İçimden bir ses şöyle diyor


İçimden bir ses şöyle diyor:

“Bırak bu işleri, bu millet bu hizmetleri hak etmiyor. Saha yamyamlara, yağmacılara, katliamcılara, hainlere, alçaklara kalsın. Masonlara, satanistlere, haçlılara kalsın. Bırak millet denemez bu sürünün çocukları, kadınları, varlıkları kaçırılsın. İşgal kuvvetleri gelsin, üzerlerinden geçsin. Irak’ta olduğu gibi, sokak ortasında ve gözlerinin önünde kadınlarına, kızlarına tecavüz edilsin. Her gün yüzlercesinin cesetleri çöplüklerde bulunsun. Bu millet, tarihteki Moğol istilalarını, katliamlarını bile hak ediyor.

Bırak, bu milletin canı iyice yansın. ‘Yandım Alllah’ dedikçe, sarılacak, sığınacak bir yer, bir kişi bulamasın. Kısacık sürede kırk hatta elli milyonu katledilsin, ölsün. Zaten hemen de ölmezler, ne işkenceler, ne eziyetler sonrasında ve ne feci acılar içinde ölürler. Bundan sonra onlarca ili daha yerler bir olsun, yetmesin onlarca ülkenin orduları gelip bombardıman yapsın. Hemen öleni şanslı bile olur. Bırak, hayatta kalanları da esir düşsün. Zaten onursuzlar, esir de yaşarlar. Karınları bir şekilde doyunca, hiçbir şeyi sorun etmezler. Allah’ın vurduğunu, yıktığını sen kaldıramazsın.

Şunların hallerine bak, bir milyon tanesini toplasan bir adam kadar tesirleri yok. En az 750 bin kişi öldü, bu kadar büyük helak yaşandı, devamında bu kadar büyük sorunlar ve acılar içinde kalındı ama buna rağmen bile memleketin manevi havasında bir gram yükselme, ahlakında ve dininde azıcık istikamete girme bile yok. O lağım kanalı gibi olan TV kanallarında hala hiçbir fark yok. Yüz bin diyanet personeli var, bir kişi kadar tesirleri, varlıkları yok. Hala hainlerin beslediği lanetliler güruhu olarak kalmakta kararlılar.

Millet denemez bu sürünün aç kalanı, açıkta kalanı bağırıyor, mücadele ediyor sadece, onlar da az rahatlasalar yine hiçbir şey umurlarında olmuyor ve kendi yollarına bakıyorlar. Vatan, millet, din, iman, hesap, mizan, Allah korkusu, kuldan utanma… Hiçbir şey kalmamış bu ülkede ve bunlar insanların sadece dilinde…

Bütün yükü bizler kaldırıyoruz hala… Onlar eline silah almaktan korkuyorlar hala… Bu kadar pislik idarecilere, gölgesinden korkan üç beş tane haine… Milyonlarca kişiyi aleni şekilde ölüme terk etmeye çabalayan ve devlet gücünü açıkça milletin zararına kullanan idarecilere… Onca düşman ülkenin askerlerini ülkemize doldurmak için fırsat kollayan ve her yolu deneyen, yol bulamayınca krizlere girip millete toptan sövüp sayan hain idarecilere hala itaat edebiliyorlar.

Hala ayağa kalkıp onları boğmadan günler, geceler geçirebiliyorlar. ‘Sen kime sövüyorsun ulan bu şartlarda? Sen nasıl bir şeytansın?’ diye parlamadan durabiliyorlar. “Kimin devletinin gücüyle, polisinin, memurunun, askerinin, silahının gücüyle kime sövüp sayıp duruyorsun sen, sen kimsin?’ demeden, o haini ve çetesini parçalamadan durabiliyorlar. Bu şartlarda bile meydan okumaktan korkuyorlar hala… Meydana koşmaktan, sorunları çözmekten korkuyorlar hala…

Herkes başkasından icraat bekliyor. Birileri her şeyi halletsin de kendileri keyfilerine baksınlar, eskisinden daha fazla günahlar işleyebilsinler, sapıklıklar yapabilsinler diye planlar kuruyorlar. Yine rüşvetler vermenin ve almanın, yine yetim malını yemenin, yine her öğünde faiz yemenin, yine faizle evler yapmanın ve arabalar almanın planlarını kuruyorlar. Şu şartlarda bile aynanın karşısına geçip kendilerine bakmıyorlar. Ülkede son senelerde ne kadar büyük sapıklıklar, rezaletler, skandallar haber oldu da umursamadılar. Yetimhanedeki çocukları devlet yetkililerinin fuhşa zorladığı defalarca ispat edildi ve gündem oldu da bunu bile umursamadılar. Şimdi bu kadar canları yandı, hala o Ankara’yı ayaklar altında ezmediler. Sadece müslüman görünenleri değil, solcu, ülkücü, şucu, bucu takılanları da hep sahtekar. Hepsinin davası dilinde, kaleminde, icraat ise yok.

Son süreçte sebep olduğun iyilikleri bile hak etmediler. Oradan bile yol bulup yürüseydiler, sürü gibi değil de millet gibi davransaydılar, şu anda gerçek hürriyetlerine bile kavuşmuşlardı. En kadim sorunlarını bile çözmüşlerdi. Güney Amerika halkları kadar bile olamadılar.

Hala şu şartlarda senin adını bir yerde yazmaktan, bir yerde konuşmaktan, bu kadarcık olsun küfrün ve zulmün karşısında bir hamle yapmaktan, saflarını belirlemekten korkuyorlar. Hala şu yayınları paylaşmaktan, birbirlerine göndermekten bile korkuyorlar. Sansür falan yok, yazıyorsun, doğrudan ve dolaylı olarak yüz binlercesine ulaşıyor ve son yıllarda yazdıkların dünyayı bile sarsıyor ama onlar işte bu şartlarda bile bu kadarlıklar… Hep laf hep laf, icraata gelince, insanlık dışı bir duruştalar. Bunları tarif edebilecek bir cümle Türkçe’de yok. Arapça’da ve ayet-i kerimede ‘Esfel-i safilin’ denmiş. ‘Sefillerin en sefili’ denmiş.

Bırakacaktın… Kadınlar, çocuklar dedin kendi kendine, onları dert ettin, yine durmadan ve korkmadan ve uyumadan savaştın, sana uyanları da uyutmadın, cepheden cepheye koşturdun ama yanlış yaptın. Yine merhametinden maraz doğdu. Daha fazla hata yapma, sen kendini ve teşkilatını koru bundan sonra, lüzumsuz yere mücadele veriyorsun. Bırak her cepheden, her husustan taaruz edilsin bu sürüye… Gök girsin, kızıl çıksın… Belki acılar içinde büyüyen çocukları ve torunları hayırlı nesiller olurlar, gün gelir de onlar savaşıp kazanırlar. Babalarına, dedelerine de lanetler yağdırırlar. Ortalık, ruhu kararmış, kalbi ölmüş ve taşlaşmış iki ayaklılarla dolu… Her fırsatta hem insan hem de müslüman taklidi yapıyorlar. Hala taklit yapıyorlar. İnanılır gibi değil ama bu şartlarda bile bir gram sarsılmıyorlar. O kadar taşlaşmışlar.”

Bütün Türkiyeden metafizik korumayı şu an itibariyle kaldırdım.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi