Ben elde ettiğim bilgileri paylaşayım, ikaz etmiş olayım, isteyen dikkate alır, isteyen almaz. Herkes hür iradesi var ve sonunu belirleme hürriyeti var.
Kırmızı çizgilerle belirlediğim alan, binlerce sene önce yoktu. Orası sonradan yüksek teknoloji ile dolduruldu. Bu hususta daha önceki yazılarda da kısa bilgiler vermiştim.
Şu anda kırmızı ile çizilmiş alanın altında, çok derin olmayan noktalarında uzaylılara ait yeraltı tesisleri var. Deccal’ın dünyayı yönetirken merkez üs olarak kullandığı yer İstanbul, İstanbulda ise bu işaretli yerlerdeki yer altı tesisleri…
Buralar, olması gerektiği gibi doldurulmadılar. Üzerine geçen binlerce sene boyunca da o yer altı tesislerinde sorunlar yaşandı, tekrarladı ve gereğince düzeltilemedi.
Şu anda uzaylıların yer altı sisteminin üzerinde çoğunlukla hafif ve dağılmaya müsait bir toprak parçası var. Bir zemin var. Bunun üzerinde de sayısız bina, milyonla insan var. Bu vahim bir tehlike…
Çünkü yer altı uzaylı tesisleri aslında çoktan ömürlerini tamamlamış haldeler. Üstüne bir de depremler yaşanıyor. üstüne, metafizik çatışmaların şiddeti de giderek artıyor. Yani tehlike kapıda güm güm diye vuruyor.
Beklenen büyük İstanbul depremi yaşanırsa ki engellemekle, engellememek arasında gidip geliyorum, o vakit kırmızı işaretli bölgenin tamamen denizin içine çökmesi ihtimali var. Bu, zayıf bir ihtimal de değil. Çökerse, Lut gölü misali yüzlerce metre çökebilir. O anda milyonla insan kendini hem moloz yığınlarının hem de deniz sularının içinde bulabilir.
Ben nasıl ki büyük İstanbul depremine mani olmak hususunda gel gitler yaşıyorsam, karşımdaki unsur da büyük İstanbul depremini yapmak hususunda gel gitler yaşıyor. Yani sık sık karar değiştiriyor.
O büyük İstanbul depremini yaparlarsa, kendi yer altı tesisleri de tarumar olacak, paramparça olacak, sular içinde kalacak diye korkuyorlar.
Ayrıca, burada bi Ayasofya, bir Doğu Roma hikayesi uydurdular. O süreçte de yüksek bilim ve teknoloji kullandılar. Biyonik robotlar kullandılar. Bölgenin ve dünyanın siyasi, askeri, dini, mali dengelerini yönlendirdiler. Hala o Doğu Roma kartı onlara, Deccal’ın teşkilatına fırsatlar sunuyor.
Bundan sonrasında dünyayı ve Türkiye’yi yönlendirirken Doğu Roma kartını ve Doğu Roma sürecinden kalmış kalıntıları kullanmak istiyorlar. Suni bir büyük İstanbul depremini yaparlarsa, o kalıntılar da o kart da ellerinden çıkacak diye endişeleniyorlar. Ayasofya’ya, dikilitaşlara, Galata kulesine ve benzerlerine bir zarar gelmesini istemiyorlar.
Bu nedenle, büyük İstanbul depremini yapmak yerine, birkaç tekrarla, ikamet etmekte olduğum Kartal merkezli saldırılar denediler. Buraları riske atmaktan çekinmediler. O vakit bile Avrupa yakasındaki ya da Anadolu yakasındaki yer altı tesislerine ve sahilden daha iç bölgelerin altına denk gelen tesislere zarar gelecek diye endişelendiler.
Kartal merkezli olarak tekrar tekrar yaşananlar deprem bile değildi. Çok ileri teknolojilerle bir takım darbelemeler yapılmak istendi.
Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece gölleri de suni göller… Yer altında gizlice yaşamakta olan uzaylı türler, o göllerden, en çok da göllerin suyundan gizlice istifade etmekteler. Hatta yerin altından o göllere çıkış kapıları var ve sık sık da çıkmaktalar.
İstanbul’da kaybolan ve bir daha asla kendisinden haber alınamayan herkes, organ ve fuhuş mafyaları tarafından kaçırılmıyor. Biyonik robotlarla aramızda dolaşan uzaylı türler, şehir içinden gözlerine kestirdikleri kişileri de yer altı tesislerine kaçırıyorlar. Orada istedikleri gibi kullanıyorlar. Çoğunlukla, yaptıkları satanist ayinlerinde acımasızca parçalıyorlar. İblis’e kurban ediyorlar. Lakin insan yiyen uzaylı türler de ne yazık ki var.
Bu, sadece İstanbul ya da çevresinde yaşanmıyor. Türkiye’nin her yerinde benzeri yer altı uzaylı tesisleri/şehirleri var. Hatta dünyanın her yerinde var. Hemen hemen hepsi, dünya insanlarını kaçırıyorlar.
Bu nedenle de Türkiye’de her yıl resmi rakamlarla bile en az on bin insan ortadan kayboluyor ve bir daha asla bulunamıyor. Gayr-i resmi ve gerçek rakam ise onun birkaç katı…
Dünya genelinde bir sene içinde toplam sayı ise çok çok büyük…
O Güney Amerika’da sık sık görülen Çupakabralar bile biyonik robotlar ve dünya insanlarının ya da hayvanlarının kanını çekerek, yer altı uzaylı şehirlerine götürmek maksadıyla kullanılıyorlar. Yani uzaylılar, dünya insanlığını kanına kadar sömürüyorlar.
Kendileri yaparak ya da kendileri yapmayarak bir şekilde büyük İstanbul depremi yaşanırsa ve kendilerine ait yer altı tesisleri ayakta kalırsa, o hengamede İstanbul’dan çok yüksek sayıda kişiyi yer altına kaçıracaklar.
İstanbul Adalar ilçesi denilen o küçük adalar da tabii adalar değiller. Onlar da suni adalar ve onların da altında yer altı uzaylı tesisleri var. Oraların halleri de iyi değil. Büyük İstanbul depremi olursa, o adaların tamamen suyun içine gömülme ihtimali var ve düşük bir ihtimal değil.
Türkiye’nin pek çok baronu adalar ilçesinde ve boğaz içinde… Çünkü bu iki yer de suni yollarla yapıldı, kolayca yer altı tesislerine geçilebilen noktaları var ve o baronlar da aslında biyonik robotlar.
İstanbul boğazında, pek çok yalının içinde, yer altı tesislerine rahatça giriş çıkış yapmayı sağlayan noktalar var. Oralardan giriyorlar, çıkıyorlar. Lakin kendi suretleri ile değil… Dünya insanlarının suretinde imal edilmiş biyonik robotlarla bunu yapıyorlar. Aynı şekilde, adalarda da giriş çıkış noktaları var, çok var.
Böyle bir şehrin idaresini, elbette ki gerçek dünya insanlarına bırakmazlar, bırakmadılar, bırakmıyorlar.
Öyle ise İstanbul valisi Yerlikaya ve İBB başkanı İmamyan karakterleri gerçek dünya insanları mı yoksa çoktan biyonik robotlarla yerlerine geçilmiş kişiler mi, bunların derhal tetkiki gerekiyor. Bu, devasa bir milli güvenlik meselesi… Sadece onlar değil, İstanbulun idaresi ile alakalı toplamda yüzlerce kişinin derhal ciddi tıbbi incelemelerden geçirilmesi gerekiyor. Beklenen büyük İstanbul depremi yaşanmadan önce bunun kesinlikle yapılması gerekiyor.
Çünkü o afet yaşanınca, idaremizin biyonik robotlar üzerinden yer altındaki Deccaliyet sisteminde olmaması gerekiyor.
Boğazdaki o yalılar da adalardaki o yalılar hatta yetimhane binaları bile hep ayin merkezleri…
Adıtürk bile adadaki Rum yetimhanesine sık sık gider, bebeklerin ve çocukların feci şekilde tecavüze uğradığı, ağızlarının şiddetle yırtıldığı, sonra parça parça edildikleri satanist/mason ayinlerine katılırdı.
Kanada’da sözde kiliselerin, aslında satanist mabedlerinin etrafında yapılan kazılarda nasıl ki on binlerce çocuk kalıntısı bulunuyor, İstanbul adalarını da bir kazıp araştırsınlar, bakalım neler bulunacak.
Şu, yaklaşık bir çizim. Pendik dahi sağlam değil. Büyük İstanbul depremi yaşanırsa Pendik’in sahil şeridi de çok büyük ihtimalle denizin içine çökecek.
Ayrıca bütün bu işaretli alanın altında gaz tehlikesi var. Yıllardır bu gaz tehlikesine açıkça temas ederek dikkat çekiyorum. O gazın patlaması ve İstanbul’u mahvetmesi için deprem yaşanması bile gerekmiyor.
Anlatılacak çok şeyler var ama öyle birden anlatınca, insanlara ağır geliyor. Yeni takipçiler zaten senelerdir neler yazdığımı, anlattığımı da bilmiyor ve onlara daha da ağır geliyor.
Şimdilik bu kadar yazmış olayım. Yeni takipçiler yıllardır yazdığım yüzlerce farklı yayına baksınlar.
Ve herkes dabbetül arz zamanında olduğumuzu bilsin, ona hazırlıklı olsun.
Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi