Etiket arşivi: Gülderen Kuriş

Türkiye’deki gizli Ermeni paralel devlet çöküyor – 1

Ak-deniz Er-baş

Tipik bir gizli Ermeni şifrelemesi… Türkiye’deki gizli Ermeni ve omurgasız hainlerin… Her türlü pisliğin, ihanetin ve terörün başını çeken pisliklerin, en çok kullandığı şifrelerden birkaçı bunlar…

-er
-han
-tan
-kan
-baş
-ak
-kara
-sarı
-deniz
-taş
-kaya
-oğlu
-gil
-soy
-ay
-öz
-can
-ön
-şen
-ışık
-top
-gün
-al
-tekin
-fidan
-gül
-demir

diye uzayıp gidiyor liste…
Erol Taş Ermeni…
Ahmet Kaya Ermeni…
Abdullah Gül Ermeni…
Hakan Fidan Ermeni…
Metin Akpınar Ermeni…
Halit Akçatepe Ermeni…
Meral Okay Ermeni…
Öztürk Serengil Ermeni…
Sadri Alışık Ermeni…
Seyfettin Alkan Ermeni…
Kalaycı hocaefendi, şucu bucu hoca efendi diye bilinenler hep Ermeni…
Mahmut Ustaosmanoğlu dahi Ermeniydi.

Meral Akşener, Aytun Çıray ve çevrelerindeki yüzlerce kişi Ermeni… Sözde Türkçü/milliyetçi olan sözde İyi parti, tıka basa gizli Ermeni, terörist, kara paracı, hain tiplerle dolu… MHPKK, CHPKK, HDPKK, AKPKK de hep bunlarla dolu… Bu ülkede hiçbir zaman demokrasi de cumhuriyet de olmadı. Hala da yok.

Abdullah Gül, Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal ve altılı çetedeki üst isimlerin tamamına yakını Ermeni… Bu çeteye açıkça dahil olmaya çalışan Haydar Baş’ın oğlu Hüseyin Baş da Ermeni… Tek o Haydar Baş’ın gerçekte kim olduğu, neler yaptığına bakılsa bile çoğu insanın psikolojisi zorlanır. Sıkıntılar yaşar.

Ermeni olsalar da soylarının bir yanı Rum, Yahudi ya da başka bir şey olanlar da var. Bu nedenle isim ve soy isimlerinde gizli Ermeni şifrelerinin yanında aynı anda gizli Yahudi şifreleri kullananlar da var.

Zamanım da yok, çok da yer alıyor. Siyasetten, iş dünyasından, eğitim camiasından, tıp dünyasından, adalet sisteminden, barolardan, terör örgütlerinden, cemaatlerden, mafyalardan, spor camiasından ve her bir yerden saymaya devam etsem, on binle kişinin şuraya listelenmesi lazım. Her yer gizli Ermeni dolu ve bu nedenle bu ülke bu halde… Bu nedenle bu ülke ilan edilmemiş bir İngiltere sömürgesi vaziyetinde… Bu nedenle bu ülkede ahlak ve namus tamamen yok edilmek üzere… Şu Ay-demir Ak-baş bile bir Ermeni…

Bu ülkede bunlar ahlakı ve namusu kasten yok etmeye oynarken, bir yandan da müslümanları gerici, kendilerini medeni göstere göstere yol aldılar. Bir de kendilerini sanatçı, bilim adamı, yardım sever iş adamı, sivil toplum gönüllüsü, değerli siyaset ve hizmet adamı v.s. olarak kabullendirdiler. Basın ve medya bunlarla ve gizli Yahudilerle dolu. Şu anda Youtube da sözde soysal ağlar da bunlarla dolu. Memleketteki Türk/Müslüman unsurların oralarda varlık göstermesine bile izin verilmiyor. Çok yüksek sayıda temiz niyetli insan buralarda güzel işler yapmak istiyor, başlayan kısa süre sonra pes ediyor. Çünkü ne takipçisi artıyor, ne paylaşımları yayılıyor.

Türkiye’deki gizli Ermenilerin bir kısmı ülkücü/Türkçü rolüne bürünüyorlar, bir kısmı da Kürtçü/bölücü/terörist rolüne bürünüyorlar. Bir kısmı müslüman din adamı hatta tarikat şeyhi rolüne bürünüyorlar. Menzil şeyhi denen cinsi sapık ve büyücü kişi de Ermeni ve Ermeni Hakan Fidan’la da akraba…

Gizli Ermeniler Türkiye sahasında büyük oranda birbirleriyle danışıklı dövüşürlerken (çok az sayıda gerçekten dövüşenleri var ve o da menfaat çatışması) Türkü Kürde, Kürdü Türke kırdırıyorlar. Kardeşi kardeşe kırdırıyorlar. TSK’nin üst kademeleri de gizli Ermeni ve gizli Yahudi dolu. Hayatım boyunca askerlerimizin teröristlere nasıl yem edildiğini dinleyerek büyüdüm ben. Bunlara sebep olanlar, işte bu hainler…

Türkiye’deki gizli Ermeniler, bütün bunları hep Londra’nın emir komutasında yapıyorlar. Bu sırada da insan, organ, uyuşturucu, silah kaçakçılığından tutun da akla gelen her türlü kara ve kanlı para işlerini yapıyorlar.

İsmailağa cemaatinin idari kadrosu da bunlarla dolu… Şu anda Süleymanlılar cemaatinin idari kadrosu da bunlarla dolu… Açıkça hukuk ayaklar altına alınarak ve koca toplumun tepkisi görmezden gelinerek o cinsi sapıklar kollanıyor. O pis işleri yapanlar, o sapıklar gerçek Türk ve Müslüman kişiler olsalar, dakika durulmaz, ayaklar altına alınırlar.

Hep kendi sistemlerinin adamları oldukları için, devletin, adalet sisteminin vazifesini yapmasına mani olunuyor. Çünkü iktidardakiler ve sahadaki pek çok sözde İslami cemaat, pek çok sözde İslami terör örgütü ve solcu/Kürtçü görünen terör örgütleri hep beraberler. Arka plandan zaten hepsi birden cinsi sapıklık, tecavüz, cinayet, insan ve organ kaçakçılığı, sübyancılık işleri yapıyorlar, yaptırıyorlar da bunlardan para kazanıyorlar. Gerçekten hukuk işletilse, sistemlerinin mensubu olan kişileri korku saracak, kara para gelirleri azalacak. Aralarında husumetler oluşacak, bir dünya sıkıntı…

Süleymanlılar cemaatindeki “deniz-ol-gun” da “Ak-deniz Toros” da hep bu şekilde şifrelemeler. Hatta Ali Erhan ya da Alihan bile bu bakış açıları ve bu temelde seçilmiş isimler… Gülderen de öyle…

Şuradan konuyu sesli anlatmaya başlasam, hiç abartısız, onlarca saatte anca anlatabilirim. İsmini geçirdiğim binlerce etkili, yetkili, ünlü kişi ise gık diyemez. Her zaman olduğu gibi derin sessizliğe gömülürler. Çünkü yapabilecekleri hiçbir şey yok.

Bu oyun bitti ve kapana kısılmış av misali toplanıp alınmayı bekliyorlar. Hatta bazıları beklemek isterken aniden, anlaşılmaz şekilde ölüyorlar.

Kimse Türk ya da Müslüman olmak zorunda değil ama böyle millet de olunmaz, böyle din mensubu da olunmaz, böyle dava mensubu da olunmaz, böyle insan da olunmaz. Böyle bir harp hukuku da olamaz. Tartışılacak bir yanı yok ve bu, toplu bir şekilde şeytanlaşmak ve dünyayı İblis’in ve Deccal’ın istediği kadar cehenneme çevirmek. Başka bir şey değil

Lanetullahi teala aleyim ecmain

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Adnan Oktar’ın gizli çocukları mı var


Geçen gün pencereme bir kuş kondu. Öttü, seslendi, dikkatimi çekti. “Acıkmıştır, yanına gidip bir şeyler vereyim.” derken birden dile geldi.

“Sana çok mühim haberler getirdim” dedi. Hemen mevzuya girdi.

“Adnan Oktar’ın bu alemde çok sayıda çocuğu var. O herif onlarca sene boyunca sayısını bilemeyeceği kadar kadınla cinsi münasebet kurdu. -Benim dünyanın her yerinde çocuklarım olmalı- diyordu. O zamanlar da megalomandı. Kendini ulaşılamaz bir güç seviyesinde görüyor ve herkesin karısına, kızına bir defalık bile sahip olmayı kendi hakkı olarak görüyordu. Bu kadınlar, daha çok mühim gördüğü ailelerin, teşkilatların mensubu olan kadınlardı. Şu günümüzde meşhur kişiler arasında ve mühim yerlerde de bulunan bazı kadınlar ve bazı erkekler arasında Adnan Oktar’ın çocukları da var. Bunlar, aslında Adnan’a baba da diyorlar. Nüfus kaytlarında babaları başkaları gözükse de bu insanlar aslında babalarının Adnan Oktar olduğunu biliyorlar.” dedi.

Ben araya girdim “Bu böyle olmaz, bu bilgiyi veriyorsan, o çocukların isimlerin, soy isimlerini, bulundukları ülkeleri, şehirleri, çalıştıkları kurumları ya da firmaları da vermen lazım” dedim. “Bak, şimdilik şunu söyleyebilirim ki sizin cemaatin şu andaki lideri olarak görünen Alihan Kuriş dahi Adnan Oktar’a baba der. Gülderen’in gençliğini daha iyi araştırmanız, soruşturmanız lazım. Ben yine geleceğim” dedi ve hiç beklemeden uçtu gitti.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Üstazımızın gerçek ailesi değiller

(Bu yayın, Mehmet Fahri Sertkaya’nın sosyal medya uygulamasında bir takipçisi ile yazışmasının tek taraflı olarak yayınlanmış halidir)

Artık şu kısımları da anlatmanın vakti geldi, zemini oluştu

Asıl hikayeyi anlatayım sen de rahatla, bunca kardeşlerimiz de rahatlasınlar.

Sene 1950 olmadan önce gerçek üstazımız hicret etti. Hiç kimseye hiçbir şey söylemeden, anlatmadan hicret etti.

Durmaksızın üzerine gidenler, onu imha edebilmek için devletler arası seferberlik ilan edenler, kendi devletinin bütün kurum ve kuruluşlarını üstazımızın imha edilmesi için seferber eden o kriptolar, o hainler, neye uğradıklarını şaşırdılar. Onca şeye rağmen öldürülemeyen hazretimizin öldüğüne kanaat edecekler, edemediler, geri gelir dediler ama zaman geçtikçe gelmediğini gördüler.

Verdiği mücadelenin, tesis ettiği temelin devam etmesini, kriptolar olarak bu sistemin kontrollerine girmesini çok istediler.

Ortada hazretimiz yoktu, onu tanıyanlar da hep soruyorlar, merak ediyorlardı. Evrak oyunlarıyla ve millete söylenen yalanlarla, ikamet adresini Şehzadebaşı’ndan Kısıklı’ya taşıdılar.

Bu da evrakta sahtecilikle yapılan bir şeydi. O tarihlerde henüz yerine dublör hazırlayamamışlardı.

Üstazımız yıllarca maaşını da çekmedi, tek bir resmi işlem de yapmadı, yaptırmadı, çünkü ortada yoktu. Sene 1956 olana kadar hiç ortada görünmedi.

Sonra birden o Akçelioğlu Ermenisi üzerinden hamleler yapıldı, güya muhtarlıktan “hayatta olduğuna dair” resmi evrak alındı.

Geçen paylaştığım muhtarlık evrakındaki resmi gördünüz, o kişi yıllarca eğitilerek üstazımız gibi davranması istenen kütük gibi bir herifti, lakin genel hatlarıyla üstazımıza benziyordu, andırıyordu.

Zaten devletin bütün kurum ve kuruluşlarını çoktan kriptolar ele geçirmişler, zaten devletimizin istihbarat teşkilatlarını ele geçirmişler, zaten İngiltere kraliyet ailesi ne emrederse onu yapıyorlar.

Cumhuriyet diye bir ihanet sistemi kurmuşlar, tasmalarını İngilizlere vermişler, bir çekinceleri yok, evrakta sahtecilik, yalan, dolan, üçkağıt, cinayet, fitne, fesat, her şey bunlara serbest ve çekinmiyorlar.

Müslüman Türk rolü oynayarak az Müslüman öldürmediler. Çok kan döktüler çok.

Lakin üstazımızı öldüremeyince, ne olduğunu bilemeyince, yıllarca geri gelmeyince, bu yolu bitirmediler, kendilerince devam ettirdiler.

O dublörün yanına, bir süre sonra, eşi ve kızları denilerek birileri getirilmiş. Resmi evrakların, resmi kayıtların hiçbirinin sıhhati yok. Her hususun ayrıca doğrulanması gerekiyor. Kesin olan, o kişi üstazımız değil de dublör. Dublörün yanına getirilen kişiler ise dublörün gerçek eşi mi çocukları mı bu bile net değil. Yine kesin olan, o eşin ve çocukların gerçek üstazımızın eşi ve çocukları olmadıkları…

Eşi görünen kişi de gizli Ermeniymiş ve Yahudilik tarzı karışmış olsa da daha çok Ermeni/Hristiyan gibi yetiştirmek istemiş kızlarını.

o kadın gerçek üstazımızın eşi değil, onun yanındaki kızlar da üstazımızın kızları değil, gerçek üstazımız hiç evlenmedi, hiç dikkat etmedin mi?

Üstazımızın kronolojisinde, köyü Ferhatlar’a son defa gidip 40 gün kaldığı bilgisi bile var ama evlilik tarihi? Nerede evlendiğine dair kayıt? Onlar yok. Eşi diye gösterilen, anlatılan kişiye dair ne biliyorsun? Cemaatimizdeki gerçek Süleymanlılar, bu hususta ne kadar bilgiye sahip olabilmişler? İşte dikkatle üzerine düşülmesi gereken yerlerden bir yer de burası.

Yani üstazımızın eşi de yok, çocukları da yok. Kemal Kacar diye bir damadı yok ki kemal kacar soyu gözler önünde olan Sabetaycı bir Yahudi… Kemal Kacar ve Hüseyin Kamil, üstazımızın kızları gibi gösterilmiş kişilerle evlendiler.

Kemal Kacar

Hüseyin Kamil de kripto ve soyu Osmanlı’ya en büyük ihanetleri yapıp içerden deviren kadronun önde gelenlerinden biri olan Mustafa Reşid paşa hainine dayanıyor.

Buna göre, üstazımızın torunları diye bilinen Arif Ahmet Denizolgun, Mehmet Beyazıt Denizolgun, Gülderen Kuriş gibi kişiler de gerçek üstazımızın hiçbir şeyi değiller.

Gülderen Kuriş’in oğlu Alihan Kuriş de gerçek üstazımızın hiçbir şeyi… Fatih Süleyman Denizolgun da aynı.

Bak, Süleyman Demirel gibi, Bülent Ecevit gibi, Devlet Bohçalı gibi Kemal Kacar’ın da çocuğu yok. Gerçekten bir aile hayatı yok. Sabetaycılar, Kemal Kacar’ı dava diyerek bu yola adamışlar. Sorunsuz yol alabilsin diye onun erkekliğini elinden daha çocuk yaşlarda almışlar. İsteseydi de çocuğu olmazdı. Belki firari eşi de bu nedenle başka birine kaçtı.

Bak sahte üstazın kızına verilmiş isim Ferhan, evlenince Ferhan Denizolgun oluyor.

İnternete yaz, kendin arat.

Ferkan Denizman kimdir de.

Selanik kökenli güya Türk, aslında Yahudi dönmesi bir ailenin meşhur edilmiş bir evladı.

Neden öyle bir isim ve soy ismi var?

Çünkü hem ismi hem de soyismi kriptoloji/şifreleme ürünü, gizli yahudilerin birbirlerini tanıması için konulan şifreler ve bir de ibranice olan gerçek isimleriyle mana ya da telaffuz olarak benzesin diye güya türkçe denilerek böyle isimler kullanıyorlar.

Bu Denizolgun diye bilinen hain soyda zaten geçmişte de denizcilik işleri var.

Soy adı kanunu çıktığında deniz geçen soy adı alırken, Türkiye’deki gizli Yahudilerin ve Ermenilerin yaptığı gibi -ol ve -gun eklerini de ekletiyor, hani şu meşhur hain kişilerin başol, ongun, ergun gibi kişilerin isimlerindeki şifreleme ile bu şifrelemeler tamamen aynı temele dayalı…

Bir ara, anlamak isteyenlerin anlayacağı şekilde anlatmıştım.

Şu kabri şerifte de dublör yatıyor ve onu kendi elleriyle öldürmüş olabilirler, öldüğünde yanında yine kripto ermeniler ve yahudiler var.

Cesedi usulden yıkanırken yıkayan kişi yine Akçelioğlu soy adındaki gizil Ermeni kişi. Bir de yanında meşhur Mehmet Emre var, hani şu ahir ömründe hatırat yazan, birbirine tezat şeyler yazan ve Kemal Kacar tarafından cemaatten uzaklaştırılan Mehmet Emre…

Mısırlı Mason Cemaleddin Afgani’yi islam alimi olarak göstermeye cüret etmiş ve saymakla bitmez hainliği somut şekilde gözler önünde olan, saatlerce anlatılabilecek olan Mehmet Emre…

O Mehmet Emre de çok büyük hainlerden, hikayenin aslını bilenlerden, rolünü onlarca sene oynayanlara, onun da akrabalarını kendin bile, kendi dar imkanlarınla bile bulabilirsin, hep kriptolar. Ersan gibi soyadları bile var, tutmuşlar sahte üstaza bir de kabr-i şerif yapmışlar.

Mason usulüyle yedi tane sütun kullanmışlar.

Bak ne diyeceğim, şu sıralarda cemaatimizin mecmualarında sık sık reklam veren firmalar bile kriptoların, hainlerin firmaları onlar bile, dahası da var ki o firmaların çoğu eş zamanlı olarak kara para işleri de yapan firmalar, bazıları doğrudan Adnancıların paravan firmaları.

Devletimizin Emniyet Teşkilatı’nın mali suçlarla mücadele birimi olan MASAK bile birkaç gün gerçek soruşturma yapsa, her şeyi çözer, görür.

MİT’in yapmasına gerek bile yok, MASAK bile yeterli, lakin…

MASAK’ın başındakileri, MİT’in başındakileri de Kraliyet seçiyorsa, bizler adalet sistemine başvurduğumuzda muhatabımız olan savcılar, hakimler bile Kraliyetin sistemine çalışan mason, gizli ermeni, gizli yahudi kişilerse, sistem birbirini kollaya kolaya çalışan farklı kollar halinde ve devlet içinde farklı devlet teşkilatı halinde, gerçek bir paralel devlet teşkilatı halinde işliyorsa ki öyle, işte sorun burada.

Bizim de gerçekçi tavrımızı anlayamayanlar, biraz fazla sert bulanlar, bu kısmı göz önünde bulunduramıyorlar.

Biz hukuk yoluna gitmeyi defalarca denedik, neticede suçlu biz çıktık.

Karşımızda devletimizin adalet sistemi değil, masonların hakimleri, savcıları, doktorları ve ceza evi müdürleri ile infaz memurları vardı. O ceza evinin müdürü bile ben oraya konuldum diye peşimden oraya getirildi ve o da Sabetaycı bir gizli Yahudi. Sözde mahkemelerde karşıma çıkanlardan meşhur ettiğim Fatih Erdem’i de sabetaycı Yahudi. Ceza veren mahkemelere itiraz dilekçesi yazdım, onlar bile işleme girmedi, yok edildi. Hastahane süreci altı ay uzatıldı, günü birlik git gel, git gel, git gel ama bir şey yapamıyorlar. Ortada sorun yok. Ellerinde binden fazla yazımın bulunduğu dava dilekçelerinin kopyaları var, birini bir gün olsun açıp “Bunu nasıl yazdın” diye soramıyorlar. Anlatmakla bitmez skandallar. Ceza evi süreci boyunca Adnancıların benden davacı olduğu ve yıllardır süregelen iki tane davaya beni çıkartmıyorlar. İkisinin de ikişer duruşması ben içeride iken yapılıyor, devletin elindeyim ama beni duruşmalara çıkartmıyorlar. Her şeye rağmen akıl sağlığı raporu veremiyorlar, hukuk olsa hepsi toplanıp alınacaklar, onlarca açık daha vermişler, yüze yaklaşan şahit sayısı da ayrı ama hala rapor verilmiş gibi devletin sistemi, adalet sistemi işletilmek isteniyor. Hepsi ile tek tek Mehmet Haberal, Adnan Oktar, Bohçalı, Soysuz, Tayyip ve daha kalabalık bir kadro ilgileniyor. tepeye bakınca yine karşımıza Kraliyet ailesi çıkıyor. Fitnenin eskiden de şimdi de kraliyet ailesi. Yakında patlayacak ve herkes görecek, bu dava sürecinde, haksız mahkumiyet ve ceza evi sürecinde İngiltere’nin kraliyetin rolünü, payını…

Şu anda bile gerçekten bir hukuk devleti olsak, şu ana kadarki dosyalarım zaten ortada ne hükumet, ne MİT, ne Alihan, ne Adnancılar diye birilerini bırakır.

Daha o Mahmutçular, Menzilciler ve diğerlerinin de üst isimleri toplanıp alınır. Direnmeleri bu yüzden ama öyle ya da böyle sona gelindi daha fazla direnmelerine imkan olmadığını kendileri de görüyorlar.

Şimdi o Alihan, o Gülderen, O üstazımızın sözde talebelerinden kripto Seyfettin Alkan gibiler… Ayrıca Behlül Karak gibiler, Zeki Çalışkan gibiler, neye, nerede, nasıl cevaplar verebilecekler? Neler uydurabilecekler? Bu iş buraya kadar gelmişken, direnseler bile ne yapabilecekler?

Aklın yolu bir, görülüyor ki daha şimdiden temelden çöktüler, bittiler.

Hani araştıran oldu mu AAD’nin yurt dışındaki gayr-i müslim eşini?

Basına medyaya yansımış onca skandalı bile araştırmamışlar, somut delillerle, evraklarla zaten gözler önünde olanları bile dikkate almamışlar.

Hala itirazlar ediyorlar güya, neden? Kadın zaten Adnancı? Zaten kara paracı, zaten büyücü.

Süleymanlılık yalan. Ya da herif, bunca şeye rağmen itiraz ediyor, nasıl?

Zaten Adnancı… Zaten gizli Ermeni, Zaten gizli Yahudi, zaten gizli Mason, zaten karşımızdaki teşkilatın bir mensubu sizin sorununuz bu. Hala onları Türk, Müslüman, Hocaefendi, hocahanım zan etmeniz, hala tertemiz niyetler mevzulara bakmanız. Karşınızda çakallar sürüsü var.

Bunların kim bilir kaç kuşak geriden beri dedeleri, dedelerinin dedeleri bile böyle yaşadılar. Evet, bizim aramızda Müslüman Türk rolü oynadılar, şimdi ise her şeyleri ile gözler önündeler, ifşa oldular, çöktü ler, isterlerse dirensinler. Kim takar onların direnmelerini? Hangisi ne zaman benim karşıma geçebilmişler?

Anlamadınız hala beni açıkça, net bir şekilde yasaklamama sebeplerini?

Bir kere bile benle, Akademi Dergisi ile alakalı konularda mindere gelmemelerini?

Bir tek açık verseler yerden yere vuracağımı, her şeylerini gözler önüne sereceğimi, iplik söküğü misali olacaklarını bildiklerinden geri durdular bunca senedir, durdular da ne oldu?

Netice değişmedi. Daha da bir şey anlatmadım. Bunları da acı acı yutkunarak kardeşlerimiz bir sindirsinler, ben kim nereden koşuyor, nasıl taklalar atıyor, isimler, firmalar, bağlantılar, mafyalar, localar, kayıt numaraları, Adnancılar ve diğerleri,hükumetler ve gizli servisleri, her şeyi anlatacağım ve ispat edeceğim.

Sonra da bir tek savcı ya da hakim hala onları kollamaya çalışsın, bir tek idari yetkili bile hala onları kollamaya çalışsın, bütün milletin gözleri önünde aldıracağım, sıktıracağım.

Kanun, devlet ben olacağım. Adalet ben teşkilatımla ve milltimle birlikte dağıtacaım. Bu, hakimi bir hürriyeti mücadelesi ve bunda silah kullanmak hak değil, vazife, şart, zorunluluk. Silahtan, kurşundan, atardan, yatardan, düşman korkan geri dursun. Biz hep ileri gideceğiz.

Bu hususta da son derece ciddiyim samimiyim.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Almanya’dan bir kardeşimiz kursların halini anlatıyor

Kara paraları, vurgunları, sefahatları kesilince onlar, cemaatimizin idaresini ele geçirmiş olan masonlar, gizli Yahudiler ve gizli Ermeniler, bir dakika bile bu yolun sıkıntısını çekmezler. Onların bütün hesapları para, para, para… Gözleri başka bir şey görmüyor, görmez.

Kurslarımıza zekat, fitre, kurban vermeyin


S. S. (Akademi Dergisi takipçisi):

Selamün aleyküm hocam
Verilen zarflar ve fitrelerimiz hakkında nasıl bi yol izleyelim? Talebeye gittiğine nasıl emin olucaz yani…

Mehmet Fahri Sertkaya:

V.a.s.
Cemaatimize ait kurslara, derneklere, vakıflara ve vazifeli hoca efendilere, hoca hanımlara kesinlikle vermeyin.

Bildiğiniz talebeler varsa onlara doğrudan/elden verin.

Çünkü verdiklerinizin çok az bir kısmı talebelere, kurslarımıza gidiyor. Çoğu ise mason tarikatına, misyoner tarikatlarına, terör örgütlerine, kara paracı mafyalara, İsrail’e, ABD’ye hatta ta Çin’e gidiyor. Artık Çin merkezli bir masonik dünya düzeni kurmaya çabalıyorlar.

Dernekler derken, kurslarımızın bağlı olduğu dernekleri de Diversity gibi sözde yardım derneklerini de kastediyorum. Hiçbirine vermeyin.

İnternet siteleri ve bankacılık sistemi ya da SMS sistemi üzerinden toplanan yardımlara da dahil olmayın.

Önümüzde kurban bayramı da var. Bu kurban bayramında kurslarımızdan uzak durun. Kendi imkanlarınız dahilinde kesin, kestirin.