Etiket arşivi: Batı Dünyası

Hukuksuz, gayrimeşru bir seçime izin vermeyeceğim


Tekrar ediyorum:

İngiltere, ABD, İsrail, Çin, Rusya, Fransa, Almanya, BAE, Suudi Amerika, Katar ve bilinen diğerleri çıldırsalar da çatlasalar da patlasalar da çöküp batacak olsalar da Türkiye’de hükümsüz, geçersiz, kanunsuz, gayr-i meşru ve “oldu bitti” bir seçim yapılmasına asla izin vermeyeceğim. Üçüncü dünya savaşı açıkça, somut şekilde çıkacak olsa bile izin vermeyeceğim.

Maddi ve manevi zararlar etmek isteyenler ve oyunun sonunda o sözde siyasi liderlerle birlikte idam edilmek isteyenler, evcilik oyunundan bile daha seviyesiz ve basit hale gelmiş şu orta oyununa dahil olabilirler.

Tayyip’ten Bohçalıya…
Soysuz’dan Fuat’a…
Meral’den Kemal’e…
Ahmet’ten Ali’ye ve diğerlerine…
Hepsinin vatana ihanetlerinin, kara para işlerinin, malum ülkelere çalıştıklarının somut delilleri herkesin elinde…

Tayyip’in anayasaya göre aday bile olamayacağı da tartışmasız şekilde gözler önünde. Afet bölgesindeki milyonlarca kişinin bir seçime dahil olamayacakları da gözler önünde. TBMM’de en az altı yüz vatan haini bulunmakta olduğu da ispatları ile gözler önünde.

Türkiye, bu sözde seçimlere izin vermeyeceği, şu danışıklı dövüşün taraflarına, şu Kraliyet köpeklerine meydan vermeyeceği için son saldırılara maruz kaldı ve yenilerini göğüslemeye bile çoktan hazırız, bu da herkesin gözleri önünde.

Canıyla, kanıyla, etrafıyla riske girerek bu ülkeye ihanet etmek isteyenler için işte saha… Oynasınlar sözde seçim oyununu, bakalım o kadar ucuz mu…

Firavun hayatta olsaydı, bunlar kadar gaddar, bunlar kadar şeytan olamazdı. İki milyona yakın ölü var, on şehir ya tamamen ya da yarıya yakın seviyede enkaza dönmüş. Yükü hala yardımsever vatandaşlar taşımaya çalışıyor ve devlet ortada yok. Barınak yok, doktor yok, ilaç yok, para yok, erzak yok, ordu yok, hastahaneler yok, kamuya ait araçlar yok. uçaklar yok, stoklar yok. Bu kadar aleni şekilde devlete ve millete kastediyorlar ve de tutmuşlar bu kanın, bu saldırının, bu vahşetin üzerinde oldu bitti seçim deneyeceklermiş.

Haydi meydan, gelsin İngiltere, ABD, İsrail, NATO “Bu seçim yapılacak. Susun, kesin sesinizi” desin. Bir tek o kaldı zaten. Desinler de alsınlar karşılıklarını…

Önce o Kayseri belediye başkanı hemen görevden alınsın da yargılansın. Soruşturma derinleştirilip Soysuz’a, Tayyip’e, Meral’e, Kemal’e, hepsine uzansın.

Nedir o sözde belediye başkanının pervasızlığı? Kanına, iliğine kadar sömürüyor o gizli hristiyan, o insan şeytanı herif o afet bölgesini…

Hani devlet, hani adalet, hani emniyet? Bu ülkede can, mal, ırz emniyeti bile kalmadı. Kamu görevlileri milletin canının, malının, ırzının, evladının, kızının, organlarının peşinde… Seçim sandıklarının mı emniyeti kalmış bu şartlardaki bir ülkede?

Bu sorunları sözde seçim mi çözecekmiş?

Sosyal medyada bilinen kişiler/hesaplar bile şu süreçteki paylaşımları ile kendi idam fermanlarını kendileri dolduruyorlar, yazıyorlar. Herkes de her şeyin farkında… O halde oynayalım şu oyunu, sonunu da görelim. Bakalım kim ne yapabiliyor. Kimler idamlardan kurtulabiliyor.

Hangi ülke, hangi ordu gelip onları idam sehpalarından alabiliyor.

Şu anda devlet gücüyle on şehir ölüme, açlığa,bulaşıcı hastalığa, susuzluğa iteleniyor. Hala ve bunca ifşa oluşa rağmen bu yapılıyor. Buna susmak bile idamlık suçken, bunu yapanların, anayasaya/hukuka, vicdana aykırı sözde seçim oyunlarına piyon olmak nedir?

Leş gibi oldu memleket. İnsan suretli şeytanlarla dolu şurası, burası… Yakındır, çok yakındır bunca zulme, bunca katliama, bunca ihanete bile ortak olanların topluca asılması.

Biz de başlıyoruz, biz de…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

İstanbul susmadı, durmadı, korkmadı, hiçbir cephede boşluk vermedi


GSM şirketlerine soruşturma açılsa ne olur, kararları aslında hakimler değil, arka plandan mason tarikatının üstadları veriyor.

Zaten o GSM şirkerlerine “Afet bölgesinde iletişimi kesin, sahayı faaliyetlerimize ayarlayın” diyen de aynı mason üstadlar…

Hala organize haldeki ihanetleri, kasıtları göremeyen kaldıysa, bu işleri bırakıp seyyar satıcılık yapsın. Milleti de boşa oyalamasın. Millet onları muhalif ve vasıflı kişiler zan ediyor.

Askerlerimizin ilk anda sahaya inmesine sebep oluyordum, iniş başlamıştı ve sonra zorlanarak durdurdular. Peşimden hamle yapmasını beklediğim binlerce kişi, “Mesele bu defa devlet, vatan, millet, bir şeyler yapmalıyız. Enkaz altında yüz binlerce insan var. Bu işin devamında milli güvenlik krizi de var.” diyerek o hamleleri yapsalardı, askerlerimizi sahaya indirmeme hainler mani olamazlardı. Tepe kadrolar mani olamazlardı.

Sözde muhalif olan o kişiler, peşimden gerekli hamleleri yapmak yerine korka korka geri durdular. Onların bu hallerine rağmen sahada pek çok şeyi yönlendirdim ve onlar zamanla saklandıkları yerden ses verebildiler. O da samimiyetsizce ve cılız sesler oldu, oluyor.

Askerlerimizin sahaya inmesi hususunda Tayyiple Hulusi ve Soysuz arasındaki tartışmalar, karar ayrılıkları v.s hepsi film fırıldak… Aciz kalarak buna göz yumuyorlardı ve sonra toparlandılar.

Hala bunları, o gece baş hainler arasında yaşananları, olduğundan başka türlü şekilde ve “Sarsıcı gerçek” diye millete anlatanlar da bu işleri bırakıp seyyar satıcılık yapsınlar. Aralarındaki tartışma “Hani indirmeyecektik, siz ne yapıyorsunuz. Sakin olun, bir şey olmayacak. Korkmayın” türünden tartışmaydı.

Bu depremi, o hainlerin hepsi de önceden biliyordu ve hepsi de kararları önceden biliyordu.

Askerin sahaya indirilmeyeceği de önceden kararlaştırılmıştı. Bunun asıl sebebi de darbe korkusu falan değil. Asıl hedefleri sahayı, milyonlarca insanı ve o toprakları sahipsiz ve yardımsız bırakmaktı. Bunu sağlayabilmek için en başından beri adeta çırpındılar, hala çırpınıyorlar. Aldıkları kararlara, o kararları hangi vakitlerde aldıklarına, geriye doğru dönüp bir bakın. Her şey açıkça gözler önünde… Şuradan bile yol bulsalar, şu hali tersine çevirecekler. Oysa şu anda bile devletimiz hainlerden alınsa, bölgenin bütün acil, öncelikli sorunları kısacık sürede ve sadece Türkiye’nin imkanları ile çözülebilir.

Şu depremlerden sonra, bu güne gelindiğinde, her şey çok başka olacaktı. Bin beter bir halde olacaktık şu anda… Onların planları yüzde doksandan fazla oranda bozuldu.

Sahaya böyle müdahaleler yapılmasını, devlet içinde devlet olunmasını, kendilerini bu kadar zorlayacağımızı, planlarından haberdar olmamızı, hızlı kararlar ve müdahalelerle sahadaki kontrolü büyük oranda ellerinden almamımızı, milletimizi yardım için ayağa kaldırmamızı, yardımların elden yapılmasını istememizi, yağmacıları ezmemizi, basın ve medya hainlerini ezmemizi, bulaşıcı hastalıklara izin vermememizi ve yaptığımız onca şeyi hiç beklemiyorlardı.

İşte İsrail’in ve Çin’in bile sözde yardım ekiplerinin halleri basına da yansıdı. “Sizi yıktık, işte buradayız ve buraya bayrak diktik. Devletiniz aciz, hepiniz çaresizsiniz.” dercesine görüntüler, mesajlar vereceklerdi, doğru düzgün sahaya bile inemediler. Görüntüden ibaret birkaç kurtarma eylemi yapıp def olup gittiler. Görüntüyü zor toparladılar, o kadar aciz kaldılar. Çevremize doluşan düşman askeri unsurları da neler neler yaşadı.

Bütün bunlar olurken, senelerdir her gün kırk kere vatan, millet, devlet, hak, hukuk, insan hakları diye diye nutuk atanlar, saklandılar. Evet, üzerlerine düşen hiçbir şeyi yapmadılar. O bölge Türkiye’den koparılacak olsa bile yapmayacaklardı. İktidar yandaşı olanları kastetmiyorum, yanlış anlaşılmasın. İktidara karşı samimi şekilde muhalif duruşu varmış gibi görünen binlercesinden bahsediyorum.

Her şeye rağmen, planlanandan çok çok az da olsa insanlar kaçırıldı, organlar çalındı, ziynet eşyası çalındı, Türkiye sanki çaresizmiş ve hiçbir şey yapamazmış görüntüleri oluşturulmak istendi de o içi başka, dışı başka insan müsveddeleri yine de sustular, beklediler.

İstanbul susmadı, durmadı, korkmadı, hiçbir cephede boşluk vermedi. Şimdi yine İstanbul’un estirdiği rüzgarlardan güç bularak nutuklar atacaklar o sahtekarlar.

Bu depremlerin altında Türkiye değil, hain Ankara hükumeti kaldı. Sahte muhalifler, sahte kahramanlar kaldı. Saldırgan ülkeler kaldı. Kademeli şekilde işgal denemek isteyen ülkeler kaldı. Büyük İsrail projesi peşinde koşan taraflar kaldı. İçimizdeki İsrail kaldı, içimizdeki Ermenistan kaldı. Mason tarikatı kaldı. Demokratik cumhuriyet rejimi kaldı. Bütün siyasi partiler ve liderler kaldı. Yağmacılar kaldı, organ ve insan kaçakçıları kaldı. İsrail kaldı, İngiltere kaldı, ABD kaldı, NATO kaldı. Ve Deccal ile İblis kaldı…

Bu afetler de Türkiye’yi yıkamadı. Bundan sonrakiler de yıkamayacak.

Şimdi yıkılma sırası, yıkmaya teşebbüs edenlerde…

O kadar yıkık, bitik ve çaresiz haldeler ki sinirlenmeye bile güçleri kalmadı. Sözde neler neler yapacaklardı ama neler yaşandı, yaşanıyor.

Hala devlet gücümüzün gereğince değerlendirilmesine mani olmaya çabalayarak kendilerince hınçlarını sergiliyorlar.

Büyük bir otorite boşluğu ve çaresizlik ortamını “aldatıcı ve haince tavırlarla” oluşturacaklardı, buna yol bulamadılar. Bu defa ise devlet kurumları ve memurları üzerinden, evrakları ve kayıtları oynayarak ya da hiç evrak tutturmayarak bölgeyi yağmalamanın peşindeler.

Hala Türkiye devletinin dünya kadar imkanları sahada kullanılmıyor da Ukrayna’ya, Suriye’ye, Libya’ya, Somali’ye ve benzeri yerlere kullanılıyor. Dünyanın dört bir yanında patlayan topların, mermilerin parasını bile milletçe biz ödüyoruz. Bu kadar hayat pahalılığının büyük bir sebebi de bu…

ABD’deki Beyaz Saray’da ve İngiltere’deki Kraliyette yenen yemeklerin masraflarını bile çoğunlukla biz ödüyoruz. Bizden çaldıkları ile besleniyorlar hala ve kendi imkanlarımızla afetlerin yaralarını sarmaya kullandırılmıyor.

Hiçbir hususta işletilmeyen devlet gücü, türlü vurgunlar ve hırsızlıklar karıştırılarak enkazların kaldırılması ve yeni binaların/sitelerin yapılması hususunda alasıyla işliyor. Akıl almaz ve çok şaşırtıcı bir hızla işliyor. Oysa hala binlerce köye doğru düzgün yardımlar ulaştırılmadı. Onca iş makineleriyle ve kamyonlarla yollar açılarak yardımlar ulaştırılabilirdi. Onca askeri imkanlar, İngiltere, İsrail ve ABD adına şurada burada cephe açmak ve masraf etmemiz yerine, milletimizin menfaatine olacak şekilde “gerçekten” kullanılabilirdi.

Altı yüz millet vekili var güya… Bu ülkede altı tane gerçek millet vekili olsa bile bu kadar rezalet yaşanmazdı. İşte gerçekleri halka duyurmak isteyen gazeteciler, vatandaşlar tutuklanıyor, en meşru şekilde “hükumet istifa” diyenlere bile her hukuksuzluk yapılıyor, açıkça kanun tanınmaz bir saha var, nerede o sözde vekiller? Kime çalışıyorlar? Konuşmak için, milletinin yanında durmak için İsrail’den mi, ABD ya da İngiltere’den mi, mason tarikatından mı izin ya da talimat bekliyorlar?

Ben “Rusya iflas etti. Kendini bir işgale karşı savunabilecek kadar bile gücü yok. Devlet sistemi tam, olması gerektiği gibi işlemez halde.” dedikçe…

O bilinen ülkelerin yetkilileri her seferinde çıkıp “Rusya gibi bir güce karşı savaşabilecek ordumuz, askerimiz, mühimmatımız, talim seviyemiz yok” diyorlar.

Daha ne desinler?

“Yeteeerr! Biz bilmiyor muyuz Rusya’nın da çöktüğünü, sistemimizin büyük bir darbe daha aldığını. Şunları yazıp durma, milleti uyandırıp durma, nedir senden çektiğimiz. Neyi nasıl gizleyeceğimizi şaşırdık, tiyatro oyuncuları bile bizim kadar rol yapmıyorlar. Şu halimize bir bak” mı desinler?

Kızıp kızıp Türkiye’ye daha fazla zarar vermek istiyorlar. Sonra bakıyorlar ki her istedikleri yerde istedikleri suni afetleri yapmaya güçleri, teknolojileri kalmamış. Yapsalar hain Ankara hükumeti de danışıklı dövüşen partiler ve liderler de halkın ayakları altında kalacak. Ayrıca yapsalar yer altı şehirleri için de büyük riskler var. Gelip Türkiye’yi işgal etmek isteseler, zaten ona da güçleri yetmiyor.

Böyle bir anda Türk milletini uyutma vazifesi de sözde Türk basın ve medyasına verilen bir vazife…

İşte Bohçalı köpeği de Tayyip finosu da yaralı bölgede, bir avuç halk karşısında ne hallere düştü. Koca millet kalkarsa ayağa, kim durduracak, ayağa kalkacak gücü kalmamış olan NATO mu? Sözde Türk basın ve medyasındaki hainler de çöktüğünde, Türkiye’deki iki yüz elli yıllık ihanet teşkilatı çökecek.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bu hali daha iyi değil mi?


Karar mı değiştirsek acaba?

Yakında batı alemi diz üstü çökmeyecek, yüz üstü sürünür hale gelecek. Dünya dengeleri somut şekilde değişecek. İstanbul somut şekilde yeni dünya düzeninin merkezi olacak.

Bu sırada İran’ın altındaki uzaylı şehirleri de iyice mağlup olacaklar, bazıları için çökme riskleri de var. İran Türkiye’ye çok kolay şekilde ve kısacık süreçte dahil olunca, hemen oralarda devasa alanı denize çevirmeye başlasak, bence en mantıklısı. Çünkü arazinin her yeri kurak, her yeri manen karanlık. Oraya satanist vahşet adeta işlemiş, kazınmış. Binlerce sene sonra bu çirkinliği kazıp atmamız lazım. Orada arazinin kurak olmasından beslenen yer altı şehirlerini iyice yaşanmaz hale de getirmiş oluruz.

Kazalım o koca alanı, bitmek bilmeyen madenler, gazlar, hazineler de çıksın, yaralarımızı da saralım. Türkiye’yi yıkanlardan intikamımızı bu şekilde de almış olalım. Sonra da denize çevirelim. Dar kapı ile okynausa bağlayalım. O kısma bariyerli köprü de yapalım. Hazar denizi ile yapacağımız suni denizi birleştirelim ve tamamını devasa deniz çiftliği yapalım. İstediğimiz deniz canlılarını üretelim. Durmadan para bassın o deniz çiftliği… Her kısmı kontrolümüzde olsun. Donanmamızı da uçuşa geçirelim. Okyanuslara hızla açılalım.

O devasa bölgeden çıkan taşları, kayaları, toprakları kullanarak Türkiye’nin çevresinde çok geniş ve sağlam doldurma alanlar ve üzerlerinde yepyeni ve her afete dayanıklı şehirler yapalım.

İsrail ve Filistin denilen satanist yuvası yer de yıkılacak, denize karışacak gibi görünüyor. Kesinlik yok ama bu da olursa, oradan ayrıca bir kanal açar Hazar’a bağlarız. Sonra Suudi Arabistan denilen işgal altındaki toprağımızı geri alınca, kanalları ve bütün projeleri oralara doğru da götürürüz.

Yapacak çok iş var. Para, sermaye, altın, maden, gaz, hazine her yerde…

Türkiye’nin tamamını yıksalar bile kısacık sürede ayağa kaldırabileceğim imkanlar ve projeler benim elimde… Piyonların, maşaların, korkakların, acizlerin, zavallıların, kara paracıların, devletçiklerin elinde değil, benim elimde…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

“Batının üzerine lanetler mi yağıyor”


Batılı gerçek basın mensupları ve siyasi yorumcular çıkıp da bu gibi bir başlık atsın artık… Nedir bu yaşanan?

Yangınlar, patlamalar, kazalar, elektrik kesintileri, santral arızaları, havalimanları ve uçaklardaki sorunlar, devrilen trenler, teşhis konulamayan hastalıklar, neden bozulduğu anlaşılamayan askeri gemiler ve uçaklar, neden düştüğü bilinemeyen sivil uçaklar ve daha neler neler…

“Aaa UFO ya bak UFO’ya” oyunlarıyla bunlar batılı milletlerin gözünden ne kadar daha kaçırılabilecek? O milletler gerçekleri öğrendiklerinde “Bunca restleşme, bunca karşılıklı çatışma yaşanıyorken, bizim basın kuruluşları ve basın mensupları bunları hiç haber yapmamış mı? Bu nasıl mümkün olmuş. Biz de özgür değil miydik aslında?” demeyecekler mi…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Doğu ile Batı arasındaki mesafe açılıyor


Asya, ABD’den ve İngiltere’den hızla uzaklaşıyor. Çok yakında bu, çok daha net görülür olacaktır. Asya’da çok sayıda lider ve hükumet peş peşe oyundan düşebilir.

Asya’daki yatırımcılar, aklı başında etkili ve yetkili kişiler, batı dünyası ile birlikte boş yere batmak istemiyorlar. Yollarına İstanbul ile devam etmek istiyorlar.

Japonya iflas etti ve Japonya’nın başındaki idareciler, daha fazla batı yanlısı siyaset yapamaz haldeler. İçten, Japonya içinden gelen büyük baskıya hızla boyun eğmekteler. İstanbulla bir anlaşma imkanı bulmak peşindeler.

Çin iflas etti ve Çin’in içindeki aklı başında kişiler de aynı kanaatteler. Aynı yönde gayret ediyorlar ve İstanbul ile ortak hamleler yapabilme imkanı yakalamak istiyorlar.

Çin Komünist Partisi (ÇKP) üyeleri içinde bile son süreçte çok sayıda kişi kanaat değiştirdi, değiştiriyor. Bundan sonra Ankebut Ağında kalmanın işe yaramayacağını, mantıksız olduğunu, Çin devletini ve Çinli yatırımcıları kurtaramayacağını kabullendiler.

Dünya dengeleri artık daha büyük bir hızla değişiyorken, Kore’de de her an her şey olabilir. Ne olacaksa olmalı ve Kore’nin kuzeyi ile güneyi artık birleşmeli. Dünyanın bu sorunu da hızla çözülmeli. Ankebut Ağının tepe isimlerinin istedikleri değil, hukukun, adaletin gereği olmalı. Kore’yi ikiye bölen müdahalelerin hepsi hukuksuzdu.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

..