Etiket arşivi: Cübbeli Ahmet

Türkiye’deki gizli Ermeni paralel devlet çöküyor – 14

İsmailağa’nın tepe kadrosu da çoğunlukla gizli Ermeni ve diğer gizli Hristiyan unsurlarla dolu.

Ahmet Mahmut Ünlü de onlardan biri. Babası da dolandıcırı kriptolardan biriydi ve İslam karşıtı olduğu bilinen kripto iş adamlarıyla sorunsuz çalışabilmesi, kendisinin de kripto olması sayesinde mümkün oluyordu. Oğlu Ahmet’i de bir manada o yetiştirdi. Sözde sohbetlerinden sonra kapıda toplanan paraları bile çalarlardı. Babası çalışanlarının çoğuna bozuk paralarla maaşlar verirdi. Hep o paralardı…
Sonra işleri daha da büyüttüler. Daha önce yazmıştım, sözde mürşidi kamil Mahmut Ustaosmanoğlu da bir gizli Hristiyandı, kara paracıydı, büyücüydü. Büyük bir münafıktı. Erbakan’la yakın olması, Erbakan’ın siyasi partilerinde çoğunlukla gizli hristiyanların bulunmasındandı.

İbrahim Kahveci de bir gizli Ermeni…
Cem Gürdeniz de bir gizli Ermeni…
Oğuzhan Ceyhan da bir gizli Ermeni…
Musa Özsoy da bir gizli Ermeni…
Gamze Özçelik de bir gizli Ermeni…

Bunlar da son zamanlarda şeytanlıkta nirvanaya vardılar. Gizli Ermeni Meral Akşener ve çetesi ile birlikte kadın, çocuk, bebek, organ dahil her şeyi kaçırıyorlar. Haluk Levent de aynı…

Erkin Şahinöz de bir gizli Ermeni…
Osman Karatay da bir gizli Ermeni…
Onur Çağdaş Artantaş…
Beyza Hakan da bir gizli Ermeni…
Atilla Taş da bir gizli Ermeni…

Türkiye’deki gizli Ermenilerin pek çoğunda Çingene genleri de var.

Hande Karacasu da bir gizli Ermeni…

Bu kişi de hem Yahudi hem Ermeni soylardan gelen bir kişi… Böylelerinin sayısı çok yüksek.

Hüseyin Kocabıyık da bir gizli Ermeni…
Kazım Yurdakul da bir gizli Ermeni…

Şu Kazım ahmağın teki…
Gizli Ermeni, cinsi sapık, ibne, büyücü, yalancı, alemci, dolandırıcı, vatan haini diye saymaya başlayıp uzunca devam etmek lazım.

Yıllardır bunun üzerine de oynuyorlar gizli Ermeniler… Tutmuyor, izleyenlere güven vermiyor, ne halt olduğu yüzündeki zulmettten, tavırlarından, aldırdığı kaşlarından bile anlaşılabiliyor ama hala zorluyorlar.

Vatan, millet, devlet, siyaset edebiyatlarını da kimseye bırakmıyor. Çok büyük oranda Akademi Dergisinden besleniyor. Sonra bir şeyler üflüyorlar buna, biraz da metafizik çalışıyorlar. Sonra öğrendiklerini kendi menfaatlerine uygun olacak şekilde eğip büküp devam ediyorlar şeytanlıklarına…

Şu gizli Ermeni Serdar Tuncer de yıllar öncesinden mfs tokadı yemiş münafıklardan biri…

Eski takipçiler biliyorlar neler yaşandığını ve sonra nasıl söndüğünü… Şimdilerde içmekten, çekmekten, çarpılmaktan dolayı ayık gezemiyor.

Sözde ehl-i sünnet ve ehl-i tarik müslüman göründüğü halde türlü itikadı bozuk sapıkları yıllarca çıkartması da gizli Ermeni oluşundan…

Menzil denilen ve son yıllarda büyük kalabalıkların gerçek yüzünü ve pisliğini gördüğü, soğuduğu o cemaat de gizli Ermenilerin ve MİT’in projesi…

Oktan Keleş’in şeytanlık seviyesini anlatmaya kelimeler yetmez. Aklınıza gelen hatta gelmeyen her pisliği beklemeniz lazım Oktan’tan ve benzerlerinden…

Hususiyle büyücülüklerinden dolayı çekinmeniz, tedbirli olmanız lazım.

Bu da lafa geldi mi en iyi Türkçüdür, Müslümandır, vatanseverdir v.s…

Lakin bunca senedir, asla bir araya gelemeyecek inançları, fikirleri bir araya getirerek savunur. Çünkü Türklüğü de müslümanlığı da yalan. Münafığın teki ve Türk Müslüman görünürken izleyenleri kendi gerçek itikadına çekmek maksadı…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Ne anladık şimdi?

“Cübbeli Hoca’nın Ölmüş Olarak Görüldüğü Rüyâda Yanında Bulunan Yazıda Neler Yazılıydı”

Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=cx2e3-d0zYM

Yayın tarihi: Şu andan 6 saat önce, 2 Aralık 2022 Cuma

Ne anladık şimdi?

Anladık ki yeterince canı yanmamış. İçindeki uzaylıyı ayrı, dışındaki biyonik robotu ayrı çarpmak lazımmış ki tabir etmeyi bilemediği o rüya da bir yanıyla bunu haber vermiş.

Herife “Sahte hoca! Madem ki mütevatir hadisin inkarı ve ayakların kayması gibi büyük bir tehlike var, o halde Deccal hakkında tevatür seviyesindeki hadisi inkar eden o kişi ve görüşleri hakkında derhal reddiyeler/ikazlar yapmak için daha neyi bekliyorsun? Bak rüyasını da görmüşsün? İkaz etsene bunca müslümanı? Hemen birkaç satırla, birkaç paylaşımla ya da birkaç dakikalık kayıtla ikaz et, detaylara sonra da girersin? Sana mani olan nedir?” diye sorarlar…

Sorarlar da daha oraya gelene kadaaaarrrr… Oraya gelene kadar şu pislik herife daha neler neler soruluyor. Hangi birine cevap vermiş. Şimdi eski defterleri özetle tekrarlasak bile, günlerce yayın yapmak lazım. Öyle bir pislik bu herif…

Hani ben dış güçlerin maşasıydım? Hani ben vatan hainiydim? Hani benim hakkımda cemaatim davacı olmuştu da elinde güya bunun dilekçesini sallıyordu? Yedi sene olacak hala bu hususta bile gık diyemiyor. Ondan önce de yedi sene beklemişti bana çatmak için… Bir oldu bitti ile güya haklı çıkacak ve benim yolumu kesecek, cemaatimle beni çatışmaya sürükleyecekti. İki-üç gün arayla çektiği videolarda, nasıl bir yalancı, nasıl bir inkarcı, nasıl bir münafık, nasıl bir laf cambazı olduğunu da kalbinin korkudan gümlediğini de gözler önüne kendisi serdi. Daha dün denilecek tarihte bile, elinde dosyalarını tutan ve kendisine şantaj yapan Doğu Perinçek’e güzellemeler yapan rezil herif, bu gün bana reddiye mi yapabilecek?

Müteşabih ayetler bile varken, neden müteşabih hadisler olmasın? Bu husus bu güne kadar binlerce tekrarla vuzuha kavuşturulmamış mı? Haşa Allah’ın eli mi var ya da Allah gökte mi? Kim, ne hakla bizi hadisler konusunda ille de zahiri manasında kalmaya zorluyor? Alnında (gerçek manada) kafir yazan bir Deccal’a kim kanar, kim aldanır? Bir hadiste “Deccal Medineye giremez” deniyorken, diğer hadiste Deccal’ın Medineden nasıl bir süreçle çıkartılacağı anlatılıyorsa, kendini zahiri manada çakılı kalmak zorunda görenler, nasıl bir tehlikeli sonuca çıkarlar? Uzun mevzu, şimdilik kenarda dursun bunlar… Bunlar, gerçek müslümanlarla, gerçek alimlerle münazara edilir. Münakaşaya da izin verilmez, seviye de düşürülmez. Yalan, dolan, aldatma, laf cambazlığı, iftira, karalama, fitne mi… Öyle şeyler akıldan bile geçirilmez.

Herkesin rüyası da tabir edilmez. Rüya sahibinin salih ya da saliha bir kişi olduğuna, rüyasının da salih rüyalardan olduğuna baştan emin olmak lazım. Lakin, ondan da öncesinde rüya tabiri bilmek lazım.

Kişi salih ise, rüyası salih rüya ise, o halde söz konusu edilen rüyada, rüya sahibi kişi, başkasını temsilen kendini görüyor. İnsanların istisnasız tamamı, toplumu ilgilendiren konularda, kendilerini temsili olarak gördükleri rüyaları sık sık görürler.

Kendini, başka birini temsilen rüyasında gören rüya sahibi kişi, Cübbeliyi ölü gördüğüne göre… Kendini kimin yerine görüyorsa, işte o kişi çok hayırlı işler yapacak demektir. Çünkü “Rüyada ölünün dirilmesi ve konuşması, rüyayı gören kişinin, iş hayatının ve aile hayatının çok güzel gittiğine ve yüklü miktarda kazanç elde ettiğine ancak bu durumu çekemeyen insanların rüya sahibi hakkında dedikodu çıkardığına ve insanlar ile arasına fitne soktuğuna delalet eder.” Ben demiyorum, rüya tabiri ilmi böyle söylüyor… Cübbeli de farkında olmadan kendini ifşalamış oluyor. Kaç kere rüya tabiri yayını yaptım ve tekrarla ifade ederek anlaşılmasını sağladım ki rüyalarda görülen şeyler, hemen ilk akla gelen manalarına, zahiri manalarına yorulmazlar. Rüyalarda da teşbih var, temsil var, türlü yanları var. Rüyada ilmi reddiye yapmak da gerçek hayatta ilmi reddiyeler yapılacağı manasına gelmez, tabir edilmez. İşte rüyada ölüm görmek bile gerçek manasına değil, hiç ölen kişi dirilir ve konuşur mu? İstediği kadar bu rüyayı da zahiri manasına zorlasın, gerçek hayatta, şu rüyada görülen şeylerin birebir yaşanacağını değerlendirsin… Hiç öyle değil ve öyle olmadığı, yaşanacak süreçte bütün insanlık tarafından görülebilecek.

Bu rüya, önümüzdeki süreçte Cübbeli’nin hükmünü yitireceğine, iyice ifşa olacağına, şeytanlaşmış halinin (hiç kimse tarafından inkar edilemez kesinlikte meydana çıkacağına), devlet sisteminin ona müdahale ederek yargılayacağına, oyundan düşeceğine ve buna da Cübbeli’nin reddiye yaparmış görüntüsü altında saldıracağı, iftira edeceği bir kişinin sebep olacağına delalet ediyor. Dahası bu rüya, Cübbeli’nin dalalet ehli biri gibi göstermeye çabalayacağı kişinin, bu işin sonunda bütün halk tarafından büyük takdir göreceğine de delalet ediyor. Azıcık rüya taibiri bilen her kime sorulsa, bu rüyayı bu şekilde tabir eder. Bunun bile farkında değil…

Oyalansın dursun… Ne reddiye yapabiliyorsa da yapsın, laf cambazlığını bıraksın. Ben buradayım, içim dışım da bir. Onun gibi bir ileri, iki geri adım attığım hiç görülmemiştir. Adımı vermeden bile iki satır sözde reddiyesini yapamamış, çünkü konuya girince, kime karşı konuştuğu ve yine nasıl atıp savurduğu herkesçe görülecek… Belli ki dünkü yazımdan sonra ağır baskı, yönlendirme altında kalmış. Böyle böyle etrafını da oyalamaya çabalıyor.

“Şeyhim” dediği, “Efendi hazretleri” dediği kişi, gerçekte Türk de değildi, müslüman da değildi. Nerede kaldı ki veli bir zat olsun. Nerede kaldı ki mürşid-i kamil olsun. Jet Fadıl üzerinden vurulan vurgun paralarıyla, sözde sempozyumlarda oynanan oyunları/aldatmaları/münafıklıkları da yıllar önce anlatmıştım. O günden beri o hususları konuşmak, hatırlatmak bile istemiyorlar. “İşte bu hizmetler, Fadıl abimizin helal/temiz paralarıyla mümkün oluyor” diyebilecek kadar ipini kopartmıştı o vakitlerde de şu cübbesi çıkasıca lanet herif…

Haydi bakalım, kimin ne hüneri varsa ben de göreyim, bu millet de görsün, beni dünya genelinden hatta dünyadaki yeraltı uzaylı şehirlerinden takip eden bütün gerçek müslümanlar da görsünler. Hemen başlayalım…

Ve bakalım, Deccal konusunda sarsıcı hakikatlerin meydana çıkmasını asla istemeyen Cübbeli ve onun gibi Deccal’a bile isteye çalışan lanetliler mi haklılar, yoksa hakiki bir mürşid-i kamilin ve aynı zamanda mehdi olan zatın eteklerine tutunmuş olan, himmetleri altında olan mfs mi…

Deccal elindeki bütün sistemi, bütün gücü ve kadroları kullansa bile, bakalım Cübbeli Ahmet denilen münafığı ne kadar süre daha oyunda tutabilecek.

| mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

Mekke ve Medine’yi Deccalden ne koruyor

Asıl/gerçek Deccal, uzaylı bir insan türünün bir ferdi… Elinde çok yüksek maddi/teknolojik imkanlar var. Bunları da kullanarak dünya insanlığını uzun zamandır felaketlerden felaketlere sürüklüyor. Hem dünya insanlığına hem de İslam dinine aşırı seviyede düşman. Verdiği maddi ve manevi zararlar, oynadığı oyunlar, yaptığı aldatmalar saymakla bitmez… 1453’te İstanbul’un sözde fethi de onun oynattığı bir orta oyunu…

Bunca şeye güç bulabilmiş olduğu halde Mekke ve Medine’de bulunan, dinimizce mukaddes kabul edilen yerlere ve şeylere hiç zarar veremiyor. Evet, bunca yüksek teknolojisine, uzaylılardan olan adamlarına/ordularına, dünya insanlığı arasından kendine çalıştırdığı Yahudilere, masonlara, satanistlere ve dünya devletlerinden onlarcasının başına getirttiği satanist hükumetlere rağmen bunu yapamıyor. Çünkü Mekke ve Medine’deki söz konusu mukaddes yerler korunuyorlar.

Doğru, melekler de vesile edilerek korunuyorlar ama Allah’ın adeti/sünneti öyledir ki her şeyi sebeplerle yaratır. Allah, müslümanları topluca katletmekte olan kafirlerin fiillerine de melekleri vesile ediyor. O kafirlerin bedenleri bile meleklerin vazife yapmaları sayesinde çalışabiliyor. Lakin bunca şeyler yaşanırken kimse melekleri görmüyor, bilmiyor. Herkes daha görünür olan, ön planda olan sebepleri biliyor, görüyor, değerlendiriyor.

Öyle ise, söz konusu Deccal, söz konusu mukaddes mekanlara zarar vermek istediğinde karşısında mani olarak neyi görüyor? Varlığına inanmadığı melekleri mi?

Bu ümmet en çok da Cübbeli Ahmet de denilen Ahmet Mahmud Ünlü gibi münafıkların, kara paracıların, nitelikli dolandırıcıların elinden çekti, çekiyor. Şu kısacık görüntüde bile kaşı gözü ayrı oynuyor, dikkatle bakan gözler gözlerindeki aldatıcı tavırları görebiliyor. Anlamadığı, bilmediği, kafasının basmadığı da doğru ama anlayabildiği çok şeyi de böyle olmadık şekilde anlatıyor ki müslümanlar asla uyanmasınlar.

Gerçi cübbesi çıkasıca da Akademi Dergisinden esen rüzgarlara kapılmak zorunda kalmış. Kısa süre önce, hazret-i Mehdi’ye ve zamanında yaşanacak hadiselere dair ezber bozan yorumlarımı yazılı olarak paylaştım. Çok kısa süre sonra sözde Türk medyasındaki malum insan şeytanları hemen Cübbeli’yi çıkarttılar ekrana… Saatlerce program yaptılar, başından sonuna kadar kasten zihinleri bulandırdılar. Cübbeli o programda melhame-i kübrayı anlatırken her şeyi kasten dağıtıp bozmuş, farklı taraflara yönlendirerek kafaları bulandırmış ama “O zaman bir İstanbul hükumeti olacak ve melhameye yüz binlerce asker gönderecek” demiş. Onu bari doğru söylemiş ama orada bile kim bilir nasıl bir şeytani, nefsani niyetle ve arka plandan neleri hedefleyerek öyle söylemiştir.

Mekke ve Medine’deki o mukaddes mekanlar, çok gelişmiş manyetik kalkanlarla koruma altındalar. Gözün göremediği ve küre şeklindeki koruma kalkanları onları çevreliyor. Öyle ki yerin altından bir gelişmiş uzay aracı gelmek ve zarar vermek istese bile kalkan ona da mani oluyor. O kalkanların içine, şu her yerde görülüp duran UFO’lar da uzaylıların yaptığı insan görünüşlü robotlar da giremiyorlar. Daha dünyada daha başka yerler de aynı sistemle korunuyorlar.

Deccalin, Mehdinin ve hatta Mehdinin yardımcılarının zuhur ettiğini yemin bile edebilecek kesinlikte biliyor ama doğruları anlatmak işine gelmiyor. Çünkü müslüman değil hatta insan bile değil. Çoktan çıkmış insanlıktan…

Altı yedi sene oluyor, güya benden kendisi de cemaatim de davacı olacaktı. Hatta kendi cemaati de davacı olacaktı. Elinde üçkağıtçılık ürünü bir şikayet dosyası bile sallayarak konuşuyordu. Kalbi korkudan titrerken bu hali sesine ve beden diline yansıyor, o ruh haliyle şuuru bulanıp hakkımda atıp tutuyordu. Sahi, ne oldu? Hani nerede o şikayet, o dosya? Nerede hakkımda attığı iftiraların ispatları? Hala bu seviyede sahtekar birini de yayınlara CNN Türk gibi, Haber Türk gibi adı Türk, kendisi İsrailli, ABD’li, İngiltere’li mecralar çıkartırlar.

Şu sahtekarın 2019 yılındaki şu konuşmasını dinleyen müslümanlar bir düşünürler. Mekke ve Medine’nin idaresini elinde tutan Suudi aşiretinin nasıl kara paracılar, katliamcılar, masonlar, satanistler, ayinciler olduğunu bilememişlerse bile… Cübbelinin de aynı sistemin içindeki bir kara paracı sahtekar olduğunu bilememişlerse bile… Suudi Amerika da dediğim sözde devletin bütün kurumlarındaki masonik logoları düşünürler. Suudi Amerika’daki insanların itikadına, ameline, hukuk sistemine, eğitim sistemine, rejimin tercihlerine bir bakarlar. Orada insanları nasıl şartlarda yaşattıklarına bakarlar. Kabe’nin etrafının bile nasıl satanist mahaline çevrildiğine bir bakarlar ve düşünürler. Sonra sorgularlar “Yani bu kadar dibe vurmuş, bu seviyede ayarından çıkarılmış, Türkiye’den bile beter hale getirilmiş bu şehirlere Deccal küfrünün girmediğine, giremediğine mi hükmedeceğiz. Acaba girseydi daha nasıl küfür, fücur, isyan, sapıklık, rezillik olabilirdi.” der.

| Mfs – Ezber bozan – Akademi Dergisi

..

Son şanslarını kullanıyorlar

Yakında Türkiye’deki biyonik robot sayısı ABD’deki, Avrupadaki ve Çin’deki biyonik robot sayısını bile geçer. Uzaylı taraflar çok aciz kaldılar. Dünyanın siyasi, askeri, mali, dini dengelerini her geçen gün hızla ellerinden kaçırıyorlar. Tamamen çökmemek ve mağlup olmamak için son şanslarını kullanıyorlar. Bu maksatla, Türkiye başta olmak üzere, bu güne kadar yoğun alaka göstermedikleri pek çok ülkede, çok yüksek sayıda kişilerin yerlerine biyonik robotlarla geçtiler. Hala daha durmaksızın böyle yapıyorlar. Zaman zaman, bu güne kadar açıklamadığım bazı kişilerin aslında biyonik robotlar olduklarını açıklayacağım ve çok yüksek sayıda insan şaşıracak. Bunun neticesi olarak ayrıca çok yüksek sayıda teşkilat/örgüt, cemaat, tarikat, terör örgütü, organize suç örgütü ve sözde siyasi parti de dağılacak. 

Bunlardan ilkini de bu yazının sonunda duyurmuş olayım. Cübbeli Ahmet Hoca diye de bilinen, o çok meşhur münafık ve dolandırıcı Ahmet Mahmut Ünlü, bir süredir bir biyonik robot. Onun da yerine geçtiler. Şu sıralarda biyonik robotun içinde İngiltere merkezli grilere çalışan bir üç yumruk uzaylı var. Son zamanlarda Doğu Perinçek’e güzellemeler yapıp durması da sebepsiz değil. Doğu Perinçek’in de biyonik robot yapıldığını da içinde İngiltere merkezli grilere çalışan uzaylının bulunduğunu çoktan yazmıştım.

Hiç tartışmaya da gerek yok. Bizim dünyamızdaki teknolojiyle de laboratuvarlarda gerçek insan derisi, gerçek insan kası, gerçek insan saçı, gerçek insan kanı, gerçek insan kemiği, gerçek insan iç organı mükemmel ayarlarda üretilebiliyor. Yapay zeka teknolojisi de aklımızı döndürüyor. Bizden 20-30 bin sene ileri teknolojiye sahip uzaylılar, gerçek insan gibi görünen robotlar mı yapamayacaklar? On binlerce senedir yapıyorlar. 

Ayrıca, hiç de zor şey değil biyonik robotları tespit etmek. Biyonik robotlar gelişmiş  teknolojik aletlerle tespit edilebilir, arıza yapması ve ele geçmesi de sağlanabilir. Buna herkes imkan bulamaz ama etrafınızda ileri seviyede tecrübeli bir metafizikçi varsa, ona sorsanız, sadece bir iki dakika içinde size hakikati söyleyebilir. Evet, evet… Günümüzde Türkiye’de de varlıkları bilinen, sosyal ağlarda bile yüz binlerce kişinin takip ettiği o medyumların bir kısmı, biyonik robotları medyumluk kabiliyetleri ile görebilirler, size söyleyebilirler. Hatta biyonik robotun içindeki uzaylıyla metafizik tekniklerle uzaktan uzağa bile konuşabilirler. Telepati yapabilirler. Bu, öyle uçuk kaçık bir şey değil. Dünyada bunu yapabilen milyonla insan var. Dünyadaki psikiyatrların arasında bile böyle psişik kabiliyetlere sahip insanlardan çok var. Dünyada bunun eğitimini veren merkezler de var. Bunun varlığını kesinlikle ve ciddiyetle kabul eden ve üzerinde çalışan üniversiteler de var. Metafizik kabiliyetlere inanmayan ve kullanmayan gizli servis ise hiç yok. Afrika kabilelerinde bile metafizik kabiliyetli insanlar var, gizlemezler, karşısına geçin ve sorun, size anlatsınlar. Lakin onların arasında bile biyonik robotlar var. Afrika kabilelerinin büyücülük gücü, uzaylı taraflara çok lazım oluyor. 

Ve bu güne kadar metafizik sahada yaşananlara dair yüzden fazla yazı yazdığı halde yalanlanamamış bir MFS var. Cinlerle çatışmalar olsun, medyumlarla çatışmalar olsun, büyücüleri ya da muhtelif insan şeytanlarını metafizikle çarpıp öldürmeler olsun, hepsini dünyanın dört bir yanından milyonla metafizikçi biliyorlar. Gizli servisler zaten takip etmek zorundalar ve çok geniş çerçevede takip ederek biliyorlar. 

Hatta CB yardımcısı biyonik robot Fuat Oktay’ı canlı yayında çarpmıştık. Bozuk plak gibi takılıp, bedeni kilitlenip acayip bir hal yaşamıştı. Bilerek beklemiş ve sosyal medyadaki medyumların konuya dair benden önce yorumlar yapmalarını gözlemiştim. Sonra Fuat Oktay’ın metafizik saldırıya maruz kaldığını açıkça yazan sosyal medya medyumlarının paylaşımlarının ekran görüntülerini de paylaşmıştım. İşte Türkiye’de de bunlardan çok var, bu gibi medyum insanlara sorun, dürüst karakterli iseler, size kimlerin biyonik robot olduklarını bu kişiler de söyleyebilirler. 

Yani bunlar deli saçması denilerek geçilecek şeyler değil ve insanlık tarihi boyunca var olan, bilinen şeyler. Biyonik robotlar ise bizim dünyamızda binlerce senedir varlar. Ye’cüc ve Me’cüc yani yeşiller ve griler… Şu anda dünyamızda en çok da bu iki uzaylı kavmin dünya insanları suretinde imal ettiği biyonik robotlar var. Ye’cüc ve Me’cüc’ün artıkları binlerce senedir gizlice ve yeraltındaki dev üslerinde dünyamızda yaşıyorlar. Kaf dağı, onların dünyamızdan kaçıp gitmelerine mani oluyor. Daha önceki yazılarıma denk gelmeyip de ilk defa bu yazıma denk gelenler, bu konularda yıllardır neler neler yazdığıma baksınlar. 

Hakikatin üç safhası vardır;

1- Araştırılmadan, soruşturulmadan dalga geçilir

2- Dikkate alınır olur, araştırılır, soruşturulur

3- Ne kadar sarsıcı da olsa kabul edilir ve hakikatin karşısında durulamaz olur

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir.

Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir.

Şu lüzumsuz Cübbeli’nin bu sözlerinde haklılık payı var. Dikkat edilsin, her gün sabah akşam sinsice İslam’a ve Türk tarihine, kültürüne, değerlerine saldıran yüksek sayıdaki sosyal medya hesaplarında ve video kanallarında bu Kuytul ve avenesi el üstünde tutuluyor.

Bunun nedeni ise, söz konusu bu hesapların sahiplerinin Türk rolü oynayan gizli Ermeniler olmaları ve Kuytul’un da Ermeni, Süryani, Arap karışık bir soydan gelip aslında kendisini Ermeni olarak görmesi.

Bahsedilen CHPKK’nin ve PKK’nin de aslında tabanlarının gizli Ermenilerden oluştuğunu cümle alem artık biliyor. Yani meydanda görünen şey aslında bir gizli Ermeni ve gizli Hristiyan dayanışması…

Kuytul’un İran’ın sözde Şii din adamları ile de paslaşmaları var ama onların da aslında Hristiyan Acemler olduklarını bütün dünya artık anladı.

Kuytul el Ezher’de boşuna okumadı. Orası zaten İslam düşmanları için kurtarılmış bölge. Oradan islam alimleri değil, son bir buçuk asırdır birkaç istisna hariç hep İslam düşmanları yetişti. Kuytul’un itikatta/görüşlerinde daldan dala zıplaması ve bir Şii gibi, bir Selefi/Vehhabi gibi durması da bundan… Bunlar kendilerini Müslüman olarak da Türk olarak da görmüyorlar. Böyle olunca ve maksat İslam’a ve Türklere sinsice saldırmak olunca, daldan dala atlamaktan da çekinmiyorlar. Ehl-i sünnet yıkılsın da kim neye inanırsa inansın, umursamıyorlar.

Kuytul’un ve yakınında olan şürekasının kara para işleri de var ve bunları sahadaki herkes biliyor. Böyle olduğu için zaten, her konuşana bir cevap yetiştirmeye çalışan o Kuytul, senelerdir benim karşımda susuyor ve mindere çıkmaktan kaçıyor

Kuytul’un öyle zan edildiği gibi geniş bir kitlesi de yok. Onlara cemaat demek de mümkün değil. Görüldüğü üzere on seneden fazladır sansürlendiğim gibi, Kuytul sansürlenmiyor. Sosyal medyada sesini çıkartabilmesine izin veriliyor. Bütün bunlarda devletler arası ve terör grupları arasındaki planların da payı büyük. Kuytul ve çekirdek ekibi, bazı devletlerin ve terör örgütlerinin kendilerini asla savunmasız bırakmayacakları kanaatine sahip. Onlara sırtlarını dayamış haldeler.

Terör örgütlerine militan temin ederek, terör örgütlerinin istediği şekilde gündem oluşturmaya çalışarak çok paralar kazanan Kuytul’un etrafında/yakınında bulunan çok sayıda kişi, fuhuş ve uyuşturucu dahil türlü kara para işlerinde faaliyet gösteriyorlar. Kuytul’un bunlardan rahatsızlığı olmadı, olmuyor.

Kuytul fitnesi daha fazla büyümeden söndürülüp geçilmeli. Buna direnilecekse ve bu fitne daha da büyütülmek istenecekse, o halde uzandığı yere kadar gidilmeli, herkesin ve her şeyin ifşa olması sağlanmalı. Kara para yönü bir yana ama dinimize/itikadımıza içeriden yapılan bu derece büyük bir saldırıyı asla görmezden gelmeyiz ve karşı durmak için Kuytul’u değil, arkasındaki bütün devletleri ve terör örgütlerini de ezer geçeriz.

Alparslan Kuytul’da görülen şartlara/vaziyete bir misal de Serdar Tuncer…

Sorulsa “Kürdüm” diyecek olan Serdar Tuncer de bir gizli Ermeni ve bağlı olduğu bozuk yol Menzil’de sözde gavslar bile hep gizli Ermeni kişiler/di.

Seneler önce de anlatmıştım ve hala karşıma çıkıp “Sen bunları nasıl söyleyebilirsin” diyen bir kişi de olmadı ki Menzil kara para, sömürü, hırsızlık ve itikadı bozup İslam’ı/Müslümanları yıkma çarkından başka bir şey değil.

Şimdi Serdar Tuncer’e “Bu fotoğrafta görülen halin de nedir? Uçmuşsun ve neyin kafasını yaşıyorsun? Seni uçuran şey elindeki sigara mı yoksa başka bir şeyler midir?” diye sorulsa, uzar gider bu mevzu…

Zaten bunları da sorarım diye senelerdir karşıma çıkamıyorlar. Son birkaç senedir de yavaş yavaş kendilerini geri çekiyorlar.

Mehmet Fahri Sertkaya