Bu yılın Oscar ödülleri kesinlike Yunanlara verilmeli. İlk anından son anına kadar çok iyi oynadılar. Onlara “Alın topunuzu, sektirin gidin” denildi. Ödleri koptu, kaçarcasına gittiler ama giderken rol yapmayı bırakmadılar.
Yerli işbirlikçileri, Türkiye’de Türk rolü oynayan resmi yetkili hainler, emirler vererek havalimanı personeline Yunanları alkışlattılar da onlar gereken rolü yine oynayabildiler.
Bu şartlarda, bu yılki Oscar ödülü başkalarına verilirse, çok büyük haksızlık yapılmış olur.
O Miçotakis’e de “En iyi senaryo ödülü” falan verilmeli.
Memleketimizin her yeri vıcık vıcık ihanet ve küstahlık doldu. Öncü işgal kuvvetleri olarak İstanbul’a inat tavırla gönderdikleri sözde kurtarma ekipleri neye uğradıkların bile anlayamadılar. Her safhada kilitlenip kaldılar, korkup kaldılar ama onlar kovulurken vaziyeti başka türlü gösterme gayretine Türkiye içindeki hainler girdiler.
Abarttıkça abartıyorlar. Kattıkça katıyorlar. Şu görülenler kayalık değil, kireç taşı gibi… Onlara taş bile denemez.
Öyle bir yerin çöküp ayrılıp dağılması çok kolay. Şayet sağlam yerleri bu şekilde yıkıp atan ve dağıtan bir deprem olsaydı, şehirlerin ortasından da böyle yarıklar geçerdi. Düz zemini olan yerlerde de böyle yarılmalar, çökmeler olurdu.
Bilen bilmeyen herkes konuşuyor, yazıyor, kattıkça katıyor.
On ili kaplayan bir araziyi, bu şiddette depreme sebep olacak şekilde yerinden oynabilecek bir bomba yok. Birkaç bomba da yok. Manyetik alan dengesi ile oynamadan kimse bunu yapamaz. Manyetik teknoloji haricinde sıvı haldeki gazlar da kullanılıyor ve eş zamanlı olarak patlamaları sağlanıyor. Zaten gazlar, tabii depremlerde de patlayabilirler hatta deprem sonrasında yüzeye çıkıp alev alabilirler. Tarih boyunca depremleri önlemek için kavimler, yeryüzünde derin kuyular açarak gazların çıkmasını sağladılar.
Maraş merkezli suni deprem saldırılarını İsrail, ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Almanya’nın başını çektiği onlarca devlet ittifak halinde yaptılar. HAARP’tan daha ileri elektromanyetik saldırı tekniklerini kullandılar. Hiç kimse bomba iddialarına kanmasın. Hiç kimse bu işin arkasında sadece ABD olduğuna da inanmasın.
Şurası gibi yüksek, içi toprak ve kireç taşı dolu bir yer patlayıp dağılmasın da ne olsun… İnsan azıcık aklını kullanır ve bir bilene danışır. Her duyduğuna inanmaz ve sorgular.
Türkiye’de buna “çürük taş” da derler. Kazmayı vurunca hemen onlarca parçaya bölünür. Toprak kazmaktan bile kolaydır bu sözde taşları parçalamak. Mezar kazılırken çürük taşa denk gelen ahali hemen sevinir. Çünkü o mezar hemen ve kolayca kazılabilir.
İşte Türkiye’nin dört bir yanında hala bu kadar çürük zeminlerde şehir merkezleri, ilçe merkezleri, kasabalar, köyler var. Bu ülkede depremlerde büyük kayıplar olmasın da ne olsun….
Zemini bozuk bütün yerleşme alanları kademeli olarak zemini kayalık olan yerlere taşınacak. Evet, sadece birkaç sene içinde milyonlarca bina taşınacak. Bu yapılırken çimento ve beton da kullanılmayacak. Yeni nesil inşaat tekniklerine hemen şimdi geçilecek. Türkiye bunu yapmak için onlarca ülkeden “olur” almak zorunda değil. Kredi almak zorunda bile değil. Şu halimizle bile otuzdan fazla ülkeyi besliyoruz biz… Kene misali yapışmışlar bünyemize, sömürdükçe sömürüyorlar. O kadar güçlü bir ülkeyiz biz… Türkiye bu işin de başını çekecek, onlarca ülke geride kalacak. Teknolojimizi takip ve taklit edecek.
Araçlar suda sürüklendi, tüneller kapandı. Yıllardır sessizce buna sebep oluyordum, aylardır da açıkça ve tekrarla söylüyorum. Gezegenimizi suni iklim şartlarında tutan, pek çok bölgesini kasten az yağış alır halde ve kurak ya da yarı kurak halde tutan iklim silahlarını bozuyorum, bozduruyorum.
Bu, önümüzdeki aylarda ve yıllarda daha da gözle görülür olacaktır. Dünyanın dengesi tabii haline gelirken… Suni iklim silahları ve cihazları giderek bozuluyor ve sayıları azalıyorken… Bunları üretebilecek ve tamir edebilecek teknik kadrolar hızla çarpılıp ölüyorken… Sancılı bir süreç yaşanmaya devam edilecek.
Yaklaşık iki sene önce, Çin’de acayip tabiat hadiseleri yaşandığında “İklimi suni olarak düzenleyen uzaylı cihazlarını artık bozuyoruz” diye yazdığım hatırlanacaktır ya da aratılınca bulunacaktır.
Küresel ısınma, kıtlık, kuraklık palavraları yayan hükumetlerin ve gizli servislerin, son aylarda büyük oranda nasıl sindikleri, geri durdukları da gözler önünde. Çünkü sadece yeryüzünde değil, yeraltı şehirlerinde de çok değişmeler oluyor. Yeryüzü normale dönüyorken, bana inat suni iklim müdahaleleri yapanların, suni kıtlık ve kuraklık oyunları oynayanların, suni enerji krizi oyunu oynayanların, yeraltındaki düzenleri bozuluyor. Yerin üstünde sorunlar çıkartanlar ve sorunlar yaşatanlar, yerin altında keyiflerine bakamayacaklar. O devir çoktan bitti.
Suni enerji krizi oyunu oynuyorlarken, şimdi yeryüzünde kontrol altında tuttukları onlarca devletin enerji santrallerinde gerçekten büyük sorunlar yaşıyorlar. İstanbul sayesinde her hamleleri aleyhlerine dönüyor, ellerine ayaklarına dolanıyor.
Bu süreçte, hala satanist Ankebut Ağına bağlı kalan ülkelerin başları beladan, afetten, toplu ölümlerden, helaklardan kurtulmayacak. Bu dünya temizlenecek. Bu, Allah’ın takdiri ve kimse buna mani olamayacak.
Son zamanlarda uzaylıların kasten yaptığı suni depremler de oluyor, dünya devletlerini kontrol eden uzaylıların o devletlerin imkanları (HAARP benzeri imkanlar) ile yaptıkları suni depremler de oluyor, yaşanıyor. Bizim, yer altındaki devasa uzaylı üslerine yaptığımız saldırılar sonrasında toplu ölümler ve yaşadıkları çok büyük teknik sorunlar, patlamalar, gaz sorunları v.s. de oluyor. Yaşadıkları büyük arızalar da yer altını titretiyor ve fayları oynatıp depremlere sebep olabiliyor. Toplu ölümler ve büyük arızalar yaşanınca bulundukları yer altı üslerini terk etmek ve yenilerini yapmak da istiyorlar. Böyle olunca, eski üssün başkalarının eline geçmemesi için imha edildiği de oluyor ve bu da yerin altından uzun süre seslerin gelmesine, gazların çıkmasına, sık sık yıkıcı olmayan depremler yaşanmasına sebep oluyor.
Ayrıca son zamanlarda başta Marmara, Trakya ve Ege bölgeleri olmak üzere, Türkiye’nin sınırları dahilinde ve haricinde çok yerlerde, uzaylılar yer altı tabii gazlarını oynuyorlar. Marmara denizinin altında, İstanbul’da karanın altında, Trakya’da karanın altında ve Yunanistan’a/Selanik’e kadar geniş bir arazide yer altı tabii gazlarına aylardır müdahaleler deniyorlar. Yani sadece yer üstünde göğün manyetik alanına ve gaz tabakalarına müdahale etmiyorlar, hedef bölgelerde yerin altındaki manyetik alana ve gaz tabakalarına da kastederek müdahale ediyorlar. Bu yollarla tabii dengeleri bir bölgede daha hızlı ve sert şekilde bozabiliyorlar. Neticesi olarak daha sık ve şiddetli depremler, seller, fırtınalar, şiddetli soğuklar, şiddetli sıcaklık ve kuraklık, yanardağ patlamaları v.s. yaşanabiliyor.
Konu konuyu açarken aklıma geldi, geçenlerde İstanbul Kartal merkezli yayılıp da etraf ilçelerde de duyulan o koku neydi? Sosyal ağlarda paylaşımlar yapan bölge sakinleri “Doğalgaz kokusu gibi” ve “Yanmış deri kokusu gibi” şeklinde değerlendirmeler yapmışlardı. Bu konu da ne çabuk unutuldu. Üzerinde ciddi bir çalışma yapıldı mı, gerçek sebebi bulundu mu? Hazırlanmış bir bilimsel rapor var mı? Varsa dürüstçe ve bilimsel temellerde mi hazırlandı? Endişe edilmeli mi, konu insanlarımızın can ve mal güvenliğini alakadar ediyor mu? İçine kripto Yahudi, gizli Ermeni, mason ve biyonik robotların sızamadığı gerçek bir Mili Güvenlik Kurulu (MGK) tesis ederek konunun üzerine bir an önce gidilmeli mi?
Bu arada, Yusuf aleyhisselam zamanındaki meşhur kuraklığın da pek çok sebebi vardı ama en önde gelen sebeplerinden biri, o zamandaki yüksek teknoloji ile dünyamızda yer altında ve yer üstünde manyetik alan ve gaz tabakalarının oynanmasıydı. O zamanki kuraklığa da kasıtlı olarak sebep olunmuştu. Sonra Yusuf a.s. kasıtlı olarak kuraklığa sebep olan güç unsurunun ihtimal bile vermediği şeyler yaptı, yaptırdı ve ve kısa sürede kuraklığa mani olundu. Dünyanın tabii dengesi büyük ölçüde düzeltildi. Bu kuraklık devrinde de dinden, ahlaktan uzaklaşmış ve yolunu sapıtmış dünya insanlarından toplu toplu ölenler çok oldu