Tayyip karakteri, afet bölgesinin suyunu bile sattı, suyunu… Fırat’ı bile sattı, Fırat’ı…
Oradaki insanları, kadınları, çocukları da ayrıca sattı. Hepsinin görüşmeleri yapıldı, bağlantılar kuruldu. Planlamalar yapıldı.
Bu kadar asabi tavırlarının bir sebebi de bunca ülkeye bunca sözler vermişken, neredeyse hiçbirini yerine getirememiş olması. Bölgede kara ve kanlı para işlerinin istedikleri seviyede olmaması…
Zaten hukuk dışı ve suni müdahalelerle, ayrıca yetkililerden basın mensuplarına kadar geniş bir ihanet çetesinin organize yalanlarıyla ayakta tutulmaya çalıştıkları ülke maliyesini ve borsayı, daha fazla ayakta tutabilmenin imkanı kalmadığını kabullenmişlerdi. Şu suni afet saldırıları sonrası onların planlarına göre bambaşka şartlar olacaktı ama hepsi İstanbul engeline takıldı. Takılmaya da devam ediyor.
Tekrar söylüyorum, bütün dünyaya ilan ediyorum. Bu yolun sonu baştan belliydi, senelerdir söylediklerim yaşanıyor ve son sahnesi de belli… Bu çaresizlik, bu acizlik, bu berbat hal nedeniyle ve öfkeyle Türkiye’ye başka büyük zararlar da vermek isteyecekler ama hem hain Ankara hükumeti çökecek, hem de onlarca saldırgan ülkenin hükumetleri, finans sitemleri, şirketleri, patronları, etkili ve yetkili kişileri çökecek. Domino taşları misali peş peşe oyundan düşecekler.
Vefat etmiş vatandaşlarımızın kollarındaki ziynet eşyasını bile, vücut bütünlüğünü boza boza çıkartıp çalanlar, Tayyiplerin, Bohçalıların, Soysuzların, Hakan Fidanların, Blinken’ların, Netenyahu’ların, Putin’lerin, Şi’lerin, Scholz’ların adamlarıydı, teröristleriydi.
Deprem bölgesinden o genç, cesetler parçalanarak altınların, takıların çalındığını görüp duydukça şokuna girdi, o şok haliyle Türkiye’ye bunu ilan etti ve devlet otoritesini karşısında bir anda dağ gibi karşısında buldu. Evet, işlemediği, planlama yapamadığı, vazifelerini yerine getiremediği, hazırlıksız olduğu palavraları atılan devleti gayet dinç, atak, hareketli, hızlı, planlı ve kararlı bir şekilde karşısında buldu. Çünkü bu da çok hassas konuydu. Bir taviz verilirse, bu konuda da çok büyük zararlar yaşarlar, planları bozulurdu. Dünya kadar altını toplayamazlardı. Üstüne, suçlu duruma düşerlerdi, yargılanmaları gerekirdı.
Bu nedenle de o genç haksız şekilde tutuklandı, herkese “Bu gerçekleri anlatanın sonu budur” mesajı sözde işlemeyen devlet tarafından çok net şekilde verildi. Sahadaki pislik herifler, bunların maşası olan yağmacılar, altınları, takıları toplamaya devam ettiler. O da imkan bulabildikleri kadar…
Çünkü yağmacılara karşı çok sert müdahaleler yapılmasını sağlamam da planlarını yine büyük oranda bozdu. Bu suni afetler sonrasında, sahadaki eşkıya takımına biz hareket sahası bırakmadıkça, saldırgan ve yağmacı taraflar, resmi kimlikli eşkıya takımıyla yağmaya, soymaya devam etmek çabası sergilediler, sergiliyorlar. “Öyle yapmadık, bu yoldan ne kadar yaparsak, yapalım” diyorlar.
Şu anda bölge halkının, kendi varlıklarının peşinde olması, orayı terk etmemesi şart üstüne şart. Gerekiyorsa kadınlarını, çocuklarını güvenilir başka yerlere gönderecekler ama genç ve yetişkin erkekler araziyi asla, kesinlikle terk etmeyecekler.
Kollluk mensupları da birbirlerini sıkı denetlemeli ve zabıt altına alınan değerli şeylerin akıbeti soruşturulmalı. O evrakların fotokopilerini de almalılar ya da cep telefonları, kameralar ile görüntülerini kayıt etmeliler. Onların hepsinin akıbeti tek tek sorulacak. İlgililer tek tek hesapalrını verecekler, veremeyenler de yağmacı kabul edilerek idam edilecekler.
Bu afet bölgesinden, bundan sonra da Tayyip gibilere, sözde muhalif partilere ve liderlere, onların çalıştığı NATO ülkelerine ve diğer Ankebut Ağı ülkelerine para akmayacak.
Boğazına duracak, yiyemeyecek, ölecek. Çok yakın, çok…
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi