“Daha neler duyacağız, nelere şaşıracağız” diyenler, toplansınlar

Eskiden Amerika kıtası diye bir kıta yoktu. Çok sayıda ada ve adacık vardı.

Kırmızı çizgi ile çizdiğim yerler tabii olarak oluşmuş adalardı. Geçmişteki yüksek bilim ve teknoloji çağında bu adaların arasındaki devasa alanlar dolduruldu.

Adalardan ve adacıklardan oluşan bölge, birbirine karadan tamamen bağlı bir kıtaya dönüştürüldü. Her yeri doldurulmadı, bazı adaların ada olarak kalmasına karar verildi. Küba gibi…

Zamanla arazinin doldurulduğu kısımlar iyice artırıldı ve günümüzde Kanada dediğimiz ülkenin topraklarının neredeyse tamamı da doldurularak oluşturuldu.

Yine zamanla çalışmalar devam etti ve Amerika kıtasının güney yarısı da doldurularak oluşturuldu. Oradaki adalarla adacıkların arasında kalan deniz alanları dolduruldu.

Bu yapılırken, bir yandan da yerin altında, deniz dibinden de aşağıda kalan kısımda yer altı şehirleri tesis edildi. Bunlar, yerin üstü kadar geniş, büyük yer altı şehirleri…

Hz. Zülkarneyn zamanında Ye’cüc ve Me’cüc isimli iki uzaylı kavimle harp edildi. Dünyalar savaşı yaşandı. Onlardan bazıları da dahil olmak üzere, onlarca farklı uzaylı insan türü zaten dünyamızda bulunmaktaydı. Hz. Zülkarneyn, dünyanın korunabilmesi için etrafına Kaf dağı da dediğimiz manyetik koruma kalkanını yani seti çekti. O günden sonra dünyada dengeler değişti.

Güçsüz kalmış uzaylı türler, yer altı şehirlerinde yaşamayı, fark edilerek yer yüzüne çıkmamayı, kendilerini dünya insanlarından gizlemeyi tercih ettiler. Bunlardan bir kısmı Amerika kıtasının altındaki devasa yer altı şehirlerine de yerleştirler. Bilim ve teknoloji seviyelerini korudular.

Yer yüzüne müdahaleler yapmaktan da geri durmadılar. Siyasi, askeri, mali, tıbbi, zirai her meseleye/dengeye gizlice ve sinsice karıştılar, karışıyorlar.

Bu nedenle mısır, domates, biber, patlıcan başta olmak üzere, binlerce senedir dünya insanlığına sinsice zararlar vermiş olan bitkileri genetik mühendisliği ile geliştirdiler, dünyaya da yaydılar. Dünyanın sarsıcı ve gerçek tarihinde hep böyle şeyler var.

Çok önceden de yazmıştım, Amerika kıtasının parçalanarak çökeceğini, dağılacağını… O vakit de yazmıştım, çok yerlerinin suni olduğunu ve yer altı şehirlerinde yaşamakta olan uzaylıların, eskimiş olan şehirleri yenileyecek teknoloji seviyesinde olmadıklarını…

Son zamanlarda ise çok fazla detaylar da yazdım. İşte bu defa yazdıklarım da eklenince, mesele daha da iyi anlaşılmıştır.

Ninja Kaplumbağaları da çok önceden yazmıştım hatta sesli mesajla da anlatmıştım. O senaryo tamamen hayali bir senaryo değil. ABD kıtasının altında da farklı farklı uzaylı insan türleri var. Kendi vücutlarının genetik yapısına müdahale ede ede, kendilerini sürüngen bir kertenkeleye, timsaha benzeten yeşillerin de dünyada bulunduğunu yazmıştım. Onlara reptilianlar da deniliyor.

İşte onların, kendi hikayelerini, biraz değiştirerek Ninja Kaplumbağalar isimli projede anlatıklarını da yazmıştım.

Zaten yeşillerin arasında genetiği değişmemiş ve asıl görünüşlerini korumaya devam edenler, kaplumbağaları çok andırıyorlar. Yüzleri yassı, ağızları geniş, hoş bir yeşil renkleri var, çok sempatik duruşları var bizim çocuklarımız onları görseler, sevimli bir oyuncak zan ederler. O halleri kendilerine iyi gelmemiş, yeterince sert olamadıklarını düşünmüşler ve kendilerini değiştirmişler geçmişte… Oradan da iş Ninja Kaplumbağa projesine kadar geliyor.

Sözü getireceğim yer şurası ki o Ninja Kaplumbağalar senaryosunda da görülen pek çok detay, gerçek hayatta da aynıyla yaşandı, yaşanıyor.

Mesela, Amerika kıtasında yerin altında yaşayan uzaylı türler, kanalizasyon sistemini kullanarak da yer üstüne çıkıyorlar.

ABD’deki kanalizasyon hatlarında saymakla bitmeyecek kadar giriş-çıkış kapıları, tünelleri var. Oralardan yerin üstüne rahatça çıkıp sonra girebiliyorlar.

Yine ABD’deki metro hatlarından da yer altı şehirlerine çok sayıda giriş-çıkıp kapısı, tüneli var.

Daha önce defalarca yazmıştım. Kapı diyorsam, bizdeki gibi değil. Tamamen beton görüntüsü ya da metal görüntüsü varken, bir anda ortadan ikiye ayrılan sonra kırık ya da çatlak izi bile olmadan birleşen kapılar bunlar.

Hatta bu da eski bir teknoloji ve asıl sistemi yine daha önce detaylı yazmıştım ki bu uzaylılar, cisimlere bir ışık tutuyorlar, atomlarını kenara çekiyorlar, cisimlerin içinden geçiyorlar, sonra ışığı kapatıyorlar ve cisim önceki haline geri geliyor.

Daha iyi anlaşılması için şöyle de anlatayım. Kanalizasyon borusunda hiçbir kapı olmasa bile, alttan kanalizasyon borusuna kadar gelseler, o ışığı tutsalar, zorlanmadan ve zarar görmeden kanalizasyon sistemine girerler, giriyorlar. Arkalarında iz de bırakmıyorlar. Zaten biyonik robotların içine de buna benzer tekniklerle giriyorlar. Bütün bu teknikleri de bizlerden, dünya insanlarından öğrendiler. Onlarda bu teknoloji seviyesi yoktu. Hz. Zülkarneyn’den ve hz Süleyman’dan öğrendiler. Bizde bunlar unutuldu, yok oldu, teknoloji kasten kaldırıldı ama onlar teknolojilerini korudular.

Anlaşılmıştır ki Amerika kıtası denilen yerin neredeyse tamamı suni olarak dolduruldu. Öncesinde ise yerin altında devasa alanda çok gelişmiş teknolojiyle şehirler kuruldu. İşte dünyanın hemen hermen her yerinde gizli yer altı şehirleri var ama Amerika kıtasının altındaki yer altı şehirleri yüzeye çok daha yakın…

Siz Amerika kıtasını daha dün denecek tarihte Kristof Kolomb’un bulduğuna hakikaten inandınız mı?

Koca kıta orada duracak ve binlerce sene kimse onu bulamayacak, bilemeyecek, öyle mi?

Dünyada farklı zamanlarda çok yüksek sayıda insan bir şekilde Amerika kıtasını buldu, gitti ama geri dönemedi. Hep yok edildiler. Öyle ki şu günümüzdekl teknolojimize ve haberleşme sistemimize rağmen, Bermuda Şeytan Üçgeni denilen yer başta olmak üzere, dünyanın farklı farklı yerlerinde hala aynı uygulamayı yapmaya çalışıyorlar. Oraları kendilerine ait görüyorlar ve dünya insanlarının bilmesini, biliyorsa gitmesini istemiyorlar.

Tarihte, Karayip korsanları başta olmak üzere, pek çok bölgedeki korsanları uzaylı türler organize ettiler. Onların epeyi bir kısmı dünya insanları değil, dünya insanı suretinde imal edilmiş biyonik robotlardı. Gerçek dünya tarihi, bizlere anlatılanlardan çok başka…

Geçen senelerde de yazmıştım ki Karayipler civarı, uzaylı yatağı… Oralarda yerin altı da üstü de uzaylılardan soruluyor ve her türlü vahşi işleri, kara para işlerini, dünya insanlığını mahvedecek adilikleri onlar çeviriyorlar, yönetiyorlar.

Hep tartışılır Kızılderililerin Türk olup olmadıkları… Evet, Türkler ama başlarına gelmeyen kalmadı. Hz. Zülkarneyn devrinde Amerika kıtası da biliniyordu. Her yerde dünya insanlarına ait UFO’lar vardı. Başka dünyalar bile feth edilmişti de Amerika kıtası mı bilinmeyecek? O devirde her yere, başka gezegenlere bile Türkler gittiler de Amerika kıtasına mı gitmemiş olacaklar?

Amerika kıtasına da Türkler yayıldılar ama devam eden süreç çok acı oldu. Hz. Zülkarneyn’den sonra hz. Süleyman devri yaşandı, sonra dünyanın idaresi gayr-i müslimlerin eline geçti. Daha arka plandan bakarsak, kendilerini bizden gizleyen uzaylı türlerin eline geçti. Onlar da intikamlarını vahşice aldılar. Kızılderililer kızıl derili değillerdi. Onlara karşı katliamlar da organize ettiler. Hastalıklar da yaydılar. Fikirlerini ve inançlarını bozdular. Bir yandan da genetik kodlarıyla oynadılar. Yetmedi, bir yandan da zaten genleri bozuk insan ırkları ile evlenmelerini, çoğalmalarını sağladılar. Zamana yayılarak oradaki Türklük/müslümanlık yok edildi. Bunun devamında, daha sonra Kızılderililere dönüşen ırk/soy/nesil de yok edildi. Çünkü onlarda hala Türk/İslam inançlarına ve hayat tarzına dair çok şeyler kültür olarak kalmıştı.

İblis ve uzaylı Deccal, hala bu yoldan ilerlemeye çabalıyor. Türkiye’deki ve çevresindeki ve bütün Türk dünyasındaki Türklerin genlerini, dinini, dilini, örfünü, kültürünü bozmaya oynuyor. Şu son süreçte sözde mültecilerin Türkiye’ye doldurulması bile aynı planın bir parçası… Gerçekten dünya tarihi bilinince, bu günlerde döndürülen işleri arka planı daha net görülebiliyor. Çünkü İblis on binlerce senedir hep benzeri taktikleri oynuyor, kullanıyor.

İşte, daha önceki yazılarımda mevzu olan Amerika kıtasının parçalanacağı meselesine, bu bilgiler ışığında da bakmak lazım. Sadece ABD değil, bütünüyle Amerika kıtası risk altında. Çok yerleri çökecek, batacak, yana kayıp sular altında kalacak. Görülmemiş ve filmlerde canlandırılmış o felaketler yaşanacak. Bu nedenle, yakın geçmişte yaptığım bir yayında iyi insanlar olarak kalmış ABD’lilere, ABD’nin doğu yarından çıkmalarını, batıya doğru gitmelerini ama tam batı kıyılarına da gitmemelerini tavsiye etmiştim. Bu gün bu yazıda paylaştığım resimde, kırmızı çizgi ile çizdiğim alanların dışındaki her yer şu anda büyük risk altında…

Ben her zamanki gibi her şeyi hazırlıklıksız şekilde, derin derin düşünüp hesaplamadan ve büyük bir dürüstlük seviyesi ile yazıyorum. İsteyen nasihatlarımı dinler, isteyen dinlemez. Herkesin hür iradesi var ama ben içim rahat etsin diye, son olarak böyle açıkça ve konuları birbirine bağlayarak da yazdım.

Şu yazdıklarımı, dünyada iyi seviyede durugörüsü olan kişilere anlatırsanız ve sonra “Neler görüyorsun” derseniz, benim dediklerimin zıddına bir şey anlatamazlar, diyemezler. Diyorlarsa, dürüst değillerdir.

Bu nedenle, siyasetçisinden iş adamlarına, din adamlarından çiftçilere, işçilerden memurlara kadar her kim varsa, bulduğu ilk fırsatta Amerika kıtasını terk etmeli. Lakin, sadece Amerika kıtası bu halde değil, dünyanın daha pek çok noktası da suni müdahalelerle oluşturuldu, birleştirildi, tıraşlandı v.s… Nereye gideceklerini iyi bilmeliler. İşte geçen gün bunu da yazdım. Nerelere gitmemeleri gerektiğini yazdım. Yazmadığım ve sıkıntılı başka bölgeler de var.

Biz müslümanlar arasında çok bilinen bir mesele var. Kıyametin en büyük alametlerinden birinin de yer yüzünün farklı yerlerinde aniden yaşanacak büyük çökmeler olduğuna inanıyoruz. Bu hususta sahih hadis de var. İşte o vakte gelindi. Dabbetül arz yani hz Mehdi, artık çökertilmesi gereken yerleri çökertecek.

Çünkü, hz Mehdi, cehenneme çevrilmiş dünyayı, yeniden cennete çevirecek. Yani inançsızlığı, inkarı, zulmü, sömürmeyi, katliamları, cinayetleri ortadan kadlıracak. Adaleti, huzuru, mutluluğu, sağlığı tesis edecek. Bunu yaparken karşısındaki asıl unsurlar da aslında Yahudiler ve masonlar değil, yer altı şehirlerinde yaşayan ve sayıları çok fazla olan uzaylı insan türleri olacak.

Onları ikaz edecek, onlara mühlet verecek ve sonra hala inatla şeytanlıklarına devam ettikleri için yer altı şehirlerini başlarına yıkacak.

İran “ABD’yi uzaylılar yönetiyor” diye resmi açıklama yapmıştı ve dünya genelinde basında, medyada yer bulmuştu ya seneler önce, işte İran da yayınlarımın tesiriyle kısa sürede büyük mesafe almıştı ve bu resmi açıklamayı yapmıştı. O vakit ABD’nin başında resmi olarak Barack Obama karakteri vardı. O da zaten bir biyonik robottu.

Aslında bu resmi açıklamayı yapan İran’ın idarecilerinin de epeyi kısmı biyonik robotlardı. Bu, karmarkarışık bir saha… Sahada kuyunun içindeki kuyunun içinde onlarca farklı kuyu var. Neresinden bakacağınıza göre, hadiseleri yorumlayışınız değişiyor.

Amerika kıtasını güya keşfeden Kristof Kolomb bile aslında bir biyonik robottu. O koca suni kıta, dünyanın geri kalanından daha fazla gizlenemeyecekti. Zaten dünya siyasetinin neredeyse her kısmına uzaylılar yön veriyorlardı. Gizlenemeyecek hale kadar zorladılar, o hale gelinince de güya biri çıktı, Amerika kıtasını keşfetti. O da onlara ait bir biyonik robottan başka bir şey değildi.

Sonrasında Amerika kıtasına akacak nüfusu, yapılacak göçleri, o kıtada yapılacak katliamları, soykırımları, kurulacak devletleri ve sınırları yine kendileri belirlediler.

ABD başkanları arasında biyonik robot olmayan bir kişi bile var mı, bunun araştırılması, soruşturulması gerekiyor.

Şu anda da ABD’de Beyaz Saray’dan ve Kongre binasından aşağı doğru geçişler var. Yer altı uzaylı şehirlerine her gün bilmem kaç kere geçiyorlar. Beyaz Saray’da ve Kongre binasında kaç kişi gerçek insan, kaç kişi insan suretinde imal edilmiş biyonik robot, bunların da bir an evvel tespiti gerekiyor.

ABD’yi uzaylılar, en başından beri yönetiyorlar. O “ABD başkanı ile uzaylılar anlaşma yaptılar” gibi iddialar da gerçek değil.

ABD’de çok sayıda kamu binasından yer altı uzaylı şehirlerine geçiş sistemleri var. Bu güne kadar yüz milyonlarca ABD vatandaşının dini kabullenişlerini, siyasi, tıbbi, cinsi kabullenişlerini hep uzaylılar yönlendirdiler.

Akıl almaz seviyede ruhi bunalmalara, ahlaksızlığa, cinsi sapıklıklara, vahşete, dinsizliğe, merhametsizliğe yönlendirdiler. Durmuyorlar ve hala hükumetler, büyük şirketler, basın, medya üzerinden ABD halkını daha da fazla sapıklıklara ve vahim sorunlara yönlendiriyorlar. ABD üzerinden dünya insanlığının tamamını sapıklıklara, maddeten ve manen çökerten kabullenişlere yönlendiriyorlar. Sözde milletler arası teşkilatlar üzerinden de bunu yapıyorlar.

Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, kapitalizm, sosyalizm, komünizm, hümanizm diye sayarsak, güya medenilik olan türlü türlü rezaleti de aslında Yahudiler ve masonlar değil, onları da piyon yapmış olan uzaylı türler yaydılar, dünya insanlığına dayattılar.

Lakin, yeryüzündeki devletlere ve milletlere yön vermekte, onları sinsice sevk ve idare etmekte kullandıkları İngiltere’de gerçekten demokrasinin ve cumhuriyetin hakim olmasına izin vermediler, vermiyorlar. Çünkü, mümkün olduğunca sağlıklı ve hızlı işleyen bir İngiltere devlet mekanizmasına ihtiyaçları var.

Şu fotoğrafta bir tek gerçek dünya insanı bile yok. Fotoğrafta görünenlerin hepsi biyonik robot ve içlerinde uzaylı türlerden olan kişiler var.

Ve tekrar ediyorum, bunları durugörü ile kesin seviyede gömek, bilmek mümkün.

Metafizikçilere sorun, anlatsınlar…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bu saha neden gelişmiyor, ben bunu da anlamıyorum

Kraft kağıttan torba saksı mı olur hiç?

Bu saha neden gelişmiyor, ben bunu da anlamıyorum.

Çok sayıda markanın kullandığı, her yerde karşımıza çıkan şu ambalaj çeşidi, neden biraz şekil ve detay değiştirilerek torba saksı yapmakta kullanılmıyor?

10-15 farklı boyda ve hacimde torba saksı seri olarak üretilse ve uygun fiyatla da satılsa, memlekette çok şey değişecek.

Küp şekilli de silindir şekilli de yapılabilir bunlar. Fabrikada içlerine tabii gübreli toprak da konulur ve ağızları tamamen de kapatılır. Kullanıcı bunları satın aldıktan sonra üstten keser ya da delik/ler açar ve kısa sürede, elini bile kirletmeden, hiç zahmet de çekmeden, uzun vakit de ayırmadan bitkiler yetiştirmeye başlar.

Üstelik bu gibi torba saksıların dış hatlarına da çok güzel resimler, çizimler, motifler, renkler ile baskılar yapılır. Bu da makinelerde seri şekilde yapılabileceği için, maliyet düşük olur. Satış adetleri çok yüksek olur. Balkonları, odaları, mutfakları, terasları, yazıhanelerdeki masaları, lokantları, mümkün/uygun olan her yeri süsler bunlar. Görünüşleri hiç rahatsızlık vermediği gibi, aksine aranır, tercih edilir şeyler olurlar.

Temsili görüntü…

Bu teknoloji çağında, sadece bir imalatçı bile, Türkiye’nin her yerinin torba saksılarla dolmasını kolayca sağlayabilir. Üstelik temiz ve faydalı bir iş yapıyorken iyi de para kazanır.

Satın alanlar kişilerden isteyenler süs bitkileri ekerler, isteyenler salatalar için kullanacakları bitkileri ekerler ve güzel bir görüntünün oluştuğu şartlarda zahmetsizce yetiştirirler.

Hala insanlar şu basit ve şekil almaz malzemeden yapılan torba saksıları almak zorunda kalıyorlar ve çoğunlukla da almayıp vazgeçiyorlar. Bu sorun düzeltilse ki düzeltilmesi mesele bile değil, memleket ve millet için çok hayırlı, faydalı olur.

Türkiye’nin dört bir yanında hayvan yetiştiricisi kişiler var ve hayvanlarından elde ettikleri tabii gübreleri çoğunlukla değerlendiremiyorlar. Bu torba saksılar duyuldukça, yayıldıkça, satıldıkça, onlar toptan olarak torba saksılar alırlar, içlerine tabii gübreli toprak doldurarak satarlar. Kargo firmaları üzerinden her yere satış yaparlar.

Çiçek satıcısı işletmeler ve fidan yetiştirip satanlar da bu tekniği benimserler, tercih ederler.

Kara yollarının şeritlerini birbirinden ayırmada çok yoğun/sık olarak kullanılan refüj bariyerleri, torba saksıların konulabileceği şekilde üretilebilir. Yanlarında iki ya da üç kat halinde saksı konulacak raflar olur. Beton bu şekildeki bir kalıpla dökülür.

Sonra Kara Yolları kurumu ya da belediyeler, bitmek bilmeyen yollarda, saymakla bitmeyecek kadar çok bitki yetiştirebilirler. Bunların bazısı süs bitkileri olur, bazıları yenilir türden olur, bazıları ise ağaç fidanı olur. Hem yollarda güzel görüntüler ve kokular oluştururlar hem de kuraklıkla savaşta çok faydalı olurlar, hem satılırlar da kamuya büyük gelir sağlarlar.

Üstelik torba saksılar zaten neredeyse hazır halde satılacakları için, bir şehirde on milyonlarca torba saksı kolayca bariyerlere konabilir, masraflar düşük olur.

Aslında çok basit…

Mevcut beton kalıplarında ufak değişiklikler olacak. Silindir şekilli torba saksılar, bariyerlerdeki deliklere/yuvalara konulacaklar ve iş bitecek. Çünkü o yuvalar yaklaşık 45 derece dikine duracak. Böylelikle sert rüzgarlarda ve yağışlarda bile torba saksılar yerlerinden çıkmayacaklar ve uçup dağılmayacaklar. Üstelik konuldukları yuvalarda yağmur suları da birikecek, torba saksıların altından dışarı doğru çıkan kumaş fitiller sayesinde o yağmur suları da torba saksıların içine çekilecek.

Mevcut refüj bariyerlerini değiştirmek de gerekmiyor. Ters V şeklinde imal edilmiş olan saksı askılığı aparatı, bir atın sırtına semer vurulur gibi bir mantıkla, bariyerlerin üzerine konulur ve kolayca sabitlenir. Yıllarca sorunsuz şekilde kullanılır. Bu, suya, kire, güneş ışığına dayanıklı bir brandadan da yapılabilir, yeterli özelliklerdeki plastik malzemelerden de yapılabilir. Ya da tel örgü mantığı ile de yapılabilir.

Doğru mevsimde doğru bitkiler ekilir, bunları torba saksı ile getirip bu bariyerlere bırakmak çok kolay iştir. Boyu en fazla 40-50 cm’ye ulaşan bitkiler tercih edilir.

Bunların arasında saymakla bitmez çiçek türleri de olur. Hususiyle gül cinsleri olur. Hem güzel görüntü ve koku verir, hem de gülün her şeyi değerlendirilir. Gül suyu, gül yağı, gül kremleri için ham madde olarak bu güller satılır. Çiçekçilere de dalında güller olarak satılır. Türlü türlü çiçeklerin yağları zaten geniş bir pazar oluşturmuş da satılıyor. Bu sahada büyük gelir elde edilebilir.

Bu yapılınca arıların sayısı artar ve sağlıkları düzelir. Bu da tabiiatı daha işler hale getirir ve silsile halinde her şey düzelmeye başlar. Çiçeklerin tohumları rüzgarlarla uçuşur ve şehirdeki her yere kademeli olarak yayılır. Şehrin havası, görünüşü kendi kendine de değişmeye başlar. Yeşillik oranı artar ve kuraklıkla temelden mücadele edilmiş olur.

Yine bu saksılarda sorunsuz ve zahmetsiz şekilde yer fıstıkları da yetişir. Yer fıstığından çok büyük gelir elde edilir ve insanların sağlığı da kısa yoldan düzelir. Yağı çıkartılır da yemeklik ve salatalık yağ olarak bol bol satılır, tüketilir. Besin değeri de çok yüksektir ve çok sağlıklı bir yağdır. Kekik, dere otu, maydonoz, nane gibi çok faydalı ve sık tüketilen bitkiler de bu alanda ve bu usulle kolayca yetiştirilebilir. Daima bunların pazarı, alıcısı da mevcuttur.

Ana yolların kenarlarındaki çelik bariyerlerin arasında da torba saksı tekniği ile sayılamayacak kadar çok bitki yetiştirilebilir. Üstelik bu bariyerlerin arasını saksı konulacak hale getirmek için onlarca farklı yol, teknik, malzeme kullanılabilir. Hepsi de birbirinden tasarruflu ve uzun ömürlü teknikler olur. Mühendisler için bunların alt yapısını oluşturmak, mesele bile değil.

İş öyle bir yere gider ki memleketteki yollar para basmaya başlarlar. İlk yıllarda bile, bir sene içindeki hasılat, bir şehir için milyarlarca doları bulabilir.

Üstelik bu torba saksılardaki toprakların tekrar işlenerek, gübrelenerek kullanılması da çok seriye bağlanabilir. Bunların da çoğu kısmını otomatik makineler yapabilir. Sanki 30 yumurtanın bir araya konduğu follar gibi, 20-30 torba saksının bir araya konduğu follar olur. Bu usulle bu torba saksılar çok sağlıklı, emniyetli şekilde taşınırlar. Personeller bunları çok kolayca yuvalarına bırakır ilerlerler. Sonra bunları toplaması, hasat etmesi de o nispette kolay olur. Bitkisi yetişmiş torba saksılar yuvalardan tamamen çıkartılıp alınır, yerine yeni ekilmiş torba saksılar konur. Toprağı sürmek, ekmek, nadasa bırakmak, sonra gidip yabani otları yolmak gibi gereksiz sıkıntılara hiç girilmez.

Tohumdan filize kadar olan kısımda, bitkiler belediye tesislerinde ve kapalı mekanda yetiştirilirse, hem sahadaki yetişme süresi çok kısalır hem de zarar/ziyan çok azalır.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Metafizik saldırı tekniklerine karşı tedbirler almalı

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, doktorların verdiği beslenme, gıda takviyesi ve ilaç gibi tavsiyelere uyarken… Bir yandan da metafizik saldırı tekniklerine karşı tedbirler almalı.

Zira son zamanlarda malum kesimlerin yoğun metafizik saldırısı altında ve galiba bunun farkında da değil.

Muhalif duruşa sahip olup da az ya da çok oranda siyasetçilerin menfaatlerine zarar veren kişiler, hep metafizik saldırılara maruz bırakılıyorlar.

Uykusuzluğunun asıl sebebi de sinir sistemindeki aşırı yüklenmenin asıl sebebi de metafizik saldırılar. Bu saldırılar, doğrudan değilse de dolaylı yollardan, insanın fiziki rahatsızlıklarını da azdırırlar, ileri seviyeye götürürler.

Kişinin iradesi iyice zayıf düşmeye ve metafizik saldırılar netice vermeye başladığında, beynin pek çok kontrol merkezi kişinin tam idaresinden/iradesinden çıkar. Bu kontrol merkezlerine yönlendirilen metafizik enerjiler, kişinin idrak, muhakeme, müdahale seviyesini peş peşe düşürür. Konuları zihninde biriktirir, iyice anlamayı ve karar vermeyi sonraya bırakıp ilerlemek ister, lakin biriktikçe de sıkıntılar artar.

Kişinin zaman ve mekan algılaması da büyük oranda bulanıklaşır. Nerede olduğunu, hangi zamanda olduğunu hatta gece mi yoksa gündüz mü olduğunu bile tam olarak idrak edemez. Gece vaktindedir, gecede olduğunu bilir ama tam bilemez. Bunun neticesi olarak uyku düzeni de epeyi bozulur. Yani asıl sorun, metafizik tekniklerle kısmi bir beyin kontrolü uygulanması ve bu kontrol sayesinde vücudun pek çok hususiyetine müdahale edilmesidir.

Bunların yaşla, fiziki hastalıklar bulunmasıyla çok da alakası yoktur. Genç yaşlarda olan ve son seviyede sağlıklı olan kişilerde de bu hal kısa sürede sağlanabilir metafizik saldırılarla…

  • Her gün bir süre ayaklar toprağa değecek ya da şebekeye bağlı bir çeşme 15 dk kadar tutulacak ki vücutta birikmiş enerji büyük oranda nötrlenecek.
  • Doğru tercihlerle şifalı doğal taşlar takılacak, taşınacak.
  • Doğru tercihlerle şifalı yağlar kullanılacak. Yağına göre, bazısı içilecek, bazısı sürülecek, bazısı koklanacak.
  • Kolonya kullanırmış gibi hakiki elma sirkesi kullanılacak. Avuçlara, yüze, enseye, kulakların çevresine ve başın tepe arka kısmına bolca sürülecek. Suda seyreltilerek her gün uygun miktarda içilecek.
  • Ihlamur içilecek
  • Kahve ve bir iki parça çikolata usulüne her gün devam edilecek.

Hepsinden öncelikli olarak da dürüst, iyi niyetli bir metafizikçi bulunacak ve metafizik korumalar hazırlatılacak. Kendisine yapılmış olan ve şu anda tesiri altında bulunduğu çok sayıda büyü de bir an evvel çözülecek.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi