Etiket arşivi: Hz.Musa

Gerçek ben-i İsrail biz Türkleriz | Rüya tabirleri

Tüh, böyle rüya mı görülür.

(Sürekli bir takipçimin kardeşi görmüş rüyayı. Daha önce de salih rüyalar görmüştü bu kişi ve paylaşıp tabir ettiğimde isabetli çıkmıştı birkaç kere… Bu rüyasının son kısmını sonradan hatırlamış, eklemiş. Danyal as. yerine Davut a.s. da denilmiş olabilir ama isimden emin olamamış.)

Akademi Dergisi takipçisi: – Bu sabah oyle bir rüya gördüm az daha sabır efendim☺️

🥹Hilafet gömleğini gördüm camdan bir korunaklı kutsal emanetler bölümünde
Beyaz bir gömlek kılicinin kini ve aynı zamanda kemer olarak kullanılan geniş kırmızı içinde sarı renkli desenler var
Gömlek dürülü cam bir sandıkta belindeki o kemerle birlikte dürülü
Bir çok aksesuarı vardı kıyafetin ben gömlekle takılı kaldım encok
Peygamberlerden kalmış emanetlermi yoksa onların kiyafetlerindenmi parçalarda vardı bir de borazan benziyor bişey eski model ipliklikler sarilmış süslenmiş
Orada sizin sesinizi de duydum efendim
Biri size şunu sordu.?
Siz kimsiniz böyle bu kadar şey size niye bırakılsın
Sizde
Nice kağanlar’dan hz.Danyal’dan daha ileri benim soyum diye cevap verdiniz
Hz. Danyal hz zulkarneyn mi oluyor

Son uyanmadan abinin soyunun kimden geldigini bulması lazım diyor içimden uyanıyorum niyeki
Söylenen isim Danyal gibi hatırlıyorum ama ben ruyada soyunun kimden geldigini ismi net duyuyorum ve şok oluyorum soyunun geldiği kişi ileri dediği kişi peygamber ondan eminim ruyada çok şaşırmamn sebebi peygamber olmasi zaten

Mehmet Fahri Sertkaya: = Tüh, böyle rüya mı görülür

Paylaşırsam Yahudiler kinlerinden, öfkelerinden ölürler

Hatta intihar bile edenleri olur


Akademi Dergisi takipçisi: – Kahirlarindan ölsünler efendim

– O ruyada ki hz davutun sesi başka bir sesti aslında yazısındaki sesi olmasın hz davutun metafizik borazani beyinleri yakan

Rüyayı ekleme yapmış efendim

“Gerçek ben-i İsrail biziz” demiştim, inanmamıştınız ama biziz, biz…

O vakit bize “ben-i İsrail” denirdi, sonra Arap dendi, bir zaman sonra ise Türk dendi…

Kökümüz sağlam, kökümüz…

“Ben-i İsrail’in peygamberleri” denilen bütün hak peygamberlerle akrabayız, aynı soydanız biz…

Oğuz Kağan’ın yani Zülkarneyn’in de soyunun devamıyız biz…

Aslında sekiz bin yıl önce de Türktük, şimdi de Türküz… Sekiz bin sene önce de ben-i İsrail’dik, şimdi de ben-i İsrailiz. Aslında sizin ben-i İsrail hatta Arap diye bildiğiniz peygamberler de Türkler…

Daha çok şaşırmaya da hazır olun…

Tabir edeyim mi?
Ya da en azından ufak tüyolar vereyim mi?

Danyal peygamber, ben-i İsrail’den bir hak peygamberdi. Resul değildi, nebi idi. Yani kendisine risalet/kitap verilmemişti. Musa a.s. ın şeriatı ile amel ediyor ve ettiriyordu. Danyal peygamber, Hz Musa’nın, hz. Davud’un, hz. Süleyman’ın devam eden soyundandı…

Buhtunnassar zamanında yaşamıştı. Hayat hikayesi, pek çok yönden hz. Yusuf’un hayat hikayesine benziyordu. Zindana atıldı, rüya tabirleri yaptı. Rüya tabiri ile meşhur oldu. Buhtunnassar’ın unuttuğu bir rüyasını tabir etti. Sonra onun yanında devlet işlerine yardımcı oldu. Buhtunnassar her hususta ona danışır, ona danışmadan iş yapmaz oldu.

Oysa Buhtunnassar çok büyük bir zalimdi. Ben-i İsrail’i sürgün etti, katletti…

Bunca yıldır tekrarla anlattığım gibi, bu dünyaya dört kişi hakim oldu. Yani dört kişi, kendi devirlerinde dünyayı tek bir devlet halinde idare etti, bütün dünyanın tek hükümdarı oldu.

Bunlardan ikisi müslümandı, ikisi gayr-i müslimdi.

Müslüman olanlar, Danyal peygamberin ataları olan Zülkarneyn a.s. ile Süleyman a.s. idiler.

Gayr-i müslim olanlar ise Buhtunnassar ve Nemrud idiler.

Sahih hadis-i şerifte bu bilgiler verildikten sonra mealen “Ahir zamanda benim evladımdan olan beşinci bir kişi, Mehdi de dünyaya hükümdar olacaktır” denildi.


Kaynaklardan bazı kısımlar aktarıyorum…

O sırada, Buhtunnassar; bir rü’yâ görmüş(9), fakat, gördüğü rü’yada görüp de, kendisini şaşırtan şeyi unutmuştu.(10) Buhtunnassar, gördüğü rü’yadan, korkmuştu. Sihirbazlarla kâhinlerden, bunun, yorumunu sormuşsa da, onlar, yoramamışlardı.

Danyal Aleyhisselâm, arkadaşlarıyla birlikte zindanda bulundukları sırada, bu­nu, işitti.
Zindancı; Danyal Aleyhisselâmın hal ve gidişatındaki güzelliği ve doğruluğunu görüp hoşuna gitmekte ve kendisine sevgi göstermekte idi.

Danyal Aleyhisselâm, ona:

“Sen, bana bir iyilik yap: Sahibinizin katında aracı ol da, görmüş olduğu rü’yâyı, ona yorayım.” dedi.

Zindancı, gidip Danyal Aleyhisselâmın dileğini, Buhtunnassar’a haber verdi. (11) Bunun üzerine, Buhtunnassar, Peygamber oğullarından(12) Danyal Aleyhisse­lâmla üç arkadaşını huzuruna çağırdı. (13)
Buhtunnassar’ın önünde, ona, secde etmedikçe, hiç kimse duramazdı. Fakat, Danyal Aleyhisselâm, onun önünde secde etmeksizin ayakta durdu.

Buhtunnassar, ona:

“Seni, bana, secdeden alıkoyan nedir?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâm:

“Benim bir Rabb’im var ki, bana, ilim ve hikmet verdi. Kendisinden başkasına secde etmememi de, bana, emretti. Ben, kendisinden başkasına secde edersem, Onun, bana verdiği ilmi, benden çekip almasından ve beni, helak etmesinden korkarım!” dedi.

Buhtunnassar; Danyal Aleyhisselâmın verdiği cevaba hayret etti ve:

“Evet! Secde yapma! Sen, ahdine vefa etmekle, çok iyi etmiş ve sana verilen ilmin şerefini yükseltmiş, gözetmiş oluyorsun.” dedikten sonra: “Sende, şu gördüğüm rü’yânın ilmi ve yorumu var mıdır?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâm: “Evet!” dedi. (14) Buhtunnassar:

“Görmüş olduğum rü’yâyı, sonra, bana isabet eden bir şeyden dolayı, unuttu­ğum, beni hayrette bırakan o şeyin ne olduğunu, bana, haber verinizi.” dedi.

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Sen, o rü’yâyı, bize haber ver de, biz, sana, onun yorumunu, haber verelim.” dediler.

Buhtunnassar:

“Ben, onu yorumlayamıyorum. (15) Eğer, siz, bana, onu, onun yorumunu, haber vermezseniz, omuz kemiklerini­zi, sökeceğim!” dedi.

Danyal Aleyhisselâmla üç arkadaşı, Buhtunnassar’ın huzurundan çıktılar. Allah’a, dua ettiler. Tazarru ve niyazda bulundular. (16) Kendilerine, yardım etmesini (17), sorulan şeyin öğretilmesini, dilediler. Yüce Allah da, onlara, sorulan şeyi öğretti. Onlar, hemen Buhtunnassar’ın huzuruna vardılar.

Ona:

“Sen, bir heykel görmüşsün!” dediler.

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi.

Danyal Aleyhisselâm ve arkadaşları:

“O heykelin iki ayağı ve iki bacağı seramikten; iki dizi ve iki baldırı bakırdan; karnı gümüşten; göğsü altından; başı ve boynu demirdendi!” dediler. (18)

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi. (19)

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Sen, onu, hayretle seyredip durduğun sırada, Allah, onun üzerine, gökten, bir kaya saldı da, onu, ufaltıverdi! İşte, sana, rü’yânı unutturan da, bu idi.” dediler.

Buhtunnassar:

“Doğru söylediniz!” dedi ve: “Peki, bu rü’yânın yorumu, nedir?” diye sordu.

Danyal Aleyhisselâmla arkadaşları:

“Bu rü’yânın yorumu, şöyledir:

Sana, kralların kudret ve tasarruf durumları gösterilmiştir ki, onlardan, bazısı­nın kudret ve tasarrufu, bazısından, daha gevşek ve yumuşaktı.

Bazısının, kudret ve tasarrufu, bazısından, daha güzeldi. Bazısının kudret ve tasarrufu da, bazısından, daha sert ve katı idi.

İlk kudret ve tasarruf: Seramik olup o, kudret ve tasarrufun en zayıfı ve gev­şeğidir.”

“Sonra, onun üstünde bakır olup o, öncekinden daha üstün ve daha serttir. Sonra, bakırın üstünde gümüş olup o, bakırdan daha üstün ve daha güzeldir. Sonra, gümüşün üstünde altun olup o, gümüşten daha güzel ve daha üstündür.”
“En üstünde bulunan demir, senin kudret ve tasarrufundur ki, o, hükümdarla­rın en katısı ve kendisinden önce olanların en kudretlisidir.” (20)

“Senin görmüş olduğun ve üzerine, gökten Allah’ın salıp heykeli yere seren kaya ise, Allah’ın Âhir zamanda (21) göndereceği bir resuldür ki o, hepsini ufaltacak, emir/İdare onun olacak, ona, varıp dayanacaktır!” dediler. (22)

9- Taberi Tarih c.1, s.289, Sâlebî Araisb s. 338, ibn Esir Kamil c.1, s.266.
10- Taberî Tarih c.1, s.289, Esir Kâmil c.1, s.266.
11- Sâlebî Arais s. 338.
12- Taberi Tarih c.1, s.289.
13- Taberî tarih c.1, s.289, ibn Esir c.1, s.266.
14- Sâleî Arais s.338.
15- Taberî Tarih c.1, s.289.
16- Taberî Tarih c.1, s.289-290, ibn Esir Kâmil c.1, s.266.
17- Taberî Tarih c.1, s.289.
18- Taberî Tarih c.1, s.290, İbn Esîr, c.1, s.266.
19- Taberî Tarih c.1, s.290.
20- Taberî Tarih c.1, s.290, Esir Kâmil c.1, s.266.
21- Sâlebî Arais s.339.
22- Taberî Tarih c.1, s.290, ibn Esîr Kâmil c.1, s.266.

Şimdi devam edelim…

Resul, sadece peygamberler için kullanılmaz. Kelime manası olarak “haberci” demektir. Peygamberlerin yolundan giden ve onlara benzemeye çalışarak, onlara tabi olarak hizmet eden kişiler de haberci yani resuldürler. Peygamberimizden bu yana geçen sürede, bahsedilen pek çok meselenin iyice ve isabetle anlaşılmamasının nedenlerinden biri de dar bir bakış açısı ile bakmak, isabet edememenin vebalinden çekinirken ufku fazlasıyla daraltmak, alışılageldik manalara doğru ilerlemek…

Günümüzden binlerce sene önce Buhtunnassar’ın gördüğü rüya, ahir zamanda dünyaya gelecek, Ankebut Ağını paramparça ederek yok edecek ve dünyada tek bir devlet tesis ederek başına geçecek olan hz. Mehdi haber verilmiş. Danyal peygamber de rüyayı tabir ederken bunu açıkça ifade etmiş.

İşte bu rüyanın da bütün bu kişilerle, hadislerle, konularla bağlantıları var. Bundan sonrasına dair işaretler var

Dünyanın doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi ve yerin altı ile üstü… Her yeri hz. Mehdi tarafından idare edilecek.

Onunla kalmayacak, güneş sistemimizdeki başka gezegenler ve hatta başka güneş sistemleri bile hz. Mehdi tarafından idare edilecek. Mehdi, sadece bu dünyayı değil, yüksek sayıda başka gezegeni/dünyayı da adaletle dolduracak.

Hiç kimse, hiçbir güç, hiçbir teşkilat onu öldüremeyecek, yok edemeyecek, durduramayacak. Mağlup da edemeyecek. Çünkü onda peygamberlik vazifesi ve rütbesi olmadığı halde, yüz binlerce peygambere verilmemiş vasıflar, kabiliyetler, manevi rütbeler olacak. Tıpkı Zülkarneyn a.s. gibi olacak hatta çok daha fazlası onda toplanacak.

İmtihanlarını geçe geçe ilerlerken, her safhada ona başka başka tasarruflar, kabiliyetler, yetkiler verilecek.

Pek çok büyük peygamberden miras kalan emanetler, mucizevi yanları olan şeyler de Mehdi’ye verilecek. Musa’nın asası, Süleyman’ın mührü, Tabut-u Sekine ve daha bilinen ve de herkesçe bilinmeyen her şey ona verilecek, onda toplanacak. O da istikametten ayrılmadan bunları kullanacak ve dünyanın değil, dünyaların dengelerini değiştirecek.

Bu rüyaları da dün (18 Ocak) bir hanım takipçi atmıştı.

Bunlara benziyormuş rüyasındaki heykeller…

Dünyanın en meşhur firavunlarından biri olan Tutankhamun’un mezarında bulunan hazinelerinin arasından çıkatılmış bu heykeller ve 20 Ocak’ta İstanbul’da sergilenecekmiş.

Akademi Dergisi takipçisi: – Rüyamda toprağın alt katlarındaydım.
Başları hayvan olan mısır heykelleri dizili odalardan geçtim.
Buradan çıkış yok nasıl çıkarım bu kasvetli yerden diye tasalandım.
Ortanca kız ile Hatice yanımdaydı.
(Kendisini temsili gördüğü gibi, iki kızını da temsili olarak görmüş. Burada kızının adını değiştirerek Hatice şeklinde yazdım)Yerde düz taş vardı o taş ile çıkış kapısını açıp çıktım. Sonra taş tekrar iç kısma düştü kendini o tarafa çekti sanki.
Çıkış yaptığım yer yerin üstüne çıktı ve kanyon gibi bir yerdi .
Şu dağları da aşarsam şuranın kasvetinden kurtulurum dedim.
Az kalmıştı çıkmama
uyandımo sıralarda

Başka bi rüyada afyonda oluyorum
Kütahyadaki gibi kaplıcalar varmış orada.
Kadın erkek ve çocuk bölümleri ayrıymış.
Kadın bölümüne geçiş yaptım.
Şekli bizim köydeki kaplıca gibiydi.
Rüyada da ayırt edemedim burası afyon mu yoksa bizim memleket mi diye
Kaplıca havuzunda yüzdüm sanırım suyun içine de dalış yaptım

Bütün dünyayı tek devlet yapan ve dünyanın tek hükümdarı olan hz Zülkarneyn Türktü. Sonra bu devletin başına geçen ve bütün dünyanın tek hükümdarı olan Süleyman peygamber de Türktü. Annesi de Türktü…

Süleyman peygamberin mabedi, müslüman mabediydi ve İstanbul’daydı, Kudüs’te değildi.

Çünkü dünya tek devlet iken baş şehri İstanbuldu…

Şimdi yine öyle olacak…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Davut peygamber, Calut’u metafizikle mi yendi?

Davud peygamber, dev gibi bir biyonik robot olan Calut’u aslında metafizikle mi yendi?

Onu metafizikle bozup, zahiri/görünür darbeyi sonra mı vurdu?

Hz. Zülkarneyn ile çağdaş olan hz. Davud, soğuk/ısıtılmamış demirleri metafizik gücünün çok çok yüksek olması vesilesiyle mi şekillendiriyordu?

Dağların bile hz. Davud’un sesi sebebiyle yerinden oynamasını nasıl yorumlamalıyız?

Davud peygamberin meşhur sesi, anladığımız, bildiğimiz manada, ağızdan ve dilden çıkan ses mi?

Hz. Davud, mucizevi seviyedeki metafizik gücü ile, dağları/kayaları eritebiliyor ya da katı halde çatlatıp parçalayabiliyor muydu?

Hatta metafizik kabiliyetleri ile depremlere sebep olabiliyor muydu?

Çağdaşı olan hz. Zülkarneyn, yani Oğuz Kağan, Ergenekon kuşatmasını aslında metafizik kabiliyeti ile mi yardı?

Hz. Davud, Tevrat ve Zebur okuduğu anlarda çok daha yüksek metafizik sinyaller mi gönderebiliyordu?

Vahşi hayvanları, metafizik sinyalleri sayesinde mi yatıştırıyor, zararsız hale getiriyordu?

Hz. Davud da Tabut-u Sekine’nin yanı sıra, çok güçlü metafizik sinyalleri sayesinde mi çok yüksek teknolojili uzaylılardan hiç zarar görmüyordu?

Ankebut Ağının o devirdeki mensuplarının seferber olarak kendisine yaptıkları metafizik saldırılarda, yine çok yüksek metafizik kabiliyetleri/sinyalleri sayesinde mi yıkılmıyordu? Hatta onları topluca ve defalarca yıkıyor ve her yıkışında yüksek sayıda İslam ve insanlık düşmanı satanisti de öldürüyordu?

Oysa Ankebut Ağı, insanlık tarihi boyunca çok yüksek sayıda peygamberi toplu metafizik saldırılarla şehit etmişti…

Hz. Davud’a, hz. Zülkarneyn’e ve daha pek çok İslam büyüğüne, metafizik teknikleri hz. Musa mı öğretti?

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Sizin dikkatinizi çekmemiştir, ben çekeyim…

Muteber kaynaklara bakarsanız, düşmanları ile karşı karşıya geldiğinde Hz. Musa’nın sağ elini koynuna sokarak, kalbinin üzerine yani cildine temas ettirdiğini… Saniyeler sonra elini çıkarttığını ve sonra elinden güneş gibi ışık yayıldığını… Düşmanlarının kendisinin önünde duramayarak kaçıştığını anlatırlar/aktarırlar.

İşte oradaki “güneş gibi” denilen şey aslında metafizik bir kabiliyet. Ellerinden düşmanlarını çarpabilen metafizik sinyaller yayabiliyordu ve bu çok ama çok kuvvetliydi. Aynı zamanda bu sinyallerle cinleri de uzaylı insan türlerini de çarpabiliyordu. Düşmanları karşısında duramıyordu.

Daha önce de ifade etmiştim ki Hz. Musa ile Hz. Ali misali hayat yaşatılan bir Süleymanlı evladıyım. Benzeri vasıflar, kabiliyetler bende de var ve bu güne kadar tam manasıyla kullanmadım bile… Yine de cinler, uzaylılar ve dünyalılar derken, kaç trilyon kişinin ölümüne vesile olduğumu sayamadım.

İsterseniz bundan sonra mevzuya bir de bu gözle bakın ve boş yere adamlarınıza kıymayın. Sizin metafizik saldırılarınız, büyüleriniz, cinleriniz biraz vakit çalmaktan başka bir işe yaramıyor.

Mehmet Fahri Sertkaya

Hazret-i Musa devri gibi bir devir yaşıyoruz…


“Abi, duydun mu?”

Hazret-i Musa devri gibi bir devir yaşıyoruz.

Türünü bilmediğim beyaz renkli bir kuş, gece yarısı bütün koğuş uyuyorken koğuşta uçuyor. Serçeden büyük, güvercinden küçük boyda olan bu kuş, üç katlı ranzalarla tıka basa dolu olan karanlık koğuşta, zemin kata inen merdivenin başında bir o yana, bir bu yana gidiyor.

Onu yakalamak için hamleler yapıyorum, ilk anlarda mümkün olmuyor ama sonra bir ara ellerimin içine alıyorum. Onunla biraz da konuşuyorum. Kısa konuşmanın ardından onu bırakıyor ve Mart ayının ortasında, Ümraniye E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yatmakta iken gördüğüm bu rüyadan uyanıyorum.


Acayip bir hal yaşıyorum rüyada, yaşamadan anlatılamayacak değişik bir hal. İnsanı biraz gamlandıran, içini acıtan bir hal denebilir ama biraz daha farklı. Yine uyumaya çalışıyorum ve bir süre sonra yine uyanıyorum. Uyanır uyanmaz aklımda o rüya, tabir etmeye çalışarak ranzadan iniyorum.

Saat gece 01:30 suları, rüyanın etkisi altında koğuşun zemin katına iniyorum. Herkese yetecek yatak olmadığı için gece nöbete duran, sabah boşalan yataklara yatan ve “gececi” dediğimiz arkadaşlar var. Bir de yatağı olsa da onlara takılan, uyumayıp televizyon izleyenler var.

Koğuşun koridora bağlanan kapısının orada 28 yaşında genç bir arkadaş var. Merdivenden inince ilk ona denk geliyorum ve “Abi, duydun mu?” diyor.


“Neyi?” diyorum “Yan koğuşlardan birinde bir kişi intihar etmiş” diyor. Merakla sorularımı sordukça anlıyorum ki ben uyanıp aşağı inmeden kısa bir süre önce karantina ya da dağıtım koğuşu denilen koğuştaki mahkumlardan biri intihar etmiş. Önce infaz memurlarından biri “Adam intihar etmiş, koşun” diye koridorda bağırmış.

Sonra peşine diğer infaz memurları koşmuşlar. Sonra kurum müdürü de gelmiş, olay yeri inceleme de savcı da… Koymuşlar cesedi bir ceset torbasına ve götürmüşler.

O arkadaş, intihar vak’ası yaşandığını söyler söylemez benim aklım gördüğüm rüyaya gitti. Ona da “Galiba bana malum oldu, şöyle şöyle bir rüya gördüm. Emin değilim ama bu intihar ile alakası olabilir” dedim.

Sonra içim daha da burkuldu. İntihar eden kişi lüzumsuzun biri olsa bana bu şekilde malum olmazdı diye düşündüm. O şartlarda hadiseye dair sağlıklı bilgi almak da pek mümkün değildi.


Aynı mahkum arkadaşın evinden/ailesinden kısa süre önce isteyip de koğuşa getirttiği bir rüya tabiri kitabı vardı. Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin hazırladığı çok değerli bir eserdi. Onu açıp bakınca “Rüyada bir yerde türü belli olmayan kuş görülürse, oraya Azrail (a.s.) gelir. Orada hasta varsa ölür” yazıyordu. Daha önce bunun gibi bir rüya görmemiştim. Bu maddeyi/bilgiyi okuyunca hiç şaşırmadım. İntihar vak’asına işaret ettiğine emin oldum.

Bu mesele aklımda yer etmişti ve tahliye olunca arkadaşlardan bu meseleyi de hızlıca bir araştırmalarını istedim. Aldığım bilgi o ki aslında kötü biri değilmiş, çok çekmiş, çok ağır büyüler yapılmış ve kendi iradesi dışına çıkarılarak, zihin kontrolüne alınarak, intihar gibi görünen bir sonla vefat etmiş.

Birçok kişi meseleye çok başka bakıyor, acımıyor, umursamıyor ve lüzumsuzun biri müstahakını bulmuş gözü ile bakıyorken ben çok farklı tavır almıştım.

Rüyada bir kuşla konuşmanın tabiri ezberimde yoktu. Daha önce hiç görmediğim bir maddeydi. O rüya tabiri kitabında da yoktu. Çıkınca baktım ki rüyada bir kuşla konuşmak, yaşanacak bir nahoş hadise hakkında olgunluk göstermek ve karşı tarafı anlayıp alttan almak demekmiş.

Şu ülkede ve şu dünyada, aslında iyi niyetli ve mazlum olan çok sayıda insanın büyülerle intihara sevk edildiğini bilmek ne kadar acı… Hazret-i Musa devri gibi bir devir yaşıyoruz.


Hangi dala el attıysa kurutulmuş!

Bir zaman gelmiş, hayatında bir anda her şey olumsuz yönde değişmeye başlamış.

Hangi dala el attıysa kurumuş. Çok mücadele vermiş, toparlamak istemiş, iyi niyetle sebeplere uymak ve darlıklardan çıkmak istemiş ama her işin sonu hep kesik olmuş.

İşleri bozulmuş, yuvası yıkılmış, itibarı sarsılmış, ruh ve beden sağlığı bozulmuş. Bütün bunlara da kendisine yapılan büyüler sebep olmuş. Temiz niyetli ve mücadeleci birisi olduğu halde umursamaz, bir baltaya sap olmaz biri gibi görülür olmuş. Bir süre sonra ister istemez yalnızlaşmış. Yaşadıklarına büyülerin sebep olduğunu anlayamamış. Bazı zamanlar, büyü ile zihin kontrolünde iken hiç istemediği, asla yapmayacağı şeyler yaptırılmış ve suçlar işletilmiş. Hayatı tamamen mahvolsun diye cezaevine sürüklenmiş. Kendi eli ile kendi bedenine zararlar vermesi sağlanmış. Kesikler atmış.

Ve cezaevinde de rahat bırakılmayıp intihar gibi görünen bir halde öldürülmüş. Bu kadar iç yakan bu hadisede, duyunca insanı dağlayan bir sarsıcı gerçek de şu ki bu mazlum kardeşimize bu fenalığı, bu büyüyü öz kardeşi yaptırmış. Kardeşi, kendisinin güleç yüzlü, halim-selim, iyi niyetli, sevilen birisi olmasına çok haset etmiş.

Gördüğüm o rüyada, o mazlum kardeşimizin yüksek bir manevi derece ve şehadet mertebesi ile alemi değiştiğine de işaret var. Allah şefaatine nail eylesin. Ona bunu yapanları, yaptıranları ibret-i alem eylesin.

Mehmet Fahri Sertkaya

Bu herifin Müslüman olup olmadığı şüpheli…

Bunca Sabetaycı gizli Yahudi, gizli Ermeni, azılı ve sinsi Türk/İslam düşmanı bunu bu vasıfsız hali ile hep el üstünde tuttular. Yaklaşık son bir buçuk senedir birkaç sağlam darbe vurduk, önce bunu uzaklaştırdılar, eskisi gibi programlarına çıkartmadılar ve şimdilerde ise Cansu’nun programı da sonlandırılmış halde…

Biz bunu sağlarken “Bu Talha Uğurluel, Müslüman çocuklarının bile bildiği, ilmihal seviyesindeki hususları bile bilmiyor” demiştik. Buna kanmış bir kitle de bize çok kızmıştı. Dakika 5, kendiniz dinleyin. Çok fazla izleme imkanı bulamadığım, arada bir kesitlerine baktığım halde hep gördüm ki bunu her yerde yapmış. Üniversitelerdeki konuşmalarında, Youtube kanalındaki videolarında, Sabetaycı Cansu’nun karşısında Kudüs’ü anlatırken, her yerde… Bir de karşıma çıkamayıp takipçilerimizin kendisine sorduğu sorulara da aşırı derecede küstahça ve art niyetli şekilde cevaplar yazabilmişti.

Neolitik Çağ deyip söze giriyor, Göbeklitepe’nin aslında ne anlama geldiğini anlatmak istediği, bilinen dünya tarihinde nasıl bir kırılma noktası oluşturduğunu anlatmak istediği bu videonun beşinci dakikasında… Evrimciler gibi konuşmaya başlıyor sonra toparlıyor, döndürüyor sözünü. İçinden belli ki bir sözde “bilimsellik” ve sözde “evrim” bastırıyor ama bunun dış görünüşüne, göründüğü şahsiyete uymayacağı çok açık. O kısacık sürede bile “O zamanlarda Müslümanlık, Hristiyanlık, Musevilik var mıydı?” diyor. Bunu “yoktu işte düşünün bunu ama bilin ki 12 bin sene önce Göbeklitepe vardı ve bir ibadethane idi” manasında söylediği çok açık ve kesin. Ne kadar trajikomik bir hale düşüyor.

Sormazlar mı adama, ilk insan ve ilk peygamber Adem aleyhisselam İslam peygamberi değil mi? İlk insanla beraber İslam dini başlamadı mı? 124 bin ya da 224 bin peygamberin tamamı İslam peygamberi değil mi? Haşa İsa a.s. ve Musa a.s. İslam dininden başka bir dinin peygamberleri mi?

Avcı toplayıcılık ne? Tarım devrimi ne? Adem aleyhisselama Allah-ü teala, eşyanın isimlerini ve ne işe yaradıklarını öğretmedi mi? Bu hususa delil olan ayet bile yok mu ve azıcık İslam’ı duymuş kişiler bile bunu bilmez mi? Zaten Adem babamız cenneten çıkartdılmadı mı? Cennet gibi akıllarımızın almayacağı mükemmel bir sistemin içinden çıkmadı mı? Ayrıca dünyada evlatlarından Kabil çiftçi, Habil hayvan yetiştiricisi değil miydi? Zekat vermeleri istenince Habil en kıymetli hayvanını gözünden çıkartıp vermedi mi? Kabil ise en kötü haldeki mahsülü vermedi mi? Daha bir kamyon laf yazılır şu samimiyetsiz lüzumsuz ve de küstahça tavırlar sergileyebilen İslamcı tipe… Bir Müslüman, günümüzün bilim denilen din düşmanı, uydurmacı, dayatmacı zihniyetine karşı sözler konuşurken bu şekilde cümleler mi kurar? Bir bırakmıyor ki içindeki gerçek kişi, gerçek görüşlerini zevk duya duya, mutlu ola ola konuşsun. Hep bir zorlama, hep bir samimieytsizlik ve hep nifak alametleri var meydanda…

Devamını izleyemedim. Bunca meşguliyetin arasında şunun da gerçek yüzünü meydana serelim deyip her zaman olmasa da ara ara bakıyorum da, hemen hepsi birkaç dakikada “yuh” dedirtip kapattıracak kadar rezil halde.

https://www.youtube.com/watch?v=FBLHoQqX4PI

Mehmet Fahri Sertkaya