Şunlar necidir? Ne iş yaparlar?

O arkadaki gözlüklü kim, Tuncay Kantarcı mı? Gümrük işlerine mi bakıyor?

“O, Adem Taşmataracı’dır. Ukrayna’dan fuhuş için kadın getirir. Ayrıca uyuşturucu işinden organ işine kadar bulaşmadığı iş yoktur. Meral Akşener ile, Sedat Peker ile ve Soysuz ile de paslaşır. Adnan Oktarcılarla da arası sıkıdır. Çok geniş bağlantıları vardır.” dediler. “Siz çok dizi izlemişsiniz, karıştırıyorsunuz karakterleri birbirine… İsimleri de bağlantıları da karıştırmışsınız. O Tuncay Özmataracı’dır, yapmaz öyle işler” dedim.

Karmakarışık bir şey, çıkamadım işin içinden…

Yok neymiş, İskenderun limanında yanarak can veren Metin Abi ile bile bağlantısı varmış.

Şunlar necidir, ne iş yaparlar, kimlerdendir, bilenler düzgün bir şekilde yazsınlar da biz de öğrenelim. At izi it izine karışmış yine…

Değerli yolcularımız! Katar aktarmalı İngiltere’ye kaçışlar için, şey pardon uçuşlar için bütün hatlar şu an doludur. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

Öyle gırgırdan görüp geçmeyin. Böyle yayınlar siyasi lidercikleri topuklattırır. Sert geri vitese taktırır. Pılı pırtıyı toplayıp kaçmalarına bile sebep olur. Hukuk sistemine yansısa bu “gırgır”lar, binlerce kişiyi tutuklu yargılatır. Parti iderlerinin bileklerine bile kelepçe taktırır. Hatta sözde siyasi partileri dağıtır, kısa sürede yok eder.

İnanmıyorsanız, mafya anası Meral Akşener’e sorun… Mafya anası Tansu Çiller’e sorun. Mafya babası Mehmet Ağar’a sorun. Sözde iyi partinin millet vekili olarak bilinen onlarca kara paracıya sorun. Bunların hepsi de size Türkiye’de siyasi partilerin gerçekte ne olduğunu ve siyasi liderlerin gerçekte ne iş yaptıklarını, neye ve kime çalıştıklarını anlatabilirler.

Az daha unutuyordum, o mafya babacığı Ümit Özdağ’a da sorabilirsiniz. O da çok çok iyi bilir bu işleri, çünkü oldu olası içindedir her türlü kara para ve ihanet işlerinin…

Böylelikle, bu gibi tiplerin dillerinden düşürmedikleri Adıtürkçülüğün, Kemalizmin, laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin ne demek olduğunu da en doğru şekilde öğrenmiş olursunuz.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Böcek gibi ezeceğim

Afet bölgesinde toplu konut yarışına/vurgununa girişecek olan kişileri, şirketleri, holdingleri, kesimleri, ayaklarımın altında bir böcek misali ezeceğim.

Ne bedenleri kalacak, ne şirketleri, ne servetleri…

TOKİ ile paslaşanları da aynı son bekliyor.

AKPKK sonrası Türkiye’sinde o haşeratın hepsi imha edilecek.

Toplu konut işlerine sıra gelene kadar, daha binbir türlü acil iş duruyor, yapılmıyor. Bu şartlarda bile bu milletin çalmaya kalkanları, böcek misali ezmek, hukukun gereğidir. İnsanlığın gereğidir.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

İstanbul susmadı, durmadı, korkmadı, hiçbir cephede boşluk vermedi


GSM şirketlerine soruşturma açılsa ne olur, kararları aslında hakimler değil, arka plandan mason tarikatının üstadları veriyor.

Zaten o GSM şirkerlerine “Afet bölgesinde iletişimi kesin, sahayı faaliyetlerimize ayarlayın” diyen de aynı mason üstadlar…

Hala organize haldeki ihanetleri, kasıtları göremeyen kaldıysa, bu işleri bırakıp seyyar satıcılık yapsın. Milleti de boşa oyalamasın. Millet onları muhalif ve vasıflı kişiler zan ediyor.

Askerlerimizin ilk anda sahaya inmesine sebep oluyordum, iniş başlamıştı ve sonra zorlanarak durdurdular. Peşimden hamle yapmasını beklediğim binlerce kişi, “Mesele bu defa devlet, vatan, millet, bir şeyler yapmalıyız. Enkaz altında yüz binlerce insan var. Bu işin devamında milli güvenlik krizi de var.” diyerek o hamleleri yapsalardı, askerlerimizi sahaya indirmeme hainler mani olamazlardı. Tepe kadrolar mani olamazlardı.

Sözde muhalif olan o kişiler, peşimden gerekli hamleleri yapmak yerine korka korka geri durdular. Onların bu hallerine rağmen sahada pek çok şeyi yönlendirdim ve onlar zamanla saklandıkları yerden ses verebildiler. O da samimiyetsizce ve cılız sesler oldu, oluyor.

Askerlerimizin sahaya inmesi hususunda Tayyiple Hulusi ve Soysuz arasındaki tartışmalar, karar ayrılıkları v.s hepsi film fırıldak… Aciz kalarak buna göz yumuyorlardı ve sonra toparlandılar.

Hala bunları, o gece baş hainler arasında yaşananları, olduğundan başka türlü şekilde ve “Sarsıcı gerçek” diye millete anlatanlar da bu işleri bırakıp seyyar satıcılık yapsınlar. Aralarındaki tartışma “Hani indirmeyecektik, siz ne yapıyorsunuz. Sakin olun, bir şey olmayacak. Korkmayın” türünden tartışmaydı.

Bu depremi, o hainlerin hepsi de önceden biliyordu ve hepsi de kararları önceden biliyordu.

Askerin sahaya indirilmeyeceği de önceden kararlaştırılmıştı. Bunun asıl sebebi de darbe korkusu falan değil. Asıl hedefleri sahayı, milyonlarca insanı ve o toprakları sahipsiz ve yardımsız bırakmaktı. Bunu sağlayabilmek için en başından beri adeta çırpındılar, hala çırpınıyorlar. Aldıkları kararlara, o kararları hangi vakitlerde aldıklarına, geriye doğru dönüp bir bakın. Her şey açıkça gözler önünde… Şuradan bile yol bulsalar, şu hali tersine çevirecekler. Oysa şu anda bile devletimiz hainlerden alınsa, bölgenin bütün acil, öncelikli sorunları kısacık sürede ve sadece Türkiye’nin imkanları ile çözülebilir.

Şu depremlerden sonra, bu güne gelindiğinde, her şey çok başka olacaktı. Bin beter bir halde olacaktık şu anda… Onların planları yüzde doksandan fazla oranda bozuldu.

Sahaya böyle müdahaleler yapılmasını, devlet içinde devlet olunmasını, kendilerini bu kadar zorlayacağımızı, planlarından haberdar olmamızı, hızlı kararlar ve müdahalelerle sahadaki kontrolü büyük oranda ellerinden almamımızı, milletimizi yardım için ayağa kaldırmamızı, yardımların elden yapılmasını istememizi, yağmacıları ezmemizi, basın ve medya hainlerini ezmemizi, bulaşıcı hastalıklara izin vermememizi ve yaptığımız onca şeyi hiç beklemiyorlardı.

İşte İsrail’in ve Çin’in bile sözde yardım ekiplerinin halleri basına da yansıdı. “Sizi yıktık, işte buradayız ve buraya bayrak diktik. Devletiniz aciz, hepiniz çaresizsiniz.” dercesine görüntüler, mesajlar vereceklerdi, doğru düzgün sahaya bile inemediler. Görüntüden ibaret birkaç kurtarma eylemi yapıp def olup gittiler. Görüntüyü zor toparladılar, o kadar aciz kaldılar. Çevremize doluşan düşman askeri unsurları da neler neler yaşadı.

Bütün bunlar olurken, senelerdir her gün kırk kere vatan, millet, devlet, hak, hukuk, insan hakları diye diye nutuk atanlar, saklandılar. Evet, üzerlerine düşen hiçbir şeyi yapmadılar. O bölge Türkiye’den koparılacak olsa bile yapmayacaklardı. İktidar yandaşı olanları kastetmiyorum, yanlış anlaşılmasın. İktidara karşı samimi şekilde muhalif duruşu varmış gibi görünen binlercesinden bahsediyorum.

Her şeye rağmen, planlanandan çok çok az da olsa insanlar kaçırıldı, organlar çalındı, ziynet eşyası çalındı, Türkiye sanki çaresizmiş ve hiçbir şey yapamazmış görüntüleri oluşturulmak istendi de o içi başka, dışı başka insan müsveddeleri yine de sustular, beklediler.

İstanbul susmadı, durmadı, korkmadı, hiçbir cephede boşluk vermedi. Şimdi yine İstanbul’un estirdiği rüzgarlardan güç bularak nutuklar atacaklar o sahtekarlar.

Bu depremlerin altında Türkiye değil, hain Ankara hükumeti kaldı. Sahte muhalifler, sahte kahramanlar kaldı. Saldırgan ülkeler kaldı. Kademeli şekilde işgal denemek isteyen ülkeler kaldı. Büyük İsrail projesi peşinde koşan taraflar kaldı. İçimizdeki İsrail kaldı, içimizdeki Ermenistan kaldı. Mason tarikatı kaldı. Demokratik cumhuriyet rejimi kaldı. Bütün siyasi partiler ve liderler kaldı. Yağmacılar kaldı, organ ve insan kaçakçıları kaldı. İsrail kaldı, İngiltere kaldı, ABD kaldı, NATO kaldı. Ve Deccal ile İblis kaldı…

Bu afetler de Türkiye’yi yıkamadı. Bundan sonrakiler de yıkamayacak.

Şimdi yıkılma sırası, yıkmaya teşebbüs edenlerde…

O kadar yıkık, bitik ve çaresiz haldeler ki sinirlenmeye bile güçleri kalmadı. Sözde neler neler yapacaklardı ama neler yaşandı, yaşanıyor.

Hala devlet gücümüzün gereğince değerlendirilmesine mani olmaya çabalayarak kendilerince hınçlarını sergiliyorlar.

Büyük bir otorite boşluğu ve çaresizlik ortamını “aldatıcı ve haince tavırlarla” oluşturacaklardı, buna yol bulamadılar. Bu defa ise devlet kurumları ve memurları üzerinden, evrakları ve kayıtları oynayarak ya da hiç evrak tutturmayarak bölgeyi yağmalamanın peşindeler.

Hala Türkiye devletinin dünya kadar imkanları sahada kullanılmıyor da Ukrayna’ya, Suriye’ye, Libya’ya, Somali’ye ve benzeri yerlere kullanılıyor. Dünyanın dört bir yanında patlayan topların, mermilerin parasını bile milletçe biz ödüyoruz. Bu kadar hayat pahalılığının büyük bir sebebi de bu…

ABD’deki Beyaz Saray’da ve İngiltere’deki Kraliyette yenen yemeklerin masraflarını bile çoğunlukla biz ödüyoruz. Bizden çaldıkları ile besleniyorlar hala ve kendi imkanlarımızla afetlerin yaralarını sarmaya kullandırılmıyor.

Hiçbir hususta işletilmeyen devlet gücü, türlü vurgunlar ve hırsızlıklar karıştırılarak enkazların kaldırılması ve yeni binaların/sitelerin yapılması hususunda alasıyla işliyor. Akıl almaz ve çok şaşırtıcı bir hızla işliyor. Oysa hala binlerce köye doğru düzgün yardımlar ulaştırılmadı. Onca iş makineleriyle ve kamyonlarla yollar açılarak yardımlar ulaştırılabilirdi. Onca askeri imkanlar, İngiltere, İsrail ve ABD adına şurada burada cephe açmak ve masraf etmemiz yerine, milletimizin menfaatine olacak şekilde “gerçekten” kullanılabilirdi.

Altı yüz millet vekili var güya… Bu ülkede altı tane gerçek millet vekili olsa bile bu kadar rezalet yaşanmazdı. İşte gerçekleri halka duyurmak isteyen gazeteciler, vatandaşlar tutuklanıyor, en meşru şekilde “hükumet istifa” diyenlere bile her hukuksuzluk yapılıyor, açıkça kanun tanınmaz bir saha var, nerede o sözde vekiller? Kime çalışıyorlar? Konuşmak için, milletinin yanında durmak için İsrail’den mi, ABD ya da İngiltere’den mi, mason tarikatından mı izin ya da talimat bekliyorlar?

Ben “Rusya iflas etti. Kendini bir işgale karşı savunabilecek kadar bile gücü yok. Devlet sistemi tam, olması gerektiği gibi işlemez halde.” dedikçe…

O bilinen ülkelerin yetkilileri her seferinde çıkıp “Rusya gibi bir güce karşı savaşabilecek ordumuz, askerimiz, mühimmatımız, talim seviyemiz yok” diyorlar.

Daha ne desinler?

“Yeteeerr! Biz bilmiyor muyuz Rusya’nın da çöktüğünü, sistemimizin büyük bir darbe daha aldığını. Şunları yazıp durma, milleti uyandırıp durma, nedir senden çektiğimiz. Neyi nasıl gizleyeceğimizi şaşırdık, tiyatro oyuncuları bile bizim kadar rol yapmıyorlar. Şu halimize bir bak” mı desinler?

Kızıp kızıp Türkiye’ye daha fazla zarar vermek istiyorlar. Sonra bakıyorlar ki her istedikleri yerde istedikleri suni afetleri yapmaya güçleri, teknolojileri kalmamış. Yapsalar hain Ankara hükumeti de danışıklı dövüşen partiler ve liderler de halkın ayakları altında kalacak. Ayrıca yapsalar yer altı şehirleri için de büyük riskler var. Gelip Türkiye’yi işgal etmek isteseler, zaten ona da güçleri yetmiyor.

Böyle bir anda Türk milletini uyutma vazifesi de sözde Türk basın ve medyasına verilen bir vazife…

İşte Bohçalı köpeği de Tayyip finosu da yaralı bölgede, bir avuç halk karşısında ne hallere düştü. Koca millet kalkarsa ayağa, kim durduracak, ayağa kalkacak gücü kalmamış olan NATO mu? Sözde Türk basın ve medyasındaki hainler de çöktüğünde, Türkiye’deki iki yüz elli yıllık ihanet teşkilatı çökecek.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Nükleer bombaların kullanılma ihtimali çok yüksek

Nüve bombalarının (nükleer bomba) kullanılma ihtimali çok yüksek…


Önümüzdeki 15 gün içinde dünya genelinde, film sahnelerini aratmayan hadiseler ve görüntüler yaşanabilir.

Şayet pek çok şey Allah tarafından tebdil ya da tehir edilmezse, bu Mart ayı adeta kıyamet ayı olacak…

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi