Etiket arşivi: Hz.Yusuf

Kanuni Sultan Süleyman, bize anlatıldığı gibi muteber, adil, cesur bir kişi değildi


Tam aksine olarak çok sorunlu tavırları, kararları, inanışları olan lüzumsuz bir kişiydi.

Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi olan Trabzonlu Yahya Efendi hakkında anlatılanlar da doğru değil. O da çok sorunluydu ve masondu.

Osmanlı devleti, İblis’in projelerinden bir projeydi. Onca güzellikler de yaşandı. Kandırılan çok geniş müslüman kitleler de oldu, çok kahramanca şeyler de yaşandı ama bu, acı gerçeği değiştirmez. Osmanlı’yı gerçekte kimin kurduğu da köklerinin aslında kimler olduğu da belli değil. Bu husustaki bilgilerin de doğru düzgün sıhhati, kaynağı yok. Osmanlı devletinin tarihi boyunca, idareci kadronun çoğu gizli Hristiyanlardı, gizli Yahudilerdi, gizli satanistlerdi. İlmiyye sınıfından olanların arasında da bunlardan doluydu. Devlet sistemi, gerçek müslümanların eline bırakılmıyordu. Oyun içinde oyunlar dönüyordu. Müslüman millet çok kandırıldı ve sömürüldü. Bu konulara dair de geçmişte yayınlar yapmıştım.


İsmail Ernur Yılmaz da bir gizli Ermeni. İkinci ismi ve soy ismi de gizli Ermeni şifrelemesi. Üfürükçünün teki ve sefil bir varlık. Münafığın, aldatıcının teki.

Koray Kamacı da bir gizli Ermeni. İsmi de soy ismi de gizli Ermeni şifrelemesi. Pek çok gizli Ermeni’de olduğu gibi, onda da Çingene kodları/genleri hala çok baskın. Koray’ın paslaştığı kişilerin neredeyse tamamı gizli kişiler ve hepsi birbirlerini biliyorlar.

İsmail Ernur ve Koray Kamacı… Bunlar gizli Ermeni ve aldatıcı kişiler olmasalardı, gerçek sahibi CIA olan Youtube, bizi büyük bir kararlılıkla sansürlediği gibi, onları da sansürlerdi. Kanalın ya da ilgili kanalların, yüz binlerce aboneye, milyonlarca izlenmeye ulaşmasına asla izin vermezdi.

Türk rolü oynayan ve çağdaş olduklarını iddia eden malum kripto çevreler de bunlara durmadan saldırırlar, sorunlar çıkartırlardı. Bize olduğu gibi, onlara da davalar yağmur gibi yağardı. Bunların hiçbiri yaşanmıyor, çünkü sistem ve sistemin mensupları, bu ikilinin de gerçek kimliklerini ve bağlantılarını biliyorlar.

Bu ikilinin son zamanlarda “metafizik istihbarat” iddiasıyla yaydıkları bilgilerin bir kısmı doğru, bir kısmı ise uydurma ve yalan yanlış bilgiler.

Hem metafizik istihbarattan doğru düzgün anlamıyorlar ve sık hatalar yapıyorlar hem de isabetli oldukları pek çok şeyi doğru şekliyle anlatmak ve müslüman millete faydalı olmak istemiyorlar.

Akademi Dergisi’nin estirdiği rüzgarların peşinden giderek kendine ikbal hazırlamak isteyenler de çok… Gidiyormuş gibi, destekliyormuş gibi görünerek tahrifat yapan, zihinleri bulandırmak isteyenler de çok.

Metafizik/manevi istihbarat, sadece cinlerden haber almak demek değildir. Zaten cinlere hiç güvenilmez, çok yalancıdırlar. Çok hilecidirler. Bir kişi, şu Ernur gibi, cinlerden gelen haberleri aktardığını iddia ediyorsa, sonra zaten başka ne dediğine bile bakılmaz. itibar edenin ya ilmi yoktur ya da onun da niyeti bozuktur.

İsmail Ernur Yılmaz yalanlar savuruyor. Metafizik istihbaratta geleceğe dair de metafizik veriler toplanabilir. Bu, kahinlik değildir. Yasaklanan şey değildir.

Salih rüyalar da bir metafizik istihbarat kaynağıdır. Dünya görüyor ki biz bu sahada çok iyi seviyedeyiz ve geleceğe dair çok isabetli veriler elde ettik rüyalardan… Zaman geçtikçe bunların bir kısmı yaşandı, bazıları da gelecekte yaşanacak.

Hz. Yusuf’un kıssasından da anlaşılabiliyor ki hz Yusuf, salih rüyaları doğru şekilde tabir ederek, gelecekte neler yaşanacağını isabetle haber verdi. Söylediği gibi de yaşandı. Bu da kahinlik değil. Yasaklanmış olan, haram olan, kahinlik ya da fal türünden faaliyetten değil.

Duru görü de bir metafizik istihbarat kaynağıdır. Durugörü de bir çeşit rüyadır. Bedenin gözlerine gerek olmadan görmektir. Üçüncü gözle görmektir. Uykuda iken görülen rüyalar/görüntüler gibi, uyanık iken görülen durugörü de doğru tabir edilirse, bir istihbarat kaynağı/verisi olur. Ve durugörüde de geleceğe dair şeyler görülebilir. Bu da kahinlik değildir, falcılık değildir, yasaklanan türden bir faaliyet değildir.

Buraya kadar olanları gayr-i müslimler hatta insanlıktan çıkmış üfürükçüler, sahte hocalar, rahipler, hahamlar, budist rahipler, herkes yapabiliyor. Bunları yapabilmek, yani cinlerle konuşup onlardan haberler toplamak… Rüyalar görerek doğru tabir ederek veri toplamak… Durugörü kullanarak isabetle yorumlamak ve veri toplamak… İşte bunları yapabilmek kişiye manevi bir derece, seviye kazandırmaz.

Kişi müslümansa ve Allah rızası için, insanlığın iyiliğini isteyerek bunları yaparsa, sevabını alır. Müslüman değilse ve niyeti de bozuksa, yaptığı için cezasını görür, çeker. Çünkü insanlara zararlar vermek için bu kabiliyeterini kullanır. Çünkü şeytana uyar, nefsine uyar. Günümüzdeki medyumların neredeyse tamamı bu sınıftan olan kişiler.

Metafizik istihbarat dediğimiz şey bunlarla sınırlı değildir. Çok başka yanları da var ve daha fazlasını sadece gerçekten müslüman olan ve gerçekten salih niyetli kişiler yapabilirler. Maneviyatı güçlenmiş ve mesafe almış kişiler yapabilirler.

Kişi, ruhunu bedeninden kendi iradesiyle çıkartarak, hedef bir yere gidebilir ve orada ruhuyla bulunarak veri toplayabilir. Çok uzak yerlere, başka gök adalara bile bu teknikle anında gidebilir ve dönebilir. Bunu cinler yapamazlar. Gayr-i müslim insanlar da bunu hakkıyla yapamazlar.

Durugörü daha çok beynin faaliyetleri ve bedenin hususiyetleri ile alakalıdır ve sınırlıdır. Lakin kalp gözü de vardır. Kalp ile de vücudun gözlerine gerek kalmadan çok şeyler görülebilir. Bunu da gayr-i müslimler yapamazlar. Kalple görmek, durugörü/medyumluk ile kıyas götürmeyecek kadar ileri bir şeydir.

Bitmedi… Kişinin kalbine ilham da gelebilir. İlham da bir manevi/metafizik istihbarat kaynağıdır.

İnsanın beynine, kulaklara ve gözlere hiç gerek kalmadan görüntü de ses de gönderilebilir. Hiç parazit, hışırtı olmadan, çok net sesleri ve çok net görüntüleri beyinden beyinden göndermek ve görüşme yapmak mümkündür. Buna telepati deniyor günümüzde… Bu şekilde haberleşmek de bir metafizik istihbarat tekniğidir. Bu da müslim ya da gayr-i müslim herkeste olabilir, görülebilir.

Lakin kalbe gelen ilham ise bunun çok ilerisidir ve gayr-i müslimler ya da müslüman olsa da maneviyatı zayıf olanlar bunu yapamazlar.

Kalbe gelen ilhamda da aldanma ihtimali vardır. Çünkü ilham şeytandan/cinlerden da meleklerden de mürşid-i kamilden de doğrudan Allah ü tealadan da gelmiş olabilir. Bunda aldanmamak için de İslami ilimlere vakıf olmak gerekir. Hakiki bir mürşid-i kamile tabi olmak gerekir.

Yine bitmedi… Yeterli manevi dereceye sahip müslüman bir kişi, daha önce yaşamış ve vefat etmiş bir kişinin ruhu ile de görüşebilir. Bu da metafizik istihbarat kaynağıdır.

Yeni ölmüş birinin başına gidip onun ruhuyla görüşebilir. Bir mezarın başına gidip de çoktan ölmüş bir kişinin ruhuyla da görüşebilir.

Hiçbir yere gitmeden, oturduğu yerden, geçmiş peygamberlerin, mürşidlerin, velilerin ya da şehitlerin, sıddıkların, salihlerin ruhları ile görüşebilir. Onlarla istişare edebilir.

Yine bitmedi… Müslüman kişi, melekleri net şekilde görerek onlarla konuşabiir, onlardan da istihbarat toplayabilir.

Müslüman kişinin…
– Rüyalarla
– Durugörü ile
– İlham ile
– Ruhaniyetlerle görüşerek
– Meleklerle görüşerek

geçmişe ya da geleceğe dair malumat toplaması da mümkündür. Bu, Allah’ın izni ve takdiri ile olur. Bu, kahinlik ya da falcılık değildir. Allah’ın ve resulünün yasakladığı şeyler, kahinlik, cincilik, falcılıktır.

Kahinlik/üfürükçülük, gizli Ermeni İsmail Ernur’un ve benzerlerinin yaptığıdır ve yasaklanmıştır. İnsanların cinlere tabi olması, onların her haberine itibar etmesi kahinliktir.

Kaldı ki Ernur Yılmaz’ın da durugörüsü var. Geleceğe dair de görüşler görüyor ama dürüst olmayıp sahtekar olduğu için, menfaatine uymadığı için “Metafizik istihbarat gelecekten bilgi vermez” mealinde konuşup yuvarlayıp geçiyor.

Adama sorarlar, “Bir ya da birkaç cini başına topladın. Soruyorsun, anlatıyorlar. Sen de millete anlatıyorsun. Bunlar kesin bilgiler de değil diyorsun ama insanların kafaları, inançları karışıyor. Neye nasıl karar verecekler? Hangi devirde, hangi gerçek müslümanda, hangi gerçek alimde, velide senin bu yaptığının yapıldığı görülmüş? Aksini yaptığını iddia ederken, apaçık şekilde kahinlik yapıyorsun. Sen kimi kandırdığını zan ediyorsun?” diye…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Gerçek ben-i İsrail biz Türkleriz | Rüya tabirleri

Tüh, böyle rüya mı görülür.

(Sürekli bir takipçimin kardeşi görmüş rüyayı. Daha önce de salih rüyalar görmüştü bu kişi ve paylaşıp tabir ettiğimde isabetli çıkmıştı birkaç kere… Bu rüyasının son kısmını sonradan hatırlamış, eklemiş. Danyal as. yerine Davut a.s. da denilmiş olabilir ama isimden emin olamamış.)

Akademi Dergisi takipçisi: – Bu sabah oyle bir rüya gördüm az daha sabır efendim☺️

🥹Hilafet gömleğini gördüm camdan bir korunaklı kutsal emanetler bölümünde
Beyaz bir gömlek kılicinin kini ve aynı zamanda kemer olarak kullanılan geniş kırmızı içinde sarı renkli desenler var
Gömlek dürülü cam bir sandıkta belindeki o kemerle birlikte dürülü
Bir çok aksesuarı vardı kıyafetin ben gömlekle takılı kaldım encok
Peygamberlerden kalmış emanetlermi yoksa onların kiyafetlerindenmi parçalarda vardı bir de borazan benziyor bişey eski model ipliklikler sarilmış süslenmiş
Orada sizin sesinizi de duydum efendim
Biri size şunu sordu.?
Siz kimsiniz böyle bu kadar şey size niye bırakılsın
Sizde
Nice kağanlar’dan hz.Danyal’dan daha ileri benim soyum diye cevap verdiniz
Hz. Danyal hz zulkarneyn mi oluyor

Son uyanmadan abinin soyunun kimden geldigini bulması lazım diyor içimden uyanıyorum niyeki
Söylenen isim Danyal gibi hatırlıyorum ama ben ruyada soyunun kimden geldigini ismi net duyuyorum ve şok oluyorum soyunun geldiği kişi ileri dediği kişi peygamber ondan eminim ruyada çok şaşırmamn sebebi peygamber olmasi zaten

Mehmet Fahri Sertkaya: = Tüh, böyle rüya mı görülür

Paylaşırsam Yahudiler kinlerinden, öfkelerinden ölürler

Hatta intihar bile edenleri olur


Akademi Dergisi takipçisi: – Kahirlarindan ölsünler efendim

– O ruyada ki hz davutun sesi başka bir sesti aslında yazısındaki sesi olmasın hz davutun metafizik borazani beyinleri yakan

Rüyayı ekleme yapmış efendim

“Gerçek ben-i İsrail biziz” demiştim, inanmamıştınız ama biziz, biz…

O vakit bize “ben-i İsrail” denirdi, sonra Arap dendi, bir zaman sonra ise Türk dendi…

Kökümüz sağlam, kökümüz…

“Ben-i İsrail’in peygamberleri” denilen bütün hak peygamberlerle akrabayız, aynı soydanız biz…

Oğuz Kağan’ın yani Zülkarneyn’in de soyunun devamıyız biz…

Aslında sekiz bin yıl önce de Türktük, şimdi de Türküz… Sekiz bin sene önce de ben-i İsrail’dik, şimdi de ben-i İsrailiz. Aslında sizin ben-i İsrail hatta Arap diye bildiğiniz peygamberler de Türkler…

Daha çok şaşırmaya da hazır olun…

Tabir edeyim mi?
Ya da en azından ufak tüyolar vereyim mi?

Danyal peygamber, ben-i İsrail’den bir hak peygamberdi. Resul değildi, nebi idi. Yani kendisine risalet/kitap verilmemişti. Musa a.s. ın şeriatı ile amel ediyor ve ettiriyordu. Danyal peygamber, Hz Musa’nın, hz. Davud’un, hz. Süleyman’ın devam eden soyundandı…

Buhtunnassar zamanında yaşamıştı. Hayat hikayesi, pek çok yönden hz. Yusuf’un hayat hikayesine benziyordu. Zindana atıldı, rüya tabirleri yaptı. Rüya tabiri ile meşhur oldu. Buhtunnassar’ın unuttuğu bir rüyasını tabir etti. Sonra onun yanında devlet işlerine yardımcı oldu. Buhtunnassar her hususta ona danışır, ona danışmadan iş yapmaz oldu.

Oysa Buhtunnassar çok büyük bir zalimdi. Ben-i İsrail’i sürgün etti, katletti…

Bunca yıldır tekrarla anlattığım gibi, bu dünyaya dört kişi hakim oldu. Yani dört kişi, kendi devirlerinde dünyayı tek bir devlet halinde idare etti, bütün dünyanın tek hükümdarı oldu.

Bunlardan ikisi müslümandı, ikisi gayr-i müslimdi.

Müslüman olanlar, Danyal peygamberin ataları olan Zülkarneyn a.s. ile Süleyman a.s. idiler.

Gayr-i müslim olanlar ise Buhtunnassar ve Nemrud idiler.

Sahih hadis-i şerifte bu bilgiler verildikten sonra mealen “Ahir zamanda benim evladımdan olan beşinci bir kişi, Mehdi de dünyaya hükümdar olacaktır” denildi.


Kaynaklardan bazı kısımlar aktarıyorum…

O sırada, Buhtunnassar; bir rü’yâ görmüş(9), fakat, gördüğü rü’yada görüp de, kendisini şaşırtan şeyi unutmuştu.(10) Buhtunnassar, gördüğü rü’yadan, korkmuştu. Sihirbazlarla kâhinlerden, bunun, yorumunu sormuşsa da, onlar, yoramamışlardı.

Danyal Aleyhisselâm, arkadaşlarıyla birlikte zindanda bulundukları sırada, bu­nu, işitti.
Zindancı; Danyal Aleyhisselâmın hal ve gidişatındaki güzelliği ve doğruluğunu görüp hoşuna gitmekte ve kendisine sevgi göstermekte idi.

Danyal Aleyhisselâm, ona:

“Sen, bana bir iyilik yap: Sahibinizin katında aracı ol da, görmüş olduğu rü’yâyı, ona yorayım.” dedi.

Zindancı, gidip Danyal Aleyhisselâmın dileğini, Buhtunnassar’a haber verdi. (11) Bunun üzerine, Buhtunnassar, Peygamber oğullarından(12) Danyal Aleyhisse­lâmla üç arkadaşını huzuruna çağırdı. (13)
Buhtunnassar’ın önünde, ona, secde etmedikçe, hiç kimse duramazdı. Fakat, Danyal Aleyhisselâm, onun önünde secde etmeksizin ayakta durdu.

Buhtunnassar, ona:

“Seni, bana, secdeden alıkoyan nedir?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâm:

“Benim bir Rabb’im var ki, bana, ilim ve hikmet verdi. Kendisinden başkasına secde etmememi de, bana, emretti. Ben, kendisinden başkasına secde edersem, Onun, bana verdiği ilmi, benden çekip almasından ve beni, helak etmesinden korkarım!” dedi.

Buhtunnassar; Danyal Aleyhisselâmın verdiği cevaba hayret etti ve:

“Evet! Secde yapma! Sen, ahdine vefa etmekle, çok iyi etmiş ve sana verilen ilmin şerefini yükseltmiş, gözetmiş oluyorsun.” dedikten sonra: “Sende, şu gördüğüm rü’yânın ilmi ve yorumu var mıdır?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâm: “Evet!” dedi. (14) Buhtunnassar:

“Görmüş olduğum rü’yâyı, sonra, bana isabet eden bir şeyden dolayı, unuttu­ğum, beni hayrette bırakan o şeyin ne olduğunu, bana, haber verinizi.” dedi.

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Sen, o rü’yâyı, bize haber ver de, biz, sana, onun yorumunu, haber verelim.” dediler.

Buhtunnassar:

“Ben, onu yorumlayamıyorum. (15) Eğer, siz, bana, onu, onun yorumunu, haber vermezseniz, omuz kemiklerini­zi, sökeceğim!” dedi.

Danyal Aleyhisselâmla üç arkadaşı, Buhtunnassar’ın huzurundan çıktılar. Allah’a, dua ettiler. Tazarru ve niyazda bulundular. (16) Kendilerine, yardım etmesini (17), sorulan şeyin öğretilmesini, dilediler. Yüce Allah da, onlara, sorulan şeyi öğretti. Onlar, hemen Buhtunnassar’ın huzuruna vardılar.

Ona:

“Sen, bir heykel görmüşsün!” dediler.

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi.

Danyal Aleyhisselâm ve arkadaşları:

“O heykelin iki ayağı ve iki bacağı seramikten; iki dizi ve iki baldırı bakırdan; karnı gümüşten; göğsü altından; başı ve boynu demirdendi!” dediler. (18)

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi. (19)

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Sen, onu, hayretle seyredip durduğun sırada, Allah, onun üzerine, gökten, bir kaya saldı da, onu, ufaltıverdi! İşte, sana, rü’yânı unutturan da, bu idi.” dediler.

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi ve: “Peki, bu rü’yânın yorumu, nedir?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Bu rü’yânın yorumu, şöyledir:

Sana, kralların kudret ve tasarruf durumları gösterilmiştir ki, onlardan, bazısı­nın kudret ve tasarrufu, bazısından, daha gevşek ve yumuşaktı.

Bazısının, kudret ve tasarrufu, bazısından, daha güzeldi. Bazısının kudret ve tasarrufu da, bazısından, daha sert ve katı idi.

İlk kudret ve tasarruf: Seramik olup o, kudret ve tasarrufun en zayıfı ve gev­şeğidir.”

“Sonra, onun üstünde bakır olup o, öncekinden daha üstün ve daha serttir. Sonra, bakırın üstünde gümüş olup o, bakırdan daha üstün ve daha güzeldir. Sonra, gümüşün üstünde altun olup o, gümüşten daha güzel ve daha üstündür.”
“En üstünde bulunan demir, senin kudret ve tasarrufundur ki, o, hükümdarla­rın en katısı ve kendisinden önce olanların en kudretlisidir.” (20)

“Senin görmüş olduğun ve üzerine, gökten Allah’ın salıp heykeli yere seren kaya ise, Allah’ın Âhir zamanda (21) göndereceği bir resuldür ki o, hepsini ufaltacak, emir/İdare onun olacak, ona, varıp dayanacaktır!” dediler. (22)

9- Taberi Tarih c.1, s.289, Sâlebî Araisb s. 338, ibn Esir Kamil c.1, s.266.
10- Taberî Tarih c.1, s.289, Esir Kâmil c.1, s.266.
11- Sâlebî Arais s. 338.
12- Taberi Tarih c.1, s.289.
13- Taberî tarih c.1, s.289, ibn Esir c.1, s.266.
14- Sâleî Arais s.338.
15- Taberî Tarih c.1, s.289.
16- Taberî Tarih c.1, s.289-290, ibn Esir Kâmil c.1, s.266.
17- Taberî Tarih c.1, s.289.
18- Taberî Tarih c.1, s.290, İbn Esîr, c.1, s.266.
19- Taberî Tarih c.1, s.290.
20- Taberî Tarih c.1, s.290, Esir Kâmil c.1, s.266.
21- Sâlebî Arais s.339.
22- Taberî Tarih c.1, s.290, ibn Esîr Kâmil c.1, s.266.

Şimdi devam edelim…

Resul, sadece peygamberler için kullanılmaz. Kelime manası olarak “haberci” demektir. Peygamberlerin yolundan giden ve onlara benzemeye çalışarak, onlara tabi olarak hizmet eden kişiler de haberci yani resuldürler. Peygamberimizden bu yana geçen sürede, bahsedilen pek çok meselenin iyice ve isabetle anlaşılmamasının nedenlerinden biri de dar bir bakış açısı ile bakmak, isabet edememenin vebalinden çekinirken ufku fazlasıyla daraltmak, alışılageldik manalara doğru ilerlemek…

Günümüzden binlerce sene önce Buhtunnassar’ın gördüğü rüya, ahir zamanda dünyaya gelecek, Ankebut Ağını paramparça ederek yok edecek ve dünyada tek bir devlet tesis ederek başına geçecek olan hz. Mehdi haber verilmiş. Danyal peygamber de rüyayı tabir ederken bunu açıkça ifade etmiş.

İşte bu rüyanın da bütün bu kişilerle, hadislerle, konularla bağlantıları var. Bundan sonrasına dair işaretler var

Dünyanın doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi ve yerin altı ile üstü… Her yeri hz. Mehdi tarafından idare edilecek.

Onunla kalmayacak, güneş sistemimizdeki başka gezegenler ve hatta başka güneş sistemleri bile hz. Mehdi tarafından idare edilecek. Mehdi, sadece bu dünyayı değil, yüksek sayıda başka gezegeni/dünyayı da adaletle dolduracak.

Hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir teşkilat onu öldüremeyecek, yok edemeyecek, durduramayacak. Mağlup da edemeyecek. Çünkü onda peygamberlik vazifesi ve rütbesi olmadığı halde, yüz binlerce peygambere verilmemiş vasıflar, kabiliyetler, manevi rütbeler olacak. Tıpkı Zülkarneyn a.s. gibi olacak hatta çok daha fazlası onda toplanacak.

İmtihanlarını geçe geçe ilerlerken, her safhada ona başka başka tasarruflar, kabiliyetler, yetkiler verilecek.

Pek çok büyük peygamberden miras kalan emanetler, mucizevi yanları olan şeyler de Mehdi’ye verilecek. Musa’nın asası, Süleyman’ın mührü, Tabut-u Sekine ve daha bilinen ve de herkesçe bilinmeyen her şey ona verilecek, onda toplanacak. O da istikametten ayrılmadan bunları kullanacak ve dünyanın değil, dünyaların dengelerini değiştirecek.

Bu rüyaları da dün (18 Ocak) bir hanım takipçi atmıştı.

Bunlara benziyormuş rüyasındaki heykeller…

Dünyanın en meşhur firavunlarından biri olan Tutankhamun’un mezarında bulunan hazinelerinin arasından çıkatılmış bu heykeller ve 20 Ocak’ta İstanbul’da sergilenecekmiş.

Akademi Dergisi takipçisi: – Rüyamda toprağın alt katlarındaydım.
Başları hayvan olan mısır heykelleri dizili odalardan geçtim.
Buradan çıkış yok nasıl çıkarım bu kasvetli yerden diye tasalandım.
Ortanca kız ile Hatice yanımdaydı.
(Kendisini temsili gördüğü gibi, iki kızını da temsili olarak görmüş. Burada kızının adını değiştirerek Hatice şeklinde yazdım)Yerde düz taş vardı o taş ile çıkış kapısını açıp çıktım. Sonra taş tekrar iç kısma düştü kendini o tarafa çekti sanki.
Çıkış yaptığım yer yerin üstüne çıktı ve kanyon gibi bir yerdi .
Şu dağları da aşarsam şuranın kasvetinden kurtulurum dedim.
Az kalmıştı çıkmama
uyandımo sıralarda

Başka bi rüyada afyonda oluyorum
Kütahyadaki gibi kaplıcalar varmış orada.
Kadın erkek ve çocuk bölümleri ayrıymış.
Kadın bölümüne geçiş yaptım.
Şekli bizim köydeki kaplıca gibiydi.
Rüyada da ayırt edemedim burası afyon mu yoksa bizim memleket mi diye
Kaplıca havuzunda yüzdüm sanırım suyun içine de dalış yaptım

Bütün dünyayı tek devlet yapan ve dünyanın tek hükümdarı olan hz Zülkarneyn Türktü. Sonra bu devletin başına geçen ve bütün dünyanın tek hükümdarı olan Süleyman peygamber de Türktü. Annesi de Türktü…

Süleyman peygamberin mabedi, müslüman mabediydi ve İstanbul’daydı, Kudüs’te değildi.

Çünkü dünya tek devlet iken baş şehri İstanbuldu…

Şimdi yine öyle olacak…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Çok sayıda sebebi var

Son zamanlarda uzaylıların kasten yaptığı suni depremler de oluyor, dünya devletlerini kontrol eden uzaylıların o devletlerin imkanları (HAARP benzeri imkanlar) ile yaptıkları suni depremler de oluyor, yaşanıyor. Bizim, yer altındaki devasa uzaylı üslerine yaptığımız saldırılar sonrasında toplu ölümler ve yaşadıkları çok büyük teknik sorunlar, patlamalar, gaz sorunları v.s. de oluyor. Yaşadıkları büyük arızalar da yer altını titretiyor ve fayları oynatıp depremlere sebep olabiliyor. Toplu ölümler ve büyük arızalar yaşanınca bulundukları yer altı üslerini terk etmek ve yenilerini yapmak da istiyorlar. Böyle olunca, eski üssün başkalarının eline geçmemesi için imha edildiği de oluyor ve bu da yerin altından uzun süre seslerin gelmesine, gazların çıkmasına, sık sık yıkıcı olmayan depremler yaşanmasına sebep oluyor. 

Ayrıca son zamanlarda başta Marmara, Trakya ve Ege bölgeleri olmak üzere, Türkiye’nin sınırları dahilinde ve haricinde çok yerlerde, uzaylılar yer altı tabii gazlarını oynuyorlar. Marmara denizinin altında, İstanbul’da karanın altında, Trakya’da karanın altında ve Yunanistan’a/Selanik’e kadar geniş bir arazide yer altı tabii gazlarına aylardır müdahaleler deniyorlar. Yani sadece yer üstünde göğün manyetik alanına ve gaz tabakalarına müdahale etmiyorlar, hedef bölgelerde yerin altındaki manyetik alana ve gaz tabakalarına da kastederek müdahale ediyorlar. Bu yollarla tabii dengeleri bir bölgede daha hızlı ve sert şekilde bozabiliyorlar. Neticesi olarak daha sık ve şiddetli depremler, seller, fırtınalar, şiddetli soğuklar, şiddetli sıcaklık ve kuraklık, yanardağ patlamaları v.s. yaşanabiliyor.

Konu konuyu açarken aklıma geldi, geçenlerde İstanbul Kartal merkezli yayılıp da etraf ilçelerde de duyulan o koku neydi? Sosyal ağlarda paylaşımlar yapan bölge sakinleri “Doğalgaz kokusu gibi” ve “Yanmış deri kokusu gibi” şeklinde değerlendirmeler yapmışlardı. Bu konu da ne çabuk unutuldu. Üzerinde ciddi bir çalışma yapıldı mı, gerçek sebebi bulundu mu? Hazırlanmış bir bilimsel rapor var mı? Varsa dürüstçe ve bilimsel temellerde mi hazırlandı? Endişe edilmeli mi, konu insanlarımızın can ve mal güvenliğini alakadar ediyor mu? İçine kripto Yahudi, gizli Ermeni, mason ve biyonik robotların sızamadığı gerçek bir Mili Güvenlik Kurulu (MGK) tesis ederek konunun üzerine bir an önce gidilmeli mi?

Bu arada, Yusuf aleyhisselam zamanındaki meşhur kuraklığın da pek çok sebebi vardı ama en önde gelen sebeplerinden biri, o zamandaki yüksek teknoloji ile dünyamızda yer altında ve yer üstünde manyetik alan ve gaz tabakalarının oynanmasıydı. O zamanki kuraklığa da kasıtlı olarak sebep olunmuştu. Sonra Yusuf a.s. kasıtlı olarak kuraklığa sebep olan güç unsurunun ihtimal bile vermediği şeyler yaptı, yaptırdı ve ve kısa sürede kuraklığa mani olundu. Dünyanın tabii dengesi büyük ölçüde düzeltildi. Bu kuraklık devrinde de dinden, ahlaktan uzaklaşmış ve yolunu sapıtmış dünya insanlarından toplu toplu ölenler çok oldu

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Soysuz!

2019’un Ağustos ya da Eylül ayında, Ümraniye E Tipi toplama kampında gördüğüm şu rüya seninle, senin bitişinle alakalı bir rüya idi. Daha ceza evinde iken tabir etmiştim ve çıkar çıkmaz da yazmış paylaşmıştım. Bu sahada uzman olan ve danışabileceğin birileri varsa, bu rüyayı tabir ettir. Şu günden, öldürüleceğin güne kadar yaşayacaklarını genel hatlarıyla anlatıyor.

“Rabbin sana rüyada görülenlerin tabirini öğretecek.”

﴾4﴿ Bir gün Yûsuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederken gördüm.”

﴾5﴿ Babası, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”

﴾6﴿ Anlaşılan böylece rabbin seni seçecek, sana rüyada görülenlerin tabirini öğretecek ve daha önce ataların İbrâhim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya‘kūb soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Kuşkusuz rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Yusuf Suresi,4-6 Ayet-i Kerimeler)

Rüya, “görmek” mânasına gelen rü’yet masdarından alınmış bir isim olup, uyku halinde birtakım olay ve şekillerin görülmesi demektir. Türkçe’de buna “düş” denir. Rüya kişinin sadece iç dünyasıyla ilgili bir olay olmayıp, aynı zamanda hayalin ötesinde dış dünyada bir gerçeğe de işaret eder.

Büyük alim Fahrettin-i Râzî’ye göre yüce Allah, insan ruhunu madde ötesi âleme çıkabilecek, levh-i mahfûz denilen ve bütün insanların kaderlerinin yazılı olduğu alemi okuyabilecek yetenekte yaratmıştır. Ancak ruhun bedenle bağları buna engel olmaktadır. Yani bu, dört ana unsurdan (ateş, hava, su, topraktan) meydana gelmiş olan vücutlarla yapılamayacak ve sadece ruhla yapılabilecek bir şeydir. Uyku halinde ruhun bedenle ilgisi/bağları azalır. Bu nedenle hadis-i şerifte “Uyku yarı ölümdür” denilmiştir. Uyku halinde de ölüm halinde olduğu gibi insanın ruhu bedeninden çıkar ve levh-i mahfûzu okuma gücü artar. Ruhun orada gördükleri, hayal aleminde, zihinde kendine özgü izler, işaretler bırakır (XVIII, 135). Görülen bu izler, işaretler, hayalin ötesindeki bir gerçeği yani levh-i mahfûzdaki bilgiyi gösterir ki rüyanın asıl işaret ettiği şey de budur. Yani lehv-i mahfuzdaki bilgiler rüya alemine bir takım değişik sembollerle, görüntülerle aksettirilir. İşte görülen bu sembolik görüntülerin doğru tabir edilmesi gerekir. (levh-i mahfûz hakkında bilgi için bk. Bürûc 85/22).

Gazzalî, levh-i mahfûz ile insan kalbini, karşı karşıya duran fakat aralarında perde bulunan iki aynaya benzetmektedir. Aynaların arasındaki perde kaldırıldığında birindeki görüntü diğerine aynen yansır (ki bu perde büyük bir dini gayret, nefisle mücadele ve yüksek bir manevi dereceye ulaşmak ve İslami ilimleri de tahsil etmekle kaldırılabilir). İşte rüya olayı buna benzer; insan uyuduğu zaman kalbin, maddeden ibaret olan duyu organlarıyla ilgisi, bağı büyük oranda kesilir, levh-i mahfûz ile kalp (manevi kalp, gönül) arasındaki perde ise kalkar, böylece levh-i mahfûzdaki bazı bilgiler kalbe yansır; hayal gücü bu bilgileri sembollerle alarak korur, insan uyandığında ancak hayalindeki sembolleri hatırlar. (İhyâ, IV, 504-505). İşte rüyayı yorumlayıp sembollerle işaret ettiği perde arkasındaki o gerçekleri göstermeye “rüya tabiri” (yorumu) denilmektedir (ayrıca bk. Yûsuf 12/44).

Herkesin gördüğü rüya bir değildir!

Sadık rüya görenler bazı hadiseleri yaşanmadan önce bilebilirler. Buna rüya yoluyla keşif denilir.

İslâmî kaynaklarda genel olarak üç türlü rüyanın bulunduğu ifade edilmektedir:

a) Sadık rüya: Kaynağı ilâhî olan ikaz ve işaretler olup doğru ve gerçek rüyalardır. Hz. Peygamber bu tür rüyaların peygamberliğin kırk altı cüzünden biri olduğunu haber vermiştir (Buhârî, “Ta‘bîr”, 2-4). Sadık rüya gören kimse, bu vesileyle Allah’ın ilim, irade, kudret ve yaratmasıyla ilgili bazı şeyler hakkında bilgi sahibi olur. Böylece zaman içerisindeki bazı gayb olaylarını, meydana gelmeden önce keşfeder ve haber verir veya mekân içindeki bazı şeyleri insanların normal olarak görmesinden önce görür ve bildirir. Bu duruma, “rüya yoluyla keşif” denilmektedir.

b) Nefisten yani beyin, duyu organları ve iç organlardan kaynaklanan yani vücudun maddi taleplerinden kaynaklanan düşler. Bunlar, hâtıraların, arzuların hayalde canlanmasından ibarettir.

c)İnsan ruhunun gizli bir dış tesirden (şeytanlar/cinler) etkilenmesi neticesinde meydana gelen korkma ve sapmalar olup yalancı bir çağrışım ve hayalî bir olaydır. Hz. Peygamber bu tür rüyaların şeytandan kaynaklandığını haber vermiştir (Buhârî, “Ta‘bîr”, 3).

Gerek nefisten gerekse şeytandan kaynaklanan, aşkın kaynağı olmayan karmakarışık rüyalara “ahlâm” veya “edgasu ahlâm” denmektedir (bk. Yûsuf 12/44; Elmalılı, IV, 2865)

﴾4﴿ Bir gün Yûsuf, babasına demişti ki: “Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederken gördüm.”

﴾5﴿ Babası, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”

﴾6﴿ Anlaşılan böylece rabbin seni seçecek, sana rüyada görülenlerin tabirini öğretecek ve daha önce ataların İbrâhim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya‘kūb soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Kuşkusuz rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Yûsuf Suresi, 4-6. Ayet-i kerimeleri)

Hz. Yûsuf’un gördüğü bu rüyada baba, anne ve kardeşlerin güneş, ay ve yıldızlarla temsilî olarak anlatılması, rüyanın ve neticesinin önemine işaret ettiği gibi, Hz. Yûsuf’un şanının yüceliğini de gösterir. Hz. Yûsuf’un rüyası, yüce Allah’ın onu peygamberlik görevine hazırladığının bir işaretidir. Nitekim Hz. Peygamber’e de vahyin gelişi sâdık rüya ile başlamıştır (Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3).

Hz. Yûsuf’un gördüğü bu rüyayı yorumlayan Hz. Ya‘kūb, oğlunun ileride büyük bir makama geleceğini anlamıştı. Ancak diğer oğullarının, yorumu gayet kolay olan bu rüyadan haberleri olduğu takdirde Hz. Yûsuf’u kıskanarak ona kötülük edeceklerinden endişe etmiş, bu sebeple rüyasını kardeşlerine anlatmaması için onu uyarmıştır. Hz. Yûsuf’un rüyada gördüğü güneş, babası Ya‘kūb; ay, annesi Rahel; yıldızlar ise on bir kardeşi idi. Bünyâmin adındaki en küçük olanı öz, diğerleri üvey kardeşleriydi (Şevkânî, III, 9).

Anlaşıldığı kadarıyla Yüce Allah’ın Hz. Yûsuf’a nimetini tamamlamasından maksat, ona nimetlerin en üstünü olan peygamberlikle birlikte devlet yöneticiliğini de nasip etmiş olmasıdır. Böylece ona hem dinî hem de dünyevî müstesna nimetler nasip etmiş, lutfunu tamamlamıştır. Ataları Hz. İbrâhim ve İshak’a peygamberlik vererek onları en büyük şerefe erdirdiği gibi, Ya‘kūb’un soyundan da birçok peygamber ve hükümdar göndermek suretiyle bu soyu başka kavimlerin hiçbir şekilde ulaşamayacakları bir şerefe ulaştırmıştır (Mâide Suresi, 5/20).

…”Sonra sahne değişiyor ve kendimi bir anda cezaevinden çıkmış görüyorum. Bir sitedeyim. Çok sayıda apartmandan oluşan sitenin büyük bahçeleri var, içinde dolaşılan yolları var. Sitenin ana giriş kapısının hemen içinde ve yolun sağ yanında iki adet büyük beton saksı görüyorum. Belediyenin sahil yollarında kullandığı güzel şekilli büyük saksıların aynısı…

Rüyada site görmek

Rüyada site görmek, büyük işlerle uğraşıldığına, kişinin çok büyük emelleri olduğuna ve herkesin şaşkınlıkla dinlediği projeler için kolları sıvayarak işe girişeceğine alamettir. Başkalarına kulak asmadan yalnızca inancıyla hareket edecek olan rüya sahibinin gerçekte imkansız görülen işleri kısa süre içinde başarabileceğine delalet eder. Genellikle yoğun bir iş yaşamı ile mücadele etmek ve özel yaşama fazla vakit ayıramamaktan dolayı aile içinde yaşanacak olan sıkıntıları da haber verir.

…”Saksılardan birinin toprağını eşeliyorum ve bir çift ayakkabı buluyorum. Kaldırıp bakıyorum. Görünüşü basit ama malzemeyi kaliteli buluyorum. Esnetiyorum, inceliyorum, sağlam olduğuna kanaat ediyorum. İhtiyacım olduğunu düşünüyorum ama “Bunun sahibi vardır, alma” diyorum kendi kendime. Sonra “Harp var, caiz olur, al” diyorum ama içim daralıyor, doğru bulmuyorum ve almıyorum”…

Rüyada ayakkabı görmek

Ayakkabının kocaman saksının içinden çıkması ise söz konusu imajın, gücün, itibarın tahmin edilemeyecek kadar büyük olmasına delalet ediyor. Saksının beton olması ise bunun yıkılamayacak kadar sağlam olmasına…

O bir çift ayakkabının çok sağlam malzemeden yapılmış ve çok kullanışlı olması da ayrıca mühim… Manayı destekliyor. Ayakkabının başkasına ait olduğunu düşünüp çekinmem ise, o mevkiye ve güce ulaşana kadar tevazuyu, hukuka bağlılığı, samimiyeti, dürüstlüğü terk etmemem ve kimseyi ezmeden oraya gelmem. Ayrıca oraya geldiğimde de aynı duruşu koruyabilecek olmama delalet ediyor.

….”Sonra yine sahne değişiyor. Kendimi pantolonsuz görüyorum. Amazon kabilelerindeki erkekler misali bir haldeyim. Boy havlusu önümü arkamı kapatıyor ama bacaklarımın yanları fazlasıyla açık ve bu bana elem veriyor.”…

Rüyada banyo havlusu görmek

“Banyo havlusu görmek, alnının akıyla bir işten çıkmak ve istenilen başarıya çok zahmet çekmeden ulaşmak anlamına da gelir. Banyo havlusu görmek, alnının akıyla bir işten çıkmak ve istenilen başarıya çok zahmet çekmeden ulaşmak anlamına da gelir.”

Bu rüyada görülen kişinin/Soysuz’un yarı çıplak olması kısmı:

Yüz kızartıcı bütün çirkin işlerinin ifşa olmasına, o makamdan devrilmesine delalet ediyor.

Rüya tabirinde, bir kişi tamamen çıplak ya da yarı çıplak görülüyorsa, bu rüyanın ilk manası o kişinin gizlediği çok sayıda suçunun ve çirkin işlerinin herkes tarafından öğrenilmesidir.

İmam-ı Nablusi’ye göre Halkın kendisinin avret mahalline baktıklarını gören kimse, vali ise azledilir veya devlet hizmetinde bulunan başka bir kimse ise, rütbe ve makamından ayrılır.

…”Sonra yine sahne değişiyor. Kapalı bir odadayım. Odada yüzünü seçemediğim bir erkek var. Bu kişinin Ankebut Ağı’nın mensubu olduğunu, bana çok sıkıntı çıkarttığını, benim hukuksuz şekilde içeri alınmama ve içeride tutulmama eli çok karışan biri olduğunu biliyorum.

Yerden 130 cm kadar yüksekliğe ulaşan, yoğun kullanım için üretilen kaliteli bir fotokopi makinesinin üzerine iki kolunu koymuş, gerilmiş, kalçasını dışa doğru vermiş, sanki kadınsı bir duruşla duruyor.”...

Burada mana Soysuz’a çıkıyor, rüya sahibine değil. Zira bedeninin ayıp yerinde ur görülen kişi, rüya sahibi değil, Soysuz…

Burada sadece mal, mülk kaybetmek manası yok. Sistem, kullanılan insanlar dahil bir bütün kaybedilecek. Nüfuz, itibar kaybı da var.

Rüyanın devamındaki kısmını şimdi açık açık yazmak doğru olmayacak. Zaten bu ilimden anlayanlar, kolayca bu rüyayı tabir edebilirler. Zor ve karışık bir rüya değil bu…

Genel hatlarını, hiç tabir bilmeyenler bile artık iyice anlayabilirler. Ankebut Operasyonu artık Soysuz’u da bitirmiştir. Onunla beraber bitmek, yok olmak isteyenler onunla yan yana kalmaya devam edebilirler. Herkesin hür iradesi var, Allah da mühlet veriyor, sonra herkes hak ettiğini buluyor ve hak ettiği şekilde ölüyor.

Soysuzca yaşayan, soysuzca ölüyor.

Mehmet Fahri Sertkaya