Türkiye’de savcı, savcı değil, sistemin adamı…


Gizli Ermenilerin ve gizli Yahudilerin bu ülkede gizli kimlikle, Türk görünerek, müslüman rolü oynayarak yaşadıklarını ifşa etmeme rağmen…

Devlet içinde devlet olduklarını ifşa etmeme rağmen…

Basını, medyayı, sanayii, ticareti, eğitimi, her şeyi ellerinde tutmaya çalıştıklarını ifşa etmeme rağmen…

Bunları soruşturmak, peşlerine düşmek, yargılamak ve suçlu bulununca cezalandırmak, bu yolla derhal milli güvenliğimizi tesis etmek yerine….

Tutup bunların hukuksuz şikayetlerini dikkate alan, soruşturma yapmadan ve ifademi almadan dava açan ve o davayı gören savcılar ve hakimler de vatan hainleridir. Milliyeti, dini, mezhebi ne olursa olsun, katıksız vatan hainleridir. Onlar da derhal yargılanarak idam edilmelidir.

Böyle hukuksuzluk sistemini de savcıları da hakimleri de güya yargılamalarını da cezalarını da ayakalarımın altında eziyorum. Evet, bunu son yıllarda tekrarla da ilan ediyorum.

Savcılar, hakimler vazifelerini yapmış olsalardı, gerçekten adaleti tesis ve temin ediyor olsalardı, son Maraş merkezli depremlerde 2 milyonun üzerinde sivil ölmezdi. Çünkü oralardaki idari kadrolar da bunlarla, tıka basa gizli Ermeni ve Yahudi ve mason hainlerle dolu… İlk andan itibaren devletin imkanlarını seferber ettirmeyenler ve yabancı devletlerin ordularını buraya toplamaya, bütün tepkilere rağmen burada tutmaya çalışanlar da aynı hainler… İspanyol askerlerine, askeri araçlarıyla İskenderun’da devriye attıranlar da aynı kadrolar…

Ben o teşkilata kafa tutuyorum. O hainlere de onlara çalışan savcılara da hakimlere de siyasi/idari yetkililere de basın/medya mensuplarına da kafa turuyorum. Hukuk dışı bağlantılarını da çevirdikleri türlü türlü pis işleri de somut delilelle ispat edebiliyorum. Onların çalıştığı hükumetlere, mafyalara, gizli servislere ve ordulara da kafa tutuyorum.

İşte, son süreçte herkes gördü, sözde bağımsız adalet sistemine her hususta talimatlar yağdıran Devlet Bohçalı’ya da Tayyip’e de Soysuz’a da kafa tutuyorum. Mehmet Haberal’a da kafa tutuyorum. Mason tarikatına da kafa tutuyorum. Emirlerindeki mafyalara ve sözde siyasi partilere de tutuyorum. On yıldan fazladır bu mücadeleyi veriyorum, önceleri adalet de aradım ama kripto kimlikli savcıların ve hakimlerin sözde yargılamalarına muhatap oldum. Ve bunca güç unsurunu eze eze tahliye oldum, dışarı çıktım, restimi de çektim. Senelerdir de yine mekanımdayım ve hiçbir yere kaçmadım, asla da kaçmam.

Haydi, o ihanet teşkilatının büzüğü yetiyorsa, göndersin kolluğu, aldırsın beni? Kalabalık da geleceğim, yıka yıka da eze eze de geleceğim, haydi, yetiyor mu?

Türkiye’de savcı, savcı değil, sistemin adamı…

Savcılık makamı, sanık hiç kendini savunamıyor olsa bile sanığın masum olup olmadığını araştırmakla, soruşturmakla, sanığın lehine olan delilleri bulup meydana çıkartmakla da mükelleftir. Nerede, hangi bu uygulama kaç davanın kaçında yapılıyor?

Hukukun sadece bu maddesi uygulansa, hangi savcıya denk gelirse gelsin bu dosya, peşinden kısa sürede en az beş bin kişi hakkında gözaltı kararı vermek zorundadır.

Bunların çoğu da ünlü, etkili, yetkili, oyuncu, sanatçı kişiler olur. Çünkü onlar sayesinde bu ülke İngiltere’nin, ABD’nin, ülkeden sayılmaz İsrail’in at koşturduğu bir ülke vaziyetinde…

Aleni ihanetler, pusular, casusluklar, kara para işleri, mafyalar, nüfuz casuslukları, sözde diplomatik temsilciliklerle bağlantılar, kamuoyunu başka ülkelerin menfaatine olacak şekilde yönlendirmeler, yardım derneği çatısı arkasında hırsızlıklar ve hatta organ ve insan kaçakçılıkları, her şey, saymakla bitmez suçlar gözler önünde… Hep bu kripto kimlikli kadrolar yapıyor bu işleri…

Bu neyin, kimin savcısı, kimin hakimi? Hangi ülkenin adalet sistemi? Böyle bir hukuk sistemi mi olabilir?

3 bin kişiye yakın ifşa yaptım, bir kişi mi davacı olabildi? Savcı, hakim, bunu bile dikkate alamadı mı, göremedi mi?

Açsın da baksın dava dosyalarıma, her bir kısmı hukukun katledilmesi… Üzerinde tartışılacak bir vaziyet bile yok ve her şey net şekilde gözler önünde…

Hani benim cumhuriyet savcılığına kavga ile gürültü ile, koca ceza evini karıştıra karıştıra nihayet gönderdiğim şikayet dilekçem? Elimde duruyor kopyası, işlenmiştir kaşesi de üzerinde… Dilekçede her şey net ve o dilekçe bile gerçek bir savcıya ya da hakime denk gelseydi, yine son depremlerde 2 milyon sivil ölmemişti, son yıllarda türlü kamu zararı da yaşanmamıştı, peşkeşler de önlenmişti ve ihanetler de önlenmişti. Çünkü silsile halinde etkili, yetkili, ünlü binlerce kişi tutuklanmıştı. Tek o cezaevi müdürüne bile dokunulmadı. El yazısı ile oluşturduğu suç ispatını da ayrıca paylaştım, iki gün sonra ceza evinde güya yangın çıktı. Kimse araştırdı mı, hangi evraklar yakıldı, hangi suç delilleri imha edildi? Neredeydi hukuk? Hukuk varsa, adalet varsa, boynum kıldan ince ama bunun adı ne? Hangi Türk vatandaşı neden itaat etsin bu kadar aleni ihanetlere, resmi kurumların ayarından çıkartılmasına? Kripto kimlikli yetkililere, savcılara, hakimlere? Geri zekalı mıyız biz, toptan ahmak mıyız biz? Bu milletin arasında herkes mi korkak, aciz, cahil zan ediliyor?

Nerede hukuk? Adamına göre mi? Ben gizli Ermeni ya da gizli Yahudi değilim diye mi bu böyle? Halkın ahlakına, dinine, namusuna, malına, evladına, kızına, karısına, organına, ziynet eşyasına, toprağına, parasına kastetmedim ve aksine korumak istedim diye mi bu böyle?

Hani ondan önce ceza evi idaresi tarafından yok edilen çok sayıda dilekçem?

Hani suç duyurusu kapsamındaki binlerce yayınım? Hani paylaştığım somut delillerin gereği yapıldı mı?

Nerede hukuk, adalet ve kime çalışıyor bu sistem?

Yerim ben böyle sistemi… Tekrara girmeye de gerek yok. İsrail’den mi, ABD’den mi, İngiltere’den mi, Rusya’dan mı, Çin’den mi, hepsinden birden mi güç alıyorlarsa, gaz alıyorlarsa alsınlar, gelip de beni kollukla alsınlar. Yeter, karışsın bu ülke, inceldiği yerden kopsun artık. Zaten tahammül edilesi bir manzara yok.

Şu Selen Yakıcı kodlamalı gizli Ermeni ekran fahişesini de tanımıyorum, onu korumaya ve varlıkta tutmaya çalışan hiçbir resmi yetkiliyi de kurumu da tanımıyorum ve itaat da etmiyorum. Bundan büyük suç mu var, müebbetlik suç değil mi bu? Haydi gücü yeten gelsin.

Onun bunun piyonları, maşaları… Hainler güruhu… Çift kimlikler, omurgasız sürüngenler… Acziyetten, çaresizlikten yerlerde sürünüyorlar, korkudan titriyorlar, sonra eskisi gibi iki dava açınca, kendilerinden olan savcı ve hakimi araya katınca, her şey olacak bitecek zan ediyorlar.

Bu oyunları çoktan bozdum. Herkes de her şeyi gördü, bildi, anladı.

Şu millet isyan etmeyecek mi zan ediyorlar. Hayır, iyice aç, açıkta kalınca edecek. Vahşi hayvanlar misali, hayvani bir refleksle parçalamaya başlayacak. Bu, tarih boyunca böyle oldu. Şu kriptoların hakimleri, savcıları bile bu milletin elinde parçalanacak. Evet, din için değil, namus için değil, vatan için değil ama aç ve açıkta kaldıkları için parçalayacaklar. Bunlara kimin sebep olduğunu bildikleri için parçalayacaklar.

Bu milletin iyice aç ve açıkta kalmasına da çok çok birkaç hafta vardır.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bir Yorum Yazın