklığınıza doymayın. Kaç senedir size bunu dedim, hala diyorum. Güya seneler önce de kaç kere ölüyordum, ölecektim.

Bırakın bu boş hayalleri… Melhame-i kübra tam olarak patlak verdiğinde ben de çekirdek kadrom da bu harbi sevk ve idare edeceğiz. Onlarca ülkenin ordularını cehenneme topluca göndereceğiz. İblis bunları da biliyor. Kaderi değiştiremeyeceğini de biliyor.

Bundan böyle, öldürmeyen darbe, devleştirir…

Azerbaycan ile Ermenistan arasında ya da Azerbaycan ile İran arasında askeri çatışmalar ya da kapsamlı bir harp yaşanması halinde, çatışmaların tarafı olmayacağız. Azerbaycan’dan yana da olmayacağız. Hiçbir destek de vermeyeceğiz. Hatta Azerbaycan’ın kaybetmesi için, yerinde ve zamanında bazı müdahaleler yapacağız.

Çünkü o çatışmalar çıkarsa, danışıklı dövüş olacak. Gerçek olmayacak. Kara para için, insan ve organ kaçırmak için yapılacak. İstanbul’un yani Türk dünyasının planlarını bozmak için yapılacak. İsrail’den farkı kalmamamış olan kara paracı ve kalleş Azerbaycan, kendine yakışanı bir kez daha yapmış olacak.

Bizim için Azerbaycan diye bir ülke de yok ve ilk fırsatta ayaklarımızın altında ezeceğiz. Aralarında bir avuç gerçek Türk ve müslüman var, sadece onların zarar görmemesi için hassasiyet sergileyeceğiz.

Sodom ve Gomore’ye fark takmış haldeler, lafa gelince Türküz, müslümanız diyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Darvin, cinlerin etkisi altında olan bir sefildi


Darwin, cinlerin kontrolüne alınmış olan, zihin kontrolünde yaşatılan, bir süre sonra akıl ve ruh sağlığını da kaybetmiş olan bir sefildi.

Yerin altında da üstünde de dinsizliği ve komünizmi yaymak isteyen asıl kişi İblis…

Taraflara ayrı ayrı oyunlar kurdu. Cinleri ile de büyük mücadeleler verdi, kontrolündeki uzaylı insan türleri üzerinden çok büyük mücadeleler verdi.

Ve kapkara bir çağı, Deccal çağını tesis etti… Şimdi o çağ tamamen yıkılmak üzere ve Deccal ile birlikte buna mani olmak istiyorlar.

Gerçekleri anlatan astrologların da dediği gibi, dini sahada gerçek ve sarsıcı bir aydınlanma yaşanacak. Bütün taşlar yerine oturacak ama şu yazdıklarımı okuyanların arasından çok yüksek sayıda kişi, o güne çıkmadan feci şekilde ölmüş olacak.

Çünkü son sahne çok kanlı, çok yıkıcı olacak. Çok musibet ve harp dolu olacak. Üniversitede bir tarih hocasına denk gelmiştim. “Devrim dediğin kanlı olur, kanlı olmayana devrim denmez” derdi.

Korkaklar, sefiller, namussuzlar, dinsizler, vatan ve namus tanımazlar, Allahsızlar, satanistler, masonlar… Farkında olarak ya da olmayarak İblis’in hizmetkarı olmuş çok yüksek sayıda kişi ölecek ve yeni çağa geçilecek. Hakiki bir devrim süreci yaşanacak.

Bahis ettiğim toplu ölümlerin yaşanması için Deccal’ın ve sisteminin orayı burayı yıkması, bombalaması da şart değil. Yarın sabaha kadar zaten somut hamleler atmamışlarsa ben son kararlarımın hepsini iptal edeceğim. Bu iş onlara kalmayacak, bizim taraf yapacak. Eş zamanlı olarak onlar da yerin altında ve üstünde yıkılacaklar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi