Etiket arşivi: Hindistan

İnsanlık dışı işler yapılıyor


Ayinlere çoktan başladılar. Zavallı insanları kesiyorlar. İblis’e kurban ediyorlar. Genç kızlara tecavüz ederek öldürüyorlar. Bebekleri kurban ediyorlar. Ağızlarını parçalıyorlar. Ateşe atıyorlar. Cesetlere dikişler atıyorlar. Çiviler çakıyorlar. Asit döküyorlar. Saymakla bitmezler şeytanlıklar yapıyorlar.

Sadece Fener Rum Patrikhanesinde değil, dünyanın dört bir yanında eş zamanlı olarak yapıyorlar.

Metafizikçi tanıdıklarınız varsa, danışın, anlatırlar.

Biz de karşılık veriyoruz. Sebep olmak istedikleri kötülüklere mani oluyoruz.

Şu anda Ayasofya’nın altındaki dehlizlerde de insan kesilen ayinler yapıyorlar.

Hindistan, Japonya, Çin, Kore, Filipinler, Afrika ülkeleri, Rusya, İngiltere, Almanya, ABD diye saysak, her yerde şu anda ayinler var.

Herkes ayın yedisini bekliyor ama sıkıntı ayın beşinden itibaren başlıyor. Belki de büyük sıkıntılar da bu gün ya da altısında olabilir.

Vatikan’da da şu anda ayinler var. Küçük çocuklara tecavüz ediyorlar. Hususi olarak erkek çocukları seçiyorlar.

İsrail de yine fitne başı…
Henüz ölmemiş kurbanların derilerini yüzüyorlar.
Ayinde insan kanı içiyorlar. İnsan organlarını çiğ yiyorlar.

Bütün bu eş zamanlı ve organize ayinlerde en öncelikli hedef benim ölmem ama ölmeyeceğimi biliyorlar. Hiç değilse acı çekmemi umuyorlar. Bir öncelikli hedefleri de siyasi sahada aleyhlerine devam eden her şeyin lehlerine dönmesi…

Gerçek sahada bir hiçler ve metafizikle dengeleri değiştirebilmek istiyorlar. İzin vermiyoruz… Çok geniş bir niyetle, mfs’nin niyetiyle, çok yüksek sayıda kişiye koruma sağlıyoruz. Korunanların da çoğu bunu bilmiyorlar.

Hakkari, Van ve çevre illerde terör saldırları hatta bombalı terör saldırıları yapmayı planladılar.

İstanbul’da kalabalık alış veriş merkezlerinde terör saldırıları yapmayı planladılar.

Ege bölgesinde çok geniş kitlelerin eş zamanlı olarak içme sularından zehirlenmesini ve hastahanelere dolmasını planladılar.

Konya’da olduğu gibi, Antalya’da da obruklar oluşmasını planladılar.

Türkiye’nin her yerinde bir kaos, bir otorite boşluğu oluşmasını planladılar. Bu çerçevede, Türkiye’nin farklı farklı yerlerinde büyük yangın afetleri de planladılar.

Türkiye’nin aciz ve kendini koruyamaz bir görüntüde olmasını istiyorlar. Bunu yapamadıkça, planlar üzerine planlar kuruyorlar.

Planları ve hazırlıkları arasında, uçak gemilerinin arızalanıp da dünyanın gözleri önünde geri dönmesi, hiç yoktu. Yaşan şu onlarca şey hiç yoktu. Planları bozuldukça daha da hırçınlaşıyorlar.

Karadeniz bölgesi için çok çok ileri seviyede fırtınalar, seller, hortumlar, heyelanlar planladılar.

ABD maşasını kullanarak İran’a müdahaleler yapmayı planladılar.

Seyreltilmiş nüve/nükleer bombaları kullanmayı planladılar.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında şu anda yaşanan küçük çaplı askeri çatışmalar bile, kara para gelirleri elde etmek için yapılıyor.

İblis ile Deccal’ın ortak sistemi, kara paradan besleniyor. Kara para ile ayakta durabiliyor.

Bunu baştan beri bilerek, kara para yollarını sürekli kesmiş olmam da Türkiye’nin bu kadar büyük saldırılara uğramasına sebep oldu, oluyor. Kara para kesildikçe onlar daha da vahşileşiyorlar.

Son yıllarda pek çok defa, Suriye’ye gönderilmiş olan askerlerimiz üzerinde, yeni geliştirdikleri silahları acımasızca test ettiler. Şu ana kadar Suriye’de çok fazla sayıda askerimiz can verdi ve gizleniyor. Suriye’de, Libya’da, Somali’de olanlardan bu milletin hala haberi yok. Çok vahşice şeyler oldu ve oluyor. Çok vatan evladını harcadılar ve harcıyorlar.

Şu anlarda da dünyanın siyasi, askeri, mali dengeleri iyice karıştığı gibi, dünyanın üzerine oyun kurduğu Suriye’de de dengeler çok karıştı. Bu nedenle de Suriye’de asker kayıpları yaşıyoruz ve yaşayacağız. Türkiye’nin askerleri, Suriye’de sırf BOP için yani Büyük İsrail Projesi için tutuluyor.

İnsan, organ, değerli eşya, uyuşturucu, silah kaçırmak için, kara para işlerine alet edilmek için tutuluyor.

Esed karakteri iyice ABD’nin, İsrail’in, İngiltere’nin emrine girdi. İyice savruluyor ve bu da Türkiye için daha fazla güvenlik sorunu demek.

Türkiye’nin milli güvenliği, Esed karakterinin bir an evvel yok olmasını gerektiriyor.

Dünya genelinde organize şekilde satanist ayinleri yaparak güya beni durduracaklardı, bu günkü yayınlar nasıl, iyi mi?

Hala öleceğime ya da bir şekilde durdurulacağıma inananlar kaldı mı?

Dünya genelinde bankaların krizi daha da derinleşiyor ama bunu da gizliyorlar.

Türkiye’de temiz su kaynaklarının dibe vurduğunu ya da tamamen kuruduğunu nihayet yazıyorlar. Geçen sene ve önceki sene açıkladıkları veriler, tamamen sahteydi. O barajlar, iddia edildiği gibi dolmamışlardı. Şu anda da bu kadar sarsıcı şekilde kurumadılar. “Geliyorum” diye naralar atarak geldi bu sorun ama seksen milyon insanı yine adice kandırdılar ve bu millete organize şekilde düşman oldukları için, bu tehlikeye karşı da hiçbir tedbir almadılar. 15-20 gün içinde güya koca barajlar dolmuştu. O sözde basın ve medya kuruluşları ile çalışanları da bu insanlık suçuna ortaklar. Onlar da yalan olduğunu bilerek haberler yapıyorlardı, yapıyorlar.

Sözde muhalif vekillerin üçü beşi bile bu adice ihaneti, topluca canlara kast edilmesini engelleyebilirlerdi. Umurlarında bile olmadı ve iktidarla zaten aynı partiler, aynı yerlerden emirler alıyorlar, danışıklı dövüşüyorlar ve sadece tabelaları farklı. Her türlü kara para işlerinden beraber besleniyorlar.

Hepsinin de milletin ayakları altında kalması gerekiyor yoksa millet işgalcilerin ayakları altında kalacak. Yoksa millet açlıktan, susuzluktan ve hastalıklardan da kırılacak.

Bütün valilikler, bütün belediyeler alarm haline getirilseydi…

İçişleri bakanlığında merkezi bir yuvarlak masa kurulsaydı…

Türkiye’nin sivil imkanları bu şekilde seferber edilseydi…

Valiliklere ve belediyelere bağlı ekiplerle araçlar afet bölgesine acilen gönderilseydi…

Ordumuza da çok gerek kalmadan, ilk andan itibaren kurtarma ve yaraları sarma, ihtiyaçları karşılama hamlesi mükemmel şekilde başlatılabilirdi. Gerekiyorsa, gerekli kısımlarda ordumuz da vazife alabilirdi.

Pek çok büyük şehirde sadece acil vakalara bakacak tıp personelleri bırakılır, diğerleri eldeki teknik imkanlarla birlikte afet bölgesine acilen nakledilebilirdi. Sadece on saat içinde bile afet bölgesi sahra hastahaneleriyle, doktorlarla, hemşirelerle dolabilirdi.

Devamında her şey çok başka şekilde gelişirdi, yaşanırdı.

Umurlarında bile olmadı.

O saldırgan ülkelerin sözde yardım ve sağlık ekiplerinin afet bölgesine gelebilmesi ve tutunabilmesi için adeta çırpındılar. Biz sahada karşılıklar verip mani olmak istedikçe, o hain idareciler daha çok çırpındılar. Sinsice yollar aradılar.

Şimdi ise… Masum gençler, afet bölgesinden “Suyumuz yok” diyerek paylaşımlar yapıyorlar. Tavırlarından beli ki acilen su ulaştıracak vatandaşlar arıyorlar, devlet değil…

Lanet olasıca Suçişleri bakanı, o uyuşturucu ve organ baronu Solomon Soysuz çıkmış, herkesi toptan tehdit ediyor. “Provokasyondur, dezenformasyondur, ilgili hesaplar takip altındadır, gereken adli işlemler derhal yapılacaktır” mealinde konuşuyor, yazıyor. Şürekası da hemen peşi sıra hamleler yapıyor.

Bu kadar da kahpelik olur mu? Böylesini düşman işgal valisi bile yapabilir mi? Bu kadarına cesaret edebilir mi?

Onca gerçek basın mensubu da bölgeden görüntüler, röportajlar aktardı. Herkes aynı sorunları anlattı, anlatıyor. Bu millet topluca histeri mi yaşıyor, tarihte görülmemiş seviyede bir psikiyatrik salgın mı var yoksa bakanlar, yetkiililer, tarihte görülmemiş seviyede hadlerini mi aşıyorlar?

Bu millet bu tiplere tahammül etmek zorunda mı?
Polisler, jandarmalar, savcılar, hakimler, neden milletin aleyhine tavırlar içindeler? Ek ücretler mi alıyorlar Tayyip’ten ve çetesinden? Valilere, kaymakamlara, adli yetkilere, emniyet müdürlerine bu süreçte ek ödemeler mi yapılıyor?

Emniyet müdürü olabilmiş şeytanın teki, yardım malzemelerini çalmış da suç üstü olmuş. Dürüst polisler işlerini yapmışlar, somut delilleri de toplamışlar, savcı da ilk anda gereğini yapıp evde arama izni vermiş. Arama neticesinde de çalınmış yardım eşyası bulunmuş, o hırsızı neden serbest bırakırlar?

Ne oldu bu devlete, ne oldu bu sisteme? Kime çalışıyor bu sistem? Sistemi kimler organize şekilde ele geçirdiler?

Artık o Soysuz’un ve benzerlerinin emirlerine itaat eden emniyet amirlerinin bile, yargıyı siyasete hatta ihanete hatta yağmaya alet eden savcıların ve hakimlerin bile kafalarını kopartmanın vakti değil mi? Daha neyi görmemiz, yaşamamız gerekiyor?

On milyonlarca kişi ölünce mi aklımızı başımıza alarak bunu yapacağız? Bu, hukuksuz bir düşünce, karar ve eylem değil. Aksine, hukukun gereğidir. Devleti, milleti, vatanı ve can, mal, ırzı korumanın gereğidir.

7 Mart 2023 dolunayının enerjisi, sonrasındaki birkaç haftayı da yoğun şekilde etkiliyor. Bu ayın tamamı riskli…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Şunu da açıkça yazayım da artık herkes bilsin


Endonezya ve Malezya gibi sözde İslam ülkelerinin de İslamla doğru düzgün bağı yok. Rejim ve hukuk sistemleri zaten islami değil ama zan edildiği gibi halkı da müslüman değil. Aralarında varsa, bir avuç gerçek müslüman var. Diğerlerinin sadece adı müslüman ve oralarda da her şeytanlık, her kötülük, her sapıklık var.

2004 yılındaki deprem ve devamındaki dev dalgada en az 2 buçuk milyon kişi öldü ama yine de çok küçük bir temizliğe sebep oldu. Hindistan’dakiler gibi, oralardaki yarı çingene kodlu/genli yığınlar da asla ayara girmezler, girmeyecekler. Dolayısı ile oralarda da belalar, musibetler bitmek bilmeyecek.

Biz bu hususta da çok dürüst, çok net/kesin kararlı olacağız. Samimiyetle ve temiz niyetle bize yanaşan, güvenen küçük bir azınlığı hariç tutacağız, onlara destek olacağız ama diğerleri hiç vakit ve emek israf etmeyeceğiz.

Şu anda Malezya da Endonezya da lağım çukurları gibiler. Ankebut Ağına o malum ülkeler, hiç zorlanmadan oralarda her türlü pis işi yapıyorlar, yaptırıyorlar. Toplu ölümler olursa, oralarda da bebekler, çocuklar, kadınlar kurtulmuş olacaklar. Şu anda bile bu iki ülke, Türk milletinin değil hain Ankara hükumetinin yanında açıkça saf tutuyorlar. Hain Ankara hükumeti ile birlikte her pis işi yapıyorlar.

Ayrıca tartışılmaz kesinlikte bir gerçek de şudur:

Halkı gerçekten müslüman olan ülkenin rejimi ve hukuk sistemi onlarca sene gayr-i İslami ayarda kalamaz. Gerçekten müslüman bir halk, devletinin kanunlarını/sistemini çok uzamadan İslami ayara getirir. Çünkü müslüman zulme, haksızlığa, küfre, çıplaklığa, namussuzluğa, esarete, uyuşturucuya, fuhşa ve benzeri kötülüklere asla tepkisiz kalamaz. Onlarca sene geçtiği halde bu yaşanmıyorsa, devletin esasları İslami esaslar olmuyorsa, o halkın büyük kısmının müslümanlığı yalandan, münafıklıktan ibarettir. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi…

Hiç kimse, ne kadar siyasi dehaya ve tecrübeye sahip olursa olsun hiçbir idareci ya da idari heyet/parti, halkı gerçekten müslüman olan ülkede umumhaneler açamaz, açık tutamaz. Ekranlardan sokaklara kadar her yere çıplaklığı, namussuzluğu, yalancılığı, kibri, dolandırıcılığı yayamaz.

Dünyada hiç gerçek İslam ülkesi yok ve halkı müslüman olduğu iddia edilen ülkelerin hiçbirinde gerçek müslümanların nüfusa oranı yüzde onu bile geçmiyor. Bu, Türkiye için de böyle… Türkiye’de nüfusun yüzde onu bile gerçek müslümanlardan oluşsaydı, bu ülke bu kadar iğrenç hale getirilemezdi. Son afetlerden sonra da malum siyasi partilerin ve liderlerin hiçbiri varlıkta kalamazdı.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Şeytani sistemlerini başlarına yıkacağım

Kendimi Ay kadar güçlü görüyorum. Anladınız mı, Ay kadar…


Şu anda itibaren Ankebut Ağına bağlı ülkelerden hangisi ya da hangileri her nerede kara, hava ve deniz tatbikatı yapıyorsa, hepsini en ağır şekilde metafizik bombardımana tabi tutacağız.

Bundan sonra en çok İsrail, İngiltere, ABD, Rusya ve Çin metafizik sinyallere girecek.

İyice işlemez hale getirilecekler. Yaşanacakları daha fazla basından, medyadan gizleyemeyecekler.

“Grev var” diyerek binlerce uçuşu iptal etseler de “UFO’lar var” deyip hava limanlarını kapatsalar da “Hacker saldırısı” var diyerek türlü vahim sorunlar yaşasalar da “Bilinmeyen bir sendrom var” diyerek geçiştirmek isteseler de “İntihar etti” diyerek üstünü örmek isteseler de herkes anlayacak arka planda asıl neler yaşandığını….

Samsung ve Sony marka neyiniz varsa, çok uzun sürece yaymadan değiştirin, başka markalar alın. Güney Kore, Tayvan, Çin, Japonya ve Hindistan markalarının elektronik ürünlerini ya da bu ülkelerin kendi markası olmasa da bu ülkelerde üretilen elektronik ürünleri almayın. Daha önce de kısmen ikaz etmiştim, şimdi son ve detaylı ikazım bu…

Neler yapabileceğimi yine, bir kez daha göreceksiniz.

Hala karşımda mücadele vermeye çabalayan yer altı uzaylı şehirlerinden bazıları yakında lavlarla, bazıları da okyanus ve deniz suları ile dolacak.

Bazıları ise, içlerindekiler kaçamadan başlarına çökecek. Bu, yer üstünde de büyük temizliğe vesile olacak.

Gezegenin her yerini çökertmek, lavlarla yakmak, deniz suları ile doldurmak ve sonra ilkelden yeni bir hayat başlatmak gerekse bile, bu gezegeni temizleyeceğim. İblis’in, Deccal’ın, satanistlerin, masonların sistemini başlarına yıkacağım.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Biz artık, millet denemez bu sürüden ayrıyız

Bu sürü ne yapar, ne yapmaz, meselemiz bile değil ama biz artık Türkiye’ye doğru gönderilen yabancı unsurlara hiç karşılık vermeyeceğiz. Hiçbir ülkenin hava, kara, deniz kuvvetlerine ve NATO kapsamındaki askeri unsurlara dahi karşılık vermeyeceğiz. Siyasi, askeri ve manevi/metafizik sahada bir karşılığımız olmayacak. Hatta yayınlarla bile karşılık vermeyeceğiz.

Türkiye’nin her yeri ağır bombardımana tabi tutulacak olsa, oturup izleyeceğiz. İstanbul dahil, Türkiye’nin bütün şehirleri elektromanyetik saldırılarla yerle bir edilse dahi, karşılık vermeyeceğiz. Ta ki düşman unsurlar haddi aşarak bizim üzerimize gelmeye başladığı ana kadar…

Allah bu sürüye lanet etsin, biz sürü değiliz, milletiz.

Türkiye’nin NATO kapsamında tepe tepe kullanılmasına artık mani olmayacağım.

Rusya-Ukrayna meselesinde Türkiye’nin en öne konulmasına da mani olmayacağım.

Türkiye’nin kuzey sınırları boyunca var olan limanların ve hava limanlarının Ruslara karşı tepe tepe kullanılmasına artık mani olmayacağım.

Şu andan itibaren Türkiye’nin Suriye’ye askeri operasyon yapmasına mani olmayacağım.

Bence artık Ege’deki o birkaç ada ve adacık da Türkiye’den alınıp Yunanistan’a verilmeli. Buna da mani olmayacağım.

Batı Trakya tarafından kara ordularının Türkiye’ye girmesine, yaka yıka ilerlemesine, bir yandan denizden ve havadan da takviye almalarına, İstanbul’un havadan, karadan, denizden kuşatılmasına mani olmayacağım.

Çanakkale, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli, Afyon ve Kütahya gibi illerin Yunanistan toprağı sayılmasına mani olmayacağım. Bu süreçte bu illerin öncelikle yıkılmasına, yakılmasına, bombardımana tabi tutulmasına, yağmalanmasına, halkının aç ve biilaç bırakılmasına kesinlikle mani olmayacağım.

Kara para gemilerinin geçmesine yine izin vermeyeceğim ama batılı ya da doğulu/Asyalı düşman unsurlarına ait askeri gemilerin ve denizaltıların şu andan itibaren Çanakkale İstanbul boğazlarından geçmelerine mani olmayacağım.

Ankara’nın elektromanyetik saldırılarla ya da hava saldırıları ile dümdüz edilmesine, Türkiye’nin başkentsiz ve idari kadrosuz kalmasına, çok büyük bir korku ortamının ve otoritesizliğin oluşturulmasına, kesinlikle mani olmayacağım. Bu yaşansa bile hiçbir memleket meselesine karışmayacağım. Alternatif olmayacağım.

Türkiye’deki bütün ABD ve NATO üslerinden, her türlü kuşatmayı ve baskıyı (metafizik de dahil) kaldırıyorum. Buraların bebek, çocuk, genç kız ve kadın, silah, uyuşturucu, nükleer madde, organ dahil her şeyi kaçırmasını sadece izleyeceğim. Hiçbir sorun çıkartmayacağım. Buralarda derhal ve devasa seviyede askeri takviyeler yapılmasına sorun çıkartmayacağım.

Türkiye’den Rusya tarafına ABD ya da NATO bünyesindeki nükleer füzelerin fırlatılmasına, Türkiye’nin batının ileri karakolu yapılmasına, Rusya’nın Türkiye’ye nükleer bombaları peş peşe atmasına, donanmasını gönderip karaya tutunmasına, çok kıymetli şehirlerimizi ele geçirmesine müdahale etmeyeceğim.

Rusya ile NATO arasında bir danışıklı dövüş oynanarak bu süreçte Türkiye’nin mahvedilmesine kesinlikle müdahale etmeyeceğim.

Bu gibi ihtimaller sırasında nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılmasından da rahatsızlık duymayacak ve müdahale etmeyeceğim

Şu andan itibaren, bütün sınır geçişlerinin serbest kalmasına mani olmayacağım. Suriye ve İran tarafındaki sınırlarımız başta olmak üzere, bütün kara ve deniz sınırlarımızdan, onlarca farklı milletten gelen sözde mültecilerin geçmesine ve Türkiye’ye dolmalarına mani olmayacağım. Sayıları sadece bir ayda 20 milyonu bulsa bile, hemen yağmalar, cinayetler, soygunlar, tecavüzler başlasa bile karışmayacağım.

Marmara’da müsilaj yapılması planlarını bozmam da vahim bir hataydı. Bu millete denizden balık tutup yemek bile lükstü, hak etmiyordu. Bir daha bu gibi yüksek teknolojili saldırılara karşılık vermeyeceğim. Yayınlarla bile vermeyeceğim.

Türkiye’de, Türk görünen ve sisteme çalışan o malum ailelere, onların holdinglerine, kara para işlerine (hepsine değil), hiçbir şeylerine bundan sonra müdahale etmeyeceğim. Onlara uyguladığım her türlü baskıyı, engellemeyi, yükü kaldıracağım.

Bu millet, daha da daha da fazla sömürülmeyi hak ediyor. Bence günde bir öğün yemek yiyebilenleri bile, hakkı olmadan yiyor. İyilerin hürmetine yiyorlardı o bir öğünü de ama artık onu da yiyememeliler. Daha fazla soyulmalılar, sömürülmeliler. Kesinlikle bu muameleyi hak ediyorlar

Türkiye’de göstermelik bir seçim tiyatrosu oynanmasına, sonuçları baştan belli bir sözde seçim yapılmasına hatta diktatörlük ilan edilmesine bile artık mani olmayacağım.

Tayyip’in ve çetesinin mensuplarının, günde birkaç kere bu millete dümdüz sayıp sövmesinden ve tehdit etmesinden rahatsızlık duymayacağım. Bence az bile sövüyorlar.

Suni enerji krizi sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde büyük oranda çökmüştü, bu da vahim hatalarımdan biriydi… Bundan sonra bu hususa da hiç karışmayacağım. Böyle milletlere elektrik nimeti bile çok… Hak etmiyorlar onu bile…

Suni kuraklık ve kıtlık projesine devasa engeller çıkartmam ve onu da büyük oranda çökertmem, yine vahim hatalarımdan biriydi. Allah şahidimdir ki süreç boyunca defalarca “Yanlış yapıyorum. Bu tuzakları, bu projeleri bozmamam lazım.” dedim durdum içimden… Her seferinde “Sayıca azınlık olsalar da iyi insanlar, ayrıca çocuklar, bebekler, ihtiyarlar var” dedim. Ne büyük bir hata…

İyi insanlar, çocuklar ve kadınlar, ölseler de kurtulmuş olurlardı. Şimdi hayatta kaldılar da ne oldu. Bu kadar onursuzluğa, karaktersizliğe, haysiyetsizliğe, namussuzluğa, soyguna, vurguna, ihanete, iyi insanlar dediğim kitle bile gereğince karşılık vermedi, mücadele etmedi.

Korona konusunda vurduğum yıkıcı darbeler de vahim hatalardı.

Şimdi iyi insanlar, kötü insanlardan öncelikli olarak helak olmayı hak ediyorlar

Türkiye’nin ve Türk milletinin muhafaza edilebilmesi için, farklı zamanlarda haritalar üzerinde çemberler çizerek ilan ettiğim “kapalı alanlar”ı tamamen açıyorum. Hem yüksek teknoloji ile yapılan kapatmaları, savunmaları hem de metafizikle yapılanları eş zamanlı olarak kaldırıyorum.

İsrail’e haddini bildirmek için ilan ettiğim “kapalı alan”ı da tamamen kaldırıyorum.

Artık Suriye’nin ve Suriye’de yaşamakta olan Suriyelilerin başlarına ne geldiği hiç meselem bile değil.

Kuzey Kıbrıs diye bir ülke olmamalı ve uygulamada zaten yok. Orası da güneye bağlanmalı. Güney de Yunanistan’ın doğrudan toprakları olmalı.

Daha net de yazayım. İsrai’e ait olan ya da olmayan uçaklar ya da o malum onlarca ülkeye ait olan uçaklar, İsrail’den, Kıbrıs’tan, Yunanistan’dan, Ege’deki herhangi bir adadan ya da uçak gemisinden ya da Ak deniz’deki herhangi bir uçak gemisinden kalkar da Türkiye’nin hava sahasına girerse, hiç sorun etmeyeceğim. Karşlık vermeyeceğim, verdirmeyeceğim. Durmaksızın Türkiye’yi bombalamalarına hatta enerji santrallerini öncelikli olarak bombalamalarına hatta sivil yerleşme yerleri ile sanayi bölgelerini öncelikli olarak bombalamalarına hiç sorun çıkartmayacağım.

LGBT sapıklığını Türkiye başta olmak üzere, dünya genelinde büyük baskı altına almam, bunun için büyük mücadeleler vermem ve çok sayıda kişiyi de bu uğurda yönlendirip yormam, vahim hataydı.

Bunca senedir ibneliğe, seviciliğe, zinaya, evlilerin zinasına, devlet eliyle fuhuş yaptırılmasına, basına yansıyan ensest sapıklıklara bile susmuş, tepkisiz kalmış bir sürüyü, insan sınıfından saymamalıydım.

Neticesi ortada… Bunca şeye sebep oldum ama bu sürünün umurunda bile olmadı. Renk vermeyecek, içlerindeki gerçek şeytanları gözler önüne sermeyecek olsalar dönüp bana “Sen ne karışıyorsun. Bütün taraflar memnun. Biz tepki göstermeyi bilmiyor muyuz? Tepkisiz isek, memnun oduğumuzdan işte… Karışma” diyecekler.

Allah lanet etsin bu sürüye…
Afetlerin bini, işgallerin ve katliamların türlü türlüsü bunların üzerine yağsın.

Aslında bu zafer kazanılmıştı. Yükün yüzde doksanını sırtlanmış ve buralara kadar gelmiştik. Millet denilen şu sürü, bu kadar müsait zaman ve zeminde, bu kadar kolaylaşmış şu şartlarda titreyip kendine gelecekti ve yüzde on değerinde bir gayret sarf edecekti. Hepsi buydu… Lakin dediğim gibi, bunlara son iyi müdahaleleri de yapsak ve düze çıkartsak, sudan çıkmış balığa dönecekler. “Siz bizi niye çıkarttınız arkadaş? Biz memnunduk o sapıkça yasalardan, düzenden ve düzülenden… Siz niye karıştınız bu işe?” diyecekler.

Katar’a uyguladığım bütün kapatmaları, engellemeleri kaldırıyorum. Katar’ın “Siz sürüsünüz, bizim sürümüzsünüz” tarzında hareketleri eskiden olduğu gibi Türkiye’de açıkça sergilemesine artık hiç mani olmayacağım.

HDPKK/PKK’lileri bu kadar büyük bir baskı altına almam, bu kadar ağır şekilde ezmem de vahim bir hataydı. Onlara da meydanı açıyorum. Yıllardır çok daraldılar, bunaldılar, işleri de çok bozuldu.

Hemen şimdi Maraş merkezli afet bölgesinde istedikleri gibi at koşturabilirler. Mani olmayacağım…

Sonra da kademe kademe yükselip genişleyebilirler. Bu millete it muamelesini yine yapabilirler. Katledip sonra üzerine kahkahaları yine atabilirler. Devlet sistemi babalarının malı imiş gibi tavırları yine sergileyebilirler. Hiç sorun yaşamayacaklar.

Çin’in Türkiye’deki “aşırı vahşi ve acımasız” tavırlarına, işlerine, projelerine sorunlar çıkartmam da tarihi çapta bir hataydı. Bunlara mani olmak için, Çin’i kendi çöplüğünde bile çökertmek, yıllarca ağır mücadele vermek zorunda kalmıştık. Hiç değmezmiş… Yine Tayyip Çin’e gitmeli, yine Çin’in demiryolları bakan yardımcısı ya da bir kaymakamı karşılamalı.

Yine Çinliler Türkiye’de memleket kendilerininmiş gibi dolaşmalı. Ele geçirmedikleri bir liman, bir hava limanı, bir değerli arazi, bir büyük şirket kalmamalı.

Afet bölgesinde ve bundan sonra oluşacak afet bölgelerinde her türlü kaçakçılığa tepkisiz kaldığım gibi… Acele ile enkaz kaldırma görüntüsü altında altınların ve diğer kıymetli eşyanın toplanmasına da mani olmayacağım.

Enkaz kaldırma kısmında iş makineleri ve yakıt kısmında vurulacak büyük vurgunlara mani olmayacağım.

Derhal toplu konut projelerinin başlatılmasına, yine insanların, pardon insan suretlilerin başına çökecek şartlarda binalar yapılmasına, bu sırada türlü türlü kısımlarda vurgun üstüne vurgun vurulmasına da mani olmayacağım.

Hepsinin canları cehenneme…

Türkiye’yi kurtaracağım, gerçek hürriyetine kavuşturacağım diye ta İngiltere’yi bile batırmam… Ordusuz ve donanmasız bırakmam… İtibarsız ve beş parasız bırakmam da vahim hataydı. Çok güçlenmesine izin vermeyeceğim ama biraz etrafını genişleteceğim.

Yine Türkiye’yi ve bütün mazlum milletleri kurtaracağım, sömürüyü bitireceğim, sömürü düzenini yıkacağım diye ABD iç siyasetini kilitlemem, bu kadar vahim krizlerin içine sürüklemem, ABD maliyesini ve imalat gücünü çökertmem de vahim hataydı. ABD’nin etrafını da kontrollü şekilde açacağım.

Lakin, herkesin bildiği tarzda kara para işlerine yine hiçbir yerde izin vermeyeceğim. İntikam alacağımı ilan ettiğim liderlerden, hükumetlerden, ülkelerden yine alacağım. Mesela ABD’de en az on milyon can kaybına yine sebep olacağım. Yer altı uzaylı üslerini yine yıkacağım. Rusya federasyonunu yine de parçalayacağım. v.s.

İran meselesinde de araziyi kendi haline bırakıyorum. İran’ın işgal edilmesinden de elektromanyetik saldırılarla dümdüz edilmesinden de başka hiçbir şeyden de rahatsız olmayacağım. Karşılık vermeyeceğim.

Verdiğim bu mücadele sayesinde Türkiye’de binlerce kişiye hareket sahası oluşmuştu. Siyasetçi, yazar, yorumcu, uzman, basın mensubu, TV programcısı, sosyal medya ünlüsü, Youtube kanal sahibi gibi bu kişiler, her gün ve her saat Akademi Dergisinden yıllardır beslendiler. İşlerine geldiği kadar, rahatlarını bozmayacak kadar, iyi para kazandıracak kadar bunlarla beslenerek yol aldılar. Hiçbiri samimiyetle, vatan ve millet ve din gayretiyle bir dakika bile faaliyet göstermediler.

Şu andan sonra bunların hepsinin hızla susturulmasından, ayara çekilmesinden, başlarının ezilmesinden, ağzını açanın başına tokmaklar inmesinden, çoğunun içeri doldurulmasından, adliyelerde süründürülmesinden v.s. hiç rahatsız olmayacağım. Bilakis büyük bir memnuniyet duyacağım. En büyük eziyetleri, katliamları, cezaları onlar hak ettiler. Çünkü her şeyi bildiler, anladılar ve mesele bile etmediler. Lakin, sanki vatan ve millet telaşında insanlarmış gibi yayıncılık yapmaya devam ettiler, para vurdular. Bu da şeytanlaşmanın nirvanası…

Nasıl bir devirse bu yaşadığımız devir, sanki insanlık tarihi boyunca yani Adem babamızdan kıyamete kadar dünya hayatına gelecek olan en ileri seviyedeki insan şeytanlarının yüzde doksanı bu devre ayrılmış. Onlar bu devirde dünya hayatına gönderilmiş. Şu yaşananın başka bir izahı yok.

Hadislerde geçen “Dünyanın ömründen bir gün kalsa bile” ifadesi, artık daha net anlaşılabiliyor. Aslında kıyametin çoktan kopması gereken şartlarda yaşanıyor da bir uzatma devri yaşanacağı baştan açıkça ifade edilmiş. O kadar bitik, o kadar çürük, o kadar dip bir devir yaşanıyor. Her yer vıcık vıcık insan şeytanı dolu…

Anlatacak çok şey var da herkes her şeyi biliyor zaten… Bu kadarını açıkça yazmam yetmiştir. Yazmadığım çok sayıda hususta da tavrımın nasıl olacağı, şu yazmış olduklarımdan anlaşılabilir.

“İla cehenneme zümera” diyorum. Gayretimi terk etmeyeceğim ve taviz vermeyeceğim hususlarda mücadelem devam ediyor ve edecek. Vaktimin büyük çoğunluğunu, bu ülkedeki iki ayaklı taşların hepsinin en kısa sürede helak olması için harcayacağım. Okumalara ve metafizik sinyallere yoğunlaşacağım. Türkiye denilen arazide yerin altında ve üstünde insan şeytanı bırakmayacağım.

Akademi Dergisi takipçisi: – Selamünaleyküm muhterem hocam hani mehdi a.s nin yardımcısıyım diyordun ne olur işinize bakın tutunacak bir dal sen varsın insanların şeytanlığına bakmayın içimizde mutlaka iyiler vardır bataklıktan bir çakıl taşı bile kurtarsak bizim için kardır evet bunlar bizim belki imtihanımız sabredip yolumuza devam edelim naçizane fikrim bu yinede siz bilirsiniz senin için duacıyım ALLAH rızası için mücadelemize devam. Bizim amacımız rızai ilahiye mazhar olmak. tabiki divan ı salihin ne diyor bilmiyoruz eğer emir oradan geldiyse başımız üzerine.

– Selamünaleyküm muhterem hocam bana dedinizki mehdi a.s nin yardımcısıyım. mehdi a.snin yardımcısı mücadeleyi bırakırmı biliyorum bu yaptığın düşman yanıltma taktiği bende sana elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.

Grupta olumsuz yorumlar yaparak

Mehmet Fahri Sertkaya = Vas. Bırakır, çok da güzel bırakır. Peygamberler dahi bu şartlarda bıraktılar hep… Helak olması gerekenler helak oldular ve sonra hizmetlerine devam ettiler. Ben de o sünnete uyuyorum. Sen kendince yanlış değerlendirmeler yapıyorsun. Şu anda dünya genelinden metafizikçiler, pek çok kalkanı kaldırdığımı görebiliyorlar. Süreç başladı bile… Göreceksiniz, o afetler yağacak, o düşmanlar gelecek ve hiçbir şey yapmayacağım.

Böylesine zor bir zamanda, Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye gönderilmesi vicdana, insafa aykırı bir karardır. Gitmek isteyenlerine bile izin verilmemeli. Hatta kuzey Suriye’den Türkiye’ye geçmek isteyen zavallı Suriyelilerin geçişine de izin verilmeli. Zaten nüfusumuz çok azaldı, birkaç milyon Suriyeliye daha açacak yerimiz de var.

Ülke genelinde bütün üniversiteler uzaktan eğitimle yola devam ederken, onca üniversite binası Suriyeli depremzedelerin ikametine açılmalı.

Boris Johnson’ın NATO’nun başına geçmek istemesinden rahatsızlık duymuyorum hatta destekliyorum.

Dünyanın Boris gibi çılgınca kararlar alabilen karakterlere ihtiyacı var.

Belki de Boris gibi bir karakter, NATO’ya yeni bir vizyon, yeni bir soluk getirebilir. Küllerinden doğurabilir.

Bakın, biliyorum şaşırıyorsunuz ama ben hem çok ciddiyim hem de gerçekleri yazıyorum.

Yunanistan’da yaptığınız tatbikat hiçbir şeye benzemedi. Kimseye korku, endişe de vermedi. Bu kadar az kuvvet zaten afetler sonrasında benim üzerime gönderilmek içinse, özel çatışmalara girmek içinse, ona bile sadece gülerim.

Siz, şimdi beni dinleyin. Çok kapsamlı bir tatbikat başlatın. Hava, kara, deniz, hepsi çok sayıda mevcutla katılsın. Fransa, İngiltere’, ABD, İsrail, Mısır, Hindistan ve beş on ülke daha katılsın.

Hiç rahatsız olmayacağım. Metafizikle bile karşılık vermeyeceğim. Sahada da hiçbir müdahale yapmayacağım. Bu tarihi fırsatı değerlendirin. Ortak düşmanlarımız var ve ben de bu ülkedeki insan müsveddelerinden kurtulmak istiyorum.

Sizin ülkeleriniz batak halde değil mi? Size acil paralar lazım değil mi? Burada beş para etmez ciğerlerden milyonlarca var ve onlar sizin sistemde para ediyor. İyi düşünün…

Afet bölgesinde ikamet etmekte iken başka illere dağılan milyonlarca seçmen, aslında büyük bir kriz değil…

Başka devletlerde olduğu gibi, bu kişiler elektronik posta ile, gerçek mektupla ya da e-devlet sistemi üzerinden oy verebilirler.

Bu sistemde hesap edilemeyen gecikmeler yaşanabieceği için, onlar seçime diğer seçmenlerden iki ya da üç hafta öncesinden başlayabilirler. “İkameti afetten tesirlenen 11 ilde görünen bütün vatandaşlarımız, Türkiye’nin hangi ilinde bulunuyor olsalar da ilan edilen seçim tarihinin üç hafta öncesinden oy kullanmaya başlacayaklar ve oylarını ıslak imzalı mektup, e-posta ya da e-devlet marifetiyle kullanacaklardır” denilebilir. Örnek mektup ve örnek e-posta paylaşılır, duyurulur. Onları esas alarak oylarını kullanırlar. Hatta e-devlet sisteminde kayıtlı telefon numaraları üzerinden SMS ile de kullanabilirler. Bu teknoloji çağında, böyle sorunlara hiç takılmamak lazım.

Bence hiç mahzuru yok.

Bunlar mesele değil artık, benim başka türlü büyük endişelerim var. Allah’tan dileğim, AKPKK ve Tayyip bir şekilde iktidardan düşerse bile, onlardan en az on kat beter birilerinin iktidara gelmesidir.

Kendimi metafizik görüşmelere de çoktan ve tamamen kapattım. Boşuna bana ulaşmaya çabalamayın. Dünyanın canı cehenneme… Ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Dünyadaki taraflara da defalarca fırsatlar verdim ve samimiyetlerini açıkça sergilemelerini istedim. Kimin dengesinin bozulduğuyla, kimin başına neler geldiğiyle ve geleceğiyle, kimin neler kaybettiğiyle hiç ilgilenmiyorum. Hiçbiri benim meselem değil. Ben hiçbir tarafa karşı yanlış yapmıyorum. Bana yakışmayacak tavırlar içinde değilim, bana verilen sözler tutulmazsa, ben de sözlerimi tutmayacağımı şurada bile kaç kere yazdım.

Ben herkesin bir gün dönüp dolaşıp İstanbul’a kilitleneceğini biliyorum. Asıl sürprizlerimi de namussuz, ahlaksız, güvenilmez taraflara o zaman sergileyeceğim.

Neye uğradıklarını şaşıracaklar.

Söylemiştim, 3. dünya savaşını ben çıkartacağım ve benim lideri olduğum grup kazanacak. Bunda bir değişme yok. Bu, muallak kader değil. Arada gidişli gelişli, dolambaçlı yollar, değişmeler olabilir ama sonu değişmeyecek.

Söylemiştim, bir gün kafam tam atarsa, dünyayı bile yakabilecek bir ateş yakarım, üçer beşer hepinizi o ateşin içine atarım diye…

Hiçbir yere kaçamazsınız. Bunu siz istediniz. Hepinizi melhame-i kübra ateşinin içine atacağım. Ne kadar direnseniz de faydasız. İyisi mi ateş iyice harlanana kadar peşimden doğru adımlar atın, biraz para kazanın.

Türkiye’de, depremde ölme korkusu içindeki insanların bir kısmı yanarak, kapkara olarak ölecekler. Leşleri dozerlerle kaldırılıp atılacak çukurlara…

Lanetli mahluklar gibi…

Elon Musk’tan, onunla paslaşanlardan… Tesla’dan, imalat sistemlerinden, arabalarından ve teknik personellerinden…. Trump’tan, her türlü şirketinden ve yatırımından ve onunla paslaşanlardan sinyaller kesilmeyecek. Sinyale girmeye devam edecekler.

Afet bölgesinde ve Suriye’de projelere başlamak isteyenler en ağır sinyallere girecekler. Japonya’dan, Güney Kore’den, Tayvan’dan, Hindistan’dan sinyaler kesilmeyecek. Oralarda verdiğim fırsatlara uymadılar… Çin, dünyada sinyal yoğunluğunun en yüksek olduğu ilk üç ülkeden biri olacak. Rusya’dan sinyaller tamamen kesilmeyecek. Yekaterinburg’dan da kesilmeyecek.

ABD’den, Almanya’dan, İtalya’dan, Fransa’dan, İspanya’dan sinyaller kesilmeyecek. Ordularından ve askeri araçlarından sinyaller büyük oranda kesilecek. O da bana uyup Türkiye’yi yakıp yıkmak isterlerse… Aksi halde yine orduları da askeri araçları ve sistemleri sinyale girecek.

Türkiye’nin denizleri ve hava sahası şu anda işgalci unsurlar için tamamen açık. Sinyal sıfır… İsteyen hemen test edebilir.

Kara para için test eden, yine yolda kalır. Kara paraya açık değil, işgale, bombardımana, füzelere, nükleer füzelere açık.

Akademi Dergisi takipçisi – Hocam Selamun aleyküm hayırlı akşamlar.
Yazdıklarınızı özgür iradeniz ile mi yazıyorsunuz sizin bu şekilde yazacağınıza ihtimal vermiyorum sizin adınıza başka birisi mi yazıyor baskı altında mı yazıyorsunuz yada gerçekten ümidi kestiniz mi? Sizin bildiklerinizi kimse bilmiyor o yüzden destek görmüyorsunuz peygamberimiz (s.a.v) ilk zamanlarında böyle idi taif halkına demişti bilmiyorlar diye bilseler yapmazdı diye, şimdi terk edilecek zaman mı hocam?

Mehmet Fahri Sertkaya = v.a.s. Evet ben yazıyorum. Sonra vakti geldi, peygamberimiz pek çok insan şeytanını tek kuyuya doldurdu ve başlarında “Ey filan oğlu filan” diye yetmişinin de isimlerini saydı. “Ben bana vaad edilen zaferi gördüm, siz de size vaad edilen azabı gördünüz mü?” dedi. Sabrın da bir sonu var.

Ümidimi de kesmedim. Olması gerektiği gibi kararlar alıyorum. Bu insan şeytanlarının bir daha insana dönüşme ihtimali yok. Bunları bekleyerek ömür mü çürüteceğiz? Böylesine pisliğe bulanmış bir ülkeden ya hicret edeceğiz ya da bir şekilde temizleyeceğiz. Bunda bir tuhaflık var mı?

Adam haklı beyler! Ya hep beraber istifa edin ya da adamın üstündeki baskıyı çekin.

Bakın bana, ben istifa ettim, kafam çok rahat…

Bu arada, sadece Maraş’ta gerçek ölü sayısı 500 binin üzerinde, bu kesin ama ne kadar üzerinde, o kısmı tartışmalı… Sadece Elbistan’da yüz bin ölü var.

Afet bölgesindeki yıkık ve ağır hasarlı bina sayıları da gerçek değil.

Termal kameraların hala ısı gösterdiği yerleri bile umursamıyorlar. Bir an evvel enkazlarla beraber yüz binlerce ceseti ortadan kaldırmak, yok etmek istiyorlar. Ne cesetler kalsın, ne bina kalsın, ne de onların peşine düşüp soruşturan kalsın, bunun derdindeler.

Türkiye’nin “gaz merkezi” olmasına bundan böyle hiç sorun çıkartmayacağım. Türkiye her türlü pisliğin merkezi olmuş, bir de gaz merkezi olsa ne çıkar… Verin gazı… Herkes kazansın, bu millet uzaktan baksın, ameleliğini de yapsın. Hiç sorun yok artık.


Afet bölgesinde yeni evler şu şekilde olacakmış. Çok beğendim. Kamuya ait olan bankalar ve ayrıca özel bankalar hemen kredi kampanyaları başlatmalı. Bölgeden olan ve olmayan herkes bu dairelerden hatta bütünüyle binalardan satın alabilmeli. Yahudilere ve Suriyelilere de yüzde elli indirim yapılmalı ve öncelik verilmeli. Hiç rahatsızlık duymayacağım. Bu millet de mahalle bekçiliği, temizlik işçiliği, bina hizmetlisi vazifesi yapmalı. Millete de iş çıkmış olur.

Cem Uzan’ın siyasete oynaması da beni artık rahatsız etmiyor. Bir şekilde Türkiye’nin başına geçebilecek olsa bile hiç mani olmayacağım. Bence bu millet Cem Uzan gibilerin idareci olmasını da hak ediyor.

Ne halt yapıyorsanız yapın, benim mekanımın etrafında dolaşmayın. Buraların elektriği ve interneti ile oynamayın. Lüzumsuz ve mantıksız mücadelelerin içine girmeyin. Yoksa “yapmayacağım, karışmayacağım, mani olmayacağım” dediğim ne varsa, hepsinde ani karar değişikliklerine giderim.

Benim sürüyle işim yok, sizin o sürüyle ne işiniz olduğuyla da ilgilenmiyorum. Bu defa bari akıllı olun, lüzumsuz şekilde heyecana gelmeyin. Elinizdeki fırsatları değerlendirin.

Yoksa nelere sebep olabildiğimi bir kez daha gördüğünüzde, hepiniz sırt üstü halde olursunuz.

Altında da dolaşmayın. Boş işlerle uğraşmayın. Her şeyi açıkça yazdırmayın.

Bu gidişle siz bu tarihi fırsatları da kaçıracaksınız ve akıbetiniz çok fena olacak.

Görüşemezsek, herkes hakkını helal etsin. Ben, az ya da çok süre bu hizmeti, bu gayreti, bu duruşu, bu zaferleri, alınan bu mesafeyi görüp de buna rağmen bile üzerine düşenleri yapmayanlara, dik durmayanlara, “Ben ne yapabilirim” demeyenlere hakkımı helal etmiyorum. Ahirette on parmağım yakalarında olacak. Onların hepsi ahirette yüz üstü sürünsün, yüz üstü sürünsün, yüz üstü sürünsün.

Hakkari, Mersin, Nevşehir, Trabzon, Sivas, Gümüşhane, Erzurum, Kars, Amasya, Tokat, Samsun, Kastamonu ve Rize’den takip edenler hususiyle haklarını helal etsinler.

İstanbul’dan ta Avusturya’ya kadar bütün takipçiler, haklarını helal etsinler.

Şu fani dünyada bir dakikalığına bile dik duramayanlara inat, mezara bile dik gireceğim.

Manisa’nın altındaki hazinelere ulaşmak için bölgede çok şiddetli birkaç suni deprem yapılmasına, bölgenin dümdüz edilmesine, çok yüksek sayıda sivilin ölmesine ve depremin ardından yardım görüntüsüyle ya da açıkça işgal görüntüsüyle bölgenin kontrolünün elimizden çıkartılmasına mani olmayacağım.

Bölgede yer üstü zenginliklerinin türlü yollarla yağmalanmasına ve hayatta kalmış insanların kaçırılmasına da mani olmayacağım.


Suriye’ye TSK giriyorsa girsin, sözlerimden dönmedim. Meselem bile değil bu artık… Birkaç gün daha o onlarca ülke gerekenleri yapmazlarsa, o vakit bu sözleri tutmak zorunda değilim ve dönerim. Her şeyi onlar için eskisinden bile beter hale getiririm.

Etrafımda sürü görmek istemiyorum. Ülkemde sürü görmek istemiyorum.

Herkesin kendince bir oyunu var. Ben Suriye’de taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamayı düşünüyorum, değerlendiriyorum. Henüz kesin kararımı vermedim.

Nasıl bir pisliğe bulanmışsa oralar, onlarca yıldır hala aklını başına alıp kendini düzelten olmadı. Topluca helak olmayı hak ediyorlar. Oradan Ankebut Ağı ülkelerine kara paralar akmasına izin vermeyeceğim.


Maraş merkezli suni deprem saldırıları ile melhame-i kübra (armagedon) açıkça başlamış oldu.

Maraş merkezli suni deprem saldırılarında, bilinen yer bilimi kurallarını temelden yıkan sarsıcı gerçekler yaşandı.

Bir deprem bir noktadan başlayarak ilerler, ilerledikçe de gücünü kaybeder, yıkıcılığı azalır. Oysa Maraş merkezli depremlerde deprem bir merkezden başlayıp ilerledi, ilerledikçe de gücü ve yıkıcılığı artmaya devam etti. Depremin, başladığı merkezden daha uzak yerlerde de merkezdeki kadar hatta daha fazla yıkıcı tesiri oldu. Bu, bilimle, fizikle, yer bilimi ile nötron bombası ile, petrol kuyuları ile açıklanabilecek bir şey değil. Bu sadece manyetik alana muazzam kuvvette başka bir manyetik alanla müdahale edilmesi ile olur. Bu, müdahale sırasında bir robot mükemmelliği ile, her şeyin/kısmın, yapılması gerektiği zamanda yapılması ile olur.

Yerin/toprağın altında ve gökte çok sayıda insan yapımı araç kullanmayı da gerektirir. Hala bu depremlere tabii deprem diyenlerin ya mesleklerinden ve bilimden haberleri yoktur. Ya bu depremlere dair verilerden haberleri yoktur. Ya kalp/vicdan diye bir şeyleri yoktur ve orası taş olmuştur ve insanlık düşmanı olmuştur.

İran yakın zamanda karışacak. Sözlerimi tutacağım, karışmayacağım.

Ben bu sürüden ümidimi bu defa tamamen kestim. 15 yıldır ara ara böyle haller yaşamıştım ama her seferinde yine de bir ümitle bakmıştım sahaya…

Şimdi ise başta Allah’a ve din büyüklerimize, sonra kendime, sistemime, benimle birlikte hareket eden samimi azınlığa güveniyorum.

Saldırgan taraflara, hiç ummadıkları bir anda hiç ummadıkları fırsatlar verdim. Çünkü onlar da bu sürüden nefret ediyorlar, ben de bu sürüden nefret ediyorum.

Ehemmiyetine binaen de tekrar ediyorum, çok beklemeyeceğim. Bu fırsatları kullanmak isteyen düşman taraflar fırsatı kaçırmayıp hemen kullansınlar. Bu sürünün üstünden geçsinler. Aksi halde tarihi fırsatları kaçıracaklar ve hem bu sürünün hem de düşman unsurların üzerlerinden geçeceğim.

Ben iyi vakit geçiriyorum. Çok uzun zaman sonra normale yakın bir uyku uyudum. İyi besleniyorum, dinleniyorum. Biraz da spor yapabilsem daha iyi olacak.

Ümitliyim, on milyonlarca insan şeytanın topluca helak olduklarına dair haberleri inşaallah alacağım ve keyiften çay içeceğim. Kimse de umudunu kaybetmesin, o güzel günler çok yakın. İlle de düşmanların sebep olması şart değil, bazı zamanlar büyük helaklara Allah’ın veli kulları da sebep olurlar.

İnsan doğduğu halde şeytanlaşmak ne imiş, dibe vurulduğu halde insan ve müslüman rolünü topluca oynamak ne imiş, bunların daha dünyadaki cezası bile nasıl şiddetliymiş, hayatta kalabilenler görüp de titrerler.

Öyle bir korkmuşlar ki “Bıraktım, yıkın, geçin, ezin, silin” diyorum da yapamıyorlar. Herkese açık meydanda sözler veriyorum yine de korkuyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Dümdüz edeceğim

Putin karakteri için demiştim ya “Milyon tane kopyan olsa bile yemin ediyorum ki seni bitireceğim.” diye…

Aynısını şu Hint maymunu için de diyorum.

Milyon tane kopyası olsa bile Sunak karakterini, o karakteri kullanan dünyalı ve uzaylı tarafların hepsini bitireceğim. Onların tarzı ile karşılık vereceğim, sivillerini de ayırt etmeyeceğim. Siyasi, askeri, mali, tıbbi sahaların tamamında bitecekler. Yerin altında da üstünde de bitecekler. Sonlarına bakanlar “Bunlar lanete uğramışlar” diyecekler.

Yemin ediyorum ve uzun da sürmeyecek.

Aynı şekilde, şu Lavrov karakterini de bitireceğim. Milyonlarca kopyası hazırda tutulsa bile, dünyanın bütün satanistleri onu arkalamak istese bile, Rusya’nın teknik imkanları da alet edilerek yüzlerce yeni suni afet yapılsa bile Lavrov karakterini de onu oynatan, onu arkalayan dünyalı ve uzaylı bütün tarafları da bitireceğime yemin ediyorum.

Bu da uzun sürmeyecek.

Başka bir Hint maymunu olan Modi’yi de bitireceğim. Onun da kaç kopyası hazırda olursa olsun, netice değişmeyecek. Onu da onunla iş tutanları da onu arkalayanları da bitireceğim. Yerin üstünde ya da altındaki bütün bağlantıları ile birlikte bitireceğim. Onu Maraş merkezli saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yöneten, kullanan, destekleyen dünyalı ve uzaylı bütün taraflar, bu gezegende yok edilecekler. Oralarda yerin altı da cehennemi bir yere dönüşecek.

Bütün bunları yapacağıma ve yerin üstündeki o Hindistan denilen satanist çingene yuvasında en az beş yüz milyon insan şeytanını katledeceğime yemin ediyorum.

Bunları da buraya yazıyorum, kısa süre sonra geriye dönüp hatırlatacağım.

Milyarlarca kopyası yapılacak olsa bile Netenyahu karakterini ve onunla paslaşmış, şu süreçte onu desteklemiş dünya genelindeki dünyalı, uzaylı herkesi yok edeceğime de yemin ediyorum.

İsrail’i dümdüz edeceğime, orayı kırıp geçeceğime, İsrail denilen bir yer bırakmayacağıma yemin ediyorum. Onların tarzıyla çatışacağıma, sivillerini ayırt etmeyeceğime yemin ediyorum.

O küstah Yahudileri, o kara paracıları, o tefecileri, o organcıları, o her pisliğin ve kötülüğün arkasındaki insan şeytanlarını imha edeceğime yemin ediyorum.

Yahudilerin yerine biyonik robotlarla geçmiş uzaylı türleri hem yerin altında hem de yerin üstünde topluca, şehirleriyle ve sivilleriyle birlikte yok edeceğime yemin ediyorum.

Tek tek yazmayacağım. Herkes herkesi ve her şeyi biliyor. Ben, dabbetül arz sürecini başlatacağıma yemin ediyorum. Yeryüzünün üstünde de altında da suçluları cezasız bırakmayacığıma yemin ediyorum.

Niye Ankara’ya geri dönemiyorsunuz?
Zaten bölge halkı hiçbirinizi görmek istemiyor, sağcı-solcu demeden hepiniz de kovuluyorsunuz?
Nerelerde oyalanıyorsunuz?
Vazgeçmişlerdir, yıkmazlar artık Ankara’yı, dönün…

Bir dakika, yoksa? Yoksa siz darbe ihtimalinden mi korkuyorsunuz?

Hiçbir zaman bu kadar ifşa olmamıştınız, suç üstü olmamıştınız. Birileri Ankara’da sizleri denk getirir de sıkar diye mi korkuyorsunuz?

Böyle giderse o sözde meclisi bir daha hiç açamazsınız siz… Haydi, haydi, dönün Ankara’ya… Korkmayın, her yerde sizin köpeklik ettiğiniz ülkelerin gemileri var. Topraklarımızda hala ABD ve NATO üsleri var. Gerçi, benden duymuş gibi olmayın, onların da hali sizlerden farklı değil ama işte ne bileyim yapın bir şeyler.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..