Bir bebek 1 milyon dolar ediyor mu, daha fazla mı ediyor?

Git gel, yakıt masrafı, teknik masraflar, personel masrafı, girilen risk falan diye bakınca, kurtarıyor mu? Ya da iyi kazandırıyor mu?

Bunları kim denetliyor, o bebekleri kimler kayıt altına alıyor, sözde Aile Bakanlığının resmi yetkili ve mason Çingeneleri mi?

Onları kim denetliyor, her gün her yerde millete yalan açıklamalar yapan sizler mi denetliyorsunuz? Yoksa sizi açıkça denetlemeye gelen İsrailli bakanlar mı?

Topluca hayatınızın kumarını oynuyorsunuz ve kaybettiğiniz şimdiden bile kesin…

Başında organ kaçakçısı bir sözde bakan bulunan Sağlık Bakanlığının, afet bölgesinde insanlara vuracağı aşılar gerçekten bulaşıcı hastalıklara karşı dünyanın her yerinde vurulan aşılar mı diye, her gün farklı noktalarda numuneler alacaksınız ve kontrol ettireceksiniz.

Bu teknoloji çağında bu işten bile değil… Art niyetli birileri varsa, tepemizdekileri kontrole gelen İsrailli bakanları dinleyen ve onların emirlerini yerine getiren birileri varsa, savcı, hakim, mahkeme diye dolaşmaycaksınız. Oradaki herkesin gözleri önünde ağzına bir namlu sokacaksınız, beynini dağıtıp çıkacak. Kadın, erkek ayırt etmeyeceksiniz. Bir daha cesaret edebilenin sonunun nasıl olacağını hepsi görecek. O sağlık çalışanlarıın da hepsi vurduğu aşıların gerçek ve güvenilir aşılar olduğunu bilecek, kendileri de sık sık kontrol edecek ya da elini sürmeyecek. Bu kadar sağlık çalışanı, her zaman olduğu gibi şimdi de masonlara, İsrail’e, ABD’ye, İngiltere’ye hizmet etmeyecek. Bu millete kastetmeyecek.

Bu, milli güvenlik meselesi… Bu, sadece şu neslin değil, gelecek nesillerin bile güvenliğinin meselesi… Asla merhamet etmeyeceksiniz. Laf anlatmaya çalışmayacaksınız, sakin kalmayacaksınız. El, kol, kafa kırmakla uğraşmayacaksınız.

Türkiye an itibariyle bir hukuk devleti değil. Üstü örtülü bir işgal altında. İç düşmanların resmi idaresi altında… Onlar nasıl hukuk tanımıyorlarsa, yeri geldiğinde siz de tanımayacaksınız.

Eğer sağlık çalışanları, asgari insani hassasiyetlere sahip kişiler gibi davransalardı…

Millete hayvan muamelesi yapan kişiler olmasalardı…

Üst kadroları mason, gizli Ermeni, gizli Yahudi, gizli Rum ve benzeri kişiler olmasaydı…

Yıllardır Türkiye’de yaşanan aşı krizi, en başında ve isabetli şekilde çözülürdü.

Bu millet, sağlık çalışanlarının da kendisine dost olmadığını en baştan gördü, bildi.

Sağlık çalışanları, üç kuruş için, mide için, uçkur için, şöhret için, tatil için, araba için insanlık düşmanlarına, satanistlere hizmet etmeye gönüllü kişiler olmasaydı… Ahlak, namus, din, Allah korkusu, milli şuur, devlet, vatan bilen kişiler olsalardı… Hiç kimse böyle bir kriz yaşamazdı.

Şimdi bile “insan” gibi duruş sergilesinler, kimsenin bir tartışma meselesi kalmaz. Kimse bu teknoloji çağında koca bir millete, ne idüğü belirsiz ilaçları ve aşıları dayatamaz. Buna sağlık çalışanları zaten meydan bırakmaz.

Lakin bırakmışsa ve hala bırakıyorlarsa, o kısımda da bir temizliğin şart olduğu anlaşılıyor.

İstisnalar üzerlerinde alınmazlar. Benim hangilerini kastettiğimi herkes biliyor. Hepsi de isim isim, cisim cisim, aile aile, şifre şifre meydandalar. Hepsinin birbirleriyle bağlantıları da meydanda…

Nasıl bir memleketse burası… Millet aşılardaki tuzakları öğrenmek zorunda. Tıp sahasında doktorların ne kadar dolandırıcı, yiyici, sömürücü olduklarını öğrenmek ve dikkat etmek zorunda… Doğuma gitse, bıçak parası almak için sezaryana zorlandığını, doktorların vahşet seviyesine ulaştığını bilmek zorunda… Bilmek yetmez, bunlara çare bulmak zorunda.

Markette alış veriş yaparken türlü türlü gıda kodlarına vakıf olmak zorunda… Eczaneden ilaç alırken, hangisinde nasıl bir oyun var, yan etki var, kimi öldürmüş, hakkında nasıl skandal patlak vermiş, bilmek zorunda… Ayakkabı alırken, elbise alırken malzemesi kanser yapıyor mu, onu bile halk bilmek zorunda… Noter işlemi yaptıracak olsa, neler dönüyor bilmek ve dikkatli olmak zorunda… Adliyeye gitse, rüşvet vermeyince ya da gizli Ermeni ve Yahudi tanıdığı olmayınca sonuç alamayacağını bilmek zorunda…

Seçime ve referanduma gitse, verdiği oyun doğru sayılmayacağını ve hile yapılacağını içine sindirmek zorunda… Gitmese ki milletin yarısından fazlası gitmiyor, o da ayrı dert…

Ve daha saymakla bitmez yük var insanların sırtında, içinde, ruhunda, zihninde, cüzdanında…

“Sonra bu insanlar neden böyle, neden memurlara ve sağlık çalışanlarına bu kadar şiddet var” diye bütün suç toptan yine millete kesiliyor. Vurun abalıya… Başka bir millet olsa, memurların yarısına sıkılmıştı bu memlekette… Millet devlet dairelerini otomatik silahlarla basmıştı, o küstah, ahlaksız, dolandırıcı, mason, vatan haini memurlara ve sağlık çalışanlarına otomatik silahlarla sıkmıştı… Binlerce benzeri vaka yaşanmıştı. Bu milletin kabahati, sadece dövmeye çalışması mı…

Böyle bir devlet nizamı olabilir mi? Bir milletin üstüne bu kadar yük yüklenebilir mi?

Vatandaşın vazifesi mi bin türlü uzmanlık sahasında bilgili olmak, vasıflı olmak, dikkatli olmak? Devletin sistemi ne halt ediyor?

Bir ülkede savcıya, hakime ve doktora ve öğretmene bile güvenilmiyorsa artık, oranın yıkılıp yeniden ayağa kaldırılması şart olmuştur.

O halde herkesin haberi olsun… Türkiye genelinde kara hayvanlarının avlanması yasaklandı. İnsan suretli hayvanların, iki ayaklı ve akıl sahibi hayvanların avlanması yasaklanmadı. Bu pisliği de avcılık çözer.

Bu memleket ne seviyede karışmalıysa, oraya kadar karışacak. Milyonlarca can kaybı olacaksa bile, şu pislik temizlenecek. Şu yaşanmaz haldeki ülke, şu akıl kırdıracak seviyedeki zulüm ve sömürme ülkesi düzelecek. Bu ülkede bir tane gizli Ermeni, gizli Yahudi, mason, bir tane vatan haini bırakılmayacak. Gelebiliyorlarsa gelsinler o ülkeler, kurtarsınlar şu hayvan bile denemez mahlukatı elimizden…

Şunların bize yaptıklarına bakın, hala şu şartlarda bile neler yapmak istediklerine bir bakın. Hangisine boş yere laf anlatacağız. Düşman ordusu kılık değiştirmiş, en ala Türklermiş gibi gösterilerek başımıza geçirilmiş. Devletin her kademesinde örgütlenmeleri temin edilmiş.

Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Bir Yorum Yazın